Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

KIRAAT------imam Ahmed Bin Hanbel

H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
K)- KIRAAT.. 3
* İftitah (Namaza Başlama) Duası Ve Kıraatten Önce Teavvüz (Eûzü Billah... Demek) 3
* Cehri Namazda Fatihadan Önce Besmeleyi Açıktan Okumak. 9
* Namazda Fatiha Sûresinin Okunması Ve Besmele Fatiha'dan Değildir Görüşünün Delili 12
* Cemaatin Fatiha Okuması Ve Cehrî Namazlarda Susması 15
* Başkasını Yanıltacak Şekilde Namazda Sesli Okumak Yasaktır 18
* Fatiha'dan Sonra Âmin Kelimesinin Gizli Veya Açıktan Söylenmesi 20
* Namazda Farz Olan Kıraate Gücü Yetmeyenin/ Güzel Okuyamayanın Durumu. 22
* İlk İki Rekâtta Fatiha'dan Sonra Sure/Ayetler Okumak Gerekir, Son İki Rekâttaki Okumanın Hükmü. 24
* Bir Rekâtta İki Ya Da Daha Fazla Sure Okumak, Aynı Rekâtta Sure Ya Da Ayetlerin Tekrarı 26
* Namazlarda Okunan Sureler 31
* Öğle Ve İkindi Namazlarında Kıraat (Kur'ân Okumak) 34
* Akşam Namazında Kıraat (Kur'ân Okumak) 39
* Yatsı Namazında Kıraat (Kur'ân Okumak) 43
* Sabah Namazında, Özellikle Cuma Gününün Sabah Namazında Kıraat (Kur'ân Okumak) 45
* Genel Olarak Namazda Kıraat (Kur'ân Okumak) 49
* Kıraat Sırasında İmamın Duraklaması/Yanılması Ve Ona Yardım Etmenin Hükmü. 52
* Rasûlullah Döneminde İbn Mes'ûd Ve Übey B. Ka'b'm Kıraati 54
* Namazdaki İntikal Tekbirleri 56
Kur'ân Tarihi Sürecinde Kıraatler 61
Giriş. 61
Hz. Peygamber Döneminde Kur'ân Kıraati 62
Sahabe Ve Sonraki Dönemde Kıraat 65
1- Hz. Ebû Bekir Döneminde Kur'ân'ın Toplanması: 65
2- Hz. Osman Zamanında Ana Mushafm Çoğaltılması: 68
3- Kur'ân'ın Noktalanması Ve Harekelenmesi: 70
Kur'ân Tertibi 71
İmam Mushaf Dışındaki Mushaflar 71
1- Hz. Ali Mushafi Ve Şia'nın Bakışı: 71
2- İbn Mes'ûd Mushafı: 73
3- Übey b.Ka'bMushafı: 73
Kıraatlerin Belli Bir Disiplin İle Toplanıp Kurumsallaşması 73
Tablo IX.. 79
On Kıraat İmamı Ve Râvileri 79
Bu Kıraatlere Diğer Mezheblerin Bakışı 79
Hz. Osman Zamanında Çoğaltılan İmam Mushaflar Günümüze Ulaştı Mı?. 80
Görme Engelliler İçin Kur'ân. 81
Kıraat Konusunda Yazılan Bazı Temel Eserler 81
Günümüz Dünyasında Kıraatlerin Durumu. 82

k)- KIRAAT

Namazda emredilen en önemli hükümlerden birisi Kur'ân okumaktır, buna İstılah olarak kıraat denir. İnsanın kolayına gelen; onu sıkmayacak ve başka şeyler düşünmesine sebep olmayacak şekilde kolayına gelen ayetlerin okunması emredilmektedir. Namazda Kur'ân okumak bu ibadetin en önemli parçası, olmazsa olmaz diye bilinen bir unsurudur. Kur'ân okumanın şekli ve ilgili konular bizzat Rasûlullah tarafından açıklanmış, aynı Z/ananda o yüce Peygamber bize namaz kılarken ve Kur'ân okurken ruhen hazırlık anlamına gelen duaları, teavvüzü (şeytanın şerrinden Allah 'a sığınmayı) ve besmeleyi (Rahman-Rahim olan Allah adıyla başlamayı) öğretmiştir. Şüphesiz onda inananlar için daha nice güzel örnekler vardır.
Allah Teâlâ buyurdu:
'(Resulüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın bir kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü takdir eden (programlayan) ancak Allah'tır. O sizin, (gecenin tümünü ibadetle geçirmeye) gücünüzün yetmeyeceğini bildiği için sizi bağışladı. Artık, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah'ın lütfundan (rızık) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir kısmınız da
Allah yolunda çarpışacaklardır. O hâlde Kur'an'dan kolayınıza geleni
okuyun. Namaz kılın, zekât verin, Allah için güzelce borç (karz) verin. Kendiniz için önden (dünya da iken) ne iyilik hazırlarsanız
Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah
çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.' (Müzzemmil, 73/20)
NOT: Bu ayet İslâm'ın ilk dönemlerinde kıyamü'1-leyl (gece namazı) kılan Hz. Peygamber ve Müslümanlarla ilgilidir. Bu ayet içindeki 'Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun' kısmı namazda okunan Kur'ân hakkındadır.[1]
Allah Teâlâ buyurdu:
'De ki: "İster Allah dîye, ister Rahman diye dua edin. Hangisini derseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'na hastır." Namazında yüksek sesle okuma, sesini fazla da kısma; ikisinin arasında bir yol
tut.'(Ura, 17/110)
NOT: İbn Abbas'tan gelen rivayette; Mekke'de Rasûlullah namaz kılarken sesini yükseltirdi, onun namazda sesli Kur'ân okuması müşrikleri kızdırıyor, hatta onların küfretmelerine ve saldırmalarına sebep oluyordu. Allah Teâlâ bu konuda dikkatli olunmasını, onlarla duygusal anlamda çatışmaya girilmemesini emretti, okuyuşta da sesin ne çok yüksek, ne de çok düşük, bilâkis orta halli okuyanın kendisinin duyacağı kadar olmasını tavsiye etttî. Ancak Medine'ye hicretten sonra İbadet serbestliği olduğu için bu emir kaldırıldı.[2]

* İftitah (Namaza Başlama) Duası Ve Kıraatten Önce Teavvüz (Eûzü Billah... Demek)

Namaz kılacağında bir insan kendisini büyük bir ibadete hazırlamalıdır. Bu, fizikî olarak temizlik, kıbleye dönme vb. şekillerde tezahur eder, fizik ötesi aleme yolculuğu için de ruhen konsantre olmalıdır. Kur'ân buna huşu demektedir. RasûluHah'in namazdaki davranışları yanında duaları da bu noktada çıtayı oldukça yukarıya taşımakta, insanı ruhen hazır hâle getirmektedir. Yeter ki insan bu duaları anlayarak ve özümseyerek okusun. Bu dualarda şu İfadeler bulunmaktadır:
1- Şimdi ben zatı, İsmi ve azameti yüce olan tek Allah'ın huzurundayım, O'ndan başka İlâh yoktur.
2- Yüzümü (özümü) göklerin ve yerin yaratıcısına döndürüyorum, diğer varlıkları unutuyorum, şirkten uzak bir hayat yaşamak istiyorum.
3- Şeytanın bütün kötülüklerinden her şeyi duyan ve bilen Allah'a sığınıyorum...
Aşağıdaki rivayetlerde bu duygu ve düşüncelerin RasûluHah diliyle ifadesi bulunmaktadır. Bu konuda da şüphesiz en güzel örnek RasûluHah'tır. Çünkü biz onun kadar güzel dua edemeyiz, duygu ve düşüncelerimizi ifade edemeyiz.
ŞNamazda Kur'ân'dan bir bölüm okunması emredilmektedir ve bu konuda her hangi bir ihtilaf yoktur. Okuduğumuz Kur'ân'ın bize tesir etmesi için bizi meşgul edecek unsurlardan Allah'a sığınmalıyız. Bunların belki de en büyüğü ve en tehlikelisi şeytandır. Çünkü iki varlık arasında kıyamete kadar sürecek bir mücadele vardır. Kendi savunmamız yanında bu konuda Allah'tan da yardım istemeliyiz, Rabbimiz bunu emretmektedir. Rasûlutlah'ın namaz kılma şeklinde bu görülmektedir. O, namazda Kur'ân okuyacağında 'Eûzü billahi...' diyerek önce Allah'a sığınırdı.
§Bu İki hareketten anlaşılan :
1- Namaz kılarken tümüyle Allah'a yönelmeliyiz.
2- Bu yönelişimizi engelleyecek şeytanın şerrinden de Allah'a sığmmalıyız.
Allah Teâlâ buyurdu:
'Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (namaz) huşu sahipleri (Allah'a saygı duyanlar) dışında herkese zor/ ağır gelen bir görevdir.' (Bakara, 2/43)
Allah Teâlâ buyurdu:
'Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.' (Mü'minûn, 23/2)
Allah Teâlâ buyurdu:
'Ben muvahhit olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.' (Enam, 6/79)
Allah Teâlâ buyurdu:
'Kur'ân okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın!' (Nahl, 16/98)[3]

504/1374- Ebû Said el-Hudrî'den (Radıyatiahu anh):[4]
Rasûlullah (Satiaiiahu aleyhi ve seüem) gecenin bir bölümünde kalkıp tekbir getirerek namaza başladığında, şöyle derdi:
"Sübhaneke Allahümme ve bihamdik ve tebârake'smük ve teâlâ ceddük velâ ilahe ğayruk"
Sonra üç kere şöyle derdi:
"Lâ ilahe illallah"
Sonra üç kere şöyle derdi:
"Eûzü billahi mine'ş şeytani'r racîm min hemzihi ve nefhıhî"
Sonra üç kere "Allahü ekber" derdi.
Ardından da şunu eklerdi:
"Eûzü billahi mine'ş şeytani'r-racîm min hemzihi ve nefhıhî ve nefsihî"[5]

Açıklama

Duaların Tercemesi:
• Allahım, Seni hamd ile teşbih ederim, senin İsmin mübarek, azametin yücedir ve senden başka ilâh da yoktur.[6]
• Allah'tan başka İlâh yoktur.
• Kovulmuş şeytanın şerrinden, aynca vereceği vesvese ve şişirmeden (kibirden) her şeyi duyan ve bilen Allah'a sığınırım.
• Allah çok büyüktür.
• Kovulmuş şeytanın şerrinden, aynca vereceği vesveseden, şişirmeden (kibirden) ve üfürmesinden her şeyi duyan ve bilen Allah'a sığınırım.
§Cübeyr b. Mut'im (Radıyallahü anh) hadisinde yukarıda geçen Hemz, Neflı, Nefs kelimeleri açıklanmıştır:
Cübeyr Rasûlullah'a: 'Şeytanın hemzi, nefsi ve nefhı ne demektir?1 diye sorunca Rasûlullah (Sallallahü aleyhi ve seüem): "Onun hemzi insan oğlunu tutan sar'a, nefhı kibir ve nefsi İse şiirdir" diye açıkladı.[7]
Hadiste şeytanın yaptığı işlerin sonucu açıklanmıştır. Genel olarak bu kelimler nefes vermek ve üflemek manalarına gelmektedir. tbnü'1-Esir (v.606/1209) 'Neflı* kelimesinin kibir olarak yorumlanmasını şeytanın o kişiyi şişirmesine, 'Nefs* kelimesinin şiir olarak açıklanmasını şeytanın ağızdan üflemesi sonucu oluşmasına bağlamaktadır.[8] Hemz kelimesinin sar'a olarak açıklanması ise onun da insanı ölüm gibi hareketsiz bırakmasından kaynaklanmaktadır, bu da şeytanın vesveselerinden oluşan bir stres halidir.[9]
§Dİğer rivayette; Şeytanın hemzi vesvese vermesi, nefhı namaz sırasında ifsat için attığı şüpheler ve nefsi de şiirdir, şeklinde geçmektedir.[10]
Bu rivayetlerde zemmedilen şiir vahye nazire olsun diye ya da doğrulan bozmak için söylenenlerdir. Ama dini savunan veya doğrulan koruyan şiirlere cevaz verilmiş ve teşvik edilmiştir. Nitekim Peygamberimiz dürüst olan.şairleri övmüş ve korumuştur.
§Namaza başlarken Kur'ân okumadan önce istiftah duasını okumak Rasûluilah'tan intikal eden bir sünnettir. Cumhura göre bu duayı okumak müste-haptır, ancak İmam Malik'e göre müstehap değildir.[11]

505/1375- Ebû Ümâme el-Bâhilî'den (Radıyallahü anh):[12]
Allah'ın Peygamberi (Saiiatiahü aleyhi ve seiiem) namaz kılmaya kalktığında (Bir rivayette; gecenin bir bölümünde namaza başladığında) üç kere tekbir getirirdi, sonra üç kere "Lâ ilahe İllallah" derdi, Üç kere "Subhânallahi ve bihamdihi" derdi, sonra da şöyle derdi: "Eûzü billahi mine'ş şeytani'r-rarîm min hemzihi ve nefhıhî ve nefsihî".[13]

506/1376- Cübeyr b. Mut'im'den (Radiyallahu anh):[14]
Hz. Peygamber'in (Sallallaha aleyhi ve seiiem) nafile namazda üç kere "Allahü ekber kebîra", üç kere "ve'l-Hamdülillahi kesîra", üç kere "ve Sübhanallahi bukraten ve esîla", sonra da "Allahümme irini eûzü bike mine'ş şeytani'r-racîm min hemzihi ve nefsihî ve nefhıhf dediğini işittim. Kendisine:
'Ey Allah'ın Rasûlü! 'Şeytanın kemzi, nefsi ve nefhı ne demektir?' diye sorunca Rasûlullah:
"Onun hemzi insan oğlunu tutan sara/delirme[15], nefhı kibir ve nefsi İse şiirdir" diye açıkladı.[16]

Açıklama

Bu duaların tercemesi:
• Yüce Allah çok büyüktür,
• Allah'a çokça hamd olsun,
• Günün başında ve sonunda Allah'ı teşbih ederim,[17]
• Kovulmuş şeytanın şerrinden, ayrıca vereceği vesveseden, nefes ve üflemesinin şerrinden Allahım sana sığınırım.
Bu dualarda tekbir, hamd, teşbih ve Allah'a sığınma hâlleri güzel bir şekilde birleştirilmiştir ki ibadete başlarken tevhidi kabullenme yanında tevhidin en büyük düşmanı şeytanın şerrinden de Allah'a sığınma konusunda Rasûlullah'a tabi olmak gerekir.[18]

507/1377- İbn Ömer'den (Radiyallahu anhüma):[19]
Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) ile namaz kılıyorduk, topluluktan bir kişi şöyle dedi:
'Allahü ekber kebiran, velhamdü li'llahi kesiran, ve sübhanallahi bukraten ve esîla' Rasûlullah:
"Bunları söyleyen kimdir?" deyince topluluktan biri:
'Benim, ey Allah'ın Rasûlü dedi. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Bu sözler benim çok hoşuma gitti, gök kapıları onun için açıldı."
§(Râvi) İbn Ömer ekledi: 'Rasûlullah'in bu sözünü işittikten sonra o sözleri söylemeyi hiç terketmedim.'[20]

508/1378- Abdullah b. Amr'dan (Radıyallahü anhüma):[21]
Bir gün biri namaza başladığında şöyle dedi:
'el-Hamdülilahi milVs-semâ.'[22]
Sonra o kişi Allah'ı teşbih etti, dua etti. Rasûlullah (Saüaiiahu aleyhi ve sellem);
"Bunları söyleyen kimdir?" deyince o adam:
'Benim, (ey Allah'ın Rasûlü!)' dedi. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Melekleri o sözü almak için yarışırken gördüm."[23]

509/1379- Abdullah b. Ebû Evfâ'dan (Radıyallahü anh):[24]
Biz Rasûlullah'm (Saüaium aleyhi ve seiiem) arkasında saftayken bir kişi[25] geldi ve (seslice) dedi ki:
'Allahü ekber kebiran, ve sübhanallahi bukraten ve esîla.'
(Râvi İbn Ebi'1-Evfâ) anlatmaya şöyle devam etti:
Müslümanlar başlarım kaldırdılar ve okişiyi (hareketini) yadırgadılar;
'Rasûlullah'in sesinden fazla'sesini yükselten de kim?' dediler.
Rasûlullah namazı bitirince:
"Sesini yükselten o kişi kimdir?" dedi. Denildi ki:
'İşte o budur, ey Allah'ın RasûlüT Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Vallahi sözünü göğe yükselirken gördüm, (gök) kapısı açıldı ve içeri girdi (kabul oldu)."[26]

510/1380- Vâil b. Hucr'dan (Radıyallahü anh):[27]
Ben Hz. Peygamber (Saiiaiiaha aleyhi ve seüem) ile namaz kıldım, (o anda) bir kişi şöyle dedi:
'el-Hamdülillahi kesiran, tayyiben, mübareken fîh'
Rasûlullah namazı bitirince:
"Onu söyleyen kimdir?" dedi. O adam:
'Benim, ey Allah'ın RasÛlü! (Onunla) sadece hayn istedim' deyince Rasûlullah şöyle buyurdu:
"O söz için gök kapıları açıldı, onun arşa ulaşmasına hiç bir şey mani olamadı[28]."
NOT: Yukarıdaki rivayetlerde söz konusu kişinin söylediği sözün büyüklüğüne ve kıymetine dikkat çekilmekte, ayrıca Enes'ten (Radtyaüahü anh) gelen rivayette şöyle nakledilmektedir:
Rasulullah (Sallallahü aleyhi ve sellem);
"O sözü Rabbe ulaştırmak için yarışan on iki melek gördüm" dedi.[29]

511/1381- Hz. Ali'den (Radıyallahü anh):[30]
Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) namaza başlamak için tekbir aldı, sonra dedi ki:
(Bir rivayette: Namaza başladığında tekbir alır, sonra şöyle derdi;)
"Veccehtü vechiye lillezi fetara's-semâvâti vel-arda hanîfen, müslimen, vemâ ene mine'l-müşrikîn. înne salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillahi Rabbi'l-âlemîn, Lâ şerike leh ve bizâlike ümirtü ve ene mine'l-müslimîn (Bir rivayette: Ve ene evvelü'l-müslimîn),[31] Allahümme Lâ ilahe illâ Ente (Bir rivayette: Allahümme Ente'l-Melikü Lâ İlahe illâ Ente),[32] Ente Rabbî ve ene abdüke, zalemtü nefsî va'teraftü bi zenbî fağfir lî zünûbî cemîan Lâ yağfiru'z-zünûbe illâ Ente, vehdinî li ahseni'l-ahlâkı, Lâ yehdî liahseniha illâ Ente, vesrif annt seyyieha, Lâ yesrifü annî seyyieha İllâ Ente (Bir rivayette: Lebbeyke ve sa'deyke ve'l-hayru külluhû fiyedeyke ve'ş-şerru leyse ileyke, (lâ yetekarrebü bi'ş-Şerri ileyke, ene bike ve ileyke tebârek-te),[33] veteâleyte esteğfıruke ve etûbu ileyke."
Rükûa gittiğine şöyle dedi:
"Allahümme leke reka'tü ve bike âmentü ve leke eslemtü haşa'a leke semt ve besarî ve muhhî ve ızâmî ve asabî."
Rükûdan başını kaldırdığında şöyle dedi:
"Semiallahü limen hamideh, Rabbena ve leke'l-hamd mil'e's-semâvâti ve'l-ard vema beynehüma ve mıl'e ma şi'te min şey'in ba'dü."
Secdeye gittiğinde dedi ki:
"Allahümme leke secettü ve bike âmentü ve leke eslemtü, secede vechî lillezî halekahü fe savverahü fe ahsene suvarahü fe şekka sem'âhü ve besarahü fe tebârakallâhü ahsenül halikîn."
Namazdan (çıkış) selâmını verdiğinde şöyle dedi:
"Allahümmeğfirlî ma kaddemtü vema ehhartü vema esrartü vema a'lentü ve vema esraftü vema Ente a'lemü minnî Ente'l-mukaddimu ve Ente'!- muahhiru Lâ ilahe illâ Ente."[34]

Açıklama

* İstiftah duasının tercemesi:
'Muvakkit ve Müslüman olarak ben yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm, ben müşriklerden değilim. Namazım, diğer ibadetim/kurbanım[35], hayatım ve ölümüm kâinatın Rabbine aittir ki onun hiçbir ortağı yoktur, ben Müslümanlardanım[36] ve bu şekilde (söylemekle/davranmakla) emrolundum. Atlattım! Senden başka ilâh yoktur.[37] Sen benim Rabbimsin ve ben senin kulunum, kendime haksızlık/kötülük ettim, günahımı da İtiraf ettim, günahlarımın hepsini affet, günahları affetme yetkisi sadece sana aittir. En güzel ahlâk konusunda bana yol göster, ahlâkın en güzeli konusunda ancak sen (doğru) yolu gösterirsin, günahlarımı benden uzaklaştır, günahlarımı benden uzaklaştırma konusunda sadece sen yetkilisin, sen yücesin.[38] Ben sana istiğfar eder ve tövbe ederim.'
*Rükû duasının tercemesi:
'Allahım! Senin için rükû ettim, sana iman ettim, sana teslim oldum ve işitmem, görmem, beynim/iliğim[39], kemiklerim, sinirim sana itaat etti.'
*Rükûdan doğrulma (kavme) duasının tercemesi:
'Allah kendisine hamd edeni duydu. Rabbimiz! Gökler ve yer doluşunca, ikisi arasındakiler doluşunca ve bundan sonra senin dilediğin şey doluşunca sana hamd olsun!'
*Secde duasının tercemesi:
‘Allahım! Sadece senin için secde ettim, sadece sana iman ettim, sadece sana teslim oldum. Benim yüzüm onu yaratan, şekillendiren, ona en güzel şekilleri veren, onda duyma ve görme organı var eden için secdeye gitti (yere kapandı). O Allah var edenlerin en güzelidir. '
*Namaz selamındaki duanın tercemesi:
ıAllahım! Benim yaptığım ve yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, haddi aştığım ve ayrıca benden daha iyi bildiğin (bütün) günahlarımı affet! Sen dilediğini ileri götüren ve dilediğini de bırakansın, senden başka ilâh yoktur.'
§Bu konudaki hadisler iftitah tekbirinden sonra duanın meşru olduğunu göstermektedir. İmam Nevevî (v.676/1277) bu duaların sahabe, tabiûn ve sonraki ulemanın çoğunluğuna göre müstehap olduğunu belirtti. Bu konuda müctehid imamların görüşleri:
1- İmam Âzam Ebû Hanife, Muhammed ve Ahmed b. Hanbel'e göre 'sübhaneke' okunmalıdır.[40]
2- İ.Şafiî'ye göre tevcih (veccehtü...) duası okunmalıdır.[41]
3- İ.Ebû Yûsufa göre 'Sübhaneke' ile birlikte 'veccehtü...1 duası birleştirilerek okunmalıdır.[42]
4- Bu konuda tek itiraz İmam Malik'ten gelmektedir, ona göre tekbirden! sonra dua okunmaz, bilakis hemen Fatiha'ya başlanır.[43]
Duaların efdal olanında ihtilaf edildi: Hz. Ömer, Ali, İbn Mes'ûd, Ebû Hanife ve ashabı, Evzaî, Sevrî, İshak ve Davud ez-Zahirî'ye göre 'Sübhaneke...' okumak gerekir. Bunlardan sadece İmam Ebû Yusuf iki dua birleştirerek okunur, der ve bu Ebû İshak el-Mervezî ve Kadı Ebû Hamid'in de görüşleridir. İbn Münzir ise; kişi (bu dualardan) dilediğini seçebilir, o yeterlidir, der.
§Teavvüz (EûzU) ilk rekâtta meşrudur. îftitahtan sonraki dua bitirilince 'Eûzli billahi mine'ş-şeytani'r-racîm' denir. Cumhurun görüşü budur.Ancak İmam Malik'e göre farz namazlarda teavvüz yoktur.[44]
Şevkânî (v.1250/1834) dedi ki: Teavvüz konusunda gelen rivayetler onun birinci rekâta meşru olduğunu göstermektedir,Ancak Hasan-ı Basrî, Atâ ve İbrahim en-Nehâi her rekâtta okunmasını müstehap olduğunu söylediler. Delilleri ise '0 hâlde Kur'ân okurken kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığın'[45] ayetidir ve onlara göre ayetin umûmî manası bunu gösterir, namaz içinde ve dışındaki durumları kapsar. Cumhura göre İse ayetin umumiliğinde şüphe yoktur., ancak sünnetteki uygulama (farzlarda) sadece birinci rekât için geçerlidir.[46]

* Cehri Namazda Fatihadan Önce Besmeleyi Açıktan Okumak

512/1382- Said b. Yezid Ebû Mesleme anlattı:[47]
Enes'e Hz. Peygamber (Saiiatiaha aleyhi ve seiiem) okumaya ' Bismilahirrrahmanirrahim' diyerek mi başlardı, yoksa 'el-Hamdü lillahi Rabbil âlemin' diyerek mi başlardı, diye sordum.
Enes (Radtyaiiahü anh) şöyle dedi:
'Sen bana ezberlemediğim (bilmediğim)[48] bir şeyi soruyorsun (ya da senden önce kimsenin sormadığı bir şeyi bana soruyorsun).'[49]

513/1383- Enes b. Malikten (Radıyallahü anh):[50]
Rasûlullah (Saiiaiiaka aleyhi ve seiiem), Ebû Bekir, Ömer ve Osman anhüm) ile namaz kıldım, hiç birinin 'Bİsmilahirrahmanirrahim' diyerek başladıklarını duymadım.
Katade anlattı:
Enes'e Rasûlullah'ın kıraate (Kur'ân okumaya) ne ile başladığını sorunca şöyle dedi:
'Sen bana daha önceden kimsenin sormadığı bir şeyi soruyorsun.'[51]

514/1384- Enes'ten (Radıyallahü anh):[52]
'Rasûlullah'ın (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) arkasında, Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın (Radiyallahu anhüm) arkasında[53] namaz kıldım, onlar 'Bismülahirrah-manirrahim'i açıktan (yüksek sesle) okumadılar.'[54]

515/1385- Enes'ten (Radıyallahu anh):[55]
Rasûlullah'ın (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem), Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın anhsm) arkasında namaz kıldım; onlar kıraate 'el-Hamdü lillahi Rabbi'l-âlemin' diye başlıyorlar, (ancak) okumalarının (Fatiha'nın) başında 'Bismillahirrahmanirrahim' demedikleri gibi sonunda da (yani zammı surenin başında da) demiyorlardı.[56]

516/1386- (Kt.)Enes'ten (Radiyallahu anh):[57]
Rasûlullah'ın (Saiiaiiaiıu aleyhi ve seiiem) arkasında, Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın (Radıyaiiahu anhüm) arkasında namaz kıldım, (ancak) onlar okumaya 'Bismillahirrahmanirrahim' diyerek başlamıyorlardı.
§(Râvi) Şu'be dedi ki: Katade'ye; 'Bunu Enes'ten duydun mu?' diye sorunca şöyle dedi: 'Evet, biz ona bunu sorduk.'[58]

517/1387- Yezid b. Abdullah b.Muğaffel[59] (Radıyatiahu aniunmı) anlattı:[60]
Ben 'Bismillahirrahmanirrahim, el-Hamdülillahi Rabbilâlemîn' diye okurken bu okuyuşumu babam duydu, namazı bitirince şöyle dedi:
'Ey yavrum, İslâm'a sonradan eklenen bir şeyi yapmaktan (bid'atten) kaçın! Ben Rasûlullah'ın arkasında, Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın (Radıyaiiahu anhum) arkasında namaz kıldım, onlar kıraate 'Bismillahirrahmanirrahim' diyerek başlamıyorlardı.'
§(Diğer rivayette: Kıraate başladığında onu (besmeleyi) okuma! 'el-Hamdülillahi Rabbil âlemîn' diyerek okumaya başla!' şeklindedir.)[61]
Abdullah şöyle dedi: 'Ben İslâm'da olmayan bir şeyi ekleme (bid'at) konusunda onun kadar kızan (tepki gösteren sahabeden) bir başkasını görmedim.'[62]

518/1388- Hz. Âişe annemizden (Radiyallahu anha):[63]
Allah'ın Peygamberi (SallaUahaaleyhi ve sellem) namazda kıraate 'el-Hamdü lillahi Rabbilâlemîn' diye başlardı.[64]

519/1389- Ümmü Seleme annemiz (Radıyaiiahü anha):[65]
Kendisine Rasûlullah'ın (Saiudiahu aleyhi ve seitem) (namazda Kur'ân) okuyuşu sorulunca dedi ki:
"O, okuyuşunu ayet ayet (olacak şekilde) bölerdi;
'Bismillahirrahmanirrahim, el-Hamdü lillahi Rabbi'l-âlemîn, er-Rahmani'r-rahim, Mâliki yevmi'd-dîn...' (şeklinde okurdu).[66]

Açıklama

Bu konudaki hadisler ayrı ayrı düşünüldüğünde Uç farklı sonuç çıkmakladır:
1- İlk rekâttaki Fatiha'da besmele gizli okunmalı,
2- îlk rekâttaki Fatiha'da besmele açıktan okunmalı,
3- İlk rekâttaki Fatiha'da besmele okunmamalı.
§Namazda besmelenin okunması konusunda müctehid İmamlar ihtilaf ettiler:
1- Namazda besmelenin okunması farzdır. Bu görüşte olanlar İmam Şafiî, bir görüşünde Ahmed b. Hanbel ve muhaddislerden bir gruptur. Onlara göre besmelenin hükmü Fatiha'nın açıktan ya da gizli okunması ile alâkalıdır,[67] Delilleri ise Ümmii Seleme (Radıyuiiaha anhâ) hadisidir.[68] Bu konuda gelen en sahih hadis Nuaym'dan gelen şu rivayettir:
'Ben, Ebû Hüreyre'nin (Radıyallahu mıh) arkasında namaz kıldım 'Bismİlla-hirrahmanirrahim'i okudu, sonra Fatiha'yı okudu ve 'veleddâllîn' kısmına gelince 'Âmin' dedi, cemaat de 'Âmin' dediler.'[69]
2- Bu namazda besmele okumak mekruhtur. İmam Malik bu görüştedir. Buna göre gizli ya da açıktan olsun farz namazlarda besmele okunmaz, nafileler bu hükmün dışındadır, caizdir. Bu konudaki hadislerde tearuz vardır ve bunlardan biri tercih edilemez.[70]
3- Besmele okumak müstehaptır, ancak besmele açıktan okunmaz. Bu, ulemanın çoğunluğunun görüşüdür. Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali ve diğerleri (Radtyaüahü anhüm), aynca tabiûndan bir kısmı böyle düşünmektedir. Bu görüşte olan müctehid imamlar ise; İmam Ebû Hanife ve ashabı, Sevrî, Abdullah b. Mübarek, Ahmed b. Hanbel ve İshak b. Rahûye'dir.[71] Bu görüşün delili Enes'ten gelen rivayettir.[72]
4- Kişi bu konuda serbesttir. İbn Kayyim gibi bazı alimler bu görüştedir. Çünkü bu rivayetlerden anlaşılan Rasûlullah (Saiiatiahu aleyhi ve sellem) bazen besmeleyi açıktan okur, bazen de gizlerdi. Onun beş vakitte de besmeleyi açıktan okuduğu söylenemez.[73]
§Besmelenin Fatiha'dan bir ayet olması konusunda ihtilaf edildi:
1- İmam Ebû Hanife'ye göre sure başlarındaki besmeleler müstakil birer ayettir, çünkü Nemi suresinin inmesiyle Rasûlullah besmelenin yazılmasını emretmiştir.
2- İ. Malik'e göre bunlar ayet değildir, sureleri ayırmak için yazılmıştır, sadece Nemi suresinin içindeki besmele ayettir.
3- İ. Şafiî ve Ahmed b. HanbePe göre bunlar Fatiha'dan ve surelerden birer ayettir, Çünkü 'Âmin' kelimesi önemli olmasına rağmen yazılmamıştır, Kur'ân olmayan hiçbir kelime Kur'ân'a yazılmamıştır. Ayrıca delilleri bu konudaki bazı rivayetlerdir.[74]
İbn Abbas (Radıyallahu anhüma) 'Sana tekrarlanan yedi (ayet) verdik' ayeti hakkında Fatiha'dır, dedi. İbn Abbas'a:
'(Fatiha'daki) yedinci ayet nerde?' sorulunca:
'Bismillahirrahmanirrahim' diye cevap verdi.[75]
*Bu şekildeki rivayetler Hz. Ali ve Ebû Hureyre’den de (Radıyallahu anhüma) gelmektedir. Ayrıca Tabiûndan da gelen rivayetler vardır,[76] bunlardan birisi \ Atâ'dan gelen şu rivayettir:
İbn Cüreyc anlattı:
Atâ'ya dedim ki:
'Farz namazlarda yanında Fatiha okumaksızın sadece 'İnnâ a'taynâ ke'l-kevser' (suresini) okumam yeterli midir?'
Atâ:
'Hayır (yetmez), Bakara suresi bile (yetmez), Allah Teâlâ 'Sana tekrarlanan yedi (ayet) verdik' buyurdu*, işte bu (Fatiha) o yedi (ayettir). Ben ona:
'(Fatiha'daki) yedinci ayet nerede?' diye sorunca:
'Bismillahirrahmanirrahim' diye cevap verdi. O, Fatiha'nın her rekâtta okunmasını gerekli görürdü.[77]

* Namazda Fatiha Sûresinin Okunması Ve Besmele Fatiha'dan Değildir Görüşünün Delili

Allah Teâlâ buyurdu:
'And olsun ki, biz sana tekrarlanan yedi (âyeti) ve yüce Kur'an'ı verdik." (Hıcr, 15/87)
NOT: Hz. Ali, İbn Mes'ûd, Übey b. Ka'b (Radıyallahu animmu Said b. Cübeyr, İbrahim en-Nehâi, Ebû Müleyke, Ubeyd b. Umeyr, Leysî, Hasan-ı Basrî, Mücahid, Katâde, Atâ'dan gelen rivayetlerde yukarıdaki ayette zikredilen 'tekrarlanan yedi (ayet)' Fatiha süresidir.[78]

520/1390- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu anh):[79]
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) dedi kî:
"Kim Ümmü'l-Kur"ân'ı (Bir rivayette: Fatihatü'l-Kitab'ı) okumaksızd namaz kılarsa, o namaz noksan olmuştur, o noksandır, o tam değildir."
(Râvi) Ebû Sâib. Ubû Hüreyre'ye şöyle dedi:
'Ben bazen imamın arkasında oluyorum, (ne yapmalıyım?)'
Ebû Sâib anlatmaya şöyle devam etti;
Bunun üzerine Ebû Hüreyre koluma dokunup dedi ki:
'Ey Farisî, sen (Fııtiha'yı) içinden oku! Ben Rasûlullah'ın şöyle dedi-! ğinİ duydum:
"İzzet ve celâl sahibi Allah dedi ki; 'Ben namazı kendimle kulum ara-| sında ikiye böldüm. Onun yarısı bana , diğer yarısı kuluma aittir. Kulumaj istediği verilir.'"
Ebû Hüreyre Rasûlullah'ın şöyle dediğini de nakletti:
"Onu (Fatiha'yı) okuyun! Kul 'el-Hamdülillahi Rabbi'l-âlemîn (Alemlerin Rabbine hamd olsun)' dediğinde Allah der ki: 'Kulum bana hamd etti.'
Kul. 'er-Rahmanirrahîm (Rahman ve Rahim olan)' dediğinde Allah der \ ki: "Kulum beni övdü.'
Kul: Mâliki yevmiddîn (Hesap/kıyamet gününün sahibi olan)' dediğinde Allah der ki: 'Kulum benim azametimi kabul etti, bu (sözleşme) benimle kulum arasındadır.'
Kul: 'İyyâke na'büdü ve iyyâke nesteîn (Biz ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım isteriz)' dediğinde Allah: 'Bunu kulum için (önemli) buluyorum. Artık kulum ne isterse o verildi' der.
Kul: 'İhdine's-sırata'l-müstekîm, sırata'l-lezîne en'amte aleyhim ğayri'l-mağdûbi aleyhim vele'd-dâllîn (Bizi doğru yola ilet, nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğramış ve sapılmışların yoluna değil)' dediğinde izzet ve celâl sahibi Allah der ki: 'Bu kuluma has bir istektir. Kuluma istediği verildi."'
§Ebû Hüreyre'den ikinci tarikle benzeri nakledildi, o rivayetteki farklı kısım:
"Hangi namaz ki onda Fatiha okunmazsa, o noksandır, o noksandır, o noksandır.
(Rivayetin devamında şu zikredildi;)
Kul: Mâliki yevmi'd-dîn (Hesap/kıyamet günün sahibi olan)' dediğinde Allah der ki: 'Kulum beni vekil kıldı.'
Kul: 'İyyâke na'büdü ve iyyâke nesteîn (Biz ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım isteriz)' dediğinde Allah: 'Bu benimle kulum arasındaki bir (sözleşmedir). Artık kulum ne isterse o verildi' der.[80]
Kul: 'İhdine's-sırata'l-müştekîm, sırata'l-lezîne en'amte aleyhim ğayri'l-mağdûbi aleyhim vele'd-dâllîn (Bizi doğru yola İlet, nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğramış ve sapıtmışların yoluna değil)' dediğinde izzet ve celâl sahibi Allah der ki: 'Bu kuluma has bir istektir. (Ey kulum!) Benden istediğin sana verildi.[81]'"

Açıklama

Bu hadis nedeniyle bazı alimler besmelenin Fatiha'dan bir cüz olmadığını söylediler.
Fatiha'nın farz olduğunu söyleyenler yanında vacip olduğunu belirtenler de yukarıdaki hadisi delil olarak getirdiler, çünkü onlar hadisteki noksandır kelimesinin delâleti İle farziyet anlaşılmadığını, ancak önemine binaen bunun kendi literatürlerindeki vacip hükmünde olduğunu belirttiler.
§Hıdâc kelimesi Arapça'da erken attı, oldu anlamındadır[82] ve kullanımı şu şekildedir:
* Deve yavrusunu uzuvları tam da olsa tüylenmeden erken doğurdu[83]
* Deve yavrusunu vaktinde de olsa uzuvları tam oluşmadan doğurdu.[84]
* Eli noksan olan.[85]
* Yağmuru az oldu.[86]
* Bir kadın ismi.[87]
§Hadislerde hıdac kelimesinin lafız olarak farklı kullanımı:
1- Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki:
"Kim Fatiha okumaksızm namaz kılarsa o namaz noksandır, tamamlanmamıştır," Noksandır kelimesini üç kere tekrarladı.[88]
2- "Kim Fatiha okumaksızın namaz kılarsa o namaz noksandır, tamamlanmamıştır.”[89]

3- "Namazı eksik kılmaktan sakının, İmam rükû yaptığında siz de rükû edin, o kalktığında siz de kalkın!"[90]

521/1391- Ubâde b. Samit'in[91] (Radıyaiiahü anh) Hz. Peygamber'e (Saitaitahü aleyhi ve seiiem) ulaşan rivayetinde (Rasûlullah) şöyle dedi: "Fatiha okumayanın namazı (makbul/tam) olmaz."
§Ubâde'den ikinci tarikle gelen rivayet:
"Ümmü'l-Kur'ân (Fatiha) okumayanın namazı (makbul) olmaz, daha fazlası (sizin için hayırlıdır)[92]."

522/1392- Hz. Peygamber'in eşi Hz. Âişe'den (Radıyallahu anha):[93]
Rasûlullah'ı (Saiiaiiahtı aieyiü ve seiiem) şöyle derken duydum: "Ümmü'l-Kur'ân (Fatiha) okumaksızın namaz kılanın namazı noksandır."[94]

523/1393- Ubâde b. Samit'ten (Radiyallahu anh):[95]
Rasûlullah (Saitatiahu aleyhi ve seitem) bize sabah namazı kıldırdı, kıraati ağırlaşti/zorlaştı. Namazı bitirince dedi ki:
"İmamınızın arkasında Kur'ân okuduğunuzu görüyorum." Biz:
'Evet, vallahi, ey Allah'ın Rasûlü! Biz bunu yapıyoruz' deyince şöyle buyurdu:
"Ümmü'l-Kurân (Fatiha) dışında başka bir şey okumayın, çünkü onu okumayanın namazı olmaz."[96]

524/1394- Amr b. Şuayb babası yoluyla dedesinden (Radiyallahu anhüm) nakletti:[97]
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve selleri) dedi ki:
"İçinde Fatiha okunmayan her namaz noksandır, noksandır, noksandır."
§Diğer rivayette: "...o noksandır, o noksandır" şeklindedir.[98]

525/1395- Ebû Hüreyre'den (Radiyallahu anh):[99]
Rasûlullah (Satiaiiahtı aleyhi ve seiiem) ona dışarı çıkıp şu şekilde nida etmesini emretti:
"Fatiha okumayanın namazı olmaz, daha fazla okursa (onun için hayırlıdır)[100]."

526/1396- Enes b. Malik'ten (Radıyatiahü anh):[101]
Hz.Peygamber (Saitaiiaha aleyhi ve seiiem), Ebû Bekir, Ömer ve Osman anhum) (namazda) kıraate 'el-Hamdü lillahi Rabbil âlemin' ile başlarlardı.[102]

527/1397- AbduIlah b. Sevâde el-Kuşeyrî'den:[103]
Babası Rasûlullah'ın (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) yanında esir kalan ehlinden bir kişi, babasından bana nakletti:
'Muhammed'in (Satiaiiahu aleyhi ve seiiem) şöyle dediğini duydum: "İçinde Fatiha okunmayan namaz kabul olmaz."'[104]

Açıklama

Bu konudaki hadisler namazda Fatiha okumanın önemini göstermektedir öyle ki Fatiha okunmayan namazın kabul olmayacağı ya da noksan olduğu beya edilmektedir.Hadislerin delaleti nedeniyle Fatiha okumanın farziyeti konusunda ili görüş vardır:
1- Namazda Fatiha okumak farzdır. Bu cumhurun görüşüdür.[105]
2- İmam Ebû Hanİfe, ashabı ve bir grup müctehide göre Fatiha okumak far değil, vaciptir.[106] Onlara göre farz olan Kur'ân'dan kolayına gelen kısmın okımaşıdır, ayeti mutlaktır, ahad haber onu kayıtlamaz. Bu nedenld hadisteki emir farziyyetten kendi literatürlerindeki vacipliğe İner. Cumhura göre ise ayet umum ifade eder ve ahad hadis zan ifade eden umumu tahsis eder.
Yukarıdaki hadisler dışında bu konuda Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu anh) gelen diğer rivayet:[107]
Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki:
"İçinde Fatiha okunmayan namaz yeterli/geçerli değildir."
§Bu rivayetlerde ayrıca Fatiha'nm namazda hem imama, hem de cemaate vücûbiyeti açıklanmaktadır. Bazı Malikiler cemaat için bu tefekkürdür, dediler, ancak kıraat İle tefekkür farklı kavramlardır. Mesela, cünüp olan Kur'ân'ı okuyamaz, ama tefekkür edebilir.
§İmam Ebû Hanife, Sevrî ve Evzaî'ye göre son iki rekâtta Fatiha vacip değildir, ancak cumhura göre bütün rekâtlarda farzdır.[108] Hz. Peygamber'in (SailaiiaM aleyhi ve sellem) bir bedeviye namazın rekâtını tarif edip sonra:
"Bundan sonra bütün namazında böyle yap/kıl!" demesini delil getirirler.[109]
§Fatihadan sonra sure okumak ulemanın çoğunluğuna göre sünnettir.[110] Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu anh) gelen şu rivayet bunu açıklamaktadır:[111]
"Rasûlullah (SallalUıha aleyhi ve seltem) her namazda Kur'ân okurdu. Namazlarda (sesli okuyup) bize duyurduklarını biz size duyurduk, bizden gizli okuduklarını (hafi olanları) biz de sizden gizledik (size bildirdik). Eğer Fatiha'dan fazla okumazsan o yeterlidir, fazla okursan o daha hayırlıdır."[112]

* Cemaatin Fatiha Okuması Ve Cehrî Namazlarda Susması

Allah Teâlâ buyurdu:
"Kuran okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.' (Araf,7/204)[113]

528/1398- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu anh):[114]
Rasulullah (Sallatlahu aleyhi ve sellem) dedi ki:
"İmam sadece kendisine uyulmak için öne geçirildi. O tekbir aldığında siz de alın, o Kur'ân okuduğunda susun/dinleyin!"[115]

529/1400- Ebû Musa'dan (Radiyalahu anh):[116]
Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bize şunu öğretti:
"Namaz kılmaya kalktığınızda biriniz imam olsun, imam Kur'ân okumaya başladığında siz susun/dinleyin!"[117]

530/1430- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahü anh):[118]
Rasûlullah (SatiaUahiı aleyhi ve seiiem) kıraati açıktan (cehrî) olan bir namaz kıldırdı, selamdan sonra insanlara döndü ve dedi ki:
"Sizden birisi az önce benimle birlikte okudu mu?" Onlar:
'Evet, ey Allah'ın Rasûlü dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle dedi:
"Ben de bana ne oluyor, Kur'ân okurken zorlanıyorum /karıştırıyorum[119], diyorum (demek ki bundanmış)."
İnsanlar bunu Rasûlullah'tan duydukları andan itibaren onunla (cemaatle) olan cehrî namazlarında (ayrıca Kur'ân) okumayı bıraktılar.[120]

Açıklama

Rasûlullah burada ince bir şekilde cemaatle namaz kılınırken imamın arkasında ayrıca okuyan kişiyi uyardığı görülmektedir. Bu uyarıda sebep açıklanmaktadır, o da imamın yanılması ve Kur'ân okurken arkadaki seslerden yanılmasıdır. Ayrıca Kur'ân okunurken dinlenilmesi emredilmektedir, Allah Teâla şöyle buyurdu:
'Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.'[121]
Bu ayetteki emir mutlak olmasına rağmen, ayetin sadece namaz için indiğini söyleyenler de var. Bunlar Mücahid, Said b. Cübeyr, Dahhâk, İbrahim en-Nehâi', Katâde, Şa'bî ve Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'dir.[122]
§Cemaatle namazda cemaatin Fatiha ve sure okumasında müctehıdler ihtilaf etti. Bu konudaki geniş bilgi için bk. Müsned Trc. 536/1406 nolu hadisin açıklaması.[123]

531/1401- RasûIullah'ın (Satiaitahu aleyhi ve setiem) ashabından biri olan Abdullah b. Malik b. Buhayne'den (Ratiıyaiiahuanh):[124]
Rasûlullah (namazdan sonra) şöyle dedi: "Sizden birisi az önce benimle birlikte okudu mu?" Onlar: 'Evet' dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle dedi: "Ben de bana ne oluyor, Kur'ân okurken zorlanıyorum/karıştırıyorum, diyorum (demek ki bundanmış)."
Rasûlullah bunu dedikten sonra insanlar (cemaatle olan cehrî namazlarda) Kur'ân okumayı bıraktılar.[125]

532/1402- Muhammed b. Ebû Âişe, Hz. Peygamber'in ashabından olan bir kişiden nakletti:[126]
Peygamberimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem):
"İmam okurken her hâlde (imamın arkasında) siz de okuyorsunuz"[127] deyince biz:
'(Evet,) ey Allah'ın Rasûlü, biz böyle yapıyoruz' dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Böyle yapmayın, ancak sizden biri Fatiha'yı okuyabilir."
(Bir rivayette: "İçinden okuyabilir" şeklinde geçti.)[128]

533/1403- Ebû Katâde'den (Radıyallahü anh):[129]
Rasullulah (Sailaliahü aleyhi ve sellem) dedi ki:
"Arkamda siz de okuyorsunuz (öyle mi)?" Biz:
'Evet' deyince şöyle buyurdu:
"Böyle yapmayın, ancak Fatiha müstesna (onu okuyabilirsiniz)."[130]

534/1404- Abdullah (İbn Mes'ûd)'[131] dan (Radiyallainı anh):[132]
Hz. Peygamber'in (Saiiaiiahn aleyhi ve seiiem) arkasında cemaat (Kur'ân) j okuyordu. Bunun üzerine Rasûlullah dedi ki: "Kur'ân'ı karıştırmama sebep oldunuz."[133]

535/1405- Kesir b. Mürre el-Hadramî anlattı:[134]
Ebu'd-Derdâ'nın (Radtyaiiahtianh)şbyle dediğini duydum:
Ben Rasûlullah'a (Saiiaiiaim aleyhi w seiiem): 'Her namaz için kıraat (Kur'ân okuma) şart mıdır?' diye sordum, o da:
"Evet" dedi.
Ensardan bir kişi:
Kıraatin farz olduğu anlaşıldı ve Ebû'd-Derdâ topluluk içinde kendisine en yakın olduğum hâlde bana döndü ve dedi ki:
'Ey kardeşimin oğlu! Bir topluluğa imam namaz kıldırdığında o imamın kıraatinin onlara yeterli olduğu dışında başka bir görüşüm yoktur.’[135]

536/1406- İmran b. Husayn'dan (Radıyaiiaku anhama):[136]
Rasûlullah (SaUatiaha aleyhi ve settem) öğle namazım kıldırdı, bir kişi arkasında 'Sebbıh'isme Rabbike'1-a'lâ' (suresini) okudu. Rasûlullah namazı bitirince dedi ki:
"Hanginiz 'Sebbıh'isme Rabbike'1-a'lâ'(suresini) okudu?"
Bir kişi 'Ben (ey Allah'ın Rasûlü!)[137]' deyince Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Birinizin (kıraatiyle) beni zor durumda bıraktığını kesinlikle bildim."[138]

Açıklama

Bu rivayetlerde özellikle başkası duyacak kadar sesin yükseltilerek namazda kıraat hoş karşılanmamış, hatta yasaklanmıştır. Çünkü burada başkasını rahatsız etme ve imam olan kişinin dikkatini dağıtma, okuyuşunu karıştırma endişesi vardır.
Hadisin zahiri, sırrî (sessiz) ya da cehri (sesli) okunan namazlarda cemaatin Kur'ân okuması yasaklandığını göstermektedir. Ancak Fatiha bu yasağın dışındadır.
ŞFatİha'nın okunması konusunda müctehid imamların farklı görüşleri bulunmaktadır:
1- İmam Ebû Hanife, Ebû Yusuf, Muhammed ve bir rivayette Ahmed b. Hanbel'e göre namaz hafi ya da cehri olsun cemaat bir şey okumaz. Onların delilleri de yukarıdaki ayettir. Ayrıca Ebû Musa ve Ebû Hüreyre hadisleri yanında Abdullah b. Mes'ûd ve Ebu'd-Derdâ rivayetleridir.[139]
2- İ.Malik, önceki görüşüne (mezheb-i kadimine) göre Şafiî ve diğer rivayette Ahmed b. Hanbel'e göre cehrî namazlarda cemaatin Fatiha da olsa okuması yasaktır. Çünkü 'Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve
susun ki size merhamet edilsin.'[140] ayeti yanında Ebû Musa ve Ebû Hüreyre hadisleri bunu göstermektedir.
Ancak hafi (gizli okunan) namazlarda cemaat Fatiha okur.[141]
3- İ.Şafiî'nin sonraki görüşüne (mezheb-i cedidine) göre cehrî ya da hafi bütün namazlarda Fatiha okumak farzdır. Cemaat sırrı namazlarda rahatça okur, cehrî namazlarda da imam sekte (ara) verdiği zaman okur. Bunların delili Übade b. Sâmit, Muhammed b. Ebû Aişe ve Ebû Katâde rivayetleridir.[142]
§Son dönemdeki bazı Hanefî alimleri de sırrî namazlarda Fatiha okumanın caiz olduğunu belirttiler.[143]

* Başkasını Yanıltacak Şekilde Namazda Sesli Okumak Yasaktır

537/1407- Hz. Ali'den (Radıyallahu anh):[144]
Yatsıdan önce[145] ve sonra kişinin arkadaşlarını namaz kılarken yanıltacak şekilde kıraatte sesini yükseltmesini Rasûlullah yasakladı.[146]
§Hz. Ali'den (RadıyaüaManh) ikinci tarikle gelen rivayet:
Rasûlullah (SaiUıtiaha aleyhi ve setiem) akşam ile yatsı arasında topluluğun birbirine karşı açıktan Kur'ân okumalarını yasakladı.
NOT: Akşam İle yatsı namazları arasında, ayrıca yatsıdan sonra yapılacak zikirler ve Kur'ân okuma ile ilgili rivayetler vardır,[147] çünkü bu vakitler yatsıya ve teheccüte hazırlık vakitleridir.Bu vakitlerde nafile namazlar teşvik edilmiştir. Bu vakitlerde ibadet yapma açısından ashab insanların en hırslısıydı, namaz kılanların duyacağı şekilde sesli Kur'ân okurlardı ve bu da bazı kişilerin yanılmasına sebep olurdu. Bu nedenle Rasûlullah başkasını yanıltacak şekilde açıktan okunmasını yasakladı.[148]

538/1408- Abdullah b. Ömer'den (Radıyallahu anhüma):[149]
Hz. Peygamber (Saiiaiiahu aleyhi ve sellem) itikâfa girdi, (Bir rivayette; Ramazan'ın son on gününde kendisine (mescitte) hurma dallarından bir hücre yapıldı), insanlara hitap etti ve şöyle dedi:
"Sizden biri namaza başladığında, (Bir rivayette: Ey insanlar! Namaz kılan kişi) şüphesiz, Rabbine münacat etmektedir (konuşmaktadır)[150], o hâlde biriniz Rabbine neyi münacat ettiğini (söylediğini) bilsin! Namazda birbirinizin duyacağı şekilde Kur'ân okumayın!"[151]

539/1409- Ebû Hüreyre'den (Radıyaüahu anh):[152]
Abdullah b. Huzafe b. es-Sehmî namaz kılmaya kalktı ve namazında seslice okudu. Bunun üzerine Rasûlullah (Satiattahtı au-y/ıi ve seiiemi kendisine şöyle dedi:
"Ey Huzafe'nin oğlu! (Okuduğunu) bana duyurma, (bilâkis) izzet ve celâl sahibi Rabbine duyur!"[153]

540/1410- Ebû Said el-Hudrî'den (Radiyallahu anh):[154]
Rasûlullah (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) mescidde îtikâfa girdi, kendi çadırlarındayken bazı kişilerin seslice Kur'ân okuduğunu işitti. (Çadırın) perdelerini açıp onlara şöyle dedi:
"Dikkat edin! Hepiniz Rabbinizle münacat ediyorsunuz (konuşuyorsunuz). Biriniz diğerine eziyet vermesin! Kıraatte (ya da namazda)[155] birinizi diğerinden fazla sesini yükseltmesin!"[156]

541/1411- el-Beyâzî'den (Radtyallahü anh):[157]
Rasûlullah (Sallallaim aleyhi ve sellem) namaz kılarken kıraatte sesini yükselten bazı kişilerin yanına çıktı ve onlara dedi ki:
"Namaz kılan kişi izzet ve celal sahibi Rabbine münacat eder. Öyleyse münacat ettiği şeye dikkat etsin! Kur'ân okurken biriniz diğerinden fazla sesini yükseltmesin!"[158]

Açıklama

Bu konudaki hadisler gece namazında başkasını rahatsız edecek şekilde sesli okumanın yasaklandığı görülmektedir. Gece namazlarında ise sünnet olan açıktan okumaktır, şeklinde itiraz olabilir. Bu iki durumun cem edilmesi mümkündür. Başkasını rahatsız etme durumu yoksa bu vakitte sesli okunabilir.Ancak başkasının okuyuşunu karıştırma durumunda sessiz okumak gerekir. Rasûlullah açıktan ya da gizlice okuyan ile ilgili -Ukbe b. Amir'den gelen- rivayette şöyle buyurdu:
"Açıktan Kur'ân okuyan açıktan sadaka veren gibidir, gizlice (sessiz) Kur'ân okuyan gizlice sadaka veren gibidir.”[159]
Ayrıca riya tehlikesi de varsa gizli okunması tavsiye edilir. Ancak böyle bir tehlike yoksa, başkalarını uyarma ya da kendisini uyanık ve dikkatli tutma düşüncesi varsa açıktan okumak tavsiye edilmiştir. Bazı alimler gece namazlarında gizli ile açık arasında orta sesli bir şekilde okunmasını tavsiye etmektedir. Ukbe hadisinden anlaşılan ise gizli okumanın efdal olduğudur, tıpkı gizli sadakanın efdal olması gibi. Her İnsan bulunduğu ortama ve kendi ruh haline göre bunu ayarlaması en güzelidir. Doğrusunu Allah bilir.[160]

* Fatiha'dan Sonra Âmin Kelimesinin Gizli Veya Açıktan Söylenmesi

542/1412- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu anh):[161]
Hz. Peygamber (Saiiatiaha aleyhi ve seiiem) dedi ki:
"İmam olan kişi yĞayri'!-mağdûbi aleyhim vele'd-dâiiîn' dediğinde siz \ de *Âmin' deyin! Çünkü melekler de Âmin' der, İmam da *Âmin' der.Kimin 'Âmin' sözü meleklerinkiyle birleşirse geçmişteki günahları affolun"[162]

Açıklama

'Amin' kelimesinin okunmasında üç lügat vardır: Med, tahfif ve imâle.Bu kelime Arapça'da isim fiillerdendir, geçişte meftuh olarak okunur gibi. Bu kelime; 'Allahım, kabul et!' anlamında isim fiildir. Ayrıca Allah'ın isimlerinden birisidir, diyenler de olmuştur.[163]
§Buradaki melekler konusunda ihtilaf edildi; Hafaza melekleri denildiği gibi, başkalarıdır, diyenler de oldu. Bu görüşte olanların delili Ebû Hüreyre'nin şu rivayetidir:
Rasûlullah (Sallaltalın aleyhi ve selleın) dedî ki:
"Sizden biri 'Âmin' dediğinde gökteki melekler de 'Âmin' der ve bu sözlerden birisi diğeri ile birleşirse geçmişteki günahları affolur.”[164]
(Başka tarikten gelen rivayette;)
"(Fatiha) okuyan kişi 'Ğayri't-mağdûbi aleyhim vele'd-dâllîn' arkasındakiler de 'Âmin' der ve sözü semâ ehlininkiyle birleşirse geçmişteki günahları affolur."[165]
Diğerlerinin cevabı şu şekildedir: Kişinin yanındaki hafaza melekleri 'Âmin' dediğinde üstlerindeki melekler de 'Âmin' derler ve bu söz ta semaya kadar yükselir.
§Sözlerin muvafakatindan kasıt imamın 'Âmin' sözü ile cemaatin 'Âmin' sözünün aynı anda söylenmesi ve birleşmesidir. Bu konuda İbnü'l-Münîr dedi ki: 'Söz ve zaman olarak 'Amin' kelimesinin birleşmesinin hikmeti cemaati uyanık tutmaktır.' Kadı Iyaz (v.544/1149) şöyle dedi: 'Bundan murat sıfat, huşu ve ihlasta buluşmaktır. Meleklerin 'Âmin' sözüyle buluşmasının amacı onların mü'minler için istiğfar etmeleridir.'[166]

543/1413- (Z.) Ebû Hüreyre'den (Radmdiahü anh):[167]
RaSÛlullah (SatlallalıU aleyhi ve selleın) dedi ki:
"(Fatiha) okuyan "Âmin' dediğinde siz de ‘Âmin' deyin! Kimin "Âmin” sözü ile meleklerin "Âmin' sözü birleşirse o kişinin geçmişteki günahları affolur"[168]

544/1414- (Z.) Ebû Hüreyre'den (Radiyallahu anh):[169]
Rasûlullah (SattallahU aleyhi ve sellem) dedi ki:
"Sizden biri Amin' dediğinde gökteki melekler de *Âmin' der ve bı sözlerden birisi diğeri ile birleşirse geçmişteki günahları affolur."[170]

545/1415- VâiI b. Hucr'dan (Radıyaiiahu anh):[171]
Hz. Peygamber'i (Satiatiaim aleyhi ve seiiem) 'Vele'd-dâllîn' dedikten sonra 'Âmin' derken duydum, sesini uzatıyordu/yükseltiyordu.[172]
§(Râvi) Abdurrahman'ın bize naklettiğine göre Şu'be şöyle dedi: '(Âmin) derken sesini indirdi.'
NOT: Bu rivayetlerde bir çelişki gözükmektedir. Çünkü Şu'be'den gelen ikinci rivayette sesini indirdi, denmektedir.
Bu durumda;
1- Ya Şu'be'nin '(Amîn) derken sesini indirdi' rivayeti hatalı kabul edilecektir. Zira,
a- Şu'be bu rivayeti ile Süfyan es-Sevrî'den gelen rivayete muhalefet etti. Şu'be ile Süfyan arasındaki ihtilafta muhaddislerce Süfyan tercih edilir.
b- Şu'be'den Süfyan'ınkine benzer rivayet başka bir rivayet de nakledildi.
"Vele'd-dâllîn' dediğinde sesini yükselterek 'Âmin' dedi.'[173]
c- Süfyan'dan gelen rivayetin Alâ b. Salih, Muhammed b. Seleme'nin babasından naklettiği tabiileri de vardır, ancak Şu'be rivayeti tek kalmıştır.
Yukarıda sayılan nedenlerle Şu'be'nin sözü muhaddislerce şaz kabul edilmiştir.[174]
2- Ya da Şu'be'den gelen bu rivayeti 'Vele'd-dâllîn' dedikten sonra öncekine nisbetle sesini biraz indirdi, şeklinde anlamak da mümkündür. Bu durumda iki farklı rivayet cem edilmiş olur.[175]

546/1416- Vâil b. Hucr'dan (Radiyallahu anh):[176]
RasÛlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve sellem) 'Gayri'î-mağdûbi aleyhim vele'd-dâllîn'i okuduğunda 'Âmin' dedi ve sesini gizledi. (Namazda) sağ elini sol eli üzerine koydu.
Sağına ve soluna selam verdi.[177]

Açıklama

Vâil b. Hucr'dan gelen iki rivayetteki bilgi farklıdır. Birisinde (No: 545/ 1415) sesini yükseltti, diğerinde ise (546/1416) sesini indirdi, şeklindedir. Bundan anlaşılan:
1- Ya sözkonusu rivayetlerin birinde hata bulunmaktadır. Darekutnî (v. 385/995) bu (546/1416 nolu rivayeti) naklettikten sonra râvilerden Şu'be'nin (gizlerdi, rişvâyetinde) hata yapma ihtimali üzerinde durur.[178] Çünkü diğer sahabi-lerden gelen rivayetlerde ve Vâil'den gelen bir başka nakilde sesin yükseltilmesi, zikredildi. Ayrıca muhaddislerİn tercihi ile ilgili bak. Müsned Tr. 545/1415 nolu hadisteki not.
2- Veya iki rivayet cem edilebilir:
a- Rasûlullah (Sallallahn aleyhi ve sellem) namazların bazısında 'Amin' dediğinde sesini yükseltir, bazen de gizlerdi.
b- Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve sellem) 'Âmin' dediğinde sesini 'Gayri'1-mağdûbi aleyhim vele'd-dâllîn' den biraz daha indirdi, kısık söyledi.
§Fatiha'dan sonra 'Âmin' demenin meşruiyetinde ittifak vardır. İmam Nevevî (v.676/1277) şöyle dedi: 'Bu hadisler Fatiha'nın peşinden imam, cemaat ya da tek başına kılanın 'Amin' demesinin müstehap olduğunu göstermektedir. Cemaatin 'Âmin' sözü imamınkine rast gelmeli, önce ya da sonra olmamalıdır.'[179]
Cehri ve hafi namazlarda 'Amin' denilir, bu hem imam ve cemaat için, her de münferit için geçerlidir, bu cumhurun görüşüdür. Ancak İmam Malik'ten geles bir rivayette; imam 'Amin' demez şeklinde nakledildi.
§'Âmin' kelimesinin sesli söylenmesi konusunda farklı hadisler bulunduğu| için müctehid İmamlar ihtilaf ettiler:
1- İmam Ebû Hanife, Kûfeli alimler ve Malikilere göre 'Âmin' kelimesi sesli 1 söylenmez, Rasûlullah döneminde sesli olarak söylenmesi bu kelimeye alıştırmak içindir.
İbnü'l-Kâsım, İmam Malik'in şu sözünü nakletti: Cemaatle namazda imam. 'Âmin' demez, cemaat der, tek başına kılan da 'Âmin' der.[180]
2- Bazılarına göre 'Âmin' sesli söylenir. Şafiî ve Hanbelî alimleri, Ebû Sevr’ ve hadis ehli bu görüştedir.[181] Bu görüşün delili yukarıdaki hadislerdir. Ayrıca başka rivayetler de vardır:
Ebû Hüreyre'den:
Rasûlullah 'Gayri'l-mağdûbi aleyhim vele'd-dâllîn'\ okuduğunda arkasındaki birinci safta bulunanların duyacağı sesle 'Âmiri' dedi.[182]
Ebû Hüreyre'den:
İnsanlar 'Âmin'' demeyi terk ettiler. Hâlbuki Rasûlullah 'Gayri'l-mağdûbi aleyhim vele'd-dâllîn'\ okuduğunda peşinden birinci safta bulunanların duyacağı sesle 'Âmin' derdi ve bununla mescit sarsılırdı.[183]

* Namazda Farz Olan Kıraate Gücü Yetmeyenin/ Güzel Okuyamayanın Durumu

547/1417- Abdullah b. Ebî Evfâ'dan (Radıyaiiahtı anh):[184]
Bir adam Hz. Peygamber'e (Saitaiiahtı aleyhi ve seiiem) geldi ve dedi ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Ben (namazda) Kur'ân okuyamıyorum, onun yerine bana yetecek bir şey emret!'
Bunun üzerine Hz. Peygamber buyurdu ki:
"Şunu söyle: el-Hamdülillah ve sübhanallah velâ ilahe illallahü vallahi) ekber velâ havle velâ küvete illa billah.'"
O adam bunu söyledi, avucunu kapatıp baş parmağı ile beş kere saydı/tekrar etti, sonra dedi ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Bu yüce olan Allah içindir, ya benim için?'
Hz. Peygamber şöyle dedi:
"Şunu söyle: 'Allahümmağfirlî verhamnî ve âfinî vehdinî verzuknî.'"[185]
Adam bunu da söyledi, diğer avucunu kapattı ve baş parmağı ile birlikte beş kere saydı, sonra da iki avucu kapalı olduğu hâlde bu kişi oradan ayrıldı. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Kesinlikle iki avucunu hayırla doldurdu."[186]



Açıklama

Yukarıdaki hadisin Ebû Davud ve Nesai rivayetinde, o adam şöyle dedi:
'...ben Kur'ân'dan' bir şey alamıyorum/okuyamıyorum, Bana Kur'ân'daki (ayetler) yerine geçecek bir şey öğret!..'[187]
Başka rivayetteki farklılık ise şöyledir:
'...Ben Kur'ân'dan hiçbir şeyi güzel bilemiyorum/okuyamıyorum[188], ondaki (ayetler) yerine geçecek bir şey öğret...'[189]
Burada tavsiye edilen şey, bütün vakitler için değildir.Bir kişi öğrenmeye vakit bulamadığında bu şekilde dualarla namazını kılar, ancak en azından Fatiha suresini en kısa zamanda öğrenmesi gerekir. Ancak hiç öğrenemeyen ya da ezberleyemeyen kişi dua ve teşbihlerle kılabilir.
Bu konuda müctehid imamların görüşleri:
Kur'ân tercemesiyle ibadet (yani namaz) caiz değildir. İmam Malik, Ebû Yusuf, Muhammed, Şafiî' ve Ahmed b. Hanbel'in de içinde bulunduğu çoğunluğun görüşü budur. Fatiha'yı güzel okuyamayan başka ayetlerden okur, buna da gücü yetmezse yukarıdaki hadiste geçen zikir ve teşbihlerle namaz kılar.[190] Sadece İmam Ebu Hanife'nin Arapça'sından okuyamayan için lercemesini cevaz vermesi kendisinin şaz (alınmayan) görüşlerinden kabul edilmiştir. Günümüzde de bu konuyu istismar edip, Kur'ân'ı tahrife yönelenler bulunduğu için cumhurun görüşü daha isabetli kabul edilmiştir.[191]

* İlk İki Rekâtta Fatiha'dan Sonra Sure/Ayetler Okumak Gerekir, Son İki Rekâttaki Okumanın Hükmü

548/1418- Ebû Katade'den (Radıyallahu anh):[192]
Rasûlullah (Saitaiiahu aleyhi ve seiiem) bize namaz kıldırırdı, öğle ve ikindinin ilk iki rekâtında Fatiha ve ikişer sure okurdu, ayetleri de bazen bize duyururdu. (Diğer rivayetteki ziyade: Son iki rekâtta da Fatiha okurdu şeklindedir.)
Öğlenin birinci rekâtında okumayı uzatır, ikinci rekâtta kısaltırdı, sabah namazında da böyleydi.[193]

Açıklama

Ebû Katade'den gelen bu rivayet Buhari'de şu şekilde geçmektedir:
Ebû Katade'den:[194]
Rasûlullah bize namaz kıldırırdı, öğle ve ikindinin ilk iki rekâtında Fatiha ve birer sure okurdu, ayetleri de bazen bize duyururdu.
§Bu rivayetten hafi (gizli) namazda da kıraatin şart olduğu anlaşılmaktadır, Rasûlullah bu namazları genelde gizli okumakta, ancak bazen Öğretmek için olsa gerek arkadakilere duyuruyordu. Tîbî şöyle dedi: 'Fatiha ve sureden bir kısmını okurken sesini biraz yükseltirdi ki okunulan şeyler duyularak bilinsin. Ayrıca İmam Nevevi şöyle dedi: 'Bu hadisten gizli namazlarda da açıktan okumanın cevazı anlaşılmaktadır ki daha iyi düşünmek için dil bu konuda yardımcı olsun.'
ŞRasûlullah son iki rekâtta Fatiha okurdu, ziyadesi Müslim'de geçmektedir.
Ebû Kalade'den:[195]
Rasûlullah öğlenin ilk iki rekâtında Fatiha ve sure okurdu, son iki rekâtta da Fatiha okurdu, ayetleri de bazen bize duyururdu.
Ayrıca yukarıdaki hadisten birinci rekâtta kıraatin uzatılmasının ya da tertil ile (yavaş) okunmasının müstehap olduğu anlaşılmaktadır, böylelikle ilk rekâta daha fazla kişi yetişsin, aşağıdaki rivayette Ebû Katade de bu şekilde düşündüklerini İfade etmektedir:
Ebû Katade şöyle dedi:[196]
'Rasûlullah'ın (bu şekilde okuması ile) insanların ilk rekâta yetişmelerini istediğini düşündük.'
Atâ şöyle dedi:[197]
'Ben imamın kıyamı uzatarak ilk rekâtta yetişilir olmasını isterim ki İnsanlar o (İlk rekâtta) çoğalsınlar. Ben yalnız namaz kıldığımda ilk iki ve son iki rekâtı eşit tutmaya gayret ederim, cemaatle kılarken ilk iki rekâtı uzatmayı tercih etmemin sebebi ise daha çok insanın gelsin, toplansın, diyedir.'
Ayrıca ilk rekâtta uzun okumanın hikmeti huşu ve taatın daha fazla olmasıdır, ikinci rekâtta ise usandırmamak için kısaltmak gerekir.
İlk rekâtta okumayı uzatmanın sebebi üç şekilde anlaşılabilir:
1- Çok ayet okumak,
2- Tertilde (yavaş okumada) mübalağa yapmak.
3- Daha çok insanın birinci rekâta yetişmesini sağlamaktır.[198]

549/1419- Ebu Said el-Hudri'den (Radtyallahu anh):[199]
Rasûlullah (Saiiaüaha aleyhi ve seiiem) öğle namazının ilk iki rekâtının her birinde otuz ayet okuyacak kadar ayakta dururdu, son iki rekâtının her birinde on beş ayet okuyacak kadar durur, son iki rekâtında da bunun yansı kadar (ayakta dururdu).[200]

Açıklama

Bu hadisten iki rekâtta kıraatin eşit olması anlaşılır, ayet sayılarını her hâlde sahabi yaklaşık olarak söyledi, önceki rivayetlerle arasında bir tenakuz yoktur, cem (te'lif) edilebilir. İki rekâtın tertil ile okunması ya da namaza yetişme ihtimali olanlar için biraz uzatmak tavsiye edilir, ancak böyle bir durum yoksa iki rekâttaki kıraatin eşit olması caizdir.
§Söz konusu hadisten son iki rekâtta Fatiha üzerine başka ayetler okunmasının meşruiyeti anlaşılır.
ŞAyrıca bu rivayetten ikindi namazının daha hafif olması anlaşılır ki bu da öğle namazındaki kıraatin yarısı kadardır. Öğle namazında kıraatin uzun olmasının hikmeti, insanların uyku gibi sebeplerle gaflet içinde olması ve onların gecikmeleri olabilir. Ama ikindi namazında böyle bir şey söz konusu değildir, bilâkis çalışanların yorgun olduğu bir vakittir ve namaz hafif tutulmalıdır.[201] Öğle namazı ile ilgili bir rivayet bunu göstermektedir.
Öğle namazı başlar, bizden biri Bakî'ye gider, ihtiyacını giderir, sonra ailesinin yanına gider ve abdest alır, sonra mescide döner, de hâlâ Rasûlullah birinci rekâtta olurdu.[202]
Bakı' geniş arazi anlamındadır, bir yerde ağaçlar ya da kökleri varsa oraya bakı' denir. Bakîu'l-ğarkad; Medine'de kabristan olarak ayrılmış bir bölge için kullanılmaktadır.[203]

550/1420- Ebû Said el-Hudrî'den (Radiyallahu anh):[204]
Peygamberimiz (Saiiaiiaha aleyhi ve sellem) bize Fatiha ve (Kur'ân'dan) kolay(ımıza) gelen yerden okumamızı emretti.[205]

551/1421- Câbir b. Semüra'dan (Radıyallaha anh):[206]
Küfeliler Sa'd (b. Ebî Vakkas)'ı[207] Hz. Ömer'e (Radıyaiiaiıaaıı/ıama) şikayet-ettiler ve şöyle dediler:
'Namazı güzel kıldırmıyor.' Hz. Ömer durumu Sa'd'a sorunca o şöyle dedi:
'Ben ilk iki rekâtta okumayı uzatarak ve son iki rekâtta azaltarak (tıpkı) Rasûlullah'ın kıldığı namazı kıldırıyorum.' Bunun üzerine Hz. Ömer:
'Benim de senin hakkındaki zannım buydu, ey Ebû îshak!' dedi.
§Câbir b. Semüra'dan ikinci tarikle gelen rivayet:
Hz. Ömer Sa'd'a:
insanlar her konuda seni şikayet ettiler, namaz konusunda bile' deyince Sa'd:
'(Onlar dediklerini demişler,) halbuki ben ilk iki rekâtta okumayı uzatıyor ve son iki rekâtta azaltıyorum. Ben Rasûlullah'ın namazına uyduğum sürece hiçbir şeyi önemsemem (kıymet vermem).'
Bunun üzerine Hz. Ömer:
'Benim de senin hakkındaki zannım buydu'[208] dedi.[209]

Açıklama

Fatiha'dan sonra Kur'ân'dan ayetler okumak ittifakla meşrudur. Ancak 'bu kıraatin hükmü hakkında müctehidler ihtilafa düştü:
1- Fatiha'dan sonra Kur'ân okumak farzdır. Bu görüşte olanlar Hz. Ömer, oğlu Abdullah, Osman b. Ebu'l-Âs, Hadi, Kasım ve Müeyyidbillah'tır. Hâdİ'ye göre bu miktar en az üç ayet, Kasım'a göre ise bir uzun ayet olmalıdır.[210]
2- Fatiha'dan sonra sure okumak müstehabtır. Cumhurun görüşü bu şekildedir.
3- Fatiha'dan sonra en az üç ayet ya da bu miktarda uzun bir ayet okumak vaciptir. Hanefi mezhebi bu görüştedir. Fatiha okunmazsa Kur'ân okumak farzdır.[211]
§Farz namazda üçüncü ve dördüncü rekâtta sure okumanın hükmünde ihtilaf edildi:
1- İmam Malik'e göre mekruhtur.
2- Î.Şafiî'ye (kavl-i cedidinde) miistehab olduğunu söyledi.
3- Bazı alimlere göre kişi muhayyerdir, dilerse okur, dilerse teşbih eder.
4- Hanefi ve Hanbelî mezheblerine göre son iki rekâtta sadece Fatiha okumak sünnettir.[212] Hasan b. Ziyad'dan gelen rivayette ise İmam Ebû Hanife'ye göre son iki rekâtta Fatiha'yı bilerek terk eden günahkâr olur, unutarak terk ederse sehv secdesi gerekir. Bu rivayete göre son İki rekâtta Fatiha okumak vaciptir. Ancak Ebû un Ebû Hanife'den naklinde bu sünnettir, Yusuf un Ebû Hanife'den naklinde bu sünnettir, terkinde bir şey gerekmez.[213]
§Okunacak sure ya da ayetlerin uzunluğu:
1- Sabah namazında ve öğlenin İlk iki rekâtında tıval-ı mufassaldan[214] okumak müstehabtır.
2- İkindi ve yatsıda evsattan okumak müstehabtır.
3- Akşam namazında ise kısa surelerden okumak müstehabtır.[215]
§ Dördüncü rekâtın kıraatinin üçüncüden kısa olması konusunda ihtilaf edildi:
1- Kısa sure uzundan efdaldir.
2- Mushaf tertibine göre okunur, aksi mekruhtur, ancak namaz bozulmaz.[216]

* Bir Rekâtta İki Ya Da Daha Fazla Sure Okumak, Aynı Rekâtta Sure Ya Da Ayetlerin Tekrarı

552/1422- Abdullah b. Şakik'ten:[217]
Hz. Aişe'ye (Radıyaitahu anhâ) sordum:
'Rasûlullah (Saiiaiiahu atey/ü ve seiiem) bir rekâtta surelerin arasını birleştirir miydi?' Şöyle dedi:
'Mufassalı (birleştirerek) okurdu.'[218]
§îkinci tarikle gelen rivayet: Hz. Aişe'ye (Radıyaiiahu anhâ) sordum:
'Rasûlullah (Saiiatiahn aleyhi ve seiiem) sureleri (birleştirerek) okur muydu?' Şöyle dedi:
'Mufassalı (böyle) okurdu.' Ben:
'Rasûlullah oturarak namaz kılar mıydı?' deyince şöyle dedi:
'Evet, insanlar onu ihtiyarlattıktan sonra.'[219]
'Rasûlullah duha namazı kılar mıydı?'
'Hayır, sadece yolculuğundan döndüğünde.'
'Rasûlullah Ramazan dışındaki bir ayda (tamamıyla) oruç tutar mıydı?’
'Hayır vallahi. Eğer Ramazan dışında bir ayda oruç tutmak isterse o ayın bazı günlerinde oruç tutmadıkça orucu bırakmazdı.'
'Rasûlullah'm sahabesinden hangisi kendisine daha sevgiliydi?' 'Ebû Bekir' 'Sonra kim?' 'Sonra Ömer.'
'Sonra kim?'
'Sonra Ebû Ubeyde h. Cerrah.'
(Râvi) Yezid: 'Sonra kim?' diye sordum. O da, Hz. Âişe sustu (cevap vermedi), dedi.[220]

Açıklama

Mufassal tabiri Kur'ân'm son yedide biri için kullanılır. Tîbî dedi ki:
'Bu surelerin ilki Hucuıat süresidir. Söz konusu surelere bu ismin verilmesinin nedeni çok fasılalı olması ya da her birinin fasl (bölüm) olmasındandır. Mufassal sureler üç kısımdır: Tıval (uzun), evsat (orta) ve kısar (kısa). Bunların sınırlarında ihtilaf edildi:
1- Hanefilere göre; Tıval sureler Hucurat'tan İnşikak'a kadar, evsat sureler Burûc'dan Beyyine'ye (^jjı j& ,1), kısar ise buradan Kur'ân'm sonuna kadardır.
2- Malikilere göre: Tıval sureler Hucurat'tan Nâzİât'a kadar, evsat sureler Abese'den Leyi "e kadar, kısar ise Duhâ'dan Kur'ân'm sonuna kadardır.
3- Şafiîlere göre: Tıval sureler Hucurat'tan Mürselât'a kadar, evsat sureler Nebe'den (û>-ı_^ ^) Leyl'e kadar, kısar ise Duhâ'dan Kur'ân'm sonuna kadardır.
4- Hanbelilere göre: Tıval sureler Kaftan Mürselât'a kadar, evsat sureler Nebe'den Leyl'e kadar, kısar İse Duhâ'dan Kur'ân'm sonuna kadardır.[221]

553/1423- Nâfi'den:[222]
Ibn Ömer (Radıyaiuthu anhümcı) bize farzlarda bazen iki ya da üç sure ile namaz kıldırırdı.[223]

554/1424- Nehîk b. Sinan es-Sülemî'den:[224]
Kendisi Abdullah b. Mes'ûd'a (Radıyaiiaini anhi geldi ve dedi ki:
'Bu gece mufassal (sureleri) bir rekâtta okudum.' Abdullah b. Mes'ûd:
'Şiir okur gibi hızlıca ya da kötü hurmaların saçılması gibi[225] nesir şeklinde okudun.Mufassal olması bölüm bölüm okumamız içindir. Rasûlullah'ın (Saiiaitahü aleyhi ve sellem) birleştirerek okuduğu benzer surelerin yirmi kadarını bilirim.'
Rahman ve Necm İbn Mes'ûd'un (mushafındaki) telifine göre, her iki sure bir rekâtta (okunur), Duhân ve Amme yetesâelûn (sureleri) bir rekâtta okunur.
§Aynı râviden gelen ikinci rivayet: Bir adam ona (İbn Mes'ûd'a) geldi ve dedi ki: 'Mufassal (surelerin) hepsini bir rekâtta okudum.' İbn Mes'ûd: 'Bilâkis sen hızlı okunan şiir gibi ya da kötü hurmanın saçılması gibi (nesir şeklinde) dağınık okumuşsun. Ancak Rasûlullah (Saiiatiaha aleyhi ve seiiem) senin yaptığın gibi yapmadı (okumadı). Benzerlerini (birleştirerek) okurdu, (meselâ) Rahman ve Necm'i bir rekâtta okurdu.'
§(Râvi) Ebû İshak ekledi: Abdullah (b. Mes'ûd)un mushafındaki telifi üzere on rekâtta okunacak yirmi sure zikretti. Onların sonuncusu İze'ş-şemsü küvviret ve Duhân sureleriydi.[226]

Açıklama

Abdullah b. Mes'ûd Kuı'ân'ı en iyi bilen ve okuyan sahabİlerdendi, bizzat kendisi Rasûlullah'tan yetmiş sure öğrenmişti.[227] Rasûlullah (Suiialiahu aleyhi ve sellem) onun hakkında şöyle dedi:
"Kur'ân'ı şu dört kişiden öğrenin: İbn Ümmi Abd (Abdullah b. Mes'ûd), Muaz b. Cebel, Ubey b. Kâ'b ve Salim."[228]
"Kur'ân'ı nazil olduğu günkü tazeliğiyle okumak isteyen İbn Ümmi Abd'in okuyuşu gibi okusun!' [229]
Abdullah b. Mes'ûd Kur'ân'ın anlaşılır bir şekilde yavaş okunması inanandaydı, bunun için o kişi sen şiir mi okuyorsun, şeklinde tenkid etmiş ve Rasülullah'ın Kur'ân okuma şeklini açıklamıştı.
§Yukarıdaki rivayette geçen kişinin mufassal surelerin tümünü bir rekât okuduğunu diğer rivayetlerden anlıyoruz:
Becîle oğullarından Nehîk b. Sinan isimli bir kişi 'ben bir rekâtta mufassaiı okurum' deyince Abdullah b. Mes'ûd:...[230]
Diğer rivayette:
Biri: 'Ben mufassal (sureleri) tümüyle dün gece bir rekâtta okudum' deyine Abdullah b. Mes'ûd:..[231]
§Abdullah b. Mesûd, başka tarikten gelen rivayette ziyade olarak şöyle dedi:[232]
'(Mufassal sureler) fasıllarla bölündü ki sen de ayrı ayrı okuyasın!...'
§Tercih edilen görüşe göre Duhân suresi mufassaldan değildir, bu rivayetteki! tertip İbn Mes'ûd'un mushafına göredir. Onun muslıafı imam mushaf olan ( Osman döneminde tekrar gözden geçirilen) mushafın tertibinden farklıdır, mufassallar onun mushafında önce Câsiye ve Duhân şeklinde haşlayıp devam etmektedir.[233]
§lbn Mes'ûd'un mushafındaki tertip:[234]
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
İbn Mes'ûd'un mushafı ile ilgili rivayetler birleştrirldiğinde imam mushafla farklılığın çok cüz'î oduğu görülür. Fatiha ve Muavvizeteyn surelerinin bulunmaması bunların çok meşhur olmalarındandır, çünkü bunların Kur'ân'dan olduğuna dair icma vardır. Bu duruma göre Fatiha ve Muavvizeteyn ile sure sayısı yüz on Uç (113) ulaşır, ayrıca Abdullah b. Mes'ûd tertibinde Berâe ile Enfal surelerini bir sure kabul etmektedir. Ayrılmayan Enfal suresi İle birlikte yüz on dört (114) sure yapmaktadır.
ŞAyrıca İbn Mes'ûd gibi bazı sahabiler ayetlerin anlaşılması İçin Mushafla-rına ayetlerin tefsirini de ekliyorlardı. Hanefi mezhebindeki yemin keffareti olan orucun peş peşe olması İbn Mes'ûd mushafındaki Mâide 89. ayette bulunan açıklarnasıydı ki anlamı peş peşe olmasıdır.
§Hz. Ebû Bekir halifeliği döneminde Kur'ân'ın toplanması İçin Zeyd b. Sabit'i görevlendirdiği zaman İbn Mes'ûd itiraz etmemişti. Hz. Osman ise halifeliği döneminde çoğaltılan ana nüshalarla karışmaması ve tefrikaya sebebiyet vermemesi için eksik ya da kontrol edilmeyen nüshaların yok edilmesini emretmişti. Ancak İbn Mes'ûd bu emre uymadı ve mushafını yok etmedi. Bu onun tercihiydi ve kendisine de her hangi bir müdahale yapılmamıştı.
Mushaflann yazılma ve çoğaltılmasında sürekli Zeyd b. Sabit'in tercih edilme nedeni ezberinin daha kuvvetli ve yazısının daha güzel olmasıdır. Ayrıca Abdullah b. Mes'ûd'un Kûfe'deki görevine mani olmaması da düşünülmüş olabilir. Ancak Abdullah b. Mes'ûd'un bu tavrı tenkid edilmiştir.
§Abdullah b. Mes'ûd'un mushafı ve tertibi bize kat'i delillerle gelmemiştir, çünkü imam mushaf (çoğaltılan ana nüsha) dışındakiler kabul görmemiş ve tevatür yolla ulaşmamıştır. Bu konuda Muhammed b. İshak (v, 151/768) Abdullah b. Mes'ûd'a ait olduğu söylenen çok sayıda mushafa ulaştığını, ancak onlardan birbirine benzeyen iki mushaf bile göremediğini belirtmektedir.[235]
İbn Mes'ûd'un mushafı ile ilgili rivayetler tefsir ve fıkıhta beyan niteliğinde kullanılmış, ancak kıraat sahasında kabul görmemiştir.[236]
ŞYukarıda geçen rivayetteki benzer sureler lafzı; ayet sayısı yönünden değil, bilâkis konu yönünden benzerlik arz edenlerdir.[237]
Müslim'in rivayetinde Abdullah b. Mes'ûd şöyle dedi:[238]
'Rasûlullah'ın her rekâtta benzer iki sure okuduğunu bilirim ki hepsi on rekâtta yirmi sure eder.'
Ebû Davud rivayetinde bu sureler açıklanmıştır:[239]
'Rasûlullah benzer iki sureyi bir rekâtta okurdu; Rahman ve Necm bir rekâtta, İkterabet ve el-Hâkka bir rekâtta, Tur ve Zârİyât bir rekâtta, İza vekaat ve Nûn bir rekâtta, Seele sâilûn ve ve'n-Nâziât bir rekâtta, Veylülli'l-mutaffîfîn ve Abese bir rekâtta, Müddesir ve Müzemmil bir rekâtta, Hel etâ ve Lâ üksimü biyevmi'i-kıyame bir rekâtta, Amme yetesâelûn ve el-Mürselât bir rekâtla, Duhân ve ize'ş-şemsü kuvvirat bir rekâtta (olacak şekilde).' Ebû Davud ekledi: 'Bu (sıralama) İbn Mes'ûd'un tertibine göredir.'
§İbn Mes'ûd'dan bu şekilde değişik rivayetlerin gelmesi dinleyenlerin nakletmesinden kaynaklanmaktadır. Kimisi onun sözünü tam ezberlemiş, kimisi eksik. Ancak biz bu rivayetin tariklerini birleştirdiğimizde, yani onu dinleyen her râvinİn sözünü topladığımızda doğruya ulaşmak mümkün olur.
§Bu rivayetten anlaşılan, sünnetin namazda ağır ağır okunması olduğu ve Peygamberimiz'in de her rekâtta mufassaldan ikişer sure okumasıdır.[240]

555/1425- İbn Abbas'tan (Radiyallahu anh):[241]
Rasûlullah (Saiiaitaim alevin w seikm) sabahın farzından önceki iki rekât (sünnetin) birinci rekâtında Fatiha ile Bakara suresinin son iki ayetini okurdu, son rekâtında da Fatiha ile Âlü İmrân suresinden bir ayet okur; 'Kul yâehle'l-kitab....' ve o ayeti tamamlardı.[242]

Açıklama

Bakara suresinin son iki ayeti Amene'r-rasûlü olarak bilinen ve yatsı namazından sonra okunan ayetlerdir;
'Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti/ müminler de (İman ettiler). Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. Allah'n peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Dediler ki: İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır."
Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde sorumlu tutar. Herkesin kazandığı hayr kendine, elde ettiği (şerrin) sorumluluğu da kendine aittir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Ayrıca bizden öncekilere yüklediğin gîbi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bir de bize gücümüzün yetmediği işleri de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!' (Bakara, 2/285-286) Âlü İmrân suresinden okunan bir ayet şudur:
'Ey Kitap ehli! Aramızda ortak olan şu söyleme gelin: Allah'tan başkasına kulluk yapmayalım, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim! Eğer kabul etmezlerse, şöyle deyin: Biz Müslümanlarız, buna şahid olun!' (Âlü İmrân, 3/64)
ŞPeygamberimiz'in sabah namazının farzından önce kıldığı iki rekâtta okuduğu diğer ayetler ya da sure ile ilgili değişik rivayetler vardır: Ebû Hüreyre'den:[243]
Rasûlullah sabah namazının iki rekatında (sünnetinde)[244] Kul yâ eyyühe'l-kafirûn ve Kul hüvallahü ehad surelerini okudu. İbn Abbas'tan:[245]
Rasûlullah sabah namazının iki rekatının (sünnetinin) birinci rekâtında Bakara süresindeki 'Kûlû âmenna billah'[246] ve ikinci rekâtta 'Âmenna billahi veşhed bi enna müslimûn'[247] ayetlerini okumuştu.[248]

556/1426- Ebû Hüreyre'den (Radiyallahu anh):[249]
Hz Peygamber (SaUaiiahu aleyhi ve seiiemy. 'Sizden birinin ailesinin yanma döndüğünde orada üç tane iri-semiz hamile deve bulması hoşuna gider mi?' diye sorunca biz:
'Evet' dedik.
Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdu:
"Namazda okunan üç ayet onlardan daha hayırlıdır."[250]

557/1427- Ebû Zer'den (Radiyallahu anh):[251]
Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) bir gece namaz kıldı ve tek ayetle sabaha kadar onunla rükû ve secde yaptı (rekâtları tamamladı). O 'İn tüazzibhüm feinnehüm ıbadük...' (ayetiydi).
Sabah olunca:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Sabaha kadar onunla rükû ve secde edip aynı ayeti okudun?' dedim, o şöyle buyurdu:
"Ben Allah'tan ümmetim için şefaat yetkisi istedim ve Allah bana o yetkiyi verdi. Şefaatim İzzet ve celal sahibi Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayan kişiye Allah'ın izniyle ulaşan (bağışlanma talebidir). "[252]

Açıklama

Rasûlullah gece namazlarında farklı sureler ve ayetler okurdu. Bununla ilgili çok sayıda rivayet vardır. Bazen bu kıraat yukarıdaki rivayette olduğu gibi bir ayeti tekrarlamak şeklindeydi. Bunun nedenleri vardı ve okuduğu ayetle irtibatlıydı. Meselâ burada Allah'tan şefaat yetkisi isteyen bir insanın söyleyebileceği en güzel sözü tekrar etmişti, bu ayetle nazmını tamamlamış, rükû ve secdesini yapmıştı, o ayet:
'Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin.' (Mâİde, 5/118)
§Nâİle (=Jjü) kelimesi ulaşan şeklinde anlaşılır. Ehl-i Sünnet anlayışına göre Allah'ın izin verdiği kişiler âhirette şefaat edeceklerdir. Bu konuda ayetler ve hadisler bulunmaktadır:
Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
'O gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kişiden başkasının şefaati fayda vermez.' (Tahu, 20/109)
"Ruh (Cebrail) ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahman'ın izin verdiği ve doğruyu söyleyenden başkası konuşamaz.' (Nebe', 78/38)
§Bu şefaat kimisi için direk cennete girmek şeklinde, bazıları içinde cehennemden çıkma ve cennete girme şeklinde olabilir. Ancak bilinmesi gereken şefaatten sadece Allah'a şirk koşmayan mü'minler faydalanabilecektir. Yukarıdaki hadiste vurgulanan budur.[253]
§Hadiste Peygamberimiz'in İnşallah 'Allah'ın izniyle" sözü bu yetkinin Allah'ın izniyle olduğunu açıklamak, hem de şu ayete imtisal içindir[254]:
'Allah'ın dilemesine bağlamadıkça (inşallah demedikçe) hiçbir şey için "Bunu yarın yapacağım" deme. Bunu unuttuğun takdirde Allah'ı an ve: "Umarım Rabbİm beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola İletir" de/ (Kchf, 18/23-24)
§Ebû Hüreyre'den gelen sahih bir rivayette; Rasûlullah her peygambere verilen ve kabul olması kesin olan bir dua hakkını kendisinin âhirete te'hir ettiğini şöyle anlatır:
"Her Peygamberin (kesinlikle kabul olacak)[255] bir dua etme hakkı vardır, Ben duamı (hakkımı) Allah'ın izniyle kıyamet günü ümmetime şefaat olarak kullanmak İstiyorum.[256]
Tirmizi'nin rivayetinde ise yukarıdaki hadisle, açıklamadaki bu hadis birleşik nakledildi, demek ki iki hadis aslında tek hadistir. Ancak bazı râviler ayrı ayrı naklettiler:
Ebû Hüreyre'den:[257]
Rasûlullah şöyle dedi: "Her Peygamber'in kabul olacak bir dua etme hakkı vardır, Ben duamı Allah'ın izniyle ümmetime şefaat olarak kullanmak istiyorum. Şefaat Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadığı hâlde ölen kişiye Allah'ın izniyle ulaşan (bağışlanma talebidir)."
§Bu babdaki hadisler bir rekâtta Fatiha'dan sonra bir ya da birden fazla sure okunmasının cevazını göstermektedir. Ayrıca namazı aynı sure ya da ayet tekrarı ile kılmak da caizdir.
Sabah namazının sünnetinin ilk rekâtında Fatiha'dan sonra Bakara suresinden, ikinci rekâtta da Âlü İmrân suresinden okunması yanında bu namazın ilk rekâtında 'Kul yâ eyyühe'l-kafırûn', ikinci rekâtta 'Kul hüvallahü ehad' surelerini okumak da müstehaptır. İlgili rivayetler sünnet namazlarda kıraat konusunda gelecektir.[258]

* Namazlarda Okunan Sureler

558/1428- Ebû Hüreyre (Radiyallahu anh) dedi ki:[259]
'Medine'de imamlık yapan filan kişi[260] kadar (namazı) Rasûlullah'ın ü aleyhi ve seiiem) namazına benzeyen bir kişi görmedim[261].’
§(Râvilerden) Süleyman b. Yesâr şöyle dedi: 'Ben de onun arkasında namaz kıldım; Öğlenin ilk iki rekâtını uzatıyor, son iki rekâtını hafif kılıyordu. İkindi namazını da hafif kılıyordu. Akşam namazının ilk iki rekâtında kısa mufassal surelerden okuyor, yatsının ilk iki rekâtında orta mufassal sureler okuyor ve sabah namazında da uzun mufassal sureler okuyordu.'
§(Râvilerden) Dahhâk dedi ki: 'Bana Enes b. Malik'ten bizzat işiten kişinin naklettiğine göre Enes şöyle dedi:
'Namazı bu gençten, yani Ömer b. Abdülaziz'den daha fazla Rasûlullah'a benzeyen bir başkasını görmedim."
(Râvi) Dahhâk ekledi:
'Ben de Ömer b. Abdülaziz'in arkasında namaz kıldım, Süleyman b. Yesar'ın dediği gibi yapıyordu.'[262]

Açıklama

Ömer b. Abdülaziz (v.102/720) ahlâkı, sünnete bağlılığı ve adaleti İle hulefa-i raşİdînden (mükemmel yöneticilerden) sayılmıştır. Halife olmadan önce Medine valisiydİ Bu görevini sürdürürken fakihler ile beraber olur, problemli konuları onlarla İstişare ederdi Bu alimlerden on kadarı ile sürekli irtibat halindeydi. Onlar; Urve, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, Ebû Bekir b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam, Ebû Bekir b. Süleyman b. Hayseme, Süleyman b. Yesar, Kasım b. Muhammed b. Hazm, Salim b. Abdullah, Abdullah b. Âmir b. Rebia, Harice b. Zeyd b. Sabİt'tir. Ayrıca Said b. Müseyyeb sözünden hiç çıkmazdı. Hâlbuki Said önceki hiçbir yöneticinin yanına gitmemişti. Ömer b. Abdülaziz'in ulema arasında da İlmi kudreti takdir edilirdi. Her konuda olduğu gibi ibadet ederken de Sünnet'e son derece bağlıydı. Hatta onun Medine'de namaz kıldınşı sahabenin bile hoşuna giderdi, hatta Enes b. Malik, Ömer b. Abdülaziz kadar namazı Rasûlullah'a benzeyen birisini daha görmediğini ifade etmiştir. O, Ümeyye hanedanının en hayırlılarındandı. Allah kendisinden razı olsun.[263]
§Ömer b. Abdülaziz ile ilgili olarak bu konudaki bir methiye de Enes b. Malik'ten gelmektedir:
Zeydb. Eşlem anlattı:[264]
Enes b. Malik'in yanına girince: 'Namaz kıldınız (mı)?' dedi. Biz: 'Evet' deyince şöyle o dedi:
'Ey cariye, bana abdest alacağım suyu getir! İmamınız kadar (namazı) Rasûlullah'ın namazına benzeyen başka bir imamın arkasında namaz kılmadım.'
§(Râvi) Zeyd ekledi: 'Ömer b. Abdülaziz rükû ve secdeyi tam yapar, kıyam ve kuûdu (oturuşu) hafif tutardı.'[265]

559/1429- Câbir b. Semüra'dan (Radiyallahu anh):[266]
Rasûlullah (Saiiatiaha aleyhi ve seiiem) öğle namazında 'Velleyli iza yağşâ'yı okur, ikindide buna benzer bir sure okur, sabah namazında ise bundan daha uzun bir sure okurdu.[267]

560/1430- Ebû Katâde'den (Radıyaillahu anh):[268]
Rasûlullah (Saiiaiiahn aleyhi ve sciiem) öğle namazının ilk iki rekâtında bize Kur'ân okuyarak imamlık yapardı, bazen okuduğu ayeti bize duyururdu; ilk rekâtta uzatır, ikincide kısaltırdı, sabah namazında da böyle yapar, ilk rekâtta uzatır, ikincide kısaltırdı. İkindi namazının ilk iki rekâtında da bize Kur'ân okurdu.[269]

561/1431- Ebû Hüreyre'den (Radıyaitahu anh):[270]
Her namazda kıraat vardır. Rasûlullah'ın bize işittirdiği (kıraati) size işittirdik (sesli okuduk), bize işittirmediği (kıraati) de size işittirmedik (sessiz okuduk)"[271].

562/1432- Ebû Hüreyre'den (Radıyaiiahu anh):[272]
Rasûlullah (Saiiaitahtı aleyhi ve sellem) bize namaz için imamlık yapar, açıktan ve gizliden okurdu. Onun açıktan okuduğu (namazda) biz de açıktan okuduk, sessiz okuduğu (namazda) biz de sessiz okuduk. Rasûlullah'ın şöyle dediğini duydum:
"Kıraat (Kur'ân okuma) olmaksızın namaz olmaz."[273]

Açıklama

Rasûlullah'ın namaz kılış şeklini bize sahabe aktarmıştır, bu konuda tek kaynak onlardır. Namazlardaki kıraat konusunda icma edilen konular:
1- Sabah, cuma, akşam ve yatsının farzlarının ilk iki rekâtında sesli okunur.
2- Öğle, İkindi, akşamın üçüncü ve yatsının son iki rekâtında sessiz okunur.
§İhtilaflı olan bazı namazlar:
1- Bayram ve istiska namazı. Cumhura göre bayram namazı açıktan, ayrıca istiska namazı İmam Malik, Ebû Yusuf, Muhammed, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel'e göre açıktan okunur, İmam Ebû Hanife'ye göre istiskada namaz yoktur, o sadece dua ve istiğfardır.[274]
2- NafiIe namazlarda gündüz kılınanlar sessiz okunur, gece kılınanda ise kişi muhayyerdir.
3- Husûf ve Küsûf namazlarında cumhura göre Rüsûfü'ş-şems'de gizli ve Husûfü'l-kamer'de açıktan okunur. İ.Taberi'ye göre iki namazda da muhayyerlik vardır, İbn Münzir, İbn Huzeyme ve İshak'a göre ikisi de açıktan okunur.
4- Cenaze namazı gündüz ve gece sessiz okunur, gece sesli okunur, diyenler de vardır.
5- Yatsı gibi gece kılman namazın kazası gece kılınırsa sesli okuyabilir, ama gündüz kılınırca sesli ya da sessiz kılabilir.
6- öğIe gibi gündüz kılınan namazın kazası gündüz kılınırsa sessiz, gece kılınırsa sesli ya da sessiz kılınabilir.[275]
§İbn Hacer (v.852/1448) yukarıdaki rivayet ile ilgili olarak dedi ki: 'Bunlardan çıkan hüküm sessiz okunan namazlarda sesli okunmasının cevazıdır, ancak Hanefıler bu durumda sehiv secdesi gerektiğini söylediler.'[276]
§Müsned Trc. 562/1432. hadisten ve diğerlerinden anlaşılan Fatiha ya da Kur'ân okumaksızın namaz geçerli değildir.
§Bu babdaki hadislerde tavsiye edilenler:
1- Sabah ve öğle namazlarında kıraat uzatılmalı, sabah namazı daha uzun olmalı,
2- İkindi ve yatsı namazlarında kıraat orta hâili tutulmalı,
3- Akşam namazında okuma hafif olmalı, fazla uzatılmamalıdır.
§İmam Nevevî((v.676/1277))dedi ki: Ulemanın görüşüne göre Rasûlullah'ın namazının uzunluğu ya da kısalığı o anki duruma göre değişmektedir; cemaatin o anda meşguliyeti yoksa ve uzun kıraat kendilerine tesir ediyorsa imam okumayı uzatır, ama böyle bir durum yoksa hafif tutar.
İmam uzun okumak istediğinde kısa tutmasını gerektiren bir hâl olursa okuyuşunu fazla uzatmaz, meselâ çocuk ağlaması gibi durumlar...
Bazı anlarda imam uzun okursa da genelde tavsiye edilen farz namazlarda okuyuşun kısa tutulmasıdır.[277] Bu konudaki bazı hadisler:
EbûMes'ûd anlattı:[278]
Bir adam Rasûlullah'a (Sallallahu aleyhi ve sellent) dedi ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Filan kişinin bize kıldırdığı sabah namazını uzatmasından dolayı ben gecikiyorum.'
Bunun üzerine Rasûlullah (öyle) kızdı ki, başka bir yerde bu kadar kızdığını görmemiştim. Şöyle dedi:
"Ey İnsanlar! Sizden nefret ettiriciler var. Kim imamlık yaparsa kısa tutsun, muhakkak ki arkasında zayıf, yaşlı ve ihtiyaç sahibi olabilir."
Câbir'den:[279]
Muaz Hz. Peygamber'le namaz kılar, sonra gider ve kavmine namaz kıldırıldı. Bir gece Hz. Peygamber'le yatsı namazı kıldı, sonra kavmine gitti, onlara imam oldu, Bakara süresiyle kıraate başladı, cemaatten birisi ayrıldı ve tek başına kıldı. Cemaat kendisine;
'Münafık mı oldun sen?' deyince şöyle dedi:
'Hayır vallahi, ben Rasûlullah'a gideceğim ve bunu haber vereceğim.' Rasûlullah'ın yanına geldi ve dedi ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Biz gündüz çalışan deve[280] sahipleriyiz. Muaz seninle birlikte yatsı namazını kıldı, sonra gelip (bize) Bakara suresi ile namaz kıldırdı.'
Bunun üzerine Rasûlullah Muaz'a döndü ve şöyle dedi:
"Ey Muaz ! Sen fitne mi çıkarmak istiyorsun? Şunu oku, şunu oku!"
§Başka rivayette Câbir şöyle nakletti:
"Veşşemsi veduhâhâ, ve'd-Duhâ, ve'l-Leyli iza yağşâ, Sebbihi'sme Rabbike'l-a'tâ' yi oku!"
§Hadislerde geçen farklı kıraatin hikmeti:
1- Sabah ve öğle vakti uyku ve gaflet zamanıdır, bu insanların cemaate yetişmeleri için kıraat uzun tutulur,
2- İkindi vakti böyle değildir, bilâkis insanların yorgun olduğu vakittir, bu nedenle namaz hafif tutulmalıdır.
3- Akşam vakti dardır, belki oruçlu olanlar vardır ve kısa tutulmalıdır,
4- Yatsı vakti uyku vaktidir, ancak geniş bir vakittir, bu nedenle orta uzunlukta okunur, tıpkı ikindi gibi.[281]

* Öğle Ve İkindi Namazlarında Kıraat (Kur'ân Okumak)

563/1433- Ebû Ma'mer anlattı[282]:
Habbab b. Eret'e (Radıyallahu anh): 'Rasulullah (SalkıUahii aleyhi ve sellem) Öğle ve ikindi namazlarında (Kur'ân) okur muydu?' diye sorduk. O da 'Evet' dedi.
Biz: 'Bunu hangi şeyden anlı yordunuz?' diye sorunca şöyle cevap verdi: 'Sakalının oynamasından.'
NOT: Bu rivayette sahabî Habbab b. Eret'e sorulma sebebi, onların öğle ve ikindi kıraati hakkında bilgilerinin olmaması ya da okunmaz, şeklinde yanlış bilgileri olabilir. Doğrusunu Allah bilir.[283]

564/1434- Abdullah b. Ubeydullah b. Abbas'tan[284]:
Ben ve Kureş'ten bazı gençler İbn Abbas'ın yanına girdik. Onlar 'Rasûlullah (Saiiaiiaim aleyhi öğle namazında (Kur'ûn) okur muydu?' diye sordular.
İbn Abbas: 'Hayır' deyince gençler:
'Belki de o içinden okuyordu' dediler. Bunun üzerine İbn Abbas şöyle dedi:
'Yüzünün derisi dökülsün.[285] Bu (düşünceler) serdir. Rasûlullah kendisine gönderileni tebliğ etmekle sorumludur. İnsanlar dışında sadece bize (Ehl-i Beyt'e) üç şeyde özel hüküm bildirdi:
Abdesti güzel almamızı, sadakadan/zekattan yemememizi ve ata eşeği çekmememizi emretti.'[286]

Açıklama

Ebû Davud rivayetinde[287] bu dediğin öncekinden daha şeriidir
(tehlikelidir), şeklinde geçer. Çünkü onlar Rasûlullah'i vahyi gizlemekle suçladılar. Bu nedenle tbn Abbas kızdı ve Rasûlullah'ın hiç bir şeyi gizlemediğini belirtti.
§Burada İbn Abbas soran kişilerin Ehl-i Beyt'e ait özel hükümleri sorduğunu anladı da yukarıdaki özel hükümleri saydı:
1- Abdest konusunda Ehl-i Beyt daha dikkatli olmalı, bu rivayete göre onların güzel abdest alması vacip, diğer insanlara menduptur.
2- Ehli beyt'e sadaka/zekat verilmez, bir çok rivayette bu yasaklanmıştır. Bunun nedeni Rasûlullah'ın soyundan gelenlerin dini istismar etmemeleri olabilir.
3- Eşeğin ata çekilmesi konusunda da Ehl-i Beyt'in daha dikkatli olmaları, bunun kendilerine haram ve diğer insanlara mekruh olması söz konusudur, Buradaki yasağın nedeni doğan hayvanlarda kısırlığın oluşması, üreme olmadığı için at ve eşek gibi hayvanların soylarının azalması endişesi olabilir. Doğrusunu Allah bilir.[288]
§Ehl-i Beyt'le ilgili bazı hükümlerin şiddetli olması onların önderlik makamında olmaları ve daha dikkatli davranmaları içindir. Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
"(Ey Peygamber'în hanımları!) Evlerinizde oturun, eski cahîliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namaz kılın, zekât verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, günahı uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak ister." (Ahzâb, 33/33).[289]

565/1435- İbn Abbas (Radıyallahu anhuma) dedi ki:[290]
'Namazlar(ın) bir kısmında Hz. Peygamber (Saiiaüahu aleyhi ve okudu, bir kısmında sustu. Allah'ın Peygamber'inin okuduğu yerde biz de okuduk, sustuğu yerde sustuk.'
Kendisine:
'Belki o (Peygamber) içinden okudu1 denilince kızdı ve şöyle dedi:
'Yoksa, Rasûlullah (vahyi gizlemekle) itham mı ediliyor?
§(Bir rivayette) İbn Cafer ve Abdürrezzak: Rasûlullah'ı itham mı ediyorsun)?' diye naklettiler.[291]

Açıklama

İbn Abbas Rasûlullah'ın (Satlailahü aleyhi ve seiiem) öğle ve ikindi namazlarında sustuğunu bildirmektedir ki bu o anki bilgisine göre söylenmiş olabilir. Çünkü bu konuda İbn Abbas'tan farklı rivayetler gelmektedir.
İbn Abbas şöyle dedi:
'Öğle ve ikindi namazlarında imamın arkasında Fatiha'yı sen de oku!'[292]
'Namazı Fatiha da olsa Kur'ân(dan) okuyarak kıl!'[293]
Başka rivayette İbn Abbas; öğle ve ikindi namazında Rasûlullah'ın okuyup okumadığını bilmediğini ifade etmiştir.[294]
§Çok sayıda sahabe Rasûlullah'ın öğle ve ikindi namazlarında (sessiz olarak) Kur'ân okuduğunu naklettiler.
1- Habbab b. Eret[295]
2- Ebû Katâde[296]
3- Câbir b. Semüra[297]
4- Hârice b. Zeyd[298]
5- Ebu'l-Ehvas[299]
6- Abdullah b. Ebû Evfâ[300]
7- Ebû Said el-Hudrî

8- Ebu'l-Âliye'den otuz kadar sahabenin ittifakı nakledildi.[301]

566/1436- İbn Abbas (Radıyallahu anhüma) dedi ki[302]:
"Sünnetin hepsini ezberledim, ancak ben Rasûlullah'ın (Saiiaiiahu aleyhi ve öğle ve ikindi namazlarında Kur'ân okudu mu, okumadı mı, (tam) bilemiyorum. (Bir rivayetteki ek; Fakat biz okuyoruz.) Ayrıca Rasûlullah'ın ayetteki şu harfi nasıl okuduğunu bilmiyorum;
( )[303] ta ile mi, yoksa sin ile mi?[304]

Açıklama

Abdullah b. Abbas (v.68/687) alim ve fakih sahabilerdendi. Rasûlullah (Sallatlahü aleyhi ve sellem) Oîiun İçin dua etmişti.
İbn Abbas anlattı:
Hz. Peygamber helaya gitti, onun için abdest suyu hazırlayıp koydum. Dedi ki:
"Bunu kim koydu?"
(îbn Abbas olduğu) bildirilince Rasûlullah şöyle dua etti:
"Allahım, onu dinde fakih kıl!"[305]
"Allahım, ona Kitab'ı öğret!"[306]
"Allahım, ona Kur'ân'ın te'vilini (yorumlanmasını) öğret!"[307] Bu duanın nedeni de Hakim'in rivayetinde beyan edildiği gibi İbn Abbas'ın Hz. Peygamber için su kabı hazırlamasıdır.[308]
Allahım, ona hikmeti Öğret![309]
Allahım, ona hikmeti ve Kur'ân'ın te'vilini (yorumlanmasını) öğret![310]
"Allahım, ona Kitab'ı, hikmeti ve nübüvvet dışındaki (ilhamla)[311] doğru bakış açısını öğret!”[312]
"Allahım, onu fakih kıl ve te'vili (yorumlamayı) öğret!"[313]
Farklı rivâyetlerdeki farklı dualar aynı olay için Hz. Peygamber'in yaptığı duanın aktarılmasındaki farklı anlamadan ya da uzun bir duanın parçalarından ibaret olabilir, doğrusunu Allah bilir.
§İbn Abbas'tan gelen diğer rivayetlerden Hz. Peygamber'in öğle ve ikindi namazlarında Kur'ân okuması konusunda kendisinin her hangi bir bilgisi olmadığını ya da kararsız olduğunu görüyoruz. Abdullah b. Abbas (yaşı) küçük sahabilerdendi, çünkü Rasûlullah'ın vefatı sırasında on üç yaşında bir gençti. Hz Peygamber'in yaşayışını/sünnetini daha sonra (yaşı) büyük sahabilerden topladı ve ümmetin büyük alimlerinden birisi oldu. Bu nedenle ondan farklı görüşler ve rivayetler nakledilmektedir:
İbn Abbas'ın bazı farklı görüşleri:
1- Abdestte çıplak ayağa mesh ile ilgili görüşü[314]; Abdest uzuvlarını birer kere yıkanmasına dair Rasûlullah'tan rivayeti.[315]
2- Mestler üzerine mesh edilmez görüşü[316]; Hâlbuki bu konuda seksen sahabiden rivayet nakledildi.[317]
3- Korku namazının tek rekât olduğu görüşü[318], ancak kendisinden iki rekât görüşü de nakledildi.[319]
4- Rasûlullah Kabe içinde namaz kılmadığı iddiası ve Kabe'de namaz kılınmasına dair cevazı[320], Hâlbuki o anda Rasûlullah'ın yanında olan sahabiler onun namaz kıldığını naklettiler.[321]
5- Mut'a nikahının hükmünün kaldırılmadığında ısrarlıydı ve sahabe kendisini zaman zaman uyarmaktaydı, sonunda doğrusunu öğrenince bu görüşünden vazgeçti...[322]
6-Kâbe'nin içinde de namaz kılınmaz. İbn Abbas Rasûlullah'ın Kabe İçinde namaz kılmadığını, tekbir getirdiğini ve dua ettiğini bildirmektedir. Bir rivayette de kendisinden; 'Rasûlullah içine girdiğinde iki direk arasında secdeye gitti, sonra oturdu, ve dua etti, (ancak) namaz kılmadı' şeklinde nakletti.[323]
Fakat İbn Ömer'in Bilâl ve Üsame'den rivayetleri, Rasûlullah'ın Kabe içinde namaz kıldığı, şeklindedir. Peygamberimiz Kabe'ye Bilâl, Üsame ve Osman b. Talha ile birlikte girmişti. Bu üç sahabeden Rasûlullah'ın içeride namaz kıldığı, nakledildi.[324]
Her ne kadar İbn Abbas Üsame'den[325] namaz kılmadığını nakletse de yine Üsame'den gelen rivayet yanında Bilâl b. Rebah ve Osman b. Talha'dan gelen rivayetler[326] Rasûlullah'ın Kabe'nin içinde namaz kıldığı şeklindedir. Hattâ İmam Tahâvî'ye (v.321/933) göre Rasûlullah'ın Kabe'de namaz kılması ile ilgili rivayetler tevatür derecesine ulaşmıştır.[327]
§Abdullah b. Abbas'ın görüşlerini doğru anlamak için bunların tümünü toplamak ve hayatını iyi bilmek gerekir. İbn Abbas'Ia ilgili bilgiler Menâkıb bölümünde gelecek, inşallah.
§ Yukarıdaki rivayette İbn Abbas'ın ( )[328] ayetinde bulunan bir kelimenin kıraatinde şüphe ettiği görülmektedir. Acaba ta İle mi yoksa sin İle mi, diye ve bu konuda Rasûlullah'ın nasıl okuduğuna dair bir bilgi nakletmemektedir. Ayetteki ve kelimeleri aynı manadadır.[329]
Kurtubî (v. 671/1272), ayetteki lafzının kıraati hakkında şöyle dedi: 'İbn Abbas bunu şeklinde (sin ile) okudu, Übey b. Kâ'b'ın mushafında da bu şekilde geçmektedir. Hamza, Kisâî ve Hafs ise şeklinde (ta ile) okudular.'[330]

567/1437- Muttalib b. Abdullah'tan[331]:
(İnsanlar) Öğle ve ikindi namazlarında Kur'ân okumak konusunda ihtilafa düştüler ve (sorması için birisini) Hârice b. Zeyd'e gönderdiler. O şöyle dedi:
'Babam dedi ki:
'Rasûlullah (saiiaiiaha akyiü ve seiiem) kıyamı uzatır ve (kıyamda) dudaklarını hareket ettirirdi. Bunu ancak Kur'ân okumak için yaptığını biliyorum ve ben de öyle yapıyorum."
NOT: Müsned Trc. 563/1433 ve 568/1468. numaralı rivayetlerde geçtiği gibi sahabe hafi (sessiz okunan) namazlarda Rasûİullah'ın kıraatini sakalının ya da dudaklarının oynamasından bilirlerdi. Ayrıca 548/1418 numaralı rivayette geçtiği gibi Rasûlullah okuduğunu hissettirmek için bazen sahabeye duyururdu.[332]

568/1438- Ebu'l-Ehvas'tan[333]:
Hz. Peygamber'in ashabından biri şöyle dedi:
'Hz. Peygamber'in (Saiiaitaha aleyhi ve seitem) öğle namazındaki kıraati sakalının oynamasından bilinirdi.'[334]
569/1439- Ebû Said el-Hudrî'den (Radıyallahu anh):[335]
Rasûlullah'ın (Saiiaitaiıu aleyhi ve setiem) öğle ve ikindi namazlarındaki kıyamı (ile kıraatini) takdir ederdik; öğle namazında Rasûlullah'ın kıyammdaki (uzunluğun) otuz ayet (okuyacak)[336] kadar olduğunu tahmin ettik, yani Elif lâm mim tenzilü's-secde suresi kadar, son iki rekâttaki kıyamı ise bunun yansı kadardı. İkindi namazında Rasûlullah'ın kıyamının (uzunluğu) bunun yarısı kadardı,[337] son iki rekâttaki kıyamı önceki iki rekâttaki kıyamın yansı kadardı.[338]

570/1440- Gazea şöyle anlattı:[339]
'Yanında çok kişi olduğu hâlde (duran)[340] Ebû Said'in (Rcuhyaiiahn yanına gittim, insanlar onun yanından ayrılınca dedim ki:
'Ben sana onların soracağı bir şeyi sormayacağım, sana Rasûlullah'ın (Satiaiiaiıü aleyhi ve setiem) namazını soracağım.'
O şöyle dedi:
'Bunda senin için bir fayda yoktur.[341]'
Gazea soruyu tekrar edince dedi ki:
'Rasûlullah'ın öğle namazı şöyleydi: Bizden biri Bakî'a[342] gider, ihtiyacını giderir, sonra ailesinin yanına döner ve abdest alır, sonra mescide dönerdi de Rasûlullah hâlâ birinci rekâtta olurdu."[343]

571/1441- Abdullah b. Ebû Evfâ'dan (Radiyallahu anh):[344]
Hz. Peygamber (Saiiatiahn aleyhi ve seiiem) öğle namazının birinci rekâtında, ayak sesi duyulmayıncaya kadar kıyamda dururdu (ki insanlar yetişsin).[345]

572/1442- Câbir b. Semüra'dan (Radiyalahu anh):[346]
Rasûlullah (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) öğle namazında 'Sebbihi'sme Rabbike'1-a'lâ' suresi ve benzerini okur, sabah namazında ise bundan daha uzun okurdu.[347]

573/1443- Ebu'l-Aliye'den[348]:
Hz. Peygamber'in (Saitaiiaha aleyhi ve sellem) ashabından otuz kişi (bir görüşte) ittifak ettiler ve şöyle dediler:
'Rasûluîlah (Kur'ân'ı) açıktan okuduğunda onu bildik/öğrendik, açıktan okumadığını ise açıktan okuduğuna kıyas etmeyiz.'
(Râvi devamla) dedi ki: Şu konuda onlar ittifak ettiler ve iki kişi bile ihtilafa düşmedi:
'Rasûlullah öğle namazının ilk iki rekâtının her rekâtında otuz ayet kadar okurdu, son iki rekâtındaki (kıraati ise) bunun yansı kadardı. İkindi namazının ilk iki rekâtında ise öğlenin ilk iki rekâtındaki kıraatin yansı kadar, son iki rekâtında da bunun yarısı kadar okurdu.'[349]

Açıklama

Bu hadisin şahidi Ebû Said el-Hudrî'den gelmektedir:
Ebû Saİd el-Hudrî anlattı:[350]
'Rasûlullah öğle namazının ilk iki rekâtının her rekâtında otuz ayet kadar, son iki rekâtında ise on beş ayet okuyacak kadar okuyarak (durduğunu), (ya da şüyle dedi; (bu) öncesinin yansı kadardı.) İkindi namazının ilk iki rekâtında ise on beş ayet, son iki rekâtında da bunun yarısı kadar okuyarak (durduğunu lalını i n/takdir ettik).[351]'
§Bu konuda çok sayıda sahabeden gelen rivayetler öğle ve ikindi namazında Kur'ân okumanın meşru olduğunu göstermektedir.
Öğle namazında Rasûlullah'ın okuduğu bazı sureler:
1- Velleyli iza yağşâ ( )[352]-(21 ayet)
2- Ve's-semâi zâti'l-burûc (22 ayet).
3- Ve's-semâi ve't-tânk -(17 ayet) ve bu iki surenin benzerleri[353]
4- Lokman-(34 ayet) ve Zâriyat -(60 ayet); bu iki sureden ayetler[354]
5- A'Iâ -(19 ayet) ve Gaşiye (26 ayet)[355]...
Farklı sahabeden değişik zaman ve şartlarda değişik rivayetlerin olması o anki duruma göre okunan miktarı göstermektedir. Bu rivayetlerden öğle ye ikindi namazlarında yaklaşık bu kadar ayet ya da sure okumanın efdal olduğu anlaşılmaktadır, ancak şart değildir.[356]

* Akşam Namazında Kıraat (Kur'ân Okumak)

574/1444- Cübeyr b. Mut'im'den (Radıyaillahu anh):[357]
(Kendisi) müşrik esirlerin fidyesini görüşmek üzere Rasûlullah'a geldi. (Râvi Behz; Bedir esirlerinin fidyesi konusunda olduğunu, belirtti ve râvilerden Muhammed b. Cafer de, o gün (Cübeyr'in) Müslüman olmadığını söyledi.) Cübeyr şöyle anlattı:
'Rasûlullah (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) akşam namazı kılarken kendisine ulaştım; namazda Tûr suresini okuyordu. İşittiğim Kur'ân ile sanki kalbim (heyecandan) parçalanacaktı.' {Râvi Behz şöyle nakletti: 'Kur'ân'ı işittiğim zaman sanki kalbim (heyecandan) parçalanacaktı.)[358]

Açıklama

Cübeyr b. Mut'im (v. 59/678) Nevfeloğullan'nın ve Kureyş'in eşrafından olduğu için cahiliye ve İslâm dönemlerinde büyük bir itibara sahipti. Cahiliye devrinde İslâm'a düşman bir kişiydi, hatta o, hicretten önce Darıı'n-Nedve'de Rasûlullah'în öldürülmesine karar veren kişilerden birisiydi.
CUbeyr Bedir savaşında da müşriklerle beraberdi, daha sonra esirlerin serbest bırakılması için Rasûlullah'la görüşmek üzere Medine'ye gitti. Yanına ulaştığında Rasûlullah akşam namazı kılıyordu ve Tur suresini okuyordu. CUbeyr bu ayetleri işittiği anda o kadar etkilendi ki kalbi neredeyse paramparça olacaktı ve bu. kalbine giren imanın ilk ateşiydi. Diğer bir rivayette bu heyecanın son noktasını kendisi şöyle anlatır:
'Hz. Peygamber'İ akşam namazında Tûr suresini okurken dinledim; 'Yoksa onlar kendi kendilerine mi yaratıldılar (oluştular) yahut da (kainatın) yaratıcısı onlar mı? Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Bilâkis onlar (bu konuda) kesin bîr inanca sahip değiller. Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı ya da onlar üstün güç sahipleri mi?'[359] (manasındaki) ayete ulaştığında kalbim neredeyse uçacaktı.'[360]
Ancak bu konuda çok inatçı olan diğer müşrikler gibi Cübeyr b. Mut'im'e de hidayet geç nasip olmuş ve Hudeybiye anlaşmasından sonra, bazılarına göre Mekke'nin fethi günü Müslüman olmuştur.[361]
§Azılı bir müşrikin namazdan ve özellikle okunan Kur'ân'dan etkilenmesi çok önemlidir. Rasûlullah insanları Kur'ân ile etkileyen bir kişiydi, onu dinledikleri zaman adeta şok oluyorlar ve bu güçlü/güzel sözler karşısında hayranlıklarını gizleyemiyorlardı.[362]

575/1445- Mervan b. Hakem'in[363] haber verdiğine göre Zeyd b. Sabit kendisine dedi ki:
'Bana ne oluyor, seni akşam namazında kısa sureleri okurken görüyorum. Hâlbuki ben Rasûlullah'ı (Saiiaiiaim aleyhi ve seiiem) bu namazda iki uzun sureden uzun olanını okurken görmüştüm.'
(Râvi) İbn Ebî Müleyke şöyle nakletti: (Bir rivayette, ben Urve'ye;) 'İki uzun sureden uzun olanı nedir?' diye sorunca o,:
'Â'raf (süresidir)' dedi.[364]

Açıklama

Ebû Davud'daki rivayette 'diğeri de En'âm süresidir' ilavesi bulunmaktadır.[365]
(Râvi İbn Ebî Müleyke şöyle nakletti: Ben Urve'ye;) 'İki uzun sureden uzun olanı nedir?' diye sorunca :
'Â'raf (suresi), diğeri de En'âm süresidir' dedi.
(Râvilerden İbn Cüreyc şöyle anlattı: îbn Müleyke'ye bunu sordum: O da kendine göre bunların Mâide ve Â'raf olduğunu, söyledi.
§Rivâyetteki iki uzun sureden biri Â'raf süresidir ve bunda ittifak vardır, ancak diğeri ihtilaflıdır. Ebû Davud'un ziyadesinde bunun Urve'ye göre En'âm suresi olduğu anlaşılmaktadır. İbn Hacer de bu görüştedir ve Bennâ da bunu tercih etmiştir. İkincisinin Mâide suresi olduğunu söyleyenler de vardır ve bu İbn Ebî Müleyke'nin görüşüdür. Bazılarına göre de Yunus süresidir. Doğrusunu Allah bilir.[366]

576/1446- Ebû Eyyûb ya da Zeyd b. Sâbit'ten (Radıyallahu anhüma)[367] nakledildi:[368]
'Hz. Peygamber (Saiiaiiaim ateyiu ve setiem) akşam namazının iki rekâtında Â'raf suresini okudu.'
NOT: Bu rivayetten akşamın vakitinin şafak[369] kaybolmasına kadar devam ettiği ve uzun olduğu anlaşılmaktadır.[370]

577/1447- İbn Abbas'tan (Radiyallahu anhüma):[371]
Ümmü'l-Fadl bt. Haris (oğlu) İbn Abbas'ı Mürselât suresini okurken işitince şöyle dedi:
'Okuyuşunla bana bu sureyi hatırlattın; bu sure, akşam namazında okurken Rasûlullah'tan (Satiatiaim aleyhi ve seiiem) duyduğum en son suredir.'[372]

Açıklama

İbn Abbas'ın bu rivayeti başka tarikten annesi Ümmü'l-Fadl şeklinde, beyan edilerek nakledildi.[373] İbn Abbas'ın annesi, büyük oğlu Fadl'a nisbet edilerek anıldı, çünkü Arablarda künyenin büyük oğlana nisbeti adetti. Ümmü'l-Fadl'ın ismi Lübâbe bt. Haris'tir ve Hz. Hatice'den sonra ilk Müslüman olan kadındır. Hâlbuki o dönemde kocası Abbas kavminden çekindiği için Müslüman olduğunu daha açıklayamamıştı, beklide Müslümanları gizlice koruma fikrindeydi. Bunu Mekke'deki haberleri Rasûlullah'a ulaştırmak gayesiyle hicret etmemesinden anlıyoruz, her zaman Hz.Peygamber'e yardımcı olmuştu.
Ümmü'1-Fadl Hz. Peygamber'in hanımı Meymûne annemizin kız kardeşidir ve Hz. Abbas'ın ondan yedi tane çocuğu olmuştu:
Onlar; Fadl, Abdullah, Ubeydullah, Ma'bed, Kuşem, Abdurrahman ve Habibe'dir.[374]

578/1448- Ümmü'l-Fadl bt. Haris'ten (Radiyallahu anha):[375]
Rasûlullah (Saiiaiiaim aleyhi ve seiiem) bize evinde elbisesine bürünmüş olarak akşam namazı kıldırdı ve Mürselât suresini okudu. Bundan sonra ruhunu teslim edinceye kadar başka namaz kılmadı/kıldırmadı.
NOT: Buhari rivâyetindeki lafız şeklindedir ve 'Allah onun ruhunu alıncaya kadar bize namaz kıldırmadı'[376] mânâsındadır. Bununla yukarıdaki rivayet açıklanmış olur, çünkü kastedilen münferit değil, cemaatle kılınan namazdı ve evinde kılınmıştı. İmam Şafiî'ye göre Rasûlullah ölüm hastalığındaki en son namazı mescitte kılmıştı, bu da o oturarak kıldığı namazdı, namazı kıldırmaya Hz. Ebû Bekir imam olarak başlamış, Rasûlullah gelince Hz. Ebû Bekir me'mum (ona tabi) olmuştu. Doğrusunu Allah bilir.[377]

579/1449- Hanzalees-Südûsî'den[378]:
İkrime'ye: 'Ben akşam namazını Kul eûzü bi Rabbi'î-felak ve Kul eûzü bi Rabbi'n-nas ile kılıyorum, bundan dolayı insanlar beni ayıplıyorlar' deyince o şöyle dedi:
'Bunda bir beis yoktur. O iki sureyi oku, onlar Kur'ân'dandır. Bana İbn Abbas'in (Radtyallcıhii anlnima) bildirdiğine göre Rasûlullah (Sailallalahu aleyhi ve sellem) geldi ve iki rekât namaz kıldırdı, o iki rekâtta sadece Fatiha'yı okudu.'[379]

Açıklama

Bu hadisteki Hanzale es-Südûsî; İbn Maîn ve diğerlerine göre zayıf râvidir, ancak İbn Hibbân kendisini sika kabul etmiştir.[380] Hanzale'nin Şehr b. Havşeb yoluyla İbn Abbas'tan gelen rivayetinde bu iki rekâtın bayram namazı olduğu açıklanmaktadır:
"Rasûlullah iki rekât bayram namazı kıldırdı, ikisinde sadece Fatiha'y okudu ve başka (sure ya da ayetleri) ona eklemedi. "[381]
§Bu rivayette Fatiha'nm namazda tek başına yeterli olacağına işaret edilmekte ve Ebû Hüreyre'den (Radıyaiiahu anhi gelen şu rivayet de bunu desteklemektedir:[382]
"Rasûlullah (Saiiaitahu aleyhi ve sellem) her namazda Kur'ân okurdu. Namazlarda (sesli okuyup) bize duyurduklarını biz size duyurduk, bizden gizli okuduklarını (hafi olanları) biz de sizden gizledik (size bildirdik). Eğer Fatiha'd an fazla okumazsan o yeterlidir, fazla okursan o daha hayırlıdır."[383]

580/1450- Ukbe b. Amir'den (Radiyallahu anh):[384]
Rasûlullah'ın (yanına o, bineği üzerindeyken geldim,) ayağını (elimle)[385] tuttum ve:
'Ey Allah'ın Rasûlü, bana Hud suresi ile Yusuf suresini okut (öğret)!' dedim.
Rasûlullah (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) şöyle buyurdu:
"Ey Ukbe b. Âmir! Sen izzet ve celal sahibi olan Allah'a Kul eûzü birabbi'l-felak'tan daha sevgili, daha kapsamlı/büyük[386] bir sure okumazsın (okumuş olamazsın)."
§(Ravi) Yezid ekledi: 'Ebû Âmir onu hiç terk etmedi, akşam namazında okumaya devam etti.'[387]


Açıklama

§Ukbe b. Âmir b. Âmir b. Abs (v.58/678) hicretten sonra Müslüman olan sahabilerdendİr. Ukbe Rasûlullah'ın Medine'ye geldiğini duyunca gütmekte olduğu koyunlan bıraktı ve onun yanına geldi. Biatimi kabul eder misin, deyince Peygamberimiz ona kendisini tanıtmasını istedi. Ukbe kendisini tanıtınca Rasûlullah ona bedevi (geleneksel cahiliye) biati yoksa hicret biati için mi geldiğini sorunca Ukbe hicret biati için geldiğini söyledi. Rasûlullah da onun biatini kabul etti.
Ukbe'den bir çok sahabi hadis rivayet etti; Cabir, İbn Abbas, Ebû Abbas, Ebû Eyyub el-Ensarî ve Ebû Ümame bunlardandır. Ayrıca tabiûndan bir çok kişi kendisinden hadis aldı; Ebu'1-Hayr, Ali b. Rebah, Ebû Kabîl, Saİd b. Müseyyeb vd.
Kur'ân'ı Mushaf halinde toplayan sahabİlerden birisi de Ukbe b. Âmir'dİr. Onun mushafı imam mushafın tertibinden farklıydı. Daha sonra imam mushaftan kendi eliyle bir nUsha yazdı. Allah ondan razı olsun.[388]
§Bu konuda geçen hadislerden akşam namazında kıraatin meşru olduğu anlaşılmaktadır.
Akşam namazında Rasûlullah'ın okuduğu bazı sureler ve ayetler:
1- Mâide,
2- Araf,
3- Enfal,
4- Tur,
5- Mürselât,
6- Kul eûzü bi Rabbil felak,[389]
7- Kısa mufassal surelerden okurdu.[390]
* Diğer rivayetlerde geçen bazı sureler:
8- 'Ellezine kefem ve saddû an sebîlillah' ayeti
İbn Ömer'den:[391]
Hz. Peygamber kendilerine akşam namazında 'Ellezine keferû ve saddû an sebîlillah1 ayetini okudu
9- Ve't-tini ve'z-zeytûni,
Berâ b. Âzib'den:[392]
(Yolculukta) Hz. Peygamberdin arkasında akşam namazı kıldım, (İkinci rekâtta)[393] 'Vettini vezzeytûni'y\ okudu.
10- 'Sebbıh'sme Rabbike'l-â'lâ' ve 'Kul yâ eyyühe'l-kafırûn',
Abdullah b. Haris b. Abdülmutta!ib'den:[394]
Rasûlullah'ın son kıldığı/kıldırdığı namaz akşam namazıydı; birinci rekâtta 'Sebbıh'smi Rabbike'l-â'lâ' ve ikinci rekâtta 'Kulyâ eyyühe'l-kaftrûn'rdkudu.
11- Cuma gecesi akşam namazında "Kul yâ eyyühe'l-kafirûn" ve 'Kulhüvallahü ehad."[395]
Bu rivayetler akşam namazında tıval-ı mufassalın, bazen kısa surelerin okunmasına delâlet etmektedir. Bazen de es-seb'u't-tıvaldan (yedi uzun sureden) okunması tercih edilmiş, meselâ iki uzundan biri olan Â'raf suresi iki rekâtta okunmuştur.
Farklı rivayetlerden ortaya çıkan eğer zaman varsa ve cemaate meşekkat olmayacaksa uzun ya da tıval-ı mufassaldan okumak caizdir. Ancak farz namazların kısa tutulması ve imam olan kişinin rahat okuyacağı kısmı okuması müstehaptır. Tirmizi rivayetinde Hz. Ömer, Ebû Musa el-Eş'ari'ye yazdığı mektupta akşam namazında kisaru'l-mufassaldan okunmasını istemiştir.[396] Bu Îbnü'l-Mübarek, Ahmed b. Hanbel ve îshak'ın görüşüdür. İmam Şafiî, İmam Malik'in akşam namazında Tur ve MUrselât gibi uzun surelerin okunmasını mekruh gördüğünü nakletti. Ancak Şafiî'nin bu konuda mekruh olmayıp, bilâkis müstehab olduğuna dair görüşü nakledildi. İbn Hacer bu konuda Beğavi'nin de Şerhu's-sünne'de böyle naklettiğini zikreder, ancak doğru olanın Şafiî mezhebinde uzun sureleri okumanın caiz olmasıdır, mekruh ya da müstehab değildir. İbn Dakik el-Iyd şöyle dedi: Rasûlullah'ın hayatındaki sürekli uygulama sabah namazında uzun ve akşam namazında kısa surelerin okunmasıdır. Bize göre bundan çıkan sonuç Rasûlullah'ın devam ettiği uygulama müstehab, ara sıra yaptıkları caizdir, mekruh değildir.[397]
Bu şekilde kıraat Hanefî ve Hanbeli mezhebinde caizdir, ancak farz namazlarda tavsiye edilen tek sure okumak ve cemaatin durumunu dikkate almaktır.[398]

* Yatsı Namazında Kıraat (Kur'ân Okumak)

581/1451- Ebû Hüreyre'den (Radiyallahu anh):[399]
( Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) yatsı namazında Semâvât (surelerinin)[400] okunmasını emretti.
§Ebû Hüreyre'den (Radıyaitahu <mh) gelen ikinci rivayet: Rasûlullah (Saiiaitahu aleyhi ve seiiem) yatsıda Semâ suresini, yani 'Zati'l-burûc1 ve 'Ve's-semâi ve't-tank'ı okudu.[401]

582/1452- Berâ (b. Âzib)'den (Radıyallahü anh):[402]
Rasûlullah (Saiiaitahu aleyhi ve seiiem) yolculuktaydı ve yatsı namazının ilk iki rekâtından birinde ' ve't-tini ve'z-zeytûni' suresini okudu.
§(Diğer rivayetteki ziyade: Berâ şöyle devam etti;) Ondan daha güzel sesli (okuyanı) ve daha güzel namaz kıldıranı dinlemedim.[403]

583/1453- Büreyde (el-Eslemî)'den (Radiyallahu anh):[404]
Rasûlullah (Saiiaiiaim aleyhi ve sciiem) yatsı namazında 'Veşşemsi ve duhâhâ' ve benzeri sureleri okurdu.[405]

584/1454- Ebû Miclez'den:[406]
Ebû Musa el-Eş'ârî (RaciıyatiaM anh) Mekke'den Medine'ye giderken (yolda) ashabına namaz kıldırdı; yatsıyı iki rekât olarak kıldı ve selam verdi. Sonra kalkıp bir rekâttık (vitrin)[407] kıyamında Nisa suresinden yüz ayet okudu. Bunun üzerine kendisini kınadılar. O şöyle dedi:
'Rasûlullah'ın (Sallalahu aleyhi ve sellem) ayak bastığı yere ayak basmaktan ve Rasûlullah'ın yaptığını yapmaktan hiç geri durmadım.'[408]

Açıklama

Ebû Musa el-Eş'ârî Rasûlullah'a (Sallallahu aleyhi ve seiiem) bağlılığı/itaati fazla olan bir sahabiydi, bu rivayette de onun aşın titizliği görülmekte, onun bir rekâtlık vitrin kıyamında yüz ayet okuması eleştirilse de bunun sebebi kendi İçtihadı değil, bizzat Rasûlullah'tan kaynaklanan uygulamadır. Ancak bu konuda cemaatin durumunu dikkate almak gerekir.
Rasûlullah yolculukta yatsı namazı kılarken kısa surelerden okudu, ancak ikâmet hâlindeki genel uygulaması evsat-ı mufassaldan okumaktı.[409]
Bu konudaki rivayetler:
1- Hz. Peygamber cemaatin durumunu dikkate almadan namazı uzatan Muaz b. Cebel'i tenkid etmişti:
Câbir'den:[410]
Muaz Hz. Peygamberce namaz kılar, sonra gider ve kavmine namaz kıldırır-dı. Bir gece Hz. Peygamber'le yatsı namaz kıldı, sonra kavmine gitti, onlara imam oldu, Bakara süresiyle kıraate başladı, cemaatten birisi ayrıldı ve tek başına kıldı. Cemaat kendisine;
'Münafık mı oldun sen?' deyince şöyle dedi:
'Hayır vallahi, ben Rasûlullah'a gideceğim ve bunu haber vereceğim.' Rasûlullah'ın yanına geldi ve dedi ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Biz gündüz çalışan deve[411] sahipleriyiz. Muaz seninle birlikte yatsı namazını kıldı, sonra gelip (bize) Bakara suresi ile namaz kıldırdı.'
Bunun üzerine Rasûlullah Muaz'a döndü ve şöyle dedi:
"Ey Muaz ! Sen fitne mi çıkarmak istiyorsun? Şunu oku, şunu okul"
ŞCabir'den gelen diğer rivayette Rasûlullah şöyle dedi:
'Ve'ş-şems/ veduhâhâ, Ve'd-duhâ, Ve'Heyli iza yağşâ, Sebbihisme Rabbike'l-a'la (surelerini) oku! "
2- Rasûlullah'ın yatsı namazında okuduğu bazı sureler:
a- 'Ve's-semâi zati'l-burâc' ve 'Ve's-semâi ve't-tank',
b- 'Ve't'tini ve'z-zeytûni',
c- 'Veşşemsi ve duhâhS ve benzeri sureler,
d- Nisa suresinden yüz ayet,[412]
e- Tur suresi,[413]
f- Cuma gecesi[414] yatsı namazında Münafikûn,
g- Yatsıda on ayetten aşağı okumazdı,[415]
h- Orta mufassal surelerden okurdu.[416]
3- Hz. Osman yatsı namazında Münafıkûn ve benzeri evsat-ı mufassal surelerden okurdu. [417]
4- Abdullah b. Mes'ûd yatsı namazının ilk rekâtında Enfal suresinden başladı ve ını'mel mevlâ ve nt'mennasîr'e kadar geldi, rükûa gitti, ikinci rekâtta da mufassaldan bir sure okudu.[418]
5- Başka sahabe ya da tabİûndan daha az ya da daha çok kıraat nakledildi. Ancak akşam namazında cemaat açısından Hz. Peygamber'den nakledilen 'Veşsemsi ve duhâhâ" ve 'Vettini vezzeytûni' gibi kısa sureleri okumak daha uygundur.[419] Çünkü cemaatte zayıf, ihtiyar ve hastalar bulunabilir, onların sıkıntıya düşmemesi gerekir. Ara sıra uzun kıldırılabilir, ancak sürekli uzun kıldırmak cemaati bıktırabilir. Bu durumda Rasûlullah ve selefimiz alimleri tarafından tavsiye edilen yer ve duruma göre namazı hafif kıldırmaktır. Ancak bunda da tadil-i erkâna dikkat edilmeli, rükû ve secdeler tam yapılmalıdır. Çünkü Rasûlullah tadil-i erkâna uymadan namaz kılana 'Dön ve tekrar namaz kıl! Sen gerçekte namaz kılmadın' buyurdu. O kişi birkaç kere denemesine rağmen güzel kılamaymca Peygamberimiz bizzat kendisi doğrusunu anlatmıştı.[420]

* Sabah Namazında, Özellikle Cuma Gününün Sabah Namazında Kıraat (Kur'ân Okumak)

585/1455- Simâk b. Harb Medineli bir kişiden nakletti[421]:
O kişi (yani sahabi) Hz. Peygamber'in (Saiiaitaha aleyhi ve seiiem) arkasında namaz kıldı ve Rasûlullah'ın sabah namazında 'Kaf vel Kur'âni'l-mecid' ve 'Yasin vel Kur'ânil hakim' surelerini okuduğunu duydu.[422]

586/1456- Amr b. Hureys'ten (Radiyallahu anh):[423]
Rasûlullah'ı (Saiiaitaiın aleyhi ve seiiem) sabah namazında 'İze'ş-şemsü küvvirat' suresini okurken dinledim, 'Ve'1-leyli iza as ase' dediğini duydum.
§Amr b. Hureys'ten (Radıyaiiahu anh) gelen ikinci rivayet: Rasûlullah'ın arkasında namaz kıldım ve onun 'Lâ uksimu bil hunnesil cevaril künnes' (suresini) okuduğunu duydum.[424]

587/1457- Kutbe b. Mâlik'ten (Rad,yaiiahü anh):[425]
Rasûlullah'ı (Saitaiiaiuı aieyiü ve seiiem) sabah namazında 'Ve'n-nahle bâsigâtin lehâ tal'ûn nedîd'i okurken dinledim.
NOT: Bu rivayetlerden Peygamberimiz'in sabah namazında uzun sureler okuduğu anlaşılmaktadır. Son rivayeti (587/1487) Müslim şu şekilde nakletti:
Kutbe b. Malik anlattı:[426]
Namaz kıldım, Rasûlullah (Sallallahü aleyhi ve seiiem) bize namaz kıldırdı, namazda 'Kaf vel Kur'ân'i-1 mecid'den okumaya başladı ve 'Ve'n-nahle bâsigât'e kadar okudu. Ben bu kısmı tekrarlamaya başladım, sonra ne okuduğunu bilmiyorum.[427]

588/1458- Ümmü Hişam bt. Harise b. Nu'man'dan (Radiyallahu anhü):[428]
Ben 'Kaf vel Kur'ânil mecîd' (suresini) ancak Hz.Peygamber'in (Saiiaihhu aleyhi ve seiiem) arkasında (namaz kılarken) aldım/öğrendim. Rasûlullah onunla sabah namazını kıldırdı.[429]
589/1459- Enes (b. Malik)'ten (Radıyaiiaha anh):[430]
Rasûlullah'ın (Saiiaiiaha aleyhi ve seiian) namazı dengeliydi/orta uzunluktaydı,[431] Ebû Bekir de öyleydi. Ömer (b. Hattab) dönemine kadar bu böyle devam etti, o (Ömer) sabah namazını uzattı.[432]

Açıklama

İmam Müslim de bu rivayeti nakletti, ancak onun rivayetinde şu ziyade bulunmaktadır:
...RasûluIIah (Sattattahü aleyhi ve sellem) 'Semi Allahü limen hamideh' dediğinde doğrulur (o kadar) beklerdi ki biz (kıldığını ya da kılacağını)[433] sanki terk etti/unuttu derdik. Sonra secde yapar ve iki secde arasında (o kadar) otururdu ki biz (kıldığını ya da kılacağını) sanki terk etti/unuttu[434] derdik.[435]
Enes b. Malik yaşı küçük sanabil erdendi, burada gördüğü uygulamayı nakletti, yani Rasûlullah'ın namazında kıyam, rükû ve secdeler arasında bir denge vardı, uzunlukları yaklaşıktı. Ancak Hz. Ömer kendi zamanında kıyamı uzattı. Hz. Peygamber'in kıyamının uzun olduğu ya da kısa olduğu namazlar vardı, farz namazlarda cemaat nedeniyle namazı fazla uzatmaz, ama nafile namazlarında kıyam, rükû ve secdeleri uzun tutardı. Enes b. Malik'in burada hangi namazdan bahsettiği açıklanmamış, nafile ya da farz olabilir.
Hz. Ömer'in sabah namazını uzun tutması cemaatin yetişmesi için olsa gerek ve bu, Rasûlullah'ın sünnetine aykın değildir, çünkü RasûluIIah da cemaatin yetişmesi için bazen namazı uzatırdı.[436]

590/1460- Simâk b. Harb anlattı[437]:
Câbir b. (Semüra)'ya (RadıyaiiaM anh) Hz. Peygamberdin namazını sordum, o şöyle dedi:
'Hz. Peygamber (SaiUtitaha aleyhi w seiiem) namazı hafif kılardı, onların namazı gibi kılmazdı.'
(Râvi Simâk) anlatmaya şöyle devam etti:
'Câbir'in bana haber verdiğine göre Rasûlullah sabah namazında 'Kaf ve'1-Kur'âni'l-mecîd' ve benzeri sureler okurdu.[438]

591/1461- Câbir b. Semüra'dan (Radiyallahu anh):[439]
'Rasûlullah (Saiiaiiahu aleyhi ve sellem) namazlan sizin bugün kıldığınız gibi kılardı, ancak o hafif kılardı. Onun namazı sizin namazınızdan daha hafifti, sabah namazında 'Vakıa' ve benzeri sureler okurdu.’[440]

592/1462- Ebû Berze el-Eslemî'den (Radıyaüaha anh):[441]
Rasûlullah (Saiiaiiahu aleyhi ve sellem) sabah namazında altmış ile yüz arasında (ayet) okurdu.[442]

593/1463- İbn Abbas'tan (Radıyallahü anhüma):[443]
Rasûlullah (Saiiaiiahu aleyhi ve sellem) Cuma gününün sabah namazında 'Elif lâm mim Tenzil' ve 'Hel etâ' surelerini, cuma namazında ise Cuma suresi ile 'İza câeke'l-münafikûn'u okurdu.[444]

594/1464- İbn Ömer'den (Radtyallahü anhüma):[445]
Rasûlullah'ın (Saiiaiiahu aleyhi ve sellem) arkasında üç kere namaz kıldım, farz namazda Secde suresini okudu.
NOT: İbn Ömer bu rivayette hangi namaz olduğunu açıklamadı, ancak önceki İbn Abbas rivayetinden bunun da sabah namazı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü 'Elif lâm mim, Tenzil' diye başlayan sure Secde süresidir. Bu nedenle Bennâ tertibinde bu rivayeti sabah namazı kıraati bölümünde aldı.
Bu konuda başka sahabilerden gelen benzer rivayetler bulunmaktadır:
Ebû Hüreyre'den:
'Hz. Peygamber Cuma gününün sabah namazında 'Elif lâm mim, Tenzil' ve 'Hel etâ ale'l-insan' surelerini okurdu.'[446]
Bu hadisi İbn Abbas[447], İbn Mes'ûd,[448] Hz. Ali[449] ve Ebu'I-Ehvas[450] gibi râvilerde nakletti.[451]

Açıklama

Bu konudaki hadisler sabah namazında kıraati (Kur'ân okumayı) uzatmanın müstehab olduğuna delâlet etmektedir. Ancak cemaat içinde ihtiyar ya da hasta gibi özürlüler varsa imamın kısa mufassal surelerden okuması efdaldir. Çünkü Rasûlullah böyle yapardı ve o bizim önderimizdir.
§Rasûlullah'ın sabah namazında okuduğu bazı sure ya da ayetler:
l- 'Kafvel Kur'âni'l- mecid1 ve 6 Yasin ve'l-Kur'âni'l-hakim*
2- iîze'ş-şemsü küvviraf
3- 'Lâ uksimu bi'l-hunnesil cevari'l-künnes'
4- 'Kafvel Kur'âni'l- mecid' ve benzeri sureler,
5- Vakıa' ve benzeri sureler,
6- Altmış ile yüz ayet arasında okurdu.[452]
7- Uzun mufassal surelerden okurdu.[453]

8- İza zülzileti'l-ardu zilzaleha'[454]
9- Rum suresi,[455]
§Bazı sahabilerin sabah namazında okudukları sureler:
1- Hz. Ömer Kehf\t Yusuf surelerini okudu.[456]
-Hz. Ömer sabahın birinci rekâtında Bakaramdan yüz yirmi ayet, ikinci rekâtta mesânîden bir sure okudu.[457]
2- Hz. Osman suresini çok okurdu.[458]
3- Abdullah b. Mes'ûd sabahın birinci rekâtında Enfat'den kırk ayet, ikinci rekâtla mufassaldan bir sure okudu.[459]
4- Abdullah b. Ömer yolculukta kıldığı sabah namazında mufassaldan ilk on sureden okurdu.[460]
§Cuma gününün sabah namazında Rasûllah'ın okuduğu bazı sureler:
l- Felak ve Nas sureleri,[461]
2- 'Elif lam mim Tenzil' ve ıHel etâ ale'l-insan' sureleri.[462]
Irâkİ şöyle dedi: 'Sahabeden bu şekilde ('Elif lâm mim' ve 'Hel etâ1) ile namaz kılan Abdullah b. Abbas ve tabiundan İbrahim b. Abdurrahmanb. Avf tır. Bu ayrıca İmam Şafiî ve Ahmed b. Hanbel'in de görüşüdür. Ancak İ. Malik bunu (uzun okumayı) mekruh görmüştür.[463] Bazı alimler, bu iki sure ile Cuma günü sabah namazı kılmanın müstehab olduğunu zikretti.[464]
§Bazı sureleri belli namaz vakitlerine tahsis etmede ihtilaf edildi:
1- Hanefî, Şafiî ve Hanbelîlerde caizdir.
2- Malikîlerde bu konuda iki görüş vardır.[465]
§Cuma günü sabah namazında secde ayeti okunduğunda secde etmek konusunda alimler ihtilaf ettiler. İbn Hacer dedi ki: Hz. Peygamber'in Tenzil suresini (Elif lâm mim Tenzil'i) okuduğunda secde ettiğine dair bir açıklama bulunmamaktadır. Ancak.
1- îbn Ebî Davud'un Kİtabu'ş-Şeria'sında. Said b. Cübeyr yoluyla İbn Abbas'tan yapılan nakil:
'Cuma günü sabah namazında Rasûlullah'a ulaştım, içinde secde olan bir sure okudu ve secde etti.'
2- Taberâni 'el-Mu'cemu's-sağir'inde Hz. Ali'den nakletti:
'Hz. Peygamber cuma günü sabah namazında Tenzilü's-secde suresinde secde etti.[466]
§Hz. Peygamber'in cuma günü sabah namazında Tenzil suresine devam etmesinin nedeni, bu surede insanın yaratılışından bahsedilmesi ve Hz. Adem'in cuma günü yaratılması olabilir.[467]
Irâkî şöyle dedi: 'Bu şekilde Hz. Ömer, Osman, İbn Abbas, İbn Mes'ûd, İbn Ömer ve Abdullah b. Zübeyr namaz kıldılar (secde yaptılar).'
Hafi namazda secde ayetlerinin okunması ve secde yapılması İmam Şafiî ve Ahmed'e göre caizdir. Bazılarına göre bu kıraat ve secde mekruhtur ki bu, İ. Ebû Hanife, Malik ve bazı Hanbelİlerin görüşüdür. Çünkü cemaat imamın ne okuduğunu bilmediği için direk secdeye gitmesinden yanıldığını zannedebilir ve bir karışıklık doğar. İ. Malik'e göre mufassal surelerde secde yapılmaz.[468]
Bennâ şöyle ekledi: 'İmam Malik'in bu secdeyi mekruh görmesinin sebebi avamın bu secdeyi farz olarak telakki etmesi, secde ayeti olsun ya da olmasın mutlaka secde yapılacağını zannetme endişesidir. Çünkü bu İmam mezhebini Sedd-i zeria üzerine kurmuştu. Nitekim onun korktuğu da gerçekleşti, bizzat ben avamdan bazı Şafiîlerin secde yapmayan her imama kızdıkları ve namazlarını iade ettiklerini gördüm. Bu nedenle Şafiî imamlarının başka sureler/ayetler okuyarak secdeyi terk etmeleri doğru olur ki zihinlerdeki bu hatalı düşünceler zail olsun. Doğrusunu Allah bilir.[469]'

* Genel Olarak Namazda Kıraat (Kur'ân Okumak)

Allah Teâlâ buyurdu:
"...Namazında sesini (fazla) yükseltme, fazla da kısma; ikisinin arası bir yol izle/ (İsra, 17/110)
Allah Teâlâ buyurdu:
'Bir kısmı hariç, geceleri (namaza) kalk. (Gecenin) yarısını yahut bunu biraz eksilterek ya da çoğaltarak (ibadetle geçir). Kur'an'ı da ağır ağır oku.' (Müzzemmil, 73/2-4).[470]

595/1465- Hz. Ali'den (Radtyaltahu anh):[471]
'Ebû Bekir (namazda) Kur'ân okurken sesini kısardı, Ömer seslice okurdu, Ammar ise bir bu sureden bir şu sureden alarak okurdu. Bu durum Hz. Peygamber'e (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) anlatıldı. Rasûlullah Ebû Bekir'e: "Niçin sesini kısarak okuyorsun?" deyince o: 'Ben münâcat ettiğime (Allah'a) duyuruyorum' dedi.'
Rasûlullah Ömer'e:
"Niçin seslice okuyorsun?" deyince o:
'Şeytanı kaçırıyor ve uyuyanı uyandırıyorum' dedi.
Rasûlullah Ammar'a:
"Sen niçin bir şu sureden, bir bu sureden alarak okuyorsun?" diye sordu. Amman
'Kur'ân'da olmayan bir şeyi ona karıştırdığımı duyuyor musun? (Ey Allah'ın Rasûlü!)' deyince Rasûlullah;
"Hayır" dedi ve ekledi:
"O hâlde bunların (bu okuyuşların) hepsi güzeldir."[472]

Açıklama

Yukarıdaki rivayette üç farklı okuyuş nakledilmiştir.
1- Hz. Ebû Bekir'in okuyuşu: Kısık sesli olup kendisine münâcat edilen Allah'ın yüksek sesle duyurulmaya ihtiyacı olmaması ve her şeyi bilmesinden dolayıdır. Allah Teâlâ buyurdu ki:
'Rabbin elbette onların kalplerinin gizlediklerini de, açıkladıklarını da bilir.'
(Necm, 27/74)
2- Hz. Ömer'in okuyuşu: Gür sesli bir şekilde olup, şeytanı ve vesvesesini kaçırtmak, mescidde uyuyanları uyandırmak içindir.
3- Ammar'ın okuyuşu: Farklı ayetleri bir araya getirerek okumaktır ki hepsinin Kur'ân'dan olması ve Kur'ân'ın farklı şekilde taranmasını amaçlamaktadır.
Rasûlullah üç okuyuş şeklini de onaylamış ve güzel olduğunu beyan etmiştir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken şudur: Rasûlullah önce onlara bunun sebebini sormuş ve onların niyetlerinin sahih olduğunu görmüştür. Rasûlullah burada olduğu gibi her zaman olayları çok iyi analiz eden ve insanları anlamaya çalışan bir kişiydi.
§Bu rivayet bazı farklılıklarla da nakledildi:
1- Ebû Katâde'den gelen rivayette yukarıdakinin benzeri zikredildi, ancak Ammar'la ilgili konuşma geçmemektedir.[473]
2- Ebû HUreyre'den gelen rivayette aynısı nakledildi, ancak bu rivayette Ammar yerine Bilâl geçmektedir. Bu rivayetteki farklı kısım):
Rasûlullah Hz. Ebû Bekir'e:
"Sesini biraz yükselt!" dedi. Hz. Ömer'e:
"Biraz sesini indir!" dedi.[474] Bilâle de şöyle dedi:
"Ey Bilâl! Seni dinledim, sen de bir şu sureden, bir bu sureden okuyorsun. Bu, Allah'ın birbirine kattığı güzel sözdür." Sonra şöyle buyurdu:
"Hepiniz isabet ettiniz (doğru yaptınız).'[475]

596/1466- Katâde anlattı[476]:
Enes b. Malik'e {Radıyaüahuanh) Rasûlullah'ın kıraatini sordum, o şöyle dedi:
'Rasûlullah (Saitaitahü aleyhi ve selle,») kıraatte sesini uzatırdı/yükseltirdi.[477]'
NOT: Buhari bu rivayetin benzerini nakletti, ancak onda şu ziyade bulunmaktadır:
Katâde'den:[478]
Enes b. Malik, Hz. Peygamber'in kıraati nasıldı, diye sorulunca şöyle dedi:
'Kıraatte (sesini) uzattı. Bismillahİrrahmanirrahîm'İ okudu; (burada) Bismillah dediğinde uzattı, er-Rahman dediğinde uzattı, er-Rahîm dediğinde uzattı.'
İbn Hacer şöyle dedi: 'Buradaki uzatma şu şekildedir; Bismillah dediğinde lafzatullahtaki lamı (J) uzattı, er-Rahman dediğinde mîmi uzattı, er-Rahîm dediğinde hayı uzattı.'[479]

597/1467- İbn Abbas'tan (Radıyallahü anhüma):[480]
Rasûtullah'ın (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) evde (kıldığı) gece (namazındaki) kıraati odadaki kişinin duyacağı kadardı.[481]

598/1468- İbn Ebî Müleyke Hz. Peygamber'in eşlerinden birisinden nakletti.[482] (Râvilerden) Nafı ekledi: zannedersem o Hafsa (annemizdi), dedi.
Kendisine (Hafsa'ya) Hz. Peygamber'in (Saitaiiahn aleyhi ve setiem) kıraati sorulunca dedi ki:
'Siz ona güç yetiremezsiniz.' Ona:
'Onun kıraatini bize haber ver!' denilince Hz. Hafsa ağır ağır[483] okudu.
§(Râvilerden) Ebû Âmir yoluyla Nâfi'den: Bize İbn Ebî Müleyke şöyle nakletti:
'el-HamdüH'lIahi Rabbi'l-âlemîn (dedi,) sonra durdu ve er-Rahmani'r-rahîm (dedi), sonra durdu ve Mâliki yevmi'd-dîn (dedi).[484]

Açıklama

Hz. Peygamber'in namazlarım, Özellikle gece namazlarını temiz eşleri bize nakletti. Rasûlullah'ın gece namazlarını ağır ağır, dinlene dinlene kıldığı anlatılırken onun kıraatinin de ağır ağır olduğu belirtildi.
Bir başka rivayette Ümmü Seleme annemiz Hz. Peygamber'in kıraatinin ağır ağır olduğunu anlattı.
Ya'lâb-Memlek'ten:[485]
Ya'lâ, Ümmü Seleme annemize Hz. Peygamber'in kıraatini ve namazını sorunca o şöyle dedi:
'Siz onun namazını ne yapacaksınız? (Aynısını kılabilecek misiniz?) Hz. Peygamber (gece) namaz kılar, sonra namaz kıldığı kadar uyur, sonra uyuduğu kadar namaz kılar, sonra namaz kıldığı kadar (tekrar) uyurdu ve bu şekilde sabaha ulaşırdı.'
Sonra Ümmü Seleme Hz. Peygamber'in kıraatini vasfetti; baktık ki Ümmü Seleme harf harf gözükecek şekilde (ağır ağır) okuyor.
§İbn Ebî Müleyke'den gelen diğer rivayette bu vasfetme şekli açıklanmaktadır.
Abdullah b. Ebî Müleyke'den:[486]
Ümmü Seleme annemiz Hz. Peygamber'in kıraatini (şöyle) zikretti; Bismilla-hirrahmanİrrahîm, el-HamdüliIlahirabbilâlemin, er-Rahmanirrahîm, Melikiyevmiddîn şeklinde ayet ayet keserek okudu.
(Râvi) Ebû Davud ekledi: Ahmed b. Hanbel; önceki kıraatin Mâlikiyevmiddin (şeklinde) olduğunu söyledi.
ŞTirmizi, İbn Ebî Müleyke'den gelen bu rivayetin garib olduğunu ve senedinin muttasıl olmadığını belirtti. Çünkü ona göre İbn Ebi Müleyke, bunu Ya'lâ tarikiyle Ümmü Seleme annemizden almış olabilir.[487] Ancak Ebû Davud sarihi Azimâbâdİ, Tirmİzi'nin bu görüşünü tenkid etti ve İbn Ebî MUleyke'nİn otuz sahabeye ulaştığını ve Hz. Aişe, Ümmü Seleme, Esma ve İbn Abbas'tan rivayetlerde bulunduğunu, Ebû Hatim ve Ebû Zür'ân'ın kendisine sika dediklerini belirtti.[488]
§Ahmed b. Hanbel'in yukarıdaki rivayetinde Hz Peygamber'in eşinin ismi zikredilmemekte, ancak râvilerden Nâfı bunun Hafsa annemiz olduğunu belirtmektedir. İbn Ebî Müleyke'nin Ya'lâ tarikiyle naklettiği ve ayrıca bizzat kendisinin naklettiği mezkur rivayetlerde Ümmü Seleme annemizin ismi açıklanmaktadır. Bu rivayetler tek olayı da, farklı farklı olayları da nakil olabilir, doğrusunu Allah bilir. Ancak kesin olan şu ki Hz. Peygamber'in namazı ve kıraati ağır ağırdı.[489]

599/1469- Ümmü Hâni (bt. EbîTalib)'den (Radıyaiiahtı anhâ):[490]
Kabe'nin yanında bulunan Hz. Peygamber'in (Saiiaikıhu aleyhi ve Kur'ân okumasını ben gece yarısı evimin damından duyardım.[491]

600/1470- Ebû Leyla'dan (Radıyaiiahu anh):[492]
Rasûlullah'ı (Saiuuuthu aleyhi ve selimi) farz dışında bir namaz kılarken kıraatini işittim, cennet ve cehennemi anlatan ayetlere geldiğinde şöyle dedi:
"Ateşten (cehennemden) Allah'a sığınırım. Vay/Vah[493] o cehennemliklere!"[494]

601/1471- Huzeyfe (b. Yeman)dan (Radiyallahu anh):[495]
Rasûlullah (SaiiaUahu aleyhi ve seitem) kıraatte (Kur'ân okurken) rahmet âyetine geldiğinde onu (rahmeti) istedi, azap zikredilen ayete geldiğinde ondan (azaptan) Allah'a sığındı, içinde izzet ve celal sahibi Allah'ı tenzih bulunan bir ayete geldiğinde de Allah'ı teşbih etti (şanının yüceliğini zikretti).[496]

Açıklama

Huzeyfe b. Yeman rivayeti uzun bir hadisin bölümüdür, bu hadisin tamamı 'Gece Namazı' konusunda gelecektir. Bu hadislerden Rasûlullah'ın namazda Kur'ân okurken ağır ağır ve düşünerek okuduğu anlaşılmaktadır. Ayetlerin durumuna göre onun tavrı değişiyordu; rahmet ayetleri geldiği zaman Allah'tan rahmet isteyen, azap ayetlerinde ise azaptan Allah'a sığınan, Allah'ın şanına karşı olan hareketleri kınayan ayetlere geldiğinde Allah'ı teşbih eden (şanının yüceliğini zikreden) bir Peygamber ile karşı karşıyayız. Her konuda olduğu gibi kıraatte de önderimiz Rasûluliah'tır. Ancak nafile namazlarda ağır ağır ve uzun sureler okuyan Rasûlullah'i farz namazlarda cemaate ağır gelmemesi için daha hafif şekilde okuduğunu ve kıldırdığını görmekteyiz. Peygamberimizin bu hareketi ümmetine olan şefkati ve onları düşünmesinden kaynaklanmaktadır.
ŞTesbih, Allah'ı şanına uygun olmayan her türlü noksanlıktan tenzih etmek ve ortağı olmadığını ikrar etmektir. Teşbih denildiğinde içinde teşbih kelimesi geçen zikirler yanında diğer zikirler ve nafile namaz da anlaşılabilir. Bunu cümlenin durumundan anlarız.[497]
§Bu babda geçen rivayetlerde kıraatte (duruma göre) caiz olan bazı şeyler zikredildi:
1- Cehrî (açıktan) ya da hafi (gizlice) okumak,
2- Ağır ağır okumak,
3- Med (yani çekilmesi) caiz olan yerlerde çekmek,
4- Ayet başlarında dura dura okumak,
5- Cennet/rahmet zikredilen yerlerde Allah'tan bu nimetleri istemek, cehennem/azap zikredilen ayetlerde bu tehlikelerden Allah'a sığınmak, müşriklerin saldırılarını anlatan ve onları kınayan ayetlerde Allah'ı teşbih etmek.
§İmam Nevevi şöyle dedi: Bu sayılanlar namazda ya da namaz dışında Kur'ân okuyan için müstehaptır. Ayrıca bu konuda görüşümüz şudur: Müstehap olma durumu imam, cemaat ve münferit için de geçerlidir.[498]

* Kıraat Sırasında İmamın Duraklaması/Yanılması Ve Ona Yardım Etmenin Hükmü

Allah Teâlâ buyurdu:
\..O hâlde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun...'(Müzzemmil, 73/20)
Allah Teâlâ buyurdu:
'Sana (Kur'an'ı) okutacağız; Allah'ın dilediği hariç, sen artık unutmayacaksın. Şüphesiz Allah açıktan olanı da gizleneni de bilir.'
(A'lâ, 87/6-7)
(Rasûiullah Kur'ân melikçe ezberlemeye çalışıyor ve Allah tarafından ayetler/sureler hafızasında kalıyordu, ayrıca etrafındaki vahiy katiplerine ayetleri ya da sureleri mushaftaki yerlerine yazdırıyor, binlerce sahabi onları ezberliyordu. Kur'ân'm dizaynı diğer kitaplardan farklıydı ve her sure sanki ayrı bir dosyaydı, dolayısıyla mushafın son şeklinde 114 ayrı dosya görülmekteydi, teknik tabir ile ayrı 114 sure ... Bir batılı yazarın deyimiyle Hz. Muhammed sanki kumların altında bir bilgisayar saklıyor ve bu müthiş kitabın dizaynım buradaki programlarla yaptırıyordu.O ilahî vahiy ile irtibatlı bir Peygamberdi. Ancak o da bir insandı ve namaz kıldırırken zaman zaman yanılır ya da unutur ve ayeti hatırlayanların kendisine yardım etmesini isterdi. Bu haliyle namazda duraklayan veya hata yapan imamlara yardım edilmesi gerektiğini sanki bize göstermişti. Aşağıdaki hadisler o dönemde vuku bulan bazı olayların naklidir.)[499]

602/1472- Abdurrahman b. Ebzâ'dan (Radıyatiaiıu anh):[500]
Hz. Peygamber (Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem) sabah namazını kıldı ve (kıraati sırasında) bir ayeti atladı (okumadan geçti), namazı bitirince şöyle dedi:
"Übey b. Kâ'b bu toplulukta mı?" Übey:
'(Evet,) ey Allah'ın Rasûlü! O ayet nesh mi edildi, yoksa unuttun mu?' deyince Hz. Peygamber:
"Onu (okumayı) unuttum" dedi.[501]

Açıklama

Bu ve benzeri rivayetler nedeniyle alimler Rasûlullah'ın tabii olarak hata yapabileceğini ve unutacağını belirttiler. Onun hata yapması insanî yönünü bize hatırlatmaktadır. Eğer hiç hata yapmazsa ilah olduğu zannedilir, hâlbuki o bir insandır. Ancak bu durum ilk anda tebliğ etmesi gereken Kur'an ya da temel konuların dışındadır, bu gibi konularda Allah'ın koruması altındadır. Kur'ân inerken Peygamberimiz unutmamak için hemen tekrar etmeye çalışır ve dudaklarını acele olarak hareket ettirirdi. Allah, Hz. Peygamber'e sıkıntıya düşmemesi gerektiğini, bu ayetleri ezberleme ve beyan (açıklama) kudretinin kendisine verileceğini, unutmayacağı şöyle hatırlatır:
"(Ey Resulüm!) O (vahyi) çabuk alabilmek için dilini (heyecanla) hareket ettirme. Şüphesiz ottu, toplamak ve okutmak bize aittir. O halde, biz onu (sana) okuduğumuz zaman, sen Kur'ân'ın okunuşunu takip et. Sonra (şunu da bil ki), onu açıklama (gücünü vermek de) bize aittir." (Kıyamet, 75/16-19)
§Yukandaki rivayette geçtiği gibi bazen Rasûlullah insan olarak unutuyor ya da hata yapıyordu. Ancak hatası hemen düzeltiliyor, takıldığı yer kendisine açılıyordu/bildiriliyordu. Bu hadis benzeri rivayetlerde bazı ziyade lafızlarla geçmektedir:
Abdullah b. Ömer'den:[502]
Kendisi Rasûlullah ile namaz kıldı, Rasûlullah namazda Kur'ân okurken karıştırdı, namazı bitirince Übey'e şöyle dedi: "Bizimle namaz kıldın mı?" O: 'Evet' deyince Rasûlullah dedi ki: " (O hâlde takıldığım yeri açmanı/bildirmeni)[503] ne engelledi?"[504]

603/1473- Abdullah b. Sâib'den (Radıyaiiaha anh):[505]
Mekke'nin fethi günü Hz. Peygamber (Saiiatiaha alevin ve seiiem) sabah namazına başladı ve mü'minûn suresini okudu, Musa ve Harun (Peygamberler) zikredilen ayete[506] gelince kendisini bir öksürük aldı, (daha fazla okuya-mayıp) rükûa gitti.[507]

604/1474- (Z.) Müsevver b. Yezid'den (Radiyallahu anh):[508]
Rasûlullah (Saüaiiahu aleyhi ve setiem) namaz kıldı, kıraat esnasında bir ayeti atladı (okumadan geçti). Sonra bir adam ona:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Şu ayeti atladın (okumadın), deyince' Rasûlullah şöyle dedi:
"O hâlde bana hatırlatsaydın ya!"
NOT: îbn Hibban'da aynı rivayet bulunmakta, ondaki ziyade şu şeklidedir:[509]
O adam:
'O ayetin nesh edildiğini zannettim' dedi. Rasûlullah şöyle buyurdu:
"O ayet nesh olmadı."[510]

Açıklama

İmamlık yaparken bir kişiyi öksürük tutsa bu kişi kıraati kesip rükûa gidebilir, ancak namaz olacak kadar kıyamda Kur'ân okuma şartı vardır. Bu ihtilafsız caiz olan bir konudur, mekruh değildir. Çünkü kıraatin yanm bırakılması bir Özürden dolayıdır, hatta her hangi bir Özür yokken namaz olacak kadar kıraatten sonra okuma kesilebilir. İ. Malik'ten bu konuda iki görüş bize geldi, birisi caiz, diğeri mekruh olduğu yönündedir.[511]
§İmam olan kişi yanıldığı ya da okuyamadığı zaman arkadaki kişinin (fatihin) ona takıldığı yerde yardımcı olması ve yolunu açması caizdir,hatta gereklidir. Çünkü Peygamberimiz yukarıdaki rivayette; "O hâlde bana hatırlatsaydın ya!" diye teşvik etmiştir. Hakim'in Enes'ten yaptığı şu rivayette bunu destelemektedir:
'Rasûlullah döneminde (takıldığı yerde) imamlara yardımcı olurduk (okuyuşunu açardık).[512]
§İmamın takıldığı yerde yardım etmenin hükmünde İhtilaf edildi:
1- Vaciptir: Bu Mansur Billah'ın görüşüdür.
2- Caizdir: Hz. Osman, İbn Ömer, Ata, Hasan-ı Basrî, İbn Şirin, İmam Ebû Hanife, Malik, Şafiî, Ahmed b, Hanbel ve İshak'ın görüşüdür. Yukarıdaki hadislerde geçen emirler vücûb ya da nedb olarak değerlendirilmiştir.
3- Mekruhtur: İbn Mes'ûd, Şa'bî, Servi ve bir rivayette Ebû Hanife'ye göre bu mekruhtur. Bu kişinin imama yardım niyeti olmalı, kıraat niyetiyle olursa mekruhtur.[513]
Hz. Ali'den şöyle nakledildi:
Rasûlullah dedi ki:
"Namazda imama telkinde bulunma!"[514]
§Dışarıdaki bir kişi (yanında namaz kılan biri olsun veya olmasın) Kuran okurken takılırsa namaz kılan biri ona yardımcı olabilir mi/söyleyebilir mi?
1- Caiz değildir, bu hareketi namazı bozar. Ancak bu ayetleri okuyuşunda kendisi için kıraate niyeti varsa bir beis yoktur. Hanefi alimleri bu görüştedir.
2- Her halükârda caiz değildir, bu hareketi namazı bozar, isterse bu ayetleri okuyuşunda kendisi İçin kıraate niyet etsin, sonuç değişmez. Bu Malikîlerin görüşüdür.
3- Şafrîlere göre bu yardım mutlak olarak caizdir. Ancak imamından başkasına yardım etmede kendi Fatiha okuyuşundaki peş peşelik şartı bozuluyorsa Fatihaya yeniden başlar, ancak yardımcı olduğu kendi imamı ise bunda bir sakınca yoktur.
4- Hanbelilere göre de imam dışındaki kişiye kıraatte yardımcı olmak mekruhtur, ancak namazı sahihtir.'[515]
§Şevkânî (v.1250/1834) şöyle dedi: 'Bu hadisler takıldığı zaman imama yardımcı olmanın cevazını göstermektedir. Kıraat dışında diğer rükünlerde unutulma olursa erkekler teşbihle, kadınlar da ellerini çırparak imamı uyarırlar.'[516]
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
* Rasûlullah Döneminde İbn Mes'ûd Ve Übey B. Ka'b'm Kıraati

605/1475- Ömer b. Hattab'dan (Radıyaiiahu anh):[517]
Hz. Peygamber (Satiaiiahü aleyhi ve seiiem) şöyle dedi: "Kur'ân't nazil olduğu tazelikte okumak kimin hoşuna giderse İbn Ümmi Abd (İbn Mes'ûd)un okuyuşu gibi okusun! "[518]

Açıklama

Abdullah b. Mes'ûd'un annesi Ümmü Abd'dir, bundan dolayı İbn Ümmi Abd şeklinde rivayette geçtiği gibi künyelenmiştir. Babası cahiliye döneminde öldü, ancak annesi Müslüman oldu ve Rasûlullah'ın sohbetine katıldı. Bu nedenle Abdullah bazen annesine nisbet edilir.
Abdullah b. Mes'ûd (v.32/652) İslâm'a ilk giren sahabilerdendi. Bir rivayette kendisi bunu şöyle anlatır:
''Yeryüzünde bizden başka Müslüman olmadığı bir dönemde ben kendimi ilk altı (Müslüman'ın) altıncısı olarak gördüm.'[519]
Abdullah Habeşistan'a ve Medine'ye hicret etti, Bedir savaşında bulundu. Hz. Ömer ve Osman tarafından Kûfe'de Beytü'l-mal (Hazine) görevine tayin edildi. Vefat ettiğinde yaşı altmışı geçmişti. Sahabenin alimlerindendi, kendisine tabi olan çok sayıda kişi olduğu için görüşleri ve ilmi en çok yayılan sahabilerdendi. Kendisi ile ilgili yeterli tercüme-i hâl Menakıbu's-Sahabe bölümünde gelecek inşallah.[520]

606/1476- Enes b. Malik'ten (Radiyallahu anh):[521]
Rasûlullah (Saitaiiaim aleyhi ve sellem) {Lemyekünitlezine suresi indiğinde)[522] Übeyb. Ka'b'adediki:
"İzzet ve celal sahibi Allah ^Lemyeküni'l-lezine keferû' suresini[523] benim sana okumamı emretti." Übey:
'Allah beni ismimle andı mı?' diye sorunca Rasûlullah: "Evet" dedi. Bunun üzerine Übey (kendisini tutamayıp) ağladı.[524]

Açıklama

Beyyİne suresi nazil olduğunda Rasûlullah'in bizzat Übeyy'e okumasının emredilmesi, hem de Allah tarafından emredilmesi Übey b. Ka'b'ın Allah katındaki derecesini göstermekte, ayrıca bu konudaki yetenek ve samimiyetine işaret edilmektedir. Hz. Peygamber belki de bu olaydan sonra Kur'ân kıraatinin Übey b. Ka'b gibi sahabilerden alınmasını tavsiye etmekte, ayrıca bu şekilde uzman kişilerin yetiştirilmesini istemektedir.
Kur'ân eğitimi mutlaka ihlaslı, sabırlı ve bu konunun uzmanı kişiler tarafından verilmeli, ezber ve anlamaya yönelik çalışmalar beraber yürütülmelidir. İdeal Kur'ân eğitimi konusunda projeler geliştirilmeli, teknolojik gelişmelerden istifade edilmelidir.
Bu rivayette Übey'in kıraatteki mertebesi görülmektedir ki bu konuda hiçbir sahabi kendisine ulaşamamıştır, özellikle Allah tarafından bizzat isminin anılıp, kendisine Kur'ân okunmasının emredilmesi konusunda. (Allah kendisinden razı olsun.) Böyle şerefli bir haber karşısında Übey b. Ka'b'ın ağlaması olayın üzerinde bıraktığı tesirden dolayıdır, kim böyle bir mertebede bulunmayı İstemez ki !..
Lemyekünillezine kefem olarak zikredilen Beyyİne suresi dinin temel esaslarına vurgu yapmakta ve bunları özetlemektedir: İman, ihlas, ibadet, kalb temizliği, Kur'ân ve SUnnet'e ittiba, Önceki ümmetlerin hatasına düşmeme...[525]

607/1477- Mesruk'tan[526]:
Abdullah b. Amr'ın (Radıyaiiam anhuma) yanında oturuyordum, kendisi Abdullah b. Mes'ûd'u andı ve dedi ki:
'Bu kişiyi ebediyen sevmeye devam edeceğim, Rasûlullah'm fSaiiatiaha aleyhi ve seiiem) şöyle dediğini işittim:
"Kur'ân'ı dört kişiden alın (öğrenin)! İbn Ümmi Abd (İbn Mes'ûd)" deyip onunla başladı, sonra ekledi: "Muaz'dan, Ebû Huzeyfe'nin mevtası Salim'den (öğrenin)!'"
(Râvi) Ya'lâ dedi ki: Dördüncüsünü unuttum.
§İkinci tarikle gelen rivayette:
Mesrûk Abdullah b. Amr yoluyla Rsûlullah'ın şu sözünü nakletti: "Kur'ân'ın kıraatini şu dört kişiden alın: Abdullah b. Mes'ûd'dan, Ebû Huzeyfe'nin mevlâsı Salim'den, Muaz b. Cebel'den ve Übey b. Ka'b'dan."[527]

Açıklama

Hz. Peygamber (Saliallahü aleyhi ve sellem) yukarıdaki rivayetlerde özellikle dört kişinin kıraatini almaya teşvik etti: Abdullah b. Mes'ûd, Ebû Huzeyfe'nin mevlâsı Salim, Muaz b. Cebel ve Übey b. Ka'b. Rivayette dört kişinin bu konuda tahsis edilmesi onların kuvvetli ezberlerinin olması ve daha iyi okuyup öğretmelerinden dolayıdır. Çünkü onlar ayetleri bizzat Rasûlullah'm fem-i saadetlerinden dinleyerek aldılar ve okudular, bu nedenle onların kıraati teşvik edildi. Söz konusu dört kişi dışında elbette sahabeden hafız olanlar vardı ve sayılan kabarıktı, bunların yetmiş tanesi Bi'r-i Mâûne suikastında şehit oldular. Allah onlardan razı olsun.
ŞKur'ân'ı ezberleyene Türkçe'de hafız ve çoğulu huffaz kelimeleri kullanılırken aslında Arapça metinlerde kâri' (isjUiı) ve çoğulu kurra kelimeleri geçmektedir. Hafız kelimesi İslâmî literatürde hadis ezberleyene ve bu konuda uzman olan kişiye denmektedir; Hafız Mizzî ve Hafız İbn Hacer gibi.
§Yukanda zikredilen dört sahabenin kıraatinin kabul edilmesi için tevatür şartı konusunda ihtilaf edildi:
1- Senedi sahih ve Arap diline aykırı olmayan kıraatler namazda okunur ve namaz dışında da delil olarak alınır.
2- Bazı alimler namazın sadece mütevatir olan kıraat-i seb'a (yedi farklı okuyuş) ile olacağını belirttiler. Çünkü âhad olarak nakledilen Kur'ân değildir ve tevatür yoluyla nakledilen de sadece kıraat-i seb'adır.[528]
Kıraat imamlarına nisbet edilen okuyuşlar mütevatir, meşhur ve şaz kabul edilen kıraatler olarak üç kısımda incelenebilir. Kıraat-i seb'a üzerinde en çok icma'ın bulunduğu en sahih kıraatler olduğu için diğerlerinden daha fazla tutulmuş ve meşhur olmuştur.
§Bir kıraat Arap diline ve imam mushafa uygun olup, isnadı da sahih ise onu terk etmek ve inkar etmek doğru değildir. Bilâkis o, hadiste geçen yedi harften (şekilden/okuyuştan) sayılır ve ondan kabul edilmesi gerekir. Bu üç şarttan birisi eksik olursa o kıraat durumuna göre zayıf, şaz ya da batıl olarak isimlendirilir.[529]
§İbadetin mütevatir ya da meşhur kıraatlerle olması gerekir. Şaz kıraatlerle namaz olmaz, bu konuda İbn Abdilber icma' olduğunu belirtti.[530]

* Namazdaki İntikal Tekbirleri

608/1478- Vâsi' b. Habban'dan[531]:
İbn Ömer'e (RadıyallahU anhiima) 'RaSÛlullah (Sallallahü aleyhi ve sellem)
namaz kıldı, bunu bana haber ver!' deyince İbn Ömer başını her indirdiğinde (eğildiğinde) ve kaldırdığında (doğrulduğunda getirdiği) tekbirleri zikretti, ayrıca sağına 'es-Selamü aleyküm', soluna da 'es-Selamü aleyküm' diye selam vermeyi zikretti.
NOT: Bu gibi rivayetlerde intikal tekbirleri genel olarak zikredilmiştir, rükû-dan doğrulduğunda 'Semiallahü limen hamiden' zikri geçmemektedir. Buna bakarak rükûdan doğrulurken de tekbir getirilir, şeklinde yanlış bir anlayışa gidilmemelidir. Çünkü bu konuda çok sayıda rivayet, sahabe kavli ve ümmetin icmaı vardır[532]

609/1479- Enes b. Malik'ten (Radiyallahu anh):[533]
Ebû Bekir, Ömer ve Osman (Radıyaiiaha anhum) tekbiri tam olarak alırlardı. Onlar secdeye gittiklerinde tekbir getirirlerdi, doğrulduklarında ve eğildiklerinde tekbir getirirlerdi.[534]

610/1480- (Abdurrahman b. GannVdan)[535]:
Ebû Malik el-Eş'arî (Radtyaitahumh) ashabını topladı ve dedi ki: 'Gelin size Allah'ın Peygamberi'nin (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) kıldığı gibi namaz kılayım.' Ebû Malik Eş'arîlerden biriydi, su dolu bir kap istedi ve ellerini üç kere yıkadı, ağzına su alıp çalkaladı, burnuna su çekti, yüzünü üç kere yıkadı, kollarını üç kere yıkadı, başına ve kulaklarına meshetti ve ayaklarını yıkadı. Sonra öğle namazını kıldı ve namazda Fatiha okudu, sonra intikal için yirmi iki tekbir getirdi.[536]
§Aynı râviden ikinci tarikle gelen rivayette benzeri nakledildi, ondaki ziyade:
'...Başını meshetti ve ayaklarının üstlerini de. Sonra onlara namaz kıldırdı, (kıldırdığı namazda) oniara yirmi iki tekbir getirdi; secdeye (her) gittiğinde ve başını secdeden kaldırdığında tekbir getiriyordu.. İlk iki rekâtta Fatiha suresini okudu ve geridekilere bunu duyurdu.'[537]

611/1481- Ebû Malik el-Eş'arî (Radıyaiiahu anh) Rasûîullah'ın aleyhi ve seiiem) (namazını) şöyle nakletti:[538]
Kıraat ve kıyam açısından dört rekâtı dengeli kılardı, rekâtlarının en uzunu da insanların toplanması/yetişmesi[539] için birinci rekât olurdu.
(Safta) erkekleri erkek çocukların önlerinde durdurur, erkek çocukları da onları arkasında durdururdu, kadınları ise erkek çocukların arkasında durdururdu.
Her secde yapışında ve kalkışında tekbir getirir, iki rekât (yani ikinci ile üçüncü)[540] arasında oturduktan sonra kalkarken tekbir getirirdi.[541]

612/1482- îkrime anlattı[542]:
İbn Abbas'a (Radıyaiiaha anhuma): Ben Batha[543] denilen yerde yaşiı ahmak birinin arkasında namaz kıldım, yirmi iki tekbir getirdi, secde ettiğinde ve başını kaldırdığında (hep) tekbir alıyordu' deyince bana şöyle cevap verdi:
'(Sen yanılıyorsun.) Bu, Ebu'l-Kasım'ın (Rasûlullah'ın) (SaiiaUaim aleyhi namazıdır.'
NOT: Bu rivayetin benzerini Buharî de nakletti, ondaki farklı kısım:
'...Bu Hz. Peygamber'in namazı değil mi, annesiz kalasıca!.'[544]
§Buharî'nin diğer rivayetinde Mekke'de şeklinde zikredildi ki Batha Mekke ile Mina arasındaki bir yerdir,[545] ondaki farklı kısım:
'...Annen seni kaybetsin!..[546]
'Annesiz kalasıca!' ya da 'Annen seni kaybetsin!'şeklinde geçen sözler Arapça'da zem/kızgmlık için kullanılır, hakikati murat edilmez.[547] Bazen de medh/espiri için kullanılır.[548]

613/1483- Abdullah b. Mes'ûd'dan (Radiyallahu anh):[549]
Bizzat ben Rasûlullah'ın (SaUaihha aleyhi ve seiiem) her eğilişinde, kaklı-şında, kıyamında ve oturacağında tekbir getirdiğini gördüm. O, yanaklarının (ya da yanağının) beyazlığı/parlaklığı görülecek şekilde sağa ve sola selam verirdi. Ebû Bekir ve Ömer'i de böyle yaparken (kılarken) gördüm.[550]

614/1484- Ebû Seleme b. Abdurrahman anlattı[551]:
Ebû Hüreyre (Rattıyaiiahttanh) bize namaz kıldırdı; namazdaki kıyamında, rükûa gittiğinde, rükûdan doğrulup secdeye gideceğinde, secdeden kalkıp tekrar secdeye gideceğinde ve oturacağında tekbir getirirdi. İkinci rekâttan kalkarken tekbir getirdi, son iki rekâtta da böyle tekbir gelirdi. Selam verdiğinde ise şöyle dedi:
'Nefsimi elinde tutan Allah'a yemin ederim ki ben sizin Rasûlullah'a (Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem) en çok benzeyeninizim, (bununla namazını kastediyordu.) Dünya dan ayrılıncaya kadar Rasûlullah'ın namazı hep böyleydi.'[552]

615/1485- Ebû Hüreyre (Radıyallahü anh):[553]
Her eğiliş ve kalkışında tekbir getirir ve Rasûlullah (Satiaiiahn aleyhi ve seiiem) böyle yapardı, diye naklederdi.[554]

616/1486- Ebû Hüreyre'den (Radıyaitahu anh):[555]
Rasûlullah (Saiiaiiahu aieyiu ve seiiem) namaza kalkıp kıyama durduğunda tekbir getirir, sonra rükûa gittiğinde tekbir getirirdi. Rükûdan belini doğrulttuğunda 'Semiallahü limen hamiden' derdi ve doğrulduğunda da 'Rabbena lekel hamd' derdi. Sonra secdeye gideceğinde tekbir getirir, başını kaldırırken tekbir getirir, (tekrar) secdeye gideceğinde tekbir getirir, başını kaldırdığında da tekbir getirirdi. Bitirinceye kadar namazın her bölümünde böyle yapardı. Oturuştan sonraki iki rekâttan (üçüncüye) kalkarken de tekbir getirirdi.[556]

617/1487- Said b. Haris'ten[557]:
Ebû Hüreyre (Radıyatiahu anh) hastalandı ya da (namazda) yoktu ve Ebû Said el-Hudrî bize namaz kıldırdı. O, namaza başlarken ve rükûa giderken tekbirleri açıktan söyledi. Ayrıca 'Semi Allahii limen hamiden' dediğinde ve başını secdeden kaldırdığında, secdeye gittiğinde, iki rekât arasında (iki ile üçüncü arasında) kalkarken namazı tamamlayıncaya kadar böyle (tekbirleri açıktan söyledi). Namazı bitince kendisine denildi ki: 'İnsanlar namazın konusunda ihtilafa düştüler.' Bunun üzerine yerinden kalktı ve minberin yanında durdu, sonra şöyle dedi:
'Ey insanlar! Vallahi namazınızın bundan farklı olması ya da olmaması beni ilgilendirmiyor, ben Rasûlullah'i (SaiMiaM aleyhi ve seiiem) böyle namaz kılarken gördüm."[558]

Açıklama

Rivayette geçen insanların Ebû Said'in namazında ihtilafa düşme sebepleri tekbirlerin cehrî (açıktan) ya da hafî (gizli) almmasındandır.[559] Çünkü Buhari rivayetinde şöyle geçmektedir:
'Ebû Said bize namaz kıldırdı, secdelerden başını kaldırdığında, secdeye gittiğinde, secdeden kalktığında, iki rekâttan (üçe) kalktığında tekbirleri açıktan söyledi ve Hz. Peygamber') işte böyle yaparken gördüm, dedi.'[560]
§Tahavi'nin naklettiğine göre Emeviler doğrulma dışında eğilmelerde tekbiri terk ediyorlardı ve bu onların terk ettiği ilk sünnetti. Bundan dolayı Ebû Said el-Hudrî kendilerine namaz kıldırınca yadırgadılar. Namazdan sonra Ebû Said el-Hudrî minberin yanında durarak durumu açıkladı ve kıldığı namazın Rasûlullah'ın namazına benzediğini belirtti. Emeviler'İn tekbirleri terk etmesinin sebebi için bk. Müsned Trc. 619/1489 nolu rivayetin açıklaması.
§Ebû Said el-Hudrî (v. 74/693) küçükten beri Hz. Peygamber'le beraber olan, savaşlara katılan ve Rasûlullah'a ilk biat eden sahabilerdendi. Kendisinden nakledilen 1170 hadisle en çok rivayet eden yedi sahabi arasında kabul edildi. Hz. Peygamber döneminin bu genç sahabisi bir çok fetva ve içtihadı ile kaynaklarda yer almaktadır, onun rivayetleri ve yorumları Hz. Peygamber ve sahabe dönemine açıklık getirmektedir.
Ebû Said el-Hudrî çok cesur bir insandı, sünnete uymayan hareketleri korkusuzca tenkid ederdi: Muâviye b. Hakem'in Bayram hutbesini Bayram namazından önce vermesini tenkid etmiş, ayrıca Muâviye b. Ebû Süfyan'ın huzuruna çıkarak beğenmediği hareketlerini açıkça söylemiş ve eleştirmişti. Yukarıdaki rivayette de onun Emevİler dönemindeki bir uygulamayı tenkid ettiği ve doğrusunun Hz. Peygamber'in hareketi olduğunu açıkladığı görülmektedir. (Allah ondan razı olsun.)[561]

618/1488- Ebû Musa el-Eş'arî'den (Radiyallahu anh):[562]
(Biz Basra'da iken)[563] Ali b. Ebû Talib (Radıyaiiaim anh) bize Rasûluüah'la i ve seiiem) kıldığımız namaz (şeklini) hatırlattı, onu ya unuttuk ya da (daha doğrusu) bilerek terk ettik. (Zira) o, her rükûa gittiğinde, doğrul-duğunda ve secde yaptığında tekbir getirdi.
NOT: Ebû Musa'nın metindeki '...ya da bilerek terk ettik. sözü ile Emevi imamlarına olan kızgınlığını ortaya koyuyor, onlara atıfta (göndermede) bulunuyor. Çünkü o imamlar intikal tekbirlerini terk ediyorlardı. Bunun sebebi bir sonraki (619/1519 nolu) rivayette zikredilecektir, insanlar Hz. Osman'ı yanlış anlamışlardır.[564]

619/1489- Imran b. Kusayn’dan (Radiyalalhu anhüma):[565]
Ali b. Ebû Talib'in (Rıukyaiiaha anh) arkasında Öyle bir namaz kıldım ki bana Rasûlullah'm (Saiiaitahu aieyin ve seiiem) arkasında ve iki halifenin (Hz. Ebû Bekir ve Ömer'in) arkasında kıldığım namazı hatırlattı. Gidip onunla (Hz Ali ile) namaz kıldım, baktım ki o her secde yaptığında ve başını rükûdan (secdeden)[566] her kaldırdığında tekbir getiriyor.
(Râvi ekledi;) Ben ona 'Ey Ebû Nüceyd! Bu intikal tekbirlerini ilk terk eden kimdir?' deyince şöyle cevapladı:
'Osman b. Affan yaşı ilerleyip sesi zayıflayınca tekbiri terk etti.'[567]

Açıklama

Metinde '...başım rükûdan her kaldırdığında' cümlesi geçmekte, doğrusu başını secdeden her kaldırdığında olmalı, bundan dolayı parantez içinde secdeden şeklinde ek yapıldı. Bunun nedeni:
1- Bize gelen bütün rivayetlerde; rükûdan kalkıldığında 'Semi Allahü fimen hamiden' denmesi nakledildi. Rükûdan tekbir ile doğrulmak Sünnet'e (Rasûlullah'm kıldığı namaza) aykırıdır.
2- Yukarıdaki rivayette şeklinde senedde müphem bir kişi vardır.
Senedi sahih diğer rivayetler varken Bennâ'nın bu rivayeti el-Fethu'r-Rabbânî tertibine alması doğrusu şaşırtıcı, ancak kendisi Bulûğu'l-emânî'de rükû yerine secde olmalıydı, şeklinde bir açıklamada da bulunuyor.[568]
2- İmran b. Husayn'dan başka tariklerle gelen hiçbir rivayette rükûdan başını kaldırdığında kaydı bulunmamaktadır:
Mutarrif anlattı:[569]
Ben, İmrân ile birlikte Ali b. Ebû Talib'in arkasında namaz kıldım. Hz. Ali secdeye gittiğinde tekbir getirdi, doğrulduğunda tekbir getirdi, iki rekâttan (sonra) kalkarken tekbir getirdi. Namazı bitirince İmran b. Husayn elimi tuttu ve dedi ki:
'Bu kişi bize Hz. Muhammed'in namazı gibi namaz kıldırdı (ya da şöyle dedi: Bu kişi bana Hz. Muhammed'in namazını hatırlattı).'
3- İbn Huzeyme rivayeti de bu şeklidedir, ancak onda rükûdan kalkma secdeye gitmek şeklinde açıklanmıştır.:
'..rükûdan doğrulduğunda tekbir getirdi, Rükûdan doğruldu sözü ile (râvİ) secdeye gittiğinde tekbir aldı, manasını murat etti.[570]
§Hz. Osman'ın metinde geçen intikal tekbirlerini terk etmesinin nedeni ihtiyarlayıp sesinin zayıflamasıdır, her hâlde tekbirleri hafi (sessiz) olarak getiriyordu. Çünkü onun gibi ibadete ve Sünnet'e bağlı bir kişinin bu tekbirleri tümüyle terk ettiğini düşünmek doğru olmasa gerek. Ancak Emeviler döneminde bundan dolayı ya da başka bir sebepten dolayı yöneticiler ve bazı imamlar intikal tekbirlerini terk eder oldular. Tab'erânî'nin Ebû Hüreyre'den rivayetinde 'Tekbiri ilk terk eden Muâvİye'dir' şeklinde geçerken, Ebû Ubeyd rivayetinde de 'Tekbiri ilk terk eden Ziyad'dır' şeklinde geçmektedir. Hz.
Osman'ın cehri tekbiri terk etmelerinden dolayı onlar da terk etmiş olabilir, ancak cemaatle namazda Rasûlullah'ın ve sahabenin uygulaması bu tekbirlerin cehren alınması ve cemaatin duyması şeklindedir.[571]

620/1490- Abdurrahman b. Ebza'dan (Radiyaiiahu anh):[572]
'Kendisi Rasûlullah (Saiiaiiahu aleyhi ve senem) ile beraber namaz kıldı; O (Peygamber) tekbirleri tamamen/hepsinde getirmiyordu, yani (her) eğildiğinde ve doğrulduğunda.'[573]

Açıklama

Senedde geçen Vâsit Irak'ta Küfe ile Basra arasında bulunan bir yer ismidir, zalim Haccac'ın buraya kurduğu sarayından dolayı bu ismi aldı.[574] Buhari ve Ebû Davud'un naklettiğine göre bu kişi (Hasan b. Umrân) için İbn Beşşar Şamî (Şamlı), Ebû Davûd et-Tayâlisî (Askalânlı) nisbetinde bulundu.[575] Vâsit ve Askalân iki ayrı yerdir ve bu kişi iki yerde bulunduğu için iki yere nisbet edilmiş olabilir.
Bu rivayette geçen ve intikal tekbirlerinin tam yapılmaması, bazılarının terk edilmesi haberi Rasûle aittir. Aynı râviden başka tariklerle gelen rivayette bu görülmektedir.
Abdurrahman b. Ebza dedi ki: 'Ben Hz. Peygamber'in arkasında namaz kıldım, o tekbirleri tam getirmiyordu.'[576]
Bu rivayetler intikal tekbirlerinin bazen terkine dair ruhsatı gösterir, çünkü mütevatire varan rivayetlerde Rasûlullah'ın genel uygulaması intikal tekbirlerini tam almak şeklinde olmuştur. Ayrıca Hasan b. İmran tartışmalı bir râvidir. Tayalİsî onun bu rivayetinin sahih olmadığını belirtirken,[577] İbn Ebî Hatim, 'Şeyh' dedi,[578] İbn Hibban Sikât adlı eserinde zikretti,[579] Taberi ise 'zayıf kabul etti.[580]
§Bu konudaki hadisler intikal tekbirlerinin sünnet olduğu ve terk edilmesi durumunda namazı bozmayacağını göstermektedir. İcma'a yakın büyük bir çoğunluğun görüşü bu şekildedir. Ancak İmam Ahmed b. Hanbel'den gelen bir rivayette ve bazı Zahirîlere göre namazdaki tekbirlerin hepsi vaciptir. Rükûdan kalkıldığında 'Semiallahü limen hamiden' demenin sünnet olmasında icma'a yakın kuvvetli bir ittifak vardır.[581]
§Ahmed b. Hanbel'den nakledildiğine göre farz namazlarda tekbir getirilmesi güzeldir, nafilede ise zorlama yoktur.[582]
ŞRükûdan doğrulduğunda kişinin 'Semiallahü limen hamideh' demesi yanında 'Rabbena lekel hanıd' demesinin hükmü:
1- Hanefî mezhebinde imam ve cemaat bunları birleştirir. İmam Ebû Hanife'den gelen diğer rivayette imam 'Semiallahü limen hamideh' der, ama 'Rabbena lekel hamd' demez. Münferit hakkında kuvvetli görüş birleştirmemesidir, ancak birleştirebileceğine dair Ebû Hanife'den gelen başka rivayet de vardır.[583]
2- Malikîlere göre imam ve cemaat bunları birleştirir.[584]
3- Şafıîlerde imam, me'mûm ve münferit de her halükârda birleştirir.[585]
4- Hanbelîlere göre İse imam da, münferit da birleştirir; Bu görüşün delili:[586]
'...Rasûlullah rükûdan başını kaldırdığında şöyle derdi: Semiallahü limen hamideh, Rabbena leke'1-hamd... '
*Ahmed b. Hanbel'den gelen diğer rivayette sadece imam birleştirir, cemaat birleştirmez.[587] Çünkü Rasûlullah şöyle dedi:[588]
"...İmam 'Semiallahü limen hamiden' dediğinde siz de 'Rabbena veleke'l-hamd' deyin!.."
§Bu tekbirlerin hikmeti olarak, namaz kılma niyetinin ve namaza başlamanın ilanı, rükû ve secdeleri hatırlamaktır. Ayrıca namazın her parçasında tekbir ile kulluğunu hatırlamak ve Allah'la olan ahdini tazelemektir. Doğrusunu Allah bilir.[589]

Kur'ân Tarihi Sürecinde Kıraatler

"İnkar edenler; "Kur'ân O'na bir defada indirilmeli değil miydi?" dediler. Biz Onunla senin kalbini kuvvetlendirmek İçin, Onu böyle parça parça indirdik ve ağır ağır okuduk." (Furkan 25/32-33)
"(Ey Resulüm!) O (vahyi) çabuk alabilmek için dilini (heyecanla) hareket ettirme. Şüphesiz onu toplamak ve okutmak bize aittir. O halde, biz onu (sana) okuduğumuz zaman, sen Kur'ân'ın okunuşunu takip et. Sonra (şunu da bil ki), onu açıklama (gücünü vermek de) bize aittir." (Kıyamet, 75/16-19)[590]

GİRİŞ-HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDE KUR'ÂN KIRAATİ (A-Mekke Dönemi, B-Medine Dönemi, C-Hz. Peygamber Döneminde Ashab Arasında Oluşan Kur'ân Kıraatindeki İhtilaflar ve Nedenlerİ)-SAHABE VE SONRAKİ DÖNEMDE KIRAAT (1-Hz. Ebû Bekir Döneminde Kur'ân'ın Toplanması, 2-Hz. Osman Zamanında Ana Mushafın Çoğaltılması, 3-Kur'ân'ın Noktalanması ve Harekelenmesi)- KUR'ÂN TERTİBİ- İMAM MUSHAF DIŞINDAKİ MUSHAFLAR Ü-Hz. Ali Mushafı ve Şia'nın Bakışı, 2-İbn Mes'ûd Mushafı, 3-Übey b. Ka'b Mushafı)- KIRAATLERİN BELLİ BİR DİSİPLİN İLE TOPLANIP KURUMSALLAŞMASI (1-Mütevatir Kıraatler, 2-Meşhur Kıraatler- 3-Haber-i Vahit Kıraatler, 4-Şaz Kıraatler)- BU KIRAATLERE DİĞER MEZHEBLERİN BAKIŞI-HZ. OSMAN ZAMANINDA ÇOĞALTILAN İMAM MUSHAFLAR GÜNÜMÜZE ULAŞTI MI?. GÖRME ENGELLİLER İÇİN KUR'ÂN- KIRAAT KONUSUNDA YAZILAN BAZI TEMEL ESERLER- GÜNÜMÜZ DÜNYASINDA KIRAATLERİN DURUMU

Giriş

Kıraat (Wydı) Arapça bir kelime olup okumak, anlamına gelmektedir.
İslâmî literatürde kıraat denildiğinde Kur'ân okumak anlaşılır. Kur'ân okuma ilmi olarak anlaşılan kıraatler ilmini İbnü'l-Cezerî şöyle tarif eder:
'Kıraatler; Kur'ân'daki kelimeleri okuma keyfiyeti ve bu konuda nakledilen ihtilafları inceleyen ilim dalıdır.'[591]
Bir başka deyişle kıraat ilmi; imam mushaftaki lafzın Ez. Peygamber'in okuyuşuna uygun olarak seslendirilmesidir.
Fıkıhtaki kıraat kavramı namazda Kur'ân okumak için kullanılırken, secde ile ilgili konuda tilavet secdesi kavramı tercih edilmiştir. Ayrıca Kur'ân'ın bize farklı okuma çeşitleri intikal ettiği için bu konu ilmî bir disiplin altında toplanmıştır. Sahabeden okuma çeşitlerini çok iyi tespit eden tabiûn ve etba' kendi dönemlerinde konuyu kurumsallaştırmışlar, belli bir ilmî disiplin altında toplamışlar ve bize aktarmışlardır. İslâmî ilimlerin bu şekilde toplanması aynı döneme rastlar, bu nedenle okuma çeşitleri ile ilgili bilgiler kıraat ilmi başlığı altında incelenmiştir.[592]

Hz. Peygamber Döneminde Kur'ân Kıraati

İlk inen 'Oku, (seni) yaratan Rabbinin adına/ adıyla...' ayetleri ile Hz. Peygamber'in (Saiiaitaha aleyhi ve seium) risalet hayatı başlamış oldu. Hayatı boyunca onun ilk görevi Kur'ân'ı aktarmak ve açıklamaktı. Rasûlullah bu görevini başarıyla gerçekleştirdi, Müslümanları ve müşrikleri Kur'ân ile etkiledi, mesajının güzelliği adeta insanları büyülemişti. O dönemde sözün ve özellikle şiirin toplumsal yaygınlığı ve ağırlığı vardı. Kur'ân böyle bir ortamda mesajını çok güçlü edebî bir dille aktarınca toplumda önemli bir sarsıntı meydana getirdi, insanlar adeta şok oldular. Artık Kur'ân gündemin bir parçasıydı; gündemi takip ediyor ve gündem oluşturuyordu. Kur'ân adeta Müslümanların gözü, kulağı olmuştu. İşte o dönemden bazı kesitler:
A- Mekke Dönemi: Mekke'de inen sureler kısa ve vurguludur. Arapça'daki üslubu gözeterek yeminlere fazla yer verilir, eski kavimlerden ve Peygamberlerden sıkça bahsedilir. Bu sureler insanları Allah'a ve ahirete imana davet ederler, cennet ve cehennem tasvirleri çokça kullanılmıştır.
§Mekke'de Kur'ân ve toplum:
1- Rasülullah (Saiiaiiahu aleyhi ve seüem) Kur'ân'ı açıktan okuyan ilk kişiydi. Müşriklerin büyük tepkisi ile karşılaştı; kendisine saldırdılar, secdeye gittiğinde üstüne deve işkembesi attılar, Ebû Cehil gelip secdede onun boynuna bastı, hakaretler etti. Ama Rasûlullah yılmıyor, Kur'ân'ı okumaya ve anlatmaya devam ediyordu.[593] Kur'ân bu baskıyı şöyle dile getiriyor ve mücadeleye katılıyor:
'Namaz kılarken bir kulu (Peygamber'i) engelliyeni gördün mü? Ne dersin, o (Peygamber) doğru yolda ise yahut takvayı emrediyorsa! (Baskıcının yaptığı doğru mu?) Ne dersin o (engelleyen, hakkı) yalanlıyor ve doğruyu reddediyorsa! (Bu da doğru bir iş mi?) O engelleyen, Allah'ın (bunları) gördüğünü bilmez mi! Hayır, hayır! Eğer o (baskısından) vazgeçmezse, kesinlikle kendisini alnından (perçeminden); o yalancı, günahkâr alnından (perçeminden) yakalarız (ve cehenneme atarız). Haydi şimdi gidip meclisini (taraftarlarını) çağırsın, (fayda verecek mi?) Biz zebanileri çağıracağız. Hayır! Sen o baskıcıya boyun eğme! Allah'a secde et ve O'na yaklaş!' (Alâk, 96/9-19) (Secde ayeti!)
2- Rasûlullah (Satiatiahü aleyhi ve seiîem) kendisini ikna etmek için gelen müşriklere bile Kur'ân ile cevap veriyordu. Bu kişilerden birisi Utbe b. Rebia idi, Rasûlullah'ı tebliğ işinden vazgeçirmek için gelmiş ve taleplerini aktarmıştı. Onun sözü bitince Hz. Peygamber kendisine Fussilet suresinden okudu, Utbe öyle etkilendi ki eliyle Rasûlullah'ı durdurmak istedi, kavminin yanına döndüğünde hâlâ üzerinde Kur'ân'ın tesiri vardı.[594]
3- Müşrikler gizlice Hz. Peygamber'i dinliyorlardı.[595]
4- Hz. Ömer (Radiyaiiahu anh) kız kardeşi ve eniştesinin baskılara boyun eğmemesinden çok etkilenir, okudukları sureyi ister ve getirilen Taha süresidir. Hz. Ömer onu okur ve Müslüman olur.[596]
5- Cafer b. Ebû Talib (Radiyaiiatm anh) Habeşistan'a hicret ettiğinde Necaşi'nin huzurunda Meryem suresini okur ve insanları etkiler.[597]
6- Müşriklerin saldırılarına karşı her zaman Kur'ân cevap veriyor; Kevser ve Ebû Leheb surelerinde olduğu gibi istikbalin Peygambere ve Müslümanlara ait olduğunu, İslâm'a saldıranların helak olacağını belirtir.
7- Müşriklerin zaman zaman gülünç teklifleri olur, Kur'ân bunlara Kafirûn ve En'am surelerinde olduğu gibi cevap verir.
8- İsra suresinde geçtiği gibi mucizeleri bizzat Kur'ân açıklar, Allah'ın desteğinin her zaman Peygamber ve Müslümanlarla beraber olduğunu hatırlatır.
9- Hz. Peygamber İbn Ümmi Mektum hadisesinde Abese suresi ile uyarılır[598]...
B- Medine Dönemi: Medine'de inen sureler genelde daha uzun olup, cihad, had ve cezalar, medeni hukuk, borçlar hukuku ve devletler hukukuna ait hükümler, münafıklar vb. konulardan bahseder.
§Medine'de Kur'ân ve toplum:
1- Kur'ân Medine toplumundaki yeni oluşumlarla diyalog kurmaya yönelir, bunlar: Ehl-i Kitab ve münafıklardır.
2- Ehl-i Kitab'ın hataları açıklanır ve yeni dine geçmeleri istenir.
3- Müşriklerle tartışma devam eder.
4- Münafıklann hileleri açıklanır, Müslümanlar uyarılır ve bu çift şahsiyetli kişilere yaptıklarının doğru olmadığı hatırlatılır.
5- Medine'deki sosyal yapının oluşturulması için kurumsallaşma sürecine geçilir.
6- Savaş ve barış hali insanî ölçülere göre ayarlanır, bansın sağlanması ve devam etmesi için azami gayret gösterilir ve büyük fedakarlıklar yapılır. Hudeybiye anlaşmasında olduğu gibi.
§Medine toplumunda göze çarpan en önemli konulardan birisi de okuma ve yazmanın yaygınlaştırılması, bu konuda adeta bir seferberliğin başlatılmasıdır. Kadın ve erkek bazı sahabilerin bu öğretim faaliyetiyle bizzat görevlendirilmesi, Bedir esirlerine onar kişiye okuma-yazma öğretmeleri durumunda esaretten kurtulacakları teminatının verilmesi ve bu yolla serbest kalmaları, Hz. Peygamber'in (SaiiaiiaM aleyhi ve seiiem) inen ayetleri etrafındaki vahiy katiplerine bizzat yazdırması ve bu nüshalardan diğer sahabilerin istinsah etmeleri, okuyup okutmaları bunun en tipik örnekleridir.
C- Hz. Peygamber Döneminde Ashab Arasında Oluşan Kur'ân Kıraat indeki İhtilaflar ve Nedenleri
Bize ulaşan hadislerden kıraat ile ilgili ihtilafın çok az olduğu ve bunların da Medine döneminde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Çünkü Mekke'de Müslümanların sayısı azdı ve Kureyş lehçesinin ağırlığı vardı. Medine'de ise Kureyş lehçesinin ağırlığı devam etti, ancak Müslümanların çoğalması ve Arabistan'ın muhtelif yerlerinden gelmeleri nedeniyle bazı farklı kıraatlere izin verildi. Ancak belli bir disiplinin sağlanabilmesi için Rasûlullah Kur'ân'ı kendisinden alınması şartını koştu, Kur'ân'ın seb'atü ahruf(yedi farklı okuma) üzerine indiğini belirtip, ancak bunun açıklamasını yapmamakla kıraatin sadece kendisinden alınması gerektiğine işaret etti. Sahabilerin de seb'atü ahruf (yedi farklı okuma) lafzının açıklamasını sormamaları ve bir ihtilaf durumunda 'Rasûlullah'in kendilerine böyle okuttuğunu1 söylemeleri, ayrıca Rasûlullah'a (Sanaiiahu aleyhi ve seiiem) gidip bunu bildirmeleri ve Rasûlullah'ın da onları tasdik etmeleri bu konudaki hassasiyeti göstermesi açısından önemlidir. Bütün bunları göz Önünde bulundurduğumuzda kıraat ile ilgili Sünnet doğru olarak ortaya çıkacaktır.
§Bu konudaki hadisler ve sahabenin anlayışı:
1- Hz. Ömer ile bir sahabi (Hişâm b Hakim) arasındaki ihtilaf ve çözümü:
*Misvar b. Mahrame ve Abdurrahman b. Abdülkâri birlikte naklettiler:[599]
Ömer b. Hattâb (RadiyaiiaM anh) şöyle anlattı:
Rasûlullah'ın (Saiiaiuıha aleyhi ve seitem) yaşadığı dönemde Hişâmb Hakim'i, Furkân sûresini okurken dinledim. Kıraatine kulak verdim, bir de ne göreyim, Rasûlullah'ın bana okutmadığı farklı harflerle okuyor. Namazın içinde adamın üzerine atılacak oldum. Kendimi zor tuttum ve selam verinceye kadar bekledim. Selâmı verir vermez adasından tutup kendime doğru çektim ve:
'Okurken dinlediğim şekliyle sana bu sûreyi kim öğretti?' diye sordum. Hişâm:
'Onu bana Rasûlullah okuttu!' demez mi?' Ben :
'Yanılıyorsun,[600] Rasûlullah onu bana senin okuduğundan farklı okuttu' dedim. Adamı hemen yakalayıp doğru Rasûlullah'a (Saiiatiahu aleyhi ve seiiem) götürdüm ve dedim ki:
'(Ey Allah'ın Rasûlü!) Ben bu kişiyi, Furkan suresini bana okutmadığın farklı harflerle okurken dinledim.' Rasûlullah:
"Onu bırak (ey Ömer)! Oku, ey Hişam!" dedi.
Hişam da okurken dinlediğim şekilde Rasûlullah'a okudu, Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Bu şekilde indirildi." Sonra bana:
"Oku, ey Ömer!" dedi. Ben de daha Önce bana okuttuğu şekilde okudum. Rasûlullah:
"Bu şekilde de indirildi" dedi ve ekledi:
"Bu Kur'ân yedi harf üzere indirildi. Hangisi kolayınıza gelirse onunla okuyun!"
2- Übey b. Ka'b ile bir sahabi arasındaki ihtilaf ve çözümü:
Übey b. Ka'b (Radiyattahüanh) şöyle anlattı:[601]
Ben mescitte idim. Namaz kılmak için bir adam içeri girdi ve benim bilmediğim (yadırgadığım) bir kıraatle okudu. Sonra bir başkası içeri girdi, o da arkadaşının kıraatinden farklı şekilde okudu. Namazlarımızı kıldıktan sonra hepimiz beraberce Rasûlullah'ın (SnihUaim aleyhi ve seiiem) yanına gittik. Ben:
'Şu kişi benim bilmediğim (yadırgadığım) bir kıraatle okudu, sonra diğeri girdi, arkadaşınınkinden farklı bir kıraatle okudu' deyince Rasûlullah her ikisine de okumalarını emretti, ikisi de okudular. Rasûlullah okuyuş şekillerini beğendi. O zaman benim kalbimde cahiliye devrinde bile görülmedik şiddetli bir tekzib düşüncesi oluştu. Rasûlullah beni saran bu düşünceyi görünce göğsüme vurdu, o anda benden öyle bir ter boşandı ki, sanki izzet ve celal sahibi Allah'ı korku içinde görüyordum. Rasûlullah bana şöyle dedi:
"Ey Übey! Kur'ân'ı bir harf (şekil) üzerine oku, diye bana (Cebrail) gönderildi, ben; (Ya Rabbi,) ümmetime kolaylık ver, diye iade ettim. İkinci defa bana: Kur'ân'ı iki harf (şekil) üzerine oku, diye bana gönderildi, ben; (Ya Rabbi,) ümmetime kolaylık ver, diye tekrar iade ettim. Üçüncü de bana: Kur'ân'ı yedi harf (şekil) üzerine oku, diye gönderildi. (Sonra denildi ki;) İade ettiğim her sefer için (yani üç kere) senin bir şey İsteme hakkın var. Ben de: Allahım, ümmetimi affet, Allahım, ümmetimi affet, dedim ve üçüncü hakkımı da halkın hepsinin, hatta İbrahim'in bile bana (şefaat) için yöneldiği o (müthiş) güne bıraktım."
3- Amr b. As ile ile bir sahabi arasındaki ihtilaf ve çözümü:
*Amr b. As'ın mevlası Ebû Kays nakletti:[602]
Amr b. As (Radiyaiiahu ank) bir keresinde Kur'ân'dan ayet okuyan bir adamı dinledi. Ona dedi ki:
'Sana bu şekilde kim okuttu?' Adam:
'Rasûlullah (okuttu)' deyince Amr:
'Bana da bu ayeti Rasûlullah okuttu?' dedi. İkisi de Rasûlullah'a (Saitaiiahtı
aleyhi ve sellem) gittiler Ve bİrİSİ:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Şu şu ayet' dedi ve okudu. Rasûlullah:
"Bu ayet böyle indirildi" dedi. Diğeri de: 'Ey Allah'ın Rasûlü!' dedi ve o ayeti (farklı şekilde) okudu ve 'Böyle değil mi? Ey Allah'ın Rasûlü!' dedi. Rasûlullah:
"Böyle de indirildi" dedi, sonra şöyle buyurdu:
"Bu Kur'ân yedi harf (şekil) üzere indirildi. Hangisiyle okursanız okuyun güzel olur. Bu konuda artık tartışmaya girmeyin. Zira bu tartışma küfürdür ya da küfür alametidir."
4- îki sahabinin ihtilafı ve çözümü ile ilgili Ebû Cüheym rivayeti:
* Ebû Cüheym anlattı:[603] İki adam bir ayetin (kıraatinde) ihtilafa düştüler. Biri: 'Bu benim Rasûlullah'tan aldığım şekildir' dedi. Diğeri de: 'Bu da benim Rasûlullah'tan aldığım şekildir' dedi. Her ikisi de durumu Hz. Peygamber'e (Saitatiaha aleyhi ve setiem) sorunca Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Kur'ân yedi harf (şekil) üzerinde okunur. Kur'ân üzerinde (kesinleşen şeylerde) artık tartışmaya girmeyin, Kur'ân üzerinde böyle bir tartışma küfürdür."
5- Ebû Hüreyre'den bu konudaki ihtilafın çözümü ile ilgili rivayet:
* Ebû Hüreyre'den (Radiyaiiahü o/i/ı):[604]
RaSÛlullah (SallallahU aleyhi ve sellem) ŞÖyle dedi:
"Kur'ân yedi harf (şekil) üzere indi, Kur'ân'daki bu konuda (kesinleşen şeylerde) tartışma küfürdür, (bunu üç kere tekrarladı,) Ondan öğrendiğiniz ile amel edin, ondan bilmediğiniz şeyleri de bilenine sorun!"
6- Rasûlullah'ın (Saitaliaha aleyhi ve seiiem) Kur'ân üzerinde cahilce tartışmalara kızması, kesin olanlarla amel edilmesini ve bilinmeyen konularda da bilene sorulmasını emretmesi:
* Amr b. Şuayb babası yoluyla dedesinden (Radiyatiaim anhüm) nakletti:[605]
Benim için kızıl develerden daha kıymetli[606] bir mecliste kardeşim ile birlikte oturdum. Ben ve kardeşim baktık ki Rasûlullah'ın sahabilerinden büyükleri kapılardan birisinin yanında oturmaktalar. Onlardan ayn kalmayı uygun görmedik, onlann yakınına oturduk. Baktık ki onlar Kur'ân ayetlerinden birini okudular ve üzerinde tartışmaya başladılar ve sesleri de olabildiğince yükseldi. O anda Rasûlullah kızgın, yüzü kızarmış bir şekilde, onlara toprak atarak geldi ve şöyle dedi:
"Ey topluluk, durun! (Ne yapıyorsunuz!) Sizden önceki ümmetleri Peygamberlerinden ayrılmaları ve Kitab'ın bir kısmını diğerine (cahilce) kıyas etmeleri, onları helak etti. Kur'ân birbiriyle çelişmesi için değil, birbirini tamamlaması için indirildi. Ondan öğrendiğiniz ile amel edin, ondan bilmediğiniz şeyleri de bilenine sorun!"
7- İbn Mes'ûd ve iki sahabi arasındaki ihtilaf ve çözümü ile ilgili rivayet:
*Ebû Vâil'den:[607]
Abdullah b. Mes'ûd (Radiyaitaimanh) şöyle anlattı:
Otuz ayetli Hâ mim, yani Ahkaf suresini okuyan birisini dinledim. Bir harf (şekil) üzerine okudu, bir başka kişi de arkadaşının okuduğundan farklı bir harf (şekil) üzerine okudu. Ben de iki arkadaşımın okuyuşundan farklı harflerle okudum. Hz. Peygamberdin (Saiiaiiahtı aleyhi ve seiiem) yanına gittik, durumu haber ettik. Rasûlullah şöyle buyurdu:
"İhtilafa düşmeyin! Sizden öncekiler ihtilafa düştükleri için helak oldular." Sonra da şunu ekledi:
"Sizden en güzel (bilerek) okuyan kim, bakın ve onun kıraatini alın!"
8- Ebû Bekre'nin yedi harf ile ilgili rivayeti:
Abdurrahman b. Ebû Bekre, babasından nakletti:[608]
Cebrail Aleyhisselâm {Peygamberimize): 'Ey Muhammed, Kur'ân'ı bir harf (şekil) üzere oku!' deyince Mikaü: 'Artırmasını iste!' dedi.' Peygamberimiz artırmasını istedi. Cebrail: 'Onu, iki harf (şekil) üzere oku!' dedi. Mikail: 'Artırmasını iste!' dedi,' Peygamberimiz (Saiiaitahu aleyhi ve seiiem) artırmasını istedi, ta ki yedi harfe ulaşıncaya kadar.[609] Dedi ki: Hepsi şifalı (faydalı)[610] ve yeterlidir, yeter ki rahmet ayeti azapla, azap ayeti rahmet ile bitmesin (karışma olmasın)![611] Tıpkı teâle, akbil, helümme, izheb ve esri' kelimelerinde olduğu gibi.'[612]
9- Semüra b. Cündüb'ün (Radiyatiahüanh) yedi harf ile ilgili rivayeti:
RaSÛÎUİlah (Saltallahü aleyhi ve seilem) ŞÖyle dedi:[613]
"Kur'ân yedi harf (şekil) üzere indi."
10- Ubade'nin Übey b. Ka'b'dan yedi harf ile ilgili rivayeti:
RaSUİUİlah (Sallallahii aleyhi ve seilem) ŞÖyle dedi;[614]
"Kur'ân yedi harf (şekil) üzere indirildi."
11- tbn Abbas'ın (Radiyaiiahu anhüma) yedi harf ile ilgili rivayeti:
RasÛlullah (SaiMiahu aleyhi ve seilem) şöyle dedi:[615]
"Cebrail (Kur'ân'ı) bana bir harf üzere okuttu, kendisine (artırması için) müracaat ettim, ben artırmasını istedikçe o artırıyordu, sonunda yedi harf üzere okumaya vardı."
12- Muaz b. Cebel'den {RadiyaUahu anh) yedi harf ile ilgili rivayet:
Kur'ân yedi harf (şekil) üzere indirildi, hepsi şifalı (faydalı) ve yeterlidir."[616]
13- Ümmü Eyyub'un ı/tadiyaiiahuanhâ) yedi harf ile ilgili rivayeti:
RaSUİUİlah (Saltallaha aleyhi ve seilem) ŞÖyle dedi:[617]
"Kur'ân yedi harf (şekil) üzere indi, onlardan hangisini okursan sana yeterlidir."
14- Huzeyfe'nin (Radiyaiiahü anh) yedi harf ile ilgili rivayeti:
RaSUİUİlah (SallalhhU aleyhi ve seilem) ŞÖyle dedi:[618]
"Kur'ân yedi harf (şekil) üzere indirildi."
15- Ömer b. Ebû Seleme'den gelen farklı bir rivayet:
Hz. Peygamber ISallallahn aleyhi ve setlem), Abdullah b. Mes'Ûd'a (Radiyallahu şöyle dedi:[619]
"(Önceki) kutsal kitaplar gökten tek bölümden (tek şekil üzere)[620] indirilirdi, Kur'ân ise yedi bölümden yedi harf üzere okunacak şekilde indirildi ki bunlar helal, haram, muhkem, müteşabih, darb-ı meseller, emir ve nehiydir. Helalini helal, haramını haram kabul et, muhkemiyle amel et, müteşabihinde yorumu terk et, darb-ı mesellerden ibret al, bil ki hepsi Allah'tan gelmektedir, bunu da sadece akıl sahipleri hatırlar."
§Yedi harfle ilgili hadisler yirmiden fazla sahabeden nakledilmiştir ve mütevatirdir. Hadislerde geçen bu ahrufu seb'ayı inceleyen müstakil eserler yazılmıştır.[621]

Sahabe Ve Sonraki Dönemde Kıraat

1- Hz. Ebû Bekir Döneminde Kur'ân'ın Toplanması:

Hz. Peygamber'den (Satiaiiahu aleyhi ve seltem) sonraki en hayırlı işlerden birisi dağınık Kur'ân sayfalarını birleştirmekti:
Hz Ali (RadiyallahU anlı) dedi kİ;[622]
'Allah Ebû Bekir'e rahmet etsin, o (Kur'ân'ı) iki kapak arasında toplayan ilk kişidir.'
§Hakim (v. 405/1014), Kur'ân'ın cem' edilmesinin üç merhalede gerçekleştiğini belirtti:
a- Hz. Peygamber'in (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) huzurundaki cem': Vahiy geldikçe Peygamberimiz ayetleri vahiy katiplerine yazdırıyordu ve onlardan da diğer sahabiler istinsah ediyorlardı.
b- Hz. Ebû Bekir döneminde cem': Kur'ân sayfalarının kontrollü bir şekilde toplanıp mushaf haline getirilmesi.
c- Hz. Osman dönemindeki cem': İmlâ kontrolü ve surelerin tertip edilmesi şeklindedir.[623]
§Bu çalışmada dikkat edilen hususlar:
a- RasûlullarTın (Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem) evindeki tomarların alınıp, incelenmesi,
b- Her sahabinin istinsah ettiği Kur'ân sayfalarını getirmesi ve bunlardan bizzat Rasûlullah'tan alındığının iki şahitle ispat edilenlerin kabul edilmesi,
c- Hafızlann hıfzıyla desteklenmesi ve onaylanması.
§Toplama teklifini yapan Hz. Ömer idi ve görev Zeyd b. Sabit'e verilmişti, Zeyd çalışmayı şöyle anlattı:
*Ubeyd b. Sebbak'tan:[624]
Zeyd b. Sabit dedi ki:
Yemame katliamı (sonrası)[625] Ebû Bekir bana haber gönderdi, (gittim.) Yanında Ömer b. Hattab (Radiyaiiahuanhüm) vardı. Ebû Bekir bana:
'Bak, Ömer bana gelip 'Ölüm/katliam Yemame günü kurranın (hafızların) çoğunu aldı götürdü (çoğunu kaybettik), ben çeşitli yerlerde Ölümün kurranın çoğunu alıp götürmesinden, dolayısıyla Kur'ân'in bir çok kısmının da (bu durumda) kaybolmasından korkuyorum. Bu nedenle Kur'ân'ı toplama çalışmasını emretmeni uygun görüyorum' dedi. Ben de kendisine: 'Rasûlullah-ın iSatudiaiui aieyiü ve seiiem) yapmadığı bir işi nasıl yaparım?' diye cevap verdim. Ömer: 'Vallahi, bunda çok hayır var' dedi ve teklifinde ısrar etti durdu.
Sonunda Allah Ömer'in kalbine verdiği duyguyu bana da verdi, Ömer gibi düşünmeye başladım.'
Zeyd, Hz. Ebû Bekir'in devamla şöyle dediğini nakletti:
'Sen genç, akıllı, hiçbir şeyle töhmet altında tutmadığımız bir kimsesin ve Rasûlullah'ın vahiy katipliğini de yapıyordun, şimdi Kur'ân'ı gereğince araştır ve (mushaf olarak) topla!'
Zeyd der ki: 'Vallahi, bana dağlardan birini taşıma görevi verseydi bundan daha ağır gelmezdi.' (Ona itiraz ettim): 'Siz Rasûlullah'ın yapmadığını nasıl yaparsınız?' dedim.
Ebû Bekir: 'Vallahi, bunda çok hayır var' dedi ve teklifinde ısrar etti durdu, sonunda Allah Ebû Bekir ve Ömer'in kalbine verdiği duyguyu bana da verdi. Kur'ân'ı (sayfalarını) araştırmaya başladım, onları ağaç ve taş levhalar üzerine yazılan nüshalardan, ayrıca hafızların ezberlerinden topluyor-dum, sonunda (hepsini şahitli olarak topladım,) sadece Ebû Huzeyme el-Ensarî'nin[626] yanında başkasında bulamadığım Tevbe suresinin son ayetini buldum.[627] Bu mushaf Ebû Bekir'in yanında idi, vefat edinceye kadar orada kaldı, sonra Ömer b. Hattab'a intikal etti ve hayatı boyunca yanında kaldı, ondan sonra da (Rasûlullah'ın eşlerinden olan) Hz. Ömer'in kızı Hafsa annemize intikal etti.'
§Bir rivayetten anlaşılan:
a- O dönemde çok sayıda Kur'ân hafızı bulunmaktaydı, bunların büyük bir kısmı Yemame'de şehit olmuştu. Bu durum Hz. Ömer'i harekete geçirdi ve devlet başkanı Hz. Ebû Bekir'e olayın tehlikeli gelişimini haber verdi, çünkü onun en önemli danışmanıydı.
b- Rasûlullah'ın (SaUaUahu aleyhi ve seiiem) yapmadığı bir şeyi gerçekleştirme konusunda sahabenin hassasiyeti gerçekten düşündürücüdür.
c- Kur'ân'ı toplama konusunda Zeyd b. Sabit tercih edilmişti. Bunun nedeni dört şeydi: Genç, akıllı ve Kur'ân'ı iyi bilen olması, ayrıca hiçbir şeyle itham edilmeyen temiz bir geçmişe (her kesimin kabul ettiği tarafsız bir kimliğe) sahip olması ve Rasûlullah'ın vahiy katipliğini yapmasıdır.
d- Zeyd b. Sabit ve etrafındaki sahabiler hafız oldukları hâlde sahabe yanındaki mevcut bütün sayfa ve nüshaların getirilmesini, ayrıca bunu Rasûlullah'tan aldıklarını ispat eden iki şahide sahip olmalarını şart koştular.
Yanlarındaki nüshaların getirilmesi ile ilgili çağrıyı sahabeye bizzat Hz. Ömer yapmıştı. Bu konuda onun ciddiyeti, sahabenin hata yapmada bile ondan çekinmesi, ayrıca iki şahit getirmeleri şartı bu çalışmadaki ihtiyatlı gayreti göstermesi açısından çok önemlidir.[628]
e- Tevbe suresinin son ayeti dışında Kur'ân'ın bütün ayetleri en az iki şahitle sabit olmuştur. Tevbe suresinin son ayeti sadece Ebû Huzeyme'nin[629] yanında bulunmaktaydı ve Hz. Ömer ve Zeyd b. Sabit'in yanına getirdiğinde onlar da bunu Rasûlullah'tan duyduklarını ifade edip, onu tasdik ettiler. Bu çalışma bir yıl sürmüştür.
f- Ana mushaf halifeliği döneminde Hz. Ebû Bekir'in yanında kaldı, onun vefatından sonra Hz. Ömer'e intikal etti, Hz. Ömer'den sonra da Hafsa annemize intikal etti. Hz. Osman zamanında ana nüshadan yeni nüshalar çoğaltıp şehirlere gönderme çalışması için Hz. Hafsa'dan ana nüsha geçici olarak alındı. Çoğaltma işleminden sonra Hafsa annemize geri verildi.[630]
§Ayetlerin tertibi tevkifidir, vahiyle sabittir, çünkü;
-Rasûlullah fSaiiaiiahü aleyhi ve seiiem) ayetler indikçe bunu şu sureye filan ayetten sonrasına ekleyin, diye bizzat yerini belirtmektedir.[631]
-Rasûluüah'ın hayatında bizzat Hz. Peygamber ve sahabesi inen ayetleri suresi içindeki yerlerine uygun olarak yazılmasından sonra ezberlenmesine ve okunmasına gayret etmektedirler.[632]
§Bu konuda ayetlerin tevkîfî olmadığını söyleyenler bütün sahih rivayetleri bırakıp şu rivayete sanlmaktadırlar, hâlbuki bu zayıf bir rivayettir:
Ibad b. Abdullah b. Zübeyr'den:[633]
Haris b. Hazeme, Berâe suresinin son iki ayeti olan
kısmını Ömer b. Hattab'a getirince Hz. Ömer (Rndiyaiiahuanhüm) şöyle dedi: 'Seninle birlikte bunu (Rasûlullah'tan) alan var mı?' İbn Hazeme: 'Bilmiyorum. Vallahi, ben şahitlik ederim ki bunu Rasûlullah'tan (Sattaiiahaaleyhi ve seiiem) iyice öğrendim/bilincine vardım ve ezberledim.' Hz. Ömer: 'Ben de şahitlik ederim ki bunu Rasûlullah'tan işittim' dedi ve ekledi: 'Eğer bu, üç ayet olsaydı ayrı bir surede toplardım. Kur'ân'daki bir
sureye bakın ve oraya koyun.'
'Ben de onu Berâe suresinin sonuna koydum.'
§Senedi zayıf olan bu rivayetteki ziyade (üç ayet olsaydı ayrı bir sure yapardım sözü) sahih olarak gelen rivayetlerde bulunmamaktadır.[634] Bundan dolayı bu rivayet alınmaz. Hz. Ömer'in bu şekilde sure oluşturma hakta yoktur, bu ona bir iftira olur.
Ayrıca bu konuda Übey b. Kâb'dan yapılan diğer rivayet de şu şekildedir:
Ebu'l-Âliye, Übey b. Kâb'dan (Radiyatiahü anh) nakletti:[635]
Ebû Bekir'in halifeliği döneminde Kur'ân'ı sahifelerde topladılar; insanlar onu yazıyordu ve Übey b. Kâb da imlâ ettiriyordu: Berâe süresindeki şu ayete ( )[636] gelince zannettiler ki son
inen ayet odur. Bunun üzerine Übey onlara şöyle dedi:
'Rasûlullah (Saiiaiiaim aleyhi ve seiiem) bu ayetten sonra bana şu iki ayeti de okuttu, onlar denikinci ayetin sonu olan kısma kadar.' Übey ekledi: 'Kur'ân'da en son indirilen ayet ise şudur:[637]
§Ayetlerin sure içindeki yerlerinin bizzat Rasûlullah (Saitattaim aleyhi ve tarafından yazdırıldığı ve okutulduğu konusunda ittifak vardır, hadis kitapları bununla ilgili hadis ve eserlerle doludur. Bu konuda şüphe yoktur. Hz. Ebû Bekir zamanında yapılan cem' (toplama) ayetlerin sure içindeki yerleri ile birlikte olmuştur. Ancak surelerin tertibi yapılmamıştır. Sure tertibi Kur'ân imlâsının yeniden kontrolü ile birlikte Hz. Osman zamanında yapılmıştır.[638]

2- Hz. Osman Zamanında Ana Mushafm Çoğaltılması:

Hz. Osman döneminde farklı okumalar çoğalmıştı. Bunun sebebi yeni Müslüman olanların çoğalması ve kontrolsüz Kur'ân nüshalarının artma-sıydı. Bu konuda sahabiler de rahatsızdı ve son olarak vuku bulan şu olay belki de bardağı taşıran son damlaydı:
Bir gün mescidde bazı kişiler ve sahabi Huzeyfe otururken bir fısıldaşma/uğultu duyuldu:
'Kim Ebû Musa kıraatine göre okuyorsa mescidin filan köşesine, kim de Abdullah b. Mes'ûd kıraatine göre okuyorsa falan köşeye gelsin!' denildi. Aynı ayetin farklı şekillerde okunduğunu duyunca Huzeyfe çok kızdı, hatta gözleri kıpkırmızı oldu, o kızgınlıkla ayağa kalktı ve mescidin ortasında :
'Ya ben mü'minlerin emirine galip geleceğim, ya da mü'minlerin emiri bana galip gelecek' diye bağırdı. Sonra oturup etrafına toplananlara anlamlı bir konuşma yaptı ve bu işin ne derece tehlikeli olduğunu anlattı.[639]
Daha sonra Huzeyfe halife Hz. Osman'ın yanına gitti, durumun vahametini anlattı ve Hz. Hafsa'nın yanındaki nüshanın çoğaltılmasını tavsiye etti. Hz. Osman da Hafsa'dan ana nüshayı istedi ve mushaf kendisine getirilince hemen bir heyet kurdu: Bu heyette Zeyd b. Sabit, Said b. Âs, Abdurrahman b. Haris b. Hişam ve Abdullah b. Zübeyr vardı. Hz. Osman onlara bazı tavsiyelerde bulundu, şöyle dedi:
'Yazarken Zeyd b. Sabit ile siz üçünüz eğer ihtilafa düşerseniz Kureyş lehçesine göre yazın!'
Bu dört kişilik heyet sadece bir kelimede ihtilafa düştüler. O da kelimesidir. Zeyd b, Sabit bunun ha ile şeklinde olmasını, diğer üç Kureyşli kişi de ta ile şeklinde yazılmasını istediler. Konu Hz. Osman'a iletilince o da; 'Ta ile şeklinde yazın, çünkü Kur'ân Kureyş lisanı üzere inmiştir' dedi.[640]
Bu çalışma beş yıl sürdü. Çoğaltılma işlemi tamamlanınca Hz. Osman bu mushaflardan birisini Medine'de bırakıp diğerlerini büyük şehirlere gönderdi. Toplam yedi nüsha olarak çoğaltılan imam mushafın altısı Mekke, Şam, Yemen, Bahreyn, Basra ve Kûfe'ye gönderildi.[641] Kontrol edilmeyen diğer nüshaların da hatalı olmaları ihtimalinden dolayı yakılmasını istedi. Büyük çoğunluk bu uygulamayı memnuniyetle karşıladı ve uyguladı.[642] Ancak Abdullah b. Mes'ûd gibi bazı sahabiler kendi mushaflarının yakılmasına karşı çıktılar.[643] Hz. Osman da onlara ses çıkarmadı, bunun sebebi belki de onlara güvenmesiydi. Abdullah b. Mes'ûd kendi mushafını yakmadı, bu uygulamayı tenkit etti, ancak imam mushafa karşı çıkmadı, hatta şikayete gelen taraftarlarına, kendisinin de iktidarda olsa aynı şeyleri yapabileceğini söyledi.[644] İbn Mes'ûd'un mushafmda bazı ayetlerin tefsiri bulunduğu için belki de yakmak ismemiş olabilir, bu tefsirlerin bir kısmı nakledildi.
Bundan sonra Müslümanlar hep ana nüshaya göre okudular ve bu nüsha mütevatir yolla nesilden nesile diğer çağlara aktarıldı. Bu nüshaya imam mushaf dendi. Abdullah b. Mes'ûd gibi bazı sahabilerin kalan ve yakılmayan mushaflanna Müslümanlar fazla itibar göstermediler ve onlar da zaman içinde yok oldular. Onlardan bize sadece bazı kıraatleri ve bu mushaflanyla ilgili küçük malumatlar intikal etmiştir.
§Hz. Osman'ın Kur'ân'a hizmeti sadece ana nüshayı çoğaltmakla kalmadı:
a- Hz. Ebû Bekir zamanında dağınık olarak toplanan sureler bu dönemde Kur'ân tertibine göre sıraya konuldu ki bu tertibin korunması açısından söz konusu çalışma çok önemlidir.
İmam mushaftaki sure tertibi tevkifidir, şu rivayetler bunu desteklemektedir:
aa- Hadiste Zehraveyn, yani Bakara ve Ali İmran surelerinin yan yana zikredilmesi,[645]
ab- Rasûlullah'm (Saüaiiaha aleyhi ve seiiem) es-Seb'ut-tıval'ı (yedi uzun sureyi) bir rekâtta okuması,[646]
ac- Vahiy indikçe Rasûlullah'ın vahiy katiplerine ayetlerin sure içindeki yerlerini göstermesi, açıklaması ve Hz. Osman'ın tertibdeki titizliği:
Yezid'den;[647]
İbn Abbas bana şöyle anlattı:
Osman b. Affan'a (Radiyallahü anhüm):
'Enfal suresi Mesânî'den[648], Berâe suresi de Miûn'dan[649] olduğu halde ikisini birleştirmenizin ve aralanna besmele yazmamanızın sebebi nedir? Bu sureleri es-Seb'u't-tıval (yedi uzun sure ) içine koydunuz. Bunun sebebi nedir?' deyince Hz. Osman şu cevabı verdi:
'Bazı zaman olurdu ki Rasûlullah'a (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) çeşitli surelerden ayetler inerdi, kendisine bir şey indiğinde Rasûlullah vahyi yazan kişi/kişileri çağınr ve onlara:
"Bu ayetleri içinde şu ve şu zikredilen sureye yazın!" derdi. Bazı ayetler indiğinde de şöyle derdi:
"Bunları da içinde şu ve şu zikredilen sureye yazın!"
Enfal suresi Medine'de ilk inen surelerdendi, Berâe suresi de son inen surelerdendi. Berâe suresi Enfal suresine konusu itibariyle benzemektedir. Bu nedenle Berâe suresini Enfal'den olduğunu zannettim. Rasûlullah da bu surenin bir öncekinden olduğunu belirtmeden vefat etti. Bundan dolayı iki sureyi birleştirdim, (farklı olduğunu göstermek için) aralanna besmele yazmadım ve (toplam olarak ayet sayılarından dolayı) es-Seb'u't-tıvala (yedi uzun sureye) dahil ettim.'
ad- Bir hadiste Kur'ân ayetleri sırasıyla dört kısma ayrılmıştı:
Vasile b. Eska'dan (Radiyaiiaim anh):[650]
Peygamberimiz (Saiiaiiaim aleyhi ve selimi) şöyle dedi:
"Tevrat yerine bana es-Seb'u't-tıvâl (yedi uzun sure), Zebur yerine el-Miûn (yüz ayetli sureler) ve İncil yerine el-Mesanî (yüzden az ayeti olan sureler) verildi. Ayrıca el-Mufassal (fasılalı sureler) ile ben üstün kılındım."
ae- Hz. Peygamber ve sahabenin Kur'ân surelerini hiziblere ayırması ve bu şekilde her gün vird şeklinde okuması:
EVS b. HüZeyfe'deil (RadiyaUahUmh):[651]
Sakif kabilesinden Müslüman olan bir heyetin içindeydim... (hadis),
Rasûlullah bize dedi ki:
"Kur'ân'dan bir hizib (bölüm) kalmıştı, onu okumayı tamamlamadan
çıkmamayı istedim (onun için biraz geciktim)."
Sabah olunca Rasûlullah'ın (SaiiaiiaM aleyhi ve seiiem) sahabesine sorduk: 'Siz Kur'ân'ı nasıl hiziblere (bölümlere) ayırıyorsunuz?' Onlar şöyle dedi: 'Biz Kur'ân'ı üç sure, beş sure, yedi sure, dokuz sure, on bir sure, on üç sure şeklinde hiziblere (bölümlere) ayırıyoruz. Mufassal surelerin hizbi de Kâf suresinden başlayıp sonuna kadardır.'
§Kur'ân'a baktığımızda şunu görürüz:
-İlk üç sure: Bakara, Âlü îmrân, Nisa sureleri,
-Beş sure: Mâide, En'âm, Araf, Enfal, Berâe sureleri,
-Yedi sure: Yunus, Hûd, Yusuf, Ra'd, İbrahim, Hıcr, Nahl sureleri,
-Dokuz sure: Benû İsrail (İsrâ), Kehf, Meryem, Tâhâ, Enbiya, Hac, Mü'minûn, Nur, Furkân sureleri,
-On bir sure: Tâsînler (Tasîn ile başlayan üç sure), Ankebût, Rum, Lokman, Secde, Ahzab, Sebe, Fatır, Yasin sureleri,
-On üç sure: Sâffât, Sâd, Zümer, Hamim (Âlü Hamim), Muhammed, Feth, Hucurât sureleri,
-Mufassal sureler: Kâf suresinden Kur'ân'ın sonuna kadar.[652]
af- Hz. Peygamber (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) her sene Kur'ân'ı Cebrail ile baştan sona kontrol ediyordu, son sene iki defa kontrol edildi: Rasûlullah şöyle dedi:[653]
"...Cebrail Kur'ân'ı her sene benimle bir kere tekrar ederdi, bu sene iki kere tekrar etti, bu ancak ecelimin yaklaştığını (gösterir)..."
ag- Rasûlullah (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) Kur'ân'ı baştan sona okuyarak hatim inmek isteyenlere ağır ağır okumalarını ve üç günden öncede hatimi bitirmemelerini tavsiye etmektedir. Bu da o dönemde mushafın tertibinin ayetler ve sureler indikçe Rasûlullah'ın emrine göre yapıldığını göstermektedir:
Abdullah b. Amr b. Âs'tan (Radiyaiiaha anhüma):[654]
Kur'ân'ı cem' ettim (hepsini topladım) ve bir gecede hepsini okudum. Bunun üzerine Rasûlullah bana şöyle dedi:
"Üzerinden bir zaman geçip de bıkmandan korkarım. Kur'ân'ı bir ayda oku bitir." Ben:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Bırak da gücümden ve gençliğimden istifade edeyim.' Rasûlullah:
"Yirmi günde hatmet!"
'Ey Allah'ın Rasûlü! Bırak da gücümden ve gençliğimden istifade edeyim.'
"On günde hatmet!"
'Ey Allah'ın Rasûlü! Bırak da gücümden ve gençliğimden istifade edeyim.'
"Yedi günde hatmet!"
'Ey Allah'ın Rasûlü! Bırak da gücümden ve gençliğimden istifade edeyim' deyince Rasûlullah (daha aşağısını) kabul etmedi.
§Bir kişinin üç günden daha az sürede Kur'ân hatmi tavsiye edilmemektedir:
Rasûlullah dedi ki:
"Kur'ân'ı üç günden az sürede hatmeden anlamaz."[655]
ah- Hz. Peygamber kendi döneminde Kur'ân'ı baştan sona yazan/toplayan bir kadına kendi ailesine imamlık yapması için izin vermişti. Bu kadın sahabinin adı Ümmü Varaka bt. Abdullah b. Haris olup Rasûlullah kendisine Şehide derdi. Hz. Ömer döneminde kölesi ve cariyesi tarafından şehit edildi.
Bunun üzerine Hz. Ömer, 'RasÛlullah doğru söyledi, bu kadın için; "Haydi gidelim, Şehide'yi ziyaret edelim," derdi' dedi.[656]
aı- Sahabenin bu tertibe karşı çıkmaması, diğer nüshaların savunulmama-sı, hatta onlara rağbet bile olmaması bu tertibin doğru olduğunu göstermektedir.
b- Kur'ân kelimeleri RasÛlullah'tan (Saiiatiaim aleyhi ve seiiem) nakledilen sahih kıraatlere uygun olacak şekilde yazıldı. Öyle ki bu şekilde bir kelime birden fazla kıraate uygun hale geldi.
§Kur'ân'ın Hz. Ebû Bekir döneminde cem'i (toplanması) ve Hz- Osman zamanında ana mushaftan istinsah edilirken Hz. Peygamber'den intikal eden kıraatlerin de dikkate alınması önemli bir konudur. Ancak daha önemlisi bu çalışmalarda hata unsurunun olmamasıdır. Defalarca kontrol edilmesi ve Allah'ın koruma sözünü de hesaba katarsak bu konudaki çalışmayı takdir etmemek insafsızlık olur. Ayrıca o dönemde her konuda şiddetli tartışma ve müzakere içinde olan sahabenin, hata olduğuna dair hiçbir İtirazının olmaması bu çalışmadaki güvenilirliği desteklemektedir.
§Hz. Ali gibi bazı sahabilerin ellerindeki mushaflar nüzul sırasına göre tertip edilmişti. Bu mushaflar da bize ulaşmadı, ancak onların sadece tertipleri ve içlerindeki bazı ayetlerin kıraatleri ile ilgili cüz'i bilgiler eser kitaplarında zikredildi. Tarihin böylesine yok edici ve öğütücü çarkı karşısında bugüne kadar tek nüsha halinde galibiyetini ve gücünü devam ettiren ana nüsha ya da imam mushafın bizlere ulaşması Hz. Ebû Bekir'den sonra Hz. Osman'ın çalışmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Allah onlardan razı olsun.[657]

3- Kur'ân'ın Noktalanması Ve Harekelenmesi:

Mushafın noktalanması ilk önce h. 65 yıllarında Abdulmelik b. Mervan zamanında yanlış okumaların çoğalması ihtiyacından dolayı başlanmıştır. Önceleri noktalar harfin yazıldığı mürekkepten farklı bir renkte konuyordu. "Üstün" yerine harfin üstüne bir nokta, "esre" yerine harfin altına bir nokta, "ötre" yerine harfin önüne bir nokta, "sükun" yerine iki nokta konuluyordu.[658] Şöyle ki Ebu'l-Esved ed-Düeli (v. 69/688) renkli bir mürekkeble harflerin üstüne, altına, önüne birer nokta koydu. Üstteki a, alttaki i, yandaki u , sesini veriyordu. Tenvin için de iki nokta kullanıldı.
Daha sonra Abdülmelik (v. 86/705) devrinde şekilce birbirine benzeyen harfleri ayırt edebilmek için de noktalama ihtiyacı duyuldu. Bu iş için de nokta kullanılınca harekeleme gayesiyle konulan noktalama ile karıştı. Önceleri noktalama için ayrı, harekeleme için de ayrı mürekkepler kullanıldı. Bir müddet sonra ise harekeleme işinde şimdi bilip kullandığımız işaretler teşekkül etti: Ebu'l-Esved'in öğrencisi Nasr b. Asım (v. 89/708) harfleri harekeledi. Kimi tarihçiler bunu yapanın Basrah Yahya b. Ma'mer (v. 129/746) olduğunu söylerler. Kür'ân imlasında son düzenleme Halil b. Ahmed (v. 175/791) tarafından gerçekleştirildi; şöyle ki yatık elif, vav ve uzatılmış ya harflerinin küçük şekillerinden bugünkü fetha, zamme ve kesreyi bulmuş, imlâ işaretleri için de bazı kelimelerin remzi niteliğinde olmak üzere küçük ve kısaltılmış harfleri kullanmıştır. Bu şekilde ilk defa mushafta hemze, şedde, sila, revm ve işmam belirlendi. İmam Halil'in bu konudaki çalışması 'Kitabu'n-Nakt ve'ş-şekV adlı çalışmasında toplanmıştır. İbn Nedim'in el-Fihrisfİnde zikredilen kitap günümüze kadar ulaşmamıştır. Kur'ân'ın doğru okunması için yapılan bu çalışma başlangıçta bir muhalefetle karşılaştı ise de sonunda genel kabul görmüştür.
Bu şekilde harekeleme ve noktalama yapmak, surelere başlık koymak, ayet başlarını gösteren işaretler bırakmak, cüzlere ayırmak vs. başlangıçta alimlerce kerih görüldüğü halde, sonradan mubah, hatta müstahsen görülen hususlardan oldu.[659]

Kur'ân Tertibi

Surelerin Tasnifi: Kur'ân-i Kerim'in metni pratik kolaylık gayesiyle surelerin teşkil ettiği bazı gruplara ayrılmıştır:
a- es-Seb'u't-Tıval: En uzun 7 sure demektir. Fatiha'dan sonra Tevbe suresinin sonuna kadar yani 2-9. sureleri arasını kapsar.
b- et- Miûn: Ayet sayıları 100'e yaklaşan veya biraz geçen sureler.
c- el- Mesâni : Ayet adedi 100'den az olanlar.
d- eh Mufassal: Mushaf-ı Şerifin son bölümü olup, tercih edilen görüşe göre, başlangıcı 50. olan Kaf suresinden itibaren, sonuncu (114.) Nas suresine kadar olan kısımdır. Bu grup da üçe ayrılır:
da- Tıval-ı Mufassal: (Uzun) Kaf-Büruc, yani 50-85. sureler,
db- Evsat-ı Mufassal: (Orta) Tank-Beyyine, yani 86-98. sureler, de- Kısar-ı Mufassal (j-^iı ;U): (Kısa) Zelzele- Nas, yani 99-114. sureler[660]
§Hz. Peygamber (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) gece namazlarında es-Seb'u't-Tıval'ı (yedi uzun sureyi) bir rekâtta okuduğu olmuştur.[661] Demek ki bu surelerin tertibi bizzat Rasûluüah tarafından yapılmıştır.
Ayrıca Peygamberimiz sureleri sırasıyla dört ana kısma ayırmıştı, bunlar: es-SebVt-Tıval, Miûn, Mesânî ve Mufassal şeklinde hadiste sırasıyla zikredildi.[662]
Bu rivayetteki tertip İbn Mes'ûd, Übey b. Ka'b mushafların ve kontrol edilerek toplanan imam mushafın tertibine uygundur. Hz. Ali gibi nüzul sırasına göre tertip eden kişiler dışındaki nüshaların tertibi bu şekildeydi. Rasûlullah'ın namazlarda okuduğu tertip de bu şekildedir, nüzul tertibi değildir.[663]

İmam Mushaf Dışındaki Mushaflar

Hz. Osman döneminde yeniden kontrol edilerek bir heyet tarafından çoğaltılıp büyük şehirlere gönderilen imam mushaf nedeniyle diğer mushafların yok edilmesi istenmişti. Çünkü diğer mushaflar kontrolsüzdü, onlarda hata olma ihtimali yanında mensuh ayetlerin silinmemesi, ayetlerin tefsir ve te'vili ile ilgili ek bilgiler de vardı. Zeyd b. Sabit başkanlığındaki heyet iki ayrı dönemdeki çalışmalarında metni mensuh bu ayetleri, tefsir ve te'vil şeklindeki ek bilgileri sahabenin de ittifakı ile ayıklayıp Kur'ân'i yalın hale getirdi. Eğer bu çalışma yapılmasaydt Kur'ân üzerinde büyük münakaşalar olurdu ve bu tehlike günümüze de yansırdı. Kontrolsüz olan diğer mushafların yakılıp yok edilmesini sahabe kabulle karşıladı, ancak bazı sahabiler bu uygulamaya karşı çıktılar ve mushaflarım korudular. Bu kişiler Hz. Ali, Abdullah b. Mes'ûd ve Übey b. Ka'b'dır. Karşı çıkan bu sahabile-rin mushafları kendi yanlarında bir koleksiyon niteliğinde kalmış, diğer sahabiler tarafından kabul edilmemiş ve korunmamıştır. İmam mushaf dışındaki mushaflar korunmadığı için günümüze kadar ulaşmamış, tarihin öğütücü çarkı içinde yok olmuşlardır. Onlarla ilgili cüz'i bilgiler, ayrıca bu mushafların sadece sure tertipleri çeşitli rivayetlerle bize ulaşmıştır.[664]

1- Hz. Ali Mushafi Ve Şia'nın Bakışı:

Hz. Ali Kur'ân'ı toplayan sahabilerden birisidir. Bu konuda İbn Nedim (v. 385/995), İbnü'l-Münâdî'den senediyle gelen şu rivayeti nakletti:
Peygamberimiz'in vefatından sonra insanların değişmesi üzerine Hz. Ali Kur'ân'ı toplamadan üzerindeki ridasını yere bırakmayacağına dair yemin etti ve evinde üç gün içinde Kur'ân'ı topladı. İşte bu Mushaf ezberden ilk toplanan Kur'ân nüshasıdır. Bu nüsha Ca'fer ailesi yanındaydı. Ben, Ebû Ya'lâ Hamza yanında bazı sayfalan dökülmüş, Hz, Ali hattıyla yazılı olan ve Hz. Hasan'ın çocuklarından bize intikal eden bir Mushaf gördüm.[665]
Hz. Ali'nin mushafı nüzul sırasına göre olup ve Rasûlullah'ın (Sattaiiahü aleyhi ve seiiem) vefatından sonra kendisi hıfzından yazmıştı.[666] Ayrıca içine ayetleri manaları ile ilgili tefsir ve teviller de eklenmişti. İmam mus-hafın tartışmasını hâlâ devam ettiren tarihte bazı Şia alimleri bulunmaktadır. Bunlar İbrahim el-Kummî,[667] Kuleynî (v. 328/939),[668] Abdüllatif el-Kazrânî,[669] Muhsin el-Kâşî,[670] Abdullah el-Alevî[671] gibi kişilerdir.
İmam mushafın tartışmasını devam ettiren bu kişiler şu sorulara ciddi ile olarak cevap verememektedir:
a- Hz. Ali mushaf konusunda kendine haksızlık yapıldıysa bu uygulamalara niçin karşı çıkmadı?
b- Hz. Ali'nin bu konuda haklılığını destekleyen hiç bir sahabi bulunmamaktadır, niçin?
c- Hz. Ali'nin tefsir ve te'vil ekleriyle dolu mushafı bu haliyle intikal etseydi, biz bu ek bilgileri neye göre ayıklayacaktık?
d- Hz. Ali halife olduğunda niçin bu konu Üzerinde durmadı ve imam mushaf yerine kendi mushafını zorunlu kılmadı?
e- Hz. Ali'den sonra en azından Ehl-i beyt imamları niçin bu mushafın mücadelesini vermediler ve bu konuyu gündeme getirmediler?
Bütün bunlar tek sözle geçiştirilmekte: Fitne çıkmaması için... Acaba bu cevap ne kadar inandırıcı ve böylesine önemli bir konuda sadece fitne çıkmaması için senelerce, hatta asırlarca susmak, Kur'ân'ı feda etmek mümkün mü? Hz. Ali taraftan olduğunu iddia edenler böyle bir mushaf olsaydı onun mushafını korumaz mıydı? Beklenen Mehdi o mushafı getirecek sözü ile de bunlan kendilerince cevaplandırmış oluyorlar. Bu azınlığa göre Mehdi dönemine kadar son Kitab'ın durumu meçhul !..
Ancak Şia'nın geneli bu Fikirde değil ve imam mushafı kabul etmekte, Hz. Ali'nin mushafmdaki tefsirler dursaydı ayetler daha iyi anlaşılırdı, deyip bu tefsirlerin vahiy kaynaklı olduğunu iddia etmektedirler:
Şeyh Müfıd elde bulunan Kur'ân ile Hz. Ali'nin mushafını şöyle karşılaştırır: "Hz. Ali'nin mushafında ayet manalarının tefsir ve tevili Kur'ân'ın nüzul sırasına göre düzenlenmiş olup, bugünkü Kur'ân'dan çıkarılmıştır. Bu tefsir ve açıklamaların Kur'ân'ın bir cüz'ü olmadığı, ancak vahiy kanalıyla geldiği ve semavî olduğu bir gerçektir."[672]
Bu tahlilin bir benzeri de Feyzi Kaşanî'nin sözünde Bezentî'nin rivayetinde geçmişti. Allâme Fanî, bu konuyla ilgili tafsilatlı bir konuşma yapmıştı, bu konuşmasında şöyle diyordu:
"Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Hz- Ali'nin yazdığı Kur'ân'da ilâhî vahiy olarak nazil olan ayetlerin yanında onların tefsir ve tevilleri de zikredilmiş, ayrıca dinî ahkâmın detaylarına da inilmişti. Şimdi bu eklerin olmamasını, nasıl Kur'ân'ın tahrif olunduğuna veya eksilt ildiğine atfede-bilirsinizV."[673]
Ayetullah Hûî şöyle dedi: "Hz. Ali'nin, bugünkü Kur'ân'dan farklı bir düzene sahip başka bir mushafinın olduğu şüphesizdir. İlim sahiplerince bu konunun kabul edilmiş olması, bu konuda bizleri delil getirmekten müstağni kılmaktadır. Zira bazı fazlalıkların o mushafta varlığı doğrudur. Yalnız, bunlar kesinlikle Kur'ân'ın aslından bir tahrif veya eksiltmeye delâlet etmemektedir. Sözün doğrusu şudur ki, bu zikredilen fazlalıklar, tevil ve tefsir unvanıyla Hak Tealâ'nın kelâmının yorumları veya bazı ayetlerin açıklanması maksadıyla vahy/ilham olunmuş sözlerdi... Buna göre, Allah tarafından vahiy unvanıyla gelen her şey, Kur'ân'dan bir cüz olacak diye bir kural yoktur. Rivayetlerden elde edilen de şudur: Hz. Ali'nin fazladan yazdıkları, ayetlerin tevil veya tefsirinden ibaretti. Hiçbir rivayet, bu fazlalıkların da ayet olduğuna delâlet etmemektedir. Bazı rivayetlerde münafıkların, Hz. Ali'nin mushafında isimleriyle zikredildiği nakledilmiş ise, bundan maksat, bu grubun isimlerinin ayetlerde değil, tefsir bölümünde zikredilmiş olduğudur.’[674]
Bu tahrif iddiasına karşı çıkan alimlerin başında Şeyh Saduk (v.381/991) gelmektedir. Ayrıca Ebû Cafer et-Tûsî (v.460/1068), Ebû Ali et-Tabersî (v. 538/1143)[675], Şeyh Müfid[676], Kadı Nurullah[677], Muhammed Hüseyin et-Tabatabâî ve Muhammed Cevad el-Belâgi'dir. Günümüzdeki Şia da bu tahrif iddialarını kabul etmemektedir.
Muhammed Cevad el-Belâgi şöyle der: 'Muasır muhaddis 'Faslü'l-hıtab'ında[678] Kur'ân'ın noksan olduğuna dair Ehl-i Beyt imamlarından pek çok rivayet nakletmektedir. Oysa muhakkik olan herkes bilir ki bu rivayetler Furât ve Ayyaşi gibi muhaddislerin mürselleridir. Hatta Kur'ân'tn noksan olduğunu isbat etmek için öyle rivayetler nakledilmiştir ki, doğru olmasına ihtimal vermek bile mümkün değildir. Bununla birlikte Kur'ân'ın tahrif edildiğini isbat sadedinde nakledilen rivayetlerin ekserisi isnad yönünden zayıftır. Hadis ricaline göre râvileri ya 'daîfü'l-hadis'tir ya da fasidü'l-mezheb-dir veya 'muzdaribü'l-hadis ve'l-mezheb' yahut da 'kezzab'dır. Tefsirinden bir tek rivayet bile nakletmek doğru değildir. Üstelik o râvilerin çoğu İmam Rıza'nın en büyük düşmanlarıdır. Bir kısmı da gulâtolan aşırı Şiilerdendir.[679]
Allâme Tabatabâî munsif ve muhakkik Şia alimlerinden birisidir. Kıymetli tefsirinde tahrif iddiasına geniş yer vermiş ve 'Kelâmünfı enne'l-Kur'ân masunun ani't-tahrif fi fusûV başlığı altında 20 sayfada incelemiş, konuyu incelerken Şia kaynaklan yanında Ehl-i Sünnet'in hadis kaynaklan Ahmed b. Hanbel, Buhari, Müslim, Ebû Davud, Tirmzi, Nesâi, İbn Mâce, İbn Ebî Davud , Hakim, İbn Hibban gibi alimlerin sahih rivayetlerini de göz önüne alarak konuyu geniş bir platformda incelemiştir. Vardığı sonuç şudur; Kur'ân'ın son Kiiab olarak Allah'ın koruması altında olması ve bu konuda ihtilafın olmaması, Peygamberimiz'in kendisinden sonra Kur'ân'a yapışma emri, Hz, Ali'nin dördüncü halife olması, Ehl-i Beyt imamlarının Kur'ân'a teşvikleri, hiç bir sahabenin Kur'ân'ın tahrif edilmesi iddiası İle imam mushafa karşı mücadelesinin olmaması ve hepsinin kabul etmesi gibi çok kuvvetli ilmî ve tarihî gerçekler karşısında azınlığın tahrif iddiaları zayıf ve çürük kalmaktadır. Mushafın iki kapağı arasındaki kelam Allah'ın sözleridir, hiçbir noksan ya da ziyade bulunmamaktadır.[680]

2- İbn Mes'ûd Mushafı:

Bu mushafta da tefsir ve te'vil ekleri bulunmaktadır. Ancak sure tertibi imam mushafa yakındır, ihtilaf çok azdır. Bu mushafta 110 sure bulunmaktadır, Fatiha, Felak ve Nas sureleri bulunmamaktadır. Bunları niçin yazmadığı bilinmemektedir. Belki de çok meşhur olduğu için yazılmamıştır, çünkü bu surelerin Kur'ân'dan olduğunda şüphe yoktur. İbn Mes'ûd'dan kıraat alan alimler bu sureleri ayırmamakta, imam mushaf yanında Hz. Ali ve Übey gibi diğer sahabilerin mushaflannda da bu sureler yazılıdır. Berâe ve Enfal sureleri de birleştirilmiştir. Bunlarla toplandığında 114 sure olmaktadır
Bu mushafın tertibi için bk. Müsned Trc. 554/1424 nolu rivayetin açıklaması.[681]

3- Übey b.Ka'bMushafı:

Bu mushaftaki sure tertibi de imam mushafın tertibine çok yakındır ve ihtilaf çok azdır. Bu mushafta 116 sure bulunmaktadır, imam mushaftaki 114 sureden fazla olmasının sebebi iki kunut duasının da eklenmesidir ki bu durumda sure sayısı 116'ya çıkmıştır. Kunut dualarının bulunma sebebi mensuh olduğu halde silinmemiş olabilir, ancak dil alimleri bu dualarda Kur'ân üslûbunun bulunmadığını ifade etmektedirler ya da mushafa dua maksadıyla yazılmıştır, çünkü diğer mushaflarda yoktur.
Bu mushafın tertibi:[682]



Kıraatlerin Belli Bir Disiplin İle Toplanıp Kurumsallaşması

Hz.Osman mushafları yazdırıp, bu hatta muhalif olan diğer şahsi mushaflan terk etmeye çağırınca, bazı kişiler muhalif olanları bırakıp, imam mushafın hattına aykırı olmayan ve Hz. Peygamber'den (Saiiattahu aleyhi ve seiiem) tevatür yolla nakledilen diğer kıraatlerle okumaya devam ettiler. Yedi harften (şekilden) geri kalan ve bazı kelimelerde rastlanan bu farklılıklara da kıraat denir.
Peygamberimiz'in okuduğu kıraat vecihleri bugün bize intikal eden yedi şekle/kıraate münhasır değildir. 10'dan fazladır. Sahabe farklı kıraatleri Rasülullah'tan dinledikleri hâlde, sonra kolayianna gelen, tercih ettikleri bir kıraatle okurlardı. Tabiûn da aynı şekilde devam etti.
1- Mütevatir Kıraatler:
Senedi mütevatire ulaşan yedi büyük kıraat imamı vardır, yedi kıraatin mütevatir olduğunda ittifak vardır. Ancak bu kıraatleri ona tamamlayan üç kıraatin mütevatirliğinde ihtilaf vardır, bu nedenle onlara meşhur kıraatler denmiştir.[683]
Hz. Peygamber ve sahabe döneminde harflerin noktaları olmadığı için kıraat ön plâna çıkmıştır. Bir başka tabirle, harflerin noktasız olması Kur'ân'ın kitabet (yazı) ile nakli yanında kıraat (okuma) ile naklini de getirmiş ve iki nakil beraber yürümüştür. Hz. Osman'ın çoğalttığı mushaflarda kıraat farkları gözetilmiş, tek kelime ile hallolmayan kıraatler farklı mushaflara yayılmıştır.[684] Bu nedenle makbul bir kıraatin, senedinin sahih olması yanında Arap dili kurallarına ve mushafların hattına uyması gerekir.
§Kıraat, harflerin seslendirilmesidir. Hz. Peygamber (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) döneminden beri sürekli okunan, kendisiyle namaz kılınan, itikadî ve amelî konularda ana metin kabul edilen hareketli (dinamik) bir Kitap ile karşı karşıyayız. Bundan dolayı onun meşhur ismi Kur'ân'dır ki bununla mushafın kitabetinden çok kıraatinin öne çıktığı görülmekte ve tarih (hadiseler) de bunu desteklemektedir. Kur'ân, kitabetindeki statikliği ile değil, kıraatindeki dinamikliği ile toplumlara hakim olmuş, toplumları başarılı kılmış ve o, bir anda yeryüzünün en çok okunan kitabı hâline gelivermiştir,
§Yedi kıraatin mütevatirliği konusunda bazı tartışmalar olmuş, Şia ve Mutezile mezhebindeki bazı kişiler bu tevatürü kabul etmemişlerdir. Onlara göre kıraat imamlarının silsilesi âhaddır ve bunlara mütevatir demek doğru değildir. Kabaca bakıldığında doğru gibi görünen bu düşünce konu daha dikkatli incelendiğinde ve ilmî-tarihî veriler yan yana konulduğunda doğru olmadığı ortaya çıkmaktadır:
Öncelikle bilinmelidir ki tevatür kavramı, bilgi kaynaklarının değerlendirmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Her konunun ya da ilmin kendine göre bir tevatür anlayışı vardır.
1- Genel olan ve herkesin bildiği konular mütevatirdir, sened aranmaz.
2- Ancak bu olayların özeline inildikçe ya da satır arası bilgilere geçildikçe genel olaylardaki mütevatir şartı değişir. Adedden ziyade nakledenlerin sağlamlılığı, dönemlerinde itiraza uğramamaları ve duyanların kalben mutmain olarak kabul edebilecekleri bilgi türleri bu konuda aranan en önemli şart hâline gelir. Nakleden kişilerin aded olarak üç, beş ya da on veya yirmi olması artık temel şartlardan sayılmaz.
Biz bu kıraatlerin mütevatirliğini sorguladığımızda şu gerçekleri gözden uzak tutmamalı ve beraber değerlendirmeliyiz:
1- Kur'ân cem'i ve istinsahı döneminde, harflerde nokta olmadığı için Hz. Peygamber (Saiiaihha aleyhi ve seiiem) döneminden itibaren kitabet ile birlikte kıraate de önem verildi.
2- Hz. Osman döneminde yaklaşık beş yıl mushaflar kıraate uygun olarak yazıldı, çoğaltıldı.
3- Sahabeden Kur'ân'ı en güzel okuyan ve bu konudaki uzmanlığı takdir edilen sahabiler şunlardı: Hz. Ömer, Ali b. Ebû Talib, Übey b. Ka'b, Abdullah b. Mesûd, Zeyd b. Sabit, Ebû Musa el-Eş'arî (Radiyaiiaha anhüm). Bu kişilerin kıraat noktasındaki ilimleri tartışılmaz. Bu zatlar halife tarafından mushaflann gönderildiği şehir merkezlerine görevlendirildi ki orada Kur'ân eğitimi doğru olarak ifa edilsin.[685]
4- Kıraat imamları yukarıdaki sahabilerin Hz. Peygamber'den naklettikleri kıraat farklarını onların talebelerine ulaşarak direk ya da râvî aracılığı ile almışlardır. Bilindiği gibi mütevatir ve meşhur kıraatlerin imamları ikisi hariç hepsinin vefatı h. 2. asırdır ki bu da yaşadıkları asrın; sahabenin son, tabiûn ve etba'ın ilk dönemleri olduğunu gösterir. Sadece Yakub (v.205/820) ve Halefin (v.229/844) vefatı üçüncü asra taşmaktadır. Böylece kıraatler ilk dönemin başlangıcındaki tedvin dönemi biter bitmez güvenilir/yetkili kişiler eliyle kurumsallaşmasını tamamlamıştır.
5- Kıraat imamları; tabiûn ve etba' dönemlerinde Kur'ân'ı en güzel okuyan ve kıraat farklanndaki ilmi güçleri herkes tarafından kabul edilen kişilerdendi.
6- Kıraat açısından Hz. Peygamber'e silsile yoluyla ulaşan onlardan daha güvenilir ve doğru bir okuma şekli yoktur. Ulema kıraatlerin silsilelerinden, imamlarının uzmanlıklarından ve asırlar boyu incelemeye tabi tutulmalarından yola çıkarak bu kıraatleri mütevatir, meşhur ve haber-i vahid kıraatler şeklinde bir ayırıma tabi tutmuşlar. Kıraat gibi zor bir ilimde böyle mükemmel bir çalışma yapmak bugünkü teknolojik imkanlarla bile kolay değildir. Bu işin erbabı konuyu daha iyi bilir. Erbabı olmayan kişilerin oturdukları yerden çeşitli şartlar ileri sürmeleri sağlıklı sonuçlar vermez.
7- Kur'ân kıraatini öğrenen kişi, bir veya iki kişiden, bilemediniz üç ya da dört kişiden öğrenir. Gidip de otuz-kırk kişiden öğrenmez. O hâlde kıraat ilmini hadisteki şartlarla aynı değerlendirmemek, her ilmi kendi şartları içinde düşünmek gerekir.
8- Bu kıraatler, imamlar döneminde şüphesiz başkaları tarafından da biliniyor ve tatbik ediliyordu. Bu imamların yaptıkları işe daha ciddi sarılmak, kıraatleri üstadlarından senedleriyle almaktı ki bu üstadlann bir kısmı sahabeden kıraati alan kişilerdi, hatta bazıları sahabe döneminde hocalık (öğreticilik) yapıyordu. Meselâ, İmam Âsım'ın hocalarından birisi Ebû Abdurrahman es-Sülemî'dir ki, ilminin büyüklüğü hakkında konuşmaya gerek yoktur, herkesin malûmudur, aynca kendisi Hz. Hasan ve Hüseyin'in hocasıdır, kıraat ilmini de Hz. AH, Übey b. Ka'b ve Zeyd b. Sabit gibi çok güçlü sahabilerden almıştır.
9- Kur'ân sadece okunan değil, dünyanın en çok ezberlenen kitabıdır. Şifahî yolla öğretimi ve nakli, kıraat konusundaki çalışmaların güvenilirliğini ortaya koymaktadır.
Bütün bunlardan sonra söylenecek olan şudur. Aşağıdaki silsileler; sahabe, tabiûn ve etba' tarafından bilinen kıraatlerin kurumsallaşma döneminde ulaşılan silsilelerden bir kaçıdır. Bütün silsileler bu 1 marnlarınkinden ibaret değildir, onlardan başka bu konuda çalışan ve okuyan çok sayıda insan bulunmaktadır. Ancak o dönemde bu işi en iyi bilen, güvenilen, ayrıca ilmi durumları herkesçe takdir edilen bu alimler olduğu için onlann silsileleri zabtü rabt altına alınmıştır. Yukarıda maddeler halindeki gerçeklere ek olarak kıraat alimlerinin bu okuyuşları ümmet[686] tarafından kabul edilmesi şeklindeki tarihi gerçeği de göz önünde tutarak kıraat-i seb'a'ya miltevaîir kıraat demek doğru olacaktır. Aynca şu unutulmamalıdır ki mütevatir ve meşhur kıraatlerin ihtilaf ettikleri yerler çok azdır. Bunlardan bir bölümünde de ihtilaf genel olarak iki kısma ayrılmaktadır; Melik ve Malik gibi ya da Vessâ ve Evsâ gibi... Mana olarak aralarında fazla bir fark bulunmamaktadır, hatta ayetin manası için güzel bir açılım getirmektedirler. Yani olayın büyütülecek bir yönü yoktur. Bazı okuyuşlardaki farklardan şu ekoller doğmuştur:
a- NÂFİ' (ğn): NâfT b. Abdurrahman b. Ebû Nuaym el-Leysî el-Medenî (v. 169/785): Kıraati Medine'li yetmiş kadar tabiûndan alan kıraat imamların-dandır, tedrise Medine'de devam etmiş, kendisinin ilmî kudretini ve güvenilirliği İmam Malik, İbn Mücahid ve bir çok kimse tarafından takdir edilmiştir. Kıraatteki senedi mütevatir olarak Hz. Peygamber'e kadar ulaşır. Remzi eliftir.
Meşhur senedi:

Hz. Peygamber
Übey b. Kâ'b
Ebû Hüreyre, İbn Abbas, Abdullah b. Ayyaş b. Rebîa
Ebû Ca'fer Yezid b. Ka'kaa, Ebû Davud Abdurrahman b. Hürmüz el-A'rac, Şeybe b. Nesâh, Ebû Abdillah Müslim b. Cündeb el-Hüzelî, Ebû
Yezid b. Rûmân
Nâfı'

§İmam Nâfı'den bize bu kıraati ondan nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) Kâlûn, İsa b. Mînâ (v. 220/835): İmam Nâfı'in üvey oğludur, kıraatinin çok güzel olmasından dolayı kendisine Nâfı' tarafından güzel manasına gelen Kâlûn denilmiş ve bu lâkapla meşhur olmuştur. İmam Nâfı'den sonra kıraat imamı olmuştur. Remzi (v) ba'dır.
Kâlûn'un iki tarîki vardır:
a) Ebû Neşît (v.258/872)
b) el-Hulvanî (v.250/864)
2) Verş, Osman b. Saîd el-Mısrî (v.197/812): Kendisi çok beyaz olduğu için Nâfi tarafından kendisine Verş lâkabı takılmıştır. İmam Nafi'den okuduktan sonra Mısır'a döndü, zamanında Mısır'ın şeyhu'l-kurrası sayıldı. Bugün Verş rivayeti ile Nâfi kıraati Malikîlerin çoğunlukta olduğu Kuzey Afrika'da yaygın durumdadır. Remzi (ç) cim'dir.
Verş'in iki tarîki vardır:
a) el-Ezrak (v.240/854)
b) el-İsbehanî (v.298/910).[687]
b- ÎBN KESİR: Abdullah b. Kesir ed-Dârî el-Mekkî (v.120/738):
İbn Kesir tabiûndan olup Abdullah b. Zübeyr, Ebû Eyyub el-Ensarî, Enes b. Malik, Mücahid ve Derbas'a yetişmiştir. Kendisi güzel konuşan, beyaz sakallı, uzun ve İri cüsseli, şehlâ gözlü bir zattı. Bir müddet Irak'a gitmişse de sonra Mekke'ye dönmüştür. Remzi dâl'dir.
Meşhur senedi:

Hz. Peygamber, Ömer b. Hattab ve Übey b. Kâ'b
Zeyd b. Sabit
Abdullah b. Sâib ve Abdullah b. Abbas
Mücahid ve Derbâs
İbn Kesir

§İbn Kesir'den bize bu kıraati senedle (talebelerinden) nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) el-Bezzî: Ahmed b. Muhammed b. Abdullah b. Kasım b. Nâfı b. Bezzî (v. 250/864) Mekke'de Mescid-i Haram müezzinliği yapmıştır. Remzi he'dir. Kıraati doğrudan İbn Kesir'den almamış ise de bir isnad
ile tesbit etmiştir. el-Bezzî'nin iki tariki vardır:
a) Ebû Rebîa (v.294/907),
b) Îbnu'l-Habbâb (v. 301/913).
2) Kunbül: Muhammed b. Abdurrahman b. Halid b. Muhammed el-Mahzûmî el-Mekkî (v. 291/903) de İbn Kesir'den kıraati bir isnad ile rivayet etmiştir. Remzi 0) za'dır. Kunbül'ün iki tariki vardır:
a) İbn Mücahid (v. 324/936),
b) İbn Şehbûz (v. 328/940).[688]
c- EBÛAMR: Ebû Amr b. Âlâ el-Mazinî el-Basrî (v. 154/771) aslı itibariyle Kazerûn'lu olup Basra, Mekke, Medine ve Kufe'de kıraat dersleri almıştır. İsmi hakkında ihtilaf vardır, 'Zeban' olması kuvvetle muhtemeldir. Zühd ve takva sahibi olan bu zat Basralılann imamıdır. Remzi (c) ha'dır.
Meşhur senedi:

Hz. Peygamber
Übey b. Kâ’b Ebû Musa el-Eş'ârî
İbn Abbas Hittan b. Abdullah
Mücahid ve Said b. Cübeyr Hasan-ı Basrî
Ebû Amr

Aynca Ebu'l-Âliye yoluyla Ömer b. Hattab'ın kıraatini aldı, Bunlar yanında Ebû Cafer, Zeyd b. Ka'ka', Hasan-ı Basrî yoluyla da sahabenin kıraatini aldı.
Ebû Amr'dan kıraati alan bir çok zat vardır. Bunlardan bazıları: Yahya b. Mübarek el-Yezidî, Muâz b. Müslim ve Sibeveyh'tir.
§Ebû Amr'dan bu kıraati bize Ebû Muhammed Yahya b. Mübarek (v. 202/817) vasıtasıyla nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) ed-Dûrî: Hafs b. Ömer b. Abdülaziz b. Suhbân el-Ezdî ed-Dûrî (v.246/860), İbnü'l-Cezerî'nin beyanına göre kıraatleri şahsında toplayan ilk kişidir. Remzi ta'dır.
Kendisinin iki tariki vardır:
a) Ebu'z-Za'râ (v.280/893),
b) İbnü'l-Ferah (v. 303/915).
2) es-Sûsî: Ebû Şuayb Salih b. Ziyad (v. 261/875) zabtı kuvvetli ve sika (güvenilirliği kesin olan) bir zattır. Remzi ya’dır.[689]
d- İBN ÂMİR: Abdullah b. Abdullah b. Âmir el-Yahsubî (v. 118/736) tabiûndan olup kıraatini sahabilerden ve bazı tabiûndan almıştır. Şam kurrasındandır. Remzi kâf tır.
Meşhur senedi:
Hz. Peygamber
Osman b. Affan
Muğıre b. Ebû Şihâb
İbn Âmir[690]

§İbn Âmir'den bize bu kıraati ashabı (talebeleri) vasıtasıyla nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) Hişam: Hişam b Ammar es-Sülemî ed-Dımeşkî (v. 245/859) kadı, fakih ve muhaddis olup zaptı kuvvetli ve sikadır. Bu zat İbn Âmir'in kıraatini Irak b. Halid yoluyla Yahya b. Haris ez-Zemarî'den naklen almıştır. Remzi lam'dır.
Kendisinin iki tariki vardır:
a) Hulvânî(v.250/864),
b) Dâcûnî(v.324/936).
2) İbn Zekvân (ûijTi y): Abdullah b. Ahmed b. Beşîr b. Zekvân el- Kureşî ed-Dımeşkî (v. 242/846) kıraati Eyyub b. Temim'den, o, Yahya b. Haris ez-Zemarî'den, o da İbn Âmir'den almıştır.Zamanında Irak, Hicaz, Şam, Mısır ve Horasan bölgelerinde kıraati en iyi bilenlerden biriydi. Remzi (r) mim'dir.
Kendisinin iki tariki vardır: a) el-Ahfeş (292/904), b)es-Sûrî(307/919).[691]
e- ÂSIM; Ebû Bekir Âsim b. Ebu'n-Necûd el-Esedî (v. 127/745) tabiûndan olup çok kuvvetli bir kâri (hafız), sesi güzel, fesahat ve belagat sahibi, hadiste de sika olan bir kişiydi. Remzi (o) onun'dur.
Meşhur senedi:

Hz. Peygamber
Abdullah b. Mes'Ûd Ali b. Ebû Talib,
Übey b. Kâ'b, Zeyd b. Sabit
Zirr b Hubeyş Ebû Abdurrahman es-Sülemî
(Hz. Hasan ve Hüseyin'in hocası)
İmam Âsim

§İmam Âsım'dan bize bu kıraati vasıtasız nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) Şu'be: Ebû Bekir Şu'be b. Ayyaş b. Salim el-Esedî (v.193/809) kıraati doğrudan İmam Âsım'dan almıştır. Remzi sad'dır.
Kendisinin iki tariki vardır:
a) Yahya b. Âdem (v. 203/818),
b) el-Uleymî(v. 243/857).
2- Hafs: Ebû Amr Hafs b. Süleyman b. Muğire el-Bezzâz (v. 180/796) İmam Âsim'ın üvey oğlu olup onun yanında büyüdü ve kıraatini aldı. İmamın kıraatini en iyi bilen kişidir ve şüphesiz Şu'be'den daha kuvvetli ve dikkatli birrâvidir. Remzi ayn'dır.
Kendisinin iki tariki vardır:
a) Ubeyd b. es-Sabbah (v. 235/849),
b) Amrb. es-Sabbah (v. 221/836).[692]
§İmam Nâfi ve Âsım'ın okuyuşları kıraatlerin en evlâsı, senedi en sağlam olanı ve Arapça bakımından en fasihi olarak kabul edildi. Bugün yeryüzündeki Müslümanların çoğu Kur'ân'ı İmam Asım kıraatinin Hafs rivayetine göre okumaktadır. Fasih olma yönüyle bu iki kıraati şu iki imamın kıraati takip eder: Ebû Amr ve Kisâî.[693]
f- HAMZE: Ebû Ammare Hamze b. Habib el-Kufî (v. 156/773) İmam Asım ve A'meş'ten sonra Kufe'de kıraat imamı olmuş, Allah'ın Kitabını, Hadisleri, Arabça ve Feraizi iyi bilen bir şahıstı. Yaş itibariyle sahabeye yetişmesi muhtemeldir. Remzi fa'dır.
Meşhur senedi:

Hz. Peygamber
Osman b. Affan, Ali b. Ebû Talib, İbn Mes'ûd
Ebû Muhammed Süleyman el-A'meş,Ebû Abdurrahman es-Sülemî,
Yahya b. Vessab, Zirr b. Hubeyş
Hamze

§Hamze'den bu kıraati bize Ebû İsa Süleyman b. İsa el-Hanefî el-Kûfî (v. 188/804) vasıtasıyla nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) Halef: Ebû Muhammed Halef b. Hişam b. Talib b. Bezzar (v. 229/843) hem on imamdan biri, hem de Hamze'nin râvisidir. Halef, Hamze'nin kıraatini sened ile almıştır; Yani Süleym b. İsa yoluyla Hamze'ye ulaşmıştır. Remzi dad'dır.
Kendisinin iki tariki vardır:
a) İdris b. Abdülkerim el-Haddâd (v. 292/904),
b) İbn Şâzân (v. 286/899).
2) Hallâd: Ebû İsa Hallâd b. Halid el-Ahvel-es-Sayrafî (v. 220/835) Hamze'nin kıraatini Süleym yoluyla almıştır. Süleym'in en kuvvetli râvisidir. Remzi kaf tır.[694]
Kendisinin üç tariki vardır:
a) İbnü'l-Heysem (v. 249/863)
b) el-Vezzân (v. 250/864)
c) et-Talha (v. 252/886)
g- KİSÂÎ:Ebu'l-Hasen Ali b. Hamze el-Kisâî en-Nahvî (v. 189/805) Arabça, Garâib (ender geçen kelime ve kavramlar) gibi ilimleri en iyi bilen, Kur'ân'ı baştan sona çok güzel okuyan kişilerden birisiydi. Küfe kurrasındandır. Remzi Q râ'dır.
Meşhur senedi:

Kisâî' kıraatini Hamze, Nâfi' ve A'meş'ten aldığı için onlara kadar olan isnad ile iktifa edildi. Bu kişilerin Hz. Peygamber'e ulaşan isnadları ise kendi yerlerinde zikredildi.
Hamze Nâfı A'meş ve Muhammed b. Hasen
Kisâî İsmail b. Ya'kub b. Ca'fer Zaide b. Kaddâme
Ebû Bekir b. Ayyaş Kisâî
Kisâî

§ Kisâî'den bize bu kıraati ondan nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) Ebu'l-Hâris: Ebu'l-Hâris Leys b. Halid el-Mervezî (v. 240/854) Kisâî'nin en büyük talebesidir ve kıraati Kisâî'nin kendisinden almıştır. Remzi te'dir.
Kendisinin iki tariki vardır:
a) Muhammed b. Yahya (v. 288/900),
b) Seleme b. Âsim (v. 270/883).
2) ed-Dûrî: Bu kişi Ebû Amr'ın da râvisidir ve kendisiyle ilgili bilgi Ebû Amr bölümünde geçmiştir. Remzi (^J sin'dir.[695]
2- Meşhur Kıraatler:
Kıraat-i aşereden sayılıp bu yedi imama eklenen üç imam daha vardır ki onların kıraati bize meşhur yolla gelmiştir:
a- EBÛ CA'FER: Ebû Ca'fer Yezid b. Ka'ka' (v. 130/747) tabiûndan olup kıraat senedi Abdullah b. Abbas, Ebû Hüreyre ve Übey b. Kâ'b yoluyla Hz. Peygamber'e ulaşır. Nâfi'in şeyhlerindendir.
§Ebû Ca'fer'den bize bu kıraati ondan nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) İbn Verdân : Ebû Musa İsa b. Verdân (v. 160/777), Ebû Ca'fer'in kıraatini Nafı' yoluyla almıştır.
2) İbn Cemmâz : Ebu'r-Rebi' Süleyman b. Müslim b. Cemmâz (v. 170/786) kıraati Ebû Ca'fer, Nafı' ve Şeybe'den almıştır.[696]
b- YA'KÛB: Ebû Muhamed Ya'kûb b. İshâk el-Hadramî (v. 205/821) kıraati Ebu'l-Münzir Sellâm b. Süleyman yoluyla İmam Asım ve Ebû Amrâ ulaşır. Basra kurrasındandır.
§Ya'kûb'dan bize bu kıraati nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) Ravh: Ebu'l-Hasen Ravh b. Abdülmü'min (v. 234/848) kıraati direk Ya'kûb'dan almıştır. Buhâri kendisinden rivayette bulundu.
2) Ruveys): Abdullah Muhammed b. Mütevekkil el-Lü'lüî el-Basrî (v. 238/852) Ya'kûb'un en büyük talebelerindendi.[697]
c- HALEF: Ebû Muhammed Halef b. Hişam b. Taüb b. Bezzar (v. 229/844) hem on imamdan biri, hem de Hamze'nin râvisidir. Onunla ilgili bilgi Hamze bölümünde geçti. Kıraati Süleym yoluyla Hamze'ye ulaşır. Ayrıca Ya'kûb b. Halife el-A'şâ, Ebû Zeyd Said b. Evs ve Ebân el-Attar yoluyla Âsım'a ulaşır. Küfe kurrasındandır.
Kendisinin bize ulaşan iki tariki vardır:
a) Ebû Ya'kûb İshak b. İbrahim el-Bağdadî el-Verrâk (v. 286/899),
b) İdris b. Abdülkerim el-Haddâd (v. 292/904).[698]
§Bu kıraat imamları sadece kendi kıraatlerin doğru olduğunu iddia edip, halkı ona çağırmıyorlardı. Aksine diğer kıraatlerin de sabit olduğuna inanıp, yalnız kendi rivayet ettiği kıraatin hizmetine nefislerini hasretmişlerdi.
Bu imamların kıraatlerine itimad edilmesinin kıstası şudur:
1. Peygamberimizden sahih senedle rivayet etmek.
2. Hz. Osman'ın İmam mushafina takdiren de olsa uymak
3. Muteber bir tarzda Arap dilinin kaidelerine uymak.[699]
§Bu kıraat imamlarının büyük bir kısmının h. 1. ve 2. asırlarda yaşaması, bazılarının sahabe ile direk görüşmesi ve Mekke, Medine, Küfe, Basra, Şam gibi çok sayıda sahabinin yaşadığı merkezlerde bulunması ve kendilerinden sonra kıraatleri yazılı hâle gelinceye kadar hadis ilmindeki mütevatir ya da meşhur şartına uygun olarak çok sayıda râvi tarafından nakledilmiş olması Kıraat-i Aşere'nin gücünü artırmaktadır. Bunların doğruluğu üzerinde diğer nakledilen kıraatlerin ulaşamayacağı şekilde icma'a yakın büyük bir ittifak oluşmuştur.[700] Ayrıca imam mushafın kendisinin de mütevatir yolla nesilden nesile ulaşması imlasımn okunmasındaki sıhhati daha da artırmaktadır.
§Hz. Peygamber (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) döneminde Kur'ân'ı en güzel okuyan ve Rasûlullah'ın methi senasına ulaşan sahabilerden kıraat tevatür yolla kıraat nakledilmiştir. Bu kişiler: Hz. Ömer, Osman, Ali, İbn Mes'ûd, Übey b. Ka'b, Zeydb. Sabit, Ebu'd-Derdâ, EbûMusael-Eş'ârî...
§Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Osman zamanlarında kurra fethedilen yerlere gitmişler ve ilmî hizmetlerde bulunmuşlardı; Kûfe'ye Abdullah b. Mes'ûd, Şam'a Übey b. Ka'b ve Ebu'd-Derdâ, Basra'ya Ebû Musa el-Eş'ârî gitmişti.[701]
3- Haber-i Vahit Kıraatler:
Bu kıraatler yukarıdakiler gibi tevatür ya da şöhret derecesine ulaşmamışlardır. Bunlar şu alimlerin kıraatleridir: a- Hasan-ı Basrî (v. 110/728)
b- Yahya el-Yezidî (v. 123/740)
c- A'meş(v. 148/765)
d- İbn Muhaysın (v. 202/817)
4- Şaz Kıraatler:
Yukarıdaki üç şartı haiz olmayan kıraatlerin senedine ve kaynağına bakılmaksızın şaz olduğuna hükmedilir. Ayrıca sahabenin bazı tefsir ve te'vil niteliğindeki ilaveleri de şazdır. Şaz kıraatler ile ne tilavet ne de ibadet edilir.[702] Fakat hadisteki sıhhat şartlannı haiz ise hadis mertebesinde sayılıp, ondan ahkam çıkarılabilir. Zira şaz kıraatlerin çoğu şundan kaynaklanmaktadır: Sahabilerin bazıları şahsi nüshalarına kapalı olan bazı yerleri izah için notlar koymuşlardı. Sonradan gelen bazıları bu notlan sabit kıraat zannetmişlerdir.
Bazı gayr-i müsümler yedi harf (şekil) ve kıraat meselesini bahane ederek, İnciller gibi Kur'ân'ın da farklı metinleri olup, Hz.Osman'ın mushafı dışında olanların imha edildiğini söylerler. Yedi harf meselesi farklı lehçelere sahip olanlara Kur'ân okumayı kolaylaştırmak için verilen bir ruhsattır. Bu mevzuda dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Yedi harfe göre okuma kıraat halinde söz konusu olup bize ulaşan farklı kıraatler ile ilgilidir, ancak Mushaftaki metin tektir. Dört İncil'deki farklılığın ne kadar fazla olduğunu, ayrıca Tevrat ve Zebur ile birlikte İndilerin de tahrif edildiğini bilmeyen yoktur. Bunlarla Kur'ân'ı kıyas etmek mümkün değildir.[703]
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Bu Kıraatlere Diğer Mezheblerin Bakışı

Ehl-i Sünnet dışındaki Şia ve Mutezile mezhebleri kıraatlerin müteva-tirliğini kabul etmemektedirler, onlara göre bu kıraatler ahad yolla gelmiştir. Hatta Şia'ya göre Kur'ân'in tek okunuşu vardır.
Bu görüşte olmalarının çeşitli sebepleri vardır:
1- Mutezile kendi görüşlerini ispat edebilmek için daha geniş bir sahada serbest düşünmek istiyor, bu nedenle mütevatir, meşhur ve haber-i vahit olan kıraatlerin hepsini aynı kabul etmektedir. Hatta şaz kıraatlerle bile delil getirmektedirler. Meselâ ayetinde[705] mütevatir ve meşhur kıraatlere göre "Allah Musa ile tam olarak konuştu" şeklinde lafzatullah merfu (fail) olarak okunmaktadır, ancak onların mezhebinde Allah'ın sıfatları olmadığı için konuşması mümkün değildir, o zaman bu ayeti te'vil ediyorlar; bu kıraate göre alırsak (ft) fiili eziyet etti, sıkıntıya soktu manasından türemiştir, ilk akla gelen konuştu, manasını almayız şeklinde manayı zorlamaktadırlar ya da şaz bir kıraatte lafzatullah mansub (meful) olarak okunmaktadır, denilip konuşan Allah değil Hz. Musa'dır derler.[706] Onlar ne kadar tevil etseler, kabul etmeseler de Allah konuşmaktadır, ayetlerde bu açıkça zikredilmektedir.[707] Ayrıca Allah'ın Semi'. Bastr gibi sıfatlan da açıkça zikredilmiştir. Görüşlerini delil-
lendirmek için zayıf kıraatleri ve rivayetleri bile almaktadırlar, ayetlerin manalarını bir takım zorlamalarla değiştirmektedirler. Hüseyin Zehebi, kitabında 'Mutezilenin Kendi Mezhebi ile Uyuşmayan Mütevatir Kıraatlerdeki Tasavvuru? başlığı altında bu konuyu incelemiştir.[708]
2- Şia mezhebine göre ise kıraatler mütevatir değildir ve Kur'ân tek harf üzerine indirilmiştir.[709] Onlara göre sadece imam Asım'ın Hafs rivâyetindeki kıraati makbuldür, çünkü o kıraat Hz. Ali'den gelmektedir.[710] Şia mezhebi görüşlerini Hz. Ali ve Ehl-i Beyt temeline endeksledikleri için bu yol dışında diğer sahabilerden gelen bütün rivayetleri reddetmektedirler, ancak Ehl-i Beyt imamlarından gelen rivayetlerin çoğu munkatı (senedi kopuk: zayıf) olduğu hâlde 'onlar masumdur, inkıta' zarar vermez gibi bir mantıkla hemen kabul etmektedirler. Önce kurallar konulup sonra naslar anlaşılmak istenirse (Allah korusun!) naslar bu şekilde keyfi olarak bozulur ve tahrif edilmiş olur.
Yukarıdaki (tek harf üzere indi) görüşlerine rağmen Şia alimleri İmam Âsim dışındaki diğer mütevatir kıraatlerle de okumanın caiz olduğunu belirtirler. Ebû Cafer et-Tûsî,[711] eş-Şehidü'1-evvel,[712] el-Allâme bunlardandır.
Ancak Şia'dan Ehl-i Sünnet gibi bu yedi kıraatin mütevatir olduğunu kabul edenler de vardır.[713]
Sonuç olarak diğer mezhebler yedi kıraatin mütevatir olduğunu kabul etmeseler de onu okumak zorunda kaldıkları aşikardır. Ayrıca bu kıraatlerin mütevatirlıyni reddederken başka düşünceler içinde oldukları da görülmekledir.[714]

Hz. Osman Zamanında Çoğaltılan İmam Mushaflar Günümüze Ulaştı Mı?

Hz. Osman zamanında çoğaltılıp büyük şehirlere gönderilen mushaf-lar, her asırda çoğaltılıp okunan, incelenen, üzerinde tefsir ve te'vîl çalışmaları yapılan nüshalardı. Bunlar aynı mushaflardı ve günümüze kadar bu tek mushaf bozulmadan ve kaybolmadan intikal etmiştir, kıyamete kadar da bozulmayacaktır.
Hz. Osman zamanında istinsah edilip çoğaltılan mushaflann kendileri günümüze ulaşması konusunda alimler ihtilafa düştüler:
1- Zürkânî ve İ Hakkı İzmirli gibi bazı kişilere göre bunlar günümüze kadar ulaşmamışlardır, elimizdeki bazı kadim nüshaların onlar olduğu kesin değildir. Bunlardan birisi Mescid- Hüseyin'de bulunan ve Hz. Osman'a nisbet edilen mushaftır. Bu mushaf eski Kûfî hatla yazılmış, harfler kurumuş olup, hacmi gayet geniştir. Burada bulunan diğer mushaf da Hz. Ali'ye nisbet edilir. Bu mushaflann günümüze ulaşmaması zarar vermez. Çünkü İmam mushaf her asırda binlerce nüsha halinde çoğaltılıyor, okunuyor, ezberleniyor, başta tefsir olmak üzere çeşitli ilmî kitaplarda iktibas ediliyordu. Bugüne kadar gelen bu kitaplardaki ayetler arasında hiçbir fark yoktur.[715]
2- Tayyib Okiç gibi bazılarına göre de bu mushaflann bazılan günümüze ulaşmıştır. Bu konuda Tayyib Okiç şu bilgileri verir:
"Hz- Osman tarafından muhtelif bölge merkezlerine gönderilen mus-haflardan üçü hakkında bilgi vermek mümkündür;
a- Şaın'a gönderilen mushaf: Yedinci ve sekizinci (hicri) asırlarda görülmüştür. Bu nüshayı bizzat gören sekizinci asrın meşhur alimi İbn Kesir (v. 774/1373), bunun 518 hicri (1124) tarihlerine doğru Taberiyye şehrinden Dımaşk'a (Şam'a) nakledildiğini söylemektedir.
Şibli Numani (1914), bu nüshanın Sultan İL Abdülhamid (1918) zamanında bir yangın esnasında yandığım söylüyorsa da ez-Zencani ve Abdülvahab Hamuda'ya göre; bunun evvelce Petersbıırg'da olup da şimdi İngiltere'ye nakledilmiş bulunan nüshanın aynısı olduğunu kuvvetle tahmin etmektedirler. Diğer taraftan meşhur Türk mütefekkiri merhum Musa Carullah (v. 1369/1949), merhum Ömer Rıza Doğrul'a gönderdiği bir mektupta; evvelce Semerkant'ta iken sonradan Petersburg'a nakledilen bu nüshanın, 1923'de Taşkent'teki Beylerbeyi Camii'ne kaldırıldığını yazmaktadır.
b- Medine'de 'el-Mescidü'n-Nebevi'de bulunan nüshanın ise, (654/1356) tarihinde vuku bulan yangından kurtulduğunu es-Samhudi'den öğreniyoruz. Musa Carullah'a göre; bu nüsha, orada bugüne kadar muhafaza edilmiştir. (Osman Keskioğlu, aynı mushafla ilgili olarak şöyle der: "Musa Carullah, 1930'da Bolşeviklerin Rusyasından kaçtıktan sonra yakın ve uzak şarkta dolaşırken Kur'ân ve mushafa ait epeyce tahkikat yapmış, bunları Hindistan 'da neşretmiştir. Mezkur nüshanın Medine'de Ravza-i Mutahhera'da mahfuz bulunduğunu, Medine-i Münevvere'de mücavirliği esnasında eseri orada gördüğünü söylemektedir, "[716]
c- Basra Mushafi, Şibli tarafından zikredilen bir rivayete göre; Kurtuba-ya, oradan Portekiz'e ve daha sonra Fas'a getirilmiş ve burada uzun zaman kalmıştır. Bu mushafın, şehadetine tekaddüm eden anlarda bizzat Hz.Osman tarafından okunan nüsha olduğu ve hatta üzerinde kan lekeleri bulunduğu hakkında da bazı rivayetler vardır. İbnu Batuta'nın (v. 779/1377) ifadesine göre, bu kan lekelerini havi nüsha, sekizinci asra kadar mevcut idi."[717]
§Ayrıca İstanbul'da, Türk ve İslâm Eserleri Müzesinde şu mushaflar bulunmaktadır:
457 numara: Hz. Osman'ın imzasını ve h. 30 senesini havi Mushaf
557 numara: Hz. Ali'nin imzasını havi Mushaf
458 numara: Hz. Ali'nin yazısı olduğu işaret edilen bir Mushaf
§ Kur'ân Tarihi Üzerine Bazı Eserler:
l- Tarihu Tevsiki Nassı 'l-Kur'âni 'l-Kerim, Halid Abdurrahman el-Akk, Şam, 1986
2- Tarihu'l-Kur'ân, İbrahim Ebyarî, Kahire
3- Kur'ân Tarihi, Muhammed Hamidullah, (ç. Salih Tuğ), İstanbul, 1993
4- el-Kelimatu'l-Hisanfı'l-Hurufi's-Seb'ati ve Cemi'l-Kur'ân, Muhammed Bahit el-Mutii el-Hanefî, Beyrut,1986
5- Muhtasar Tarihi'1-Kur'ânVl-Kerim, Hücceti, Muhammed Bakır, Dımeşk, 1975
6- el-Furkan, Muhibbuddin b. Hatîb, Beyrut, 1990
7- el-Mushafu'ş-Şerif Diraseten Tarihiyyeten ve Fennİy'yeten, Muhammed Abdulaziz Merzuk, Kahire, 1985
8- Tarihu'l-Kur'âni'l-Kerim, Muhammed Salim Muheysin, İskenderiyye, 1990
9- Advaun ala Mushafi Osman b. Affan, Sahar es-Seyyid Abdulaziz Salim, İskenderiyye, 1991
10- Tarihu'l-Kur'ân, Abdüssabur Şahin, 1994.[718]

Görme Engelliler İçin Kur'ân

Türkiye'de görme engelliler için ilk defa özel alfabeli Kur'ân-ı Kerim basımı yapıldı.Türkiye'de görme engellilerin mevcut Kur'ân'lardan istifade edemediğini dikkate alan Diyanet İşleri Başkanlığı, bu kesimin okuyabileceği özel Kur'ân basımı için harekete geçti. Braille alfabesi ile hazırlanan bu Kur'ân 6 cilttir ve parmaklarla okunacak şekilde hazırlanmıştır.[719]

Kıraat Konusunda Yazılan Bazı Temel Eserler

1- Kitabü'l'Kırââî, Ebû Ubeyd Kasımb. Sellam (v. 224/838):
Kıraat ile ilgili ilk yazılan eser olarak bilinir, içinde yedi kıraat imamı ile birlikte yirmi beş imamın sahih kıraat vecihlerini ihtiva etmektedir.
2- Meâni'l-Kur'ân, Muhammed b. Müstenir (v. 206/821): Şaz kıraatleri ihtiva etmektedir.
3- îhtilafü'l-Mesahif . Muhamed b. Osman es-Sicistanî (v. 248/862): Şaz kıraatleri ihtiva etmektedir.
4- Kitabü'l-Kırââti'l-fiamse. Ahmed b. Cübeyr el-
Kûfî (v. 258/871): Beş şehrin kıraatini birer imama nisbet ederek toplamıştır.
5- Kitabü'l-Kırâât , İsmail bi İshak el-Malikî (v. 282/895):
Kâlûn'un arkadaşı olan bu alim, yedi imamla birlikte yirmi imamın kıraatini toplamıştır.
6- el'Cami' fı'l-Kırâât, Ebû Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî (v. 310/922):
Eser yirmiden fazla kıraati ihtiva etmektedir.
7- Kırââtü's-seb', Ebû Bekir b. Mücahid (v. 324/935):
Yedi kıraat üzerine müstakil olarak yazılan ilk eserdir.
8- er-Ravda Ebû Ömer Ahmed b. Muhammed et-Talemnekî (v. 429/1037):
Kıraat ilminin ilk defa Endülüs'e girmesine sebep olan kişi ve eseri.
9- Kitabü't-Tebsıra, Mekkî b. Ebû Talib (v. 437/1037).
10- et-Teysîr , Ebû Amr Osman b. Saîd ed-Dânî (v. 444/1052):
kıraat ilminin yıldızlarından sayılan ve en çok emeği geçen kişilerden birisi kabul edilen ed-Dânî bu eserinde iki râvi zikretmek suretiyle yedi imamın kıraatini toplamıştır. Bu zatın Câmiu'l-beyân gibi bu konuda bir çok eseri bulunmaktadır.
11- İ'rabü Kıraati'ş-Şâzze, Ebu'1-Bekâ el-Ukberî (v. 616/1219):
Bu eserde Ukberî şaz kıraatlerin irabı üzerinde çalışmıştır.
12- Htrzu'l-Emânî,Ebû Muhammed b. Kasım eş-Şatıbî (v. 590/1193): eş-Şatıbiyye olarak da bilinen bu eserde musannif et-Teysir'i manzum hale getirmiş, her imama ve râvisine ebced sırasına göre bir remz vererek sıralamış, kıraat ilminde yeni bir çığır açmıştır. Bu eser üzerine yüzlerce şerh yazılmıştır.
13- Kenzü'l-meânî,el-Ca'berî, (v. 732/1331):
eş-Şatıbiyye üzerine yazılan şerhlerin en güzeli ve en faydalısıdır.
14- Muhtasaru'ş-Şatıbiyye, Abdüssamed et-Tebrizî (v. 768/1366):
Bu eser eş-Şatıbiyye'nin muhtasarıdır.
15- en-Neşrfi'l-Kırââti'l-aşr, Tayyıbetü'n-neşr, Gayetü'n-nihaye fi Tabakâti'l-kurrâ;Ebu'1-Hayr Muhammed b. Muhammed b. Yusuf el-Cezerî (v. 833/1429):
İmam Cezerî kıraat ilmini en çok emeği geçen alimlerden birisi sayılır. İslâm aleminde en yaygın olan onu eserleridir.
16- el-lşârât, el-Kastellânî (923/1517):
Hacmi çok geniş olan bu eser kıraatle ilgili küçük büyük her şeyi içine almıştır.
17- Zübdetü'l-İrfan, Hâmid b. Abdülfettah el-Pâlevî:
On kıraate dair çok kıymetli bir eserdir.
18- Umdetü'l-Hallan , Muhammed Emin b. Abdullah er- Rûmî:
Bu eserZübdetü'l-İrfan'ın açıklaması niteliğindedir.[720]

Günümüz Dünyasında Kıraatlerin Durumu

Yedi mütevatir ve üç meşhur olarak bilinen toplam on kıraatten (kıraat-i aşereden) sadece üçü bugün pratik olarak dünya da çeşitli bölgelerde okunmaktadır. Diğer kıraatler ise ilmî olarak korunmakta ve okutulmaktadır, fakat halk tarafından kulanılmamaktadır. Pratikte sürekli okunan üç kıraat:
1- Hafs rivayetine göre İmam Âsım'ın kıraati: Bugün yeryüzünde en çok okunan ve ona göre mushaflann bastırıldığı kıraattir.
2- Verş rivayeti ile İmam Nâfı'in kıraati: Mısır hariç Kuzey Afrika'nın bazı bölgelerinde okunmaktadır.
3- Ebû Amr'ın kıraati: Sudanlılar tarafından okunmakta olup en az yaygın kıraat budur.[721]
Rıfat ORAL



--------------------------------------------------------------------------------
[1] Taberi, Camiu'l-Beyan, XII/294;
* Rasûlullah bizzat bu ayeti, namazı tarif ederken kullanmıştı: Bk. Taberanî, V/38, H.no:4526;
Beyhakî, 11/126, H.no: 2597
* Hz. Âişe'nin bu ayeti beyan eden rivayet İçin bk. Hakim, 11/548, H.no: 3861.
* İbn Abbas'ın bu ayeti beyan eden rivayeti: Ebû Davud,Tatavvu', 17, H.no:1304; Beyhakî, 11/500, H.no: 4414.
[2] Taberi, age., XII/294.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/135-136.
[3] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/136-137.
[4] Sened:
Hasen: Müsned, UI/50, H.no:11411; Benzer rivayet için bk, 111/69, H.no:ll597 (Sadece "Sübhaneke" bölümü nakledilir); Ebû Dâvâd, Salât, 120, H.no;775; Tirmizî, Salât, 65, H.no: 242 (Tirmizî der ki: "Bu konuda Hz. Ali, Âişe, îbn Mesûd, Câbir, CUbeyr b. Mut'ım ve İbn Ömer'den nakiller vardır. Ebû Saîd hadîsi bu konuda en meşhur hadistir. Hadis âlimlerinin bir kısmı bu hadisle amel ederler. Fakat çoğu Hz. Ömer ve îbn Mes'üd'dan nakledilen ve sadece "Sübhaneke" duasının bulunduğu rivayeti esas alır. Çünkü Ebû Saîd hadisi tenkide maruz kalmıştır. Meselâ, Yahya b. Saîd, Ali b. Ali er-Rifâîyi eleştirir. Ahmed b. Hanbel ise bu hadisin sahih olmadığını söyler"); Nesâî, İftitâh, 18, H.no:897-898 (Her İki rivayet de sadece "Sübhaneke" bölümü nakledilir); îbn Mâce, İkâme, 1, H.no:804 (Sadece "Sübhaneke" bölümü nakledilir); Dârimî, Salât, 33, H.no: 1242. Heysemî, senedindeki râvilerin sika olduklarını belirtir. Bk. Mecma', U/265.
Râvilerden Muhammed b. Hasan b. Eteş ve Ali b, Ali el-Yeşkurî er-Rifâî Kaderilik, Cafer b. Süleyman ed-Dubaî de ŞîÜikle suçlanmıştır. Muhammed ve Cafer sadûktur. Ali b. Ali el-Yeşkurî hakkında ise: "lâ be'se bih/bir beis yok" denilmiştir. Ahmed b. Hanbel hocası Muhammed b. Hasan b. Eteş es-San'ânî"den beş rivayet nakleder. Bir hadis de Dârimî rivayet eder.
Hz. Âişe'den (Radıyallahü anhâ) şahidi için bk. Tirmizî, Salât, 65, H.no:243 (Sadece "Sübhaneke" bölümü nakledilir. Tirmizî Harise b. Ebu'r-Rİcâl Muhammed b. Abdurrahman en-Neccârî el-Ensârî el-Medînî'nin (v.148/765) hafızası sebebiyle zayıf olduğunu belirtir)
Ebû Ümâme el-Bâhilî'den (RadıyalîahU anh) şahidi İçin bir sonraki 505/1375. hadise bk.
İbn Mes'üd'dan (Radıyallahü anh) şahidi için bk. îbn Mâce, İkâme, 2, H.no:808.
[5] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/137-138.
[6] Bu duanın geçtiği yerler içi bk. TirmizU Salât, 179, H.no: 243; Ebû Davûd, Salât, 122, H.no: 776; İbn Mace, İkame, 1, H.no: 804.
[7] Abdürrezzak, 11/82, No: 2572; 11/84, No: 2580; Ahmed b. Hanbel, IV/80; Ayrıca bk. Müsned Trc. H.no: 506/1376.
[8] İbnü'l-Esir, Garibü'l-Hadis, V/88-90.
[9] İbn Manzûr, Lisanü'l-Arab, VI/425-426.
[10] Heysemi, Mecmau'z-zevâid, X/188, (Heysemi ekledi: Bezzar'ın rivayet senedinde Rişdîn vardır ve zayıf bir râvidir.)
[11] İ.Muhammed, Asi, 1/29; İ.Şafiî, Ümm, 1/128; Kâsânî, BedâV, 1/202; îbn Rüşd, Bidaye, 1/89; İbn Kudâme, Muğif, 1/515.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/138-139.
[12] Sened:
Hasen: Müsned, V/253, H.no:22079; Diğer rivayet: V/253, H.no:22077; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, Ü/36; Senedde yer alan Ebû Ümâme el-Bâhilî'nin talebesi Ya'lâ b. Atâ'nın müphem hocası diğer rivayette Dımaşklılardan bir şeyh olarak yine müphem olarak verilmiştir. Aynca senedindeki Şerik b. Abdullah {v.177/793) ise saduktur ve çok hata yapar. Heysemî, senedinde müphem bîr râvinin bulunduğunu söyler. Bk. Mecma', Ü/265. Hadisin senedi zayıftır. Fakat hadis şâhidleri ile hasen li ğayrihî seviyesine yükselir.
EK: Hz. Âişe'den (Radıyaiiahü anhâ) şahidi:
Müsned, VI/156, H.no:25103; Müslim, Müsâfirûn, 200; EbÛ Dâvâd, Saiât, 119, H.no:767; Nesâît Kıyam, 12, H.no:1623; îbn Mâce, İkâme, 180, H.no:1357.
Ebû Saîd el-Hudrî'den (Radıyaiiahü anh) şahidi için bir önceki 504/1374. hadise bk. Îbn Mes'ûd'dan (Radıyaiiahü anh) şahidi için bk. îbn Mâce, İkâme, 2, H.no:808.
[13] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/139-140.
[14] Sened:
Hasen: Müsned, IV780, H.no: 16684 (Senedinde müphem râvi bulunmaktadır); Diğer rivayet: IV/80-81, H.no:16685 (Müphem râvinin Aneze kabilesinden biri olduğu İfade ediliyor); Benzer rivayetler için bk. IV/83, H.no: 16705 (Müphem râvinin Abbad b. Âsim el-Anezî olduğu bu rivayetin senedinden anlaşılmaktadır. Fakat bu râvi de mesturdur); IV/85, H.no: 16728 (Bu rivayette ise Âsim b. Umeyr el-Anezî vardır ki bu râvi makbuldür); Ebû Dâvûd, Salât, 119, H.no:764 (Ebû Dâvûd iki isnadla verir. Birinin senedinde müphem bir râvi vardır. Diğer senedde ise Âsim el-Anezî vardır); İbn Mâce, İkâme, 2, H.no:807 (Âsim el-Anezî kanalı ile). Müsned'i tahric eden Hazma Ahmed ez-Zeyn hadisin senedinde müphem râvi olmasına rağmen rivayetleri sahih saymıştır.
Ebû Saki el-Hudri'den (Radıyallahü anh) şahidi için 504/1374. hadise bk. Ebû Ürnâme el-Bâhilî'den (Radıyallahü anh) şahidi için 505/1375. hadise bk.
EK: İbn Mes'ûd'dan (Radıyallahü aoh) şahidi:
Bk. Müsned, 1/403, H.no:3828; 1/404, H.no:3830;
İbn Mâce, İkâme, 2, H.no:808.
[15] Bu hadisin devamında gelen diğer rivayette bu hâl sar'a olarak açıklanmaktadır.
[16] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/140-141.
[17] Bu manalar için bk. Azimâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd, 11/332; Bu vakiderde (sabah ve ikindide) gece ve gündüz melekleri toplanmaktadır. Bk. Bennâ, age., HI/179; Bu konudaki hadis için bk. Müsned Trc. H.no: 123/993.
[18] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/141.
[19] sened:
Sahih: Müsned, n/14, H.no:4627; Benzer rivayet için bk. 11/97, H.no:5722 (Bu rivayetin senedinde İbn Lehîa bulunmaktadır. 4627.hadisin isnadında ise Ebu'z-Ztibeyr'in diğer talebesi Haccâc b. Ebû Osman yer almıştır):
Müslim, Mesâcid, 150; Tirmizî, Deavât, 126, H.no:3592 (hasen-sahih-garib); Nesâî, îftitâh, 8, H.no:883- 884.
[20] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/141-142.
[21] sened:
Sahih: Müsned, 11/175, H.no:6632; Benzer rivayet için bk. 11/221, H.no:7060; Heysemî hadisin Ahmed b. Hanbel ve Bezzâr tarafından nakledildiğini, senedinde Atâ b. es-Sâib'in bulunduğunu, bu zâtın sika olduğunu fakat sonradan İhtilât ettiğini, ancak Hammad b. Seleme'nin ihtİIâttan önce bu hadisi aldığını, bu görüşü de Ebû Davud'un ifade ettiğini belirtir. Taberânî Kebîr'inde senedi ile nakleder. İsnadı ceyyiddir. Senedindeki Ya'lâ b. Atâ' el-Âmirî ve babası Atâ' el-Âmirî sikadır.
Bk. Mecma', 11/105.
[22] Manası; Gökler dolusu hamd Allah'a olsun, şeklindedir.
[23] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/142-143.
[24] Sened:
Sahih: Müsned, IV/355, H.no':19035-19Ö36; Diğer rivayet için bk. IV/356, H.no:19049; Heysemî, hadisin Ahmed b. Hanbel ve Taberânî tarafından nakledildiğini, râvilerin sika olduklarını belirtir. Bk. Mecma', 11/105-106.
[25] Metindeki İlave: (Bir rivayette; yolcu bir kişi geldi) şeklindedir. Bu mana için bk. Karahisarî, Ahteri-i kebir, II/364.
[26] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/143-144.
[27] Sened:
Hasen: Müsned IV/317, H.no:I8762; Jftsdf, İftitâh, 36, H.no:930:
İbn Mâce, Edeb, 55, H.no:3802; Tayâlisî, s.137, H.no:1023 duası ile; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XXII/25-27, H.no:54-55 duası ile, 59:
Senedde yer alan Abdülcebbâr babasından hadis işitmemiştir. Bu nedenle de rivayet mtınkati ve zayıftır. Fakat hadis şâhidleri ile kuvvetlenir. Hadisin şâhidleri: a-Enes'ten (Radtyallahü anh) şahidi:
Bk. Müsned, III/106, H.no:11973; Benzer rivayetler için bk. III/167-168, H.no:12649; III/188-189, H.no:12895; IH/252, H.no:13579; DJ/269, H.no:13778; İÜ/191, H.no:l2923; III/158,H.no:12549: (Enes'ten nakledilen bu rivayette ise hâdisenin namaz içinde gerçekleşmediği görülmektedir); IIi/229, H.no:13330 (özetle), Müslim, Mesâcid, 149; EbÛ Dâvûd, Salât, 119, H.no: 763; Nesâî, İftitâh, 19, H.no:899; Tayâlisî, s.268, H.no:2001; Abd b. Humeyd, s.360, H.no:
1195; EbÛ Ya'lâ, V/294, 414, H.no:2915, 3100; VI/468, H.no:3876; Taberânî, ei-Mu'cemü'l-ewflf,rW351,H.no:4405.
b-Ebû Sa'lebe el-Huşenfden (Radıyallahü anh) şahidi:
Bk. Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, VII/97, H.no:6965. Heysemî, hadisin Taberânî tarafından (Evsat'ında) nakledilen rivayette yer alan Muhammed b. Yezid b. Sinan er-Rahâvfyi tbn Maîn ve Buhârî*nİn zayıf, Nesâî ve İbn Hıbbân'ın ise sika saydıklarım ifade eder. Bk. Mecma'., 11/107-108.
c-Rifâa b. Râfi' ez-Zürakî"den {Radıyallahü anh) şahidi için bk. 653/1523.hadis.
d-İbn Ömer'den (Radtyallaha anhüma) şahidi için bk. Taberânî, age., XIl/438, H.no: 13600 (Heysemî, bu rivayetin senedinde münkeru'l-hadis olan el-Yesa' b. Talha'nın varlığından bahsetmektedir. Bk. Mecma', 11/124).
e-Abduİlah b. Ebû Evfâ'dan (Radıyallahü anh) nakledilen benzer rivayet için bk. 651/1521.hadisin tahrici.
f-Ebû Eyyûb el-Ensârrden (Radıyallahü anh) nakledilen benEer rivayet: : (J-j «i* iı yU iı Jj-j Ju» *^ tfjU lj» tjjsT
Taberânî, el-Mu'cemü't-kebîr, IV/184, H.no:4088.
g-Âmİr b. Rabîa'dan (Radıyallahü anh) nakledilen benzer rivayet:
Bk. Bezzâr, IX/272-273, H.no:3819; Ahmed eş-Şeybânî, Âhâd, 1/252, H.no;325. h-Abdullah b. Amr'dan (Radtyallahü anh) şahidi: Heysemî, hadisin Bezzâr tarafından nakledildiğini, senedinde tanımadığı bir râvinin bulunduğunu söyler. Bk. age., 11/124.
[28] Nüshalarda hem idğamlı/şeddeli hem de açık okunuşu kayıtlıdır. Şuayb el-Arnavud ve ekibi idğamlı kelimeyi tercih etmişlerdir. Bk. H.no: 18860.
[29] Müslim, Mesacid, 149 (600); îbn Huzeyme, 1/37; îbn Hibban, V/57, No: 1761.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/144-146.
[30] Sened:
Sahih: Müsned, İ/94-95, H.no:729; Diğer rivayet için bk. 1/102-103, H.no:803; 1/119, H.no:960 (633/1503.hadis); Mâlik, Salât, 17; Müslim, MUsâfırûn, 201-202; Ebû Dâvûd, Salât, 119, H.no:760; Vitir, 25, H.no:1509; Tirmizî, Salât, 82, H.no;266 (İbn, Ömer, İbn Abbas. îbn Ebî Evfâ, Ebû Cuhayfe ve Ebû Saîd'den (Radıyallahü anhüm) şahidinin de bulunduğunu söyleyen Tİrmizî, Hz. Ali rivayetinin hasen-sahih olduğunu ifade eder); Deavât, 32, H.no:3421-3423 (hasen-sahih); Nesâî, tftitâh, 17, H.no:895; İbn Mâce, tkâme, 15, 70, H.no:864, 1054; Dârimî, Salât, 33, 71, H.no:1241,1320.
Rükû'da okunan dua ile ilgili rivayet için bk. 633/1503.hadis.
Rükû'dan sonra okunan dua ile ilgili rivayet için bk. 649/1519.hadis.
Secdede okunan dua ile ilgili rivayet için bk. 682/1552.hadis.
Namazda Fâtiha'ya başlamadan önce okunan dua örnekleri:
a-Semüra b. Cündeb'den (Radıyallahü anh):
Heysemî, hadisin Bezzâr ve Taberânî tarafından (Kebîr'İnde) nakledildiğini, İsnadının da zayıf olduğunu belirtir. Yine aynı sahâbiden lafzı İle Taberânî'nin (A'etfr'inde) nakledilen rivayetin ise isnadının hasen olduğunu söyler. Bk. Mecma', 11/106. b-Abdullah b. Mes'ûd'dan (Radıyallahü anh):
Heysemî, hadisin Taberânî tarafından nakledilen rivayette yer alan Ebû Ubeyde'nin İbn Mes'ûd'dan hadis işitmediğini, yine Taberânî tarafından (Kebîr'indc) nakledilen rivayette ise Mes'ûd b. Süleyman'ın bulunduğunu, bu zatı Ebû Hâtim'in mechûl saydığını belirtir. Taberânî'nin (Kebîr'İnde) nakledilen bir rivayette ise müphem birinin bulunduğunu İfade eder. Bk. age., 11/106.
c-Vâsile'den (Radıyallahü anh): (Abdullah b. Mes'ûd'dan (Radıyallahü anh) nakledilen rivayetteki "sübhâneke" duası): Heysemî, hadisin Taberânî tarafından (Evsat ve ^TefoVinde) nakledildiğini senedinde zayıf olan Amr b. Husayn'in bulunduğunu belirtir. Bk. age., 11/106.
d-Abdullah b. Ömer'den (Radıyallahü anhüma):
Heysemî, hadisin Taberânî tarafından (£e£îr'inde) nakledildiğini senedinde zayıf olan Abdullah b. Âmir el-Eslemî'nin bulunduğunu belirtir. Bk. age., 11/106-107. e-EbÛ Râfî'den (Radıyallahü anh):
Heysemi, hadisin Taberânî tarafından {Kebîr'ınde) nakledildiğini senedinde Muhammed b. İskak'ın bulunduğunu, bu zatın sika fakat müdellis olduğunu ve bu rivayetinde an'ane ile naklettiğini, diğer râvilerinin ise sika sayıldıklarını söyler. Bk. age., ü/107.
f-Enes'ten (Radıyallaha anh): Sadece "sübhâneke" duası nakledilir. Heysemî, bu rivayetin de Taberânî tarafından {Evsafında) nakledildiğini, râvilerinin ise sika sayıldıklarını belirtir. Bk. age., 11/107.
g-Huzeyfe b. el-Yemân'dan (RadıyailaM anh):
Heysemî, bu rivayetin de Taberânî tarafından (Evsafında) nakledildiğini, râvilerinin ise sika sayıldıklarını söyler. Bk. age., 11/107. Rivayetle İlgili bk. 488/1358. hadis.
[31] Ebû'n-Nadr rivâyetindeki bu ek için bk. Müslim, Salât, 771; Ebû Davûd, Salâu 121, H.no: 760; ibn Huzeyme, 1/235, H.no: 462.
[32] Ebû Davûd, Salât, 121, H.no: 760; İbn Huzeyme, 1/235, H.no: 462.
[33] İbn Cârud, 1/54, H.no: 179; İbn Hibbân, V/70, H.no. 1772.
[34] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/146-148.
[35] Bk. Nevevi, Serhu Sahihi Müslim, VI/58; Azimâbâdi, Avnü'l-Mabûd, VII/351.
[36] Diğer rivayette; Müslümanların ilkiyim, şeklinde geldi.
[37] Diğer rivayette; Allahım! Sen kendisinden başka ilâh olmayan bir meliksin, şeklinde geldi.
[38] Bir rivayette; (Allahım!) İcabet sana olur, yardım senden gelir ve hayır tümüyle senin elindedir, şer sana ait değildi, şer sana yaklaşamaz, ben seninleyim ve sana yöneldim. Yüce onan sensin.) (Bu manalar için bk. İbnü'l-Esir, Garibü'l-Hadis. 11/366; İbn Hacer, Fethu'l-Bârt, III/410; Bennâ, age., III/182-183)
[39] Bk. Mübarekpûrî, Tuhfetü'l-Ahvezi IX/265.
[40] İmam Muhammed, Asi, 1/29; Kâsâni, Beden', 1/202; İbn Kudâme, Muğnî, 1/515.
[41] İ.Şafiî, Ümm, 1/128; Nevevî, Mecmu, 111/320.
[42] Kâsâni, age., 1/202; Mevsılî, İhtiyar, 1/49.
[43] İbn Rüşd, flwfaye, 1/89.
[44] İ. Şafiî, age., 1/128; Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Mesâil, 1/71; Sehnûn, Miidevvene, 1/68; Kâsânî, age., 1/202; İbn Kudâme, age., 1/518-519.
[45] Nahl, 16/98.
[46] Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, 11/215.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/149-150.
[47] Sened:
Sahih: Müsned, III/166, H.no:12636; Benzer rivayet için bk. III/190, H.no: 12909; 111/264, H.no:13719; 111/177, H.no:12746; III/168, H.no:12650. Heysemî, senedindeki râvilerin sika sayıldıklarını belirtir. Bk. Mecma', 11/108.
Abdullah b. Muğaffel'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. 517/1387. hadis.
Hz. Âİşe'den (Radtyallahii anha) şahidi için bk. 518/1388. hadis.
Ayrıca bk. 513-516/1383-1386,526/1396. hadisler.
[48] Yani unuttuğum bir şeyi soruyorsun. Bk. Bennâ, age., 111/185.
[49] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/150-151.
[50] Sened:
Sahih: Müsned, 111/176, H.no:12746; Benzer rivayetler için bk.' III/273, H.no:13826-13827; Müslim, Salât, 50-52.
Abdullah b. Muğaffel'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. 517/1387. hadis.
Hz. Âİşe'den (Radıyallahü anha) şahidi İçin bk. 518/1388. hadis.
Ayrıca bk. 512,514-516/1382, 1384-1386,526/1396. hadisler.
Hz. Âİşe'den (Radıyallahü anha) şahidi için bk. 518/1388. hadis.
Ayrıca bk. 512, 514-516/1382, 1384-1386, 526/1396. hadisler.
[51] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/151.
[52] Sened:
Sahih: Müsned, III/275, H.no:13850; Benzer rivayetler İçin bk. 111/179, H.no:12781; 111/264, H.no:13719;IIİ/216,H.no:13192:
Nesâî, îftitâh, 22, H.no:905. Taberânî'nin Kebir ve fvjflf'ında naklettiği rivayeti için Heysemî "Hâvileri sika sayılmıştır" der. Bk.Mecma', 11/108. Hadisin şâhidleri:
a-Abdullah b. Mıığaffel'den (Radıyatlahtianh) şahidi için bk. 517/1387. hadis.
b-Hz. Âişe'den (Radıyallalıü anlıa) şâlıidî için bk. 518/1388. hadis.
c-İbn Abbas'tan (Rndıyallalm anhüma) şahidi:
Heysemî hadisi Bezzâr'm naklettiğini, senedinde Ebû Saîd el-Bakkal'ın bulunduğunu, bu râvinin sika fakat müdelüs olduğunu ve hadisi an'ane ile rivayet ettiğini, diğer râvilerinin ise sahih hadis ricalinden olduklarını ifade eder. İbn Abbas'tan gelen bir başka rivayet söyledin
Taberânî'nin ATeöfr ve Evsor'ında naklettiği bu rivayetin râvüeri sika sayılmıştır. Bk.
age., 11/108. İbn Abbas'tan Hz. Peygamber'in önceleri besmeleyi açıktan okuduğuna dair bir rivayet nakledilin
Bezzâr'm naklettiği bu rivayetin râvileri sika sayılmıştır. Fakat Ebû Dâvûd vd. âlimler cehrî okuyuşu ile ilgili kısmını nakietmemişlerdir. Bk. Heysemî, age., 11/108-109. d-Ebû Vâil'den (Radtyaltahü tmh) şâhidî:
Heysemî hadisi Taberânî'nin Kebir'inûz naklettiğini, senedinde Ebû Sa'd el-Bakkal'ın ) bulunduğunu, bu zatın da sika-müdellis olduğunu söyler. Bk. age., U/108.
e-Hz. Ali ve Ammar'dan (Radtyalhhü anhüma) şahidi:
Heysemî hadisi Taberânî'nin Kebirinde naklettiğini, senedinde Câbir el-Cu'fî'nin bulunduğunu, bu zatı Şu'be, Sevrî ve Züheyr b. Muâviye'nin müdellis olduğu halde sika, diğer âlimlerin ise zayıf saydıklarını söyler. Bk. age., 11/109.
Ayrıca bk. 512-513,515-516/1382-1383, 1385-1386, 526/1396. hadisler.
[53] Ahmed b. Hanbel'in diğer rivayetinde; Onlarla birlikte, şeklinde geçmektedir.
[54] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/152.
[55] Sened:
Sahih: Müsned, HI/223-224. H.no: 13270; Benzer rivayetlerde hadisin ikinci kısmı zikredilmez: III/lll, H.no:12023; III/114, H.no:I2074 {Mükerreri: 111/101, H.no:11930 (526/1396. hadis); III/I68, H.no:12650; 111/183, H.no:12822; 111/203, H.no:I3037; 111/205, H.no:13058; 111/255, H.no:136İ4; III/273, H.no:13824, 13826-13827; 111/286, H.no:13984; 111/289, H.no:14010; Bıılıûn, Ezan, 89; Ebû DâvÛd, Salâl, 122. H.no:;782 Tirmizî, Salât, 68, H.ııo:246 (hasen-sahilı); Nesâî, İftiıâh, 20, H.no:900-901; İbn Mâce, İkâme, 4, H.no:813; Dârimt, Salât, 34, H.no:1243.
Nâfİ'den gelen rivayette Besmele ile başladığı bildirilmektedir. Fakat Taberânî tarafından nakledilen bu rivayet Heysemî'nin de belirttiği gibi Abdurrahman b. Abdullah b. Ömer sebebiyle çok zayıftır:
Bk. Mecma’, 11/109. HeysemîBüreyde'den nakledilen:
rivayeti İçin de: " Taberânî Evsat'ında nakletti. Senedinde Abdiilkerim b. Ebu't-Mehârik var. Hafızasının kötü olması sebebiyle zayıftır. Senedinde tanımadığım bir râvİ de bulunmaktadır" der. Bk.a#e., 11/109.
Abdullah b. Muğaffel'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. 517/1387. hadis.
Hz. Âİşe'den (Radıyailahü mıha) şahidi için bk. 518/1388. hadis.
Ayrıca bk. 512-514, 516/1382-1384, 1386, 526/1396. hadisler.
[56] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/153.
[57] sened:
Hasen: Müsned, III/278, H.no: 13892; Mâlik, Salât, 30; Nesâî, Iftitâh, 22, H.no:904. Bu rivayet Ebû Bekir el-Katîî'nin ziyâdesidir. Senedde yer alan Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah'ın hocası ve Müsned sahibi Ebû Dâvûd et-Tayâlisînİn (v.204/819) talebesi Ebû Abdullah es-Sülemî el-Anberî meçhul biridir. Ahmed b. Hanbel altı rivayetini nakleder. Bu zat aynı zamanda Haremî b. Umara b. Ebû Hafsa el-Atekî'nin (v.201/816) talebesidir. Örnek rivayeti için bk. Müsned, III/278, H.no: 13896. Sened bu hali ile zayıftır. Fakat önceki rivayetlerle desteklenen hadis hasen li ğayrihî seviyesine yükselir.
Ayrıca bk. 512-515/1382-1385, 526/1396. hadisler.
Abdullah b. Muğaffel'den (Radıyatiahu anh) şahidi için bk. 517/1387. hadis.
Hz. Âişe'den (Radıyaltahü anluı) şahidi için bk. 518/1388. hadis.
[58] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/153-154.
[59] Senedde, İbn Abdullah b. Muğaffel olarak zikredilen kişi Yezid b. Abdullah b. Muğaffel'dir, (Bk. İbn Hacer, Takribu't-Tehztb, 695, No:8476; Bennâ, age., IH/187)
[60] sened:
Hasen: Müsned, V/55, H.no:20437; Benzer rivayetler için bk. V/54, H.no:20424:
IV/85, H.no:16731 (oğlunun İsmi Yezid olarak isimlendirilmiştir. Senedde yer alan Ebû Neâme ise Kays b. Abâye'dir); TirmizU Salât, 66, H.no:244 (hasen); Nesâî, İl'tİtâh, 22, H.no:906; İbn Mâce, tkâme, 4, H.no:815.
Abdullah b. Muğaffel'in oğlu Yezid hakkında herhangi bir cerh ve tadilde bulunulmamıştır. Bu rivayetinden başka da bir nakli yoktur.
Bennâ hadis hakkında şunları söyler: "Tirmizî'nin hadisi hasen saymasına karşın Hatîb (el-Bağdâdî) ve diğer âlimler zayıf saymışlardır. Zayıf saymalarının sebebi İse Abdullah b. Muğaffel'İn oğlunun meçhul olmasıdır. Meçhul bir râvinin bulunduğu rivayetle de delil getirilemez. Ebu'1-Feth el-Ya'murî der ki: 'Bana göre meehuliyetinin dışında hadis illetli değildir. Buradaki mechuliyet ise aynî (mechûlU'l-ayn) değil, hâli (mechûlü'l-hâl)dir. Abdullah b. Muğaffel'İn yedi oğlu vardır. Buradaki oğlu Yezid'dİr.'"
Enes'ten (Radıyatlahil anlı) şahidi için bk. 512-516/1382-1386. hadisler.
Hz. Âişe'den (Radıyallahü anha) şahidi için bk. 518/1388. hadis.
[61] Müsned, IV/85.
[62] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/154-155.
[63] Sened:
Sahih: Müsned, VI/110, H.no:24672; Benzer rivayetler için bk. Vl/281, H.no:26280; VI/171, H.no:25258:
VI/194 H.no:25493; VI/31, H.no:23912:
Müslim, Salât, 240; Ebu Dâvud, Salât, 122, H.no:783; /tn Mâc^, İkâme, 4, H.no:812; Dârimî, Salât, 31, H.no:1239. Senedde yer alan Hüseyin, Hüseyin b. Zekvân el-Mükteb el-Muallim'dir (v.145/762). Büdeyl ise Büdeyl b. Meysera el-Ukaylî'dir (v. 130/747). Her ikisi de sahih hadis rical indendir. Müslim'in rivayeti de bu râviler kanalı ile nakledilmiştir.
Enes'ten (Radıyallahü anlı) şahidi için bk. 512-516/1382-1386. hadisler.
Abdullah b. Muğaffel'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. 517/1387. hadis.
Ayrıca bk. 472/1342 ve 687/1557. hadisler.
[64] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/155.
[65] Sened:
Sahih: Müsned, VI/302, H.no:26462; Benzer rivayetler için bk. VI/323, H.no:26621: VI/300, H.no:26443 (Mükerreri: VI/294, H.no:26406):
£trî Dâvûd, Hurûf, 1, H.no:4001 (Ebû Dâvûd hocası Ahmed b. Haııbel'den şunu nakleder: Tirmizî, Fezailü'l-Kur'ân, 23, H.no:2923 (haseıı-sahİh); Kırâât, 1,
H.no:2927 (isnadı muttasıl değildir. Ancak Leys b. Sa'd - Abdullah b. Ubeydullah b. Ebû Müleyke (İbn Ebî Müleyke) - Ya'15 b. Memlek - Ümmü Seleme kanalı ile nakledilen rivayet daha sahihtir/kuvvetlidir).
Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde benzer bir rivayet daha vardır. Fakat bu rivayette Hz. Peygamber'in eşi müphem olarak zikredilmektedir. Nâfi' b. Ömer ise eşinin isminin Hafsa olduğunu tahmin ettiğini belirtir. Ahmed b. Hanbel de bu hadisi Hafsa ve Ümmü Seleme annemizden naklettiği hadisler başlığı altında değil de bu iki annemizin müsnedlerinin arasında "Bazı eşlerinden nakledilen hadisler" başlığı altında zikreder. Bu da onun bu konuda net bir fikrinin olmadığını gösterir. Bk. 598/1468.hadis. Hafsa validemizden nakledilen diğer benzer rivayetler:
Müsned, VI/286, H.no:26331; VI/285, H.no:26321:
VI/285, H.no:26322-26323; VI/297, H.no:26426; Mâlik, Cemâat, 21; AfteZ/m. Müsâfirûn, 118; Tirmizî, Salât, 158, H.no:373; Nesât, Kıyam, 19, H.no:1656; Dârimî, Salât, 109, H.no:1392; An Huzeyme, 11/188, 238, H.no:l 158, 1242.
[66] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/156.
[67] İmam Şafiî, Onun, 1/129-130; Nevevî, Mecmu', III/332; İbn Kudame, age., 1/520-521.
[68] Bk. Müsned Trc. H.no: 519/1389; Nevevî, age., III/336-337; Bennâ bu rivayetle ilgili olarak: Darekutnî ona sahih, dedi. Ancak bu konudaki hadislerin çoğunluğu zayıftır, der. (Bk. Bennâ, age., 111/189)
[69] Nesâi, İftitah, 21; Tahâvi, 1/199; İbn CârıuL 1/52, H.no: 184; İbn Huzeyme, 1/251, H.no: 499; İbn Hibbatu V/100, H.no: 1797.
[70] Sehnûn, Müdevvene, 1/64; İbn Rüşd, age., 1/89.
[71] Kâsânî, BedöC, 1/203; İbn Kudame, age., 1/520-521.
[72] Bk. Müsned Trc. H.no: 513/1383-516/1386 arası rivayetler; İmam Muhammed, el-Hucce alâ Ehti'l-Medine, 1/69.
[73] Bennâ, age., III/l 89-190.
[74] Kâsânî, age., 1/203; İbn Rüşd, Bidcıye, 1/89; İbn Kudame, age., 1/520.
[75] Beyhakî, 11/45, No: 2216.
[76] Bk. Beyhakî, 11/45, No: 2217-2219 arası rivayetler.
[77] Abdürrezzak, 11/94, No: 2629.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/156-158.
[78] Bu konudaki rivayetler için bk. Taberi, Camiu'l-Beyân, VII/536-538; Ayrıca bk. Müsned Trc. 519/1389 numaralı hadisin açıklamasındaki rivayetler.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/158.
[79] Sened:
Sahih: Müsned, 11/285, H.no:7823; İkinci rivayet: 11/241-242, H.ııo:7289; Benzer rivayet için M/460, H.no:9894; Bazı rivayetler de özetle nakledilmiştir: Bk. 11/250, H.no:7400; II/290, H.no:7888; ÎI/457, H.no:9860; H/478, H.no:10151; III/487, H.no:10268;
11/428, H.no:9496 (525/1395. hadis); Mâlik, Salât, 39; Mitilim, Salât, 38-41; Ebû Dâvûd, Salât, 132, H.no:819-821; Tinnizî, Tefsîr, 1/1, H.no:2953 (hasen); Nesâî, Iftitâh, 23, H.no:907; îbn Mîıce, İkâme, 11, H.no:838; Edeb, 52, H.no:3784.
Hadisin şâhidleri:
a-Ubâde b, Sâmit'ten (Radtyaltahtianh) şahidi için bk. 521/1391 ve 523/1393. hadisler.
b-Hz. Âişe'den (Radıyailahü anlıâ) şahidi için bk. 522/1392. hadis.
c-Abdullah b. Amr b. Âs'taıı (Radıyaltahü anhiimû) şahidi için bk. 524/1394. hadis.
d-Allah Rasûlü'nün yanında esir olarak kalan birinden (Radıyallahu anlı) şahidi için bk. 527/1397. hadis.
Ayrıca Ebû Hüreyre'den nakledilen diğer rivayet için bk. 525/1395. hadis.
[80] Diğer rivayette şeklinde geldi ki bu lafız 'kuluma benden istediği verildi' anlamındadır.
[81] Diğer rivayette yine şeklinde geldi ki bu lafız önceden geçtiği gibi 'kutuma benden istediği verildi' anlamındadır.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/158-161.
[82] İbn Manzûr, Lisanül-Arab, 11/248-249.
[83] İbnü'1-Esir, Garibu'I-Hadis, 11/12; İbn Manzûr, age., H/249.
[84] İbnü'1-Esir, age., 11/12-13; Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, IV/101; Azimâbâdî, Avnii'l-Ma'bud, III/27.
[85] Azimâbâdî, age., 111/27, XIII/76; Bu lafızdaki bir rivayet için bk. ibn Mace, Mukaddime, 12, No: 167.
[86] İbn Manzûr, age., 111/27.
[87] İbn Manzûr, age., 111/27.
[88] Müslim, Salât, 38 (395).
[89] Abdürrezzak, H/129, H.no: 2768; Tirmizi. Tefsiru'l-Kur'ân. 2, H.no: 2953; Darekııtm, 1/312, H.no: 35; Ebû Avâne, Müsned, 1/452, H.no: 1673; İbn Hibbân, 111/54, H.no: 774.
[90] Ahmed b. Hanbel, 111/43.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/161-162.
[91] Sened:
Sahih: Müsned, V/314, H.no:22576; İkinci rivayet: V/322, H.no:22648; Benzer rivayet için bk. V/322, H.no:22645 (Rivayetin senedinde yer alan Mahmud b. Rabî' el-Ensârî de sahâ-bidir. Senedde hakkında şu bilgi de verilir: "Rasûlullah kuyularından su alarak iki kez yüzüne su püskürttü."); Buhârî, Ezan, 95; Müslim, Salât, 34-37; Ebû Dâvûd, Salât, 132, H.no:822-824; Tirmizî, Salât, 69, H.no:247 (Bu konuda Hz. Aİşe. Ebû Hüreyre, Enes, Ebû Katâde ve Abdullah b. Anır'dan da şahidi vardır. Ubâde'nin rivayeti ise hasen-sahilıtİr); Nesâî, İftitâh, 24, 29, H.no:908-909, 918; İbn Mâce, İkâme, 11, H.no:837; Dârimt, Salât, 36, H.no: 1245.
Ebû Hüreyre'den ve diğer sahabeden (Rudıyallahüanh) şahidi için bk. 520/1390. hadis.
Ayrıca Ubâde b. Sâmİt'tcn nakledilen diğer rivayet için bk. 523/1393. hadise bk.
[92] Bu mana için bk. Azİmâbâdi, Avııü'l-Ma'bûd, 111/27; Bennâ, age., III/195; Fatihadan fazlası zammı sure olarak bilinen hükümdür ki manası sure/ayetler eklemektir.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/162.
[93] Sened:
Sahih: Müsned, VI/275, H.no:26234; Benzer rivayet için bk. VI/142, H.no:24979; Buhâri, ei-Kııâatü halfe'1-imâm, s.10, H.no:90; ibn Mâce, İkâme, 11, H.no:840. Heysemî, Taberânî'nin Sağîr'ınde lafzı ile naklettiği rivayetin senedinde İbn
Lehîa'nın bulunduğunu söyler. Taberânî'nin Evsal'mda Mihrân'dan (Radıyallahü anlı) şahidine de değinen Heysemî isnadında cerh ta'dil açısından hakkında bilgi sahibi olmadığı râvilerin bulunduğunu belirtir. Ayrıca yine Taberânî'nin Evsafında lafzı ile Abdullah b. Amr'dan naklettiği rivayet için şunları söyler: "Senedinde Saîd b. Süleyman'ın bulunduğunu, bu zat hakkında Ebû Zür'a'nın; 'Allah selâmet versin, sağlam biri değildi'dediğini ifade eder. " Bk. Mecmu', 11/111. Ebû Hüreyre'den ve diğer sahabeden (Radıyallahü anlı) şahidi için bk. 520/1390. hadis.
[94] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/162-163.
[95] Sened:
Sahih: Müsned, V/3İ6, H.no:22593; Benzer rivayetler için bk. V/313, H.no:22570 (Mükerreri: V/322, H.no:22645); V/321, H.no:22642; V/321-322, H.no:22644; V/322, H.no:22649; Ebû Dâvûd, Salât, 132, H.no:823-824; NesûU İftitâh, 29, H.no:918; İbn Ebî Şeybe, 1/328, H.no:3756 (.li-iı nu-); İbn Huzeyme, IH/36. H.no:1581; İbn Hıbbân, V/86,95, 156, H.no:1785, 1792, 1848; Hâkim. 1/364, H.no:869; Makdisî, Muhtara, VIII/341
Görüldüğü gibi bazı rivayetlerde hâdisenin yatsı namazında gerçekleştiği ifade edilmektedir. Fakat meşhur rivayet sabah namazıdır.
Ubâde b. Samit'ten nakledilen diğer rivayet için bk.521/1391. hadise bk. Ubâde b. Sâmİt'ten nakledilen diğer rivayet için bk.521/1391. hadise bk. Ebû Katâde'den (Ratltyallahllanh) şahidi için bk. 533/1403 (V/308. H.no:22524). Hadis
Hz. Peygamber'in yanında esir olarak kalan bir sahâbiden (RadıyaHahii anlı) şahidi İçin bk. 527/1397 (V/78, H.no:20619). hadis
Ebû Hüreyre'den ve diğer sahabeden (Radıvallahu anhiim) şahidi için bk. 520/1390 ve 530/1400. hadisler.
Ayrıca 456/1326. hadise bk.
[96] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/163-164.
[97] Sened:
Sahih: Müsned, 11/215, H.no:7016; Diğer rivayetiçin bk. 11/204, H.no:6903; İbn Mâce, İkâme, II, H.no:841 (Bûsırî Zevâid'inde isnadının hasen olduğunu söyler); Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, IV/428, H.no:3716. Bennâ tertibine bizim diğer rivayet diye verdiğimizi esas almıştır. Fakat Ahmed b. Hanbel bu rivayeti bir başka hocası olan Ebû Seni Nasr b. Bâb'dan yine Haccâc kanalı ile nakletmiştir. Nasr b. Bâb ise yalancılıkla suçlanmıştır. Bu sebeple biz bu rivayeti tercih etmedik. Ahmed b. Hanbel Nasr b. Bab'dan 22 rivayet nakletmiştir. Müsned'dekİ rivayetlerinin hepsini de Nasr, Haccâc kanalı ile nakleder. Bir rivayetinde hadisi aldığı zamana tarih düşer: "H.18] şevval ayında." Bk. Müsned, 1/247, H;no: 2227. Ahmed Muhammed Şâkİr her iki rivayetin de sahih olduğuna hükmeder. Hadis sahih li ğayrihî seviyesindedir.
Heysemî, İbn Mâce'nİn Sünen'inde geçmesine rağmen hadisi zevâidine alır ve sadece Taberânî'nin Evsat'ında geçtiğini ifade ederek senedinde Saîd b. Süleyman en-Neşîtînin bulunduğunu, Ebû Zür'a'nın bu râvinin kuvvetli olmadığını söylediğini belirtir. Bk. Meana', H/l 11.
Ebû Hüreyre'den ve diğer sahabeden (Radıyallalui anlı) şahidi için bk. 520/1390. hadis.
[98] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/164.
[99] Sened:
Hasen: Müsned, 11/428, H.no;9496; Ebû Dâvûd, Salât, 132, H.no:819-820; Senedinde yer alan (Ebû Ali) Cafer b. Meymûn el-Enmâtî et-Temîmî saduk fakat çok hata yapan biridir. Hakkında Nesâî: "sika değildir", Ahıned b. Hanbel: "kuvvetli değildir", İbn Adiy ise: "hadisi yazılır" der. Bu râvinİn Tirmizî iki, Ebû Dâvûd ve Ahmed b. Hanbel dört, İbn Mâce ve Dârimî ise birer rivayetini nakleder. Tirmizî rivayetlerinden birisi için "hasen-sahih" (Bk. Sünen, Emsal, H.no :2861), diğeri için ise "hasen" (Bk. Sünen, Deavât, H.no:3556) hükmü vermiştir. Ayrıca Ebû Hüreyre'den nakledilen diğer rivayet ve şâhidleri için bk. 520/1390. hadis.
[100] Bk. Azimâbâdi, Avnu'l-Ma'bûd, 111/27; Bennâ, 111/195; Ayrıca bk. Ubâde b. Samit'ten gelen diğer rivayet, Miisned Trc. H.no:521/ 1391.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/164-165.
[101] Sened:
Sahih: Müsned, III/10I, H.no: 11930; Mükerrer için bk. III/114, H.no: 12074. Tahrici için bk. 512-516/1382-1386. hadisler. Isme'den (RadıyaHahii anlı) şahidi: Heysemî hadisin Taberânrnin Kebîrinde lafzı ile nakledildiğini, senedinde kezzâb olan Fadl b. Cebbâr'ın bulunduğunu söyler. Yine Taberânrnin Kebîr'ınde İbn Abbas'tan lafzı ile nakledildiğini, râvilerinin ise sika olduklarını İfade eder. Taberânî'nin Kebîr'indc benzer lafızlarla İbn Mes'ûd'dan nakledilen hadisin senedinde ise çok zayıf olan Osman b. Matar'ın bulunduğunu belirtir. Bk. Mecma', 11/112.
[102] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/165.
[103] Sened:
Hasen: Müsned, V/78, H.no:20619; Heysemî, hadisin senedinde isimlendirilmeyen bir râvİnin bulunduğunu belirtir. Bk. age., 11/111-112.
Ebû Hüreyre'den ve diğer sahabeden (Radıyallahu anh) şahidi İçin bk. 520/1390. hadis. Hadisin senedinde isnıİ bilinmeyen râvi bulunması sebebiyle müphem rivayet zayıftır. Fakat hadis şâhidleri ile kuvvetlenip hasen liğayrihî seviyesine yükselir.
[104] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/165-166.
[105] Sehnûn, Müdevvene, 1/65-66; İbn Rüşd, age., 1/91; Nevevî, Mecmu, III/326; İbn Kudame, age., 1/525.
[106] Kâsânî, age., 1/160.
[107] İbn Huzeyme, 1/248, H.no: 490.
[108] Kâsânî, age., 1/160; İbn Rüşd, age., 1/91; İbn Kudame, age., 1/525.
[109] Buharı, Ezan, 95.
[110] Kâsânî, age., 1/205; İbn Rüşd, age., 1/92; İbn Kudame el-Makdisî, eş-Şerhu'l-kebir, 1/525 (Muğni ile birlikte)
[111] Buharı, Ezan, 104; Müslim, Salât, 42 (396); İbn Huzeyme, 1/275; H.no: 547; İbn Hibban, V/80,H.no: 1781.
[112] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/166-167.
[113] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/167.
[114] sened:
Sahih: Müsned, 11/420, H.no:9401; Benzer rivayetler için bk. 11/376, H.no:8875 (Sonunda şu ziyade ile :
(Senedinde Ebu's-Sa'd Muhammed b. Meyser es-Sâğânî var. Ahmed b. Hanbel bu ravinin saduk biri olduğunu söyler) 11/341, H.no:8483 (Mus'ab b. Muhammed el-Abdi hakkında tenkit bulunmasına karşın sika sayılmıştır); 11/411, H.no:9300; 11/314, H.no:8141 (Hemmâm, Sahtfe, H.no:44); U/230, H.no:7144; Buhârî, Ezan, 74, 82; Müslim, Salât, 86, 89; Ebû Dâvûd, Salât, 68, H.no:603; Nesâî, İftitâh, 30, H.no:919-920; İbn Mâce, İkâme, 13, 144, H.no:846, 1239; Dârimt, Salât, 71, H.no:1317; İbn Ebî Şeybe, 1/331, H.no:3799; H/115, H.no:7137; VII/286, H.no:36137. Ebû HUreyre'den nakledilen benzer rivayet 1416/2286. hadiste zikredilecektir.
Hadisin şâhidleri:
a-Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den (Raehyallahii anh) şahidi için bk. 529/1399. hadis.
b-Enes b. Mâlik'ten (RadıyaUahü anh) şahidi için bk.1266/2136 (III/l 10, H.no:12013; HI/l62,H.no:12593). hadis.
c-Câbir'den (Radıyaliaha anh) şahidi için bk.1267/2137 (111/300, H.no: 14139). hadis.
d-Hz. Âişe'den (Radıyaliaha anlıa) şahidi için bk.1268/2138 (VI/51, H.no:24131; VI/57-58, H.no:24184; VI/148, H.no:25029; VI/194, H.no:25494; VI/68, H.no:24277). hadis.
e-İbn Mes'ûd'dan (Radıyallalıii aııh) şahidi için bk. Taberânî, el-Mu'cemU'l-kcbtr, IX/275, H.no:9378. Heysemî, Taberânî tarafından nakledildiğini, râvilerin sika sayıldıklarını belirtir. Bk. Mecma MI/78.
Heysemî, yine Ebû Hüreyre'den Taberânî'nin Evsat'ında lafzı ile nakledilen bir başka rivayetini verir ve râvilerin sika sayıldıklarını belirtir. Bk. age.II/124.
[115] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/167-168.
[116] sened:
Sahih: Müsned, IV/415, H.no:19611; Benzer rivayetler için' bk. IV/401, H.no:I9484 (Mükerreri: IV/405, H.no:195l7); IV/409, H.ııo:19553 (1415/2285. hadis); IV/393, H.no:19396; Abdürrezzâk, 11/201, H.no:3065; Müslim, Salât, 62-64; Ebû DâvÛd, Salât, 178, H.no:972; Nesâî, İmame, 38, H.no:828; Tatbik, 23, 101-102, H.no:1062, 1170-1171; Sehv, 44, H.no;I278; İbn Mâce, İkâme, 13, 24, H.no:847, 901; Darımı, Salât, 71, H.no:1318; Ebû rü7â,XIII/311,H.no:7326.
[117] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/168.
[118] Sened:
Sahih: Müsned, 11/284, H.no:7806; Benzer rivayetler için bk. 11/301-302, H.no:7994; 11/240, H.no:7268 (Bahsedilen namazın sabah namazı olduğu zannedilmektedir: "^_jU)ı 0'jû ftC» " );
11/285, H.no:7820; 11/487, H.no: 10267; Malik, Salât, 44; Ebû DâvÛd, Salât, 133, H.no:826; Tirtnizî, Salât, 116, H.no:312 (Hadis Ibn Mes'ûd, Imrân b. Husayn ve Câbir b. Abdullah'tan da nakledilir. Ebû Hüreyre'nin bu rivayeti ise hasendir); Nesâî, İftitâh, 28, H.no:917; İbn Mâce, İkâme, 13, H.no:849; Abdiirrezzâk, N/135, H.no:2795; Ibn Hibbân, V/161. 157, H.no:1849, 1851; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrû, 1/157-158. Hadisin şâhidleri:
a-Abdullah b. Mâlik İbn Buhayne'den (Radıyallalıü anlı) şahidi için bk. 531/1401. hadis.
b-tbn Mes'ûd'dan (Radıyallalıü anlı) şahidi için bk. 534/1404. hadis.
C-Enes'ten (Radıyallalıü anh) şahidi:
Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsar, 111/329, H.no:2701; Heysemî, hadisin Ebû Ya'lâ ve Taberânî tarafından Evsafında nakledildiğini, râvilerinin sika olduklarını belirtir. Bk. M ecma\ 11/110.
d-Abdullah b. Amr'dan (Radıyallalıü anhümâ) şahidi:
Heysemî, hadisin Bezzâr ve Taberânî tarafından Kebîrinde nakledildiğini, senedinde zayıf olan Mesieme b. Ali'nin bulunduğunu belirtir. Bk. age., II/l 10.
e-Müphem bir sahâbİden (Radıyallalıü anh) şahidi için bk. 532/1402. hadis.
f-Ebû Katâde'den fRadıyallaim anh) şahidi için bk. 533/1403. hadis.
g-Ebu'd-Derdâ'dan (Radıyallalıü anh) şahidi İçin bk. 534/1404. hadis.
h-Ubâdeb. es-Sâmit'ten (Radtyallahüanh) şahidi için bk. 523/1393. hadis.
[119] Bk. Azimâbâdi, AvniVl-Mabûd, 111735.
[120] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/168-169.
[121] A'raf, 7/204.
[122] İbn Kesir, Tefsir, 1/269.
[123] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/169-170.
[124] Sened:
Sahih: Müsned, V/345, H.no:22819; Heysemî, hadisin Ahmed b. Hanbel ve Taberânî tarafından Kebîr ve Evsafında nakledildiğini, Ahmed b. Hanbel'in râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Heysemî Bezzâr'ın rivayetini de verir:
Bk.MecmaMI/109-110.
Hadisin sahabesi Abdullah b. Mâlik b. el-Kaşb (v.56/676) annesine nisbetle İbn Buhayne ile de meşhur olmuştur. Buhayne'nin babaannesi olduğu da iddia edilir. Bk. İbnti'l-Esîr, Üsdü'l-ğâbe, III/372-373, Trc.no:3160.
Ebû Hüreyre'den ve diğer sahabeden (Radıyailahü anhiim) şahidi İçin bk. 530/1400. hadis.
[125] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/170.
[126] Sened:
Sahih: Müsned, V/60, H.no:20478; Diğer rivayet için bk. IV/236, H.no:17988; Benzer rivayet için bk. V/410, H.no:23373; Ziyâdeli rivayet için bk. V/81, H.no:20644; Abdiirrezzâk, 11/127, H.no: 2766; Heysemî, Ahmed b. Hanbel'in râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecma', H/111. Bennâ İse Hafız İbn Hacer'in hadisin hasen olduğuna dâir sözünü naklederek İbn Hıbbân tarafından Enes'ten (Radıyallahü anh) şahidinin nakledildiği ifade eder. Bk.Bülûğu'l-emânî, IH/198. Ebû Htireyre'den ve diğer sahabeden (Radıyallahü anhiint) şahidi için bk. 530/1400. hadis.
[127] Metindeki ziyade;
(Bir rivayette; Rasûlullah bunu iki ya da Üç kere dedi, diğer rivayette ise; üç kere dedi, şeklinde nakledimiştir.)
[128] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/170-171.
[129] Sened:
Sahih: Müsned, V/308, H.no:22524; Heysemî hadisin senedinde isimlendirilmeyen bir râviden bahsetmektedir. Bk. Mecma', II/l 11. Fakat râvilerinin hepsinin isimleri bulunmaktadır ve her biri sikadır.
Ebû Hüreyre'den ve diğer sahabeden (Radıyallahü anhüm) şahidi için bk. 530/1400. hadis.
Ebû Katâde'nin namazdaki kıraatler ile ilgili diğer rivayeti için bk. 548/1418. hadis.
Ayrıca 456/1326 ve 523/1393.hadislere bk.
[130] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/171-172.
[131] Metinde Abdullah olarak geçen zat İbn Mes'ûd'dur. Bk. İbn Abdilber, Temhid, XI/32; Miibarekpûrî, Tuhfetü'l-ahvezî, 11/199.
[132] Sened:
Sahih: Müsned, 1/451, H.no:4309; İbn Ebî Şeybe, 1/330, H.no:3778; Tahâvî, Şerhu meâniV âsâr, V217; Ebû Ya'lâ, VHI/423, H.no:5006; IX/275, H.no:5397; Heysemî, hadisin Ahmed b. Hanbel, Ebû Ya'lâ ve Bezzâr tarafından nakledildiğini, Ahmed b. Hanbel'in râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Heysemî İbn Mesûd'dan nakledilen diğer rivayetleri, hadisi nakleden musannifleri ve hadis hakkındaki hükümlerini şu şekilde sıralar:
nakletti. Râvileri sikadır. Buradaki lafzı anlamındadır. Bk. Abdullah Muhammed Derviş, Buğyetü'r-râid, 11/284.
Taberânî f'vjo/ ve K"eWVinde nakletti. Râvileri sika sayılmıştır.
Taberânî öiVinde nakletti. Senedindeki İbrahim, İbn Mes'ûd'a yetişmedi.
Bk. Mecma\ 11/110-111.
Ebû Hüreyre'den ve diğer sahabeden (Radıyallahu anlüim) şahidi için bk. 530/1400. hadis.
[133] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/172.
[134] Sened:
Sahih: Müsned, VI/448, H.no:27401; Benzer rivayetler için bk. V/197, H.no:21617:
Nesâî, İftitâlı, 31, H.no:921 (Nesâî lafzı ile naklettiği rivayetin sonunda: "Rivayetin son bölümünü Hz. Peygamber'e nisbet edenler hata etmiştir. Bu kısım Ebu'd-Derdâ'nın sözüdür" der). İbn Mâce farklı bir senedle şu şekilde nakleder:
Bk. İbn Mâce, İkâme, 11, H.no:842. Bu rivayet de Nesâî'nin sözünü doğrulamaktadır. Tahâvî, Şerhu meâni'î-âsâr. 1/216; Heysemî, hadisin Taberânî'nİn Kebîr'mûe lafzı ile nakledildiğini, isnadının hasen olduğunu belirtir. Bk. Mecma', II/l 10. Bennâ ise Beyhakî'den naklettiği değerlendirmede Zeyd b. Hubâb ve Leys'in kâtibi Ebû Salih'in rivayetlerinin hatalı olduğunu söyleyerek kendisi hataya düşmüştür. Çünkü yukarıda metnini verdiğimiz rivayet de Zeyd b. Hubâb'ın naklidir ve söz Ebu'd-Derdâ'ya aittir. Bk.Bülûğu'l-emânî, IIT/132.
Ebu'd-Derdâ'nın ismi Uveymir b. Mâlik b. Kays el-Ensârî el-Hazrecî'dir (v.32/652) Ebû Hüreyre'den (Radıyalhhu anh) şahidi İçin bk. 561/1431.hadis.
[135] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/172-173.
[136] Sened:
Sahih: Müsned, IV/426, H.no:19701-19702; Diğer rivayetler için bk. IV/431, H.no:19760; IV/433, H.no:19775; IV/441, H.no:19846; Abdürrezzâk, 11/136, H.no:2799; ibn Ebî Şeybe, 1/330, 313, H.no:3777, 3582; Müslim, Salât, 48-49; Ebü Dâvûd. Salât, 134, H.no:828-829; Nesâî, İftitâh, 27, H.no:915-916 (Nesâî ikinci rivayetinde hadisin gerçekleştiği namazın öğle ve ikindi namazında olması ile İlgili râvinin şüphesini belirtir. Benzer bir rivayet de Müslim'in İki naklinden birinde de görülmektedir. Hattâ bu rivayetlerde: ">-İı *i\ l_^ iji 'y3 tf : r^ı ^ ji-j jıü"
ziyâdesi de vardır); Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XVIu7210-212, H.no:519-525; İbn Hıbbân, Y/155, H.no:1846; Tahâvî, Şerhu meâni'l-âsâr, 1/207. Câbir b. Abdullah'tan (Radıyallahü anhiimâ) şahidi:
Bk. Ebû Yûsuf, Kitâbü'l-Âsâr, s.23, H.no:l 12.
[137] Bir rivayette; 'Benim, Ey Allah'ın RasûlüT şeklinde geçti.
[138] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/173-174.
[139] Müsned Trc. H.no:534/1404-535/1405; Ayrıca bk. Tahavi, Şerhu meâni'l-âsâr, 1/216,218; Kâsâni, Bedûiu's-sanâi', I/110;Merğınânî, Hidaye,ll55.
[140] A'raf, 7/204.
[141] Müsned Trc. H.no:528/1428-529/1429; Bk. Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Mesâil, 71; İbn Rüşd, Bidaye, 1/112; İb Kudame, Muğııî, 1/604-605.
[142] Müsned Trc. H.no:521/1391, 532/1402-533/1403; Bk. Nevevi, Mecmu, III/364, Ravzalu't-talibin, I/247.
[143] Bk. Leknevi, Muhammed Abdtilhay, îmamü'l-kelâm fima yetealleku bi'l-kırâatü halfe'l-imam.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/174-175.
[144] Sened:
Hasen: Müsned, 1/88, H.no:663; İkinci rivayet için bk. 1/96-97, H.no:752; Benzer rivayet için bk. 1/104, H.no:817; Ebû Ya'lâ, 1/384, H.no:497. Hadis senedindeki Ebû Züheyr Haris b. Abdullah el-Hemdânî el-Hûtî el-A'ver sebebiyle zayıftır. Heysemî de bu râvinin zayıf olduğunu belirtmiştir. Bk. Mecma', 11/265. Haris el-A'ver'in Tİrmizî 21, Nesâî üç, Ebû Dâvûd beş, İbn Mâce 17, Dârimî 13, Ahmed b. Hanbel ise 43 rivayetini nakleder. Tirmizî bazı rivayetleri için Haris hakkında tenkid vardır derken bir kısım rivayetlerin hasen (H.no:530) olduğunu belirtmiştir. Bir rivayetinde ise: "hocam Buhârî'ye sordum. Her İki isnadın da sahih olduğunu söyledi" der. Fakat Ebû Hüreyre, Ebû Saîd ve Beyâzî'nin rivayetleri ile bu hadis hasen li ğayrihî seviyesine yükselir.
[145] Metindeki ek: (Bir rivayette; şeklinde geçmektedir) ki aynı manadadır.
[146] Metindeki ek: (Bir rivayette; Namazda, şeklinde geçmektedir.)
[147] Bu zikirlerle ilgili hadisler için bk. Nevevi, Ezkâr. 137, 148, 153-155.
[148] Bennâ,age., III/201.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/175-176.
[149] Sened:
Sahih: Müsned, 11/36," H.no:4928; Diğer rivayetler için bk. 11/67, H.no:5349; 11/129, H.no: 6127; İbn Huzeyme, 111/350, H.no:2237; İbn Ebî Şeybe, H/232, H.no:8462; VI/85, H.no: 29666; Cürcânî, Târilm Ciircân, s.l 15, 389. Heysemî, hadisin Ahmed b. Hanbel, Bezzâr ve Taberânî-nİn Kebîr'inde nakledildiğini, senedinde Muhanımed b. Abdurrahman b. Ebû Leylânın bulunduğunu, bu râvi hakkında tenkidlerin varlığını ifade eder. Bk. Mecma', 11/265. Heysemî'nin değindiği bu rivayet, bizim "diğer rivayetler" diye verdiğimiz hadislerin senedleri için söz konusudur. Tercih edilen senedeki Sadaka el-Mekkî'nin diğer Öğrencisi Ma'mer, Muhanımed b. Abdurrahman b. Ebû Leylâ'nın mütâbüdir. Sadaka b. Yesâr el-Cezerî el-Mekkî (v. 132/749) ise İmam Mâlik'in hocasıdır. Mâlik Muvatta'da dört, Ahmed b. Hanbel on, Müslim, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce birer rivayetini nakleder. Sadaka, sika biridir. Bk. İbn Hacer, Takrib, Trc.no:2922; Zehebî, Kâşif, Trc.no:2389. Bennâ ise hadisin senedindeki râvinin Sadaka b. Amr el-Mekkî olduğunu söyleyerek İbn Hacer'in Takrib'dt (Trc.no:2915) bu zat İçin "mechûl" dediğini nakleder. Bk. Bulûğu'l-emânî, 111/225. Fakat bu zât Bennâ'nın belirttiği gibi Sadaka b. Amr değil, Sadaka b. Yesâr'dır. İbn Huzeyme'nin rivayetinde bu durum açıklanmıştır: (.-** y j* j^-i j>. yi y-^ ,yO Bk. İbn Huzeyme, III/350, H.no:2237 (^ J* ^^ ^ jiSJ;) ziyadesi ile, Taberânî de Sadaka b. Yesâr'ın İbn Ömer'den rivayetleri başlığı altında hadise yer vermiştir. Bk. el-Mu'cemü'l-kebîr, XlI/428, H.no:13572. Ayrıca Mizzî bu hadisi Sadaka b. Yesâr'ın biyografisinde verir ve Ahmed b. Hanbel'in hasen kabul ettiğini iddia eder. Bk. Tehzîbiİ'l-Keınâl, XI1I/155-157, Trc.no:2871. Hadis şâhidleri ile sahih li ğayrihî seviyesindedir. Hadîsin şâhidleri:
a-Ebû Saîd el-Hudrî'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk.540/1410.hadis.
b-İbn Abbas'tan (Radıyallahü cınhüma) şahidi:
Bk. Ezdî, Müsnedü'r-Rebî1, s.97, H.no:227.
c-Hz. Aişe ve Ebû Hüreyre'den (Radıyallahü anhiinıa) şahidi için bk. 539/1409. hadis.
d-Ferve h. Amr el-Ensârî el-Beyâzî'den (Radıyallalıii anlı) şahidi için bk.540/1410. hadis.
[150] Bu inana için bk. Bennâ, age., 111/202.
[151] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/176-177.
[152] Sened:
Sahih: Müsned, 11/326, H.no:8309; Heysemî, hadisin Ahmed b. Hanbel, Bezzâr ve Taberûnî'nin Kebîr'inde nakledildiğini, Ahmed b. Hanbcl'in râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecma', U/265. Bennâ, hadisi Bezzâr';ı da nisbet eder ve Irâkînin badis hakkında: "isnadı sahihtir" dediğini nakleder. Bk.Biilûğu 'l-cmânî, 111/50. İbn Huzeyme Ebû Hüreyre'den şu rivayeti de nakleder:
Bk.Sahih, î/241, H.no:474.
Hadis Hz. Âişe ve Ebû Hüreyre'den de şöyle nakledilir:
Bk. Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, V/41, H.no:4620. Şâhidleri için bk. 538/1408. hadisin tahrici.
[153] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/177.
[154] Sened:
Sahih: Müsned, 111/94, H.no:11835; Abdiirrezzâk, 11/498, H.no:4216; Ebû Dâvûd, Tatavvu', 25. H.no:1332; Nesâî, es-Sünenü'l-kübrâ, V/32, H.no:8092; Hâkim, 1/454, H.no:ll69 (Hâkim: "Bııhârî ve Müslim'in şartına/râvisine göre sahihtir" der. Zehebî de bunu onaylar); Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, III/l I; Saydâvî, Mu'cemü'ş-şüyûh, s.298. Şâhidleri için bk. 538/1408. hadisin tahriri.
[155] Râvi buradaki kelimeyi tam hatırlayamadı, bundan dolayı kıraatte ya da namazda şeklinde şek ifadesi kullandı. Aslında İkisi de aynı şeyi işaret etmekte, ancak râviler lafız rivayetine önem verdikleri için hatırlayamadıkları kelimeleri bazen böyle şek ifadeleri ile nakletmektedirler. (Bennâ, age., III/202).
[156] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/178.
[157] Sened:
Sahih: Müsned, IV/344, H.no: 18923; Mâlik, Salât, 29; Abdürrezzâk, 11/498, H.no:4217; Abdullah b. el-Mübârek, ZiiM, s.402, H.no:1144; İbnü'1-Ca'd, Müsned, s.239, H.no:1575; Nesâî, es-Sünenu'l-kübrâ, U/264, H.no:3360-3364; V/32, H.no:8091; Beyhakî, es-Sünenü'l-kiibrâ, in/12; İbn Abdilber, age., XXIII/317. Heysemî, hadisin Ahmed b. Hanbel, Bezzâr veTaberânî'nin Kebîr'İnde nakledildiğini, Ahmed b. Hanbel'İn râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecma', 11/265.
Hadisin sahâbîsinin künyesi Ebû Amra el-Ensârî'dir.
Bk. Ahmed eş-Şeybânî, el-Âhâd ve'I-mesânî, IV/60-61, H.no:2006-2007. İsmi ise Ferve b. Amr b. Vedka b. Ubeyd b. Amir b. Beyaza el-Ensârî el-Beyâzrdİr. Akabe'de, Bedir ve diğer savaşlarda bulunmuştur. Rasûlullah kendisini Abdullah b. Mahreme el-Amirî ile İslâm kardeşi yapmıştır. Hz. Osman'ın şehİd edilmesinde katillere yardım ettiği için rivayetlerde isminin gizlendiği iddia edilmektedir. Fakat bu iddianın bir delili bulunmamaktadır. Bk. İbn Beşkuvâl/ Beşkol, Gavâmidü'l-esmâi'l-mübheme, 11/875-876; İbnü'1-Esîr, age., IV/341, Trc.no:42l9; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 111/72 (Irâkî'nin hadisi sahih saydığını da sözlerine ekler). Hadisin Ebû Hâzim et-Teminâr el-Ensârî'den mürsel olarak şahidi:
Bk. AbdUrrezzâk, U/498, H.no:4217; Abdullah b. Mübarek, Zühd, 402; Mervezî, Ta'zîmü kadri's-salah, 1/181-182, H.no:130; Nesâî, es-Sünenü'l-kübrö, 11/265, H.no:3365-3368; İbn Abdilber, Temhîd, XXIN/317.
Ebû Hâzİm'in Abdullah b. Câbir el-Beyâzî el-Ensârî olduğu belirtilmektedir. Bu zâtın sahâbi olduğu dikkate alınırsa rivayete "sahabe mürseli" diyebiliriz. Bk. Miza, age., XXXV/118; İbn Hacer, Tehzîbu't-Tehzîb, XII/421, Trc.no:2699; lbnü'1-Esîr, Üsdü't-ğâbe, III/192-193, Trc.no: 28 53.
Şâhidleri için bk. 538/1408. hadisin tahricİ.
[158] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/178-179.
[159] Ahmed b. Hanbel, IV/151,158; Ebu Davud, Tatavvu'. 25, H.no: 1333; Tirmizi, Fedâilü'l-Kur'ân, 20, H.no: 2919; İbni Hibban, III/8, H.no: 734 (Tirmizi'nin hasen-ğarib dediği bu rivayetin senedinde İsmail b. Ayyaş bulunmaktadır. İsmail b. Ayyaş'in Şamlılardan gelen rivayetleri kabul edilmiştir. Bu rivayeti de Şamlılardandır. Bk. Azimâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd, IV/149; Mübarekpûrî, Teuhfetü'l-Ahvezî, VIII/190).
[160] Mübarekfûrî, age., VIII/190; Bennâ, age., III/203.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/179-180.
[161] Sened:
Sahih: Müsned, 11/233, H.no:7187; Benzer rivayetler için bk. U/238, H.no:7243; 11/270, H.no:7647; 11/449-450, H.no:9766; 11/459, H.no:9883-9884; Mâlik, Salât, 44-45; Buhâri, Ezan, 111; Tefsîr, 1/2; Deavât, 63; Müslim, Salât, 72; EbÛ DâvÛd, Salât, 168, H.ııo:935-936; Tirnıizî, Salât, 71, H.ııo:250 (Hasen-sahih); Nesâî, İftitâh, 33-35, H.no:923-928; Ibn Mâce, İkâme, 14, H.no:851-852; Dârimİ, Salât, 38, H.no:1248-1249; Ibmİ'l-CârÛd, s.57, 88, H.no:190, 322; îbn Huzeyme, 1/286, 288, H.no:569-570, 575; 111/37, H.no:1583;//7/i Htbbân, V/106-108,H.no:I804.
Ebû Hüreyre'den şu zİyadeli rivayet de nakledilir:
Ebû Ya'lâ, XI/296-297, H.no:6411; Heysemî bu rivayetin senedinde bulunan Leys b. Ebû Siileym'in sika-müdellis olduğunu fakat an'ane ile naklettiğini ifade eder. Bk. Mecma\ 11/113.
Ayrıca bk. 543-544/1413-1414. hadisler.
[162] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/180.
[163] İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, 11/262; Mübarekpûrî, Tuhfetü'l-Ahvezl 11/58.
[164] Müsned Trc. H.no: 544/1414; Müslim, Salât, 71 (410).
[165] Müslim, Salîıt, 71 (410); İbn Huzeyme, IH/46, H.no: 1597.
[166] Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, IV/130; İbn Hacer, Fethu 'l-Bari. 11/265; Bennâ. age, 111/204.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/180-181.
[167] sened:
Sahih: Müsned, 11/459. H.no:9883; Ayrıca bk. 542, 544/1412, 1414. hadisler.
[168] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/181.
[169] Sened:
Sahih: Müsned, 11/459, H.no:9886; Ayrıca bk. 542-543/1412-1413. hadisler. Gelmiş geçmiş günahların affedilmesine sebep olacak ameller için bk.652/1522.hadis.
[170] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/181-182.
[171] Sened:
Sahih: Müsned, IV/3İ6, H.no: 18744-18745; Benzer rivayetler için bk. IV/315, H.no:I8743; IV/318, H.no:18771; İV/316, H.no:18756; IV/318, H.no:18775. Ebû Dûvûd, Salât, 168, H.no:932-933; Tinnizî, Salât, 70, H.no:248; Nesât. İftilâh, 4, 36, H.no:877; 930; İbn Mâce, İkâme, 14, H.no:855; Dârimî, Salât, 39, H.no:1247.
Vâil b. Hucr'un Hz. Peygamber'in namazı ile ilgili olarak diğer rivayetleri için bk.474-475,546/1344-1345, 1416, 670-671/1540-1541. hadisler.
[172] Bu mana için bk. Bennâ, age., 111/205.
[173] Beyhakî, es-Sünen'l-kübra. 11/58, No: 2278.
[174] Azimâbâdi, Avnü1-Mabûd, III/146; Mübarekpûrî, Tuhfetü't-Ahvezî, 111/146.
[175] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/182-183.
[176] Sened:
Sahih: Müsned, IV/316, H.no: 1875Ö; Vâil b. Hucr'un Hz. Pcygamber'in namazı ile ilgili olarak diğer rivayetleri için bk.474-475, 545/1344-1345, 1415, 670-671/1540-1541. hadisler.
[177] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/183.
[178] Darekutnî, 1/334, (Babü't-te'mîn).
[179] Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, IV/130.
[180] Sehnûn, Müdevvene, 1/71; Ibn Abdilber, Temhid, VII/11; Kâsâni, Bedâi', 1/207.
[181] İ. Şafiî, Ümm, 1/131; Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Mesâil, 72; Nevevi, Mecmu', 111/371; İbn Kudame, Muğnî, 1/529; Mübarekpûri, Tuhfetü'l-Ahvezi. 11/59.
[182] Ebu Davud, Salât, 167, H.no: 934.
[183] İbn Mace. İkâme, 14, H.no: 853 (İbn Mâce bu lafızla tek kaldı, Bûsirî'nin Zevâid'de belirttiğine göre bu rivayetin senedindeki Bişr ve Ebû Abdülah sebebiyle zayıftır. İbn Hibban senedinde başka senedle de nakletti.)
§Abdullah b. Zübeyr ve diğer imamların 'Âmin' dediğinde cemaatin de 'Amin' dediği ve mescidde güçlü bir ses ses oluştuğu nakledildi. Bk. Abdürrezzak, 11/96. No: 2640, 11/97, No: 2643; Beyhakî, 11/59, No: 2285; Bu rivayetlerde kelimesi kullanıldı ki sayha manasındadır. (Bk. İbnü'1-Esir, Nihaye, II/234).
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/183-184.
[184] Sened:
Hasen: Müsned. IV/382, H.no: 19304; Benzer rivayetler için bk. IV/353, H.no: 19011; TV/356,
H.no: 19039:
Abdürrezzâk, II/İ2I-122, H.no:2747; Ebû Dâvûd, Salât, 135, H.no:832; Nesâî, İftitâh, 32, H.ııo:922; İbn Huzeyme, 1/273, H.no;544; Humeydî, ü/313, H.no:717; Bezzâr, VIII/280, H.no:3345-3347; Taberânî, el-Mu'cemil'l-evsat. III/237, H.no:3025; İbn Hıbbân, V/l 14-116, H.no:1808-1809, 1810 (jy^Ij-i 'o-* j^—«j-f**^,^) senedi ile nakleder (Fakat İbn Hacer
senedinde yer alan Fadl b. Muvaffık'ın Ebû Hatim tarafından zayıf sayıldığını belirtir. Bk. Telhîsii'l-habîr, 1/236); Hâkim, 1/367, H.no:880 (Buhârî'nin şartına/râvisine göre sahihtir); İbnü'l-Cevzî, Tahkik, 1/374, H.no:493-495.
İbrahim b. Abdurrahman b. İsmail es-Seksekî (Ebû İsmail el-Kûfî) saduktur ve hafi' zası zayıftır. İbn Hıbbân Sikât'ında zikrederken Alımed b. Hanbel, Şu'be ve Nesâî ise onun zayıf olduğunu belirtir. Ayrıca Nesâî onun pek kuvvetli olmadığını ancak hadislerinin yazılabileceğini ifade eder. İbn Adiy de münker metinli rivayetini bulamadığını vurgular ve onun başkalarına göre sıdk mertebisine daha yakın olduğunu, Nesâî'nin de dediği gibi hadislerinin yazılabileceğini söyler. İbnü'l-Kattân: "Bazı âlimler hadisini zayıf saydılar ve onunla delil getirmediler" der. Nevevî hadisini Hulâsa isimli eserinde zayıf konusunda ele al(r. Buhârî dört (Buyu', 27; Şehâdât, 25; Cihâd, 134; Tefsîr, 3/3), Nesâî bir, Ebû Dâvûd iki, Ahmed b. Hanbel İse altı rivayetini nakleder. Bk. Mizzî, Telmbü'l-Kemâl, 11/132, Trc.no:201; İbn Hacer, Tehzîbii'l-Tehzîb, 1/120, Trc.no:246; Telhis, 1/236; Zehebî, Mîzûn, 1/166, Trc.no: 135; tbn Adiy, Kâmil, 1/210, Tre.no:57.
Ahmed b. Hanbel'in konu ile ilgili olarak naklettiği fakat eserinden çıkarılmasını istediği rivayetlerin senedinde Fâİd b. Abdurrahman bulunmaktadır. Tirmizî bir, İbn Mâce iki rivayetini eserine almıştır. Bk. İbn Mâce, Taharet, 46, H.no:416; İkâme, 189, H.no:I384. Tirmizî ise rivayetinin sonunda Fâid b. Abdurrahman ile ilgili olarak: "Hadiste zayıf sayılır" der. Bk. Sünen, Vitir, 17, H.no:479.
Rifaa b. Râfi'den (Radıyallahü anlı) şahidi:
Müsned, IV/340, H.no:l8896;
Tirmizî, Salât, 110, H.no:302 (Ebû Hüreyre ve Ammar b. Yâsir'den (Radıyatlahü anhüma) şahidi bulunmaktadır. Rifâa b. Râfi'nin hadisi ise hasendir); İbn Huzeyme, 1/274, H.no:545.
Hz, Ömer ve Ali'den (Radıyallahü anhtima) şu rivayetler de nakledilir:
Bk. Abdürrezzâk, 11/122, H.no:2748-2749.
[185] Duanın Trc: Allahım beni bağışla, bana merhamet et, beni affet, beni (doğruya) hidayet et ve bana rızık ver.
[186] Ahmed b. Hanbel'in aşırı zayıf gördüğü ve çıkarılmasını İstediği iki rivayeti oğlu Abdullah mütâbaat açısından Müsned'e almıştır. Biz de bu rivayetlerin metnini vermekle yetiniyoruz:
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/184-186.
[187] Ebu Davud, Salât, 134, H.no: 832; Nesai, İftitah, 32, H.no: 922.
[188] Bu manalar için bk. Azimâbâdi, Avnü'l-Ma'bûd, II1/7.
[189] îbn Hibban, V/l 16, H.no: 1809; Beyhaki, 11/381, H.no: 3790.
[190] İ. Muhammed, Asi, 1/39; Şirazî, Mühezzeb, I/73, Nevevi, Mecmu, III/335; Ibn Kudame, Muğni, 1/526.
[191] Serahsi, Mebsût, 1/137-138; İmam Ebu Hanife'nin diğer İmamlarda olduğu gibi bazı görüşleri alınmamakta ve şaz kabul edilmektedir: İçki yapacağı bilinen kişiye üzüm satmanın cevazı, zinada ücretin haddi düşürdüğü ve başka ceza verilmesi gerektiği, darü'l-harbte faizin serbestliği gibi. Ancak bunlar o büyük insanın büyüklüğüne halel getirmez, zira o, tasarrufları ayrı ayrı düşünmekte, bazı konularda titiz olunması ve maslahata dikkat edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Ancak Kur'ân ve Sünnet dışında her insanın görüşü alınabilir ya da terk edilebilir.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/187.
[192] Sened:
Sahih: Müsned, IV/383, H.no;193I2; Benzer rivayetler için bk. V/308, H.no:225I6; V/3O8-309, H.no:22526-22527; V/295, H.no:22419; V/297, H.no:22438; V/305, H.no:22494-22495 (sonunda ziyadesi ile), 22496; V/310, H.no:22547;
V/310, H.no:22553, 22557; V/300^ H.no:22462; V/301, H.no:22469; Buharı, Ezan, 96; Müslim, Salât, 154; Ebû Dâvûd, Salât, 125, H.no:798; Nesâî, İftitâh, 56-60, H.no:972-976; tbn Mâce, İkâme, 8, H.no:829; Dârimî, Salât, 63, H.no: 1295-1297. Ayrıca bk. 560/1430. hadis.
Ebû Katâde'nİn namazdaki Fatiha suresi İle İlgili diğer rivayeti için bk. 533/1403. hadis.
[193] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/188.
[194] Buhari, Ezan, 97; Müslim, Salât, 154, (451); Beyhaki, 11/64, H.no: 2309.
[195] Müslim, Salât, 154,155 (451).
[196] Abdurrezzak, 11/104, H.no: 2675; Ebu Duvud, Salât, 124, H.no: 800.
[197] Abdurrezzak, 11/361, No: 3710.
[198] İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 11/244; Benim, age., III/208.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/188-189.
[199] Sened:
Sahih: Müsned, 111/85, H.no: 11741 (j£-i4ı - pM lafzı ile; Benzer rivayetler için bk. III/2, H.no: 10928 lafzı ile (569/1439. hadis); V/365, H.no:22991 (Senedinde Zeyd el-Ammî bulunmaktadır. Bu rivayet 573/1443. hadis olarak İleride zikredilecektir); Müslim, Salât, 156-157; Ebû Dâvûd, Salât, 126, H.no:804; NesâÛ İftitflh, 16, H.no:473-474; es-Sünenü'î-kübra, I/İ50, H.no: 351; îbn Mace, İkâme, 7, H.no:828; Dârimt, Salât, 62, H.no:1292; îbn Huzeyme, 1/256, H.no: 509.
Ayrıca bk. 569/1439 ve 573/1443. hadisler.
Ebû Hureyre'den (Radtyallahü anlı) şahidi için 558/1428. hadise bk.
[200] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/189-190.
[201] Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, IV/173,188; Benna, age., III/209.
[202] Müslim, salât, 162, H.no: 454; îbn Mace, Salât, 7, H.no: 825.
[203] Ibnü'l-Esir.M/raye. 1/146.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/190.
[204] Sened:
Sahih: Mü'sned, III/3, H.no:I0940; Benzer rivayetler için bk, 111/45, H.no:11353; 111/97. H.no:11861; Ebû Dâvûd, Salât, 132, H.no:818; Taberânî, el-Mu'cenıü'l-kebîr, XI/238, H.no:11606. Bennâ, İbn Seyyidünnâs'ııı: "İsnadı sahihtir, râvİleri sikadır" dediğini nakleder. Bk.Bülûğu'l-emânî, III/209.
[205] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/190-191.
[206] Sened:
Sahih: Müsned, 1/176, H.no:1518; İkinci tarik için bk. 1/175, H.no:1510; Benzer rivayetler için bk. 1/179, H.no: 1548; I/18O, H.no:1557; Buhari, Ezân.95: Sened:
Sahih: Müsned, 1/176, H.no:1518; İkinci tarik için bk. 1/175, H.no:1510; Benzer rivayetler için bk. 1/179, H.no: 1548; I/18O, H.no:1557; Buhari, Ezân.95: 95, 103; Müslim, Salât, 158; Ebû Dâvûd, Salât, 126, H.no: 803; Nesâî, İftitâh, 74, H.no:1000-1001; Taberânî, el-Mu'cemü'I-evsat, VI/208, H.no: 6207.
[207] Bennâ, age., III/209.
[208] Metinde raviden kaynaklanan şeklinde bir şek lafzı bulunmaktadır. İki lafızda aynı manada olduğu için yukarıdaki şekilde terceme edildi.
[209] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/191-192.
[210] Bennâ, age., III/210.
[211] İ. Şafiî, Üınm, 1/131; Abdullah b. Ahmed, Mesöil, 71; Kasanî, Bedaiu's,sanai\ 11/110 vd.; İbn Rüşd, Bklayetii'l-müctehid, 11/91; Şirazi, Mühezzeb, 1/173; İbn Kudame. Muğni, 1/532.
[212] Tahavi, Serim meâni'l-âsâr, 1/210; Kâsânî, age., 1/111; Nevevi, Mecmu', 111/386; İbn Kudame, Muğni, 1/613-614.
[213] Serahsî, age., 1/103.
[214] Anlamı için bk. Müsned Tr. 552/1422 nolu rivayetin açıklaması.
[215] İbn Abdilber, Istizkâr, IV/174; Serahsî, Mebsût, 1/317; Şirazî, age., 1/73-74; Merğınanî, Hidaye, 1/54; Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, IV/174; İbn Kudame el-Makdisi, eş-Şerhu'l-kebir, 1/533 (Muğni ile birlikte); Desûkî, Haşiye, 1/247-248.
[216] Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, IV/175 İbn Kudame.age., 1/534-536.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/192-193.
[217] Sened:
Sahih: Müsned, VI/204, H.no:25563; İkinci rivayet için bk. VI/21S, H.no:25705; VI/171, H.no:2526i; Ebû Dâvûd, Salât, 176, H.no:956; İbn Huzeyme, 1/271, H.no:539; Hâkim, 1/265 (Hâkim hadisi sahili saymış, Zelıebî de onu onaylamıştır). Bennâ hadisi Beyhakî'ye nisbet ederek isnadının ceyyid olduğunu söyler. Bk.Bütûğtt'l-enumî, IH/211.
[218] Yani birden fazla sureyi birleştirerek okurdu. Bk. Bennâ, 111/211.
[219] Yani insanların İşlerini yüklenip, onların arasında ihtiyarladıktan sonra. Bk. Nevevi, Şerhıt Sahihi Müslim, VI/13; AzımâbMl Avnü'l-Ma'bı'ıd, 111/160.
[220] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/193-195.
[221] Merğmani. age., 1/54-55; İbıı Hacer, Fetim'I-Bari, 11/249; Nevevi, Mecmu', 111/384; Ibn Nüceym, Tebyimi't-Hakâık, 1/130; Desûkî, Haşiye, 1/247; İbıı Müflih, Mübdi', 1/443; Ebû Abdi İlah Abderî, el-Tac ve'l-iklil, 1/537; İbn Abidin, Reddü'l-muhtar, 1/363; Şarkâvî, Haşiye, 1/204; Zerkeşi, Burhan, 1/308-309; Bennâ, age., III/211.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/195.
[222] Sened:
Sahih: Müsned, H/13, H.no:4610; Mükerrer için bk. V/66, H.no:20530; Mâlik, Saiât, 26: Heysemî, Ahmed b. Hanbet'in râvilerinİıı sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecma', 11/114.
[223] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/195.
[224] Sened:
Sahih: Müsned, HAM, H.no:3958; İkinci tarik için bk. 1/418, H.no:3968; Benzer rivayetler için bk. 1/436, H.no:4154; 1/411, H.no:3910:
1/380, H.no:3607:
Şekîk b. Seleme kanalı ile gelen bir rivayette ise denilmektedir. Bk. 1/455, H.no:4350; 1/421, H.no;3999;
Ebû Vâİl bir rivayetinde ise başında şu cümle ekli olarak nakleder:
Bk. 1/462, H.no:44I0; 1/427, H.no:4062; Sif/ıor/", Ezan, 106; Fezâilü'l-Kur'ân, 6, 28;
Müslim, Müsâfîrûıı, 275; Ebû Dâvûd, Ramazân, 9, H.no: 1396 (Ebû Dâvûd rivayetinde surelerin isimleri bulunmaktadır. Ebû Dâvûd bu terıibin İbn Mes'ûd'a göre olduğunu söyler):
Tirmizi Cuma, 69, H.no:602; Nesât, İftitâlı, 75, H.no: 1002-1004; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebtr, X/34, H.no:9863.
[225] Bu mana için bk. İbnü'1-Esir, Nihaye, V/14; MUbarekpûrî, Tuhfetü'l-Ahvezi, III/177.
[226] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/195-197.
[227] Buharı, Fedâilii'l-Kur'ân, 8.
[228] Buhari, Fedâilü'l-Kur'ân, 8.
[229] Ahmed b. Hanbel, 1/126.
[230] Ahmed b. Hanbel, I/462; Müslim, müsafirün, 279 (822); İbn Hibban, VI/341, H.no:2607.
[231] Ahmed b. Hanbel, I/436; Müslim, müsafirün, 279 (822); İbn Hibban, VI/19, H.no:1813.
[232] Said b. Mansur, II/457, H.no:156 (Sahih).
[233] İbn Hacer, Fethu’l-Bari, IX/90.
[234] İbn Eşte’nin el-Mesahif’teki nakli için bk. Suyuti, İtkan , I/202-203; İbn Nedim, Fihrist, 29.
[235] ibn Nedim, age., 39.
[236] Küçükkalay, Hüseyin, Abdullah b. Mes 'ûd ve Tefsir İlmimleki Yeri, 36-39.
[237] Bennâ, age., III/212.
[238] Müslim, Müsâfırûn, 279 (822); Nesâi, es-Siiııenü'l-Kiibra, 1/344, H.ııo: 1076.
[239] Ebu Davud, Salât, 326, H.no:1396; Nesâi, age. 1/345, H.no: 1078; Beyhaki, 1II/9, H.no: 4467.
[240] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/197-201.
[241] Sened:
Sahih: Müsned, 1/265, H.no:2386; Benzer rivayetler için bk. 1/231, H.no:2045 (Bu rivayette Saîd b. Yesâr, İbn Abbas'tan nakletmektedir. Hadisin baş tarafı:1/230, H.no:2038:
Müslim, Müsâfirûn, 99; Cuma, 64; Ebû DâvCtd, Salât, 212, H.no: 1074; Tirmizî, Cuma, 23, H.no:520; Nesâî, İftitâh, 38. 47, H.no: 942, 954; Cuma, 38, H.no:1419; İbn Mâce, İkâme, 6, H.no:821; Tayâlisî, s.343, H.no:2634; Ebû Ya'İÖ, İV/408, H.no:2530; Taberânî, el-MıCcemü'l'kebîr, XIl/28, 43, H.no:12375, 12422; el-Mu'cemü't-evsat. 11/101, H.no:1385. Ahmed b. Hanbel'in senedinde ismi müphem bir râvi bulunmaktadır. Bu râvî Ahmed b. Hanbel, Nesâî ve Müslim'in diğer rivayetlerinde Saîd b. Yesâr i/e desteklenmektedir.
[242] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/201.
[243] Müslim, H.no:726.
[244] İbn Abdilber, Temhid, XXIV/43.
[245] Müslim, Müsâfirûn, 99 (727); İbn Huzeyme, 11/163, H.no: 1115; Hâkim, 1/150, H.no: 1152.
[246] Bakara, 2/136.
[247] Âli İmrân, 3/52.
[248] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/201-202.
[249] Sened:
Sahih: Müsned, 11/396-397, H.no:9125; Benzer rivayetler için bk. H/496-497, H.no: 10395 lafzı ile, U/466, H.no:9974 (Sonunda şu ziyade ile:
(171/1041. hadise bk.) Müslim, Müsâfırûn, 250; İbn Mâce, Edeb, 52, H.no:3782; Dârimî, Fezâİlü'l-Kur'ân, 1, H.no:3317.
[250] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/202-203.
[251] Sened:
Sahih: Müsned, V/149, H.no:21225; Benzer rivayetler için bk. V/161-162, H.no:21327 (Bu rivayet 6/857.hadisin tahricinde verilmişti);
V/145, H.no:21196; V/148, H.no:21211; TırniızT, Deavât, 130, H.no:3602 (hasen-sahih):
Nesai, İftitâh, 79, H.no:1008; İbn Mâce, İkâme, 179, H.no:1350; Dârimî, Siyer, 29. H.no:2470 (Bu rivayet için 6/857. hadis ve sahicilerine bk.).
Aynı surenin bütün rekatlarda okunabileceğini gösteren Enes'ten nakledilen rivayet de şudur:
Tirmizî, Fezâilü'l-Kur'ân, 130, H.no:2901 (hasen-garib-sahilı). Ayrıca bk. Müsned, HI/141, H.no:12372; III/149, H.no:12451; Buhârî, Ezan, 106 (muallak olarak); Dârimî, Fezâilü'l-Kur'ân, 24, H.no:3438.
[252] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/203-204.
[253] Nevevi, Şerha Sahihi Müslim, m/75; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, XI/96-97.
[254] Mübarekpûrî, Tuhfetü'l-ahvezî, X/45.
[255] Diğer rivayette şeklinde olduğu için bu şekilde açıklandı.Su/um, Daavât, 1; Müslim, İman, 339; Tirmizi, Daavât, 130.
[256] Buharı, Tevhid, 31; Müslim, İman, 334 (198); İbn Hibban, XIV/373, H.no: 6460.
[257] Tirmizi, Daavât, 130 (3602), (Tirmizi, bu hadis hasen-sahihtİr, dedi.); Ebû Avâne, Müsned, 1/86, H.no:255; Beyhaki, VIII/I7, X/190.
[258] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/204-205.
[259] Sened:
Sahih: Müsned, 11/329-330, H.no:8348; Diğer rivayet için bk. 11/300. H.no:7978; Benzer rivayetler için bk. 11/532, H.no: 10826 ile; Afesâf, İftitâh, 60-61, H.no:978, 980-981 ziyadesi ile; ibn Mâce, İkâme, 7, H.no:827.
Ebû Hüreyre'nİn rivayetinin sonunda Enes b. Mâlik'ten (Radıyallahü anh) de nakledildiği anlaşılmaktadır. Müsned'de ayrı bir rivayet olarak Enes'ten de nakledilir. Bu rivayet için bk. 627/1497.hadis.
Ebû Saîd el-Hudrî'den (Radtyaüahü anh) şahidi için bk. 549/1419. hadis.
Ebû Hüreyre'nİn (Radıyallahü anh) bizzat kendisinin namazının da Rasûlullah'ın kıldığı namaza en yakın namaz olduğunu bildiren rivayetler de vardır:
Bk. Müsned, 11/452, H.no:9798; 11/319, H.no:8236; 11/236, H.no:7219; 11/417, H.no: 9369; 11/502, H.no: 10467; Müslim, Salât, 27.
İbn Mes'ûd'dan {Radıyallahü anh) şahidi:
Bk. Afits/ı«/, 1/443, H.no:4225; 1/442, H.no:4224; 1/426-427, H.no:4055; 1/418, H.no: 3972; 1/406. H.no:3849; 1/386, H.no:3660; 1/394, H.no:3736:
Müslim, Mesâcid, 117; Tirmizî, Salât, 105, H.no:295; Ebû Davûd, Salât, 184, H.no: 996; İbn Mûce, İkâme, 7, H.no:827; Dârimi, Salât, 87, H.no:1353 (Müsned'in dışındaki bu eserlerde sadece selâmla ilgili kısmı zikredilmektedir).
İbn Ömer'den (Radıyallahü anhiiına) şahidi:
Bk. Müsned, 11/152, H.no:6397; 11/71-72, H.no:5402; Nesâî, Sehv, 71, H.no:1322-1323; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, 11/178.
[260] Bu kişi sonraki rivayette beyan edileceği gibi Ömer b. Abdülaziz’dir.
[261] Diğer rivayette: 'Rasûlullah'tan sonra kimsenin arkasında böyle (benzer) bir namaz kılmadım' şeklindedir.
[262] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/205-207.
[263] İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, IX/194.
[264] Nesâi, İftitah, 61, No: 976; Bu rivayetin Said b. Cübeyr'den gelen mütâbü için bk. Ebû Davud, Salât, 149, H.no: 888.
[265] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/207-208.
[266] Sened:
Sahih: Müsned, V/10I, H.no:20859; Mükerrer için bk. V/108, H.no:20945 (Aynı senedle gelen bu rivayetin metninde bazı önemli değişiklikler vardır:
Benzer rivayet için bk. V/86, H.no:20687 (572/1442.hadis); Mükerrer için bk. V/88, H.no:20704; V/103, H.no:20880 3; V/108,
H.no:20946; V/106, H.no:20916
Müslim, Salât, 170-171; Ebu Davud, Salat, 127, H.no:805; Tirmizi, Salât, 112, H.no:307; Nesai, İftitâh, 60, H.no:977-978; Dârimî, Salât, 62, H.no:1294; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, 11/391.
[267] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/208.
[268] Sened:
Sahih: Müsned, V/295, H.no:22419; Mükerrer rivayet için bk. V/301, H.no:22469. Tahrici için bk. 548/1418. hadis. Ayrıca bk. 533/1403. hadis.
[269] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/208-209.
[270] Sened:
Sahih: Müsned, 11/258,' H.no: 7494; Benzer rivayetler için bk. 11/285, H.no: 7821 (Başında lafzı İle); 11/348, H.no:8568 (Başında ziyadesi ile); 11/411, H.no:9301(Başında lafzı ile); H/416, H.no:9357 ve 11/343, H.no:8506 ve 11/301, H.ııo:7993 (Başında lafzı ile); 11/435, H.no: 9582; 11/446, H.no: 9723 (Başında lafzı ile nakledilen bu hadisin senedinde Harun b. İbrahim es-Sekafî bulunmaktadır. Mechûl sayanlar vardır. Fakat meçhul olması zararlı değildir. Kendisini sika sayanlar vardır); 11/487, H.no: 10272; 11/273, H.no:7682; Bıthârî, Ezan, 104 (Sonunda şu ziyade vardır: Müslim, Salât, 42 (Sonunda Buhârî'nin naklinde olduğu gibi iki rivayetinde de şu ziyadeler vardır:
Ebu davud, Salât, 125, H.no:797; Nesâî, İftitâh, 54, H.no:967-968. ,
Ebû Hüreyre'ye âit bu mevkuf rivayet hükmen merfûdur. Ayrıca bk. 562/1432. hadis. Ebu'd-Derdâ'dan (Radıyatlahü anh) şahidi için bk. 535/1405.hadis.
[271] Bu mânâ için bk.Bennâ, age., III/217.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/209.
[272] Sened:
Sahih: Müsned, II/308, H.no:8062; Benzer rivâyeller için bk. 11/443. H.no;9672; H/428, H.no:9496; Müslim, Salât, 44:
Ayrıca bk. 561/1431. hadis.
[273] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/209-210.
[274] Kâsânî, Bedaiu'S'Sanâi1, 1/277; İbn Kudame el-Makdİsî, eş-Şerhu'İ-kebir, 11/241 (Muğni ile birlikte)
[275] Şirazi, Mühezzeb, 1/84; Kâsânî,age., 1/160-161; Nevevi, Mecmu', III/389-39O; Meydânî, , 1/86-87; Azimâbâdî, Avnü'l-Ma 'bûd, 111/10.
[276] İbn Hacer, Fethu'l-BarU 11/245; Kâsânî, Bedâi', 1/160-161; İbn Kudame, Muğni, 1/606; Desûkî, Haşiye, 1/310, 313, 315.
[277] Nevevi, Mecmu', III/384; İbn Hacer, age., H/199.
[278] Buharı, Ezan, 61, 63; Müslim, Salât, 37 (466); İbn Hibbân, V/509, H.no: 2137.
[279] Müslim, Salât, 178 (465); Buharı, Edeb, 74; Ebû Davud, Salât, 123, H.no: 790; İbn Huzeyme, 1/262, H.no:521.
[280] Metindeki kelimesi sulamada kullanılan deve, anlamındadır. Bk. Nevevî, Şerhu Sahihi Müslim, IV/182.
[281] Bennâ, age.,III/218.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/210-212.
[282] Sened:
Sahih: Müsned, V/112, H.no:20976; Mükerrer rivayet için bk. VI/395, H.no:27091; Benzer rivayetler için bk. V/109, H.no:20955, 20959; V/109-110, H.no:20960; Btıhârî, Ezan, 91, 96, 108; Ebû Dâvfld, Salât, 125, H.no:801; İbn Mâce, İkâme, 7, H.no:826; Hıtmeydî, 1/84, H.no:156.
Zeyd b. Sâbit'ten (Radıyallalm anh) şahidi için bk. 567/1437. hadis.
Ebu'l-Ahvas'ın kendisinden naklettiği sahabeden birinin (Radıyallahü anh) şahidi için bk. 568/1438. hadis.
[283] Bennâ,age., III/2I9.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/212.
[284] Sened:
Sahih: Müsned, 1/249, H.no:2238; Benzer rivayet için bk. 1/225, H.no: 1977 (Sonunda şu ziyade vardır:
Şu iki rivayet aynı senedle gelmesine rağmen hadisin birer ayrı bölümünü dillendirmektedir:
a-Abdesti lam alma: Müstakil rivayetler için bk. MU.med, 1/232, H.no:2060 konunun Hz. Ali'den de şahidi vardır. Bk. Müsned, 1/78, H.no:582.
b-Ehli Beyt'in sadaka/zekat alamaması:
c-Eşeğin ata aşırılması: Müstakil rivayetler için bk. Müsned, 1/234-235, H.no:2092; Bu konunun da Hz. Ali'den de şahidi vardır. Bk. Müsned, 1/95, H.no:738; İ/98, H.no:766; 1/100, H.no:785; 1/132, H.no:1108; 1/158, H.no:1358.
Ebu Dâvûd, Salât, 127, H.no:808; TirmûS, Cihâd, 23, H.no:1701 (Hz. Ali'den (Radtyallahü anh) de şahidi olan bu hadis hasen-sahİhtir); Nesâî, Taharet, 106, H.no:141; Hıyel, 10, H.no:3579.
[285] Bu kelime bedduadır ve yüzünün derisi dökülsün ya da tırnaklarla tırmalansın manasındadır. (Bk. Azimâbâdi, Avnil'i-Ma'bûd, 111/18).
[286] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/213.
[287] Ebu Davud, Salât, 127, H.no: 808; Nesâi, es-Sünenü'l-kübra, 111/40, H.no: 4422.
[288] Mübarekpûrî, Tuhfetil'l-Ahvezi, V/289-290; Bennâ, age., III/220.
[289] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/214.
[290] Sened:
Sahih: Müsned, 1/218-219. H.no: 1887; Buhâri, Ezan, 105:
Ayrıca bk. 564/1434.hadis.
[291] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/214-215.
[292] Tahavi, Şerhu meâni'l-âsâr, 1/206.
[293] Tahavi, age., 1/206.
[294] Müsned Trc. H.no: 566/1436.
[295] Müsned Trc. H.no: 563/1433.
[296] Müsned Trc. H.no: 560/1430.
[297] Müsned Trc. H.no: 559/1429.
[298] Müsned Trc. H.no: 567/1467.
[299] Müsned Trc. H.no: 568/1468.
[300] Müsned Trc. H.no: 571/1471.
[301] Müsned Trc. H.no: 573/1473 ve açıklaması.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/215-216.
[302] Sened:
Sahih: Müsned, 1/249, H.no:2246; Diğer rivayet için bk. 1/234, H.no:2085 (Bu rivayet Hasan el-Uranfnin İbn Abbas'tan naklidir. Hasan el-Uranî'nin İbn Abbas'tan rivayeti için bk. 469/1339. hadis.) Benzer rivayet için bk. 1/257-258, H.no:2332 (munkatı bir rivayettir):
1/334, H.no:3092; Ebû Dâvûd, Salât, 127, H.no:8Ü9.
14 kıraat imamı lafzını te harfi ile okudular. Hazma, Kİsâî, A'nıeş ve Hafs ayın harfinin kesrası ile, diğerleri ise zammesi ile okudular.lafzının okunuşu ise Ebû Hayyân Bahr'de (VI/175) Abdullah ve Mücâhid'den (iLi) şeklinde okunduğunu nakleder. Dânî de İbn Abbas'tan bu rivayeti nakleder. Zemahşerî, Übey ve Mücâhid'den benzer nakilde bulunur.Lügatte ve kelimeleri kurudu/yaşlandı/yaşı ilerledi anlamlarında
kullanılmaktadır. Biten, sonu gelen bir şey İçin de bu kelimeler kullanılır. Bk. Ahmed Muhammed Şâkİr haşiyesi, H.no:2245.
[303] Meryem, 19/8; Bu ayetin manası: (Zekeriyya;) Rabbim! dedi. Karım kısır olduğu ve ben de ihtiyarlığın son sınırına vardığım hâlde, benim nasıl oğlum olabilir?'
[304] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/216.
[305] Buharı, Vudû, 10.
[306] Ahmed b. Hanbel, 1/359; Buhari, İlim, 17, Fedâilü Ashabi'n-Nebt, 24; İbn Hibban, XV/530, H.no; 7054.
[307] Taberanî, XI/362, H.no: 12022; Hakim, III/618, H.no:6288.
[308] Hakim, 111/618, H.no:6288.
[309] Buhari, Fedâilü Ashabi'n-Nebî, 24; Taberani, XI/345, H.no: 11961.
[310] İbn Mace, Mukaddime, 11, H.no: 166.
[311] Bu mana için bk. İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, VII/50.
[312] Buhari, Fedâilü Ashabi'n-Nebî, 24.
[313] Ahmed b. Hanbel, 1/335; Hakim, ffl/615, Rno: 6280; İbn Hibban, XV/53J, H.no: 7055.
[314] Müsned Trc. H.no: 230/538.
[315] Müsned Trc. H.no: 294/602.
[316] Müsned Trc. H.no: 320/628.
[317] Bk. 320/628 numaralı rivayetin açıklaması.
[318] Müsned Trc. H.no: 5/875.
[319] Tahâvî, Şerhti Meâni'l-âsûr, 1/308-309.
[320] Müsned Trc. H.no: 430/1300.
[321] Müsned Trc. H.no: 431/1301432/1302 ve açıklaması.
[322] Bk. Tirmizi, Nikah, 29; Beyhakt, VII/205-206.
[323] İbn Huzeyme, IV/330.
[324] Bk. Müsned Trc. H.no: 431/1301, 432/1302.
[325] Bk. Müsned Trc. H.no: 430/1300.
[326] Bk. Müsned Trc. H.no: 453/1323 ve açıklaması.
[327] Tahavi, Şerhıı meani'l-âsâr, 1/389-393; Heysemi, Mecma', 111/294, 296.
[328] Meryem, 19/8.
[329] ibn Manzur, Lisanü'l-Arab, XV/28, 54.
[330] Kurtubî, el-Cami' li Aahkâmi'l-Kur'ân, XI/57.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/216-219.
[331] Sened:
Hasen: Müsned, V/182, H.no:21472; Benzer rivayetler için bk. V/186, H.no:21514:
Heysemî, hadisin Ahmed b. Hanbel ve Taberânî tarafından (Kebtr'möt) nakledildiğini, senedinde Kesir b. Zeyd'in bulunduğunu, bu râvi ile delil getirme hususunda ihtilâf edildiğini ifade eder. Bk. Mecma', 11/115. Kesîr b. Zeyd el-Eslenıî es-Sehmî (v.158/775) sadûk biridir. Fakat bazen hata yapar. Tirmİzî dört, Ebû Dâvûd beş, Dârimî bir, İbn Mâce altı, Ahmed b. Hanbel ise yirmi dört rivayetini nakleder. Tirmizî bir hadisinin değerlendirmesinde hasen hükmü verdikten sonra der ki: "Buhârî'ye bu hadisin hükmünü sordum. 'Kesîr b. Zeyd mukârİbü'l-hadis biridir. Hadis İse sahihtir1 cevabını verdi." Bir rivayeti için İse hasen-sahih hükmünü verir. Bk. Sünen, Siyer, H.no:1579; Menâkıb, H.no:3916. Kesîr b.'Zeyd hakkında bilgi için bk. 57/254.hadİs.
Ebu'l-Ahvas'm naklettiği sahabeden birinden {Radıyallahü anh) şahidi için bk. 568/1438. hadis.
Habbab'dan (RadtyallahU anh) şahidi için bk. 563/1433. hadis.
Ebû Katâde'den (Radıyallahü anh) nakledilen rivayetler için bk. 533/1403, 560/1430 ve 548/1418. hadis.
[332] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/219.
[333] sened:
Sahih: Müsned, V/371, H.no:23046. Heysemî, senedindeki râvilerin sika olduklarını belirtir. Bk. Mecma', 11/115. Senedde sahâbinin bilinmemesi zararlı değildir. Üstelik rivayetin şâhİdleri de bulunmaktadır;
Zeyd b. Sâbit'ten (Radıyallahii anh) şahidi İçin bk. 567/1437. hadis.
Habbab'dan (Radıyallahü anh) şahidi için bk. 563/1433. hadis.
[334] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/220.
[335] Sened:
Sahih: Müsned, III/2, H.no:l0928; Benzer rivayet için bk. ni/85, H.no:11741 (549/1419. hadis).
Hadisin tahrici için bk. 549/1419. hadis. Avncabk. 573/1443. hadis.
[336] Başka rivayette okurdu, şeklindedir:
'Hz. Peygamber öğle namazının ilk iki rekâtının her rekâtında otuz ayet okurdu...' {Ahınedb. Hanbel, V/365; Müslim, Salât, 157 (452).
[337] Yani öğlen namazının son iki rekâttndaki kıyamının yansı kadardı. Şu rivayetteki beyan bunu açıklamaktadır:
'...(Rasûiullah'ın) İkindi namazmdaki ilk iki rekât kıyamını öğle namazının son iki rekâttaki kadar olduğunu tahmin ettik..." Bk. Ebû Davıul, Salât, 126, H.no: 804; Nesâi, es-Siinenü'l-kübra, 1/150, H.no: 351; ibn Hibban, V/136, H.no: 1828.
[338] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/220-221.
[339] Sened:
Sahih: Müsned, 111/35-36, H.no:11246. Hadisin devamında Kazaa'nın Ebû Saîd el-Hudrî'ye sorduğu zekât ve oruç ile ilgili sorularda bulunmaktadır. Hadisin devamı şöyledir:
Hadisin bu bölümleri için bk. 27/2986 (Zekât konusunda) ve 162/3373. hadisler (Oruç konusunda). Müslim, Salât, 161-162; Nesât, İftitâh, 56, H.no:971; İbn Mâce, İkâme, 7, H.no:825. Heysemî de Ahmed b. Hanbel'in râvilerinİn sahih hadis ricalinden olduklarını belirtir. Bk. Mecma' III/72.
[340] Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, IV/176.
[341] Yani uzun olduğu İçin onun gibisini yapamazsın. (Bk. Nevevi, age., IV/176; Benna, age., III/223).
[342] Bakî': Geniş arazi, sahra anlamındadır ki daha çok ağaçlı bölge İçin kullanılırdı. (İbnü'l-Esir, Nihaye, 1/146). O dönemdeki.insanların ihtiyacını gidermek için gittikleri ayrı bir bölgedir.
Baktu'l-ğarkad: Garkad denilen dikenli bir ağaan olduğu bölge ki, burası o dönemde mezarlık olarak kullanılıyordu. Zamanla bu ağaç tükendi, ancak o bölgenin ismi olarak kaldı. (Ibn Manzur, age., VIII/18).
[343] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/221-222.
[344] Sened:
Hasen: Müsned, IV/356, H.no: 19047; Ebû Dâvûd, Salât, 125, H.no:802. Senedde ismi bilinmeyen (müphem) bir râvi bulunması sebebiyle hadisin İsnadı zayıftır. Burada müphem zatın Tarfe el-Hadramî olduğu ifade edilmektedir. Beyhakî onun bir rivayetini daha verir. Bu rivayette hocasının Abdullah b. Ebû Evfâ, talebesinin ise Muhammed b. Cühâde olduğu görülmektedir ki bu da iddiayı destekler mahiyettedir:
Bk. es-Sünenü'l-kübm, 11/66; Bezzâr, VIII/302-303, H.no:3376. Ezdî'ye göre bu râvinin hadisi sahih değildir. Bk. Heysemî, Mecma', U/133. İbn Hibbân Sikât'mda zikreder. Bk. age., IV/398, Trc.no:3549; İbn Hacer, Lisân, III/208, Trc.no:932; Telıztb, V/l 1, Trc.no:17 (Müphem râvinin bu zat olduğu Ziya el-Makdisî tarafından ortaya konulmuştur); Takrîb, Trc. No:3012 (makbuldür); Tethîs, 11/28-29 (Tarfe el-Hadramî meçhuldür). Azîmâbâdî de Ebû Dâvûd ve Münzİrrnin hadis hakkında sükût ettiklerini İfade eder. Bk. Avnü'l-Ma'bûd, 111/13. Tarfe'nin makbul olduğu görüşü tercih edilecek olursa rivayetin hasen li ğayrihî seviyesine yükseldiği söylenebilir.
[345] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/222.
[346] sened:
Sahih: Müsned, V/86, H.no:20687; Mükerrer rivayet için bk. V/88, H.no:20704; Müslim. Salât, 171; £M DûvÛd. Salât, 127, H.no:805-806:
İftitâh, 60, H.no:978. Ayrıca bk. 559/1429.hadis.
[347] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/223.
[348] Sened:
Hasen: Müsned, V/365, H.no:2299l; Benzer rivayetler içinbk. 111/85, H.no:l 1741 (549/1419. hadis); III/2, H.no:10928 (569/1439. hadis). Heysemî hadisin senedinde Abdurrahman b. Abdullah el-Mes'ûdî'nin bulunduğunu, bu zatın sika olduğunu fakat ihtilât ettiğini, Yezİd b. Harun'un Mes'ûdî'den ihtilât döneminde hadis işittiğinin söylendiğini belirtir. Bk. Mecma', II/l 14-115. Heysemî'nin gösterdiği bu gerekçe ile hadis zayıftır. Senedde de görüldüğü üzere Ahmed b. Hanbel bu rivayeti Yezid - Süfyan - Zeyd el-Ammî... kanalı ile ikinci bir senedle de nakleder. Bu mütâbaat ve şâhidlerin desteği ile hasen li ğayrihî seviyesine yükselir:
Bk. Müslim, Salât, 156-157; Ebû Dâvûd, Salât, 126, >H.no:804; Nesâl İftilâh, 16, H.no: 473-474; es-Siinenü'l-kiibra, 1/150, H.no: 351; Dârimî, Salât, 62, H.no:1292; İbn Huzeyme, 1/256, H.no: 509.
İbn Mâce Yahya b. Hakîm - Ebû Dâvûd et-Tayâlisî - Mes'ûdî - Zeyd el-Ammî - Ebû Nadre - Ebû Saîd el-Hudrî kanalı ile Ahnıed b. Hanbel'in senediyle nakleder:
Bk. İbn Mace, İkâme, 7, H.no:828. Ayrıca bk. 569/1439 ve 549/1419. hadisler.
[349] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/223-224.
[350] Müslim, Salât, 156-157; Nesâi, es-Siinenü'l-kübra, 1/150, H.no: 351; İbn Huzeyme, 1/256, H.no: 509.
[351] Bk. Azimâbâdi, Avnü'l-Ma'bûd, 111/15.
[352] Müsned Trc. H.no: 559/1429.
[353] Tirmizi, Salât, 112, H.no:307.
[354] Nesâi, eS'Silnenü'l-kübra, VI/469, H.no:l 1525 ; İbn Mâce, İkâme, 18, H.no:830.
[355] Nesâi, age., 1/334, H.no:1044; İbn Huzeyme, 1/257, H.no: 512.
[356] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/224-225.
[357] sened:
Sahih: Müsned, İV/85, H.no:16729; Benzer rivayetler için bk. IV/83, H.no:16707; IV/85, H.no: 16727; Rivayetlerin bir kısmı da İbn Şihâb ez-Zührî - Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im - babası (Cübeyr b. Mut'im) kanalı ile gelmektedir:
IV/80, H.no: 16680:IV/83, H.no: 16710: IV/84,H.no:16718; Mâlik, Salât, 23; B«/mn, Ezan, 99; Cihâd, 172; Megazî, 12; Tefsîr, 52/1:
Müslim, Salât, 174; Ebû Dâvûd, Salât, 128, H.no:811; Nesûî, İftitâh, 65, H.no:985;
İbn Mâce, İkâme, 9, H.no:832; Dârimî, Salât, 64, H.no: 1299.
[358] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/225-226.
[359] Tur, 52/35-37.
[360] Buharı, Tefsiru'l-Kur'ân, 52; İbn Mace, İkâme, 9, H.no: 832.
[361] İbn Abdilber, İstînb, 1/232-233, No: 311; fbnii'1-Esir, Üsdü'l-ğâbe, 1/323-324. No: 698; Zehebi, Siyerıt âlâmi'n-nübelâ, 111/95-99; İbn Hacer, İsabe, 1/225, No: 1091.
[362] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/226.
[363] sened:
Sahih: Müsned, V/188, H.no:21534; Benzer rivayetler için bk. V/189, H.no:21539; V/187. H.no:21526: V/185, H.no:21501:
Buharı, Ezan, 98; Ebû Davûd, Salât, 128. H.no:812; Nesâî, İftitâh, 67, H.no:987-988; ibn Huzeyme, 1/259, H.no:516.
Heysemî hadisi sonunda ziyadesi ile zikreder ve: "Hadisi Taberânî Kebîrinde nakleder,ziyadesi olmadan sahih eserlerde de nakledilir. Taberânî'nin râvileri sahih hadis ricalidirler" der. Bk. Mecma\ 11/118.
Ayrıca bir sonraki 576/1446. hadîse bk.
[364] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/226-227.
[365] Ebû Davûd, Salât, 132, H.no: 812.
[366] İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 11/272; Benna, 111/226.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/227.
[367] Bu ifade râvinin şekki olabilir; Yani hadis aldığı saiıabi Ebû Eyyûb ya da Zeyd b. Sabit olabilir ya da ayrı ayn rivayete de işaret olabilir, çünkü başka rivayetlerde her iki sahabiden münferiden ayrı ayrı bunu nakletmiştir; (Enes b. Malik rivayeti için bk. İbn Huzeyme. 1/259, H.no:516; Ebû Eyyub rivayeti için bk. İbn Ebî Şeybe, 1/314, H.no:3591, 1/324, H.no: 3712; Hz. Aişe rivayeti için bk. Nesâi, es-Simenü'l-kübra, 1/340, H.no:1063.
[368] sened:
Sahih: Müsned, V/418, H.no:23434 (Ahmed b. Hanbel bu hadisi Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin hadisleri arasında zikrederek senedin sahâbisinde olan ihtilâfta hangi tarafta yer aldığını/tercihini de göstermektedir). Heysemî hadisi sonunda ziyadesi ile zikreder ve:
"Hadisi Ahmed ve Taberânî nakleder. Zeyd b. Sâbit'in hadisi zindesi almadan sahih eserlerde de nakledilir. Ahmed b. Hanbel'in râvileri sahih hadis ricalidirler" der. Bk. Mecma’ II/117-118.
Zeyd b. Sâbit'ten nakledilen bir diğer hadiste Eııfal sûresini okuduğu ifade edilmektedir:
Heysemî bu rivayeti Taberânî Kebîr'İnde naklettiğini ve râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını söyler. Ebû Eyyûb'dan da bir şâhid verir. Bu şahidin de Taberânî Kede nakledildiğini ve râvilerinin de sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. age., 11/118.
Ebû Hüreyre'den (Radıyallahü anh) şahidi: Bk. 558/1428.hadis.
İbn Ömer'den (Radıyallahü anhiima) nakledilen rivayette Kâfîrûıı ve İhlas sûresi okuduğu kayıtlıdır:
Bk. İbn Mâce, İkâme, 9, H.no:833. Heysemî de İbn Ömer'den nakledilen bir başka rivayeti verir.
Bu rivayeti Taberânî'nİn üç Mu'cem'inde naklettiğini, râvilerinin İse sahih hadis ricali olduklarını söyler. Bk. age., 11/118.
Abdullah b. Yezid'den (Radıyallahü anh) gelen rivayette ise Tin suresini okuduğu ifade edilmektedir:
Heysemî bu rivayeti de Taberânî'nİn Kebîrinde naklettiğini, senedinde Câbir el-Cu'fî'nin bulunduğunu, bu râviyi Şu'be ve Süfyan'ın sika, diğer hadis İmamlarının ise zayıf saydıklarını belirtir. Bk. age., H/l 18.
Abdullah b. Haris b. Abdulmuttalib'den (Radıyallahü anh) gelen rivayete göre Hz. Peygamber'in kıldığı en son akşam namazında okuduğu surelerin A'lâ ve Kâfirûn olduğu zikredilir:
Heysemî bu rivayeti de Taberânî'nİn Kebîr'inde naklettiğini, senedinde Haccâc b. Nusayr'in bulunduğunu, bu râviyi İbnü'l-Medînİ ve cemaatin zayıf, İbn Hıbbân ve (bir rivayete göre) İbn Maîn'in sika saydıklarını belirtir. Bk. age., 11/118.
Ümmü'l-Fadl bt. el-Hârİs'ten (Radıyallahü anim) nakledilen rivayette Mürselât sûresini okuduğu bildirilmektedir. Bk. 577-578/1447-1448. hadis.
Ukbe b. Amir'den Felak sûresinin okunması ile ilgili rivayet nakledilmektedir. Bk. 580/1450. hadis.
Ayrıca bir Önceki 575/1445. hadise bk.
[369] Şafak, Arapçada iki zıd mânâsı olan (ezdad) kelimelerdendir. a-Güneş battıktan sonra görülen kırmızılıktır ki bu mânâyı İ.Şafiî almıştır. b-Kırmızıliktan sonra hava kararıncaya kadar kalan beyazlıktır, bu mânâ ile de İ.Ebû Hanîfe amel etmiştir. Bk. Râzî, Muhtâru's-Sıhûh, 342; Bennâ, age., 11/240 .
[370] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/228-229.
[371] Sened:
Sahih: Müsned, VI/340, H.no:26763; Benzer rivayetler için bk. VI/338, H.no:26746; VI/340, H.no:26759; Mâlik, Salât, 24; Bulum, Ezan. 98; Megazi, 84 (Sonunda ziyadesi ile); Müslim, Mesâcid, 173; Ebû Dâvûd, Salât, 128, H.no:810; TirmizU Salât, 113, H.no:308: (Bu konuda Cübeyr b. Mut'ım, İbn Ömer, Ebû Eyyûb ve Zeyd b. Sâbit'ten de rivayet nakledilir. Ümmü'l-Fadl'ın rivayeti ise hasen-sahihtir); Nesâî, İftitâh, 64, H.no:983-984; İbn Mâce, İkâme, 9, H.no:831 (İbn Mâce'nin hocası İbn Ebî Şeybe, İbn Abbas'ın annesinin isminin Lübâbe olduğunu söyler); Dârimt, Salât, 64, H.no: 1298.
Ümmü'l-Fadl bt. el-Hâris'ten (Radıyallahü anha) nakledilen diğer rivayet için bk, 578/1448.
[372] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/229.
[373] Tirmizi, Salât, 113, H.no: 308; İbn Huzeyme, 1/260, H.no:519.
[374] İbn Sa'd, Tabakût, IV/I5; İbn Abdilber, htî'âb, 1/196; İbnü'I-Cevzî, Sajvetü's-Sajve, 1/507.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/229-230.
[375] Sened:
Sahih: Müsned, VI/338-339, H.no:26749; Heysemî, senedindeki râvilerİn sika olduklarını belirtir. Bk. Mecma', 11/49.
Hadisin tahricİ için bk. 577/1447. hadis.
Ayrıca 378/1248. hadis ve tahricine bk.
[376] Buhari, Meğazi, 83; Ahmed b. Hanbel, VI/236.
[377] İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, II/175.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/230.
[378] Sened:
Hasen: Müsned, 1/282, H.no:2550; Benzer rivayette bayram namazından bahsedilmektedir:
Bk. 1/243, H.no:2174 (Şehr b. Havşeb hakkında geniş bilgi için 4/4.hadisin tahrİcİne bk.). Heysemî: "Hadisi Ahmed, Ebû Ya'lâ, Bezzâr ve Taberânî Kebîr'inde nakletti. Senedinde yer alan Hanzale b. (Ebû Safıyye) Abdullah/Ubeydullah/Abdurrahman es-Sedûsî'yi İbn Maîn vd. zayıf, tbn Hibbân ise sika saydı" der. Bk. Mecma, H/115-116. Eserinin başka bir yerinde: "Ahmed b. Hanbel, İbnü'l-Medînî ve cemaat tarafından zayıf, İbn Hibbân tarafından da sika sayılmıştır" der. Bk. age., 11/139. Fakat eserinin bazı yerlerinde ise bu râvinin varlığına bile değinmez. Bk. 11/203; VI/228 (1/243, H.no:2I74. şerhinde). Tirmizî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce birer, Ahmed b. Hanbel İse sekiz rivayetini nakleder. Tirmizî kendi rivayeti için hasen hükmü verir. Bk. Sünen, İsti'zân, H.no:2728. Buhârî, Yahya el-Kattan'ın şu görüşünü nakleder: "Onun durumunu gördüm ve onu bilerek terk ettim. Çünkü o ihtilâl etmişti". Bk. et-Târîhu'1-kebîr, II/1/41.
[379] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/230-231.
[380] Bk. Heysemi, Mecmau'z-zevûid, II/115.
[381] Ahmed b. Hanbel, 1/243.
[382] Buharı, Ezan, 104; Müslim, Salât, 42 (396); İbn Huzeyme, 1/275; H.no: 547; İbn Hibbân, V/80,H.no: 1781.
[383] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/231-232.
[384] Sened:
Sahih: Müsned, IV/155, H.no:17349; Benzer rivayetler için bk. IV/159, H.no:17386; IV/149, H.no:17274, 17275:
Nesai, İftitâh, 46, H.no:951:
İstiâze, 1, H.no:5436; Darımı, Fezâilü'l-Kur'ân, 25, H.no:3442; Taberânî, el-Mu'cemii'l-kebîr, XVII/345, H.no:951; el-Mu'cemü'l-evsat, VI/149, H.no:6049; 11/80, H.no:1311.
Ukbe b. Âmir'den nakledilen rivayetlerin büyük bir bölümünde (Muavvizeteyn) Felâk ve Nâs sûrelerinin fazileti ile ilgilidir;
Bk. Müsned, IV/144, H.no: 17232, 17236; IV/146, H.no:17255; IV/150, H.no:17287; IV/151, H.no: 17299.
17303; IV/152, H.no:17311; Müslim, Müsâfirûn, 264-265; Tinnizî, Fezâilü'l-Kuı'ân, 12, H.no:2902 (hasen-sahilı); Nesâî, İftitâh, 46, H.no:952; İstiâze, 1, H.no:5437; Ebû Dûvûd, Vitir, 19, H.no: 1462; Dârimî, Fezâilü'l-Kur'ân, 25, H.no:3443-3444.
Bu sûrelerin uyku öncesi ve sonrası okunması tavsiye edilmiştir:
Bk. Müsned, IV/144, H.no: 17229;
Sabah namazında okuduğunu gösteren rivayet:
Bk. Müsned, IV/153, H.no:17325; IV/149-150, H.no:17283 (Her iki rivayetin senedinde Muâviye'nin mevlâsı Kasım b. Abdurrahman eş-Şâmî vardır ki bu râvî sebebiyle rivayet hasendir); Nesâî, İftitâh, 45, H.no:950.
Bazı rivayetlerde muavvizeteyne İhlâs suresinin eklendiği de görülmektedir;
Bk. Müsned, IV/148, H.no: 17267 (Senedinde Ali b. Yezid el-Elhânî bulunmaktadır); IV/158-159, H.no:17383; Nesûî, İstiâze, 1, H.no:5427-5428, 5430, 5435. Heysemî rivayeti zayıf saymıştır. Bk. Mecma', VII/147, 149.
Bu üç sûreyi her namazın ardından okumasını emrettiğini gösteren rivayetler:
Bk. M«.wıeJ, IV/155, H.no:17348; IV/201, H.no:17719; Tirmizî, Fezâiİü'l-Kur'ân, 12, H.no:2903 (hasen-garib); Ebû Dâvûd, Vitir, 26, H.no:1523; Af«df, Sehv, 80, H.no:1334.
Ukbe b. Amir bazen dedesine nisbet edilerek İbn Abis el-Cühenî diye isimlendirilir:
Bk. Müsned, IV/144, H.no:I7230; IV/154, H.no:17322.
[385] Bu açıklama başka bir rivayette bulunmaktadır. Bk. Nesâi. es-Sünenü't-kübra, IV/437, H.no: 7839.
Rivayetin metni:
[386] Sindi cümlesini şeklinde açıkladı. Bk. Haşiye, VIII/254.
[387] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/232-233.
[388] İbn Abdilber, İstiâb, III/1073, No: 1824; lbnü'1-Esir, Üsdü'l-ğâbe, IV/53-54, No: 3705; İbn Hacer, İsabe, 11/468, No: 5601.
[389] Müsned Trc. 574/1474-580/1480 arası rivayetler.
[390] Müsned Trc. No: 558/1428.
[391] Taberani, XII/372, H.no: 13380; Heysemi, Taberânî'nin üç Mu'cem'İnde de geçen bu rivayetin ricalinin sahih olduğunu belirtti. Bk Mecmau'z-zevâid, II/l 18.
[392] Ahmed b. Hanbel, IV/286; Bu rivayetin Abdullah b. Ömer'den gelen şahidi için bk. Tahavi, Şerhti meâni'l-âsâr, 1/214; Ayrıca Hz. Ömer akşam namazı kıldırdığında birinci rekatta 'Vettini' ve ikinci rekâtta 'Elemtera' ve 'Liîlâfi'yi beraber okuduğu nakledildi. Bk. Abdürrezzak, 11/109, No: 2697.
[393] Bu ziyadeler için bk. Tayâlisî, Müsned, 1/99, H.no: 733.
[394] Taberani rivayeti hakkında Heysemî şöyle dedi: Burada Haccac b. Nusayr isimli tartışmalı bir râvi bulunmaktadır, bu kişi İbnü'l-Medinî ve bir grup alim zayıf kabul ettiği hâlde, İbn Hübban ve bir rivayette İbn Meîn sika kabul etmiştir. (Bk. Mecma', II/l 18)
[395] İbn Hibbân, V/149, H.no: 1841.
[396] Tirmizi, Salât, 113, H.no: 308'in devamında.
[397] İbn Hacer, Felhu'l-Bâri,} 1/248-250;Desûkî, Haşiye, 1/247; Bennâ, age., III/228-229.
[398] Kâsâni, Bedâi\ 1/205; İbn Kudame, Muğni, 1/536.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/233-235.
[399] Sened:
Zayıf: Müsned, 11/327, H.no:8315; Mükerreri için bk. 11/531, H.no:10823; İkinci tarik: 11/326-327, H.no:8314; Ebu'l-Mühezzİm et-Temîmt el-Basrî metruk bir râvidir. İsmi bir rivayete göre Yezîd b. Süfyan, bir rivayete göre de Abdurrahman b. Süfyan'dır. Heysemî de bu râviyi Şu'be, İbnü'l-Medînî, Ebû Hatim ve Nesâî'nin zayıf saydığını, Ahmed b. Hanbel'in de:
dediğini ifade eder. Bk. Mecma', 11/118. Tİrmizî üç, Ebû Dâvûd ve Dârimîbir, İbn Mâce beş, Ahmed b. Hanbel ise on dört rivayetini nakleder. Bütün bu rivayetlerde künyesi ile zikredilmiştir. Sadece Ahmed b. Hanbel'in bir naklinde İsmi Yezid olarak geçmektedir. Bk. Müsned, VI/75, H.no:24350. Tİrmizî rivayetlerinin ardından şu değerlendirmelerde bulunur: " Ebu'l-Mühezzİm'İn ismi Yezîd b. Süfyan'dır. Hadis sahih değildir. Şu'be b. Haccâc onu tenkid etmiş ve zayıf saymıştır." (Bk. Sünen, Hac, H.no:850; Cenâiz, H.no:1041 -Bu rivayette Ebu'l-Mühezzİm Ebû Hüreyre'ye on yıl talebelik yaptığını söylemektedir-; Buyu', H.no: 1281). Ebû Dâvûd ise naklettiği bir rivayetten sonra " Ebu'l-Mühezzim " der. Bk. Sünen, Menâsİk, H.no:1854.
[400] Semâvât ile burada 'Ve's-semâi zati'l-burûc' ve 'Ve's-semâi ve't-tarık' sureleri kastedilmektedir. Sonraki rivayet bunu açıklamaktadır.'
[401] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/235-236.
[402] Sened:
Sahih: Müsned, IV/284, H.no:18414; Ziyadeli birinci rivayet için bk. İV/291, H.no:18474; Ziyadeli ikinci rivayet için bk. IV/298, H.no: 18546; Benzer rivayetler için bk. IV/303, H.no:18604; IV/286, H.no:l8437 (Bu rivayette akşam namazı zikredilmektedir"
IV/302, H.no:18587; IV/302, H.no:18594; İV/286, H.no: 18436; IV/304, H.no:18614; Mâlik, Salât, 36; Buhâri, Ezan, 100, 102; Tefsir. 95/1; Tevhîd, 52; Müslim, Salât. 175; Ebû Dâvûd, Sefer, 6, H.no:1221; Tirmizî, Salât, 114, H.no:310 (hasen-sahih); Nesâî, İftitâh, 72-73, H.no:998-999; İbn Mâce, İkâme, 10, H.no:835; Tayâlist, s.99 H.no:733; Hıtmeydt, 11/317, H.no:726; Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, 1/143. H.no:450; V/201,H.no:5078.
[403] Metindeki iki ziyadeden sadece birisi terceme edildi, zira ikisi de aynı mânâdadır.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/236-237.
[404] Sened:
Sahih: Müsned, V/354, H.no:22890; Benzer rivayet için bk. V/355. H.no:22904 (Aynı senedle nakledilen hadiste Büreyde diyor ki:
(Heysemî, hadisin râvilerin sahih hadis ricalinden olduklarını ifade eder. Bk. Mecma', 11/118-119); Tirtnizh Salât, 114, H.no:309 (Tirmizî "Berâ b. Âzib ve Enes'ten şahidi vardır. Büreyde rivayeti ise hasendir" der ve ekler:
Nesai, İftitâh, 71, H.no:997.
[405] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/237.
[406] Sened:
Sahih: Müsned, IV/419, H.no:19648; Tayâlisî, s.69 H.no:512; Nesâl Kıyam, 46, H.no:1726:
Yatsı namazındaki kıraatle İlgili olarak Enes b. Mâlik'ten nakledilen hadis:
Müsned, III/124, H.no:12187; III/101, H.no:I1921;
Enes b. Mâlik rivayetinin Câbir b. Abdullah el-Ensârî'den şahidi:
Müsned, III/299, H.no:14124; III/308, H.no:14241; III/300, H.no:14136; 111/369, H.no:I4901; III/302, H.no:14175; Bıthâri, Ezan, 60, 63, 66; Edeb, 74; Müslim, Saiât, 178-181; Ebû Dcıvûd, Salât, 67, 124, H.no:599, 600, 790; Tirmizh Cuma, 57, H.no:583; Nesâ'u İmame, 39, 41, H.no:829, 833; İftitâh, 63, 70-71, H.no:982, 995-996; İbn Mâce, İkâme, 10, 48, H.no:836, 986; Dârimî, Salât, 65, H.no:1300; Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, VII/233, H.no:7363; V1II/7, H.no:7787.
Abdurrahman b. Yezid'den şahidi:
Heysemî, hadisin Taberânfııin Kebir'ınde nakledildiğini belirtir ve râvileriııin sika sayıldıklarını ifade eder. Bk. Mecma', TI/119.
[407] Bk. Nesâi, es-Sünenü 'l-kübra, 1/446, No: 1424.
[408] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/237-238.
[409] İbn Hacer, Fethıı'l-BÜri, 11/250-251.
[410] Müslim, Salât, 178 (465); Buharı, Edeb, 74; Ebû Davud, Salât, 124, H.no: 790; İbn Huzeyme, 1/262, H.no;521.
[411] Metindeki kelimesi sulamada kullanılan deve, anlamındadır. Bk.Nevevî, Şerhu Sahihi Müslim, IV/182.
[412] Müsned Trc. 581/1481-583/1483 arası rivayetler.
[413] İbn Huzeyme, 1/33, H.no: 523.
[414] İbn Hibbân, V/149, H.no: 1841.
[415] Taberâni, V/43, No: 4538.
[416] Müsned Trc. No: 558/1428.
[417] İbn Ebî Şeybe, 1/370, No: 4252; TirmizU Salât, 114, No: 309'un devamı.
[418] Taberâni IX/263, No: 9309.
[419] Bennâ, age., III/230-231.
[420] Bu rivayet için bk. Müsned Trc. 481/1351 nolu hadis ve açıklaması.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/238-240.
[421] Sened:
Sahih: Müsned, IV/34, H.no:16348; Heysemî, Ahmed b. Hanbel'in râvilerinİn sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecmu', 11/119. Buradaki müphem sahâbî Câbİr b. Semüra olabilir. Bk.590-59I/I460-1461.hadisler.
Sabah namazı kıraati ile ilgili diğer rivayetler:
a-Sa'd b. Ebî Vakkas'tan (Radıyallahü anlı):
Bk. İbn Mâce, İkâme, 6, H.no:822 (Senedindeki Haris b. Nebhan'tn metruk olması sebebiyle çok zayıftır); Ebû Ya'lâ, 11/135, H.no:813. b-Ebû Hîireyre'den (Radıyallahü anlı):
Müsned, H/472, H.no: 10058; 11/430, H.no:9526; Buhâri, Cuma. 10; Sücûd, 2; Müslim, Salât, 65-67
Nesâî, İftitâh, 47, H.no:953; İbn Mâce, İkâme, 6, H.no:823; Dâhini, Vudû', 107, H.no:1047; Tayâlisî, s.313, H.no:2379.
Ebû Hüreyre'den şu rivayet de nakledilir:
Heysemî bu rivayetin Bezzâr tarafından nakledildiğini, ravilerinin sahih hadis ricalinden olduklarını söyler. Bk. age,, 11/119.
c-İbn Abbas'tan (Radıyallahü anhüma) nakledilen rivayet için bk. 593/1463.hadise bk. d-İbn Mes'ûd'dan (Radıyallahü anlı):
Müsned, 1/272, H.no:2456 (İlk rivayet mürseldir, çünkü Ebu'l-Ehvas tabiûndandır. Ancak rivayetin muttasıl olarak şahitleri bulunduğu için sahih li gayrihi sayılır); Abdürrezzak, 11/18, H.no: 2731; Bezzâr, V/34, 133, 231, H.no:1593, 1720, 1842; Taberânî, el-Mu'cemus-sağîr, U/120, 178, H.no:887, 986
İbn Mes'ûd'dan şu rivayet de nakledilir:
Heysemî rivayetin Taberânî'nin Kebir'inde nakledildiğini, senedinde Atâ' b. Sâîb'in bulunduğunu, bu zatın sika olduğunu, fakat ömrünün son döneminde ihtilât ettiğini belirtir.
Bk., age., 11/119-120.
h-Eaz el-Müzenî'den (Radıyallahü anlı) şahidi:
Heysemî hadisin Bezzâr tarafından nakledildiğini, senedinde Müemmel b. İsmail'in bulunduğunu ve bu râvinin sika olduğunu söyler, fakat hakkında "çok hata yapar" diye tenkidde bulunulduğunu ilave eder. Bk. age., II/l 19. ı-Rifaa el-Ensârî'den (Radıyallahü anlı) şahidi:
Heysemî hadisin Taberânî'nin Kebir'inde nakledildiğini, senedinde kendisiyle delil getirilip getirilmeyeceği hususunda ihtilâf olan İbn Lehîa'nm bulunduğunu belirtir. Bk. age., 11/119.
i-İbn Ömer'den (Radıyallahü anhüma) şahidi için bk. 594/1454.hadise bk.
[422] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/240-241.
[423] Sened:
Sahih: Müsned, IV/306, H.no:18639; İkinci tarik: IV/307, H.no: 18643; Benzer rivayetler için bk. IV/307, H.no:18644; Müslim, Saiât, 164; £&h Dâvûd, Salât, 131, H.no:817; A^eraf, İftitâlı, 44, H.no:949; İbn Mâce, İkâme, 5, H.no:817; Dârimî, Salât, 66, H.no:1303 (Sonunda ziyadesi ile; Humeydî, 1/258, H.no:567; Ebû Ya'lâ, Mtı'cem, s.237, H.no:290; Müsned, 111/41, 45, 48, H.no:1457, 1463, 1469. Sabah namazı kıraati İle ilgili diğer rivayetler için bk. 585/1455.hadisin tahrici.
[424] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/241-242.
[425] Sened:
Sahih: MhW, IV/322, H.no:I8805; Müslim, Salât, 165-167; Tinnizî, Salât, 111, H.no:306 (Sonunda "birinci rekatta okudu" ziyadesi vardır. Tirmizî "Hadisin Amr b. Hureys, Câbİr b. Semüra, Abdullah b. Sâİb, Ebû Berze ve Ümmü Seleme'den şahidi vardır. Kutbe b. Mâlik hadisi de hasen-sahihtir" der ve şu rivayetlere de işaret eder:
Nesai, İftitâh, 43, H.no:948; İbn Mâce, İkâme, 5, H.no:816; Dârimî, Salât, 66, H.no: 1301, 1302 (Sonunda "birinci rekatta okudu" ziyadesi vardır); Tayâlisî, s.94, H.no:413; Bezzâr, IX/153-154, H.no:3703-3705; Ebû Ya'lâ, XIl/231, H.no:684I; faberânî, el-Mu'canü'l-kebîr, XIX/17-19, H.no:26, 30-34; Hâkim, IÎ/464, (Hâkim rivayeti sahih saymış, Zehebî de bunu onaylamıştır).
Sabah namazı kıraati ile ilgili diğer rivayetler için bk. 585/1455.Hadisin tahrici.
[426] Müslim, Salât, 165 (457); Tinnizi, Salât, 111, H.no: 306; Nesâi, es-Sünenü'l-kübra, 1/329, H.no: 1022; İbn Huzeyme, 1/264, H.no: 527.
[427] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/242-243.
[428] Sened:
Sahih: Müsned, VI/463, H.ııo:27501; Benzer rivayetler için bk. VI/463, H.no: 27500 (Cuma günü hutbe irad ederken ezberlediği ifade ediliyor); VI/435, H.no:27328; VI/435-436, H.no:27329:
Af/to/(m, Cenâiz, 98-101; £M Dâvûd, Salât, 223, H.no:1100, 1102; Nesâî, İftitâh, 43, H.no:947; Cuma, 28, 1409; Ahmed eş-Şeybânî, Â/ıâi, VI/137, H.no:3362;III/211; Hâkim, 1/284, (Hâkim rivayeti Müslim'in şartına/râvisine uygun olarak sahih saymış, Zehebî de bunu onaylamıştır).
Sabah namazı kıraati ile ilgili diğer rivayetler için bk. 585/1455.hadisin tahriri.
[429] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/243.
[430] Sened:
Sahih: Müsned, III/200, H.no:13Ü07; Benzer rivayetler için bk. III/l 13, H.no:12055; 111/205, H.no: 13063; III/235, H,no: 13400; 111/247, H.no: 13511:
III/10I, H.no: 11929; HI/İ70, H.no: 12670; III/I73, H.no:12709; III/179, H.no:12778: 111/205, H.no:13059; III/207, H.no:I3084; III/231, H.no:13347; III/234, H.no:l3382-13383; 111/240, H.no;j3457:
III/262, H.no: 13693-13694; III/276, H.no:13862; III/277, H.no:13880; III/279, H.no: 13900; III/282, H.no:13944; III/233, H.no:13379; III/100, H.no:11906; Buharı, Ezan, 64-65; Wüs//nı, Mesâcid, 188-190, 196; Ebû DâvÛd, Salât, 143, H.no:853; Tlrmiz/, Salât, 61, 159, H.no: 237, 376; Nesâî, İmame, 35, H.no:822; İbn Mâce, İkâme, 48, H.no:985; Dârimî, Salât, 46, H.no: 1263; /bnü'l-Ca'd, s.482, H.no:3349; Ebû Ya'lâ, VI/99, 438, 453, H.no:3360, 3817, 3844.
Sabah namazı kıraati ile ilgili diğer rivayetler için bk. 585/1455.hadisİn tahrici.
[431] Ne uzun, ne kısaydı. Bk. Bennâ, III/233.
[432] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/243-244.
[433] Burada iki ayrı takdir yapılmaktadır: O kadar beklerdi ki sanki Öncekini iptal etti ve yeniden başladı, derdik ya da o kadar beklerdi ki sanki sonrakini terk etti, derdik. Bk. Azimâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd, III/64.
[434] Müslim'in diğer rivayetinde, râvi, Enes b. Malik'in kıldığı namazı tarif ederken hatta onu gören unuttu derdi, lafzını kullandı. Bk. Müslim, Salât, 195 (472).
[435] Müslim, Salât, 196(473).
[436] Benna,age.,III/233.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/244.
[437] Sened:
Sahih: Müsned, V/90-91, H.no:20735; Benzer rivayetler için bk. V/103, H.no:20887; V/102, H.no:20867; V/91, H.no:20737 (Başında ziyadesi ile); V/105, H.no:20901 (biraz önce verdiğimiz ziyade burada rivayetin sonunda geçmektedir); Müslim, Salât, 168-169; Mesâcid, 286; Ebû Dâvûd, Tatvvu', 12, H.no:1294; Tirmizî, Cuma, 59, H.no:585; NesâU Sehv, 99, H.no:1355-1356. Ebû Hüreyre'den şahidi için bk. Müsned, 11/472, H.no: 10053, 10055;
Sabah namazı kıraati ile ilgili diğer rivayetler için bk. 585/1455.hadisin tahrici.
Ayrıca 173/1043.hadisle birlikte değerlendiriniz.
[438] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/245.
[439] Sened:
Sahih: Müsned, V/104, H.no:20893; Taberânî, el-Mu'cemü'I-kebîr, 11/222, H.no:19!4; Hâkim, 1/240, (Hâkim rivayeti sahih saymıştır); Beyhakî, 1II/119.
Heysemî Câbir b. Semüra'dan nakledilen şu rivayetlere de işaret eder:
Bu rivayetlerin ilki için "Sahih hadis ricali İle nakledildi", diğeri için ise "Senedinde Yakup b. Humeyd b. Kâsib var, birçok âlim zayıf saydı. İbn Hıbbân Sİkât'ta zikretti. Diğer râvileri sahih hadis ricâiindendir" der. Bk. Mecma', 11/119. Hadisin tahrici için bk. 590/1460. hadis.
Sabah namazı kıraati İle İlgili diğer rivayetler İçin bk. 585/1455.hadisin tahrici.
[440] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/245-246.
[441] Sened:
Sahih: Müsned, IV/419, H.no:19652; Benzer rivayetler için bk. IV/419, H.no:19653; İV/420, H.no:19655; IV/423, H.no:19682, 19684; IV/424, H.no:19688; IV/425, H.no:19697; Mâlik, Salâtü'l-leyl, 6 (Saîd b. Müseyyeb'in sözü (maktu1) olarak); Buharı, Mevâkît, 13, 23, 39; Müslim, Salât, 172; Mesâcid, 236; Ebû DâvÛd, Salât, 3, H.no:398; Tinnizî, Salât, II. H.no: 168 (Aişe ve İbn Mes'ûd'dan da şahidin bulunduğunu, Ebû Berze rivayetinin ise "hasen-sahih" olduğunu söyler); Nesâî, Mevâkît, 2, 16, 20, H.no:493, 523, 528; İftitâh, 42, H.no:946; İbn Mâce, Salât, 3, 12, H.no:674, 701; İkâme, 5, H.no:818; Darımı, Salât, 66, H.no:1305; Taberânî, el-Mu'cemü's-sağîr, 11/248, H.no:l 109; Rûyânî, Müsned, 11/25, H.no:763.
Ayrıca karşılaştırınız 96/966, 102/972 ve 147/1017.hadisIer. Sabah namazı kıraati ile ilgili diğer rivayetler için bk. 585/1455.hadisin tahrici.
[442] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/246.
[443] Sened:
Sahih: Müsned, 1/226, H.no: 1993;'Benzer rivayetler için bk. 1/354, H.no:3325; 1/340, H.no:3160; 1/361, H.no:3404; Hadisin sadece ilk bölümünün nakledildiği rivayetler: 1/307, H.no:2800; 1/315, H.no:2908; 1/272, H.no:2456-2457; 1/328, H.no:3040; V334, H.no:3096-3097; 1/354, H.no:3326; İbn Ebi Şeyhe, 1/471, H.no: 5447; Müslim, Salât, 64 Ebû Davud, Salât, 211, H.no: 1074; ibn Huzeyme, 1/266, H.no: 533. İbn Abbas'tan nakledilen bir diğer rivayet için 555/1425.hadise bk.
İbn Abbas'tan nakledilen bir başka rivayet ise şöyledir:
Heysemî, hadisin Taberânî tarafından nakledildiğini, senedinde hakkında tenkid bulunan İbn Lehîâ'nın varlığını belirtir. Bk. Mecma', II/l 19. Bu râvî ile ilgili geniş bilgi için bk.22/64.hadis.
Sabah namazı kıraati İle ilgili diğer rivayetler için bk. 585/1455.hadisin tahrici.
[444] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/246-247.
[445] Sened:
Hasen: Müsned, II/115, H.no:5957; Senedinde zayıf bir râvi olan Câbİr el-Cu'fî bulunmaktadır. Benzer rivayetin mütâbİ olduğu görülmektedir. Fakat bunun senedinde de inkıta vardır:
Bk. 11/83, H.no:5556; Ebû Dâvûd. Salât, 127, H.no:807. İbn Ömer'den nakledilen bir başka rivayet ise şöyledir:
Heysemî hadisin Taberânî'nin Kebir'inde nakledildiğini, senedinde Cafer b. Ebû Cafer'in bulunduğunu, bu râvinin zayıf oluşu hakkında İcma edildiğini söyler. Bk. Mecma', 11/120. Eserinin bir başka yerinde ise Câbir el-Cu'ff nin varlığına işaret ederek Şu'be ve Sevrî'nin hu zatı sika sika saymasına rağmen hakkında tenkidin bulunduğunu söyler. Bk. age., 11/285;
Sabah namazı kıraati İle İlgili diğer rivayetler için bk. 585/1455.hadisİn tahrici.
[446] Ahmed b. Hanbel, 11/472; Buharı, Cum'a, 10.
[447] İbn Ebi Şeybe, 1/471, H.no: 5447; Ahmed b. Hanbel, 1/354; Müslim, Salât, 64 (879); Ebû Davud, Salât, 211, H.no: 1074; İbn Huzeyme, 1/266, H.no: 533; Ayrıca bk. Müsned Trc. H. No: 593/1463.
[448] Taberanî, el-Mu'cemu's-sağîr, 11/120, H.no: 887 (Heysemi, bu rivayetin ricalinin sika olduğunu belirtti. Bk. Mecma', 11/168).
[449] Taberanî, el-Mu'cemu'l-evsaty VII/8, H.no: 6693 (Heysemi, zayıf dedi. Bk. Mecma', ü/169).
[450] Abdürrezzak, 11/18, H.no: 2731; Ahmed b. Hanbel, 1/272; Bu rivayet mürseldir, çünkü Ebu'I-Ehvas tabiûndandır. Ancak rivayetin muttasıl olarak şahitleri bulunduğu için sahih li gayrihi sayılır. (Bk. Müsned, Thk: Şuaybu'l-Arnavut, IV/268)
[451] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/247.
[452] Müsned Trc. 585/1485-592/1492 nolu hadisler.
[453] Müsned Trc. H.no: 558/1428.
[454] Ebu Davud, Salât, 130, H.no: 816.
[455] Nesâi, es-Sünenü'l'kübra, 1/328, H.no: 1018-1019.
[456] Tahâvî, Şerhu meâni'l-Ûsâr, 1/180.
[457] Buharı muallak olarak, Ezan, 106.
[458] Malik, Salât, 7 (35).
[459] Buharı muallak olarak. Ezan, 106.
[460] Malik, Salât, 7 (36).
[461] Nesâi, age., 1/330, H.no: 1026.
[462] Müsned Trc. H.no: 593/1493.
[463] Şirbînî, Muğni'l-muhtac, 1/163; Desûkî, Haşiye, 1/242; Bennâ, age., 111/234.
[464] İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, 11/378.
[465] Kâsâni, Bedâitı's-sanai', 1/205-206; İbn Kudame, Muğni, 1/535-536; Şirbînî, age., 1/163; Desûkî, age., 1/242.
[466] Taberânî, eî-Mu'cemu's-sağîr, 1/287, H.no; 473 (Zayıf)- Bk. Bennâ, age., 111/235.
[467] İbn Hacer, age., 11/379.
[468] Kâsânî, age., 1/193; İbn Kudame, age., 1/654; Desûkî, age., 1/310.
[469] Bennâ, age.. III/235.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/248-249.
[470] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/249-250.
[471] Sened:
Sahih: Mü'sned, 1/109, H.no:865; Makdisî, Muhtara, 11/397-399, H.no:785-787; Heysemî, senedindeki râvilerin sika olduklarını belirtir. Mecma', 11/266.
[472] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/250-251.
[473] Ebû Davûd, Tatavvu', 25, H.no: 1327; Tirmizi, Salât, 212, H.no: 447; Müstedrek, 1/154, H.no:1168 (Hakim, Şeyhaynİn tahriç etmediği bu rivayet Müslim'in şartına uygun olarak sahih, olduğunu söyledi.); İbn Huzeyıne, 11/189. H.no: 1161; (Ebû Davud, Tirmizi ve İbn Huzeyme bu rivayeti gece namazında kıraat başlığı altında zikrettiler.)
[474] Şöyle ekledi:
[475] Ebû Davûd, Tatavvu', 25, H.no: 1330 (Ebû Davud bu rivayeti 'Gece Namazında Kıraat' başlığı altında zikretti.).
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/251-252.
[476] Sened:
Sahih: Mü'sned, III/119, H.no:12137; Benzer rivayetler için bk. III/131, H.no:12281; III/192, H.no: 12936; III/289, H.no:14009; III/127, H.no:12223; 111/198, H.no: 12984; Buhârî, Fezâilü'I-Kur'ân, 29; Ebû Dâvûd, Vitir, 20, H.no:1465; Nesâî, İftitâh, 82, H.no:1012; İbn Mâce, İkâme, 179, H.no:1353.
[477] Uzatndı. (Bk. Bennâ, agc, İÜ/236); Yükseltirdi. (Bk. Mübarekpûrî, Tuhfetü'l-Ahvey, 11/59).
[478] Buhari, Fedâilü'l-Kur'ân, 29.
[479] İbn Hacer, Fethıı'l-Bâri, IX/91.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/252.
[480] Sened:
Sahih: Müsnecl, 1/271, H.no:2446; Ebû Dâvûd, Tatavvu', 25, H.no:1327 (Münzirî rivayet hakkında şunları söylemektedir: "Abdurrahman b. Ebu'z-Zinâd Abdullah b. Zekvân (v.174) hakkında tenkid vardır. Buharı bu râvi ile delil getirmiştir. Eleştirilere rağmen sika biridir."). İsmi zikredilen bu râvî hakkında Ali b. el-Medîni: "Medine'deki rivayetleri sahihtir, Bağdad'a geldikten sonra hafızası zayıflamıştır" der. Buhârî 10, Tirmizî 14, Ebû Dâvûd 18, İbn Mâce 11, Dârimî 8, Ahmed b. Hanbel ise 81 rivayetini nakleder. Tirmîzî rivayetlerinin bir kısmını hasen, bir kısmını da sahih saymıştır.
[481] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/252-253.
[482] Sened:
Sahih: Müsned, VI/288, H.no:26350; Benzer rivayetler için bk. VI/285, H.no:26321-26323; VI/286, H.no:26331; Mâlik, Cemaat, 21; Müslim, Müsâfırûn, 118; Tirmizî, Salât, 158, H.no:373; Nesâî, Kıyam, 19, H.no:1656; Dârimî, Salât, 109, H.no: 1392; İbn Huzeyme, 11/238, H.no: 1242. Heysemî rivayetin sahih hadis ricali ile nakledildiğini söyler. Bk. Mecma', 11/108. Ayrıca 519/1389.hadİsin tahricine bk.
[483] Teressül tertîl demektir ki ağır ağır okumak anlamına gelir. Bk. İbn Manzûr, Lİsanii'I-Arab, XV265.
[484] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/253.
[485] Tirmizu Fedâilü'I-Kur'ân, 23, H.no: 2923 (Tirmizi, bu rivayet için Hasen Sahih, dedi.); Nesâi, es-Sünenü'1-kübra, 1/432, H.no: 1375.
[486] Ebû Davud, HurÛf ve Kırâât 1, H.no: 4001; Tirmizi, Kıraat 1, H.no: 2927.
[487] Tirmizi, Kıraat 1, 2927 nolu rivayetin değerlendirmesi.
[488] Azimâbâdİ, Avnü'l-Ma'bûd, XI/24.
[489] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/254-255.
[490] Sened:
Sahih: Müsned, VI/341-342, H.no:26774; Benzer rivayetler için bk. VI/343, H.no:26785; VI/424, H.no:27255; Tirmizî, Şemail, s.253, H.no:301; Nesûî, İftitâh, 81. H.no:1011; An Mâce. İkâme, 179, H.no:1349 (İsnadı sahih, râvilerİ sika bir rivayettir).
[491] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/255.
[492] Sened:
Sahih: Müsned, IV/347, H.no:18956;Ebu davud Salât, 149, H.no:88l; Ah Mâce, İkâme, 179, H.no:1352. Vekî'nin Şeyhi İbn Ebî Leylâ sebebiyle hadis hasen sayılmış olsa da bu râvinin Müslim'in Sahihinde rivayetleri bulunmaktadır.
[493] Metinde geçen veyh ve veyl kelimelerinin manaları birbirine yakındır, ancak bazı alimlere göre veyh kelimesi acıma duygusu için veyl de azap için kullanılır. (Bk. Razi, Muhtar, 739).
[494] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/255.
[495] Sened:
Sahih: Müsne'd, V/384, H.no:23154; Benzer rivayetler için bk. V/382, H.no:23133 (635/1505. hadis); V/388, H.no:23193; V/390, H.no:23204; V/394, H.no:23237; V/396-397, H.no;23256; V/397, H.no:23260; V/398, H.no:23268; V/400, H.no:23292; V/401, H.no:23304; Müslim, Müsâfirûn, 203; Ebû Dâvûd, Salât, 147, H.no:871, 874; Tirmizî. Salât, 79, H.no:262 (hasen-sahih); Nesât, İftitâh, 77-78, H.no:I006-1007; Tatbik, 9, 25, 74, 86, H.no:I044, 1067, 1131, 1143; Kıyam, 25, H.no:1662-1663 (Nesâî bu rivayet hakkındaki kanaatinin mtirsel olduğunu söyler); İbn Mâce, İkâme, 20, 23, 179, H.no:888, 897, 1351; Dârünî, Salât, 69, 76, H.no: 1312, 1330; Humeydî, 1/210, H.no:1442.
Rükûda okunacak dualar ile ilgili bölümde benzeri zikredilecektir. Bk. 635/1505.hadİs. Hadisin tamamı ileride gece namazı konusunda zikredilecektir;
Bk. 1012/1882. hadis. Hz. Âişe'den de nakledilen benzer rivayet için bk. 1034/1904. hadis. RUku'dan diyerek kalktıktan sonra okunan dualar ile ilgili rivayetler: a-Huzeyfe'den: Bk. Müsned, V/388, H.no:23193;
b-Abdullah b. Ebû Evfâ'dan:
Bk. Müsnerf, IV/353, H.no:19005-19006; ' c-Ebû Saîd el-Hudrî'den:
Bk. Müsned , III/87, H.no; 11766-11767.
[496] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/255-256.
[497] İbn Hacer. Fethu'l-Bari, XI/206.
[498] Nevevi, Şerhıı Sahihi Müslim, VI/62.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/256-257.
[499] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/257.
[500] Sened:
Sahih: Müsned, III/407, H.no: 15301; İbn Hıızeyme, 111/73, H.no: 1647. Müsevver b. Yezîd el-Esedî'den şahidi için bk. 604/1474.hadis. İbn Ömer'den şahidi:
Bk. Ebû Dâvûd, Satât, 158-159, H.no:907, 906; Heysemî râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını söyler. Bk. Mecma', 11/69.
[501] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/258.
[502] Ebû Davud, Salât, 159, H.no: 907; îbn Hibban, VI/14, H.no: 2242.
[503] İbn Hibbân'da şeklinde geçmektedir ki manası; takıldığım yeri açma/bana bildirme konusunda seni engelleyen neydi, şeklindedir. Bk. Sahili, VI/İ3, H.no: 2242.
[504] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/258-259.
[505] Sened:
Sahih: Müstıed, IH/411, H.no:15329; Benzer rivayetler için bk. IH/410, H.no:15331; EI/411, H.no: 15330, 111/411, H.no:I5336; Müslim, Salât, 163; Ebû Dâvûd, Salât, 88, H.no:649; Nesâî, Kıble, 25, H.no:774; İftilâh, 76, H.no:1005; İbn Mace, İkâme, 5, H.no:820. Ayrıca 408/1278.hadİsIe karşılaştırınız.
[506] Bu ayet şudur: 'Sonra biz Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimiz ve açık bir delille gönderdik.' (Mü'minûn, 23/45); Bk. Azimâbâdî, Avnii'l-Ma 'bûd, 11/248.
[507] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/259.
[508] sened:
Hasen: Müsned, IV/74, H.no:16638; £M DdvÜrf, Salât, 159, H.no:907: Yahya b. Kesîr el-Kâhilî sebebiyle zayıftır. Bu râvinin Müsned ve Ebû Davud'un Sünen'indeki bu rivayetinden başka rivayeti de yoktur. Fakat hadis şâhidleri ile hasen seviyesindedir:
Abdurrahman b. Ebzâ'dan şahidi İçin bk. 604/1474.hadis.
İbn Ömer'den şahidi: Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XII/313, H.no:13216; Heysemî râvilerinin sika sayıldıklarını söyler. Bk. Mecma', 11/70.
[509] İbn Hibban, VI/13, H.no: 2241.
[510] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/259-260.
[511] İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, 11/256.
[512] Hakim, 1/410, H.no: 1023.
[513] Nevevi, Mecmu', IV/238-239; İbn Kudame, Muğni, 1/711-712; Mevsılî, İhtiyar, 1/60-61; Desûkî, Haşiye, 1/282-283.
[514] Ahmed b. Hanbel, t/146; Ebû Davûd, Salât, 159, H.ııo: 908 (Ebû Davud bu rivayeti 'Namazda Telkinin Yasaklanması' başlığı altında zikretti. Ebû Davûd rivayetin sonunda, Hz. Ali yoluyla nakledilen bu rivayetin senedini; Ebû İshak, Haris'ten ancak dört hadis dinledi, bu onlardan değildir, diye tenkid etti.); Bezzar, 111/84, H.no: 854.
[515] Nevevi, age., IV/239-241; İbn Kudame, age., 1/711-712; Mevsılî, age., 1/61; Desûkî, age., 1/282-283.
[516] Şevkânî, Neylü'l-evtar, 11/373-374.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/260-261.
[517] sened:
Sahih: Müsned, 1/25-26, H.no:175 (İki İsnadlı tek hadistir. Bu hadisin bir bölümü burada, tamamı ise Abdullah b. Mes'ûd'un menkıbelerinde 287/10913.hadİste zikredilecektir). Diğer rivayet için bk. 1/7, H.no:35; 1/26, H.no: 178; Mükerrer için bk. 1/34, H.no:228. Hadisin tamamı:
Tirmizî, Salât, 12, H.no:169 (Tirmizî, (ıl4^ ıîfj) ziyadesi ile nakleder, "hasen" hükmünü belirttikten sonra, hadisin Abdullah b. Amr, Evs b. Huzeyfe ve İmrân b. Husayn'dan (RadıyaUahü anhüm) da rivayet edildiğini söyler); İbn Mâce, Mukaddime, II, H.no:138; Bennâ hadisin râvilerinin sahih ricali olduklarını belirtir. Bk. Bulûğu'l-emânî, 11/272. Bennâ eserinin bir başka yerinde şöyle der: "Hz. Ömer'in hadisini bir başka kaynakta bulamadım. Fakat Ammar b. Yâsİr hadisini Bezzâr ve Taberânî nakleder. Heysemî, Bezzâr'ın râvilerinin sika olduklarını söyler. Ebû Hüreyre rivayetini ise Bezzâr ve Ebû Ya'lâ nakleder. Bunun senedinde ise metruk bir râvi olan Cerir b. Eyyûb el-Becelî bulunmaktadır." Bk. age., III/241
148/1018 ve 287/10913.hadislere bk.
Hadisin şâhidleri:
a-İbn Mes'ûd'dan:Müsned, 1/445-446, H.no:4255; Benzer rivayetler için bk. 1/454, H.no:4340; 1/400, H.no:3797; 1/437, H.no:4165; 1/386, H.no:3662; Tirmizî, Cuma, 63, H.no:593.
b-Ebû Hüreyre'den: Müsned, 11/446, H.no:9716;
c-Amr b. Haris b. Mustalık'tan:Müsned, IV/278-279, H.no:18369.
d-Abdullah b. Amr'dan şahidi için bk. 607/1477.hadis.
[518] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/261-262.
[519] Ibn Ebi Şeybe, VII/İ4, No: 33880; İbn Hibbcrn, XV/537, No: 7062; Hakim, III/354, No: 5367; TaberanU 1X165, No: 8406; (Heysemi, ricali sahih, dedi. Bk Mecma", IX/298).
[520] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/262-263.
[521] Sened:
Sahih:Müsned, III/273, H.no:13818; Benzer rivayetler için bk. III/284, H.no:13965; III/233, H.no:13376; 111/218, H.no:13219 ziyadesi ile; III/185, H.no:l2854; III/137, H.no:12343; III/130, H.no:12260; Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr, 16; Müslim, Müsâfîrûn, 246; Tinnizî, Menâkıb, 32, H.no;3792 (Hasen-sahih).
[522] Metindeki bu ziyade râvilerden Haccac ve Şu'be'den gelmektedir.
[523] Yani Beyyine suresini.
[524] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/263.
[525] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/264.
[526] Sened:
Sahih: Müsned, 11/163, H.no:6523; İkinci tarik: 11/189, H.no:6767; Benzer rivayetler için bk. 11/190-191, Rno:6786; 11/190, H.no:6790; 11/191, H.no:6795; ÎI/I95, H.no:6838; Buhârî. Fezâİlü'l-Ashâb, 26-27; Menâkıbü'l-Ensâr, 14, 16; Fezâilü'l-Kur'ân, 8; Müslim, Fezâilü'l-Sahâbe, 116-118; Tirmizî, Menâkıb, 37, H.no:3810(Hasen-sahih).
Heysemî senedinde metruk olan Hammad b. Ömer en-Nusaybî'nin bulunduğunu söyler. Bk. Mecma', IX/t56.
[527] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/264-265.
[528] Geniş bilgi için bk. Kur'ân Tarihi Sürecinde Kıraatler makalesi, Müsned Trc. V. Cilt.
[529] Ebû Şâme, el-Mürşidü'l-veciz, 186 (Thk. Tayyar Altıkulaç); Bu konuda fazla bilgi için bk. Müsned Trc. V. Cİld, 'Kur'âıı Tarihi Sürecinde Kıraatler' makalesi.
[530] Nevevî, Mecmu, III/392-393; Sa'dî Ebû Ceyb, MevsûatüUcma', 11/822.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/265-266.
[531] Sened:
Sahih: Müsned, 11/71-72, H.no:5402; Benzer rivayet için bk. 11/152, H.no:6397:
Selâmla ilgili diğer rivayetler için bk. 1/465, H.no:4432; 1/448, H.no:4280; 1/444, H.no:4239,4241; 1/438, H.no;4172; Beyhakî, III/176.
Nesâî, Sehv, 70-71, H.no:1318-1319; Beyhakî, 11/178.
Aynca bk. 558/1428 ve 613/1483.hadisler.
[532] Sa'dî Ebû Ceyb, Mevsûatü'l-îcma', 11/601; Bennâ, age., III/244-245.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/266.
[533] Sened:
Sahih: Müsned, IIl/i 19, H.no:12134; Benzer rivayetler için bk. III/262, H.no:13700; 111/257, H.no:13633 (Mükerreri: m/251, H.no;13570:III/179-180, H.no:12784; III/132, H.nö:12289; III/125, H.no:12199; Nesâî, Sehv, 1, H.no:1177. Senedinde yer alan Abdurrahman b. el-Esam Müslim'in râvisidir. Müslim ve Nesâî birer, Ahmed b. Hanbel ise 12 rivayetini nakletmiştir.
[534] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/266-267.
[535] Sened:
Sahih: Müsned, V/341, H.no:2279l; İkinci tarik: V/342, H.no:22796; Benzer rivayetler için bk. V/344, H.no:22814; V/344, H.no:22811; V/344, H.no:22809 (6U/1481.hadis); V/343, H.no:22804; V/341-342, H.no:22794; V/342, H.no:22799:
Ebû Dâvûd, Salât, 96, H.no:677; İbn Mâce, Taharet, 46, H.no;417; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, III/280, H.no:3412.
Heysemî, hadisin Ahmed b. Hanbel ve Taberânî tarafından nakledildiğini, her birinin senedinde Şehr b. Havşeb'in bulunduğunu söyler ve şunu ilave eder: "Bu râvi hakkında tenkid bulunmaktadır. Fakat İnşallah sikadır." Bk. Mecma', 11/130.
Şehr b. Havşeb hakkında geniş bilgi için 4/4.hadisİn tahricine bk.
Ayrıca bk.478/1348.hadis.
[536] Dört rekâtlı bir namazda iftitah (başlama) tekbiri dışında yirmi bir tekbir bulunmaktadır. Çünkü her rekâtta beş tekbir vardır ve bunları birinci teşehhütten sonra üçüncü rekâta kalkış tekbiri de eklenmektedir.

[537] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/267-268.
[538] Sened:
Sahih: Müsned, V/344, H.no:22809; Hadisin tahrici için bk. 610/1480.hadis. Şehr b. Havşeb hakkında geniş bilgi için 4/4.hadisin tahricine bk. Ayrıca bk. 478/1348.hadis.
[539] Karahisarî, Ahtert-i kebir, 1/186.
[540] Doğru anlaşılması için bu takdirin yapılması şarttır. Bk. Nevevî, Şerhu Sahihi Müslim, IV/99.
[541] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/268-269.
[542] Sened:
Sahih: Milsned, 1/218, H.no:1886; Benzer rivayetler için bk. 1/292, H.no:2656: yerine lafzı ile şu rivayetler nakledilmiştir: 1/351, H.no:3294 şeklinde kayıtlıdır); 1/339, H.no:3140; 1/335, H.no:3101, H.no:3016; 1/250, H.no:2257; Buharî, Ezan, 116, 118; İbn Hıızeyme, 1/290, H.no: 577.
[543] Bathâ,; vadi, geniş alan demektir. (Bk. İbnü'l-Esîr, Nihûye, 1/134); Bu vadinin Mekke ile Mina arasında olduğu belirtilmektedir. (Bk. İbn Hacer, Fethul-Bân, III/590).
[544] Buharî, Ezan, 116; İbn Huzeyme, 1/290, No: 577; Benzeri Ahmed b. Hanbel tarafından da ayrıca nakledildi. Bk. Müsned, 1/327.
[545] İbn Hacer, age., III/590.
[546] Buharı, Ezan, 118; Karahisarî, age., 1/183.
[547] İbn Hacer, age., 11/272.
[548] Azimâbâdi, Avnü'l-Ma'bûd, 1/288.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/269-270.
[549] Sened:
Sahih: Müsned, 1/386, H.no:3660; Benzer rivayetler için bk. 1/465, H.no:4432; 1/448, H.no: 4280 1/444, H.no:4239, 4241; 1/442, H.no:4224; 1/443, H.no:4225; 1/438, H.no:4172; 1/426-427 H.no:4055; 1/418, H.no:3972; 1/414, H.no:3933; 1/409, H.no:3887-3888; 1/408, H.no: 3879 1/406, H.no:3849; 1/394, H.no:3736; 1/390, H.no:3699, 3702 (âı î^jj ^ f^Jı j» ÎJ-jj ^t f^O;
ziyadesi ile; 1/426^27, H.no:4055; MOs/im, Mesâdd, 117-118; Ebû DâvM, Salât, 184, H.no:996 Tirmizî, Salât, 105, H.no:295; /tn Mâce, İkâme, 28, H.no:914; Dârimî, Salât, 87, H.no: 1353. Ayrıca bk. 588/1428 ve 608/1478.hadisler.
[550] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/270.
[551] Sened:
Sahih: Müsned, 11/270, H.no:7644-7646; Benzer rivayetler için bk. 11/527, H.no:10765; U/502, H.no:10467; 11/497, H.no:10398 (Senedinde Rişdin b. Sa'd var); 11/452, H.no:9798; 11/434, H.no:9574:
11/236, H.no:7219; 11/337, H.no:8426; Mâ/tt, Salât, 19; Buhâri, Ezan, 115, 117, 128; Müslim, Mesâcid, 27-32; Ebû Dûvûd, Salât, 136, H.no:836; Tirmizî, Salât, 75, H.no:254; Nesâî, İftitâh, 84, H.no:1021; Tatbik, 21. 94, H.no:1058, 1153; İbn Mâce, İkâme, 15, H.no:860; Dârimt. Salât, 40, H.no: 1251.
Ayrıca 615/1485, 558/1428 ve 616/1486.hadislere bk.
[552] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/270-271.
[553] Sened:
Sahih: Müsned, 11/417, H.no:9369; Benzer rivayetler için bk. 11/500, H.no:10439-10440 (490/1360.hadisebk.):
H/434, H.no:9574; 11/375, H.no:8861; ü/236, H.no:7219 ziyadesi ile; Abdürrezzâk, 11/67, H.no:2517; Müslim, Salât, 28-32; Ebu Dâvud, Salât, 117, H.no:753; Tirmizî, Salât, 63, H.no:239-240; Atesdf, İftitâh, 6, H.no:881; es-Sünenü'l-kiibrâ, 1/308, H.no:957; IMrimf, Salât, 32, H.no:1240; İbn Huzeyme, 1/233, H.no:459; f/ûfcım, 1/336, 359, H.no:781, 856 (isnadı sahihtir); Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XIX/284; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, 11/27, 195; X/16, 19.
Ayrıca 614/1484, 558/1428 ve 616/1486.hadislere bk.
[554] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/271.
[555] Sened:
Sahih:Müsned, 11/454, H.no:9812;İbn Ömer'den şahidi için bk. Müsned, 11/133-134, H.no:6175; 11/132, H.no:6l63-6164; 11/147, H.no:6345 (491/1361.hadis); 11/106, H.no:5843; 11/100, H.no:5762; 11/18, H.no: 4674; II/8, H.no:4540; n/44, H.no:5033-5034 (Tâvûs'un talebelerinden biri bilinmediği için senedi zayıftır); 11/45-46, H.no:5054 (Câbir b. Yezid el-Cu'fî sebebiyle zayıftır); 11/47, H.no: 5081; 11/62, H.no:5279; 11/58, H.no:4540; 11/145, H.no:6328; 11/147, H.no:6346; Mâlik, Salât, 16; Buhâri, Ezan, 83, 86; Müslim, Satât, 21-23; Ebû Dâvûd, Salât, 115-116, H.no:721-722, 741; Tirmizî, Salât, 76, H.no:255; Nesâî, lftitâh, 1, 3, 86, H.no:874-876, 1023; Tatbik, 21, 37, 85,H.no:1057, 1086, 1142; İbn Mâce, İkâme, 15,H.no:858;Dân"mf, Salât, 41,71, H.no:1253, 1314-1316.
Ayrıca 491/1361ve614/1484.hadise bk.
[556] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/271-272.
[557] Sened:
Sahih: Müsned, 111/18, H.no:11083; Btıhûrî, Ezan, 144; Hâkim, 1/223 (Hâkim rivayeti sahih saymış, Zehebî de bunu onaylamıştır); Beyhakî, 11/18. Heysemî, hadisin Sahih'te muhtasar olarak geçtiğini, Ahmed b. Hanbel'İn râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecma', 11/103-104.
[558] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/272-273.
[559] îbn Hacer, Fethul-Bârî, 11/304.
[560] Buhari, Ezan, 144.
[561] İbn Abdilber, İstizkâr, IV/1671,1672, No: 2997; İbnü'1-Esîr, (jsdü't-ğâbe, 11/365, No: 2035.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/273-274.
[562] Sened:
Sahih: Müsned, IV/392, H.no: 19386; Benzer rivâyelter için bk. IV/392, H.no: 19390 ziyadesi ile; IV/400, H.no:19475 (£üij^ k,'ğ'j^^0 lafzı ile; IV/411-412, H.no:19579; IV/415, H.no:19610:
(Senedindeki müphem râvî, Esved b. Yezid'dir. Diğer rivayetlerde bu İsim açıkça verilmiştir.) İbn Mâce, İkâme. 28, H.no:9I7.
İmrân b. Husayn'dan şahidi için bk. 619/1489.hadis.
[563] Müsned, IV/392, H.no:19390.
[564] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/274.
[565] Sened:
Sahih: Müsned, IV/432, H.no: 19767: Hadisin kısmı bulunmayan benzer rivayetler için bk. IV/429, H.no:19746;
IV/428, H.no:19726; IV/440, H.no:19837; IV/444, H.no:19880; Buharı, Ezan, 115-116, 144; Müslim, Salât, 33; Ebû Dâvûd, Salât, 136, H.no:835; Nesâî, Tatbik, 34, H.no: 1080.
Rivayetin senedinde müphem bir râvi bulunmaktadır. Bu senedle rivayet zayıftır. Fakat diğer rivayetlerde mütâbiî vardır.kısmını bir başka kaynakta bulamadık.
Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den şahidi için bk. 618/1488.hadis.
[566] Bk. Bu rivayetin açıklaması.
[567] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/274-275.
[568] Bennâ, age., III/249.
[569] Ahmed b. Hanbel, IV/440, 444; Buharı, Ezan, 116, 144; Müslim, Salât, 33 (393); £6ıî Davud, Salât, 136, No. 835; Nesâi, es-Sünenü'l-kübra, 1/227, No: 669.
[570] İbn Huzeyme, 1/291, No: 580,11/292, No: 581.
[571] İbn Hacer, age., H/270; Azimâbâdî, Avnü'İ-Ma'bûd, III/53.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/275-276.
[572] Sened:
Zayıf: Müsned, III/406, H.no:15288; Benzer rivayetler için bk. IH/407, H.no:15305; Tayâlist, s.181, H.no:1287; Ebû Dâvûd, Salât, 136, H.no:837; Tahâvî, Şerhu meâni'l-âsâr, 1/220.
Buhârî bu hadisin, senedde yer alan Hasan b. Umrân'ın münker rivayetlerinden biri olduğunu söyler. Bk. et-Târîhu'l-kebîr, 11/300. Bu rivayetinden başka da bir naklini bulamadık.
[573] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/276.
[574] Razi, Muhtam's-Sıhah, 720; Hamevî, Mu'cemü'l-büldân, V/400, No: 12361.
[575] Buharı, et-Tarihu'l-kebir, 11/300, No: 3540; Ebû Davud, Salât, 136, No: 837.
[576] Ebû Davud et-Tayâlisî, 181, No: 1287; İbn Ebî Şeybe, 1/218, No: 2497; Beyhakî, 11/347, No: 3677.
[577] Buhari, et-Tarihu'l-kebir, 11/300, No: 3540.
[578] İbn Ebî Hatim, el-Cerh ve't-Ta'dîl, 111/27, No: 114.
[579] İbn Hibban, Sikât, VI/162, No: 6167.
[580] Zehebî, Mizanü'U'tidâl, VIII/79, No: 283.
[581] Şirâzî, Mühezzeb, 1/74-75; Kâsânî, Bedâiu-s-Sanâi', 1/209; İbn Rüşd, Bideyetü'l-müctehid, 1/88; İbn Kudame, Muğnu 1/543; Sa'dî Ebû Ceyb, Mevsûatü'l-icma'fi'l-filchi'l-hlâmî, 11/601.
[582] İbnKudame,age., 1/543.
[583] Kâsânî, age., 1/211.
[584] Sehnûn, Müdevvene, 1/70.
[585] Şirâzî, age., 1/75; Nevevî, Mecmu', III/417-418.
[586] Bu hadisin tamamı ve tahrici için bk. MüsnedTrc. V. Cilt, 511/1381 nolu rivayet..
[587] İbn Kudame, age., 1/545-549.
[588] İbn EbîŞeybe, 11/115, No: 7134; Ahmed b. Hanbel, 11/230, 341, 376, 411, 440; III/110. 162; IV/394, 401; Buhârî, Ezan, 74, 82; Müslim, Salât, 86, (414), 89 (417); Ebû Dâvûd, Salât, 68, H.no:601, 603; Nesâî, İftîtah, 1-3; İbn Mâce, İkâme, 44, H.no: 1239.
[589] Bennâ,age.,III/251.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/276-278.
[590] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/279.
[591] İbnü'l-Cezeri, Ebu'1-Hayr Muhammet! b. Muhammed b. Yusuf, Müncidü'i-mukriîn, 3.
[592] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/279.
[593] İbn İshak,Siret,213.No:310.
[594] İbn İshak, age., 187-188, No: 268.
[595] İbn İshak, age., 185-186, No: 263/264.
[596] İbn İshak, age., 160-161, No. 223; İbnü'1-Esir, el-Kamilfi't-Tarih, 1/601-603.
[597] İbnü'l-Esir, age., 1/599.
[598] İbn Sa'd. age., IV/208-209.
[599] Ahmed, 1/24, 40, 42; Buharî, Fedailu'l-Kur'ân 5, 27, Husûmat 4, Tevhid 53; Müslim, Müsâfirin 270, (818); Ebû Davud, Salât 357, No: 1375; Tirmizî, Kırâ'ât 2, No: 2943; Nesâî, Salât 37, No: 2, 150-152; Muvatta, Kur'ân 5, No: 1, 102.
[600] Metinde kelimesi geçmektedir, o dönemde Araplar arasında kızılan bir konuda bu kelime kullanılırdı ki manası 'yalan söyledin'şeklindedir. Ancak burada yalancılıkla suçlama değil de, yanıldığı kastedilmektedir. Bu nedenle terceme 'yanılıyorsun' şeksinde yapıldı.
[601] Müslim, Müsafirûn, 273 (820); İbn Hibban, 111/12, No: 737,111/13, No: 738.
[602] Ahmed, IV/205; (Heysemi, bu rivayetin ricalinin sahih olduğunu, ancak mürsel olduğunu belirtti. Bk. Mecmeu'z-Zevâİd, VII/150); Heysemi bu rivayetin mürsel olduğunu belirtmekte, ancak başka tarikle gelen sahih bir rivayetle kuvvetlenir. Beni Haşim'in mevlâsı Ebû Said yoluyla gelen Amr b. Âs rivayetinin senedi sahihtir ve bu rivayeti kuvvetlendirmektedir. Söz konusu rivayet için bk. Ahmedb. Hanbel, IV/204, Thk: Şuaybü'l-Anıavud, XXIX/353, No. 17819.
[603] Ahmed, IV/169; (Heysemi, bu rivayetin ricalinin sahih olduğunu belirtti. Bk. Mecmeu 'z-Zevâid,VII/15l).
[604] Ahmed, 11/300; İbn Hibban, 1/275, No: 74; (Heysemi, bu rivayetin Ahmed b. Hanbei tarafından İki ayn tarikten nakledildiğini ve tariklerden birinin ricalinin sahih olduğunu. Bk. Mecmeu 'z-Zevâid, VII/151).
[605] Ahmed, 11/181.
[606] O dönemde Araplar için en kıymetli mallar bu şekilde ifade edilirdi. (Bk. Nevevi, Şerhıt Sahihi Müslim, XV/178); Şimdiki bazı gençlerin kırmızı renkli modellİ araba sevdası gibi.
[607] Ahmed, 1/401 (Ricali sikadır.)
[608] Ahmed, V/51; (Bu rivayet zayıftır. Çünkü Heysenıİ, râvilerden Ali b. Zeyd'in su-i hafızasını (hafızasının kötü olduğunu) belirtti. Bk. Mecma', VII/151)
[609] Buraya kadar ki kısmının şahidi Huzeyfe'den de gelmektedir. (Bezzar'ın bu rivayetinde Asım b. Behdele bulunmaktadır. Kendisi sikadır, hakkındaki bazı sözler zarar vermez, seneddeki diğer râviler de sikadır. Bk.Heysemi,Mecma', V1I/150)
[610] Hastalar için ya da müminlerin kalbleri için şifalıdır. Bk. Münâvi, el-Feyzu'l-Kadir, III/54.
[611] Ahmed, V/41' de buraya kadar Rasûlullah'ın sözü olarak nakledildi.
[612] Bu kelimelerin anlamlan birbirine yakındır, Kur'ân'] bu şekilde aynı/yaklaşık anlamdaki bir başka kelime ile okumak mümkündür, ancak bu kelime mutlaka RasÛlullah'tan duyulmalıdır, her kişi dilediği şekilde okuyamaz. Bu kelimelerin manası: Teâl gel, agbil gel/yaklaş, helümme haydi/gel, izheb git ve esri' şeklindedir, Arapça sözlüklerde bu kelimeler birbirleriyle açıklanır.
[613] Ahmed, V/16; (Taberani ve Bezzar'da da geçen bu rivayetin ricali sahihtir. Bk. Heysemi, Mecma\WlV 152).
[614] Ahmed, V/l 14 (Ricali sikadır.)
[615] Ahmed, 1/263; Buharı, Fedai İÜ'I-Kur'ân, 5; Müslim, Müsafirûn, 272 (819); Nesai, îftitah, 37.
[616] Taberani, XX/150, No: 312; (Heysemi, ricalinin sika olduğunu belirtti. Bk. Meana', VIÎ/154)
[617] Ahmed, VI/433; (Heysemi, Taberanİ'nİn ricalinin sika olduğunu belirtti. Bk. Meana', VII/154)
[618] Ahmed, V/391; (Bezzar ve Taberanİ'den de gelen bu rivayetin ricali sahihtir. Bk. Heysemi, Meana', VII/150)
[619] Taberani, IX/26, No: 8296; (Bu zayıf bir rivayettir, Çünkü seneddeki Ammar b. Matar cidden zayıf bir râvidir. Bazıları da sika demiştir. Bk. Heysemİ, Mecma', VII/153).
[620] İbn Abdilber, Temhid, VIII/275.
[621] Meselâ bk. Hasan Ziyauddin, el-Ahrufu's-seb'a ve menzileiü'l-kıruati minha, Daru'l-Beşari'I-iimiyye, Beyrut, 1988.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/279-288.
[622] İbn EbîŞeybe, Vl/148, No: 30229; Abdullah b. Ebû Davud, KitabiH-Mesahif, 11 (İbn Hacer isnadının hasen olduğunu belirtti. Bk. Fethu'l-Bâri, IX/12).
[623] Hakim, U/249, No: 2901. rivayetin açıklaması.
[624] Buharı, Fedailü'l-Kur'ân, 3,4; Tayalisi, 1/3, No: 3; Ahmed b. Hanbel, 1/13; Tinnizi, Tefsiru'l-Kur'ân 9, No: 3103; İbn Hibban, X/360, No: 4506.
[625] İbn Hacer bu şekilde takdir yapılması gerektiğini bildirir. Fethu'l-Bâri, 1X/12; Aynı yerde İbn Hacer, Müseylemü'l-kezzab ile yapılan Yemame savaşı ile ilgili bilgi verir ve bu savaşta yaklaşık yedi yüz sahabenin şehİd olduğunu, ancak Müseylemü'l-kezzab fitnesinin de ortadan kaldırıldığını zikreder.
[626] Sonraki rivayetten anlaşılıyor ki bu sahabi Hz. Ömer'in yanına geldiğinde Hz. Ömer de bunu duyduğunu belirtmiştir, böylece o ayetler de iki kişi tarafından bildirilmiş oldu.
[627] Tevbe suresinin son iki ayeti:
"Gerçekten size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir. (Ey Muhammedi) Eğer reddederlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O, yüce arşın sahibidir." (Tevbe, 9/128-129)
[628] İbn Ebî Davud, age., 16-17; İbn Hacer, Fethu 'l-Bari, IX/I4.
[629] Künyesi Ebû Huzeyme olan bu zat, sonraki rivayette İsmi Haris b. Hazeme olarak açıklanmaktadır. Bu konuyla ilgili rivayetlerin bazılarında ise Ebû Huzeyme ismi Huzeyme b. Sabit olarak geçmektedir. (Bk. Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'ân, 9, No. 3103 (hasen sahih); Ebû Ya'iâ, 1/66, No: 64; İbn Hibban, X/360, 36)
Anlaşılan o ki râviler burada şüpheye düştüler, hâlbuki rivayetler dikkatle incelenirse ortaya şu sonuç çıkar: Tevbe süresindeki söz konusu ayetleri getiren Ebû Huzeyme ve Ahzab süresindeki ayeti getiren ise Huzeyme b. Sabit'tİr. Huzeyme b. Sabit'in şahitliği Rasûlullah tarafından iki şahit kabul edilmiştir. (Bk. İbn Hacer, Fethu'l-Bari, IX/15) Huzeyme b. Sabit'in Ahzab suresinin ilgili ayeti ve şahitliği ile ilgili rivayet:
Mushaf ı yazarken Rasûlullah'tan duyduğum bir ayeti kaybettim/bulamadım ve onu Huzeyme b, Sabit'in yanında buldum. O ayet şudur:
"Müminler İçinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip (o yolda can vermiştir); kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir." (Ahzab, 33/23)
(Râvi) ekledi: Huzeyme iki şelıadet sahibi diye anılırdı, Rasûlullah onun şahitliğini iki şahit yerine kabul etmişti. Huzeyme Sıffîn günü Hz. Ali ile beraberken öldürüldü. (Bk. Mamer b. Raşid, Cami', XI/235 (Abdürrezak'ın Musannefinde); Abdiirrezzak, VIII/367; Ahmed b. Hanbel, V/188; Buharı, Fedailü'l-Kur'ân, 3, Meğazi, 17; Nesâi, es-Sünenü'l-kübra, VI/430,No: 11401)
Huzeyme b. Sabit'le ilgili bu olay Hz. Osman zamanındaki çoğaltmada olmuş ve sadece bir ayetteki problem Allah'ın izniyle bu şekilde halledilmiştir. (Bk. İbn Hacer, age., 1X/21)
Sonuç olarak rivayeti erdeki Ebû Huzeyme ve Huzeyme b. Sabit farklı kişilerdir.
[630] İbn Hacer, age., IX/12-16.
[631] BkAhmed b. Hanbel, 1/57. 1/69; Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'ân 9, No: 3086 (Hasen Sahih); Beyhaki, es-Sünenü'l-kübra, V/10, No:8007; Hakim. 11/241, No: 2875; 11/360, No; 3272.
[632] Bu konudaki çok sayıda örnek için bk. Müsned Trc. V. Cilt; Namazlarda Okunan Sureler, öğle ve İkindi Namazlarında Kıraat (Kur'ân Okumak), Akşam Namazında Kıraat (Kur'ân Okumak), Yatsı Namazında Kıraat (Kur'ân Okumak), Sabah Namazında, Özellikle Cuma Gününün Sabah Namazında Kıraat (Kur'ân Okumak), Genel Olarak Namazda Kıraat (Kur'ân Okumak)... bölümleri.
[633] Ahmed b. Hanbel, 1/199; Bu rivayetin senedinde Muhammed b. İshak bulunmaktadır ve müdellistir. Diğer râvileri sikadır. (Bk. Heysemi, Mecmeu'z-zevâid, VII/35). Senedde müdellis bir râvinin bulunması rivayeti zayıf kılar, çünkü senedde haddesenî gibi işitme lafızları yerine an lafzı geçmektedir ve bu şekilde rivayet başka yerde işitme lafzıyla geçmemektedir.
[634] Bk. Tayalisi, 1/3, No: 3; Ahmed b. Hanbel, 1/13; Buhari, Fedailü'l-Kur'ân, 3,4; Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'ân 9, No: 3103; İbn Hibban, X/360, No: 4506.
[635] Ahmed b. Hanbel, V/134; İbn Ebî Davud, Mesahif, 38; Beyhaki, Delâilü'n-Nübüvve, VII/139; Müsned'de Abdullah b. Ahmed'in ziyadelerinden olarak nakledilen bu rivayetin senedinde tartışmalı İki râvi bulunmaktadır. Biri Ebû Cafer er-Râzi'dir ki kendisinin hadiste saduk ve salih birisinin olduğu, ancak hıfzının kuvvetli olmadığı nakledilmektedir. (Bk. İbn Hacer, Takribu't-Tehzib, 414, no: 4921) Ahmed b. Hanbel'den gelen iki rivayette 'hadiste kuvvetli değil' ve 'salihu'l-hadis' şeklinde zikredilmektedir. İbn Main'den: "Horasan'ın sikası (güvenilir râvİsi)' olduğu nakledilir. A1İ b. Medîni: 'Bİzİm yanımızda sikadır' dedi, Ebû Hatim; onun Salih, saduk ve sika olduğunu, belirtti. (Bk. İbn Hacer, Tehzibu't-Tehzib, XII/56-57)
Diğer tartışmalı râvi ise Ömer b. Şakik'tir. İbn Hibban onu 'es-Sikât' adlı eserinde zikretti, İbn Hacer 'makbul' dedi. İbn Adi, 'kalilü'l-hadis' veZühlî, "onu zayıf göreni görmedim dedi.' (Bk.. İbn Hacer, Tehzibu't-Tehzib, XII/56,57, 463).
[636] Bu ayet:
"Bir sûre indirildiği zaman, (alay ederek) birbirlerine bakar (ve): (Etraftan) sizi birisi görüyor mu? diye sorarlar, sonra da ayrılıp giderler. Anlamayan bir kavim olduklar için Allah
onların kalplerini (imandan) ayırmıştır." (Tevbe, 9/127)
[637] Bu ayetin manası:
"Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona: "Benden baka ilâh yoktur; şu halde sadece bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım." (Enbiya, 21/25)
[638] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/288-293.
[639] İbn Ebî Davud, age., 18-19.
[640] Timizi, Tefsirul-Kur'ân 9, No. 3104 (Hasen sahih); Beyhaki, 11/385, No: 3806-3807; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, IX/20; Mübarekpûrî, Tuhfetü'l-Ahvezi, VI1I/413.
Bu kelime iki yerde geçmektedir: Bakara, 2/248, Taha, 20/39.
[641] İbn Ebî Davud, age., 43.
[642] İbn Ebî Davud, age., 27.
[643] İbn Ebî Davud, age., 20-21.
[644] İbn Ebî Davud, age., 25.
[645] Müslim, Müsafırûn, 252.
[646] Abdürrezzak, 11/147 , No: 2843; İbn EbîŞeybe, 1/327, No: 3699.
[647] BkAhmed b. Hanbel, 1/57,1/69; Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'ân 9, No: 3086 (Hasen sahih); Ebû Davud, Salat, 125, No: 826; Beyhaki, es-Sünenü'l-kübra, V/10, No:8007; Hakim, 11/241, No: 2875; 11/360, No: 3272.
[648] Mesânî, ayet sayısı yüzden aşağı olan surelere denir.
[649] Mİûn, ayet sayısı yüz kadar olan surelere denir.
[650] Tayalisl 1/136, No: 1012; Ahmed, IV/107 (Bu senedeki rical sikadır, sadece İmran el-Kattân'ı İbn Hibban ve bazıları sika, Nesai gibi alimler zayıf kabul etmişlerdir. Bk. Heysemi,Mecma\ VII/46); Taberanî, XXII/76, No: 187.
* Bu rivayetin Ebû Ümame'den gelen şahidi için bk. Taberaııi, VIIl/258, No: 8003 (Rivayetin senedindeki Leys b. Ebû Süleym zayıf kabul edilmiş, ancak rivayetine ilibar edilir. Seneddeki diğer râviler sikadır. Bk. Mizzi, TehzM'l-Kemâl, XXIV/279, No: 5017; Heysemi, age., VII/158)
[651] Ahmed b. Hanbel, IV/9, 343; İbn Ebi Şeybe, II//242, No: 8583; Ebû Davud, Şehru Ramazan 9, No. 1393; îbn Mace, İkâmetü's-Salât 178, No:1345; Ebû Bekir eş-Şeybanî, el-Âhad ve'l-Mesânî, III/218, No:1578; Taberanî, XVU/41, No: 87; Beyhakî, Şuabü'l-İman, 11/396, No: 2176; Bu konudaki diğer rivayetler ve değerlendirmesi için bk. Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 11/269.
[652] Ebu'l-Mehâsin, Mu'tasam'I-Muhtasar, 11/ 238; Azimâbâdî, Avnü'i-Ma'bûd, İV/190
[653] Uzun hadisten bir bölüm. Bk. Ahmed b. Hanbel, VI/282; Buharı, Menakıb, 25, FedaillTl-Kur'ân, 7; Nesâî, es-SünenU'l-kübra, IV/251, No: 7078.
[654] Abdürrezzak İÜ/355, H.no: 5956; Ahmed b. Hanbel, 11/163, 199; Nesai, es-Sünenü'l-kübra, V/24, H.no: 8064; İbn Mace, İkâmetü's-Salât, 178, H.no: 1346; Jbn Hibban, III/333, H.no: 756; Aynı sahabiden benzer rivayet için bk. Buhari, Ezan, 34; Ebû Davûd, Şehru Ramazan, 8, H.no: 1388,1389, 1390,1391.
[655] Tayalisi, 1/300, H.no: 2275; İbn Ebi Şeybe, 11/241, H.no: 8573; Ahmed b. Hanbel, 11/164, 165; Timizi, Kırâât, 11; 2949 (Hasen Sahih); Ebû Davud, Şehru Ramazan, 8, H.no: 1390; Nesai, age., V/25, H.no: 8067.
[656] Bu rivayetin metni:
Bk. îshak b. Râhûye, Müsned, 1/235; Ahmed b. Hanbel, VI/405; îbn Huzeyme, 111/89, H.no: 1676; Taberanİ, XXV/ 134, H.no: 326; Beyhaki, III/130, H.no; 5136.
[657] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/294-299.
[658] İbn Ebî Dâvud, age., 162.
[659] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/299-300.
[660] Bu konudaki ihtilaf için bk. Müsned Trc. 552/1422 nolu hadisin açıklaması.
[661] Abdürrezzak, 11/147 , No: 2843; İbn EbtŞeybe, 1/327, No: 3699.
[662] Tayalisî, 1/136, No: 1012; Ahmed, IV/107 (Bu senedeki rical sikadır, sadece îmran el-Kattân'ı İbn Hibban ve bazıları sika, Nesaİ gibi alimler zayıf kabul etmişlerdir. Bk. Heysemi.
Mecma\ VII/46); Taberanî, XXII/76, No: 187
*Bu rivayetin Ebû Ümame'den gelen şahidi için bk. Taberani, VIII/258, No: 7003 (Rivayetin senedindeki Leys b. Ebû Süleym zayıf kabul edilmiş, ancak rivayetine itibar edilir. Seneddeki diğer râviler sikadır. Bk. Heysemi, age., VII/158)
[663] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/300-301.
[664] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/301.
[665] İbn Nedim, et-Fihrist, 30; İbn Ebî Davud, age., 16.
[666] Suyûtî, İtkan, 1/195.
[667] Kummî, İbrahim, Tefsir, 1/10.
[668] Kuleynî, Ebû Cafer Muhammed b. Yakub b. İshak, el-Kâfi, 1/228.
[669] Kazrânî, Abdiillatif, Mirâtü'l-envâr ve mişkâtü'l-esrûr, Mukaddime bölümü, 7.faide, 8.kısım (Zehebî, Muhammed Hüseyin, et-Tefsir ve 'l-müfessirûn, II/77'den naklen)
[670] Kâşi, Muhsin, es-Safi fi tefsiri'l-Kur'âni'l-Kerim, Mukaddime bölümü (Zehebî, age.,II/157'den naklen)
[671] Alevî, Abdullah, Tefsüru'l-Kur'ân, 546 (Zehebî, age., II/191'den naklen)
[672] Şeyh Müfıd, Muhammed b. Muhammed b. Numan, Evail'ul-Makalâl, 55; Aştiyanî, Muhammed Hasan, Bahr'ul-Fevaid, 99.
[673] Fani İsfahanî, A\i,Ârâ Havi'el-Kur'ân, 102.
[674] Hûî, Ebu'l-Kasım, el-Beyanfi tefsiri'l-Kur'ân, 1/223-225; Sağir, Muhammed Hüseyin Ali, Tarih'ut-Kur'ân, s. 172.
[675] Tabersî, Ebû Ali Fadl b. Hasan, Mecmau'l-Beyan li ulûmi'l-Kur'ân, 1/85.
[676] Belaği, Muhammed Cevad, Mukaddime, 26 (Tabersî, Mecmau 'l-Beyari'm başında)
[677] Nurullah, Kadı, Mesaibü'n-nevâsıb (Beîâği, Mukaddime, 26'den naklen)
[678] Bu eser Tabersî'nin olduğu İddia edilen ^Faslü'l-hıtab fi isbati tahrifi Kitabi Rubbi't-Erbab'dır. Ancak bugün bu kitaba ulaşılamamaktadır.
[679] Belâği, Mukaddime, 26.
[680] Tabatabâî, el-Mizanfı tefsiri'i-Kur'ân, 11/104-124 arası özetlendi.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/301-304.
[681] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/304.
[682] İbn Eşte'nin el-Mesahifte'ki rivâyeli için bk. Suyûtî, hkan, 1/ 201-202; İbn Nedim, Fihrist, 30.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/305.
[683] Dımyâtî, Ahmed b. Muhammed, İthafu fudelâi'l-beşerfi'l-kıraâti'I-arbaa aşer, 7.
[684] Vessâ ve Evsâ gibi...Hz. Osman dönemindeki heyet bu kıraatlerin kaybolmaması için mushaflann bazılarına Vessâ , bir kısmına da Evsâ kelimesini yazmışlardır. Ancak bir kelime İle gösterilen kıraatler için aynı kelime yazılmış ve iki şekilde okunmuştur; Fatiha'daki Mâlik ve Melik kıraatleri gibi. Bunlar o dönemdeki heyetin kitabet ile birlikte kıraatlerin de tespitinde ne kadar titiz çalıştıklarını göstermektedir.
[685] Zürkânî, Muhammed Abdülazim, Menahitü'l-irfanfı ıtlûmi'l-Kur'ûn, I/412-413.
[686] Bu kıraatlere Şia ve Mutezile her ne kadar mütevatir demeseler de Kur'ân'ı yine bu kıraatlerden birisi ile okumaktadırlar. Tartışma sadece kavramlar üzerinde olmaktadır, ancak ameli noktada bir ihtilaf yoktur. En çok tutulan kıraat İmam Âsım'ın kıraatidir.
[687] İbn Mücahid, es-Seb'a fi'l-kırâât, 53-64; İbnU'l-Cezerî, Taknbü'n-Neşr, 2 (Thk. İbrahim Atve ivaz), Tayyibetü'n-Neşr, 8; Zerkeşi, age.. 1/405, 413,451; Zürkâni, age., 1/457-458.
[688] İbnü'l-Mücahid, age., 64-69; İbnü'l-Cezerî, Takribü'n-Neşr, 2, Tayyibetü'n-Neşr, 9; Zürkânî, age., 1/454-455.
[689] İbnü'l-Mücahid, age., 79-85; Ibnü'l-Cezerî, Takribü'n-Neşr, 2-3, TayyibetU'n-Neşr, 9-10; Zerkeşî, age., 1/405; Zürkânî, age. 1/456.
[690] Hz. Osman'dan kıraati direk alma rivayeti zayıftır. Zürkânî, age. 1/453.
[691] İbnü'l-Mücahid, age., 85-88; İbnU'l-Cezerî, Takribii'n-Neşr, 2-3, Tayyibetü'n-Neşr, 10; Zerkeşî, age., 1/405,413; Zürkânî, age., 1/453-454.
[692] İbnü'l-Mücahid, age., 67-71; İbnü'l-Cezerî, Takribü'n-Neşr, 2-3; Zerkeşî, age., 1/405; Zürkânî, age., 1/455-456.
[693] Ebû Şame, el-Mürşidü'l-Vecîz, 172 (Thk. Tayyar Altıkulaç); Zerkeşi, age., 1/408.
[694] İbnü'l-Mücahid, age., 71-78; İbnÜ'l-Cezerî, Takribü'n-Neşr, 2-3, Tayyibetü'n-Neşr, 11-12; Zerkeşî, age., 1/405,413; Zürkânî, age., 457.
[695] İbnü'l-Mücahid, age., 78-79; İbnii'l-Cezerî, Takribü'n-Neşr, 2-3, Tayyibetü'n-Neşr, 12; Zerkeşî, age., 1/405-406, 413; Zürkânî, age., 1/458-459.
[696] İbnü'l-Cezerî, Takribii'n-Neşr, 2-3, Tayyibetü'n-Ncşr, 12-13; Zürkânî, age., 1/459-460.
[697] İbnü'l-Cezerî, Takribü'n-Neşr, 2-3, Tayyibetii'n-Neşr, 13.
[698] İbnü'l-Cezerî, Takribii'n-Neşr, 2-3, Tayyibetü'n-Neşr, 13-14.
[699] Ebû Şame, age., 186; Zerkeşî, age., 1/408.
[700] Ebû Şame, age., 173-174; Zerkeşî, age., 1/406-407.
[701] Zürkânî, age., 1/412-413.
[702] Zerkeşî, age., 1/409-410.
[703] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/307-318.
[704] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/318.
[705] Nisa, 4/164.
[706] Zemahşeri, Keşşaf, II/8.
[707] Bu örneklerle ilgili bk. Kasas, 28/46, Meryem, 19/52, Sâffât, 37/4; Taha, 20/11...
[708] Zehebi, et-Tefsir ve'l-müfessirûn, 1/377.
[709] Kuleyni. Kâfi, 11/630 (Kur'ân'ın Faziletleri konusu); Ebû Cafer et-Tûsi, Tefsiru't-Tibyân, 1/7; Hûî, Beyân, 137, 165-172; Mağrife, Muhamed Hadi, et-Temhidfi ulümi'l-Kıır'ûn, II/46-48.
[710] Mağrife, age., 11/51.
[711] Tusî, age., 1/7.
[712] Durûs, 35.
[713] Muhsin, Emin, Nakztt'l-veşîa, 169.
[714] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/319-320.
[715] ZUrkânî, age.. 1/403; İzmirli, 1. Hakkı, Tarih-i Kttr'ân, 13.
[716] Keskioğlu, Osman, Kur'ân Tarihi, 247.
[717] Okiç, M. Tayyib, Usul-H Tefsir Notları, 51.
[718] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/320-322.
[719] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/322.
[720] Bk. Katib Çelebi, KeşfıTz-zunûn, 1/15, 43, 210, 644. 647; 11/1318-1319, 1436, 1449; Karaçam, İsmail, Kur'ân-ı Kerim'in Nüzulü ve Kıraati, 268-275.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/323-324.
[721] Karaçam, age., 312.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/324
 
Üst Ana Sayfa Alt