Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Laik Düzende Nasıl Yaşanır?

C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Gerçekten böyle dini, hayat alanından uzaklaştıran, iman ehlini gerici ve yobaz olarak gösteren, İslam’ın tüm kanunlarına çağdışı deyip kaldıran, laik ve dinsiz devletin altında özgür yaşamak, inancın doğrultusunda hayatını tanzim etmek bir hayli zordur. Zira bu laik kafalılar tek tip, tek fikir, tek ideolojiye tabi olmayı isterler, onlardan görev alıp memur dahi olsan onların ilke ve inkılaplarını kabul etmeden imzalamadan seni memur olarak kabul etmezler. İmam, polis, öğretmen veya milletvekili vs. ne olursan ol bu ilkelerin kabulü karşına çıkar. Halbuki bu ilkeleri kabul etmek Müslüman’ın akidesine taban tabana zıttır. Müslüman bu ilkeleri ne kabul edebilir ne de onlara göre hayatını tanzim edebilir.

Şayet onların kanun ve tüzüklerine uyup itaat edersen seni kendi cennetlerine atıp iyi bakarlar, fakat o kanunları reddedip sımsıkı İslam kanunlarına yapışıp açıklamaya gayret edersen ya zindana veya hicrete zorlayıp hayat emniyetini kaldırırlar. Kısacası koyun kafalılar bu düzenin egemenliğinde çok iyi geçinirler, fakat Müslüman için böyle bir atmosferde yaşamak büyük bir problemdir. Evet bu problemi tahlil etmek için bizim gibi şirk düzenin altında yaşamış, zorluklar görmüş, hicrete zorlanmış, dövülmüş, kovulmuş ve en sonunda dünyanın doğu ve batısında İslam bayrağını dalgalandırmış olan sahabe neslinin hayatını iyi gözden geçirelim ve onların şirk düzenine karşı takındıkları tavrı biz de yapalım. Böylece umulur ki bu dünya imtihanını kazanacağız. Fakat kesinlikle şöyle düşünmeyin: “Efendim çağımız değişmiş ortamımız sahabe ortamına benzemez, onların izlediği metodu izleyemeyiz, dolayısıyla onların metodu onları bağlar. Bizim asrımıza uygun bir metot çizmemiz gerek.” Zira bu düşünce İslam’ın temeline zıttır Çünkü Allah bu sahabe neslini büyük bir inayetle dava için yetiştirmiş son peygamber büyük mürşid ve rehber olan Resulullah’ın (sallAllahu aleyhi ve sellem) gözetiminde yetişen bu eşsiz nesil geleceğin tüm nesillerine örnektir ve bu kıyamete kadar geçerlidir. Yani tüm müslüman’lar dava yoluna çıkarken dava metodunu, mübarek yolun azığını nerede ne yapılacağını, nasıl kalkıp nasıl oturulacağını bu değerli neslin metoduna göre yapmalı.

Mesela: Mekke döneminde sahabeler sadece tebliğ ile uğraşmışlar hiç bir olumsuz harekette bulunmamışlar, aksine tüm zulme rağmen hiçbir eylem yapmamışlar, Mekke müşriklerine saldırmamışlardır. Ammar’ın anne babası Sümeyye ve Yasir şehid olurken tüm işkencelere rağmen Allah Resulü oradan geçerken şöyle der: “Yasir ailesi sabredin.” Bazı sahabeler Mekke’deki o büyük işkencelere dayanamadan; “Müşriklerle savaşmayalım mı ya Resulullah?” diye sordular. Allah Resulü cevaben: “Biz onlarla savaşmakla emrolunmadık” der. Zaten eğer Müslümanlar böyle bir atmosferde onlarla savaşmaya girselerdi Müslümanların kökünün kazılması ihtimali büyüktü. Zira Müslümanlar Mekke ortamının çok zayıf konumundaydılar, müşrikler de son derece güçlü ve kuvvetli idiler ve aynı zamanda meşru devlet hakkına sahiptiler, Müslümanlar ise terörist idiler, devlete karşı çıkan fitneci konumundaydılar. Şayet böyle bir ortamda müşriklerle Müslümanlar savaşsaydılar Müslümanların yokluğu ihtimali olduğu gibi herkes meşru devlet hakkına sahip olan müşriklerin haklı olduklarını söylerlerdi. Bundan dolayıdır ki Rabbimiz bu Mekke merhalesinde şu ayetleri indirmiştir:

“Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekatı verin denilen kimseleri görmedin mi?” (4, Nisa/ 77)

“Böylece suçluların yolu belli olsun diye ayetleri iyice açıklıyoruz.” (6, En’am/55).

Şayet bu merhalede çatışma olsaydı, toplum İslam’ın hakikatini anlamadığı gibi Müslümanları terörist diye algılardılar. Fakat Müslümanlar izzetli mazlumiyet havası estirdiler ta ki sonunda onlara galip geldiler. Biraz evvel zikrettiğimiz ayetlerden açıkça anlaşılır ki; Rabbimiz şirk ehline karşılık vermemiz gerektiğini söylüyor. Fakat buna göre gece gündüz durmadan müşriklerin ve düzen başında olan tağutların tüm yaptıkları küfür ve şirklerini topluma anlatmamız gerekir. Çağdaş mücrimler kimlerdir? Küfrünü uygulamak için nasıl bir metot uygularlar? Nasıl Allah’ın kitabını kaldırıp kendilerine göre kanun koyarlar? Nasıl bazen İslam’ı kullanıp düzenlerini sürdürürler?

Sahabe nesli gece gündüz demeden Mekke müşriklerinin yaptıkları zulüm ve şirk çeşitlerini anlatırlardı ve İslam’ı berrak bir şekilde açıklarlardı. Şirk ve İslam düzenini birbirine karıştırmazlardı. Hatta müşriklerin Daru-n-Nedve denilen parlamentosuna karşı Daru-l Erkam parlamentosunu açıp onların tüm kanun ve tüzüklerini ret ediyorlardı. Sahabenin parlamentosu her daima müşriklerin parlamentosuyla çatışma içerisindeydi, hiçbir zaman uzlaşmadılar. İlkelerinden taviz vermediler o şirk toplumu içinde hiç bir zaman başını eğmeyip hayatlarını onların nizamlarına göre düzenlemiyorlardı, onların ilkelerini kabul etmiyorlardı, namazı, orucu, haccı, zekatı Kur’an’dan öteki kanunları beşeri ideolojiden almıyorlardı.

Mekke’nin şirk devleti bizim deyip sahip çıkmıyorlardı, Mekke’nin şirk ordusuna sahiplenmiyorlardı, müşriklerin parlamentosuna girip ilkelerini kabul etmek için yemin edip beşer kanununa göre hayatlarını düzenlemiyorlardı. Tabi ki bu uzlaşmayı kabul etmeyen o kıymetli nesil başına gelen her türlü musibet ve belayı sabırla aşıyorlardı. Zira her kıyamın bir bedeli vardır. Hatta sahabe inancından taviz vermediğinden dolayı Mekke müşrikleri onlara karşı tavır aldı, onlara ambargo uyguladılar. Sahabeler 3 sene ağaç yaprakları yediler, fakat yine de ilkelerinden vazgeçmediler. Fakat asrımızın Müslümanları (!) Kemalistlerden daha fazla devletçi, kraldan daha fazla kralcı kesildiler. Vergiden tutun askerliğe kadar tavizsiz bir şekilde itaat ederler, itaat etmeyen bazı Tevhid ehlini vatan haini diye ilan ederler.

Kemalistlerin tüm ilke ve inkılaplarını su içer gibi içerler. Sözde alimleri bu ideolojiye itaat etmek gerekir diye fetva verir. “Hakiki demokrasi ve laiklikten vazgeçmeyin” deyip ikaz ederler. Sonra başörtülü kızlar okula girmesi yasaktır denildiğinde “bu düzen bize zulmeder derler. İster istemez şu misal hatırlatılır: Bir gün birisi baltayla ağaç kesmeye başlamış. Ağaç, “beni kesme kökümü kurutma” diye baltaya yalvarmış. Balta, “benim sapım sendendir, ben gücümü senden alırım bu gücü sen bana verdin” deyip kesmeye devam etmiş ve ağacın dediklerini dinlememiş.

Bunların konumu ile ağacın konumunu iyi düşünürseniz aynıdır. Daha üzücüsü bu yaptıkları hareketlere ve savunduğu fikirlere siyaset deyip meşrulaştırırlar.

Evet şimdi düşünelim Allah (c.c) niçin önceki sahabe nesline yardım edip onları Bizans ve Sasani İmparatorlarından kurtardı, İslam hürriyetine kavuşturdu. Şu anda Müslüman geçinenlere hiç bir yardımı yoktur, halbuki sahabe çok azdılar biz ise dünyada sayımız bir buçuk milyarı geçmektedir. Her yerde perişan, her yerde çiğnenen, her yerde kanı içilen, eti yenilen, bulunmuş toplumlar olduk. Acaba neden?

Şunu iyi bilelim ki; İslam’dan anlamamış çoğu kimseler “Mekke döneminde yetişmiş ve dünya tağutlarına dur diyebilen o değerli neslin metod ve tüzüğü çağımıza uymaz” deyip siyer kitaplarını tarihmiş gibi okumaktalar. Bazıları da şöyle derler: “Efendim sahabe devri genelde ikiye ayrılır: Birincisi: Mekke devri, İkincisi: Medine devridir. Bu devirlerin her biri ayrı özelliklere sahiptir. Mekke devrinde, bil fiil cihad yoktur, açık ve net tebliğ vardır. Namaz, oruç, hacc ve zekat gibi farzlar da yok. Fakat Medine döneminde bunların hepsi vardır, biz asrımızda hangi devre göre hayatımızı düzenleyeceğimizi bilmiyoruz. Zira asrımızda namaz, oruç, vs. ibadetler farzdır. Mekke dönemine bu yönden benzemez, diğer yönden de Allah’ın hükmü her yerde silinip süpürülmüş, küfür kanunları egemendir, bu yönden bizim asrımız Medine dönemine de benzemez” deyip tereddüt içinde gidip gelirler.

Cevaben deriz ki: Her ne kadar oruç, namaz vs. ibadetler konusunda bizim devrimiz Medine dönemine benzese de genel anlamda şu anda davanın gidişatı tamamen Mekke dönemine benzer. Zira İslam hayat alanından uzaklaştırıldığı gibi Müslüman’ım diyenlerin çoğu İslam nedir bilmezler. Çoğu tasavvufçuların yanında İslam 99 tesbihten ibaret olup Şeyhten yardım dilemektir. Çoğu selefi geçinenlerin yanında İslam parmağı sallayıp paçayı yukarıya kaldırmaktır. Fakat bu iki grup mezardan dua istemek konusunda birbiriyle ihtilaftalar, hakim olan düzeni kardeş görmekte ittifaktalar.

Geri kalan toplumun çoğu İslam’ı sadece beş vakit namazdan ibaret görür. Sözde alimleri ve hocaları sadece maaş derdindedir. Davetçiyim diyen çoğu kişi lailahe illAllah dedikten sonra ne yaparsa yapsın dine zarar vermez diye düşünürler. “Kanun yapan uluhiyyetini ilan etmiş demektir” dediğin takdirde belaya girersin, sapıklıkla itham edilirsin. Allah resulü (sallAllahu aleyhi ve sellem) ne güzel buyuruyor:

“Bu din garip olarak başlamış ve gelecekte garip olacak.”
 
Üst Ana Sayfa Alt