Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Modern Bir Put: Ulusal Birlik

ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
zevahiri.jpg



Modern Bir Put: Ulusal BirlikOrtadoğu ülkelerinde yoğun biçimde tartışılan ve gündemde tutulan Ulusal Birlik anlayışı bölge siyasetinin temel siyasal söylemlerinden biri. El Kaide lideri Dr. Eymen el Zevahiri'nin Ulusal Birlik-Ümmet tartışmalarını Filistin'deki siyasi gelişmeler ışığında değerlendirdiği makalesini ilginize sunuyoruz. Makale Arap devrimlerinden önce kaleme alınmış.












Allah’ın adı ile. Tüm övgüler Allah’a, salât ve Selam Allah’ın Rasulünün, ehl-i beytin, ashabının ve Müminlerin üzerine olsun.
Bütün dünyadaki muhterem Müslümanlar: Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Bundan sonra: Ümmet son zamanlarda, bazılarının üzerinde değerlendirmeler yapmak istediğim, birçok önemli hadiseye şahit olmaktadır. Filistin’de son zamanlarda gelişen olaylarla, özellikle de ulusal birlik ve bu konuyu ilgilendiren tartışmalarla başlamak istiyorum.
Soruyorum! Bizler Mahmut Abbas’ın kim olduğunu unuttuk mu? Filistin otoritesinin ne olduğunu unuttuk mu? Bizler onların seküler olduklarını ve olaylara İslam Şeriat’ı penceresinden bakmadıklarını unuttuk mu? Hem onların temsil ettiklerini iddia ettikleri temel prensipler; ulusalcılığı, sekülerizmi, fırsatçılığı ve uluslararası hukuku kutsamanın bir karışımı değil mi?
İşin aslı şu ki; onlar kendi çıkarlarını kutsamakta, halkın servetini yağmalamakta, Siyonistlere ve ABD’lilere hizmet etmede yarışmaktadırlar. Milliyetçi kriterlere göre bile, onlar Arap milliyetçiliğinin en önemli mevzusu olan Filistin davasından taviz vererek, hainliklerini ispatlamışlardır. Onlar kendilerinde iddia ettikleri ulusal egemenlik hareketini temsilde bile yalancılar olduklarını tescillemişlerdir. Ki hiçbir gerçek ulusal egemenlik hareketi topraklarını gasp eden işgalcileri meşru görmez!

Hiçbir ulusal egemenlik hareketi topraklarının %90’ının işgaline izin vermez!
Hiçbir ulusal egemenlik hareketi bir şehir yönetimine kısıtlı güçler verilmesine ve kendi istihbarat kurumunun işgalcilerin çıkarları için çalışmasına izin vermez!
Hiçbir ulusal egemenlik hareketi kendi halkını düşmanına teslim etmez!
Hiçbir ulusal egemenlik hareketi toplantılarını işgalcilerin otoritesi ve denetimi altında yapmaz.
Hiçbir ulusal egemenlik hareketi işgalcilerin kendilerinin her bir hareketlerini izlemelerine izin vermez veya hiçbir ulusal egemenlik hareketinin başkanı ve başkanın emri altındakiler attıkları her adımda işgalcilerden izin beklemez.
Hiçbir ulusal egemenlik hareketi topraklarının işgalciler tarafından kuşatılmasını ve bunu meşrulaştıran anlaşmalar imzalamayı kabullenmez!
Hiçbir ulusal egemenlik hareketi, fikir babaları, liderleri, birliklerinin ve mücadelelerinin sembolü olduğunu iddia ettikleri bir şahsın işgalciler tarafından hapsedildiğini önce kabul ederek sonra ise bu olayı örtbas etmek, bu suçu gizlemek ve de unutulmaya terk etmek üzere gizlice anlaşmaz!
Biz Mahmut Abbas’ın Filistin’in%90’ını, Oslo‘dan başlayıp Wye River, Camp David ve Annapolis ile devam eden ve geçtiğimiz günlerde New York’ta yapılan üçlü bir zirve ile şimdilik son bulan, bir dizi utanç verici ve aşağılayıcı anlaşma ile teslim edenlerden biri olduğunu unuttuk mu?
Biz, Siyonistlerle güvenlik anlaşması imzalayanın Mahmut Abbas olduğunu ve General Dayton’un emrinde bulunan kişinin de yine O olduğunu unuttuk mu?
Bizler, Mücahidlere işkence eden ve onları öldürenin o olduğunu ve Mücahidlerin yerlerini Yahudilere bildirenin de yine O olduğunu unuttuk mu?
Bizler, müstakbel Filistin devletinin olası sınırları mevzusunda uzlaşı için yapılan toplantılara katılanların Mahmut Abbas ve O’nun saflık ve onur timsali(!) vekili Muhammed Dahlan olduğunu unuttuk mu?
Bizler, Mısır barışı kartını kullanarak, Gazze’deki Müslüman kardeşlerimizin tanınmasını zora sokacak şekilde düşman ile uyum içerisinde olanın da Mahmut Abbas olduğunu unuttuk mu?
Bizler bu haydut ile onun benzerleri olan, Mübarek, İbni Suud, İbni El- Hüseyin gibilerin en iğrenç bir hal ile Arapların Siyonistleri olduklarını unuttuk mu?
Bunları ve daha fazlasını unuttuk mu?
Mahmut Abbas nasıl olur da Oslo anlaşması ile Filistin otoritesinin meşru başkanı seçilebilir?
Onun başkanlığındaki bir hükümet nasıl olurda kabul edilebilir?
Mekke anlaşmaları ile Onun yoldaşlarından oluşturulan bir yönetim nasıl olur da kabul edilir?
Böyle biri aynı görüşmelerde Filistin halkını nasıl olur da temsil eder?
Dahası, Mahmut Abbas halka yaptığı seslenişinde, Şerif Hüseyin Bin Ali’nin İngilizlerin kendisine ihanet etmesinden sonra öfkeyle Filistin’i Yahudilere ve Suriye’yi de Fransızlara verdikten sonra yaptığı gibi yaparak başkanlık için diretmeyeceğini duyurmamış mıydı?
Öyle ise Şeriatı reddeden, Filistin halkının çoğunluğunu riske atan, Mücahidlere eziyet eden ve onları öldüren, CIA ve General Dayton planları ile uyumlu çalışmalar güden dinsizler ile birlikte “Ulusal birlik” oluşturmaya yönelik çalışmalarda ısrarın sebebi ne?
Batı Şeria’daki Cihad hareketini bitirmek için çabaladıkları ve Mücahid avına çıktıkları gibi Gazze’de de cihadı bitirmek için uğraşacak ve yine Mücahid avına çıkacak olanlar ile Ulusal Birlik oluşturmaktaki ısrar niye?

Filistin’i tamamen Siyonistlere teslim edecek Birleşmiş Milletler kararlarına saygı gösteren, boyun eğen ve teslim olan bir hükümetten başka hiçbir şeyi kabul etmeyecek kimselerle Ulusal birlik hükümeti oluşturmakta bu kadar ısrarın sebebi ne?
Öyle ise bu “Ulusal Birlik” nedir? Bu Allah’a alternatif olarak tapılan bir putmudur?

Allah bize ulusal birlik oluşturmamızı emretmemiştir; bunun yerine O bize İman, takva ve Cihad ile insanları birleştirmemizi emretmiştir. Hak Teâlâ buyuruyor ki; Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa öylece korkup sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin. Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O,kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten(münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.(Ali İmran 102-104)
Allah Azze ve Celle bizlere Laik bir anayasaya veya Birleşmiş Milletlerin emirlerine değil; kendi anayasası ve Tevhid’den oluşan ipine sımsıkı sarılmamızı emrediyor.
Aynı zamanda Allah celle celaluhu; eğer dinine muhalefet ve düşmanlık gösterirler ise kardeşlerimizle, babalarımızla, çocuklarımızla, eşlerimizle ve kabilelerimizle bağlılık içerisinde olmaktan da bizleri sakındırıyor. Allah emrediyor ki: Ey iman edenler, eğer imana karşı inkârı sevip tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, işte bunlar zulmeden kimselerdir. De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Rasûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe 23-24) Ve O şöyle buyuruyor: İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp inkar ettik. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir." Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç. "Ey Rabbimiz, biz sana tevekkül ettik ve içten sana yöneldik.' Dönüş sanadır." (Mümtehine 4) Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra-yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz. İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu. (Tevbe 113- 114) Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş,onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş)bulanların ta kendileridir. (Mücadele 22)
Ulusal birliği kutsamak Sykes-Picot Antlaşmasının çürük meyvelerinden biridir ki bu sayede Osmanlı İmparatorluğundan kalan serveti yağmalamak için İslam ümmeti paramparça edilmiştir. Bu sabıkalı emperyal politikalar, bizlerin zihinlerine sokularak kutsanacak ve put edinilecek fikirlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu fikirlere göre, herhangi bir yerdeki veya ülkedeki İslam düşmanları, hainlerin en iğrençleri, ilke ve değerlerin tüccarları ile birlik olmak Müslümanlar için adeta bir zorunluluktur. Yüce Kur’an bizlere, kendisine halkının karşı çıkmadığı ve kendisiyle savaşmadığı hiçbir peygamberin bulunmadığını bildiriyor. Hak Teâlâ buyuruyor ki: Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın 'refah içinde şımaran önde gelenleri': "Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz" demişlerdir. (Sebe:34) ve İşte böyle, senden önce de(herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun 'refah içinde şımarıp azan önde gelenleri' (şöyle) demişlerdir: "Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine(eserlerine) uymuş kimseleriz." (Zuhruf 23) ve Böylece biz, herülkenin önde gelenlerini -orada hileli düzenler kursunlar diye- oranın suçlugünahkarları kıldık. Oysa onlar, hileli düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar. (En’am 123)
Allah Azze ve Celle bizlere peygamberlerini insanlar hak üzere olanlar ve sapanlar olarak ikiye ayırmasına rağmen onları tevhide davet etmeleri için gönderdiğini bildiriyor: Senden önce hiç bir elçi göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: "Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana ibadet edin." (Enbiya 25) Ve şöyle diyor: Andolsun, biz Semud (kavmine de)kardeşleri Salih'i: "Yalnızca Allah'a kulluk edin" diye (demek üzere)gönderdik. Bir de ne görsün, onlar birbirlerine düşman kesilmiş iki gruptur.(Neml 45) ve Andolsun, biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerinesapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün. (Nahl 36)
Şöyle bir düşünelim: Filistin’deki ve dünyadaki diğer Müslümanların en yararlı hedefleri nelerdir?
Müslüman bir hükümet oluşturmak ve İslam dünyasını kâfirlerin saldırılarından ve istilasından kurtarmak, Müslümanların en önemli iki hedefidir (Muhakkak ki Allah en doğru olanı bilir). Eğer ulusal birlik çabaları İslami bir anayasayı getirmeyecek ve Müslüman bir hükümet oluşturamayacak da bunun yerine insan yapımı kanunlarla idareyi öngören ve Allah’ın değil de çoğunluğun yasama hakkı olduğunu savunan bir laik ve ulusal hükümet ile sonuçlanacak ise neden ulusal birliği kabul edelim?
Eğer ulusal birlik Filistin’in Siyonist işgalcilerden kurtarılmasını değil de topraklarının %90’ının teslim edilmesi ile ve Yahudilerle kuşatılmasını sağlamasıyla sonuçlanacaksa neden bu ulusal birliği kabul edelim?
Bu konuda çabalayanlara olan övgü ve teşekkürleri kardeşlerimiz(!) Ebu Mazen’den(Mahmut Abbas) ve Muhammed Dahlan’dan işittiğimiz gibi birçok kez Mısır’daki kardeşlerimiz(!)den de işittik. Biz bu taktiklerin birçok örneğini duyduk. Bütün Müslümanlar Mısır’daki bu “kardeşler”in kimler olduklarını iyi bilirler. Aslında onlar Siyonist Araplardır: Siyonist Yahudilerin ve Amerikanların “kardeşler”idirler. Onlar Gazze’yi kuşatmak ve bombalamak için gizlice anlaşıp şimdi de kuşatan ve tünellerini bombalayan“kardeş”lerdir. Onlar, İsrail’in çalışanlar ve liderlere suikast yapabilmesi amacı ile Filistinlilerin bu kimseler hakkında ifade vermeleri için işkenceler yapan “kardeş”lerdir. Allah’tan Müslümanların işkence görmesi olaylarına karışan herkesten intikam almamıza yardım etmesini, esir Müslüman kardeşlerimize hürriyetlerini kazandırmasını ve onları hapsedenleri kahretmesini dileriz. (âmin)

Allah’ın izni ile onları asla unutmayacağız.
Allah’ın izni ile Ömer Abdurrahman’ı, Remzi Yusuf’u ve arkadaşlarını, Halid Şeyh Muhammed’i ve dostlarını, Mısır’daki, İslami Mağrib’deki, Filistin’deki, Irak’taki, Afganistan’daki ve daha başka her neredelerse bütün Müslümanları Allah’ın yardım ve desteği ile unutmayacağız. Onları asla unutmayacağız ve bütün Müslümanları da onları unutmamaya çağırıyoruz. Adına “Terörle savaş” dedikleri, İslam’a yapılan Hıristiyan haçlı seferinde Müslüman tutsaklara işkence yapanlar Siyonist Arap “kardeş”lerimizdir ki bu, ABD’nin onlardan bu denli razı olmasının sebeplerinden biridir. Bu Mübarek rejiminin iktidarda kalmak için ödediği bedelin bir kısmıdır ki böylece bu büyük zalim, otoritesini ABD’nin tam bir kabulü ve Siyonistlerin iyi temennileri ile oğluna devredebilecektir.
Aslında bu Allah’ın belası “kardeş”ler, Siyonist – Haçlı planında İslam ve Müslümanlarla savaşın devamını sağlayacak anahtar bir rol oynamaktadırlar. Aslında, Şeytanın “kardeş”i olan bu kimseler Filistin, Irak, Afganistan, Somali ve İslam topraklarının geri kalanına yapılan Siyonist-Hıristiyan Haçlı seferlerinin en önemli katılımcılarıdırlar.
Birileri “Mısır liderleri”, “Mısır memurları” veya benzer başka bir şey diyebilir fakat “kardeşler” demenin nereden çıktığına dair hiçbir fikrim yok.
Şu sözlerimi not edin ey kardeşlerim ve Filistin’deki dostlarım: Eğer bu kimseler Siyonist Arapları Arap dilinin tüm methiyeleri ve şiirsel üslubunu kullanarak övmek isteselerdi, sözleriyle sizleri aşağılamaya, kuşatmaya ve Siyonist Amerikan planlarına boyun eğdirmek için var güçleri ile çabalardı.
Kendimize şu soruyu bir soralım: Gazze’yi kuşatıyor ve bir anlamda boğuyorken, tünellerini yıkıyor ve Filistinli tutsaklara işkence ediyorken, on binlerce İsrailli turist vizesiz olarak, cömertçe, misafirperverce, saygın ve emniyet altında bir halde ülkeye giriyorken, Mısır neden bu anlaşmaya bu denli önem veriyor?
Neden Mısır’ın Filistin’de mutlak aracı olması konusunda bu kadar kararlılar?
Neden bu rejim başkalarını bu rolden uzak tutmakta ısrarcı?
Neden ABD bu oyunu övüyor?
Cevap oldukça açık ve meseleyi anlamak için çok da zekiolmaya gerek yok: Filistinlileri kuşatmaya boyun eğmeye zorlamanın peşindekoşanlar, müzakereler ve görüşmeler ile tavizler koparmaya çalışanlarlaaynı kimselerdir.
Bu kimseler Obama ve avenesinin çocukları ve Yeni Dünya Düzeninin köleleridirler. Onlar onun elçileri, tefecileri ve askerleridirler. Onlar, Filistin’deki ve başka her yerdeki Müslümanların anlamaya başladıkları gibi gülücükler, karşılıklı hoşgörü, anlayış ve işbirliği çağrıları arkasına saklanmış, asıl amacı İsrail’i desteklemek olan Obama’nın emirlerini tümü mekânları ile yerine getirmektedirler. Obama’nın politikasının bizleri köleleştirmek, topraklarımızı ele geçirmek, kaynaklarımızı yağmalamak, dinimiz ve Şeriatımız ile savaşmak isteyen Siyonist-Hıristiyan Haçlı seferlerinde yeni bir bölümden başka bir şey olmadığı şimdi daha açık değil mi? Obama şu ana kadar bizler için daha fazla baskı, kuşatma ve kısıtlamalarda bulunmaktan başka bir şey yaptı mı?
Mahmut Abbas’ın oynadığı bu rol daha önce, askerlerinin binlercesinin hayatını Afganistan’daki Amerikan ordusunu ve müttefiklerini (Allah’ın izni ile)yaklaşan bozgundan korumak için feda eden Pakistan hükümeti ve ordusu tarafından da oynanmıştı.
Pakistan ordusunun Veziristan’da girdiği savaş, Hıristiyan Amerika’nın İslam’a,Afganistan ve Güney Asya’daki Müslümanlara karşı giriştiği haçlı seferlerinde hayati öneme sahiptir. Zavallı Pakistan ordusunun Hıristiyan Amerikan İmparatorluğunu savunmak için giriştiği rol, daha önce de atalarının Hint ordusunun Hıristiyan İngiliz İmparatorluğunu korumak için oynadığı rolün aynısıdır. Amerikan Pakistan ordusunun atası olan İngiliz Hint ordusunun on binlerce askeri iki Dünya Savaşında İngiliz ordusunu savunurken öldü. Pakistan ordusunun ABD’ye verdiği hizmet Hıristiyan İngiliz ordusunu savunmak için Osmanlı’yı sırtından vuran Arap İsyanının lideri olan Şerif Hüseyin’in verdiği hizmetle ve İslami Mağribin asker ve memurlarının Hıristiyan Fransa’yı savunmak için verdiği hizmetle aynıdır.
İngiliz imparatorluğu için Afganistan’da Şeyh Şuya ile Arap dünyasında Şerif Hüseyin’in oynadıkları kirli rolün aynısı bugün Amerikan imparatorluğu için Müşerref, Kiyani ve Zerdari tarafından oynanan roldür. Bu Mahmut Abbas, Mübarek, Abdullah Al Suud, Abdullah İbni Hüseyin, Karzai, Şeyh Şerif ve benzerlerinin oynadıkları rolün de aynısıdır. Tarih tekerrür etmekte: Yahudi ve Hıristiyanların uşakları efendilerinin emriyle Müslümanları öldürmekte ve kendi kutsallarına ihanet etmektedirler.
Hak Teâlâ diyor ki: Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez. İşte kalplerinde hastalık olanları: "Zamanın, felaketleriyle aleyhimize dönüp bize çarpmasından korkuyoruz" diyerek aralarında çabalar yürüttüklerini görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih veya katından bir emir getirecek de, onlar, nefislerinde gizli tuttuklarından dolayı pişman olacaklardır. İman edenler: "Olanca yeminleriyle elbette sizlerle birlik olduklarına ilişkin Allah'a yemin edenler bunlar mıdır? Onların bütün yapıp ettikleri boşa çıkmıştır, böylece hüsrana uğrayanlar olmuşlardır."derler. Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri dönerse (irtidat eder), Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği, mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu', Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir.Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir. Kim Allah'ı, Resûlü'nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Ey iman edenler, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi, alay ve oyun (konusu) edinenleri ve kafirleri dostlar (veliler) edinmeyin. Ve eğer inanıyorsanız, Allah'tan korkup sakının.(maide 51-57)
Veziristan, Pakistan ve Afganistan’daki savaşlar kabile, ırkveya toprak uğruna yapılmamaktadır; bu İslam ile küfür, İslam ile şirk, Müslümanlar ile haçlılar arasında yapılan bir savaştır. Bu milliyetçilik ileilgili bir savaş değildir ancak İslam ve imanın, kibir güçlerine hizmet eden laik milliyetçiliğe karşı Şeriat’ın, suçluların elebaşlarına karşı tüm mazlumların savaşıdır. Bu özgürlüğün, onurun, asaletin, adaletin ve özgürlüğün kölelikle, esaretle, zulümle olan savaşıdır. Bu İslam’ın onurunun, Yahudi ve Hıristiyanlarla gizli anlaşma dilenenlerle savaşıdır.
Bütün Müslümanlar Veziristan’da Pakistan ordusuna, Afganistan’da Amerikan ve NATO güçlerine büyük kayıplar verdiren saldırıları yapan kahraman Mücahidler yalnızca İslam’ın onurunu ve Müslümanların asaletini savunmaktadırlar.
Müminlerin Emiri Molla Muhammed Ömer, (Allah onu korusun)savaşın en başında “mesele Usame’yi vermeme meselesi değil İslam’ın onuru ile ilgili bir meseledir.” derken bu savaşın doğasını, temelini belirtmişti.

Veziristan’da, Afganistan’da, Filistin’de, Irak’ta, Somali’de ve de İslami Mağrib’de savaşanları destekleyenler de esasen İslam’ın onurunu ve Müslümanların izzetini savunmaktadırlar; oturup bekleyenler, ayrılmaya çağıranlar ve cihattan geri kalanlar ise sadece İslam’ın düşmanlarına yardım etmekte ve Haçlılara ve Siyonist işgalcilerin emrinde İslam’ın ve Müslümanların savunmasını zayıflatmaktadırlar.
Bütün bu ifadelerden sonra bazı kimseler şunu sorabilirler: Bunların hepsi makul, fakat biz ne yapabiliriz ve bu durumdan nasıl kurtulabiliriz?
Başlangıç için bence çalışma ve emeklerimizin amacını belirlemeliyiz. Allah’ın adını yüceltmek için mi uğraşıyor ve sıkıntı çekiyoruz; yoksa ırk, anayasa, ulusal birlik, milliyetçilik üzerine kurulmuş bir devlet, uluslararası uyum, Birleşmiş Milletler otoritesi, uluslar arası kabul, ekonominin canlanması, kişisel çıkar veya daha başka yanlış düşünceleri için mi?
Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor: Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir. (Enfal 39) İman edenler Allah yolunda savaşırlar; kafirler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır.(nisa76)
Bir adam Peygamber Aleyhisselam’a geldi ve dedi ki: “Bir kişi kabilesi için savaşıyor, başkası kahramanlık için, bir diğeri ise gösteriş için savaşıyor. Hangisi Allah rızası için savaşmış olur?”

Allah Rasulü: “Allah’ın kelimesini (İslam-Kur’an) yüceltmek için savaşan Allah rızası için savaşmış olur.” buyurdu.(Buhari-Müslim)

Bu yüzden ne istediğimize karar vermemiz lazım. Biz Şeriatın hakim olduğu, Filistin ve diğer bütün İslam topraklarını özgürleştiren Müslüman bir ülke mi istiyor? Yoksa Filistin’in %10’una sıkıştırılmış, İsrail’e hizmet eden laik milliyetçi bir devlet mi istiyoruz.
Eğer Filistin’deki amacımız onu Yahudilerden kurtarılmış, Şeriat ile hükmedilen bir yer haline getirmek ise bu amaç ile çelişen bütün ilkeleri, politikaları ve talepleri bir tarafa bırakmalıyız ve iki şeyi sağlamlaştırmalı ve iyice kavramalıyız:

1- Tevhid öğretisi ve şeriat ile hükmedilmenin peşinde koşmak. Biz şeriattan başka yargı sistemi aramayan ve ondan başka bir kaynağı da kabul etmeyen bir Müslüman ülke kurmak için uğraşıyoruz.
2- Filistin’i özgürleştirecek yegâne şey olan Cihada devam konusunda kararlı olmak.
Bu iki ilkeyi hayata geçirmek için elimizden, dilimizden ve yüreğimizden ne geliyorsa, neler yapabiliyorsak yapmalıyız. Zaferi hemen elde edemesek bile en ufak bir taviz bile vermeden inanç ve ilkelerimizde kararlı olmalıyız ki Filistin’i, bütün Filistin topraklarını Siyonist Yahudi işgalinden kurtararak Müslüman bir devleti biz veya bizden sonra gelenler olarak kurabilelim.
İşte bundan ötürü sevgili kardeşlerim, inancımıza sımsıkı sarıldık ve onunla çelişen bütün araçları ve politikaları bıraktık. Ve Yahudilerle olan savaşımıza devam ettirebildiğimiz kadar devam ettirmek istiyoruz. İsrail’in Yeni Siyonist Haçlı seferlerinin sadece okunun başı olmasından ötürü, ona yardım edenlerle, özellikle Amerika’yla ve diğer Batılı ülkelerle cihadımıza devam etmeyi arzuluyoruz. Filistin’de, Batı Şeria’da veya Gazze’deki Mücahidler kısıtlı imkânlara sahiplerse, dünyanın her yerinde başka başka imkânlar mevcut: Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Rasûlü'ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir. (Nisa:100)
Asla düşmanın bizleri belirli bir savaşa, yere veya zamana zorlayarak daha sonra da kuşatmasına izin vermemeliyiz.
Öyle ise Filistin’deki sevgili kardeşlerimiz ve dostlarımız: Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Rasûlü'ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.(Nisa:100)
Şeriat ile hükmedilmeyi aramaya, Mü’minlerle birleşmeye, kâfirleri reddetme ve onaylamamaya ve nerede olursa olsun düşmanı takip etmeye dayanmalıyız.
(Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umut etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa 104)
Söyleyecek bir şeyim daha var ve bu da Fetih hareketi üyelerine:
Seçtiğiniz liderleriniz sizi hangi çöp kovasına attı gördünüz mü?
Hangi yolun inananların, hangisinin de suçluların yolu olduğu şimdi belli oldu mu?
Şimdi bizzat görerek tecrübe ettiğiniz ve kanıtını gördüğünüz gerçeğe dönecek misiniz?

Sizden şu veya bu gruba katılmanızı istemiyorum, bunun yerine El Fetih’i bırakmanızı, cihadı sürdürmenizi, iyiliği emredip kötülükten sakındırmanızı, Müslümanlara sadakatinizi, kâfirleri reddedişinizi göstermenizi istiyorum. Kendinizi Allah’tan gayrı tatmin etmeyecek olan maaşların, makamların, ateşli partizanlığın prangalarından kurtarın.
Teslimiyeti ve Abbas, Dahlan, Mübarek ve diğer Siyonist Araplar gibi teslim olanları kabul etmeyin ve inkâr edin! Yalnızca Allah’a bağlanın ve ona güvenin.

Duaların sonu bütün övgülerin kendisine ait olduğu, tüm varlıkların efendisi, Allah’adır. Salât ve selam da önderimiz Muhammed’e, ailesine ve ashabınadır.
Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
 
Üst Ana Sayfa Alt