Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Müekked Sünnetleri Kılmamanın Hükmü Nedir?

Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Es selamu aleykum,

1. Müekked sünnet olan revâtib namazları hiç bir sebebi yokken, tembellikten dolayı kılmamanın hükmü nedir? Kerahatsiz caiz mi, tenzihen mekruh mu, tahrimen mekruh mu? Bunun hükmü alimlere göre değişiyor mu yoksa bunda en azından kerahatin olduğunda ittifak var mıdır?

2. Teheccüd gibi müekked sünnetleri tembellikten dolayı kılmamanın hükmü nedir? Veya diğer müekked sünnetleri işlememenin hükmü nedir?

3. Müekked sünnetleri (sebepsiz) kılmayanın, terk edenin fasık olup şahitliğinin kabul olmadığı doğru mudur ve bu revatib namaz dışında diğer müekked sünnetler için de geçerli midir yoksa sadece revatib namazlarla mı sınırlıdır?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Es selamu aleykum,

1. Müekked sünnet olan revâtib namazları hiç bir sebebi yokken, tembellikten dolayı kılmamanın hükmü nedir? Kerahatsiz caiz mi, tenzihen mekruh mu, tahrimen mekruh mu? Bunun hükmü alimlere göre değişiyor mu yoksa bunda en azından kerahatin olduğunda ittifak var mıdır?

2. Teheccüd gibi müekked sünnetleri tembellikten dolayı kılmamanın hükmü nedir? Veya diğer müekked sünnetleri işlememenin hükmü nedir?

3. Müekked sünnetleri (sebepsiz) kılmayanın, terk edenin fasık olup şahitliğinin kabul olmadığı doğru mudur ve bu revatib namaz dışında diğer müekked sünnetler için de geçerli midir yoksa sadece revatib namazlarla mı sınırlıdır?
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh ;

Sünnet-i muekkedeleri yerine getirme dini hayatı kemale erdirmeyi ifade eder (Seyyid Şerif el-Curcânî, et-Ta'rifât, Beyrut 1403/1983, sf: 122)
Zira bu tür sünnetler farz ibadetlerde yapılması ihtimal dahilinde olan kusurları telâfi için meşru kılınmışlardır (İbn Âbidîn, a.g.e., I,191). Bu sebeble sünneti müekkedeleri terketmek dinle alay kabul edilmiştir. Peygamber (s.a.v.) zayıf bir rivâyette :
مَنْ تَرَكَ الْأَرْبَعَ قَبْلَ الظُّهْرِ، لَمْ تَنَلْهُ شَفَاعَتِي
"Sünnetimi terk eden şefaatime nail olamaz." buyurmuştur.
(İbrahim el-Merğinânî, el-Hidâye, Kahraman Yayınları, İstanbul, 1986, c: 1, s: 72)
Zeylaî, Nasbu’r-Râye rivayeti “garîbun cidden” şeklinde nitelemiş ve hiçbir ravisini zikretmemiştir. ( Zeylaî, Nasbu’r-Râye, c: 2, sf: 162)
İbn Hacer el-Askalânî bu rivayetle ilgili olarak “Onu (kaynağını) bulamadım.” demiştir. (İbn Hacer, ed-Dirâye, c: 1, sf: 205)

Buna göre sünnet-i muekkedeleri terketmek harama yakındır ve Peygamberin şefaatinden mahrum kalma neticesini doğurur. Ancak buradaki terkten maksat özürsüz olarak sünnet olan fiili işlememekte ısrar etmektir. Mesela bir kimsenin abdest azalarını bir defa yıkamakla yetinip bunu âdet haline getirmesi böyledir ve bunu yapan günahkar olur (İbn Abidin, a.g.e., I, 70-71).


Sunnetleri (ister revatib namazlardaki ister revatib olmayan sunnetler) devamlı da olsa terk eden têdib edilse de dunyada cezaî bir yaptırımı yoktur. (Fakat başta Rasulullah (s.a.v.)'in şefaatinden mahrum kalmak, kılınamamış farz namazlarının kadası olarak değerlendirilmesi gibi çeşitli nîmetlerden yoksun kalır.)
Nitekim Rasulullah (s.a.v.) böyle yapacağını söyleyen sahabeye bir şey dememiş, aksine asgari sınırı onaylamıştır.

Talha b. Ubeydillah (r.anh)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Necid'lilerden, saçları dağınık bir adam Rasûlullah (s.a.v.)'a geldi: Sesinin fısıltısı duyuluyor, fakat iyice yaklaşmadıkça ne dediği anlaşılmıyordu. (Yaklaşınca) bir de ne görelim. Rasûlullah (s.a.v.)'a İslâm (farzların)dan soruyor;
Rasûlullah (s.a.v.): “Gece ve gündüzde beş (vakit) namaz" (sana farzdır)" buyurdu.
Adam: Bana onlardan başkası yok mu? diye sordu.
Efendimiz: "Hayır, ama nafile kılarsan mustesna', 'cevabını verdi.
Peygamber Ramadan Ay'ının orucunu söyledi.
Adam yine: Bana ondan başkası yok mu? diye sordu.
Rasûlullah: " Nafile tutmandan başka yok', 'buyurdu.
Efendimiz bundan sonra zekâtı zikretti.
Adam: Bana ondan başkası yok mu? diye sordu.
Peygamber (s.a.v.): "Hayır, fakat sadaka vermen mustesna" buyurdu.
Bunun üzerine bu adam: VAllahi, ne bunu artırırım ne de eksiltirim, diyerek dönüp gitti.
Rasûlullah (s.a.v.) (arkasından); "Eğer doğru söylüyorsa, kurtuldu', 'buyurdu.

(Ebu Davud, Salat, Bab 1, Hadis no: 391; Buhârî, hıyel 3; iman 3; savm I; şehâdât 26; Muslim, iman 8-9; Nesâî, salât 4, siyam 1, iman 23; Muvatta', sefer 94; Dârimi, 208; Ahmed b. Hanbel, I, 162)

Hadis-i şerifin sonunda, Peygamber'in adamın cevablarına karşı "eğer doğru ise kurtuldu" buyurması, bu zâtın "VAllahi bunu eksiltmem" demesi ile alâkalıdır. "Artırmam" demesi ile ilgili olamaz. Çünkü sadece farz ve vâcibleri ifâ etmekle kurtuluşa eren bir kimsenin bunlara ilâve olarak sünnet ve nafileleri de işlemesi durumunda evleviyetle kurtuluşa ereceği gayet açıktır.
**


Hanefî mezhebine göre; Rasulullah (s.a.v.)'in devamlı yaptığı ve sırf bağlayıcı olmadığını göstermek için nadiren terk ettiği fiillere sunnet-i muekkede adı verilir. Abdest alırken ağıza ve buruna su vermek, sabah namazının farzından önce iki rekat namaz kılmak gibi. Bu kısma giren sünnetleri yerine getiren sevabı hak eder, terk eden ise cezayı hak etmemekle beraber, kınanma veya azarlanmaya mustahak olur.

Taat türünden olup Rasulullah (s.a.v.)’ın bazen yapıp bazen terk ettiği fiillere ise sunnet-i gayr-ı muekkede, nâfile ya da mustehab denilir. İkindi ve yatsı namazlarının farzlarından önce kılınan dörder rekat namaz, pazartesi ve perşembe günleri tutulan oruç bu türe örnek verilebilir.
Bu kısma giren sünnetleri yerine getiren sevabı hak eder; yapmayan ise kınanma veya azarlanmaya mustahak olmaz.
(Zekiyyuddin Şâbân, İslam Hukuku, sf: 245-246)
**

Muekked sünnetleri (sebebsiz) kılmayanın, terk edenin fâsık olup şahidliğinin kabul olmadığı hakkında görüş bildiren âlimler olsa da ulemanın ekserisi böyle bir hükmü kâbul etmemişlerdir. (Bu konuya şu anda delil sunamıyorum)


 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh ;

Sünnet-i muekkedeleri yerine getirme dini hayatı kemale erdirmeyi ifade eder (Seyyid Şerif el-Curcânî, et-Ta'rifât, Beyrut 1403/1983, sf: 122)
Zira bu tür sünnetler farz ibadetlerde yapılması ihtimal dahilinde olan kusurları telâfi için meşru kılınmışlardır (İbn Âbidîn, a.g.e., I,191). Bu sebeble sünneti müekkedeleri terketmek dinle alay kabul edilmiştir. Peygamber (s.a.v.) zayıf bir rivâyette :

مَنْ تَرَكَ الْأَرْبَعَ قَبْلَ الظُّهْرِ، لَمْ تَنَلْهُ شَفَاعَتِي
"Sünnetimi terk eden şefaatime nail olamaz." buyurmuştur.
(İbrahim el-Merğinânî, el-Hidâye, Kahraman Yayınları, İstanbul, 1986, c: 1, s: 72)
Zeylaî, Nasbu’r-Râye rivayeti “garîbun cidden” şeklinde nitelemiş ve hiçbir ravisini zikretmemiştir. ( Zeylaî, Nasbu’r-Râye, c: 2, sf: 162)
İbn Hacer el-Askalânî bu rivayetle ilgili olarak “Onu (kaynağını) bulamadım.” demiştir. (İbn Hacer, ed-Dirâye, c: 1, sf: 205)

Buna göre sünnet-i muekkedeleri terketmek harama yakındır ve Peygamberin şefaatinden mahrum kalma neticesini doğurur. Ancak buradaki terkten maksat özürsüz olarak sünnet olan fiili işlememekte ısrar etmektir. Mesela bir kimsenin abdest azalarını bir defa yıkamakla yetinip bunu âdet haline getirmesi böyledir ve bunu yapan günahkar olur (İbn Abidin, a.g.e., I, 70-71).


Sunnetleri (ister revatib namazlardaki ister revatib olmayan sunnetler) devamlı da olsa terk eden têdib edilse de dunyada cezaî bir yaptırımı yoktur. (Fakat başta Rasulullah (s.a.v.)'in şefaatinden mahrum kalmak, kılınamamış farz namazlarının kadası olarak değerlendirilmesi gibi çeşitli nîmetlerden yoksun kalır.)
Nitekim Rasulullah (s.a.v.) böyle yapacağını söyleyen sahabeye bir şey dememiş, aksine asgari sınırı onaylamıştır.

Talha b. Ubeydillah (r.anh)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Necid'lilerden, saçları dağınık bir adam Rasûlullah (s.a.v.)'a geldi: Sesinin fısıltısı duyuluyor, fakat iyice yaklaşmadıkça ne dediği anlaşılmıyordu. (Yaklaşınca) bir de ne görelim. Rasûlullah (s.a.v.)'a İslâm (farzların)dan soruyor;
Rasûlullah (s.a.v.): “Gece ve gündüzde beş (vakit) namaz" (sana farzdır)" buyurdu.
Adam: Bana onlardan başkası yok mu? diye sordu.
Efendimiz: "Hayır, ama nafile kılarsan mustesna', 'cevabını verdi.
Peygamber Ramadan Ay'ının orucunu söyledi.
Adam yine: Bana ondan başkası yok mu? diye sordu.
Rasûlullah: " Nafile tutmandan başka yok', 'buyurdu.
Efendimiz bundan sonra zekâtı zikretti.
Adam: Bana ondan başkası yok mu? diye sordu.
Peygamber (s.a.v.): "Hayır, fakat sadaka vermen mustesna" buyurdu.
Bunun üzerine bu adam: VAllahi, ne bunu artırırım ne de eksiltirim, diyerek dönüp gitti.
Rasûlullah (s.a.v.) (arkasından); "Eğer doğru söylüyorsa, kurtuldu', 'buyurdu.

(Ebu Davud, Salat, Bab 1, Hadis no: 391; Buhârî, hıyel 3; iman 3; savm I; şehâdât 26; Muslim, iman 8-9; Nesâî, salât 4, siyam 1, iman 23; Muvatta', sefer 94; Dârimi, 208; Ahmed b. Hanbel, I, 162)

Hadis-i şerifin sonunda, Peygamber'in adamın cevablarına karşı "eğer doğru ise kurtuldu" buyurması, bu zâtın "VAllahi bunu eksiltmem" demesi ile alâkalıdır. "Artırmam" demesi ile ilgili olamaz. Çünkü sadece farz ve vâcibleri ifâ etmekle kurtuluşa eren bir kimsenin bunlara ilâve olarak sünnet ve nafileleri de işlemesi durumunda evleviyetle kurtuluşa ereceği gayet açıktır.
**


Hanefî mezhebine göre; Rasulullah (s.a.v.)'in devamlı yaptığı ve sırf bağlayıcı olmadığını göstermek için nadiren terk ettiği fiillere sunnet-i muekkede adı verilir. Abdest alırken ağıza ve buruna su vermek, sabah namazının farzından önce iki rekat namaz kılmak gibi. Bu kısma giren sünnetleri yerine getiren sevabı hak eder, terk eden ise cezayı hak etmemekle beraber, kınanma veya azarlanmaya mustahak olur.

Taat türünden olup Rasulullah (s.a.v.)’ın bazen yapıp bazen terk ettiği fiillere ise sunnet-i gayr-ı muekkede, nâfile ya da mustehab denilir. İkindi ve yatsı namazlarının farzlarından önce kılınan dörder rekat namaz, pazartesi ve perşembe günleri tutulan oruç bu türe örnek verilebilir.
Bu kısma giren sünnetleri yerine getiren sevabı hak eder; yapmayan ise kınanma veya azarlanmaya mustahak olmaz.
(Zekiyyuddin Şâbân, İslam Hukuku, sf: 245-246)
**

Muekked sünnetleri (sebebsiz) kılmayanın, terk edenin fâsık olup şahidliğinin kabul olmadığı hakkında görüş bildiren âlimler olsa da ulemanın ekserisi böyle bir hükmü kâbul etmemişlerdir. (Bu konuya şu anda delil sunamıyorum)



Allah razı olsun hocam, peki teheccüd/gece namazının hükmü nedir? Müekked sünnet mi, gayri müekked sünnet mi?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Üst Ana Sayfa Alt