Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Masonluk Ve Atatürkçülük

E Çevrimdışı

ekmeleddin

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
MASONLUK VE ATATÜRKÇÜLÜK


Makalenin yasal sorumluluğu ilgili üyenindir, forum yönetimini bağlamaz.


İçindekiler:


Atatürk’ün Öldürülmesi………………………………………….........1

İbrahim Arvas yalanları……………………………………….............2

Gün & Çeliker yalanları………………………………………………….…2

Atatürk’ün Masonluğu hakkında tüm kaynakların tahlili….3

Atatürk’ün Masonluk Belgesi ve Faal Masonluğu…………….3


1-Atatürk’ün Öldürülmesi


Ortaçağ Avrupası’nda , kiliseden intikam almak isteyen masonlar, tüm dinlere karşı oldukları için, doğayı tanrı derecesinde; bilimi ‘tek yol gösterici’ şeklinde topluma empoze ettiler. Masonların büyük ve inanılmaz gayretleriyle kilisenin ortaçağ karanlığından sıyrılan batı toplumu, masonların kendilerine itina ile telkin ettikleri ‘İslam dünyasına göre geri kalmışlık’ kompleksiyle, büyük bir merakla bilime yöneldi. Böylece büyük buluşların yolu açıldı. Neticede batı toplumu, gerçekten merak eder olmuştu, bilimi. Artık bir ‘takıntı’ seviyesinde ister istemez herşeyi bilimle açıklama modası doğmuştu. Sömürgelerden gelen fazlasıyla insan-hammadde ve değerli meta yığını batıyı oldukça rahat bir atmosfere oturttu. Bilimsel yöntemleri tekelinde tuttukları için , oluşan kültür de buna endeksli olarak şekillendi. Yani batı toplumu; bilimsel çalışma terbiyesi -ciddiyet , idealizm ve öğrenmeye açık olmak gibi-nin sonucu olan ve daha önce kendisinde olmayan ‘insana saygılı’ bir kültür kazanmıştı. Şimdiki batı kültür ve medeniyetinin özeti bunlardan ibarettir. Bu olaylar, Osmanlı İmparatorluğu’nda masonların iktidarı ele geçirmeye çalıştıkları dönemlere denk geliyordu. İlk mason sadrazam Yirmisekiz Mehmet Çelebizade (Sait Çelebi) 1700lerde göreve gelmiştir. Uzun bir süreçten sonra Masonlar Osmanlıyı parçalamış ve yeni dünyanın masonik haritasını tasarlamışlardı. 1919 yılında İngiltere Yahudileri tarafından özenle Anadolu’ya seçilen Mustafa Kemal, ‘savaş’(!)tan sonra Hilafeti , Kuran yasasını kaldırmıştı ve İngiltere Yahudilerince tüm dünyada ilan edilmeye başlanan Cumhuriyet rüzgarından da haberdar edilmişti. Cumhuriyeti 1923’te Masonlar kurdu. Masonik felsefeyle yetişmiş Mason subay Mustafa Kemal artık kanlı devrimlerine başlayabilirdi. Ne de olsa yedi düveli (!) yenmişti! Bizi de yetiştirirken istisnasız her gün Atatürk’ün izinde olmaya ant içtirdiler ya da Atatürk’ü sevdirecek eğitimden geçirdiler. Biz de Kurtuluş Savaşı yalanına inandık ve artık Kemalist olmuştuk…. Masallarla büyüdük. Atatürk tüm tarihin en büyük şahsiyetiydi…Onun yaptığını kimse yapamazdı. O olmasaydı olmazdık. O olmasaydı sinema izleyemez, okula gidemez, dolmuşa binemez, bilgisayar kullanamazdık! Oysaki masonlar Osmanlı Devletini yıkmasaydı tüm bu belirtilen teknolojik gelişmeler harfiyen Osmanlı Devleti’nde gerçekleşecekti… Ama Osmanlı’da o dönem idare Masonlardaydı. Cihan harbine bizi sokan onlardı. Adı Kurtuluş olan ‘Savaş’(!)tan sonra da Kurtarıcı biraderleri Mustafa Kemal devleti ilkeleriyle kalıcı olarak masonlaştırdı…..Ancak 1933lerden sonra Atatürk kendisine biçilen görevi yetersiz bulmaya kendisine kendi kafasından görevler çıkarmaya başlamıştı… Liderlik hırsıyla , Laik bir Ortadoğu istiyor ve Ortadoğunun lideri olmak istiyordu. Masonları rahatsız eden bu ikincisiydi. Evet. Atatürk’ün öldürülmesi, bir Masonun, Masonlarca cezalandırılmasıdır.


Fotoğraflarla Atatürk adlı eserde, Atatürk’ün son genel sekreteri Hasan Rıza Soyak, bize -159. Sayfada- 1930lu yıllarda Atatürk’e ait şu cümleleri iletmektedir: “A-İmparatorluğun siyasi bünyesi iflas etmiş olmakla beraber, vaktiyle hüküm sürdüğü yerlerdeki müşterek ekonomik şartlar ve menfaatler mevcut olmakta devam etmektedir. B-İmparatorluğun enkazı üzerinde kurulmuş bulunan bağımsız devletlerin kaderi her bakımdan aynıdır. C-Buralarda sakin olup başka başka ırklara mensup olan milletlerin bile mizaçları, yaşayış tarzları,adetleri,itiyatları yekdiğerinden hemen hemen farksızdır; dilleri de birbirine karışmıştır. D-Yüz yıllar boyunca vatandaş olarak yan yana yaşamış olan bu milletler arasında, elbette ki, umumi ve ferdi birçok dostluk bağları vücut bulmuştur ve bazı nahoş olaylara rağmen bu bağlar henüz gevşememiştir. E-Coğrafi,siyasi, iktisadi amillerle beraber mevcudiyetlerini her türlü tecavüzlere karşı koruma ihtiyacı kendilerinin ittifak, hatta ittihat halinde yaşamalarını amirdir; bu, umumi dünya sulhu için de lüzumludur ve üzerinde soğukkanlılık, şuur ve samimiyetle çalışılırsa pekala mümkündür de… ” (Fotoğraflarla Atatürk, Atatürk’ün son genel sekreteri Hasan Rıza Soyak,Hayat yayınları sf.159 ) . Bu düşünce için Araplara göz kırpmak maksadıyla şu değerleri takiyye etmiştir : “Filistin’e el sürülemez. Türkler bölgedeki yabancı işgali kabul edemez. Hz. Muhammet’in ve kutsal değerlerin hürmetine İslam’ın mukaddes topraklarının Yahudilerin ve Hristiyanların nüfuzuna girmesine engel olacağız. Ordumuzun buna gücü yeter. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Arap kardeşlerimizden uzak kaldık ancak onların aralarındaki karışıklıkları kimse bizden iyi bilemez” (1937 Hakimiyet-i Milliye Gazetesi)


Yukarıdaki cümleler 1930larda söylenmişti ki artık 1919 çizgisinden ayrılmayı gerektiriyordu. Tamamen İngiliz politikalarına ters olan bu perspektif, masonları oldukça rahatsız etmişti. Bunlar Masonların duymak istemedikleri cümlelerdi. Masonlar için haddi aşan cümlelerdi. Oysaki Mustafa Kamal’i Atatürk yapanlar Masonlardı, Atatürk Atatürklüğünü masonlara borçluydu. Derhal düğmeye basıldı ve artık Atatürk te adım adım kullanıldıktan sonra atılıyordu. Ancak Laik Ortadoğu lideri olamasa da, çok daha sonraları , ölüm döşeğinde Atatürk , Müslüman Türk Milletine güvenmiyor, devrimlerini ancak İngilizlerin devam ettirebileceğini sonunda anlıyor ve Laiklik için düşünüyordu.


Bununla ilgili olarak bir İngiliz belgesini size sunacağım, önce metnin Türkçesi ve ardından orijinal metin.


Metnin Türkçe çevirisi:


Kasım 1938 Türkiye’nin şefi Kemal Atatürk’ün vefat ettiği tarihtir. O, 15 senelik katı diktatörlüğü döneminde Türkiye’yi, halkı istemediği halde cebir ile Garb medeniyetine götürmeye çalışmıştı. O, sarık ve çarşafı men etmiş, İslam’ın kuvvet ve kudretini kırmış, hatta latin alfabesini bile kabul ettirmişti.

Atatürk’ün vefat döşeğinde, üzerinde en fazla tefekkür ettiği mesele; kendisinden sonra programını tatbik edebilecek birisini bulup yerine geçirip geçiremeyeceği hususuydu.


Bunun için zamanın İngiliz sefiri (Büyükelçisi) Sir Percy Loraine‘i İstanbul’daki Dolmabahçe Sarayı’na çağırdı. İkisi arasında geçen mülakatlar yaklaşık olarak otuz (30) sene gizli kaldı. Gizli mülakatlar ilk olarak Piers Dixon’un babası (Sir Percy Loraine) hakkında hazırladığı “Double Diplomat” (Çifte Diplomat) isimli kitabında yer aldı ve daha sonra da “Hutchinson Yayınevi” tarafından neşredildi.


Piers Dixon’un dökümanları arasında Sir Percy Loraine tarafından zamanın İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Halifax’a gönderilmiş bir telgraf da vardı. Telgraf İngiliz tarihinin en mühim senetlerinden birisi idi. Loraine, vefat döşeğinde olan diktatörle yaptığı bu mülakâtı çok enteresan olarak nitelendiriyordu.


Bu vesikada Loraine, Lord Halifax’a şunları yazıyordu:


“… Huzuruna vardığımda ekselanslarını yastıklara yaslanmış vaziyette, iki tabib ile, hemşirenin tedavisi altında gördüm. Ben girdiğimde, Reis (Mustafa Kemal), hizmetinde bulunanların ve hemşirelerin dışarı çıkmalarını istedi ve ihtiyaç anında kendilerini çağırabileceğini ifade etdi. Ondan sonra, ekselansları benimle yavaş yavaş, fakat dikkatlice konuşmaya ibtida etdi. Beni hiç bir zaman bana layık olmayan makamda görmek istemediğini, “Beni daima en layık makamlarda görmek istediğini” ve beni buraya onun için çağırdığını söyledi. Hakkımda arzuladıklarını gerçekleştirmem için çok ricada bulundu.

Kendisine müsbet bir cevab vermemi taleb ediyordu.


Şüphesiz ben geçmişte onunla bir arada çok bulundum ve çok mulâkatlar yaptım. Fakat bu, son mulâkatım olabilirdi. O, uzun ve mâcerâlı hayatı boyunca beraber çalıştığı arkadaşlarından bir çoğunu (kendisinden uzaklaştırarak) kaybetmiş ve yapılan tavsiyelerin bir çoğunu da reddetmişti. Sadece benim dostluğuma ve nasihatlarıma güveniyor ve bu dostluğun pekişmesine ehemmiyet veriyordu. Ben sanki Türkiye’nin başbakanıymışım gibi, benimle çok sade ve serbest bir vaziyetde meşveret ediyordu. Onun bir reis olarak vefatından evvel, kendi makamı için birisini takdim etme selahiyeti vardı. Onun en büyük arzusu kendisinden sonra “Türkiye’nin Reisi” olarak onun vazifesini üzerime almam idi. Teklifi karşısında benim nasıl bir cevab vereceğimi bir an evvel bilmek istiyordu. Mütefekkirane bir sessizlikle geçen bir anlık bekleyişden sonra ekselanslarına (Mustafa Kemal’e) “Bütün taleb ve duygularımı kelimelerle izah etmeye yetkili değilim!” şeklinde cevab verdim. Hakikaten o anda çok şaşırmış bir vaziyetde tefekkür ediyordum; hatırladığım kadarı ile yapmış olduğum mulâkatların hiç birisinde bu kadar derin tefekkür edecek derecede bir mülâkatla karşılaşmamıştım.


Ekselansları (Mustafa Kemal) yaptığı bu teklif ile sadece benzeri görülmemiş bir ikramda bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda majestelerinin (İngiliz kralının) hükümetine olan bağlılığını da izhar ediyordu. Ekselansları benim ömrümün büyük bir kısmını majestenin hükümetinin hizmetinde geçirmiş olduğumu biliyordu. Ben halihazırdaki işimde bir kaç sene daha çalışmayı ümit ediyordum. Ekselansları ise, şimdi benden kesin bir cevab taleb etmekteydi.


Kendilerine şu cevabı verdim:


“İdarî işleri iyi yapıp yapamıyacağımdan şüphe ediyorum. Türkiye’nin Reisicumhurluğu’nu yüklenmek mesuliyeti ile İngiltere Sefirliği arasında çok büyük fark vardır. Tecrübe ve kabiliyetlerimin, ancak elimdeki işi yürütmek için aranan imtiyazlar olduğunu biliyor; bunun için kesin bir şekilde ve üzülerek teklifinizi kabul edemediğimi bildiriyorum!”


Ben konuşmamı bitirdikten sonra ekselansları (Mustafa Kemal) çok heyecanlandı ve yatağına tekrar gömüldü, hizmetinde bulunan hemşireleri çağırdı (ve derin bir uykuya daldı.) Ekselansları ikinci defa konuşmaya ibtida edebildiğinde kendisine bildirdiğim kararda müessir olan hususları idrak ettiğini söyledi. Durumu henüz verdiğim cevabdan çok üzüldüğünü söyleyebilecek kadar iyi idi. Benden başka bir cevab alamayacağını idrak edince “Reislik” için İsmet İnönü’yü tavsiye etti. Atatürk sonra dirseklerine dayanarak doğrulmaya çalıştı ve ellerimi sıktı, gelecekte de Britanya ve Türkiye ilişkilerinde faal roller oynayacağımı belirterek teşekkür etti ve kendinden tekrar geçti.


Bu teklifi reddedişimin isabetli bir karar olduğunu düşünüyorum. Şayed yapmış olduğum teşebbüslere dair ekselanslarından te’vidli bir mesaj alabilirsem pek müteşekkir ve mesrur olurum.


Lütfen Kral’a da bildiriniz!..”


Martin Gilbert


[KAYNAKLAR: The Sunday Times (London), 11 Şubat 1968, sayfa 8. (Fotoğraf, Hilafet.org sitesinden alıntılanmıştır.) .

Double Diploma: The Life of Sir Pierson Dixon, Don and Diplomat by Piers Dixon, 1968, Hutchinson of London, sayfa 42-44.]


adsz.jpg




Orijinal Metin :


adsz3.jpg



Kemalist tartışmacımız yukarıdaki belgeye itiraz ediyor : İngilizler keriz miydi de almadılar Türkiye’nin yönetimini?


Şeriatçı iddia ediyor : Fransız İhtilali’nin getirdiği milliyetçilik ile, Marksizm’in halklar üzerindeki etkisi, bir de İngiltere kapitalizminin sömürgelerdeki uluslaştırıcı ileri etkisi birleştiğinde; Dünyayı sömüren devletler artık ‘yeni sömürgeciliğe’ geçmekten başka yol bulamamışlardır. Bu yeni sömürgecilik; kukla devletler oluşturmak ve bağımsız devletlere ‘kurtarıcı ulu önderler’ kazandırıp, önceden ipini eline aldığı bu kurtarıcı ulu önderlerin masonik devrimleri gerçekleştirmesi içeriklidir. Türkiye’de, Mısır’da, Latin Amerika’da ABD’de vb. yerlerde bu durum gerçekleştirildi.


Kemalistin ikinci itirazı : Siz ne zamandan beri İngiliz arşivlerine inanır oldunuz; sadece sıkışınca ya da Atatürk’e sövülünce değil mi? İşinize geldiği zaman İngiliz arşivleri güvenilir oluyor. Londra’daki arşivlerde Ermeni katliamı yaptığımızı iddia eden ve propaganda amacıyla hazırlandığını yazarının kendi itiraf ettiği kitap ta var. İşte o kadar güvenilir o arşivler. Atatürk’e sövenlerin kitapları doğru övenlerinki yanlış. Ya sen hangi ilm-i satıhtan bahsediyorsun?


Şeriatçı cevap veriyor : Bizim için İngiltere arşivleri, dünya sömürgecilik dönemi ve Osmanlı Devleti’nin yıkılışı-Türkiye ‘Cumhuriyet’ Devleti’nin kuruluşu hakkında gerçek ve kesin bilgiler, raporlar ve tarihi senetler, belgeler içerir. Güvenilirdir. Çünkü İngiltere’nin sömürgeci politikası gereği, dünyanın her yerinde İngiliz Ajanlarının raporları, her ülkenin İngiltere büyükelçisinin telgrafları , İngiltere için çok önemli senetlerdir. Dolayısıyla bu rapor ve telgrafların içeriğinin doğru olmaması mümkün değildir. Biz hiçbir belgeye ve senete yanlıştır demedik, yanlış gözüyle de bakmadık. Bunun tersini iddia eden Atatürkçüler gerçekten zalimlerdir. Atatürkçü militanın iddiasına dönelim: diyor ki : “Londra’daki arşivlerde Ermeni katliamı yaptığımızı iddia eden ve propaganda amacıyla hazırlandığını yazarının kendi itiraf ettiği kitap ta var. İşte o kadar güvenilir o arşivler.” . Bahsedilen kitabın özelliği ‘propaganda’ oluşudur, yani İngiliz belgeleri dürüstçe o kitabın ‘propaganda’ için hazırlandığını belirtmişlerdir. İngiliz belgelerinin doğruluğu; dürüstlüğündedir. Çünkü bu kitabın ‘propaganda’ amaçlı olduğu dürüstçe belirtildiğinden, yukarıdaki iddia, İngiliz arşivinin doğruluğuna leke düşürmez.


Kemalistin üçüncü itirazı : Martin Gilbert’i bir araştır, kimmiş o?(Alıntıdır: ) “Yönetimin sıkıntısının temeli daha derindir. Doğal olarak kim kime ne yapmış, ne zaman ve nasıl yapmış soruları tartışılmaktadır. Ancak 1915’te ve bunu izleyen yıllarda, 1.5 milyon ermeninin, yıkılma sürecine girmiş olan Osmanlı Devleti’nin elinde yaşamını yitirdiği konusunda tarafsız akademisyenler arasında bir görüş birliği mevcuttur. Ünlü İngiliz Tarihçi Martin Gilbert; olayı soykırım olarak tanımlamıştır. Amerika’da da bu kavramın, resmi açıklamalara geçmesi için çalışmalar sürdürülmektedir.”(alıntı bitti.)


Şeriatçı cevap veriyor: Martin Gilbert bir araştırmacıdır ve başlıkta izah ettiğimiz ‘Atatürk&Loraine’ belgesi ile direkt ilgili ya da ilgi odağı değildir. Sadece nakledicidir.


Kemalistin dördüncü itirazı : Akit Gazetesi’ndeki köşesinden çeşitli tehditler savuran Abdurrahman Dilipak’ın, Atatürk hakkındaki ‘çirkin’ iddiaları kitabına da girdi. Dilipak, “Bir Başka Açıdan Kemalizm” adlı kitabında , Mustafa Kemal Atatürk’ün “ölüm döşeğindeyken, dönemin İngiltere Büyükelçisi Percy Loraine’e başkanlık teklif ettiği”ni ileri sürdü. Ancak Loraine’nin 10 Kasım 1948’de BBC’de yaptığı konuşmasında “Atatürk’ün kendisi dahil hiçbir diplomatik görevliyi evinde kabul etmediğini ve resmi durumlar dışında özel olarak demeç vermediğini” vurguladı. Dilipak, Loraine’nin İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Halifax’a gönderdiği telgrafta bu konuşmadan bahsedildiğini, “30 yıl gizli kalan” konuşmanın, ilk olarak Pierce Dixon’un “Duble (Çifte) Diplomat” adlı kitabında yer aldığını öne sürdü. Milliyet gazetesinin görüşlerine başvurduğu öğretim görevlileri, emekli büyükelçiler ve British Council görevlileri ise, “Duble Diplomat” adlı kitabı hiç duymadıklarını söyledi.


Şeriatçı cevap veriyor : Loraine’nin “Atatürk’ün kendisi dahil hiçbir diplomatik görevliyi evinde kabul etmediğini ve resmi durumlar dışında özel olarak demeç vermediğini” söylemesi gizli gerçeği kısa bir süre saklamak amaçlıdır. 1948 yılındadır. Gerçeği yazmak ise (1968 ) oğluna nasip olmuştur. Gerçek ise oğlundaki Lord Halifax’a çekilen telgraf metnidir . Bu belgenin yayımlandığı kitabın adı Double Diploma’dır, Duble Diplomat diye bir kitap yoktur.


Şu bir gerçektir ki ; geçmiş yıllar için Atatürk hakkında bilinemezlik varsa da günümüzde artık belgeler günışığına çıkmaya başlamıştır. Bütün Atatürk Devrim Tarihi bu belgelerin gözlüğüyle sil baştan değerlendirilmelidir. 1924 Türk Devriminin , Arap Ülkeleri BAAS Partisinin , Kürdistan İşçi Partisi (PKK) 'nin , kardeş İslam milletleri adına , milletlerinin adıyla anti-İslami bir yapıda peşpeşe ve birbirlerine karşıt olarak ortaya çıkmaları ; İslam ümmeti için üzerinde inceleme yapılması gereken çok önemli bir masonik plandır.


İngiliz ajanı ve ingiliz casusunun dahi yapamayacağı açıklıkta Türkiye, Atatürk tarafından Atatürk'ün üstlerine sunuldu. Ölüm döşeğinde Atatürk , Müslüman Türk Milletine güvenmiyor, devrimlerini ancak İngilizlerin devam ettirebileceğini sonunda anlıyor ve Laiklik için düşünüyordu.
 
E Çevrimdışı

ekmeleddin

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
2-İbrahim Arvas Masallarından biri :


Eski Van ve Hakkari milletvekili İbrahim ARVAS tarafından 1964 yılında yazılan ‘Tarihi Hakikatler’ adlı kitabın 68. Sayfasında, Masonluğun kapatılması olayı için yer alan aşağıdaki senaryoyu inceleyelim. Antimasonik yayınlardan, Cevat Rifat ATİLHAN’ın 1963 tarihli ‘Farmasonlar’, Hasan CEM’in 1976 tarihli “Dünyada ve Türkiye’de Masonluk” ve İlhami SOYSAL’ın “Dünya’da ve Türkiye’de Masonluk ve Masonlar” adlı kitaplarında bu söylentiye önemli bir referans olarak değinilir : “Mustafa Kemal Paşa bir gün eski Adliye Vekili Mahmut Esat BOZKURT’u çağırdı, kendisine Masonların taksimat, teşkilat ve ahvalini bildirir bir kitap verdi. Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi Grup Başkanlığına ver, grupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve grupça kapanmasına delalet et. Senin bu işte büyük şeref payın olacaktır dedi. Grup günü Mahmut Esat BOZKURT riyaset makamına bir takrir verdi ve takririn okunmasını reisten rica etti. Grup dinledi. Hülasası şu idi: Bizim eba ancet gelen atalarımızın mensubu bulunduğu tarikatları kapattık. Masonluk da kökü dışarıda bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir. Memleketimizde bunun ne işi vardır. Bunu da grup kararı ile kapatalım. Ve söz istedi, kürsüye gelerek takririni gayet veciz olarak izah etti. Meclis’teki masonları bir telaştır aldı. Hele sözcüleri Şükrü Kaya’yı görse idiniz, başından süt dökülmüş kediye benziyordu. Meşhur hatip Mahmut Esat Beye söz yetiştirilebilir miydi? Şükrü Kaya Masonluğun bir hayır müessesesi olduğunu kürsüde söylediği zaman grubun hemen bütün azası yüzüne haykırdılar. Hayır sesleri. Nedir birisini gösterebilir misiniz? Yalan söylüyorsun , in aşağı dediler. Mahmut Esat ise Masonluğun kökü dışarıda, gizli, memleket ve millet için muzır bir tarikat olduğunu ve her yerde umumi reisleri yani Maşrıkı Azamlarının Yahudi olduğunu bir çok vesikalarla ispat etti. Şükrü Kaya, Kazım Özalp, Mazhar Germen, son çareyi Katib-i Umumi Recep Peker’e ilticada buldular. Ve salonda oturan Recep Peker’in etrafını alarak yalvarmaya başladılar. Gruptaki hava çok elektrikli idi. Heyecan son haddini bulmuş, her tarafta kapatalım sesleri yükseliyordu. Recep Peker söz istedi ve kürsüye gelerek: Arkadaşlar, çok mühim bir iş üstündeyiz, müsaade buyurun, bu işi bir defa da Devlet Reisi’ne götürelim, onun da reyini alalım, gelecek hafta bugün tekrar huzurunuza getireceğim dedi. Bu söz grubun tasvibine mazhar oldu ve mesele gelecek haftaya kaldı. Bir hafta sonra olsun, biz herhalde bütün Locaları kapatırız dediler. Ertesi hafta Recep Peker geldi ve kürsüye çıkarak şu müjdeyi verdi: Arkadaşlar bugünden itibaren Türkiye’de Masonluk kalmamıştır ve bütün Localar kapanmıştır. Salonda bir kıyamettir koptu, alkışlar, bağırmalar ve kahrolsun Yahudi uşakları sesleri tavanları çınlatıyordu. Şükrü Kaya ile arkadaşları ortadan sırra kadem basmışlardı. Grup dağıldıktan sonra Doktor Mim Kemal’i öne katarak Meclisteki Masonlar toplu olarak Reisi Cumhura gitmişlerdi. Mim Kemal Reisi Cumhura hitaben: Efendimiz biz zaten maiyet-i devletindeyiz, fakat siz Meşrik-i Azamimiz olursanız bir pervane gbi etrafınızda dönüp dolaşırız demiş. Reisicumhur, pekiyi bir şey soracağım, bana cevap veriniz de sonra.. Siz Avrupa’da hangi Locaya bağlısınız ve matbuunuzun ismi nedir? (Cevaben) Biz Cenova’ya tabiyiz ve reisimiz de Borca Mişon Cenaplarıdır demişler. Bunun üzerine küplere binen Mustafa Kemal Paşa onlara hitaben : Haydi defolun buradan, CEHENNEM OLUN GİDİN, YAHUDİ UŞAKLARI. Benim milletim bana kahraman sıfatını verdi, ben sizin gibi bir Çıfıt Yahudi’ye uşak mı olacağım. Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki bütün Localarınızı kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim divan-ı harbi örfiye hepinizi verir ve astırırım, haydi defolun karşımdan diyerek onları kovmuş. Onlar da yıldırım telgraf ve telefonlarla vaziyeti İstanbul, İzmir ve Adana’ya bildirdiler ve sabah olmadan hepsinin kapanma kararlarını getirttirip henüz sofrasından kalkmayan Reisicumhura verdiler ve derin bir nefes aldılar. Kemal Paşa bu suretle bütün Mason Localarını kapattı. İsmet Paşa’nın reisicumhurluğu sırasında kanun-u mahsusla localar kapanmadı diye Masonların müracaatı üzerine tekrar Localar açılıp faaliyete başladılar. Ve 1952’de ise Atatürkçü geçinen ve onunla iftihar eden Celal Bayar da, Ahmet Gürkan’ın teklif ettiği ve Masonların Localarını kapatmak istediği kanun teklifini red ederek bu suretle Localarını kanunla pekiştirdi. Tabii bu ameliyeyi meclis yaptı, fakat müzakerelerin devam ettiği üç celse zarfında Celal Bayar, reisicumhur locasına gelerek konunun müzakeresini sonuna kadar takip etmiştir.” … Mason Cemiyeti, yukarıda okuduklarınızı ; ‘antimasonik aktiviteleriyle bilinç bozukluğuna uğramış hasta beyinlerin hayalleri ve safsataları olarak’ kimliklendirirler. “Mim Kemal ÖKE aslı astarı olmayan bir bağlantının varlığını söyler mi” şeklinde yorumlarlar. Bütün Devrimleri ve fikirleri yüzde yüz Masonik içerikli olan Atatürk hakkındaki somut kanıtlar karşısında ; yukarıdaki nakledilenler yalandır.


“Defolun Yahudi Uşakları!” denildiği sırada yazar İbrahim Arvas orada mıdır? Hayır. Ağzından aktardığını iddia ettiği Mim Kemal ÖKE neden Atatürk’ün sürekli doktoru olarak bulunmaya devam etmiştir ? Öyle ya, Atatürk, ‘yahudi uşağı’ diye azarladığı Mim Kemal ÖKE’ye hayatını emanet edecek, NEDEN Atatürk’ün hayatı boyunca Atatürk’ün yanından da kovulmamıştır? Üstüne bir de yalanın katmerlisi olarak bir Atatürkçü militan şunu diyor : “Masonik çevreler böyle bir konuşmanın varlığını kabul etmekle birlikte Arvasi’nin konuşmayı çok abarttığını iddia ediyorlar.” Gerçekte ise , Mason Cemiyeti, yukarıdaki sahte anıyı; ‘antimasonik aktiviteleriyle bilinç bozukluğuna uğramış hasta beyinlerin hayalleri ve safsataları olarak’ kimliklendirirler. “Mim Kemal ÖKE aslı astarı olmayan bir bağlantının varlığını söyler mi” şeklinde yorumlarlar. Atatürkçülerin, Atatürk’ü müslüman göstermek için, Atatürk’ü Mason düşmanı göstermek için, Müslüman Anadolu’yu kandırmak için üretemeyecekleri yalan yoktur.


Sonuç olarak Atatürk’ün Masonluğu konusunda İbrahim Arvas güvenilmez bir kaynaktır.


3-Gün & Çeliker yalanları:


İzzet GÜN, Yalçın ÇELİKER 1968 basımlı Masonluk ve Masonlar adlı kitabın 35. Sayfasında Atatürk’ün şöyle dediğini iddia ederler: “Ben çok iyi bildiğim ve tanıdığım bu Masonluğu, yetkilerimi kullanarak hem de kendi rızaları ile yasak ettirdim. Localarını kapattırdım. Beni sevenler ve kararlarıma değer verenler bu gayemi yaşatmalıdırlar.” Hiçbir kayıtta yer almayan bu cümlelerin Atatürk’e ait olması mümkün değildir. Atatürk’ün masonluğa karşı olduğuna dair hiçbir kayıt yoktur. Atatürk’ün ‘çok iyi bildiğim ve tanıdığım’ dediği masonluğa İstiklal Mahkemelerinin çalıştığı 1923-1927 yılları arasında hiçbirşey yapmayan ve 1935’e kadar üzerine gitmeyen Atatürk’ün yanında birçok masonun yüksek görevlerde bulunuşu ve 1935’ten sonra da görevlerine devam etmesi bile, Atatürk’ün Masonlara ve Masonluğa karşı olmadığının kanıtıdır. Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın , Ankara,İstanbul,İzmir valilerinin Mason oluşu, devletin yüksek mevkideki masonların görevlerini 1935’ten sonra da sürdürmesi tezimizi kanıtlar. Dolayısıyla Gün&Çeliker yayını Atatürk ağzından yalan üretmektedir. Bu noktayı akılda tutarak devam edelim. Kemalettin APAK; Ana Çizgileriyle Türkiye’de Masonluk Tarihi isimli kitabının 97. Sayfasında şunları yazıyor: “Yüksek Şura 1925 yılında Atatürk’e 33. Derecenin verilmesini ve aynı zamanda fahri başkanlık ve rit hakimliği verilmesini Türk Masonluğu için bir şeref sayarak , bu konuda Dr. Fikret birader vasıtasıyla NABIZ YOKLANMASINA karar veriliyor. Dr. Fikret biraderin keyfiyeti arz etmesi üzerine Atatürk, ‘Şimdi kalsın, kendinizi gösteriniz,sonra düşünürüz’ diyor. Bu sırada Mehmet Cemil Ubaydın birader de görüşmede bizzat bulunuyormuş.” Gelelim Gün&Çeliker ’in aynı olay için kullandığı tarza : (İzzet Gün, Yalçın Çeliker ; Masonluk ve Masonlar 1968 , sf.36-37 ) Yıl 1925. Türkiye Masonları Yüksek Şurası yaptığı olağanüstü toplantıda belki de aldığı yanlış birtakım raporlara güvenerek Atatürk’e Masonluk teklifini kararlaştırıyor. Mensup oldukları İskoç Locası’nın da telkini ile ve hiç alışık olmamasına rağmen Reisicumhura 33. Derecenin doğrudan doğruya verilmesi de hükme bağlanıyor. Bu arada yapılan iki teklif üzerinde de anlaşılarak, Atatürk’ün Türk Masonları’nın fahri başkanı ve Rit hakimi olması uygun görülerek kabul ediliyor. Bu iş için vazifelendirilen Dr. Fikret bir vesileyle (Çankaya) giderek Gazi ile görüşüyor ve Türkiye Masonları Yüksek Şurası’nın kararlarını kendisine arz ediyor. Teklifin ne anlama geldiğini ve bunun arkasında bütün dünya Masonluğunun bulunduğunu çok iyi anlayan Atatürk’ün o an aklından neler geçtiğini bilmiyoruz ama bu teklife verdiği şu cevap Türk Masonları’nın gizli belgeleri arasında saklanmaktadır. Atatürk diyor ki: “Böyle bir teklifi duymamış olayım. Şimdilik kalsın. Evvela kendinizi, ne olduğunuzu gösteriniz. Millete kendinizi sevdirmeye gayret ediniz. Gereğini sonra, düşünürüz…”


Orhan KOLOĞLU, APAK ve Gün&Çeliker’in yazdıklarından, Atatürk’ün Masonluk Teklifine karşı verdiği cevapta üç ayrı ifade tarzına rastlanmaktadır. Koloğlu’nun kitabında yer alan, Atatürk’ün Masonlara verdiği cevapta , Masonluğu övücü bazı ifadeleri, kendisine ait olmayıp sonradan eklenmiş olduğu, Masonluğu biraz tanıyanlarca bilinmektedir(Hakan Yılmaz Çebi) . Öyleyse hangisi doğrudur?


Kemalettin Apak’ın verdiği bilgi doğrudur. Çünkü onun Mehmet Cemil Ubaydın gibi bir kaynağı bizzat işin içindedir. Ancak Gün&Çeliker yayınının güvenilmez ve Atatürk’ün ağzından yalan yazmaya hiç sıkılmaz olduğunu başta ispatladığımızdan ve görüşmeyi bizzat dinleyen kaynaklarının olmadığından, onun yayınının uydurma eklemelerle dolu olduğu anlaşılmaktadır. Gün&Çeliker yayınının ‘Mason kaynakları’ diyerek referans gösterdiği kaynak zaten Üstad Mason Kemalettin APAK’ın naklettikleridir. Orada da Gün&Çeliker yayınının iddia ettiği bir diyalog ve durum yoktur. Durum bu iken Gün&Çeliker yayını Atatürk’ün Masonluğu konusunda güvenilmezdir.
 
E Çevrimdışı

ekmeleddin

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
4-Atatürk’ün Masonluğu hakkında tüm kaynakların tahlili


Yazar Cemal Kutay’ın savı : “Atatürk’ün, Mithat Şükrü Bleda’nın evinde, Talat Bey ve Kazım Nami Duru tarafından 169 matrikül numarasıyla tekris edildiği; ama daha sonra toplantılara katılmadığı…” . Diğer bilgilere de yer verelim: İrfan & Margarete Orga – Atatürk sayfa 26-29, Michael Joseph Co., London : “İttihat ve Terakki masonluğun paravanası arkasında çalışıyordu. Atatürk, küçük dereceli bir Birader olduğundan, neden ve niçin olduğunu bilmeden, sadece verilen emirleri yerine getiriyordu. Locaların kozmopolit havasını sevmiyor ve anlayamadığı ancak başka amaçlarla kullanıldığından kuşkulandığı ritüellerden çekiniyordu…” . Diagobert von Mikusch – Mustapha Kemal, Between Asia and Europe, A Biography, sayfa 52-53, London, 1932 : “Mustafa Kemal’in yüksek derecelere iykaaf edildiği şüpheli olduğu gibi, kendisi de bu konuda bilgi vermekten çekinmiştir…” . H.C.Armstrong – Gray Wolf Mustafa Kemal (Bozkurt), Bölüm 6, sayfa 19-21, 1933, New York : “Mustafa Kemal, Selanik’te, Vedata Locası’nın bir biraderi olarak tekris edildi. Ancak kendisini hoşlanmadığı bir atmosferde buldu. İttihat ve Terakki’yi yönetenler, Masonik derecelerin karmaşık ritüeli arkasına sığınıyorlardı. Mustafa Kemal yalnızca küçük bir biraderdi, ondan emirleri yerine getirmesi bekleniyordu. Oysa, onun doğasında, kendisi elinde bulundurmak, yoksa hiçbir şeye karışmamak vardı. Liderlere saygısı yoktu, hepsi ile tartışıyordu. Birader subaylar ondan hoşlanmıyorlardı. Yahudiler ona güvenmiyorlardı. Farmason mesleğinin yüksek derecelerine hiçbir zaman inisiye edilmedi. Komitenin iç çevresinin dışında tutuldu.” . Bernoist Mechin – Le Loup et le Leopart Mustafa Kemal (Kurt ve Pars Mustafa Kemal)- “Ecnebi Gözü ile Atatürk” (Çeviren: Zahir Güvemli ve M. Rasim Özgen) sayfa 19, İstanbul, 1955: “Mustafa Kemal, Selanik’te, arkadaşlarının tavsiyesi üzerine mason teşkilatının Vedata Locası’na girdi. Fakat o locanın muhiti hiç hoşuna gitmedi… Bu nedenle Masonlukta ona daha yüksek payeler vermediler, onu aşağı derecelerde tutuyorlardı.”. Lord Kinross – Atatürk (Bir Milletin Doğuşu), Sander Kitabevi (Çeviren: Nihal Yeğinobalı-Ayhan Tezel) : “Masonluğa kabul törenlerindeki maskaralıkların Mustafa Kemal’in yaradılışına aykırı olduğu…” sayfa 57: “Selanik’te, Farmasonların yöntemlerinden yararlanan İttihat Ve Terakki’ciler, Atatürk’ü sevemediler ve aralarından uzaklaştırdılar.” .


Bu belirtilen yukarıdaki cümlelerin, ifadelerin, bilgilerin tümüne yakınının kaynağı şüphesiz ki Mason yöneticilerdir (Geri kalanı ise subjektif ve hayal ürünü tasarımlardır). Yoksa kimse Mason localarında Mustafa Kemal Paşa’nın tavırlarını Mason yöneticiler dışında bu kadar ayrıntılı, net ve açık izleyip öğrenemez. Mason yöneticiler, Atatürk’ün Mason olduğunun ortaya çıkmasının, Atatürk’e ve dolayısıyla Atatürk Devrimlerine zarar verebileceğini düşünmüşlerdir (Üstad Mason Tamer AYAN) . Bu yüzden Mustafa Kemal’in mason olduğu gerçeğini gizleyebilmenin tarihsel ve sosyolojik imkansızlığı içinde şu yolu metod olarak uygulamışlardır: Atatürk’ün mason olduğu fakat sonra Mason Localarından uzaklaştığı görünümünü oluşturarak; bu konuda meraklı olan yazarları etkilemişlerdir. Yazarlar da ‘Atatürk Mason oldu fakat Mason Localarıyla uyuşamadı’ imajına dayalı yalan yanlış tarihsel mütalaalarda ve ifadelerde bulunmuşlardır.


5-Atatürk’ün Masonluk Belgesi ve Faal Masonluğu


Rivista Massonica dergisinin Türkiye Mason Locası arşivinde bulunan ‘Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Kitaplığı’ mühürlü (1) 1973 yılında çıkan bir sayısında “Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) 1881-1938, Modern Türkiye’nin babası, Makedonya Resorta ve Veritas Locası üyesi” bilgisiyle Atatürk’ün mason bir lider olduğu belirtilmektedir (2). Bu delille beraber , Atatürk’ün mason olduğuna dair onlarca kaynak vardır. Bazı mason ve anti-mason Atatürkçüler, Atatürk’e halkın nefretinin oluşmaması için şu cümleyi ifade ederler: “Efendim, Atatürk mason değildi ama masonlar O’na hayran kaldıkları için O’nu mason olmadığı halde mason üye olarak tanıtmaktan şeref duymuşlardır” . Halbuki bu cümle çok yanlıştır. Çünkü, en az 5.000 yıllık Masonluğun kurallarında (“Halbuki gerçek mason olmak isteyen bir kardeşin Masonlukta ilk olarak öğrenmesi ve kabullenmesi gereken kural, Masonlukta yenilik olmayacağı kuralıdır.” Mimar Sinan Mason Dergisi sayı 50 sf. 47) en az 5.000 yıllık Masonluğun kurallarında ‘Masonik Davetiye’ bile yoktur. Davetiye yerine şu yol izlenir: Üstad Mason, Mason olmasını istediği Mason olmayan kişiye, şöyle bir teklifte bulunur : “Mason olmak istediğiniz takdirde size yardımcı olabilirim…” . Yani Mason Üstadının isteği, tekliften ileriye gidemez; Mason olmayan biri, Mason olmayı istemedikçe Masonik çevrede Mason olarak kabul edilmez. Yani değil mason olmayan birisini kendisinden habersiz ve izinsiz dergide Mason üye olarak tanıtmak ; Mason olmayan o kişiye davetiye bile gönderilmez. Kendisinin bizzat Mason olmayı istemesi şarttır. Bir Masonik evrakta Atatürk, mason üye olarak gösteriliyorsa (3) ; bu demektir ki Atatürk Masondur.


Peki neden Türkiye Mason Locaları, Atatürk’ün Mason olduğu konusunu boşlukta bırakıyorlar?

CEVAP: Türkiye Masonlarının Mustafa Kemal Paşa’yı mason olarak kesin bir şekilde kabul edememesi, Masonluğun iç kurallarıyla alakalıdır. Masonluk içi bakış ile Masonluk dışı bakış farklıdır. Mason olmayan (Harici) gözüyle Atatürk masondur, yukarıda izah edilmiştir. Ama Masonluğun içinden bakılırsa; bir insanın mason olduğunun kesin olarak söylenmesi için o kişinin matrikül kaydı ve tersimatının bulunması gerekir, Türkiye Masonlarınca Mustafa Kemal Paşa’nın matrikül kaydının bulunamadığı iddia edildiği için, Türkiye Masonları Atatürk’ü Mason olarak ilan edemezler. Ancak 1981 yılında Atatürk’ün Masonluk kaydına Türk Masonlarınca ulaşıldığının kanıtı vardır. Yurt Yayınlarından çıkan , Mason Üstadı Tamer AYAN’ın ‘Atatürk ve Masonluk’ isimli eserinden bazı alıntılar gizemlidir. 37 ve 38. Sayfada, 191 ve 192. Sayfadaki bilgileri birleştirin. Bir mason, bir kişiyi, o kişinin mason locasından matrikül kaydını ve tersimatını görmeden mason olarak kabul edemez. Oysaki Mason araştırmacı Osman Zeki KOYLAN, dönemin büyük üstadına gönderdiği 12 Ekim 1981 tarihli mektubunda (a.g.e. sf. 37 ve 38 ) ; Atatürk’ün mason olup olmadığına dair somut ve nihai kesin kanıtlara ulaştığını, aynı mektupta (sf.191-192) Atatürk’ün mason olduğunu ifade etmektedir. Tersimat ya da matrikül kaydına ulaşılmadan bu netice mümkün değildir. Yani Atatürk ya mason yönetici (tersimat) ya da /ve devamlı mason üyedir. Çünkü : 19 Ekim 2010 da gazeteci Fatih Altaylı Habertürk TV de Büyük Üstad Remzi Sanver’e aynı soruyu yöneltir, aldığı yanıt şu şekildedir: “Birisinin mason olduğunu söyleyebilmek için ya bir locanın kayıt defterinde ismi olması lazım ya da localar toplantıların sonunda bir özet yazılır. Bizim elimizdeki belgelerde Atatürk`e dair böyle bir belge yok. Ama Avrupa`daki bazı mason tarihçileri mason listeleri yaparken Mustafa Kemal Atatürk`ü de bu masonlara dahil ederler. Ama böyle bir belge yok..” Oysaki Mason araştırmacı Osman Zeki KOYLAN’ın belgeye ulaştığını Tamer AYAN , adı geçen kitapta ‘kıdemli masonlardan dahi gizlenen verilere’ ulaşıldığını ifşa etmektedir. Osman Zeki KOYLAN ‘Yıllarca araştırmalara rağmen bir türlü çözümlenemeyen bu meçhulü gün ışığına çıkarmak bana nasip oldu.’ demektedir. Tersimat ya da matrikül kaydına ulaşılmadan bu netice mümkün değildir. Yani Atatürk ya mason yönetici (tersimat) ya da /ve devamlı mason üyedir. Atatürk’ün devamlı (faal) oluşu onun Anadolu’daki devrimlerinden anlaşılmaktadır. Anlaşılıyor ki ; Makedonya’da Mason Localarında devamlı üye olarak masonik olgunluğa ulaşınca Anadolu’ya görevlendirilmiştir.


Ancak Türk Masonlarının ufku sınırlı ve Türk Masonları, yukarıda 3. bölümdeki maddeleri referans aldıklarından “Atatürk’ün karakteri bakımından masonluğa devam etmediği” yönünde eksik ve tutarsız bir yorumda bulunabilmişlerdir. Oysaki Atatürk tam bir faal masondur. İttihat ve Terakki Partisi zaten mason localarında toplanıyorlardı, devamlı masonik merasim etkisi altındaydılar ve üstdüzey subayların hepsi (Kurmay ön yüzbaşı dahil) devamlı daimi mason üyesiydi. 322 numarası Masonik merasimle kabul (TEKRİS) edildiği İttihat Terakki Cemiyeti’ndeki MATRİKÜL NUMARASIDIR. 1909 Ekim ayında Mustafa Kemal Paşa’nın üç önerisi ve taktiği: a)İttihat ve Terakki Partisinin kanuni açık bir siyasi parti haline gelmesi, b)Masonlukla ilişkisinin kesilmesi, c) Askerlerin siyasetten tamamen çekilmesi . Atatürk’ün bizzat kendi icraatlerıyle taban tabana zıt olan bu önerilerle, Kurmay ön yüzbaşı Mustafa Kemal ; Halife tarafından kovuşturulmaya uğramamak için “askerin siyasete müdahalesine karşı”ymış gibi gözüktü. Masonlardan bağımsız bir asker görüntüsü vermek için, Anadolu halklarını kandırmak için “İttihat ve Terakki Partisinden ayrılma” gibi sun’i bir ayrılık görüntüsüne gidildi. Halifenin İngilizlere kandırılabilmesi için, danışıklı dövüş şeklinde birkaç ‘savaş’ın kahramanı haline getirildi. Atatürk, Atatürklüğünü yabancı Masonlara borçluydu, Türk Masonlarıyla direkt bağı yoktu. Atatürk’ün Türk Masonluğuna geçmemesinin nedeni şudur: 18. ve 19. Yüzyıllarda, Masonluğun yaygınlaştığı hemen hemen her ülkede ve toplumda, o ülkenin ve o toplumun kendine özgü inançlarının, geleneklerinin ve göreneklerinin, düşünüş biçimlerinin, bilgi düzeyi ve kültürünün özelliklerine göre ayrı ayrı Mason ritleri oluşmuştur. Atatürk ise Türkiye çapında tüm Osmanlı–Türk-Kürt gelenek ve göreneklerini, törelerini silah zoruyla bozduğu için , Atatürk’ün Mason ritlerine ihtiyacı kalmıyordu. Bütün Atatürk ilkeleri Masonik ilkelerden esinlenilmiştir ve İslam’ı zararsız hale getirmek, sonra ortadan kaldırmak hedefindedir. Bu yüzden Masonluk artık Atatürkçülük demek oluyordu. Atatürk’ün Türk Masonluğuna geçmesinin bir gereği kalmıyordu. Nitekim 1926’da İzmir-Çeşmealtında yapılan, İsmet İnönü, vali Kazım Dirik, Halk Partisi İzmir mutemedi Dr. Sadrettin (İzmir-Güneş Mahfili Üyesi), İzmir İş Bankası Müdürü Firuz Vaşi ve İzmir bölgesi Sanayi ve Mesai Müdürü Şerif Onay’ın hazır bulundukları bir sohbet sırasında; Dr. Sadrettin’in teklif olarak “Atatürk’e (Türk) masonluğa katılması halinde müessesenin büyük kuvvet kazanacağını söylemesi” üzerine Atatürk şu beyanı vermiştir : “Ben sizin cemiyetin çok faydalı bir teşekkül olduğunu, insanlık idealine büyük hizmet ettiğini biliyorum. Bunun için size mümkün olduğu kadar yardımcı olmak isterim. Mussolini’nin yaptığı gibi takibata uğramanıza asla müsaade etmeyeceğim. Sadece BÜYÜK VAZİFEM itibarı ile sizin usullerinize tabi olamayacağım için, aranıza katılmam mümkün değildir.” Üstad Mason Remzi SANVER şöyle diyor: “ Esasen Milli Türk Masonluğunun temelini atan ve Türkiye Büyük Locası’nın kuruluşunu sağlayanlar Makedonya-Selanik localarının üyeleri olacaktır.”. Türkiye gibi bir ülkede Masonluğun resmi tek kalesi Atatürkçülüktür. Eğer Atatürk’e zarar gelirse, bu zarar Masonik Dünya Düzenine yansıyacaktır. Bu yüzden Atatürk’e zarar gelmemesi için Atatürk’ün Masonluğu gizlenmiş, Masonik ilkeler ‘Atatürkçülük’ kelimesi ile yaşatılmıştır. Atatürk, Müslüman halkların masonluğa öfkesini biliyordu, Atatürk’e göre Anadolu topraklarında Masonluk, ancak ‘Atatürkçülük’ adı altında yaşayabilirdi. Bütün Atatürk izleri ve devrimler masonik içeriklidir. Atatürk , masonik ilkeleri ve özü, masonik usul ve şekillere feda ettirmeyecek kadar kararlı ve cesur bir masondu. Bu yüzden Atatürk, mason localarının usul ve şekillerini, ikinci plana atarak; Masonik öz olan Atatürkçülüğü Anadolu’ya benimsetmek hedefindeydi. Atatürkçü militanlara belirtelim ki; Masonluk kitleleri yönlendirmede ‘kurtarıcı’ psikolojisinden yararlanmaktadır. Bir ülkeyi anlaşmalı olarak 3-5 tane mason kontrolündeki ülke ile istila etmekte, halkı baskı, zülm, ekonomik buhran vs. ile iyice bezdirdikten sonra, yine mason bir şahsı ‘kurtarıcı’ olarak ortaya çıkarmaktadır. İstilacı ülkeler çıkarılması imkansız olduğu halde, daha önce anlaşmalı olduğu için, kendiliklerinden o ülkeyi terk etmektedirler. Bu şahıs vasıtasıyla düşmanı yurttan attığına , ekonomik refaha ulaştığına inanan halk, şahsa tam manası ile sahip çıkmakta, onu ‘kurtarıcı’ olarak kabul edip, onun her istediğini kolayca kabul etmektedir. Böylece masonik prensipler o ülkeye kolayca ve tam manası ile yerleşmektedir. Bu yöntem masonların klasik ve çok kullandıkları yöntemdir. Kolombiya’da Simon Bolivar, Amerika’da George Washington ve Türkiye’de ‘Tanrı Türk’ (!) Atatürk (4) vd. Atatürk, halkın tepkisini çekmemek için ve Masonik yaşam olan Atatürkçülüğü ülkede hakim konuma getirmek için mason olduğunu gizlemiştir. Atatürk’ün, “Dine saygılıyız” sözünü 1027lerde dahi söylemesi, devam eden devrimlerin gerçeğinde Anadolu Halkını kandırma amaçlıdır. Çünkü devam eden aynı devrimler gerçeğinde ‘Gökten indiği sanılan kitaplara uymayacağını’ da alenen meclis kürsüsünde söylemiştir. Dolayısıyla bu devrimler gerçeğinde ‘aynası iştir kişinin lafa bakılmaz’… Atatürk her yönüyle faal bir masondur.


SORU: 27 Mart 1938 tarih ve 303 sayılı Yenigün Dergisi’nin 9. Sayfasında , Atatürk ile Mim Kemal Öke arasında geçtiği söylenen söyleşi ; Mim Kemal Öke’nin ağzından, Niyazi Ahmet Okan tarafından şöyle aktarılır : “Bir gün Ağaoğlu Ahmet, Köprülü Fuat, İsmail Hakkı ve Eski Maarif Vekili sonra Genel Sekreter Hikmet (Bayur)’in bulundukları bir gece sofrasında Atatürk buyurdular ki : Bu akşam akademik konuşacağız. (…) Hazır bulunanlardan bir zat: Masonluğun hikmet-i vücudu yoktur dediler.(..) Atatürk, Mim Kemal’e sordu : (Masonlar için) Reisiniz kimdir? Mim Kemal şöyle cevap verdi : Memleket dahilinde sulh ve selamet tavsiye eden ve bütün cihana hitap ederek bu idealin tahakkuk ettirilmesini temenni eden zat-ı devletleridir. Atatürk bu cevaba şu tarzda mukabele buyurmuşlardır : Ben bu cemiyete girmem. Ben başkalarının yaptığı prensiplere değil, ancak kendi prensiplerime uyarım.” . Burada Atatürk Masonik prensiplere uymayacağını söylemiyor mu?


CEVAP: 1930ların “Atatürk Türkiye’si” ; bütün devrimleri kurumları ve fikirleriyle Masonluğun emrindedir. Yukarıdaki Atatürk’ün verdiği cevap, eldeki somut kanıtlara göre ; ancak gerçekleri yani mason olduğunu halktan gizlemek için gizli bir taktiktir. Çünkü Masonik esasların adı olan Atatürkçülüğü devam ettirebilmesi için masonluğa karşı imiş gibi görünmesi Anadolu değerleri ve halkının kandırılması için şarttı. Türkiye ‘Cumhuriyet’ Devleti kurulduktan sonra artık Atatürk için önemli olan, Masonik usul ve şekiller değil, Masonik felsefedir. Masonik felsefeye ‘Atatürkçülük’ adını monte etmiştir. Çünkü Masonik felsefeye artı olarak Masonik usul ve şekillerle devleti şekillendirseydi, bu muhakkak kendisinin ve Dünya Masonluğunun zararına olur, Müslümanlar uyanırdı. Atatürk’ün mason localarını yaymak gibi bir derdi yoktu, onun derdi masonik emir ve prensipleri Müslümanın direkt beynine, beyinlere kazımaktı.


SORU: Atatürk’ün bir sofra sohbetinde, Recep Peker ve Mahmut Esat Bozkurt da bulunuyorlardı. Bir gün bu ikili, sürekli olarak masonluğu kötülüyorlarken; Atatürk : “Bıktım artık bu dırdırdan…Madem ki, bu cemiyet bu kadar zararlıdır, kapatıverelim de bu mesele bitsin.” demiştir. Bu ifade Atatürk’ün masonluğa karşı olduğunu göstermiyor mu? İkinci olarak ; Cemal Granada aktarıyor : “.(…)Ondan sonra masaya oturuldu ve masonluk üzerine çeşitli konuşmalar yapıldı. (…) Konuşmalarda hedef Mahmut Esat Bey’di. Gazi konuşanların maksadını biliyordu. Biliyordu ama görmemezlikten geliyordu. Nihayet konuşmalar daha kötüleyici bir hal alınca Gazi elini masaya vurarak : Biliyor musunuz, ben de mason oldum, dediler ve konuşmasına şöyle devam ettiler : Bir gün Beyoğlu’nda iki arkadaşımla geziyorduk. Bunlardan biri, beni kolumdan tutup, önünden geçtiğimiz Mason Cemiyetine soktu. Hatırladığıma göre mermer merdivenlerden aşağı indik. Karşımıza bir salon çıktı. Orada tanımadığım kimseler bizi oturttular, kahve ikram ettiler. Tekrar kalktık, gene merdiven indik, gene bir salona geldik. Burası daha geniş ve kalabalıktı. Birtakım adamlar kılıçlı bir merasim yapıyorlardı. Ben gördüklerimden hiç ama hiçbir şey anlamıyordum. Arkadaş herhalde biliyordu. Beni kolumdan tutmuş, bir bakıma talimat veriyordu. Zannedersem kılıçların arasından geçip bir kitaba el bastık. Ondan sonra dışarı çıktık. İşte benim Masonluğum da bu kadar… Bu olaydan sonra bir daha ne kimseyi gördüm, ne konuştum, ne de o binaya gittim. Zaten şimdi o binayı çıkaramam.”. Atatürk burada neyi anlatmak istemiştir?


CEVAP: Birinci anlatılan olay; zaten Masonluğun kapatılması konusu gündemde olduğu dönemde, Atatürk’ün Masonluk hakkında konuşulmasından bıktığını söylemesi konuyu kesip atması olarak değerlendirilmelidir. İkinci anlatılan olayda Atatürk’ün yanıtı alaycıdır. Çünkü eldeki veriler onun çok daha geniş masonik geçmişi olduğunu belgelemektedir.


Atatürk Masonluğu kapattırmamış, ancak kendilerinin geçici olarak tatil edilmelerini Şükrü Kaya vasıtası ile Mason Locası’na tavsiye etmiştir. “O dönemde (1930lar) Türkiye’nin içinde bulunduğu zorunlu olumsuz siyasi şartların gereği olarak masonluğun zarar görmeden korunabilmesi için böylesi bir çözüm getirilmiştir. Aksi takdirde , kışkırtma ile de olsa mason aleyhtarlarının güç kazandığı hükümetten çıkabilecek bir kararname veya Meclis’te çıkacak bir yasayla masonluğun, totaliter rejimlerde olduğu gibi, kapatılması ve yasaklanması halinde Türk Masonluğu’nun zarar göreceği ve üyelerinin kovuşturma ve cezalandırmaya uğrayacağı kesindir. Atatürk, 1926 yılında Fikret Takiyiddin vasıtası ile Türk masonlarına gönderdiği : “Ben Mussolini’nin yaptığı gibi sizin takibata uğramanıza izin vermeyeceğim” sözünü 9 yıl sonra, 1935’te tutmuştur. Masonluğu ve masonları takibata uğratmamayı başarmıştır. Türk Masonluğunu, karşıt güçlerin dayanılmaz saldırılarına karşı, kendi kendilerinin faaliyetini tatil etmesi gibi, uygar bir davranışla korumuş ve yasa ile kapatılmayı önlemiştir. Herhalde, masonluğun yasayla kapatılıp yasaklanması ve mal varlığına el konularak kamulaştırılması, çok zor çözüm getirilebilecek bir çözüm olurdu. Sonuç olarak, Atatürk’ün masonluğu tenkil anlamında kapattırmadığı; tersine, kendi kendilerine faaliyetlerini tatil etmelerini sağlayarak, dönemin siyasi şerrinden koruduğu ve kurtardığı özellikle vurgulanmalıdır.”(5). Öyle görülüyor ki, Atatürk ülke içinden ve dışarıdan gelen baskılar karşısında, hem kendisi açısından, hem de masonlar açısından rahatlamayı bu yolda görmüştür. Çünkü Masonları eski görevlerinde bırakmasını başka türlü açıklayamayız (Ferit KILIÇ).


SORU:Masonlar tarafından Atatürk’e iletilmemiş , ABD Skoç Riti Üstadı John COWLES’in Atatürk’e yazdığı mektupta neden şu ifadeler vardır? “…..O zamanlar büyükelçiniz kendisinin Mason olduğunu, ANCAK SİZİN MASON OLMAMANIZA RAĞMEN Türkiye’de Masonluğun koruyucusu olarak tanındığınızı bana söylemişti…” Yani Atatürk’ün mason olmadığını yazmıştır?


CEVAP: Aynı mektupta şu cümleler de bulunmaktadır : “Son Kongremizdeki Temsilci ve Senatörlerden yarısından fazlası kardeşlerdir. Bunlardan biri bile diğer Kongre üyelerinin hangisinin Mason olduğunu bilmez, böylece muntazam Masonluğun politika ile uğraşmadığı açıktır.” Demiştir John Cowles. Yani kendisinin de Atatürk’ün mason olduğunu bilmemesi normaldir.


DİPNOTLAR:


(1): http://i1212.photobucket.com/albums/cc458/rojawelad/7.jpg

(2) : http://i1212.photobucket.com/albums/cc458/rojawelad/3.jpg

(3) : http://i1212.photobucket.com/albums/cc458/rojawelad/10.png

(4) :Atatürk için yazılmış şiirlerden iki örnek : “Varsın. Teksin.Yaratansın/Sana bağlanmayan utansın/Biz sana tapıyoruz.” (Aka Gündüz) . “Yoktan varediyor Tanrı gibi her şeyi.” (Ortaç).

(5) : Atatürk ve Masonluk, Tamer AYAN, 1995, Sf. 135 .


7.jpg



3.jpg



10.png
 
Üst Ana Sayfa Alt