Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Muslumanı Yanlış Anlama ve İfadesine İnanmama, Ona İftira mıdır?

Aziz Tutal Çevrimdışı

Aziz Tutal

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
bir kimse diğer kişinin yaptığı hareketi yanlış anlarsa ve karşısındakinin sözüne inanmazsa o kişi iftira etmiş olur mu iftira etmişse hükmü nedir ayet ve hadislerle açıklarsanız sevinirim inşallah
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
bir kimse diğer kişinin yaptığı hareketi yanlış anlarsa ve karşısındakinin sözüne inanmazsa o kişi iftira etmiş olur mu iftira etmişse hükmü nedir ayet ve hadislerle açıklarsanız sevinirim inşallah
İftira kapsamına girmez. Aksine aşağıdaki ayetin kapsamında gunaha girer. Çünkü iftira kasıtlı olur, yanlış anlayarak hata olur.


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ
"Ey o iman etmiş olanlar, bir fâsık size bir haber getirdiği zaman onu iyice araştırın, sonra bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz." (Hucurat 6)

Nuzul sebebi:

İbn İshâk der ki: Mustalik oğullan müslüman olduktan sonra Rasûlullah (s.a.v.), zekâtlarını toplamak (teslim almak) üzere el-Velîd ibn Ukbe ibn Ebî Muayt'ı gönderdi. Velîd'in kendilerine zekât memuru olarak gelmekte olduğunu duyunca onu karşılamaya çıktılar. Velîd, karşısına atlılar çıkınca kendisini öldürmeye geliyorlar diye korkup geri döndü ve Rasûlullah (s.a.v.)'a geldi. Mustalik oğullarının kendisini öldürmeye kalkıştıklarını, vermeleri gereken zekâtı da vermediklerini haber verdi. Müslümanlar zekâtı men'eden ve zekât memurunu öldürmeye kalkışan Mustalik oğullan ile savaş konusunu çokça konuşmaya başladılar da bu düşünce müslümanlar arasında yayıldı ve hattâ Rasûlullah bile onlar üzerine bir gazveye çıkmaya niyyetlenmişti ki Mustalik oğullarından bir elçi hey'eti Medine'ye çıkageldi ve: "Ey Allah'ın elçisi, bize göndermiş olduğun elçinin gelmekte olduğunu duyunca onu karşılamaya çıktık. Niyyetimiz ona ikramda bulunmak ve zekâtımızı kendisine vermekti. Bizi görünce geri dönüb hızla kaçtı. Bize gelen habere göre Allah'ın Rasûlu'ne, kendisini öldürmek üzere karşı çıktığımızı söylemiş. Allah'a yemin ederiz ki onu öldürmek için gelmedik." dediler. Allah Tealâ onun hakkında ve bunlar (Mustalik oğullan) hakkında "Ey İman edenler, bir fâsık size bir haber getirdiği zaman onu iyice araştırın..." âyet-i kerimesini indirdi. (İbn Hişâm, es-Sîratu'n-Nebeviyye, Mısır 1375 / 1955, 11, 296)
Hadise en ayrıntılı biçimde İmam Ahmed'in müsned'indedir. Ayrıca Mustalik oğulları reisi Haris ibn Dırâr el-Huzâî'den nakledilmiş olmakla rivayetlerin en sahih olanıdır. Bu Haris ibn Dırâr aynı zamanda Peygamber (s.a.v.)'in hanımlarından Cuveyriyye'nin babesı olan Hâris'tir. Bu rivayette Haris şöyle anlatıyor:

Allah'ın Rasûlü (s.a.v.)'ne geldim. Beni İslâm'a davet etti, İslâm'a girdim ve ikrar eyledim. Beni zekât vermeye davet etti, kabul ettim ve: "Ey Allah'ın elçisi, kavmime döneyim, onları İslâm'a ve zekât vermeye davet edeyim. Onlardan her kim davetime icabet ederse zekâtını toplıyayım. Allah'ın Rasûlü (s.a.v.) bana, falan zamanda bir elçi göndersin de toplamış olduğum zekâtı getirsin." dedim. Olayın bundan sonrasını ravi şöyle anlatır: Haris, davetine icabet edenlerden zekâtı toplayıp da Rasûlullah (s.a.v.)'ın kendisine zekâtı götürecek birisini göndermesi zamanı gelince Hâris'e elçi gelmedi. Haris zannetti ki kendisi hakkında Allah'tan ve Rasûlü'nden bir öfke hasıl olmuştur. Kavminin eşrafını davet edip onlara: "Şubhesiz ki Allah'ın elçisi bana bir vakit tayin etmişti. O vakitte yanımdaki zekâtı almak üzere bir elçi gönderecekti. Allah'ın Rasûlü (s.a.v.) sözünden dönmez. O'nun elçisinin gelmemesinin bir tek sebebi Rasûlullah'ın öfkelenmiş olmasıdır. Gidelim, Rasûlullah'a varalım." dedi.

Rasûlullah (s.a.v.), Haris'in yanında toplanmış olan zekâtı almak üzere el-Velîd ibn Ukbe'yi göndermişti. Velîd yola çıkıp yolun bir kısmında iken korkmuş, geri dönmüş ve Rasûlullah (s.a.v.)'a gelip: "Ey Allah'ın elçisi, Haris, zekâtını bana vermedi ve beni öldürmek istedi." demiş; Rasûlullah (s.a.v.) da Hâris'e bir hey'et göndermişti.
Bu arada Haris de ashabı ile birlikte Rasûlullah (s.a.v.)'a gelmekteydi. İşte Rasûlullah (s.a.v.)'ın göndermiş olduğu hey'et yola çıkıp Medine'den ayrıldıklarında Haris onlarla karşılaştı.
Hey'ettekiler: "İşte şu gelen Hâris'tir." dediler.
Karşı karşıya geldiklerinde Haris onlara: "Kime gönderi İdiniz?" diye sordu.
Hey'ettekiler: "Sana gönderildik." diye cevapladılar.
Haris: "Niçin?" diye sordu.
Onlar: "Rasûlullah (s.a.v.) sana el-Velîd ibn Ukbe'yi göndermişti. O, senin, kendisine zekâtı vermediğini ve onu öldürmek istediğini iddia ediyor." dediler.
Haris: "Hayır, Muhammed'i hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki onu görmedim, bana gelmedi." dedi.
Hep birlikte dönüp Medine-i Munevvere'ye, Rasûlullah (s.a.v.)'ın huzuruna geldiklerinde Allah'ın rasûlu (s.a.v.): "Zekâtı vermedin ve elçimi öldürmek istedin, öyle mi?" diye sordu.
Haris: "Hayır, seni hak ile gönderene yemin ederim ki onu görmedim ve bana gelmedi. Rasûlullah'ın elçisinin bana gelmemesi durumu karşısında O'na yönelip gelmemin bir tek sebebi vardır ki o da Allah'tan ve Rasûlü'nden bir öfkenin sadır olmasından korkmuş olmamdır." dedi.

Râvî der ki: İşte bunun üzerine "Ve Allah Alîm'dir, Hakîm'dir."e kadar olmak üzere "Ey iman etmiş olanlar, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu iyice araştırın..." âyet-i kerimeleri nazil oldu. (Ahmed ibn Hanbel, Musned, IV, 279)

İbn Cerîr Taberî olayı biraz daha farklı naklediyor. Onun, Ebu Kureyb kanalıyla Ummu Seleme'den rivayet ettiği haber şöyledir:
Allah'ın Rasûlü (s.a.v.) Mustalik oğulları hadisesinden sonra Mustalik oğulları'nın zekâtını alıp gelmek üzere birisini göndermişti. Kavim (Mustalik oğulları) bunu duyup onu karşılamaya çıktılar, Rasûlullah (s.a.v.)'ın emrini tazimle kabullendiler. Ancak şeytan, gönderilen kişinin kalbine "onların kendisini öldürmek istedikleri" fikrini yerleştirdi de yarı yoldan dönüp Allah'ın Rasûlü (s.a.v.)'ne: "Mustalik oğulları zekâtlarını bana vermediler." dedi. Rasûlullah (s.a.v.) ve müslümanlar öfkelendiler.

Öte yandan Mustalik oğullarına, Peygamber (s.a.v.)'in elçisinin geri döndüğü haberi ulaşınca Rasûlullah (s.a.v.)'a geldiler ve O'nun, öğle namazını kıldığı sırada karşısında saf bağlıyarak: "Allah'ın ve Rasûlu'nün gazabından Allah'a sığınırız. Zekât toplamak üzere bize birisini gönderdin. Buna sevindik ve gözlerimiz aydın oldu. Sonra o, yoldan geri dönmüş. Bunun, Allah'ın ve Rasûlü'nün öfkesinden kaynaklanmış olmasından korktuk." dediler. Bilâl gelip ikindi namazı için ezan okuyuncaya kadar konuşmaya devam ettiler.

Ummu Seleme der ki: "Ey iman etmiş olanlar, eğer bir fâsık size bir haber getirirse onu iyice araştırın. Yoksa bilmeden bir kavme sataşırsınız da sonra ettiğinize pişman olursunuz." âyet-i kerimesi nazil oldu. (Taberî, Câmiu'l-Beyân, XXVI, 78.)

Taberî bu hadiseyi ayrıntılarda küçük farklarla İbn Abbâs'tan şöyle rivayet ediyor: Rasûlullah (s.a.v.), el-Velîd ibn Ukbe ibn Ebî Muayt'ı, zekâtlarını almak üzere Mustalik oğullarına göndermişti. Bu haber Mustalik oğullarına ulaşınca sevindiler ve Rasûlullah (s.a.v.)'ın elçisini karşılamak üzere çıktılar. Velîd de zannetti ki Mustalik oğullan kendisini öldürmek üzere çıktılar.
Bunun üzerine Velîd geri dönüp Peygamber (s.a.v.)'e: "Ey Allah'ın elçisi, Mustalik oğulları zekâtlarını vermediler." dedi. Allah'ın Rasûlü (s.a.v.) buna şiddetle öfkelendi ve kendi kendine onlarla savaşmayı düşündüğü sırada Mustalik oğullarının elçileri çıkageldi ve: "Ey Allah'ın elçisi, haber aldığımıza göre senin elçin yolun yarısından geri dönmüş. Onun, senin bize kızgınlığından dolayı göndermiş olduğun bir mektup sebebiyle dönmüş olmasından korktuk. Allah'ın gazabından ve Rasûlü'nün gazabından Allah'a sığınırız." dediler de Allah Tealâ onların mazur olduklaru kitabında inzal edip: "Ey iman etmiş olanlar, eğer bir fasık size bir haber getirirse..." buyurdu. (Taberî, Câmiu'l-Beyân, XXVI, 78.)

Mucâhid ve Katâde ise olayı daha farklı bir biçimde anlatırlar. Buna göre Peygamber (s.a.v.), Mustalik oğulları'nın zekâtı vermedikleri (hattâ irtidad ettikleri) haberi kendisine gelince Hâlid ibnu'l-Velîd'i üzerlerine göndermiş ve onlarla savaşmada acele etmemesini, teennî ile hareket edip durumu iyice araştırmasını emretmiş. Hâlid de yola çıkıp geceleyin onlara varmış ve gözcüler gönderip durumlarını öğrenmek istemiş. Gönderdiği gözcüler Mustalik oğullarının İslâm'a sarılmış olduklarını, ezan okuyup namaz kıldıkları haberini getirmişler. Sabah olunca Hâlid, Mustalik oğullarına varıp kendi gözüyle onu hayretlere düşüren durumu görüp dönmüş ve Mustalik oğullarının gerçek haberini Peygamber (s.a.v.)'e iletmiş ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş.(Taberî, Câmiu'l-Beyân, XXVI, 79)

Vahidî de aynı hadiseyi nakletmekle birlikte el-Velîd ibn Ukbe ile Mustalik oğullan arasında cahiliye devrinde bir düşmanlık olduğu ayrıntısına da yer vermiştir. (Vahidî,Esbabu'n Nuzul, sf: 277)



يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ
"Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan çekinin, çünkü zannın bazısı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın, kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin! Sizden biriniz kardeşinin ölü halindeki etini yemek ister mi hiç? Demek tiksindiniz! O halde Allah'tan korkun, çünkü Allah, tevbeyi çok kabul edendir. Çok bağışlayıcıdır." (Hucurat 12)
Suddî der ki: Anlatıldığına göre Selmân el-Fârisî bir seferde Peygamber (s.a.v.)'in ashabından iki kişi ile -bir rivayette Ebu Bekr ve Ömer ile- beraberdi. Onların hizmetlerini görür ve yemeklerinden yerdi. Bir gün insanlar yürüdüğünde Selmân uyuyakalmış ve onlarla birlikte yürüyememişti.
İki arkadaşı onu arayıp bulamayınca çadırlarını kendileri kurarak konakladılar ve: "Selmân -veya şu köle demişlerdir- pişmiş yemeğe ve kurulmuş çadıra gelmekten başka bir şey bilmiyor." dediler.
Selmân geldiğinde de onu, kendilerine katık istemek üzere. Peygamber (s.a.v.)'e gönderdiler.
Selmân, elinde bir kabla Rasûlullah (s.a.v.)'ın yanına vardı: "Ey Allah'ın elçisi, şayet senin yanında katık varsa kendilerine vermen için arkadaşlarım beni sana gönderdiler." dedi.
Allah'ın Rasûlu (s.a.v.): "Arkadaşların katığı ne yapacaklar, onlar katıklarını yediler." buyurdu.
Selmân dönerek o ikisine Rasûlullah (s.a.v.)'ın sözlerini haber verdi.
Kalkıp Rasûlullah (s.a.v.)'ın yanına geldiler ve: "Hayır, seni hak ile gönderene yemin olsun ki konakladığımızdan beri biz herhangi bir yemek yemedik." dediler.
Rasûlullah (s.a.v.): "Konuşmalarınızla siz Selmân'ı katık olarak yediniz." buyurdu, peşinden de: "Hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır?" âyet-i kerimesi nazil oldu
 
Üst Ana Sayfa Alt