Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kelime-i Tevhid’in Manasi

I Çevrimdışı

ibn_teymiyye

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Kelime-i tevhidin manasının anlaşılması için geçen sayfalarda zikrettiğimiz gibi ilah kavramının anlaşılması yeterlidir. Çünkü bu kelimenin özü tüm ilahların reddi ve bir ilahın kabul edilmesidir.


Kimdir reddedilen ve kabul edilen ilah?


Ayeti kerime’de yüce Allah;


وَإِلَـهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ


“İlahınız tek bir ilahtır. Ondan başka ilah yoktur. O rahmandır, rahimdir.” (Bakara 163)


Ayetteki İlah kavramını İslam âlimleri şöyle açıklamışlardır.


İmam Taberi; kendisine itaat edilip, sadece ibadeti hak eden.


Razi tefsirinde konuyu açıkladıktan sonra; bunlar gösterir ki ilah kendisine ibadet edilendir.


Beydavi; yani sadece, sizden ibadeti hak edendir.


Bu nakillerde anlaşılan ilah, kendisine ibadet edilen demektir. Buna işaret eden birkaç ayet daha zikredecek olur-sak:


وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِّيَكُونُوا لَهُمْ عِزّاً.كَلَّا سَيَكْفُرُون بِعِبَادَتِهِمْ

“Onlar kendilerine bir kuvvet olsun diye Allah’ın dışında ilahlar edindiler. Hayır asla! O ilah edindikleri onların ibadetlerini yalanlayacaklardır.” (Meryem 81-82)


Dikkat edilirse yüce Allah önce onların Allah’ın dı-şında ilah edindiklerini bildirmiş, sonra da bu sahte ilahların, onların kendilerine yaptıkları ibadetleri inkâr edeceklerini açıklamıştır. Bu da gösterir ki; İlah kendisine ibadet edilen demektir.


LAİLAHEİLLALLAH demek Allah (cc) dışında tüm ibadet edilen sahte ilahların inkar edilip, ibadet mercii olarak sadece O’nun belirlenmesidir. Bu kelimeyi nutk eden insan yüce Allah’a ibadet edeceğini ve O’nu ibadette birleyeceğini baştan kabul etmiş demektir.


“LA” denilince nefy (inkâr), “İLLA” denilince de ispat vardır.


“Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona: “Benden başka İlâh yoktur; şu halde bana ibadet edin” diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya 25)


Bu kelime, tüm resullere vahyedilmiştir. Biz, peygamberlerin kavimlerine bu kelimeyi sunumlarına bakarsak, kelimenin manası daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü kitabımız Kur’an bazen bir yerde özet anlattığı bir meseleyi bir başka surede daha geniş anlatır. Buna en güzel örnek peygamber kıssalarıdır. Şimdi Resullerin bu kelimeyi sunumlarına bakalım, ta ki kelime tafsilatıyla anlaşılsın.


“Andolsun ki biz her ümmete, “Allah’a ibadet edin ve Tâğut’tan sakının” diye (emretmeleri için) bir peygam-ber gönderdik.” (Nahl 36)


“Andolsun ki Nuh’u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur.” ”


“Ad kavmine de kardeşleri Hûd’u (gönderdik). O dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin; sizin O’ndan başka ilahınız yoktur.” ”


İşte peygamberlerin dilinden bu kelimenin özü bir olan Allah’a ibadet etmek ve onun dışında ibadet edilen tüm sahte ilah ve tağutları inkâr etmek ve onlardan uzak durmaktan ibarettir.


Kelimenin manasını sadece ve sadece Allah (cc)’a ibadet etmek olarak açıklayınca, belki bazılarının aklına şu soru gelebilir: “Allah’tan başkasına ibadet eden mi var ki bu kelimenin yeniden anlaşılmasından bahsediyorsunuz?” İşte asıl sorun da budur. İnsanlar ibadetin ne manaya geldiğini anlamayınca veya ibadeti sadece namaz, oruç, zekât, hacdan ibaret sanınca, bu soru çok doğaldır. Bu kelimeyi gündeme getirmemizin sebebi: Lailaheillallah’ı söyleyip, ibadetin anlamını bilmediği için veya dar bir çerçevede anladığı için, sadece Allah (cc)’a ibadet ettiğini zannedip, Allah ile beraber binlerce sahte ilaha ibadet eden zavallıların aydınlatılmasıdır. Olur ki yanlışlarının farkına varır ve debelendikleri şirk bataklığından kurtulurlar.

1- HÂKİMİYET YETKİSİNİN BAŞKALARINA VERİLMESİNİN İBADET OLUŞU


اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَاباً مِّن دُونِ اللّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُواْ إِلاَّ لِيَعْبُدُواْ إِلَـهاً
وَاحِداً لاَّ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ


“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i (İsa’yı) rabler edindiler. Hâlbuki onlara ancak tek ilâha ibadet etmeleri emrolundu. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (Tevbe 31)


Bu ayeti Resulullah (sav) şöyle tefsir etmiştir:


Resulullah (sav), “ONLAR HAHAM VE RAHİPLERİNİ ALLAH’IN DIŞINDA RABLER EDİNDİLER.” ayetini okurken cahiliyyede Hıristiyan olan Adiy bin Hatim boynunda gümüşten bir haç takılıyken geldi. “Onlar haham ve rahiplere ibadet etmediler,” dedi. Resulullah (sav.) şöyle dedi; “Din adamları onlara Allah’ın helallerini haram, haramlarını da helal kıldılar, onlar da buna tabi oldular. İşte bu, onların din adamlarına ibadetleridir.” (Kıssayı İbni Kesir ve Taberi Tevbe 31. ayetin tefsirinde nakletmişlerdir. Ayrıca Tirmizi Tevbe süresi tefsirinde 3095 nolu hadiste zikretmiştir.)


Hidayet ve rahmet olan Kur’an ve onun açıklayıcısı Resulullah (sav) ehli kitabın, din adamlarına Allah (cc)’ın haram ve helallerini değiştirme yetkisini vermesini ibadet olarak isimlendirmiş ve bu yetkiyi onlara vermekle onların, Allah’ın dışında ibadet ettikleri Rabler edindiklerini söylemiştir. Onun görevi Kur’anı bize ulaştırmak ve açıklamaktır.


“Biz sana, insanlara indirileni açıklayasın diye kitabı indirdik.” (Nahl 44)


Şimdi şöyle bir düşünün. Bugün kelime-i tevhidi söyleyen hatta söylemekle kalmayıp vird haline getiren, demokratik seçimlere katılıp, oy vererek Allah’ın kanunlarını değiştirme, yenileme, hükmünü iptal etme yetkisini parti ve sahışlara verenler! Acaba söyledikleri Kelime-i Tevhid gereği sadece Allah (cc)’a mı ibadet etmişler, yoksa Allah’ın dışında ibadet ettikleri rabler mi edinmişlerdir?


İnsanların Kelime-i Tevhidin özü olan ibadet etme ve Allah -azze ve celle- yi ibadette birleme noktasında bu kadar açık sapıklık ve şirk içerisinde olmaları bu kelimenin içeriğinin gündem yapılması için yeterlidir.


Tabi burada bazıları şöyle diyebilir: Haklısınız!!!! Ayet ve tefsirinde olduğu gibi bu yanlıştır. Fakat bugün insanlar seçimlerde oy kullandıkları zaman kimseye Allah’ın kanunlarını değiştirme yetkisini vermek amacıyla oy vermezler. Özellikle de islami olan partilere-ki İslam bunlardan, bunlar da İslamdan uzaktırlar- oy verenler…


Biz de cevaben bunlara deriz ki;


- Rivayete dikkat edilirse bunu yapan Ehli kitab da bunun böyle olduğunu bilmiyorlardı. Fakat bu onların Allah’tan başkalarına ibadet ettikleri ve onları Allah’ın dışında rabler edindikleri gerçeğini değiştirmemişti.


- Bu konuda daha başka ayetlerde bu yetkinin Allah’tan başkasına verilmesinin küfür olduğuna işaret eder.


إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ


“Hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf 40)


Bu ayette yüce Allah hükmün kendisine ait olduğunu beyan ettikten sonra başkalarına ibadet etmeyi yasaklamıştır. Dikkat edilirse hükmün Allah’a ait kılınması ve ibadet peş peşe zikredilmiştir.


أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ


“Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği konularda onlara kanunlar yapan ortakları mı vardır.” (Şura 21) (Bu konuda daha geniş bilgi almak için OY KULLANMANIN HÜKMÜ adlı risalemize bakılabilir. Bu risale Internet ortamında yayınlanmıştır.)


Allah (cc)’ın izin vermediği konularda kanun yapanlar, Allah’ın dışında ortak edinilmişlerdir. Bunun asrımızda ki en açık şekli, demokrasi dininin gereği olarak seçimlere katılmak ve kullanılan oylarla bu yetkiyi insanlara vermektir.

2- DUANIN İBADET MANASINDA KULLANILMASI


وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ


“Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.” (Gafir 60)


Ayette önce “bana dua edin” buyuruluyor ve hemen ardından “o ibadetimden yüz çevirenler” deniliyor. Bu da yüce Allah’ın yanında duanın ibadet olduğuna delildir.


Ayrıca bu ayetin tefsirinde Tirmizi ve Ebu Davut Nu-man bin Beşir’den şu hadisi naklederler; Resulullah (sav) şöyle buyurdu; “Dua ibadetin ta kendisidir” sonra da “Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir” ayetini okudu. (Tirmizi 3247- Ebu Davut 1479.Tirmizi tefsirde Ebu Davut ise Salât kitabında rivayet ederler.)


Görüldüğü gibi Resulullah (sav) de bu ayete dayanarak duanın ibadetin ta kendisi olduğunu beyan etmiştir. Kelime-i Tevhidin manasının Allah’ı ibadette birlemek ve O’nun dışında ibadet edilenleri yalanlamak olduğunu beyan etmiştik. Eğer dua ibadet ise, peki bugün kabirlerde salih insanlar dedikleri yatır ve türbelere dua eden veya sıkıştı mı yüce Allah’tan önce aklına Abdulkadir Geylani gelen insanların durumu ne olacaktır? Bunlar manasını bilmeden telaffuz ettikleri Kelime-i Tevhidle ne denli bir tezat içerindedirler varın siz düşünün. Ağızlarıyla söylediklerini, hal lisanıyla yalanlayan bu zavallılar keşke ebu Cehil kadar bu kelimenin manasını anlasalardı!.. Bunların hali ben hırsız değilim, ben ahlaklıyım deyip de, aynı anda birinin cebine elini sokan adam gibidir. Allah’tan başka tüm ibadet edilenleri reddettim (lailaheillallah) diyerek girdikleri yatırlardan, Allah’ın dışında birine ibadet etmiş vaziyette çıkarlar.


Bu zavallılara Yüce Allah’ın şu ayetlerini hatırlatırız;


“El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O’dur. O’nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Hâlbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.” (R’ad 14)


“Allah’a iftira eden ya da O’nun âyetlerini yalanla-yandan daha zalim kim vardır! Onların kitaptaki nasipleri kendilerine erişecektir. Sonunda elçilerimiz (melekler) gelip canlarını alırken “Allah’ı bırakıp da çağırdıklarınız (dua ettikleriniz) nerede?” derler. (Onlar da) “Bizden sıvışıp gittiler” derler. Ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.” (A’raf 37)


“Allah’ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere çağırma (dua etme). Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden (müşriklerden) (Tefsirlerde âlimler burdaki zulmü şirk olarak açıklar. Taberi tefsirine bakınız.) olursun. Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O’ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun keremini geri çevirecek de yoktur. O, hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Ve O bağışlayandır, esirgeyendir. (Yunus 106-107)


“Eğer onları çağırırsanız (Allah’ın dışındakilere dua ederseniz), sizin çağırmanızı işitmezler. Faraza işitseler bile, size cevap veremezler. Kıyamet günü de sizin koştuğunuz şirki reddederler.” (Fatır 14)


İbadet hayatın her alanını kapsar, Allah (cc)’ın sevip razı olduğu her şey ibadettir. Ona has olan, O’ndan başkasına yapılması yasaklanan her şey ibadettir. Müslüman; hayatının her alanının ibadet olduğu bilinciyle Allah’a yönelendir. Onun namazı, kurbanı, ölümü, hayatı kısacası her şeyi, ortağı olmayan Allah (cc)’a aittir.
3- İTAATIN İBADET MANASINDA KULLANILMASI



أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آَدَمَ أَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ وَأَنِ اعْبُدُونِي هَذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ


“Ey Adem oğulları! Size şeytana ibadet etmeyin, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır” demedim mi? Ve; “Bana ibadet ediniz, doğru yol budur” demedim mi?” ” (Yasin 60-61)


Ayeti kerimede Allah, “şeytana ibadet etmeyin” buyuruyor. Genelde müfessirler buradaki ibadetin itaat manasında olduğunu bildirmişlerdir. Evet, insanın itaat mercii olarak belirlediği varlık aynı zamanda ibadet ettiği mercidir. İnsanoğlu hangi kanunlara göre hayatını belirliyor, neye itaat ediyorsa ibadetini de ona sunuyor demektir. Mutlak itaat Allah ve Resulüne yapılır. Resule itaat dahi Allah (cc) emrettiği içindir. Bugün mutlak itaati Allah’a değil de Birleşmiş Milletlere yapan yöneticiler, Allah’ın değil mutlak itaat ettikleri mercilerin kullarıdırlar. Aynı zamanda oy kullanıp, itaat edilecek kanunlar yapma yetkisini Allah’ın dışındaki kurumlara verenler de ibadetlerini, bu kurumlara yapan insanlardır.


İbadet olup, insanı dinden çıkaracak olan itaat, küfür alanında yapılan itaattır. Küfür ameli olmayan şeylerde yapılacak olan itaat, isyan olup insanı dinden çıkarmaz. Bunun en güzel örneği şeytan ve Adem (as)’ın kıssasıdır. İkisi de Allah’a isyan etmiş, onun emrini çiğnemişlerdi. Şeytan kafir diye isimlendirilmiş, Adem (as) ise, asi olarak isimlendirilmişti.


“Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.” (Bakara 34)


Çünkü şeytan Allah’ın emrine karşı gelmiş ve bunu da kibrinden yapmıştı. Allah’ın emirlerine kibirle karşı gelmek küfür olduğundan şeytan, kâfirlerden olmuştur.


“Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kendilerine ayıp yerleri göründü. Üstlerini cennet yaprağı ile örtmeye çalıştılar. (Bu suretle) Âdem Rabbine âsi olup yolunu şaşırdı.” (Taha 121)


Adem (as), küfür olmayacak bir amelle şeytana uyduğundan kafir olmamış, asi olmuştu.


Bu saydıklarımızın dışında Kur’an ve Sünnette geçen “Allah’ın sevip razı olduğu ve sadece Allah’a yapılan her şey” ibadettir. Bunları Allah’tan başkasına sarf eden insan Kelime-i Tevhidin özüne aykırı davranmış ve diliyle ikrar ettiği hakikati, lisan-ı haliyle yalanlamıştır. Kurban, adak, tavaf amelleri gibi. Maalesef bu ibadetler bugün yüce Al-lah’a değil de, cahiliyyede olduğu gibi salih olduğu iddia edilen insanların türbe ve yatırlarına yapılır hale gelmiştir.


ÖNEMLİ BİR HUSUSUN AYDINLATILMASI


Birçok insana Kelime-i Tevhidin manası sorulduğunda “ALLAH’TAN BAŞKA İLAH YOKTUR” der. Peki, Allah’tan başka ilah yoktur ne demektir diye sorarsanız genelde cevap şöyle olur;


- Yani bizi yaratan odur, bize rızkı veren odur.


Oysa daha önce de belirttiğimiz gibi Kelime-i Tevhidin manası bu değildir. Allah’ın yaratıcı olduğunu, rızkı verdiğini Mekkeli müşrikler de biliyordu. Ama bu, onları İslam dairesine sokmamış, Resulullah (sav)’ın kılıcından kurtaramamıştı.


Allah (cc) müşriklerin kendisini yaratıcı ve rızkı veren olduğunu kabul ettiklerini şu ayetlerde açıklamıştır.


“Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan, mutlaka, “Allah” derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?.. Andolsun ki onlara: “Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?” diye sorsan, mutlaka, “Allah” derler. De ki: (Öyleyse) Hamd da Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler’’ (Ankebut 61-63)


“(Resûlüm!) De ki: Size gökten ve yerden kim rızkı veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik (ve hâkim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? “Allah” diyecekler. De ki: Öyle ise (Ona âsi olmaktan) sakınmıyor musunuz?” (Yunus 31)


İki farklı sureden örnek verdiğimiz ayetlerden anlaşılan, insanın Allah’ın yaratıcı, rızkı veren, tüm işleri yöneten olduğunu, dirilten ve öldüren olduğunu bilmesi onu İslam dairesine sokmaz. Eğer Kelime-i Tevhidin manası bu olsaydı Mekkeli müşriklerle bu kelimeyi söyleyene kadar savaşmak abes olurdu. Yukarıda zikrettiğimiz gibi kelime-i tevhidin manası ve özü; Allah’ı ibadette birlemek ve O’nun dışında ibadet edilen sahte ilahları “LA” diyerek inkâr etmektir.


Bugün kelime-i tevhidi söyleyip de, sadece bu kelimeden yaratanın Allah olduğunu anlayan insanlar acaba İslam dairesine girer mi? Eğer bunlar bu sapık anlayışlarıyla İslam dairesine girebiliyorlarsa acaba Mekkeli müşrikler neden girememişti?


Çünkü onların sorunu Allah’ın yaratıcı olduğunu kabul etmekte değildi. Onların sorunu ibadeti Allah’ın dışında bir takım varlıklara yöneltmeleriydi. Mesela onlar dua edecekleri zaman salih olduklarına inandıkları şahısların heykellerine dua ederlerdi. Çünkü onlar günahkârdı. Mutlaka onlarla Allah arasında, onlara aracılık yapacak, onlara şefaat edecek birileri lazımdı. Dün; bugüne ne kadar da benziyor!.. Bugün de bu kelimeden sadece Allah’ın yaratıcı olduğunu anlayan insanlar, salih olduklarına inandıkları ölülerin kabirleri başında veya uzaktan bu insanları çağırıyorlar. Gerekçeleri dahi aynıdır. “Biz kimiz ki, bunlar Allah katında değerli, salih insanlardır. Bunlar bizim şefaatçilerimizdir.”


“Dikkat et, hâlis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler:” Onlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz”, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.”(Zümer 3)


Oysa dua, Kur’anda ibadet manasında kullanılıyordu. O gün insanlar bu ibadeti (duayı) taşlara sarf etmişler ve kâfir olmuşlardı. Hatta Allah’ı tanıyıp, onun varlığına iman ettikleri halde kâfir olmuşlardı. Acaba bugün dua ibadetini Allah’tan başkasına sarf edip, yaratıcı olarak Allah’ı tanıyan ve bununla da İslam dairesine girdiğini zanneden insanlar ne oluyorlar ??? (Bu konuda Buhari tefsir kitabı Nuh suresi 23. Ayetin tefsirine bakınız. İşaret ettiğimiz konuyu ibni Abbas rivayet etmiştir.)


Yine o günün müşrikleri Allah’ı tanıyor, iman ediyor fakat itaat etmek, hâkimiyet yetkisini ona vermek yerine kabile reislerine ve yöneticilere veriyorlardı. Bunu yaptıkları zaman da Allah’ı bilmeleri ve ona iman etmeleri onları İslam dairesine sokmamıştı. Bugün de Kelime-i Tevhidden sadece Allah’ın yaratıcı olduğunu anlayan bir takım insanlar hâkimiyet yetkisini kabile reislerine değil de parti reislerine ve milletvekillerine oy aracılığıyla veriyorlar. Ama bunlar İslam dairesinde sayılıyorlar. Acaba bu torpili onlara kim geçmiştir? Yahudiler de her türlü haram ve şirki işleyip biz Allah’ın sevgili kulları ve oğullarıyız, bize ateş dokunmayacaktır diyorlardı. Ama onların bu zanları ve Allah’a yaptıkları iftira da onları kurtaramamıştı.


“İsrail oğulları: “Sayılı birkaç gün müstesna, bize ateş dokunmayacaktır,” dediler. (Onlara) De ki: “Siz Allah katından bir söz mü aldınız -ki Allah sözünden caymaz-, yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?..” Hayır! Kim bir kötülük eder de kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.” (Bakara 80-81)


Bu saydıklarımızdan anlaşıldığı gibi insanın Kelime-i Tevhidden faydalanıp, İslam dairesine girebilmesi için bu kelimenin özü olan İLAH ve İBADET kavramlarını anlaması ve hayatına geçirmesi gerekir. Tabi bu kavramları babalar ve atalar dininde olduğu gibi değil, hidayet rehberi olan Kuran ve Sünnette geldiği gibi anlamalı ve yaşamalıdır. Ayrıca daha bu kelimenin özünü anlamayan veya yanlış anlayan insanlar acaba şirkten nasıl kaçacaklardır? Şeytan insanları saptıracağına dair Allah (cc)’a söz vermiştir. Şeytana en fazla haz veren şey insanları şirke düşürmektir. Çünkü şirk sahibi, şirkinden tevbe etmeden ölürse onun Allah katında affı yok-tur. Şirkin, ibadetin, ilahın ne olduğunu bilmeyen insanın bu konuda kandırılmasından daha kolay ne olabilir? Biz Müslüman davetçilere düşen insanların cahil olduğu ve dinin esası olan bu kavramları her mecliste her ortamda gündeme getirmektir.
 
Üst Ana Sayfa Alt