Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü "Mûmin ve Munafığın Hastalığındaki Fark" Hadisin Sıhhati ve İzahı Nedir?

Suraka Çevrimdışı

Suraka

Jihad today, Jannah tomorrow...
İslam-TR Üyesi
Muhammed İbnu İshak kendisine Ebu Manzur denen Şamlı bir zattan naklediyor, bu da amcasmdan, o da Hadır'ın kardeşi Amiru'r-Ram'dan nakletmiştir. Amir der ki: "Bizim için bayraklar ve sancaklar yükseltildiği zaman memleketimizde idik. Ben: "Bu nedir?" diye sordum. "Resulullah (sav)'ın sancağı!" dediler. Yanına gittim. Bir ağacın altında oturuyordu. Ashabı da etrafını sarmıştı. Ben de yanlarına oturdum. Bir ara Resulullah (sav) Hastalıklardan ve dertlerden bahsedip dedi ki: "Mü'mine bir Hastalık gelir, sonra da Allah ona şifa verirse, bu Hastalık onun geçmiş günahlarına kefaret, geri kalan hayatı için de bir öğüt olur. Şayet münafık Hastalanır, sonra da afiyet verilirse o, sahibi tarafından bağlanıp sonra da salıverilen fakat niçin bağlandığını, niçin salıverildiğini bilmeyen bir deve gibidir. Aleyhissalatu vesselamın etrafında oturanlardan biri: "Ey Allah'ın Resulü, eskam (Hastalıklar) nedir? Ben asla hiç Hastalanmadım?" diye sordu. Resulullah (sav): "Kalk! Sen bizden değilsin." buyurdu."
Ravi: Muhammed İbnu İshak
Kaynak: Ebu Davud, Cenaiz, 1, (3089)


Es Selamu Aleykum
bu hadiste "ben hiç hastalanmadım" diyen kişiye Hz.Muhammed (Aleyhissalatu vesselam) niye böyle bir tepki veriyor?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Aleykum selam we rahmetullah

Hadisin tam metni ve izahı şöyledir;

"Hazır'ın kardeşi Âmir er-Rami'den rivayete göre, Ebu Davud dedi ki:
Nufeyli şöyle anlattı : Bu ravinin ismi Huzr olup ravi Hazır demiştir.
Amr dedi ki: Ben memleketimizde idim. Birdenbire bizim için bayrakların ve sancakların dikilmiş olduğunu gördüm (ve) "Bu da nedir?" dedim.
"Bu Rasûlullah (s.a.v.)'in sancağıdır" dediler.
Bunun üzerine (Rasûlullah'ın) yanına vardım. Bir ağacın altında kendisi için serilen bir elbisenin üzerinde oturuyordu. Sahabileri etrafına toplanmışlardı. Ben de onlar(ın arasın)a oturdum. Rasûlullah (s.a.v.) hastalıklardan bahsediyordu. Bu sırada...
"Bir mu'mine hastalık isabet eder, sonra Allah bu mu'mini o hastalıktan kurtarırsa o, hastalık, bu mu'minin günahlarına keffaret, ileride (başına) gelecek işler hakkında ona bir öğüt olur. (Fakat) bir munafık hastalanır da sonra iyileşecek olursa, tıpkı sahihlerinin bağlayıp da sonra salıverdiği bir deve gibi olur. Kendisini niçin bağladıklarını da bilmez, niçin saldıklarını da bilmez." buyurdu.
Bunun üzerine orada bulunanlardan bir adam:
"Ey Allah'ın Rasûlu (Bu sözünü ettiğin) hastalıklar da nedir? Vallahi ben (hayatta) hiç hastalanmadım" dedi.
Peygamber (s.a.v.) de: “Sen yanımızdan kalk. (git) Çünkü sen bizim gibi hastalıkların günahlara keffarat olacağını bilen biri değilsin" (Kâmil bir mu'minin özelliği bela ve musibetlere maruz kalmaktır. Sen bizim derdimizi anlayamazsın) dedi.
Biz (Peygamberin) yanında (böyle sohbet etmekte) iken oraya (elinin) üzerinde elbise olan bir adam çıkageldi. Elinde bir şey (daha) vardı (ve elbise o şeyin) üzerine sarılmıştı.
O zat: "Ey Allah'ın Rasûlu: Ben seni görünce (huzuruna gelmek üzere) sana (doğru) yöneldim. (Gelirken) ağaçları sık olan bir yere uğradım. Orada (bir takım) kuş yavrusu sesleri işittim. Onları alıp elbisemin içine koydum. Bunun üzerine anneleri gelip başımın üstünde dolaş(maya başla)dı. Ben de onun için elbisemi yavruların üzerinden kaldırdım. Bunun üzerine anneleri yavruların üzerine kondu. Bende hepsini (birden) elbisemin içine sardım. İşte şu yanımdakiler onlardır" dedi.
(Peygamber aleyhisselam da): "Onları (yere) bırak!" buyurdu.
(Adam da) Onları (yere) bırakıverdi. Anneleri ise (yine) onlardan ayrılmadı.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) (orada bulunan) sahabilerine (şu): "Yavruların annesinin yavrularına olan şefkatine hayret ediyor musunuz?" diye sordu.
(Onlar da): “Evet ya Rasûlullah" cevabını verdiler.
(Peygamber aleyhisselam da): “Beni hak (din) ile gönderen Zata yemin olsun ki, Allah kullarına yavrularına karşı şefkatini gördüğünüz şu yavruların annesinden daha merhametlidir. Onları geri götür ve anneleri ile birliktelerken kendilerini yakaladığın yere koy."
(O zat da) onları geri götürdü.
(Ebu Davud, Cenâiz, 3089; Ebu Davud (Abdullah Parlıyan), C. 2, Cenazeler Kitabı, Bab 15, Hadis no : 3089, S. 591 -592)

Açıklama

Rasûl-u Zişan aleyhisselam, sahabilerinin başına gelen hastalık ve musibetlerin hikmetinden şikayette bulunmadan bunlara sabretmenin ahiretteki sevabından ve Allah'a ait küçük büyük bütün günahlara keffaret olacağından bahsederken, orada bulunanlardan biri söze karışarak kendisinin hiç hastalanmadığını ve hastalığın ne olduğunu bilmediğini söylemiş, Peygamber (s.a.v.)de "Sen (bela ve musibetlere tahammul eden ve bu sayede kemale eren kâmil) mu'minlerin yoluna ve onların sohbetine tamamen yabancısın" buyurarak onu meclisten uzaklaştırmak suretiyle ona kalbinin katılığını, tevbe ve taata daha çok devam ederek bu durumdan kurtulması gerektiğini unutmayacağı bir şekilde hatırlatmıştır.
Eğer Rasûl-u Zîşan Efendimiz, o kimseye o mecliste kalması ve musibetlerin muzminlere olan faydasıyla ilgili sohbeti dinlemesi için izin verseydi, o kimse bu sohbetten bir şey anlamayacağı ve istifade edemeyeceği gibi hem de konuşulanları yadırgayacak ve dolayısıyla zarar görecekti.
Netice olarak mevzumuzu teşktil eden bu hadis-i şerifte, Allah'ın mu'min kullarına karşı çok merhametli olduğu, onu bu dünyadaki günahlarından temizlemek ve cennetine sokmak için, günahlarına keffaret olacak hastalık ve musibetlere maruz bıraktığı ifade edilmektedir.
Kâmil mu'minler, bunu bildikleri için Allah'tan gelen tüm musibetleri rıza ile karşılarlar ve bu sayede varsa günahları affedilir, yoksa cennetteki makamları yükselir.
Gafil mu'minler ise, bu hikmeti bilmedikleri için başlarına gelen musibetleri kullara şikayet ederek bu sevaba ermekten mahrum kalırlar.
Sahibi tarafından bir süre bağlandıktan sonra bırakılıveren devenin hali ne ise, hastalıklar ve musibetler, karşısında kâfirlerin hali de odur. Bu hususta duygusuzluk, basiretsizlik, şuursuzluk yönünden deve ile kâfir arasında bir fark yoktur. İkiside başlarına gelen bu sıkıntıdan bir ibret dersi ve bir manâ çıkaramazlar. Sadece yiyecek ve içecek gibi dünya nazlarından mahrum kaldıklarına üzülürler.

Her ne kadar, senedinde kimliği meçhul iki tane ravi bulunduğu için, bu hadis-i şerif zayıfsa da, şu hadis-i şerifler mana itibarıyla onu takviye ettiklerinden, zayıflıktan kurtulup hasen dereceye yükselmiştir:

1. "Mu'min rüzgarların bir yandan bir yana sallayıp bazan yere yatırıp bazan da doğrulttuğu yeşil ekine benzer. Munafık da dimdik ayakta duran, kendisine hiçbir arıza gelmeyen, fakat (vakti gelince) birdenbire kökünden koparılıp sökülen pirinç fidanı gibidir."
(Buhârî, merza 1; tevhid 31; Muslim, munafikin 59, 60; Darimî, rikak 36; Ahmed b. Hanbel, 11,523; III, 454, V,I42; VI,386)

2. "Aziz ve Celil olan Allah melaikelere emredip "gidiniz, falanca kulumun üzerine belâ ve musibetleri dökünüz", der.
Onlar da gidip o kulun üzerine bela ve musibetleri dökerler. Bunun üzerine o kul Allah'a şükretmeye başlar. Melekler Allah'a dönüp gördüklerini anlatırlar. "Haydin geri gidiniz. Ben o kulumun yalvarıp yakarmasından hoşlanıyorum" buyurur"
(Taberani)

3. "Mu'min olan kişiye yorgunluktan, hastalıktan, meraktan, mahrumluktan, gamdan, ezadan, hatta kendisine batan bir dikenden mutevellid herhangi bir musibet gelmeyedursun, ille cenâb-ı hak bunlar sebebiyle onun günahlarını yarlığar."
(Buhârî, merza 3; Muslim, birr 36-38; Tirmizi, cenaiz 1; Muvatta, ayn 6; Ahmed b. Hanbel 1,441; 111,23; IV-23; VI,39, 42, 43, 160, 173, 175, 203, 215, 255, 257, 278, 279)

4. "İnsanlar içinde belası en çetin olanlar peygamberlerdir. Onlardan sonra da efdalden efdale teveccuh eder. Kişi dininin derecesine göre belalanır. Artık dininde selabet (ve kuvvet) varsa belası çetinledir. Dininde yufkalık (za'f) varsa o da dini mikdarınca ibtila görür. Bu suretle kula ait bela yeryüzünde üzerinde hiçbir günah kalmayarak yürüyeceği bir zamana kadar devam eder, gider."
(Tirmizi, zuhd 57; İbn Mace, fiten 23; Darimî, rikak 67; Ahmed b. Hanbel 1,172, 174, 180, 185)

5. Kendisini sar'a tutan bir kız Rasûlullah (s.a.v.)'e gelerek:
"Ey Allah'ın Rasûlu: Benim için dua et de kurtulayım." dedi.
Rasûl-u Ekraa de: "Eğer dilersen dua edeyim de bu hastalıktan kurtul. Fakat dilersen sabret de hesaba çekilmeden cennete gir." buyurdu.
Kadın da "Dünyada bu hastalığa sabreder ahiratte hesaba çekilmeden cennete girerim." dedi.

6. "Kul cennete Allah'ın kendisi için hazırladığı makama erişecek bir amel işleyemezse, Allah onun bedenine, veya malına veya çoluk çocuğuna bir musibet verir. Kulda ona sabretmek suretiyle cennetteki makamına eriştirir. (Ahmed b. Hanbel V.272)

Netice olarak hastalık ve musibetler, mu'minler için bir nimet, munafıklar için büyük sıkıntıdır. Çünkü günahkâr mu'minlerin günahlarına keffaret olur, salih mu'minlerin de cennetteki makamını yükseltir. Nitekim Cenâb-Hak Kur'ân-ı Kerîminde "Sîzi çarpan her musibet, kendi ellerinizin (ihtiyarınızın) işleyip kazandığı (günahlar) yüzündendir. Bununla beraber (Allah) birçoğunu da affeder." (de musibete uğratmaz) (Şûra 30) buyurarak bu gerçeğe işaret etmiştir.
İbn Ata der ki: "Kim başına gelen fitnelerin, musibetlerin kendi kusurundan neş'et ettiğini, bununla beraber mevlasının bunlardan birçoğunu afvetmiş bulunduğunu bilmezse onun, Rabbının kendisine olan ihsanı hakkındaki nazar ve teemmulu cidden kıttır."
(Muhammed bin Hamid) de şöyle demiştir: "Kul her zaman günahtan hali kalmaz. Onun taatı içindeki akisleri ise masiyet yolundaki günahlardan daha çoktur. Zira masiyet günahı bir cihettendir. Taat günahı birçok cihetlerdendir. Allah kulunu türlü türlü musibetlerle günâhlardan temizler, tâ ki kıyamet gününde onun yükünü hafifletmiş olsun. Yoksa onun afvi, rahmeti olmasaydı kul daha ilk adımda helaka uğrardı.

 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt