Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Mehdi, İsa (a.s.) ve Deccal'in Nuzulu Nasıldır?

A Çevrimdışı

ayyyse83

Üye
İslam-TR Üyesi
Kıyametten önce Mehdi ve deccalin gelecegi ve Hz İsa'nın yeryüzüne ineceğine dair deliller nelerdir ? Sizlere zahmet vermeden ben araştırmak isterdim ama kitaplarımın hepsi yandı internettende araştıramıyorum yoksa bulaşar hazıra konmayı sevmiyorum aslında Allah razı olsunki güvenecegimiz bir sitesiniz
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Deccâl

Sözlükte "çok yalan söyleyen, göz boyayan, sahtekâr, bir şeyi örtmek, yaldızlamak veya boyamak" anlamındaki decl kökünden türeyen bir sıfat olup (İbn Manzûr, Lisânu'l-Arab, Beyrut 1389, I, 948) klasik kaynaklarda "âhir zamanda ortaya çıkıp göstereceği harikulade olaylar sayesinde bazı insanları dalâlete sürükleyeceğine inanılan kişi" diye tarif edilir. Peygamber, kendinden sonra ortaya çıkacak yalancı peygamberlerden söz ederken onlar hakkında "deccâl, kezzâb" tabirlerini kullanmıştır. (Buhârî, "Fiten", 25; Muslim, "Fiten", 84) Deccâl kelimesi Kur'ân-ı Kerîm'de geçmemektedir.


Deccâl rüzgâr gibi bir hıza sahib olmak, yağmur yağdırıp kurumuş bitkileri yeşertmek, bolluk veya kıtlık icat etmek gibi beşer üstü nitelikler taşır. Yanında su ve ateş bulunacaktır; fakat gerçekte onun suyu yakıcı ateş, ateşi de tatlı ve soğuk sudur.

Kıvırcık saçlı olup bir gözü kör veya patlamış üzüm tanesi gibidir. Alnında "kâfir" veya "kfr" şeklinde bir yazı bulunur. Gençtir; kızıl, esmer veya parlak beyaz tenlidir. Cüsseli ve heybetli veya kısa boyludur. Âhir zamanda doğuda, Horasan veya İsfahan'da, Şam'da, yahud Şam ile Irak arasındaki bir yerde ortaya çıkıp yeryüzünde kırk gün kalacak, fakat bu günlerden biri bir yıl, biri bir ay, biri de bir hafta kadar sürecek, diğerleri ise normal günler gibi geçecektir. Rüzgâr gibi hızlı hareket edip yeryüzünü dolaşacak, sadece Kudüs'e, Mekke ve Medine'ye giremeyecektir.
Önce peygamberlik, daha sonra ilâhlık iddiasında bulunacak, kendisine itaat edenleri cennetine koyacak, karşı çıkanları cehennemine atacaktır. Fakat gerçekte onun cenneti cehennem, cehennemi de cennettir. Medine'ye gelince Uhud dağının eteklerinde bekleyen melekler onu Şam'a yöneltecek ve Şam'da gökten inecek olan Îsâ (a.s.) tarafından Filistin'in Lud denilen yerinde öldürülecektir. (Buhârî, "Fiten", 26-27; Muslim, "Fiten", 100-110; İbn Mâce, "Fiten", 33)


İlâhlık iddia eden Deccâl, istidrâc türünden hârikalar gösterecek ve neticede bazı zayıf inançlılar buna aldanacak, imanı kuvvetli olanlar ise kanmayacaklardır. Zira insanlar çok iyi bilirler ki, ilah doğmaz, yemez, içmez, acıkmaz, susamaz, dünyada insanlar tarafından görülmez. Halbuki Deccâl ise bir insandır, üstelik eksik yani kör bir insan ve hatta kendi gözünü iyileştirmekten aciz bir yaratıktır. İşte insanlar, akıllarıyla bunları bilebilecekleri için Deccâl ve benzerlerinin istidrâc göstermeleri mümkinattandır.

Bazı rivayetlere göre Peygamber zamanında Medine'de yaşayan ve kâhinlere benzeyen İbn Sayyâd adındaki yahudi asıllı bir kişinin deccâl olduğu düşünülmüştür. (Musned, II, 149; V, 213; Buhârî, "Edeb", 97; Muslim, "Fiten", 85-88)
Diğer bazı rivayetlere göre, hıristiyanların ileri gelenlerinden biri iken Şam'dan bir heyetle Medine'ye gelip müslüman olan Temîm ed-Dârî, yolculuk sırasında arkadaşlarıyla birlikte uğradıkları ıssız bir adada, adının "cessâse" olduğunu söyleyen bir hayvanın delaletiyle deccâ! ile görüştüklerini, elleri ve ayaklan zincirle bağlı bulunan deccâlin zamanı gelince ortaya çıkacağını kendilerine söylediğini Peygamber'e anlatmış, o da deccâl hakkında duyduklarının daha önce ashaba söyledikleriyle benzerlik göstermiş olmasından dolayı memnuniyetini ifade etmiştir. (Muslim, "Fiten", 119-121; Ebû Dâvûd, "Melâhim", 15)
İlgili rivayetlerin bazılarında ise deccâlin Bizanslıların elindeki İstanbul'un fethinden sonra ortaya çıkacağı bildirilmiştir. (Muslim, "Fiten", 34; Tirmizî, "Fiten", 58)

Nuh (a.s.)'dan itibaren bütün peygamberlerin kavimlerini deccâl fitnesine karşı uyardıklarını, Peygamber'in de dualarında daima onun şerrinden Allah'a sığındığını ve şerrinden emin olmak için Kehf sûresini okumayı (bir rivayete göre ezberlemeyi) ashabına tavsiye ettiğini bildiren rivayetler de mevcuttur . (Musned, II, 446, 449; Buhârî, "Enbiyâ5", 3, 77, "Fiten", 26; Müslim, "Fiten", 95)
"Adem'in (a.s.) yaratılışından itibaren Kıyamete kadar geçen süre içerisinde Deccal'dan daha büyük bir hadise (diğer bir rivayette daha büyük bir fitne) yoktur."
(Muslim, Fiten: 126)

Deccâl, Medine'nin dışındaki bazı işlenmedik tarlalara kadar gelecek, o günün en hayırlı insanı çıkıp Deccâl'e, "Şehadet ederim ki sen, bize Rasûlullah'ın sözünü ettiği Deccâl'sin" diyecektir.
Deccâl de yanındakilere, "Ne dersiniz, bu adamı öldürsem, sonra diriltsem şubhe eder misiniz?" diye soracak, oradakiler de "hayır" diyecekler.
Bunun üzerine Deccâl onu öldürecek, sonra diriltecek.
Dirilttiği adam o anda: "VAllâhi senin hakkında hiçbir zaman şimdikinden daha basiretli etli olmamışımdır" şeklinde cevabverecektir.
Deccâl onu tekrar öldürmek isteyecek ama buna gücü yetmeyecektir.
(Buhârî, Fiten, 27; Muslim, Fiten, 112)

Yine Peygamber, Deccâl'in aldatmacasına karşı da ummetini şöyle uyarmıştır:
"Ben, Deccâl'in beraberinde olan şeyleri pekala biliyorum: Onun beraberinde sudan bir nehir ve ateşten bir nehir olacaktır. Ama ateş gördüğünüz şey sudur. Su gördüğünüz şey ise ateştir. İmdi sizden kim buna erişir de su içmek isterse, ateş gördüğünden içsin. Çünkü onu su bulacaktır."
(Buhârî, Fiten, 26; Muslim, Fiten, 105-109)

Demek ki Deccâl, Allah'ın, insanları imtihan için kıyâmetten önce göndereceği bir sihirbazdır. Cennet'i Cehennem gibi; Cehennem'i Cennet gibi göstermeye çalışarak fitne ve fesada sebeb olacaktır. Kehf sûresinin ilk ve son âyetlerini (Deccâl'e karşı) okuyan mûmin onun fitnesinden korunmuş olur. (Muslim, Fiten, 110)

Deccâl, yeryüzünde kırk gün kalacaktır. Sıkıntıdan dolayı kırk günün birinci günü bir yıl gibi, ikinci günü bir ay gibi, üçüncü günü bir hafta gibi, diğer günleri normal günler gibi gelecektir. (Muslim, Fiten, 110). Deccal'in göstereceği harikalar; rüzgâr estirmek, yağmur yağdırmak, bitki bitirmek vb. birtakım harikalardır.

Sonra Cenâb-ı Allah, İsâ (a.s.)'ı Şam'ın doğusundaki Akminareye, iki meleğin kanatlarına elini koymuş olduğu halde indirecek ve İsâ (a.s.) Deccâl'i öldürecektir. (Müslim, Fiten, 110; Tirmizî, Fiten, 62).
Deccâle dair rivayetlerin çoğunda ondan bir kişi olarak bahsedilirken bazılarında deccâllerden söz edilmiş, hatta otuz civarında deccâlin çıkacağı ifade edilmiştir. (Buhârî, "Fiten", 25; Muslim, "Fiten", 84)


Âlimlerin çoğunluğu ise bu rivayetlerin zahirî mânada anlaşılması gerektiğini savunmuşlardır. Deccâl rivayetlerini şerheden bilginlere göre Peygamber (s.a.v.) devrinde yaşayan İbn Sayyâd, âhir zamanda çıkması beklenen deccâl değil sayıları otuz civarında olduğu bildirilen deccâllerden biridir. (Ali el-Kârî, V, 219)
Bazı âlimler, İbn Sayyâd rivayetiyle çelişen Temîm ed-Dârî rivayetini sahih kabul ederken hadisleri metin açısından tenkide tâbi tutmayı zaruri gören araştırmacılar bunu, müslümanların inancını bozmak gayesiyle İslâm'a sokulmuş bir rivayet olarak değerlendirirler. (Reşîd Rızâ, IX, 454-455, 459; M, Ebu Reyye, s. 40)
Akaid ve kelâm âlimlerinin deccâl konusundaki görüşleri farklıdır. Ebû Hanîfe, Ahmed b. Hanbel, Mâturîdîve Eş'arî başta olmak üzere Selefiyye. Mâturidiyye, Eş'ariyye ile Şîa ve Mûtezile âlimlerinin çoğunluğu, Peygamber'e nisbet edilen rivayetlere dayanarak âhir zamanda beşer üstü niteliklere sahib bir deccâlin çıkacağı ve Îsâ (a.s.) tarafından öldürüleceği görüşünde birleşmişlerdir.



Nevvâs İbni Sem’ân radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir sabah Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem deccâlden uzun uzun bahsetti. Sonunda yorulup sesini alçalttı, sonra tekrar yüksek sesle konuştu. Biz onun anlatışına bakarak deccâlin Medine civarındaki hurmalıklara gelip dayandığını zannettik. Tekrar yanına gittiğimiz zaman üzüntümüzü anladı ve:
– “Hayrola, bu ne hal? dedi. Biz de:
Yâ Rasûlallah! Sabahleyin deccâlden bahsettin. Kâh alçak sesle kâh yüksek sesle konuştuğun için, biz onun hurmalıklara gelip dayandığını sandık, dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
– “Sizin adınıza deccâlden başka şeylerden daha çok korkuyorum. Şayet deccâl ben aranızdayken çıkarsa, onun oyununu bozar, delillerini çürütürüm.
Eğer ben aranızdan ayrıldıktan sonra çıkarsa, artık herkes kendini ona karşı savunup korumalıdır. Zaten Allah Teâlâ mûminleri onun kötülüklerinden koruyacaktır. Deccâl kıvırcık saçlı, patlak gözlü,
(Câhiliye devrinde ölen) Abduluzzâ İbni Katan’a benzeyen bir gençtir. Sizden onu gören Kehf sûresinin baş (ve son) tarafından onar âyet okusun. O Şam ile Irak arasındaki bir yerden çıkacak. Sağa sola her yana kötülüğünü yayacaktır. Ey Allah’ın kulları, imanınızı koruyup direnin!

Yâ Rasûlallah! Deccâlin yeryüzünde kalma süresi ne kadardır? diye sorduk. Şöyle buyurdu:
– “Kırk gündür. Bir günü bir yıl kadar, bir başka günü bir ay kadar, bir diğer günü de bir hafta kadardır; geri kalan günleri ise sizin bildiğiniz günler gibidir.” Biz:
Yâ Rasûlallah! Bir yıl kadar olan günde, kılacağımız bir günlük namaz kâfi gelecek mi? dedik.
– “Hayır, siz namaz vakitlerini ona göre takdir ve hesap ediniz” buyurdu. Biz:
Yâ Rasûlallah! Onun yeryüzündeki sürati ne kadardır? diye sorduk. Şöyle buyurdu:
– “Rüzgârın sürüklediği bulut gibi insanların yanından geçer, ilâh olduğunu söyleyerek kendisine iman etmelerini ister, onlar da iman ederler. Göğe yağmur yağdırmasını emreder, yağmur yağar; yere bitki bitirmesini emreder, otlar, çayırlar biter; insanların yayılmaya gönderdikleri hayvanları daha gösterişli ve semiz, sütleri daha bol olarak döner. Daha sonra başka insanların yanına gelerek onları kendine inanmaya davet eder; fakat onlar kendisine inanmayıp teklifini geri çevirirler; deccâl de yanlarından ayrılıp gider; lakin sabahleyin suları çekilip çayır çimenleri kurur, hayvanları da helâk olur.
Deccâl bir örene uğrayıp ‘Definelerini ortaya çıkar!’ der, o harâbedeki defineler arıbeyinin peşinden giden arılar gibi deccâlin arkasından gider.
Sonra deccâl babayiğit bir genci yanına çağırıp onu kılıcıyla ikiye biçer; vücudunun her parçası bir yana düşer; ardından ona seslenir.
Delikanlı gülümseyen bir çehreyle ona doğru gelir. Deccâl böyle işler yaparken Allah Teâlâ Mesîh İbni Meryem
(aleyhi's sellem)’i gönderir.
Mesîh, boyanmış iki elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatları üzerine koyarak Dımaşk’ın doğusundaki Ak minare’nin yanına iner. Mesih parıldayan yüzüyle başını yere eğince saçlarından terler damlar, başını kaldırınca inci gibi nûrânî damlalar dökülür. Onun nefesini koklayan kâfir derhal ölür. Nefesi baktığı yere ânında ulaşır. Mesih deccâlin peşine düşer, onu
(Kudüs yakınındaki) Bâb'u lud’de yakalayıp öldürür.
Sonra Îsâ s
allallahu aleyhi ve sellem, Allah Teâlâ’nın kendilerini deccâlin şerrinden koruduğu birtakım insanların yanına gelir, onların yüzlerini okşayarak deccâl fitnesinin sona erdiğini söyler ve kendilerine cennetteki yüksek derecelerini haber verir.
Bu sırada Allah Teâlâ Îsâ
(aleyhi's sellem)’e vahyederek “Kimsenin öldüremeyeceği kullar yarattım; diğer kullarımı toplayıp Tûr’a götür” buyurur.
Allah Teâlâ Ye’cûc ve Me’cûc’ü yeryüzüne gönderir. Onlar tepelerden süratle inip giderler; öncüleri Taberiye gölüne varıp gölün bütün suyunu içer.
Arkadan gelenler oraya vardıklarında, “Bir zamanlar burada çok su varmış” derler.

Îsâ (aleyhi's sellem)ile yanında bulunan mûminler Tûr dağında mahsur kalırlar. Onlardan her biri için bir öküz başı, sizin bugünkü paranızla yüz altından daha kıymetli olur. Îsâ sallallahu aleyhi ve sellemile yanındaki mûminler bu belâdan kendilerini kurtarması için Allah Teâlâ’ya yalvarırlar.
Allah Teâlâ da Ye’cûc ve Me’cûc’ün enselerine kurtçuklar musallat eder; hepsi bir anda ölüp gider. Ardından Îsâ
(aleyhi's sellem) ile mu’minler Tûr dağından inerler. Ye’cûc ve Me’cûc’ün kokmuş cesetlerinin olmadığı bir karış yer bulamazlar.
Îsâ
(aleyhi's sellem) ile yanındaki mûminler bu belâdan da kendilerini kurtarması için Allah Teâlâ’ya yalvarırlar.
Allah Teâlâ deve boyunları gibi iri kuşlar gönderir; bu kuşlar onların kokmuş cesetlerini alarak Cenâb-ı Hakk’ın dilediği yere götürüp atarlar.
Sonra Allah Teâlâ hiçbir evin ve çadırın engel olamayacağı bol bir yağmur gönderir; bu yağmur yeryüzünü ayna gibi pırıl pırıl temizler. Daha sonra yeryüzüne “Meyveni bitir, bereketini getir” diye emredilir. O gün bir grup insan tek bir nar ile doyar, kabuğuyla da gölgelenirler.
Yaylıma gönderilen hayvanların sütü de bereketlenir, bir devenin sütü kalabalık bir grubu, bir ineğin sütü bir kabileyi, bir koyunun sütü bir cemaati doyurur. Onlar böyle yaşayıp giderken Allah Teâlâ tatlı bir rüzgâr gönderir; bu rüzgâr onları koltuk altlarından sarmalayıp her mûminin ve muslimin rûhunu alıp götürür. Yeryüzünde insanların en fenaları kalır; onlar eşekler gibi birbiriyle tepişip herkesin gözü önünde cinsel ilişkide bulunurlar ve kıyamet onların üzerine kopuveri
r.”
[Muslim, Fiten 110, 116. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 59; İbni Mâce, Fiten 33.]

* Deccal insanın dünya hayatında karşılaşacağı en büyük fitnedir. Müslüman imanı sayesinde onun şerrinden kurtulacaktır. Çok süratli yayılma gücü olan Deccal'i İsa (a.s.) öldürüp insanları ondan kurtaracaktır. Ye’cuc ve Me’cuc'un çıkıp yeryüzünün ifsad edilmesiyle yeryüzü bazı kurtçuklarla bunlardan temizlenip mûminlerin ruhları kabzedilecek, kıyamet de kötü insanlar üzerine kopacaktır.

(Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 532)

Mehdî

Lugat olarak; Arabca He-De-Ye kökünden ismi mef'ul olub yol gösteren, hidayete eren, doğru yolu bulan, Allah tarafından kendisine rehberlik edilen kimse manasındadır.
Kıyamete yakın dönemde zulüm ve adaletsizliğin her tarafı kapladığı bir zamanda gelip yeryüzünü adaletle dolduracağı ve İslâm'ı hâkim kılacağı söylenen Ehl-i beytten birisidir.


"Mehdî" sözlükte, "kendisine rehberlik edilen" demektir. Bütün istikâmetler Allah'dan geldiği için, bu kelime, kendisine Allah tarafından yol gösterilen, yani hususî ve şahsî bir şekilde Allah'ın hidâyetine nail olan mânâsını almıştır.

Terim olarak, Peygamber (s.a.v.)'in kıyamete yakın bir zamanda geleceğin haber verdiği sâlih kuldur. Şubhesiz burada kastedilen, Şiilerin "Mehdî-i Muntazar = Beklenen Mehdi" dedikleri On iki İmam'ın sonuncusu olan Mehdî değildir. Fakat, Mehdi'nin Fatıma (r.anha)'nın torunlarından olacağına dair hadis vardır. Ancak onun Hasan'in mı yoksa Huseyin'in mi torunlarından olacağı ihtilaflıdır.
Mehdinin adı, Peygamberimizin adından, babasının adı da Peygamberimizin babasının adından olacaktır. Yani adı Muhammed, babasının adı da Abdullah olacaktır. "Mehdî ise onun ismi değil lâkabıdır. Mehdi'nin çıkması kıyametin alâmetlerindendir. O, dini kuvvetlendirecek, yer yüzünde adaleti yayacak ve tüm müslümanlar kendisine uyacaklardır. Mehdî'den sonra İsa (a.s.) inecek ve Deccâl'ı öldürecektir. Bir rivayete göre ise, Mehdî ile İsa (a.s.) birlikte inecekler ve Deccâl'ı birlikte öldüreceklerdir. İsa (a.s.), namazında Mehdiye uyacaktır.

Mehdî'nin zuhurunu haber veren hadîsi, Ebû Davûd, Tirmizî, İbn Mace, Bezzâr, Hâkim, Taberanî, Ebû Râbî, rîvâyet etmişlerdir.
Bu zatlar, hadisi sahabeden kalabalık bir gruba isnâd etmişlerdir. Bu sahabeler şunlardır. Ali, İbn Abbas, Tâlha, İbn Ömer, Abdullah b. Mes'ûd, Ebû Hurayra, Enes b. Malik, Ebû, Saîd el Hudrî, Ummu Habîbe, Ummu Seleme, Sevbân, Kurel b. İyas, Ali el Hilâl Abdullah b. Haris b. Cezaî (r.anhum)'dır. Anılan bu zatların hadislerinin kimi sahih, kimi hasen, kimi de zayıftır.
İbn Haldun, Mehdî, konusunda varid olan hadisleri hepsinin zayıf olduğunu isbat için gayret göstermiş, ama isabetli görülmemiştir. Bununla birlikte Mehdî konusunda, uydurulmuş hadis de vardır. Avnu'l Ma'bûd'da Muhammed b. Munkedîr'den onun da Câbir'den merfûan rivayet ettiği söylenen "Mehdî'yi yalanlayan kafir olur" mânâsına gelen ve hadis denilen sözün uydurma olduğu ifade edilmektedir.

Mehdî'nin varlığını kabul etmeyenlerin Rasûlullah (s.a.v.)'den merfû olarak rivayet edilen "Meryem'in oğlu İsa'dan başka Mehdî yoktur." mânâsındaki hadise dayandıkları söylenmektedir. Ancak Beyhakî ve Hâkim bu hadisin zayıf olduğunu söylemişlerdir. Buna sebeb hadisin isnadındaki Ebân b. Salih'tir. O metruku'l-hâdis birisidir



"Mehdî bizden, Ehl-i beyttendir. Allah onu bir gecede zafere erdirecektir. Mehdî, Fatıma evlâdındandır"
(İbn Mâce, Fiten, Bab 34, Hadis no: 4085; Dârimî, Mehdî, 1)

Zevâid'de şöyle denilmiştir : Buhâri, et-Tarih'te İbrahim bin Muhammed bin el-Hanefiyye'nin bu hadisinin arkasında: Bunun senedi üzerinde düşünmek gerekir, demiştir. İbn-i Hibbân, İbrâhim bin Muhammed'i güvenilir râviler arasında anmıştır. El- İcli de onu güvenilir saymıştır. El-İcli'nin beyanına göre Buhâri : Bunun rivayeti üzerinde düşünmek gerekir ve onun bundan başka hadisini bilmiyorum, demiştir. İbn-i Muin ve Ebû Zur'a, bunun rivayetinde bir beis olmadığını söylemişlerdir. Râvi Ebû Davûd el-Haferi'nin adı Ömer bin Sâd olup Muslim, kendi Sahihinde onun rivayetini almıştır. Senedin kalan râvileri güvenilir zâtlardır.

İbn-i Kesir: Yâni Allah Mehdî'yi bir gecede bağışlayıp kusurlarını afveder, ona muvaffakiyet ve fazilet ihsan edecek, demiştir. El-Hafn, de Câmiu's-Sağîr'in haşiyesinde: Yâni Allah Teâlâ onu halka hüküm darlık yeteneğine ve ilmî faziletlere bir gecede kavuşturacak, demiştir.




Enes bin Mâlik (Radıyallâhu anh)'den; Şöyle demiştir:
Ben, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den işittim, buyurdu ki:
"Biz Abdulmuttalib evlâdı Cennet ehlinin efendileriyiz. Ben, Hamza, Ali, Cafer, Hasan, Huseyin ve Mehdî"
(Ebu Davud, Mehdî, 1; Tirmizî, Fiten, 52-53; İbn Mâce, Fiten, bab 34, Hadis no: 4087)

Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedi hakkında konuşulmuştur. Râvi Ali bin Ziyad'ı ne güvenilir sayanı, ne de cerh edeni (tenkîd edeni) görmedim. Senedin kalan ravileri güvenilir zatlardır.


"Dünya hayatının sona ermesine bir gün bile kalsa, Allah zulûmle dolu olan dünyayı adaletle dolduracak Ehl-i beytten birini gönderecektir"

(Ebu Davud, Mehdi, Hadis no: 4283; Ahmed b. Hanbel, II, 117-118 - 1-299 - III -28,37 ; İbn Mâce, Fiten 34; Ahmed b. Hanbel 1-299, III -28,37)

Bu hadisin senedi sağlamdır. İsnâddaki Fıtr b. Hânife’yi Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Saîd el-Kettân, Yahya b. Maîn, Nesaî, , İbn Sa'ad ve Sâcî sika kabul etmişlerdir. Rasûlullah'ın söz konusu ettiği şahıs Mehdî'dir.

Abdullah b. Mes’ûd (r.anh)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Ehli beytimden ismi ismime benzeyen bir kişi Arabların başına geçip idarelerini eline alıncaya kadar dünyanın sonu gelmeyecektir.”
(Tirmizi, Fiten, Bab 52, Hadis no: 2230; Ebû Dâvûd, Mehdi, 7)

Tirmizî: Bu konuda Ali, Ebû Saîd, Ummu Seleme ve Ebû Hurayra’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen sahihtir.

Abdullah b. Mes’ûd (r.anh)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Ehli beytimden ismi ismime benzer bir kişi iş başına geçecektir.
Âsım diyor ki: Ebû Salih, Ebû Hurayra’nın şöyle dediğini bize aktardı:Dünyanın bir günlük ömrü kalmış olsa bile o kimsenin başa geçmesi için Allah o günü uzatır.
(Tirmizi, Fiten, Bab 52, Hadis no: 2231; Ebû Dâvûd, Mehdî: 7)

Tirmizî:
Bu hadis hasen sahihdir.

Ebû Saîd el Hudrî (r.anh)’den rivâyete göre şöyle demiştir: Peygamberimizden sonra bir olay çıkacağından korktuk ve Rasûlullah (s.a.v.)’e sorduk, buyurdular ki:
Ummetimin arasında Mehdî çıkacaktır, beş veya yedi veya dokuz (şubhe eden râvî: Zeyd’dir) yaşayacaktır.
Ebû Saîd diyor ki:Bu müddet nedir? diye sorduk.
Rasûlullah (s.a.v.) Senedir buyurdu, ve şöyle devam etti: “Bir kimse o mehdîye gelecek ve Ey Mehdî bana ver bana ver diyecek mehdî de onun elbisesinin eteğiyle taşıyabileceği kadar eteğini dolduracaktır.”
(Tirmizi, Fiten, Bab 53, Hadis no: 2232; Ebû Dâvûd, Mehdî, 7)

Tirmizî: Bu hadis hasendir. Ebû Saîd’den değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir. Ebû’s Sıddîk en Nacî’nin ismi Bekir b. Amr’dır. Bekir b. Kays da denilmektedir.



" يخرج في آخر أمتي المهدي يسقيه الله الغيث و تخرج الأرض نباتها و يعطي المال
صحاحا و تكثر الماشية و تعظم الأمة يعيش سبعا أو ثمانيا , يعني حجة " .
قال الألباني في "السلسلة الصحيحة"
2 / 336 :
أخرجه الحاكم
( 4 / 557 - 558 ) من طريق سعيد بن مسعود حدثنا النضر بن شميل
حدثنا سليمان بن عبيد حدثنا أبو الصديق الناجي عن
# أبي سعيد الخدري # رضي الله
عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : فذكره .
قلت : و هذا سند صحيح , رجاله ثقات
Ebu Said el-Hudrî (r.anh)’dan rivâyetle Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Ummetimin son zamanlarında Mehdî çıkar. O’nun zamanında Allah bol yağmur yağdırır. Yer bol ürün çıkarır, mal herkes arasında eşit olarak paylaştırılır, sığırlar artar. Ummet güçlü olur. Yedi veya sekiz sene yaşar.
(Hakim, Mustedrak, 4/557-558)
Hakim: “İsnadı sahihtir. Buharî veya Muslim rivayet etmemiştir” demiş, Zehebî’de ona katılmıştır.
Albâni şöyle diyor: “Bu sened sahihtir, ravileri sikadır.”
(Muhammed Nasuriddin Elbani, Sahiha, 2/336, Hadis no:711)

Cessase Hadisi

Fatıma binti Kays (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki, ben sizi bir sevinç yahut bir korku yüzünden toplamadım! Sizi, ancak (şu olaydan dolayı topladım.) Temim Ed-Darî, Hristiyan biri idi, bana geldi biat edip, Müslüman oldu. Benim size Deccal hakkında anlattıklarıma uygun bir olay anlattı.

Temim Ed-Darî şöyle anlattı: −Temim, Lahım ve Cuzam kabilelerinden otuz kişiyle beraber deniz yolculuğuna çıkmıştı. Dalgalar bir ay boyunca onlarla oynadı. Sonra güneş batımına yakın bir zamanda denizde bir adaya gemiyi yanaştırdılar. Sandallara binip adaya çıktılar. Muteakiben çok kıllı, hatta kıllarının çokluğundan önü neresi, arkası neresi belli olmayan bir yaratığa rastladılar.
Ona: −Vay sana! Sen de kimsin? diye sordular.
O: −Ben Cessase’yim, dedi.
Onlar: −Cessase nedir? diye sordular.
O yaratık: −Ey kavim! Şu manastırdaki adama gidin! O sizin haberinizi şevkle beklemektedir, dedi.
Temim diyor ki: −Bize adamı söyleyince onun şeytan olmasından korktuk! Hızlıca ona gittik, manastıra girince bir de baktık ki, cüsse bakımından en büyük insan, elleri birleştirilmiş vaziyette boynuna sıkıca bağlı, diz kapağı ile topukları arasında demirler vardı.
Ona: −Vay sana! Sen de kimsin? diye sorduk.
O: −Siz benim haberimi aldınız. Söyleyin siz kimsiniz? dedi.
Onlar: −Biz Arab’larız, deniz yolculuğuna çıkmıştık. Denizin dalgalı olduğu zamana denk gelmişiz. Dalgalar bir ay boyunca bizimle oynadı. Sonra senin adana gemiyi yanaştırdık. Sandallara binip adaya çıktığımızda çok kıllı hatta kıllardan önü neresi, arkası neresi belli olmayan bir yaratıkla karşılaştık.
Ona: −Vay sana! Sen kimsin? diye sorduk.
O da: −Ben Cessase’yim, dedi.
Biz: −Cessase nedir? diye sorduk.
O yaratık da bize: −Manastırdaki şu adama gidin! O sizin haberlerinizi şevkle beklemektedir, dedi.
Hızlıca sana geldik. O yaratıktan korktuk, onun dişi bir şeytan olmadığından emin olamadık, dedik.
Manastırdaki demirlerle bağlı adam: −Beysan hurmalıklarından haber verin, dedi.
Biz: −Onun neyini soruyorsun? dedik.
O: −Hurmalarından soruyorum, hâlâ meyve veriyor mu? dedi.
Biz: −Evet, dedik.
O: −Meyvelerinin kesilmesi yakındır, dedi.
Sonra: −Taberiye gölünden haber verin, dedi.
Biz: −Neyini soruyorsun? dedik.
O: −Taberiye gölde su var mı? dedi.
Biz: −Evet, suyu çoktur, dedik.
O: −Suyun gitmesi yaklaşmıştır, dedi.
Sonra: −Zugar pınarından haber verin, dedi.
Biz: −Neyini soruyorsun? dedik.
O:−Zugar pınarının suyu var mı? İnsanlar o pınarın suyuyla ziraat yapıyorlar mı? diye sordu.
Biz: −Evet, suyu çoktur, insanlar onunla ziraat yapıyorlar, dedik.

O: −Ummilerin Nebisinden haber verin, ne yaptı? diye sordu.
Biz: −Mekke’den çıktı, Yesrib’e (Medine’ye) yerleşti, dedik.
O: −Arablar Onunla savaştı mı? diye sordu.
Biz: −Evet, dedik.
O: – Onlara ne oldu? diye sordu.
Biz: − O’na karşı gelen Arablara Onun üstün olduğunu ve Ona itaat ettiklerini haber verdik
O: − Öyle mi oldu? dedi.
Biz: −Evet, dedik.
O: −Ona itaat etmeleri onlar için hayırlı olur.
Şimdi ben size kendimden haber vereyim: −Ben Deccal’im, bana çıkmam için izin verilmesi yakındır! Çıkarım ve yeryüzünde dolaşırım. Kırk gecede girmediğim hiçbir belde bırakmam. Ancak Mekke ve Taybe (Medine) hariç! O iki belde bana haramdır! Her ne zaman onlardan birine girmek istesem, yalın kılıç bir melek beni karşılar ve oraya girmemi engeller! Oraların her geçidinde koruyucu melekler vardır, dedi.”

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bastonunu minbere vurarak şöyle buyurdu: −“Taybe budur, Taybe budur, Taybe budur. Yani Medine’dir. Dikkat! Ben size bunu haber verdim mi?”
İnsanlar: −Evet, dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: −“Temim’in anlattıkları, benim size Deccal ve sıfatı hakkında anlattıklarıma uygun olması benim hoşuma gitti. Dikkat! Deccal, Şam denizindedir yahut Yemen denizindedir. Hayır, bilakis o doğu tarafındadır, doğu tarafındadır, doğu tarafındadır.” Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), eliyle doğu tarafına işaret etti.
Fatıma binti Kays (Radiyallahu Anha) şöyle dedi: İşte ben bu hadisi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den ezberledim.
(Muslim 2942/119, Ebu Davud 4326, İbni Mace 4074)

Cessase: Saçları ve vücudundaki kılları yerde sürünecek derecede çok kıllı bir kadındır.
Beysan: Ürdün Nehri deltasında bir belde ismidir.
Zugar: Şam’ın kuzey taraflarında bir belde ve bu beldede bulunan bir pınar ismidir. Galiba ismini şuanda Yahudilerin elinde bulunan Tevrat’ta geçen ‘Sûgar’dan almıştır.

(Ebu Davud 4328)



***


Mehdî’yi Tanıtan Vasıfları
Mehdî’nin ismi Muhammed, babasının ismi ise Abdullâh olacaktır. Ali (r.anh) ve Fâtıma (r.anha)’nın oğlu Hasan (r.anh)’ın soyundan gelen biri olacaktır. Doğudan çıkacak, çevresinde bulunan Müslümanlar ona yardım edip hâkimiyet sağlamasına ve iktidara gelmesine vesile olacaklardır. Mehdî’nin ordusunun sancağı siyah olacak ve kendisine Kâbe’nin yanında biat edilecektir. Allah, onunla dinini destekleyecektir. İktidarı beş veya yedi yahut sekiz ya da dokuz yıl sürecektir. Onun gelmesinden önce yeryüzünde zulüm, işkence hâkimken, O gelince yeryüzünde adaleti hâkim kılacaktır. Onun döneminde İslâm Ummeti, daha önce görülmemiş büyük bir bolluk ve bereket içinde yaşayacaktır. Gökten yağmurlar yağacak, yeryüzü çokça mahsül verecektir. Böylece mûminlerin serveti dolup taşacaktır. İsâ (a.s.) inmeden önce Mehdî, onun ordusunu oluşturacak, İsâ (a.s.) inince Kudüs’te Mehdî’yi imam edip peşinde namaz kılacak, sonra Mehdî’nin ordusunun başına geçip Deccâl’i imha edecektir.

Mehdî’nin geleceğini beyan eden hadis-i şerîfler
Ebû Nadra’nın, Ebû Sâîd el-Hudrî’den rivayet ettiğine göre o,
Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Mehdî ben(im neslim)dendir. Onun alnı açık ve burun kemiği yüksektir. Dünya zulümle dolmuş olduğu halde o, adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir.
(Ebû Dâvûd, Mehdî, bab: 1, Hadis no: 4285; Musned, İmam Ahmed, III, 17; Hâkim, Mustedrak, IV, 557. (Hâkim bu hadisin Muslim’in şartına göre Sahîh olduğunu, bununla birlikte Buhârî ve Muslim’in bunu rivayet etmediklerini söylemiştir.)
Bu hadisi Ebû Sıddîk en-Nâcî de Ebû Sâîd el-Hudrî’den (radıyallahu anh), o da Rasûlullâh’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) rivayet etmişlerdir. (Tirmizî, Fiten, bab: 53, Hadis no: 2232; İbni Mâce, Fiten, bab: 34, Hadis no: 4083; Musned, İmam Ahmed, III, 21-22; Hâkim, Mustedrak, IV, 558)

Hadisin diğer bir rivayeti şöyledir, Ebû Sâîd el-Hudrî (radıyallahu anh) demiştir ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “İnsanların ihtilaf ettikleri ve adeta deprem yaşadıkları bir zamanda Mehdî’nin geleceği ile sizi müjdeliyorum. O, yeryüzü zulüm ve haksızlıklarla dolu iken orayı adalet ve hakkaniyetle dolduracaktır. Hem gök sakinleri hem de yer sakinleri ondan radı olacaklardır. Allah, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Ummeti’nin kalbini zenginlikle dolduracaktır. Kimse kimseye muhtaç olmayacaktır.
Öyle ki, birileri çıkıp
‘Kimin mala ihtiyacı vardır?’ diye seslenecek,
Bir adam kalkıp ‘
Benim ihtiyacım var’ diyecektir.
Ona
hazinenin başında bulunana git. Ona de ki, ‘Mehdî diyor ki: Bana ver’ denilecek, O da haznedara gidecek ve ona bunu söyleyecektir.
Ona ‘
Doldur dolduracağın kadar’ denilecek,
O da alacağı şeyleri ayırdıktan sonra şöyle diyecektir: ‘
Ben Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Ummeti’nin en aç gözlüsü müyüm? Başkalarına yeten bana yetmiyor mu?’ diyecektir.
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: Yedi sene veya sekiz sene yahut dokuz sene (bu şekk ravi tarafındandır) iktidarda kalacak, Mehdî’den sonra artık yaşamada hayır kalmayacaktır.
(Musned, İmam Ahmed, III, 52)

Abdullâh b. Mes`ûd (radıyallahu anh) diyor ki: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Dünyadan sadece bir gün kalsa dahi, (ravilerden Zâide, rivayetinde şöyle dedi: ‘Allah o günü uzatır’ Sonra bütün râvîler ittifak ettiler) O günde benden veya Ehl-i Beytim’den adı adım gibi, babasının adı da babamın adı gibi olan bir adam gönderecektir.
(Ebû Dâvûd, Mehdî, bab: 1, Hadis no: 4282; Tirmizî, Fiten, bab: 52, Hadis no: 2231. (Tirmizî bu hadisin benzerinin Ali (r.anh)’den, Ebû Sâîd el-Hudrî’den, Ummu Seleme’den ve Ebû Hurayra’den de (radıyallahu anhum)rivayet edildiğini, bu hadisin Hasen-Sahîh olduğunu söylemiştir. Tirmizî, Fiten, bab: 52, Hadis no: 2230)

Abdullâh b. Mes`ûd (radıyallahu anh) diyor ki:
Biz bir kere Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yanında iken Hâşimoğulları’ndan bir grup genç bize doğru geldiler. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) onları görünce gözleri yaş doldu ve rengi değişti.
Ben de dedim ki: “Senin yüzünde arzulamadığımız bir değişikliği görüp duruyoruz”
Bunun üzerine Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz ki, Allah bizim için âhireti dünyaya tercih etmiştir. Benim Ehl-i Beyt’im muhakkak benden sonra belalar, yerlerinden çıkarılmalar ve kovulmalar göreceklerdir. Nihayet doğu tarafından, ellerinde siyah sancaklar bulunan bir kavim gelecek ve hayır (yönetimi) isteyeceklerdir. Fakat istekleri onlara verilmeyecek, bunun üzerine savaşacaklar ve zafere ulaştırılacaklardır. Bundan sonra istedikleri (yönetim) kendilerine verilecek fakat onlar bunu kabul etmeyip onu (yönetimi) Ehl-i Beyt’imden bir adama vereceklerdir. Ehl-i Beyt’imden olan bu kişi, insanlar nasıl yeryüzünü daha önce zulümle doldurmuşlardı ise o da yeryüzünü öylece adaletle dolduracaktır. Artık sizden kim o zamana yetişirse, kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa onlara varıp katılsın
(İbni Mâce, Fiten, bab. 34, Hadis no: 4082. (Nuraddin el Heysemî, Mecmau’z-Zevâid isimli eserinde şunları söylemiştir: Hadisin ravilerinden Yezîd b. Ebî Ziyâd zayıf bir ravidir. Fakat bu hadisi İbrâhîm’den sadece Yezîd değil, Amr b. Kays, Hakem’den, o da İbrâhîm’den rivayet etmiştir. Bu rivayet Hâkim’in Mustedrak’inde mevcuddur.)

Ummu Seleme (radıyallahu anha) diyor ki: Ben Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: “Mehdî benim ailemden, Fâtıma’nın oğullarındandır.” (Ebû Dâvûd, Mehdî, bab: 1, Hadis no: 4284; İbni Mâce, Fiten, bab: 34, Hadis no: 4086; Hâkim, Mustedrak, IV, 557)

Hadisin diğer bir rivayetinde Ummu Seleme (radıyallahu anha),
Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu söylemiştir: “Bir halîfe öldüğünde kargaşa çıkacak. Medîneliler’den birisi Medîne’den çıkıp, Mekke’ye kaçacak. (Ama) Mekkeliler’den bazı insanlar, onu (bulunduğu yerden) çıkarıp, istemediği halde Kâbe’nin köşesi ile Makam-ı İbrâhîm arasında ona biat edecekler. Onun aleyhine Şamlılar’dan bir ordu gönderilecek ama o ordu Mekke ile Medîne arasındaki Beydâ denilen yerde yere batacak. İnsanlar bunu görünce Şam’ın ebdâli (sâlihleri) ve Irak’ın asâibi (seçkinleri) ona gelip, yine Kâbe’nin köşesiyle Makâm-ı İbrâhîm’in arasında ona biat edeceklerdir. Sonra Kurayş’ten, dayıları Kelb (Kabilesi’nden) olan bir adam çıkıp, o biat edenler üzerine bir ordu gönderecek. Fakat biat edenler, o adamın gönderdiği orduya galip gelecekler. Bu ordu Kelb’in gönderdiği ordudur. O gün Kelb Kabilesi’nin ganimetinde hazır bulunmayanın vay haline… Halîfe olan zat (Mehdî) malı taksim edecek, insanlar içinde Peygamberleri’nin sünneti ile amel edecek, İslâm yeryüzüne tamamen yerleşecek. O kişi (Mehdî) yedi sene kalıp, sonra vefat edecek ve onun namazını Müslümanlar kılacaktır…
Ummu Seleme diyor ki: Dedim ki: “Ey Allah’ın Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem)! Yere batan bu orduda istemeyerek bulunanların durumu nedir?
O da buyurdu ki: “Bunların hepsi yerin dibine batırılacak fakat Allah kıyamet gününde herkesi niyetine göre diriltecektir.
(Ebû Dâvûd, Mehdî, bab: 1, Hadis no: 4286, 4289; Musned, İmam Ahmed, VI, 316)


Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) azadlı kölesi Sevbân diyor ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Sizin hazinenizin başında üç kimse birbirleriyle savaşacaklardır. Hepsi de halîfe oğludur. Sonra halifelik bunlardan hiçbirine verilmeyecektir. Daha sonra doğu tarafından siyah sancak(lı)lar çıkıp geleceklerdir. Sizi daha önce hiçbir kavmin öldürmediği şekilde öldüreceklerdir.
Ravi diyor ki: Sonra Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) benim ezberleyemediğim bazı şeyler zikretti ve arkasından buyurdu ki: “Siz bunu (siyah sancakla gelenlerin önderini) gördüğünüz zaman ona biat edin. Velev ki kar üzerinde sürünerek gelseniz dahi… Çünkü O Allah’ın halîfesi Mehdîdir.
(İbni Mâce, Fiten, bab: 34, Hadis no: 4084) (Nuraddin el Heysemî, bu hadisin senedinin Sahîh ve ravilerinin güvenilir kimseler olduklarını, Hâkim’in de bunu Mustedraki’nde rivayet ettiğini ve bu hadisin Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre Sahîh olduğunu zikrettiğini söylemiştir.)

Hadisin İmam Ahmed’in Musnedi’ndeki rivayeti şöyledir: Sevbân diyor ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Sizler Horasân tarafından siyah sancakların geldiğini gördüğünüz zaman, o sancakların yanına varın. Çünkü orada Allah’ın halîfesi Mehdî olacaktır.”
(Musned, İmam Ahmed, V, 277)

Enes b. Mâlik (radıyallahu anh) diyor ki:
Ben Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: “Abdulmuttalib’in çocukları olan bizler: Ben, Hamza, Ali, Cafer, Hasan, Hüseyin ve Mehdî, cennet ehlinin efendileriyiz
(İbni Mâce, Fiten, bab: 34, Hadis no: 4087. (Nuraddin el Heysemî, Mecmau’z-Zevâid’de şöyle demiştir: “Bunun senedi hakkında konuşulmuştur. Râvi Ali bin Ziyad’ı güvenilir sayan veya tenkit eden kimseyi görmedim. Senedin kalan ravileri güvenilir zatlardır.”)

Abdullâh b. Hâris b Cez’ ez-Zebîdî diyor ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Doğudan birtakım insanlar çıkacak ve Mehdî için ortam hazırlayacaklardır.
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) bununla Mehdî’nin hükümdarlığını kastediyordu.
(İbni Mâce, Fiten, bab: 34, Hadis no: 4088. Nuraddin el Heysemî, senedin ravilerinin içinde Amr b. Câbir el-Hadramî ve Abdullâh b. Lehia’nın bulunduklarını, bunların da zayıf raviler olduklarını söylemiştir.)

Ali (radıyallahu anh),
Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Dünyanın zamanından sadece bir gün kalsa bile, Allah benim Ehl-i Beyt’imden bir adamı mutlaka gönderecektir. O, dünyayı (daha önce) zulümle dolduğu gibi, adaletle dolduracaktır.
(Ebû Dâvûd, Mehdî, bab: 1, Hadis no: 4283; Musned, İmam Ahmed, I, 99. (Ebû Dâvûd’u şerh eden, `Avnu’l-Ma`bûd’un sahibi diyor ki: “Bu hadisin senedi Hasen ve kuvvetlidir. Münzirî bu hadis hakkında herhangi bir yorum yapmamıştır.”)

Hadisin diğer bir rivayeti şöyledir: Ebû İshâk’tan rivayet edildiğine göre, Ali (r.anh), oğlu Hasan’a bakıp şöyle demiştir: “Şubhesiz ki benim şu oğlum, Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) isimlendirdiği gibi seyyiddir. Bunun sulbünden, adı Nebimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) adından olan, ona yaratılışta değil, ahlakta benzeyen bir adam gelecektir.” Sonra Ali (r.anh) Mehdî Kıssası’nı zikretti: “O, dünyayı adaletle dolduracaktır” dedi.

Hilâl b. `Amr ise Ali (r.anh)’nin (radıyallahu anh) şöyle dediğini işittiğini söylemiştir:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Maverâunnehir’de el-Hâris b. Harrâs adında bir adam çıkacak. Onun (ordusunun) önünde Mansûr denilen birisi bulunacak, Kurayş’in Rasûlullâh’a (sallallahu aleyhi ve sellem) imkân verdiği gibi o da Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ailesine (hilâfetine) imkân sağlayacaktır. Her mûminin ona yardım etmesi veya onun davetini kabul etmesi vâcibtir.
(Ebû Dâvûd, Mehdî, bab: 1, Hadis no: 4290)

Hadisin üçüncü bir rivayetinde, Muhammed b. el-Hanefiyye, babası Ali’nin şöyle dediğini nakletmiştir:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Mehdî bizden, Ehl-i Beyt’tendir. Allah, onu bir gecede ıslah eder.
(İbni Mâce, Fiten, bab: 34, Hadis no: 4085; Musned, İmam Ahmed, I, 84) Yâni muvaffak kılar, onu olgunlaştırır ve tevbesini kabul eder.

Mehdî’nin geleceğine işaret eden hadisler
Ebû Hurayra (radıyallahu anh) diyor ki:
Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “İmamınız (devlet başkanınız) kendinizden olduğu halde Meryem oğlu (İsâ) sizin içinize indiği zaman acaba sizler nasıl olursunuz?
(İbni Mâce, Fiten, bab: 34, Hadis no: 4085; Musned, İmam Ahmed, I, 84)

Câbir b. Abdillâh (radıyallahu anh) diyor ki: Ben Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: “Ummetimden hak üzere olan bir taife, muzaffer olarak kıyamete kadar savaşmaya devam edecektir. Sonra Meryem oğlu İsâ inecek ve Müslümanlar’ın emiri ona: ‘Gel bize namaz kıldır’ diyecek. O da: ‘Hayır, Allah’ın bu Ummet’e bir ikramı olmak üzere sizler birbirinize emirsiniz’ diyecektir.

(Muslim, İmân, bab: 247, Hadis no: 156)

Yine Câbir b. Abdillâh,
Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Ummetim’in sonunda öyle bir halîfe gelecek ki, malı adetle saymayacak, avuçla avuçlayacaktır.”
(Muslim, Fiten, bab: 67, Hadis no: 2913)

Buhârî ve Muslim’de geçen bu hadisler şu iki şeyi ifade etmektedirler:

İsâ (a.s.) gökten indiği zaman Müslümanların yöneticisi kendilerinden biri olacaktır.

Müslümanların bu amiri namaza gelecek, onlara namaz kıldırmaya hazırlanacak, bu esnada İsâ (a.s.)’yı görünce, öne geçip namazı kıldırmasını teklif edecek fakat İsâ (a.s.)onun namaz kıldırmasını isteyecek, O da imam olup namazı kıldıracaktır.

Her ne kadar bu son hadislerde “Mehdî” unvanı zikredilmemişse de bu zatın sâlih biri olduğu, mûminleri yönettiği, namazları kıldırdığı, İsâ (a.s.)’nın dahi onun imam olmasını isteyeceği beyan edilmiştir. Diğer sahîh hadis kitaplarında bunun Mehdî olacağı açıkça zikredilmiştir. Hadisleri en iyi izah eden yine hadisler olduğuna göre, Buhârî ve Muslim’de Mehdî’nin ismi açıkça zikredilmemişse de sıfatlarından bir kısmı zikredilmiştir. “Bu iki kitabta Mehdî’den bahsedilmemiştir” demek yersizdir.

Diğer yandan Hâris b. Ebî Usâme, Müsnedi’nde, Câbir b. Abdillâh’ın naklettiği hadisi şu lafızlarla rivayet etmiştir: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurmuş ki: “Meryem oğlu İsâ inecek, Müslümanların emiri olan Mehdî ona şöyle diyecektir: ‘Buyur namazı sen kıldır’…” Evet, bu rivayet açıkça gösteriyor ki, o zamandaki Müslümanların emirinden maksat Mehdîdir.

Mehdî hakkındaki hadisler manen mutevatirdir
Mehdî’nin geleceğini bildiren hadisler manen mütevatirdir. Âlimlerin birçoğu bunu beyan etmişlerdir. Bunlardan bazıları şunlardır:

Hafız Ebû’l-Hasen el-Âbirî (Bu zat, Hasen Muhammed b. Hüseyin es-Sicistanîdir. Hadis imamı ve hafızıdır. Kendisine güvenilen, sağlam biridir. Hicri 363 te vefat etmiştir. İbni Huzeyme’den ve onun dengi olan âlimlerden hadis rivayet etmiştir. “İmam Şâfi`î’nin Menkıbeleri” isimli bir eseri vardır. (Bkz. Tezkiretu’l-Huffaz, II, 954-955; Şuzurâtu’z-Zeheb, III, 46-47) diyor ki: “Rasûlullâh’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) Mehdî’nin çıkacağı, Ehl-i Beyt’inden olacağı, yönetiminin yedi sene devam edeceği, yeryüzünü adaletle dolduracağı, İsâ’nın, onun zamanında ineceği ve Deccâl’i öldürmede İsâ (a.s.)’ya yardım edeceği, bu Ummetin imamı olacağı ve İsâ’nın onun arkasında namaz kılacağı hakkında mutevâtir haberler (hadisler) zikredilmiştir.” (Yusuf el-Muzzî, Tehzibu’l-Kemâl fî Esmai’r-Ricâl, III, 1194; el-Menâru’l-Munîr, 142; Fethu’l-Bârî, VI, 493; el-Hâvî li’l-Fetâvâ, II, 85-86; Abdu’l-Muhsin el-Abbad, Akidetu Ehli’s-Sünneti fi’l-Mehdî, 171-172)

Muhammed el-Berzencî (Bu zat Şâfi`î mezhebi fıkıh âlimlerindendir. Tefsîr ve edebiyat dallarında da bilgili biridir. İlim için Bağdat’a, Şam’a, Mısır’a göç etmiş, nihayet Medine-i Münevvere’ye yerleşmiş, orada talebeler okutmuş ve hicri 1103’te orada vefat etmiştir. Birçok eseri bulunmaktadır. (Hayreddin ez-Zirikli, el-Âlem, VI, 203-204) el-İşâ`a fî Eşrâti’s-Sâ`a isimli eserinde şöyle diyor: “Kıyamete yakın ortaya çıkacak alâmetler oldukça çoktur. Bunlardan biri de Mehdî’dir. Bu, alâmetlerin ilkidir. Şunu bilmek gerekir ki, Mehdî hakkında çeşitli rivayetlerle nakledilen hadisler sayılamayacak kadar çoktur.” (el-İşâ`a fî Eşrâti’s-Sâ`a, 87) Kitabının diğer bir yerinde el-Berzencî şöyle demektedir: “Böylece bilmiş oldun ki, Mehdî’nin hak olduğu, ahir zamanda çıkacağı, Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) soyundan, Fâtıma (r.anha)’nın neslinden biri olacağı hakkındaki hadisler mânen mutevâtirdir. Bunları inkâr etmenin hiçbir anlamı yoktur.” (el-İşâ`a fî Eşrâti’s-Sâ`a, 112)

Allâme Muhammed es-Sefarinî, (Bu zat, hadis, hadis usulü ve edebiyat dallarında muhakkik bir âlimdir. Filistin Nablus Şehri’nin Sefarin Köyü’nde doğmuştur. Birçok eseri bulunmaktadır. En önemlileri şunlardır.

-Levâihu’l-Envâr: Bu eseri itikatla ilgilidir ve şiir olarak yazılmıştır.
-Gidau’l-Elbâb: Bu eseri, edebi şiirlerin şerhidir.

Hicri 1188 de Nabulus’ta vefat etmiştir. (Hayreddin ez-Zirikli, el-A`lâm, VI, 14) Levâihu’l-Envâri’l-Behiyye isimli eserinde şöyle diyor: “Mehdî’nin çıkacağı ile ilgili olan hadisler oldukça çoktur. Bunlar manen mutevâtir derecesine ulaşmışlardır. Bu nedenle Mehdî’nin geleceği, Ehl-i Sünnet âlimleri arasında yayılmış ve onların itikadî meselelerinden sayılmıştır. Mehdî’nin geleceği ile ilgili olan hadisler, çokça sahabîden ve onlardan sonra gelen tabiinden rivayet edilmiştir. Bunlar bir bütün olarak kesin bilgi ifade etmektedir. Bu itibarla ilim erbabı nezdinde bu konu karara bağlandığı ve Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in itikat kitaplarında yazıldığı üzere, Mehdî’nin çıkacağına iman etmek farzdır.” (Levâihu’l-Envâri’l-Behiyye, II, 84; Abdulmuhsin el-Abbâd, İtikad-i Ehli’s-Sünneti ve’l-Eser fi’l-Mehdiyyi’l-Muntazar, 173)

Şevkânî, el-Vâdıh fî Tevâturi Mâ Câe fi’l-Mehdîyyi’l-Muntezar ve’d-Deccâl’i ve’l-Mesîh isimli eserinde şunları söylemektedir: “Beklenen Mehdî hakkında gelen mutevâtir hadislerden kendilerine vakıf olunanlar elli adettir. Bunların bir kısmı Sahîh, diğer bir kısmı Hasen, bazıları da birbirlerini destekleyen Zayıf hadislerdir. Bunların mutevâtir olduklarında şekk ve Şubhe yoktur. Hadis usullerinde bunlardan daha alt derecede olanlara mutevâtir denilmektedir. Mehdî hakkında sahâbîlerden gelen haberler oldukça çoktur. Bunlar da Rasûlullâh’a (sallallahu aleyhi ve sellem) dayandırılan hadisler hükmündedir. Çünkü bu mesele içtihatla söylenebilecek bir mesele değildir.” (el-Vâdıh. Şevkânî’nin bu eserini ve sözlerini Sıddık Hasan “el-İzâa” isimli kitabında zikretmiştir. (Bkz. El-İzâa, 113-114. Yine Şevkanî’den bunları Kettânî “Nuzumu’l-Mutenasir” isimli eserinde nakletmiştir. (Bkz. Nuzumu’l-Mutenâsira, 145-146) Ayrıca bkz. Abdu’l-Muhsin el-Abbad’ın “Akidetu Ehli’s-Süneti ve’l-Eser fil Mehdî” isimli eseri, 171-172)

Sıddîk Hasan (Bu zat, Allâme Muhammed Sıddık Han b. Hasen el-Hüseynîdir. Buharalıdır. Tefsîr, hadis, fıkıh ve usul ilimlerinde eserleri vardır. Bu eserlerinden biri de kendisinden alıntı yaptığımız “el-İzâa limâ Kâne vemâ Yekûnu Beyne Yedeyi’s-Sâ`a” (Kıyametten önce olmuş ve olacak şeyleri yayma) isimli eseridir. Hicri 1307 de vefat etmiştir. (Bkz. Hayreddin ez-Zirikli, el-A`lâm, VI, 167-168) diyor ki: “Mehdî hakkında çeşitli rivayetlerle zikredilen hadisler oldukça çoktur. Bunlar mânen mutevâtir derecesindedirler. Hadis kitaplarında, müsnedlerde ve diğer İslâmî eserlerde zikredilmişlerdir.” (el-İzâa, 112)

Muhammed b. Ca`fer el-Kettânî (Bu zat hadis ve tarih âlimidir. Fas’ta doğmuş, Hicaz’da, Şam’da belli bir süre kalmış tekrar Fas’a dönmüş, hicri 1345 te Gırnata’da vefat etmiştir. Birçok eseri vardır. Bunlardan birisi de “Nuzumu’l-Mutenasir fî Hadisi’l-Mütevâtir” isimli eseridir. Alıntı, buradan alınmıştır. (Hayrettin ez-Zirikli, el-A`lâm, VI, 72) diyor ki: “Gelmesi beklenilen Mehdî hakkında vârid olan hadisler mutevâtirdir. Deccâl’in çıkacağı ve İsâ (a.s.)’nın ineceği hakkında rivayet edilen hadisler de mütevatirdir.” (Nuzumu’l-Matenasir fî Hadisi’l-Mütevâtir, 147)

Mehdî hakkında yazılan eserlerden bazıları
Kıyamet kopmadan önce Mehdî’nin geleceği, Ebû Dâvûd’un, Tirmizî’nin, İbni Mâce’nin sünenlerinde; İmam Ahmed’in, Bezzâr’ın, Ebû Ya`lâ’nın, Hâris b. Ebî Usâme’nin müsnedlerinde; Hâkim’in Mustedraki’nde; İbni Ebî Şeybe’nin Musannefi’nde; İbni Huzeyme’nin Sahîhi’nde ve diğer hadis kitaplarında zikredildiği gibi, bazı âlimler de Mehdî hakkında özel kitaplar yazmışlardır. Abdu’l-Muhsin el-`Abbâd, bu konuda yazılan kitaplardan otuz altı tanesini zikretmiştir. (Abdu’l-Muhsin el-Abbâd, Akîdetu Ehli’s-Sunneti ve’l-Eser fi’l-Mehdiyyi’l-Muntazar, 166-168) Bunlardan bir kısmı şu eserlerdir.

Hafız Ebû Bekir b. Ebî Heyseme’nin (Bu zat, büyük hadis hafızlarındandır. Babası Zübeyr b. Harb, İmam Muslim’in hadis hocalarından biridir. Ebû Bekir, İmam Ahmed’den ve İbni Main’den ilim tahsil etmiştir. “et-Tarihu’l-Kebir” isimli eser bunundur. Bu kitabı hakkında Zehebi: “Ben bundan daha faydalı bir eser görmedim” demiştir. Ebû Bekir hicri 279 da vefat etmiştir. Hayatı ile ilgili olarak: Siyeru Âlami’n-Nubelâ, XI, 492-493; Tezkiretu’l-Huffaz, II, 596. Tabakatu’l-Hanâbile, I, 44) “Mehdî hakkında varid olan hadisler.” isimli eseri. Bu eseri İbni Haldûn Târîh’inde Suheylî’den nakletmiştir. (Tarih-i İbni Haldûn, el-Mukaddime, 556)

İmam Suyûtî’nin “el-`Urfu’l-Vurdî fî Ahbari’l-Mehdî” isimli eseri. Suyûtî bu eserini “el-Havî li’l-Fetâvâ” isimli kitabının bir bölümü olarak yazmıştır. (el-Hâvî li’l-Fetâvâ, II, 57)

Hafız İbni Kesîr’in “en-Nihaye” isimli kitabının “Fiten ve Melâhim” bölümünde Mehdî’ye ait özel bir cildi vardır. (en-Nihaye, Fiten ve Melahim, I, 30. Tâhâ Zeynî’nin tahkiki)

Ali el-Muttekî el-Hindî’nin (Bu zat Hindistanlı biridir. Hadis âlimlerindendir. Mekke’ye yerleşmiş ve hicri 975 te orada vefat etmiştir. (Bkz. Şuzuratu’z-Zeheb, VIII, 379; Hayrettin ez-Zirikli, el-A`lâm, IV, 271.) Mehdî hakkındaki risalesi. (el-İşâ`a fî Eşrâti’s-Sâ`a, 121)

İbni Hacer el-Mekkî’nin (Bu zat İbni Hacer el-Nuraddin el Heysemî’nin torununun oğludur. Şâfi`î fıkıh âlimlerindendir. Birçok eseri vardır. Hicri 973 te Mekke’de vefat etmiştir. (Bkz. Şuzurâtu’z-Zeheb, VIII, 370; Hayrettin ez-Zirikli, el-A`lâm, I, 234) el-Kavlu’l-Muhtasar fî `Alâmati’l-Mehdîyyi’l-Muntazar.” isimli eseri. (el-İşâ`a, 105; Levâihu’l-Envâr, II, 72)

Aliyyu’l-Kari’nin (Bu zat Afganistan’ın Herat kentindendir. Hanefi Fıkhı âlimidir. Mekke’ye yerleşmiş ve hicri 1014 de orada vefat etmiştir. Birçok eseri bulunmaktadır. (Bkz. Hayrettin ez-Zirikli, el-A`lâm, V, 12) “el-Meşrabu’l-Verdî fi Mezhebi’l-Mehdî” isimli eseri.( el-İzâa, 113)

Şevkânî’nin “et-Tavdîh fî Tavâturi Mâ Câe fi’l-Mehdiyyi’l-Muntezar ve’d-Daccâli ve’l-Mesîh” isimli eseri. (el-İzâa, 113)

Muhammed b. İsmâîl el-Emirî el-Yemânî es-San`ânî (Bu zat “Subulu’s-Selâm şerhu Bulûği’l-Merâm” isimli eserin sahibidir. Birçok eseri vardır. Hicri 1182 de Yemen’in San`â Şehri’nde vefat etmiştir. (Hayrettin ez-Zirikli, el-A`lam, VI, 38) de Mehdî’nin çıkacağı ile ilgili hadisleri toplayıp özel bir eser yazmıştır. (el-İzâa, 114)

Mer`î b. Yûsuf el-Hanbelî’nin (Bu zat aslen Kudüslüdür. Tarihçi, edebiyatçı ve büyük fıkıhçılardandır. Yetmişe yakın eseri vardır. Hicri 1033 te Kahire’de vefat etmiştir. (Hayrettin ez-Zirikli, el-A`lam, VII, 203) “Fevaidu’l-Fikri fî Zuhûri’l-Muntazar.” isimli eseri. (Levâihu’l-Envâr, II, 76; el-İzâ`a, 147-148)

Mehdî’nin geleceğini inkâr edenler
Mehdînin geleceği ile ilgili olan hadis-i şerîflerin mânen mutevâtir olmalarına rağmen bazı yazarlar Mehdî’nin geleceğini inkâra kalkışmışlardır. Bunların öncüleri, hicrî 808’de vefat eden tarihçi İbni Haldûn’dur. (Bu zat aslen İspanyalıdır. Tunus’ta yetişmiş, Mısır’a göç edip orada vefat etmiştir. İbni Haldun “el-İber ve Divanu’l-Mubtedei ve’l-Haber fî Tarihi’l-Arabi ve’l-Acemi ve’l-Berber” isimli eseri ile şöhret bulmuştur. (Bkz. Şuzurâtu’z-Zeheb, VII, 76; Hayrettin ez-Zirikli, el-A`lam, III, 330)

İbni Haldûn bu sahanın âlimlerinden olmamasına rağmen, akıllarının kabul etmediğini inkâr için bir yol arayan ve inkârcıların karşısında ruhen mağlub olan modernistler, onu rehber edinip Mehdî diye bir şeyin olmadığını iddia etmişlerdir. Bunların en ileri gelenleri şunlardır:
Muhammed Reşîd Rızâ, (Tefsîru’l-Menâr, IX, 499, 505)
Muhammed Ferîd Vecdî, (Dairetu’l-Mearifi’l-Karni’l-`İşrîn, X, 480)
Ahmed Emîn, (Duha’l-İslâm, III, 237, 241)
Abdurrahmân Muhammed Osmân, (et-Talik `alâ Tuhfetu’l-Ahvezî, VI, 484)
Muhammed Abdullâh Anân, (Mevakifu’l-Hâsime fî Tarihi’l-İslâm, 359)
Muhammed Fuheym, (et-Talik `alâ en-Nihaye, İbni Kesîr, I, 37)
Abdulkerîm el-Hatîb, (el-Mesih fi’l-Kur’âni ve’t-Tevrâti ve’l-İncîl, 539)
Abdullâh b. Zeynel Alî Mahmûd (Lâ Mehdîyye’l-Muntazar Bade’r-Rasûl) ve bunlara uyanlar.
Abdu’l-Muhsin b. Muhammed “Mehdî hakkında varid olan sahîh hadisleri inkâr edenlere reddiye” isimli eserinde, bu gibi inkârcıları susturacak nitelikte cevablar vermiştir. Konunun detayı için ona başvurulmalıdır.

Mehdî’nin geleceğini inkâr edenlerin delilleri
Mehdîyi inkâr edenlerin geneli, akıllarına dayanarak onu inkâr etmişlerdir. Bazıları ise zayıf bir hadisi delil göstermişlerdir. Bunların delillerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

Dayandıkları zayıf hadis şudur:

Enes b. Mâlik’ten (radıyallahu anh),
Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “İş gittikçe şiddetlenecek, dünya gittikçe sırt çevirecek, insanlar gittikçe cimrileşeceklerdir. Böylece kıyamet yalnız insanların şerli olanlarının başına kopacaktır. Mehdî yoktur, sadece Meryem oğlu İsâ’dır.
(İbni Mâce, Fiten, bab: 24, Hadis no: 4039; Hâkim, Mustedrak, VI, 441-442)

Bu hadisi altı sahîh hadis kitabından sadece İbni Mâce rivayet etmiş, bir de Hâkim Mustedraki’nde zikretmiştir.

Hadislerin kritiğini yapan hadis yorumcuları ve hafızlar, bu hadisin zayıf olduğunu söylemişlerdir. Zira hadisin raviler zincirinde Muhammed b. Hâlid el-Cundî bulunmaktadır. Bu, oldukça zayıf bir ravidir.

Zehebî, Ezdî’nin bu kişi hakkında “Bu, hadisi munker olan biridir.” dediğini nakletmiş, kendisi de “Bu, İbni Mâce’nin rivayet ettiği munker bir haberdir.” demiştir. (Mizanu’l-İtidal, III, 535)

Hâfız İbni Hacer ise “Bu kişi meçhul biridir.” demiştir. (Takribu’t-Tehzîb, II, 157)

İbni Teymiyye “Bu hadis zayıf bir hadistir… Buna güvenilemez. Çünkü Muhammed b. Hâlid el-Cundî, hadisi delil kabul edilmeyen biridir.” demiştir. (Minhacu’s-Sunne, IV, 211)

İbni Kesîr gibi bazı âlimler, İsâ’dan başka Mehdî olmadığını açıklayan bu zayıf hadis ile Mehdî’nin geleceğini beyan eden diğer sahîh hadislerin aralarını bağdaştırarak şöyle demişlerdir: Bu hadisin manası: “İsâ’dan başka mükemmel ve masum olan bir Mehdî yoktur” demektir. Bu da İsâ’nın dışında, peygamber olmadığından dolayı masum olmayan bir Mehdînin geleceğini reddetme anlamını ifade etmez. Yani İsâ (a.s.) peygamber olduğundan, o masum bir Mehdî dir. Ondan önce gelecek olan Mehdî ise peygamber olmadığından masum değildir. Bu itibarla bu hadisler arasında çelişki yoktur. (İbni Kesîr, en-Nihâye el-Fiten ve’l-Melâhim, I, 32. Tâhâ Zeynî’nin tahkikli nüshası; Tezkiretun fî Ahvali’l-Mevta ve Umuri’l-Âhira, 617)

Bize göre Mehdî’nin geleceğini beyan eden ve sayıları mânen mutevâtir derecesine ulaşan bu kadar sahîh hadisin karşısında, senedi zayıf olan bu hadise itibar etmeye ihtiyaç yoktur. Aksini iddia edenler dilediklerini söyleyip dursunlar.

Mehdî hakkındaki hadisler çelişkilidir, itibar edilmezler:

Muhammed Reşîd Rızâ, Mehdî’nin geleceğini inkâr edenlerin önderleri olarak şu iddiaları ileri sürmüştür: “Mehdî hakkındaki hadislerin birbirleriyle çeliştikleri açık ve kuvvetlidir. Bunları birbirleriyle bağdaştırmak oldukça zordur. Bunları inkâr eden pek çoktur. Bunlarda Şubhe olduğu açıktır. Bu nedenle Buhârî ve Muslim bunlardan herhangi birini rivayet etmemişlerdir. Mehdî meselesi, Müslüman halklar arasında fitne ve fesadın çıkmasına en büyük bir etken olmuştur.” (Reşid Rıza, Tefsîru’l-Menâr, IX, 499)

Sonra Reşîd Rızâ, Mehdî hakkındaki hadislerin birbirleriyle çeliştiklerine ve güvenilir olmadıklarına misal olarak şunları zikretmektedir:

Mehdî’nin ismi ihtilaflıdır: “Ehl-i Sünnet’te meşhur olan rivayete göre, Mehdînin ismi Muhammed, babasının isimi Abdullâh’tır. Şîî Mezhebi’nin İmamiye fırkalarına göre ise Mehdî’nin adı Muhammed, babasının adı Hasan el-`Askerîdir. Bu zatlar Şîî İmamiye fırkalarının on birinci ve on ikinci imamlarıdır ve onlara göre masumlardır. Onlar mehdîlerine Hüccet, Kâim, Muntazar unvanlarını vermişlerdir. Şîî Mezhebi’nin Keysâniyye Fırkası’na göre ise Mehdî, Ali (r.anh)’nin oğlu Muhammed b. el-Hanefiyye’dir. Şu an Rıdvâ Dağı’nın altında yaşamaktadır. Kıyametten önce çıkacaktır.” (Reşid Rıza, Tefsîru’l-Menâr, IX, 501)

Mehdînin nesebi ihtilaflıdır: “Meşhur olan görüşe göre Mehdî, Ali (r.anh)’nin Fâtıma (r.anha)’dan doğma olan büyük oğlu Hz. Hasan’ın soyundandır. Bazı rivayetlere göre ise küçük oğlu Huseyin (r.anh)’in soyundandır. Bu rivayetler, Şîî İmamiye fırkalarının inancına uygundur. Diğer bazı rivayetlerde ise Abbâs (r.anh)’ın soyundan olduğu açıklanmıştır.” (Reşid Rıza, Tefsîru’l-Menâr, IX, 502) Evet, Reşid Rıza bunları anlatmaktadır. Fakat anlattığı bu rivayetlerin hangi sahîh ve güvenilir kaynakta geçtiklerini beyan etmemektedir. Gecenin karanlığında eline geleni toplayan oduncunun durumuna düşmüştür. Her söylentiye itibar edip sahîh hadislerle çeliştirmek, nasları esas alan âlimlere yakışmamaktadır. Ne var ki mucizeleri dahi akılla bağdaştırmak için onları tevil eden Reşid Rıza ve benzerlerine yakışan budur ve bunu yapmışlardır.

“Hadis kitaplarına çokça İsrailiyyat girmiştir. Şîî, Abbâsî ve Fars taassubunun, Mehdî hakkında birçok hadis uydurulmasında rolü oldukça büyüktür. Her fırka Mehdî’nin, kendi grubundan olacağını iddia etmiştir. Yahudîler ve Fârisîler de Müslümanları uyuşturmak için bu gibi rivayetleri yazıp, geçer akçe yapmışlardır. Tâ ki Müslümanlar, Allah’ın kendisiyle Din’i destekleyeceği ve dünyaya adaleti yayacağı Mehdî’nin çıkmasını bekleyip dursunlar. Ona güvenip herhangi bir şey yapmasınlar.” (Reşid Rıza, Tefsîru’l-Menâr, IX, 501-504)


Mehdî’nin geleceğini inkâr edenlerin delillerine cevablar
Bu güruhun “Buhârî ve Muslim, Mehdî’ye dair hadislerden herhangi birini rivayet etmemişlerdir. Bu da Mehdî ile ilgili olan hadislerin zayıf olduklarını gösterir” iddiaları yersizdir. Zira Buhârî ve Muslim’de Mehdî’nin ismi açıkça zikredilmemişse de onun sıfatları zikredilmiştir. Daha önce geçen şu hadisler bu türdendir:

Ebû Hurayra (radıyallahu anh) diyor ki: Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “İmamınız (devlet başkanınız) kendinizden olduğu halde Meryem oğlu (İsâ) sizin içinize indiği zaman acaba sizler nasıl olursunuz?” (Buhârî, Enbiyâ’, bab: 49; Muslim, İmân, bab: 244, Hadis no: 155)

Câbir b. Abdillâh (radıyallahu anh) diyor ki:
Ben Rasâlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: “Ummetimden hak üzere olan bir taife, muzaffer olarak kıyamete kadar savaşmaya devam edecektir.
Sonra Meryem’in oğlu İsâ inecek ve Müslümanların emiri ona ‘Gel bize namaz kıldır’ diyecek.
O da ‘Hayır, Allah’ın bu Ummet’e bir ikramı olmak üzere sizler birbirinize emirsiniz’ diyecektir
.”
(Muslim, İmân, bab: 247, Hadis no: 156)

Yine Câbir b. Abdillâh (radıyallahu anh)
Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Ummetim’in sonunda öyle bir halîfe gelecek ki, malı adetle saymayacak, avuçla avuçlayacaktır.
(Muslim, Fiten, bab: 67, Hadis no: 2913)

Bu sıfatlar diğer hadislerin açıkladığı gibi Mehdî’nin sıfatlarıdır. Diğer yandan Buhârî ve Muslim’de Mehdî ile ilgili herhangi bir hadis rivayet edilmediği farzedilse dahi bu, Mehdî hakkındaki hadislerin zayıf olduklarını ifade etmez. Zira sahîh hadislerin tümü sadece Buhârî ve Muslim’de toplanmış değildir. Onların dışındaki dört sahîh hadis kitabında, musnedlerde, musanneflerde, mucemlerde ve diğer hadis kitaplarında da mevcuttur. Zaten Buhârî ve Muslim sahîh hadislerin tümünü kendi kitaplarında topladıklarını hiçbir zaman iddia etmemişlerdir. Sadece kitaplarına sahîh olmayanı koymadıklarını beyan etmişlerdir. Bu hususta İbni Kesîr diyor ki: “Buhârî ve Muslim sahîh olduğuna hüküm verdikleri hadislerin tümünü kendi kitaplarında zikredeceklerine dair herhangi bir taahhütte bulunmamışlar ve kendilerini bunu yapma mecburiyetinde görmemişlerdir. Bunlar bir kısım hadislerin sahîh olduğuna hüküm vermişler fakat kendi kitaplarında onu rivayet etmemişlerdir. Nitekim Tirmizî ve diğerleri, Buhârî’nin bir kısım hadislerin sahîh olduğuna hüküm verdiği halde onu kendi kitabında rivayet etmediğini diğer hadis kitaplarının rivayet ettiklerini nakletmişlerdir. (İbni Kesîr, el-Baisu’l-Hasîs Şerhu İhtisari Ulûmi’l-Hadis, 25)

Mehdî’yi inkâr edenlerin ileri sürdükleri : “Hadislere çokça İsrailiyyât girmiştir. Bazı hadisler de Şiîler’in ve diğer fırkaların uydurmalarıdır. Bunlara güvenilmez” şeklindeki iddialarına Cevab:

İslâm’ın ana kaynaklarından ikincisi olan hadislere karşı güveni sarsmak için bu gibi teşebbüsler olmuşsa da peygamberlerinin hadislerini göz bebeklerinden daha fazla koruyan hadis âlimleri, bunların çabalarını boşa çıkarmışlar, heveslerini kursaklarında bırakmışlardır. Hadis hafızları uydurma hadisleri toplayıp kitap haline getirmişler, zayıf olan hadisleri tespit edip kayıtlamışlar, hadis rivayet eden ravilerin güvenilir olup olmadığını ortaya çıkaracak kurallar belirlemişlerdir. Bu ölçülerle bid’atçiler ve yalana bulaşanlar açığa çıkmış ve teşhir edilmişlerdir. Böylece Allahu Teâlâ kendi adına konuşan peygamberinin sünnetini, fesatçıların tuzaklarından, aşırı gidenlerin saptırmalarından, batıla saplananların şerrinden muhafaza etmiştir. Bu da bu dinin bizzat Allahu Teâlâ’nın koruması altında olmasındandır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Şubhesiz ki zikri biz indirdik, biz; onun koruyucusu da Şubhesiz ki biziz, biz!” (Hicr 9)

Diğer yandan bazı fanatik fırkaların Mehdî hakkında hadisler uydurmaları, bizlerin onun hakkındaki sahîh hadisleri kabul etmemize engel değildir. Bu durum sadece Mehdî meselesinde değil her mevzuda olabilir. Hak olduğu sabit olan bir şey hakkında uydurmalar veya efsaneler ortaya atılacak olursa, haktan vazgeçilemez, iftiralar bertaraf edilir. Şiîler’in, imamları ve Mehdî hakkındaki aşırı düşünceleri sahîh nasları esas alan Ehl-i Sünnet’i bağlamaz.

İbni Kayyım, Şîî İmamiye Fırkası’nın Mehdî hakkındaki inancını özetleyerek şöyle diyor: “Bunlara göre Mehdî Hasan el-`Askerî’nin oğlu Muhammed’dir. Ali (r.anh)’nin oğlu Hasan’ın soyundan değil, Hüseyin’in soyundandır. Şehirlerde mevcuttur fakat gözlere görünmez. Asâya mirasçı olacak, gökleri mühürleyecektir. Irak’taki Samerra Şehri’nin Dehlizi’ne küçükken girmiş bir daha görülmemiştir. Yüzlerce yıldan beri ondan haber alınamamıştır. Şîî İmamiye Mezhebi’ne mensub olanlar her gün onun çıkmasını beklerler. Dehliz’in kapısında atla dururlar ve ona “Efendimiz çık, Efendimiz çık” diye seslenirler. Sonra dönüp giderler. Onların devamlı tavırları budur.”

Şimdi Mehdî’nin geleceğini inkâr edenlerin ileri sürdükleri Şiîler’in bu inançları, gerçek Mehdî’ye gölge düşürür mü? Elbette ki, ‘Hayır’.

Mehdînin geleceğini inkâr edenlerin : “Mehdî hakkındaki hadisler birbirleriyle çelişmektedir” şeklindeki iddialarına Cevab:

Bu çelişki sahîh olmayan hadislerle, sahîh olan hadisler arasındadır. Sahîh olan hadislere baktığınızda çelişki göremezsiniz. Şimdi sizler sırf Mehdî’yi inkâra bir yol bulmak için aslı olmadığı belirlenen hadisleri sahîhmiş gibi kabul ediyor ve konu hakkındaki sahîh hadislerle çeliştiğini söylüyorsunuz. Bu inadınızı bırakın da aciz aklınıza değil, sahîh olan hadislere dayanın ve kurtuluşa erin!



Şeyh Suleyman bin Ulvan: Mehdi'nin Hükmü Nedir?



İlgili Konular :

DABBETU'L-ARD

Nuzul-u İsa (a.s.)

Kıyamet Kimler Üzerine Kopacak?
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Eğer süphelerim doğru yönde ise ALLAH zulcelal bizi deccalin fitnelerinden onun emrini güden askerlerinden insanlara zerk etmeye çalıştığı butun fenalıklardan muhafaza eylesin.
Subhanallah.
Bu kadar yakın olacağını düşünmemiştim doğrusu gerçi her devrin deccalleri var olmusturda ama bu zamankiler en ifritlileri sanırım

Dağa kaçsan orada bile seni rahat bırakmaz bu decccalistler ve askerleri. Herşey ne kadar açık ve net.
ALLAHım sana iman eden inanan kullarına, onlara karşı yardım et. Bizi onlara karşı güçlü kıl. amin.
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Size guncel birkaç birsey paylaşayım.

Ziya Selçuk: "Dijital, fiziksel ve biyolojik olanın aynı bedende bütünleşeceği bir çağa doğru gidiyoruz. Yani 20 yıl sonra hepinizin vücutlarında çiplerin olacağı, düşüncelerin uzaydan okunacağı bir çağa gidiyoruz" #mRNA da bunun temeli.

WEF/Dünya Ekonomik Forumu'nun müdavimlerinden, transhümanizm projesinin günümüzdeki baş teorisyenlerinden Prof. Dr. Yuval Noah Harari'den "salgın ve gelecekteki insanı takip sistemi" projesine dair... #mRNA teknolojisi ve grafen, ileriye dair bir yatırım olduğu için çok önemli.

WEF/Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab, 4.sanayi devriminden söz ederken gen terapisi ile insanın biyolojik yapısının değişeceğini açıkça itiraf ediyor. Şu an ayaklarına dolanan "kanun ve yasaları" da ilerisi için değiştirme sinyali veriyor. Çünkü "insan" değişiyor.

27984



Deccal bize nasıl yaklaşıyor
 
Öğrenen Müslüman Çevrimdışı

Öğrenen Müslüman

لا إله إلا الله محمد رسول الله
İslam-TR Üyesi
Yine bir olaylar olmuş güncel. Televizyon izlemediğim için geç farkettim. Birileri kendini Mehdi aleyhisselam olarak ilan etmiş. Estağfirullah. İnsanları kandırmışlar.
 
Üst Ana Sayfa Alt