Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Muslumanlara Haram Olan Malların Kafirlere Satılması Câiz midir?

E Çevrimdışı

Ercumenttt

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
SEVGİLİ KARDEŞLER.ALLAHIN RİZASI İÇİN BİR DÜKKAN AÇMAYI PLANLIYORUZ,İNŞAALLAH.VE BİR SUAL ÇIKTI SİZLERE DE SORUŞAK DEDİK.MÜŞRİKLERİN KESDİYİ ETLERDEN HAZIRLANAN ET MAMÜLLERİ,SOSİSLER,KUŞ ETLERİ,ACIKSAÇIK GİYSİLER SATMANIN İSLAMDAKI HÜKMÜ NEDİR?ÖNCEDEN HAYIR DUALARIMIZI SOYLEYİRİK.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Peygamber (s.a.v.)'in, Satışı Haram Olan Nesneler Hakkındaki Hükümleri

İslam'da yenilmesi, içilmesi ve kullanılması haram kılınan içki, domuz eti, akıtılmış kan, leş ve putların (Maide 3, 90; En’am, 145) satışı da yasaktır. (Ahmed b. Hanbel, el-Musned, XXII, 378)

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah Teala bir topluma bir şeyin yenilmesini haram kılmışsa, ondan elde edilecek kazancı da haram kılmıştır.”
(Ebu Davûd, Buyû‘, 66)
Buradan hareketle fukaha; müslüman bir kimsenin haram kılınan şeyleri müslüman veya gayrimüslim bir kişiye satmasının caiz olmadığını ifade etmişlerdir. Zira alışveriş iki taraflı hukuki bir işlemdir. Buna göre taraflardan birisi için caiz olmayan hususun karşı taraf açısından caiz olmasıyla hüküm değişmez. Müslüman açısından ise bir alışverişin caiz olması, alışverişe konu olan şeyden yararlanmanın helal olmasına bağlıdır. (İbn Mâze, el-Muhît, VI, 349)
Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Şubhesiz Yüce Allah ve O’nun Rasulu; şarab (içki), leş, domuz ve putların satışını haram kıldı.”
Kendisine, “Ya Rasulullah, ölmüş hayvanların iç yağları(nın satılması) konusunda ne dersiniz? Onlarla gemiler boyanıyor, deriler yağlanıyor, (kandillerde yakılmasıyla) insanlar aydınlanıyor”, dediler.
Rasûlullah (s.a.v.), “Hayır, haramdır” buyurdular.”
(Buhari, Buyû‘, 112)

Başka bir rivayette de şöyle bir olay geçmiştir: “Bir adam Peygambere (s.a.v.) bir tulum şarab hediye etmiş,
Peygamber, “Allah’ın bunu haram kıldığını biliyor musun?” diye sorunca
adam “hayır” cevabını vermiştir.
Adam da yanındaki birine bir şeyler fısıldamış,
Peygamber, “Ona ne fısıldadın?” diye sorunca
adam, “Şarabı satmasını emrettim” demiştir.
Bunu duyan Allah Rasûlu “Onun içilmesini haram kılan (Allah), satılmasını da haram kılmıştır” buyurmuştur.
Bunun üzerine adam, şarab tamamen akıp bitinceye kadar tulumun ağzını açmıştır.”
(Muslim, Musâkât, 12)




Buhârî ve Muslim'in Sahih'lerinde rivayet edilen bir hadisi-i şerife göre Câbir b. Abdullah (r.anh), Peygamber'in (s.a.v.) şöyle söylediğini işitti:

إِنَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ حَرَّمَ بَيْعَ الْخَمْرِ وَالْمَيْتَةِ وَالْخِنْزِيرِ وَالأصْنَامِ فَقِيلَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَرَأَيْتَشُحُومَ الْمَيْتَةِ فَإِنَّهَا يُطْلَى بِهَا السُّفُنُ وَيُدْهَنُ بِهَا الْجُلُودُ وَيَسْتَصْبِحُ بِهَا النَّاسُ فَقَالَ لا هُوَ حَرَامٌ ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عِنْدَ ذَلِكَ قَاتَلَ اللَّهُ الْيَهُودَ إِنَّ اللَّهَ لَمَّا حَرَّمَ شُحُومَهَا جَمَلُوهُ ثُمَّ بَاعُوهُ فَأَكَلُوا ثَمَنَهُ
Allah ve Rasulu şarabın, ölü hayvanın, domuzun ve putların alış-verisini haram kıldı."
Denildi ki; Ya Rasulullah! Ölü hayvanın iç yağına ne dersiniz? Zira onlar gemilere
sürülmekte, onlarla deriler yağlanmakta, insanlar aydınlanmaktadır.
Bunun üzerine Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: لا هُوَ حَرَامٌ Hayır, o haramdır.
Sonra de söyle dedi: قاتل الله اليهود إن الله لما حرم شحومها جملوه ثم باعوه فأكلوا ثمنه
Allah Yahudileri kahretsin! Allah onlara iç yağını haram kılınca onlar, onu süsleyip sattılar ve bedelini yediler.”
(Buhari, K. Buyu’, Bab, 112, Hadis no: 178, 2082; Muslim, 1581)


İbn Abbas'tan (r.anhuma) şu rivayet bulunmaktadır: Ömer (r.anhuma) Semura'nin şarab sattığını haber alınca şöyle dedi: Allah Semura'yi kahretsin. O, Allah Rasûlu'nün şöyle dediğini bilmez mi: "Allah Yahudilere lanet etsin. Ölü hayvan yağı onlara haram kılındı, ama onlar onu erittiler ve sattılar."

(Buhârî, 34/101; Muslim, 1582)
Bu rivayet Ömer'in Musned'indendir. Beyhakî ve Mustedrak sahibi Hâkim de bu rivayeti zikretmişler, ancak onu İbn Abbas'ın Musned'ine nisbet etmişlerdir. Bu iki kaynaktaki rivayette şöyle bir ziyade vardır:

İbn Abbas şöyle demiştir: Nebi SallAllah’u Aleyhi wesellem mescidde, yani Mescid-i Haram'da idi. Bakışlarını semaya dikti, gülümsedi ve şöyle buyurdu:

لَعَنَ اللَّهُ الْيَهُودَ حُرِّمَتْ عَلَيْهِمُ الشُّحُومُ فَبَاعُوهَا وَأَكَلُوا أَثْمَانَهَا وَإِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ إِذَا حَرَّمَ عَلَى قَوْمٍ أَكْلَ شَيْءٍ حَرَّمَ عَلَيْهِمْ ثَمَنَهُ
Allah Yahudilere lânet etti. Onlara iç yağı haram kılındı. Onlar onu satıp bedelini yediler. Allah bir topluluğa bir şeyin yenilmesini haram kıldığında o şeyin bedelini de haram kılmıştır.”
(Ahmed b. Hanbel, Musned, Benî Hâsim, 2111;
Beyhakî, Sunen, 6/13 ; Ebu Davud, 3488. Muellefin de dediği gibi isnadı sahihtir.)
(Bu rivayetin isnadı sahihtir. Beyhakî, bu hadisi İbn Abdan — es-Saffâr — ismail el-Kâdî — Musedded — Bişr b. el-Mufaddal— Hâlid b. Hazza — Bereke Ebu'l-Velîd — İbn Abbas yoluyla rivayet etmiştir.)

Yine Buhârî ve Muslim'in Sahihlerinde Ebu Hurayra (r.anh) hadisinde bu rivayetin bir benzeri zikredilmiş, ancak orada: "Allah bir kavme bir şeyin yenmesini haram kılınca onun parasını da haram kılar." ifadesi yer almamıştır.

Anlamı çok geniş olan bu hadisler, üç grup eşyanın haram kılındığını göstermektedir:
1) Akıllan ifsad edecek içecekler.
2) Bedenleri pis gıdalarla besleyerek insan fıtratındaki tabiîliği ifsad edecek yiyecekler.
3) Dinleri ifsad edip şirke ve fitneye sebeb olacak nesneler.

Birinci grubu haram kılmak suretiyle aklı, onu ifsad ve izâle edecek şeylerden korumuş, ikinci grubu haram kılmakla kalbi, onu ifsad edecek gıdaların ona ulaşmasından korumuş —zira gıda ile gıdalanan arasında bir benzerlik söz konusudur—, üçüncü grubu haram kılmakla da dinleri, onların ifsadına sebeb olabilecek şeylerden korumuştur. Böylece bu nesnelerin haram kılınması akılların, kalblerin ve dinlerin korunmasını garanti altına almıştır.
Ancak Rasûlullah'ın (s.a.v.) sözünün sınırlarını tam olarak kavrayabilmek, o sınırlar içine giren ve girmeyen hususları bilebilmek, böylelikle o sözdeki umum ifade eden kelimeleri anlayıp içine aldığı bütün grupları aynı zamanda lafzın ve mânanın şâmil olduğu bütün grupların te'vîlini görebilmek, işte bütün bunlar Allah ve Rasûlu'nden gelen hususları anlayabilme hususiyetidir ki, âlimler bu konuda birbirlerinden derece derece farklıdırlar ve Allah o yeteneği dilediği kuluna ihsan eder.
(İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 6/319-320)


Bazı şeyler vardır, Allah Subhanehû ve Teala yenilmesini haram kılmıştır, ölmüş hayvan eti gibi. Bazı şeylerin içilmesini haram kılmıştır, şarap gibi. Bazı şeylerin alınmasını haram kılmıstır, putlar gibi. Bazı seylerin elde edilmesini haram kılmıştır, heykeller gibi. Bazı şeylerin yapılmasını haram kılmıştır, canlı resmi çizmek gibi. Bazı şeylerin haram kılınması hakkında ayetler ve hadislerden Şer’i nâslar gelmiştir.

Haram kılınışı hakkında bir Şer’i nâssın geçtiği seylerden Allah’ın kullara haram kıldığı hususa gelince; -ister yenilmesi ister ise baska bir seyi haram kılınmıs olsun fark etmez- işte Allah Subhanehû ve Teala’nın kullara haram kıldığı bu şeylerin alış-verişi de haramdır. Çünkü onların bedelleri de haramdır
Haram kılma hususundaki bu Şer’i nâs illetli değil, onu illetlendiren başka bir Şer’i nâs da yoktur. Onun için illetli olmaksızın mutlak olarak kaldı.
Şöyle denilmez: “Onların haram kılınışındaki illet, mubah menfaatin olmayışıdır. Bundan onlarda bir mubah menfaat olsaydı, caiz olurlardı, noktasına varılır.” Böyle denilmez. Çünkü bu, illetlendirmenin yokluğu hususunda açık bir nâsstır. Onun illeti olduğunun anlaşılmasına ihtimal verilmez.
Onun için kullara haram kılınan şeyin alış-verişi haramdır.
İster bunda bir mubah menfaat olsun ister olmasın fark etmez. Buradan hareketle; putların, haçların alış-verişi haram kılındı, insan ve hayvan gibi canlı varlıkların heykellerinin alış-verişi haram kılındı, insan ve hayvan gibi canlıların elle çizilmiş resimlerinin alış-verisi haram kılındı.

Küfür akidesiyle ilgili bir şeyi, haç gibi, satmak haramdır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

إن الله إذا حرم شيئاً حرم ثمنه
Allah bir şeyi haram kılmışsa bunun ücretini de (satılmasını) haram kılmıştır.”
[İbn Abbas’tan, Ahmet ve Ebû Dâvud rivayet etti]



Kâfirlerle Ticaret Yapmak

Gayr-ı muslimlere bayramlık eşya ve maddeler satmak veya alış-veriş yapmak üzere onların çarşılarına gitmek meselesine gelince:

Bu konuda İmam-ı Ahmed ibn Hanbel'e vaktiyle şöyle bir soru soruldu:
“Ş
am'daki Hristiyanlar tarafından kutlanan Turyabur ve Deyr-i Eyyub gibi bayramları düşünelim. Müslümanlar bu şenliklerde bulunup çarşıda satılan koyun, sığır, un ve buğday gibi şeylerden satın alıyorlar. Sadece çarşılarda geziyorlar, yoksa onların mâbedlerine girmiyorlar bu konuda ne dersin?

İmam bu soruya şu karşılığı verdi:
“Müslümanlar onların mâbedlerine girmedikleri, sadece çarşılarına gittikleri takdirde bunun hiç bir sakıncası yoktur”

Ebu Hasan Amidî de aynı konuda şöyle diyor:
“Kâfirlerin bayram şenlikleri sırasında çarşılarında sattıkları mallara gelince, bu çarşılara gitmenin hiç bir sakıncası yoktur. Ahmed İbn Hanbelî'nin bu görüşte olduğu Muhenna tarafından rivayet ediliyor. Yasak olan hareket, müslümanların bu bayramlar da kâfirlerin mabedlerine ve kiliselerine gitmeleridir. Yoksa pazarlarında satılan mallarına müşteri olmaları değildir.”

Ahmed İbn Hanbeli'nin bu sözleri, bu çarşılara mutlak anlamda, yani hem müşteri ve hem de satıcı olarak katılmayı caiz gördüğü şeklinde yorumlanabilir. Çünkü O , “Müslümanlar, onların mâbedlerine girmedikleri, sadece çarşılarına gittikleri takdirde bunun sakıncası yoktur” diyor. Bu ifade hem satıcıyı ve hem de muşteriyi kapsamına alır niteliktedir.

Diğer ve daha güçlü görülen bir ihtimal onun, sadece müşteri sıfatı ile bu çarşılara katılmaya izin vermiş ve oralarda mal satmayı bu izin kapsamına almamış olmasıdır. Çünkü soruyu soran kimse kendisine kâfirlerin bayram şenlikleri sırasında kurdukları pazarlara müslümanların katılıp katılamayacaklarını sormuş ve maksadının sadece bu noktayı öğrenmek olduğunu, sorusunun son cümlesindeki “Onların mâbedlerine girmeksizin sadece mal satın alırlar” şeklindeki ifadesi ile açıkça belirtmiştir.
Sorunun sahibi olan Muhenna b. Yahya Sami'nin yetkili bir fıkıh bilgini olduğunu da göz önüne almak gerekir.

Bizim anladığımız kadarı ile -ki doğrusunu Allah bilir- sorunun sahibi olan Muhenna kâfirlerin bayramlarına katılmayı yasaklayan delilleri işitmiş ve bunun üzerine Ahmed İbn Hanbelî'den bu şenlikler dolayısıyla kurulan alış-veriş pazarlarına gidip bir şeyler satın almanın bu bayramlar a katılmak gibi sayılıp sayılmayacağını öğrenmek istemiş, imam da bu çarşılara gitmenin serbest olduğunu söylemiştir. Yani Muhenna, Hanbelî'ye müslümanın bu çarşılarda kâfirlere mal satıp satmayacağını sorusunda söz konusu etmemiştir. Bunun sebebi bunun hükmünün kendisinc e belli olması olabileceği gibi, o anda böyle bir şeyi öğrenmek gereği duymamış olması da olabilir.

Öte yandan Ebu Hasan Amidî'nin sözleri de bu yorumların her ikisine elverişlidir. Fakat daha geçerli ihtimal, onun bu çarşılarda mal satmayı da serbest saymış olmasıdır. Çünkü O, “Müslümanlara yasak olan şey, kâfirlerin mâbedleri ne veya kiliseler ine gitmektir” diyor.

Şunu hemen vurgulayalım ki, Ahmed İbn Hanbelî'nin dediği gibi bu şenlikler sırasında kurulan pazarlara gitmek ve mâbedlerde düzenlenen törenlere katılmaksızın oralardan mal satın almak, sakıncasız ve câizdir. Çünkü burada ne günah bir davranışa katılmak ve ne de günaha yardakçılık etmek söz konusudur. Sebebine gelince kâfirlerden mal satın almak aslında caizdir ve günaha yardakçılık anlamı taşımaz. Tersine böylelikle onların dindaşları tarafından satın alınınca kötülüğe alet edileceği açık olan malların bir kısmı günah yolunda kullanılmaktan kurtarılmaktadır. Buna göre onlardan mal almak bu yönü ile kötülüğü azaltıcı bir nitelik taşır.

Ayrıca İslâmın ilk yıllarında cahiliye geleneğinin devamı olarak kurulan bazı pazarlardan müslümanların alış-veriş yaptıklarını, hatta Peygamberimizin (salât ve selâm üzerine olsun) de bu pazarların bazılarına katıldığını biliyoruz . Bu pazarların bir kısmı hacc mevsimi sırasında ve bir kısmı da batıl cahiliye bayramları vesilesi ile kuruluyordu.

Ayrıca şu da var. Çoğunlukla karşılaştığımız durum, çarşılarda günah işlemek için kullanılabilecek olan malların satıldığı gerçeğidir. Meselâ bir müslüman düşünelim ki, masum bir kimseyi öldürmek için silah veya alkollü içki hazırlamak için meyva suyu satılan bir çarşıya gidip bu mallara müşteri olmuştur. Bu alış-veriş sakıncalı olmak bir yana, iyi bir şeydir. Çünkü bu malların normal alıcıları gayr-ı muslimlerdir ve İslâmiyet onlara bu konuda serbestlik tanımıştır.

Bu arada bir müslümanın mal satın almak amacı ile kâfir ülkelere gitmesi dinimizde caizdir. Bilindiği gibi Ebu Bekir (Allah ondan radı olsun) Peygamberimizin (salât ve selâm üzerine olsun) zamanında o sırada kâfirlerin elinde olan Şam'a giderek oradan mal satın almıştır. Ömer (Allah ondan radı olsun) tarafından da bu ticaretin serbest olduğunu belirten bir hadis rivayet edilmiştir. Hakkında daha başka hadislerin de bulunduğu bu konu bu kitabın başka yerinde daha detaylı bir biçimde incelenecektir. Açıktır ki, müslümanların mal almalarının serbest bırakıldığı bu kâfir ülkelerin çarşılarında, günah yolunda kullanılabilecek çeşitli mallar satılmaktadır.

Bunun yanında müslüman tüccarların kâfirlere, söz konusu bayram şenliklerinde kullandıkları yiyecek, elbise ve koku maddeleri gibi mallar satmalarına veya böyle şeyleri müslümanların kâfirlere hediye etmelerine gelince böyle bir hareket, bir anlamda, kâfirlere haram olan bayramlarını kutlama konusunda destek olmak demektir.


Burada gözetilmesi gereken temel prensip şudur:
Kâfirlere alkollü içki hazırlamak üzere üzüm veya meyva suyu satmak câiz değildir. Yine onlara, müslümanlara karşı kullanacakları silâhlar da satılamaz.

Ömer (r.anh)'in (Allah ondan radı olsun) müslüman olduktan sonra Mekke'de oturan, muşrik kardeşine ipekten yapılmış bir kat elbise hediye etmesi, kâfirlere ipek satılabileceğini gösterir. Bu yüzden iki çelişik rivayetin daha doğru olanına göre alkollü içki kullanmak asla câiz değildir. Çünkü ipek genel anlamda mubahtır, fakat çok miktarda kullanılması insanların bir kısmına (erkeklere) haram kılınmıştır. Bununla birlikte aslında gerek ipek işlemeciliği ve gerekse ticareti câizdir. İşte bu konudaki çoğunlukla hakkında yanılgıya düşülen temel prensip budur.

Eğer Ahmed ibn Hanbelî'nin yukarıdaki sözlerinin ilk yorumu olarak “kâfirlere bayramlık eşya satmayı mubah sayıyor” denirse bilmek gerekir ki, İmam-ı Ahmed ibn Hanbelî'den kâfir ülkelere böyle mallar ihraç etmekle ilgili iki çelişik görüş nakledilmiştir. Bu tip malları bayramlarında kâfirlere satmanın, onları kâfir ülkelere ihraç etmek gibi olacağı söylenebilir. Oysa kâfirlerin bayram şenliklerinde kullanılacak elbise ve yiyecek maddelerini kâfir ülkelere ihraç etmek, onlara dinlerinde destekçi olmaktır. Kâfirlere bu tip malları ihraç etmemiz yasaklandığına göre kendi ülkemizde onlara bu tip mallar satmamız haydi haydi yasak olur.

İmam-ı Ahmed'in ortaya koyduğu temel prensiplerin çoğu ve bir çok sözleri böyle bir satışı yasak saymasını gerektiriyor. Fakat Acaba bu yasak, bu işi haram saydığı anlamına mı, yoksa bundan kaçınılmasının daha iyi olacağını düşündüğü anlamına mı geliyor?

Bu konuda karar vermek için aşağıdaki inceleme yazısını okumalıyız. Görüleceği gibi bu inceleme yazısının yazan olan Abdulmelik Habib bu tip satışların mekruh olduğu hususunda alimler arasında görüş birliği olduğunu ve İmam-ı Malikî'nin bu işi haram saydığını açıkça belirtmektedir.

(Abdulmelik b. Habib b. Suleyman b. Harun El-Sulemi, El-Kurtubî- Ebu Mervan- Maliki Mezhebi hukukçularındandır. 174. h. yılında doğdu. Zamanının Endülüs-İspanya- bilginlerindendir. Bir hayli üzgün eserleri var: El-Vâdıha fi El-Sünen ve El-Fıkıh, Tefsir-i Muvatta' Malik, Tabakat El-Fukaha ve El-Tabiin. 238 yılında vefat etti. Lisan El-Mizan, c. 4, Sf: 59-60, Biy. No: 174; Zerkelî, El-Alam, c. 4 Sf: 197)

Abdulmelik b. Habib, “Vazıha” adlı eserden aldığımız bu incelemesinde şöyle diyor:
“Hristiyanların İsa (a.s.), haç, saygı gösterdikleri eski
din büyükleri ve azizleri adına kestikleri kurbanlar da böyledir. Gerek İmam-ı Malik ve gerekse diğer imamlar bu tip kurbanların etinin yenmesini mekruh saydılar. Biz de bu görüşteyiz. Bu tip kurbanların etleri Kur'an'daki -Allah'dan başkası için kesilen kurbanlar- yasağının kapsamına benzemektir. (Bakara: 173)

Doğrudan doğruya bu ayetin kapsamına giren ayetler, kâfirlerin taptıkları putlar adına kestikleri kurbanların etleridir .

Bazı alimler -Hristiyanlar tarafından boğazlanan hayvanların etlerini yemeyi Allah bize helâl kıldı- diyerek bu meseleyi hafif görmüşler, üzerinde fazla durmamışlardır. Oysa bu görüşü ileri sürenler dayanak olarak ileri sürdükleri serbestiyi, yani kâfirlerin kestikleri hayvanların etlerini yiyebileceğimiz serbestisini bize nakledenlerin ne söylediklerini ve neyi kastettiklerini biliyorlar.

Bu serbestliği İbn-i Vehb, İbn-i Abbas'dan, Ubade b. Samit'ten, Ebu Derda'dan , Suleyman b. Yesar'dan, Ömer b. Abdulaziz'den, İbn-i Şihab'dan, Rebia b. Abdurrahm an'dan, Yahya b. Said’den, Mekhul'den ve Ata'dan rivayet ediyor.

(Ebu Derda, Uveymir b. Malik b. Zeyd b. Kays El-Hazrecî El-Ensarî ünlü sahabiler arasındadır. Allah Rasûlu -üzerine selam- onunla Suleyman El-Farisi arasında kardeşlik ilan etti. Uhud'dan sonra bütün savaşlarda Allah Rasûlu (üzerine selam) ile birlikte oldu. Osman b. Affan zamanında Dimaşk valiliğine tayin oldu ve orada vefat etti. (h. 32). İbn Sâd, Tabakat, c. 7, Sf: 391, 393; El-İsâbe, c. 5, Sf: 185-186 )
(Rebîa b. Abdurrahman; Basılı nüshalarda bu kişinin ismi Rebîa b. Abdurrahm an olarak geçmektedir. Oysa bu Ravinin adı ne bu ne de İbn Abdurrahman'dır. Bu zat: Rabia b. Furuh, (Furuh), Ebu Abdurrahmandır El-Teymi, Ebû Osman El-Medeni'dir. Rebi’a özgün görüşleriyle ünlüdür, İbn Hacer el-Takribde: güvenilir, ünlü fıkıhçılardandır.” der. Rabia beşinci kuşak ravilerden olup, altı ünlü hadis yazan ondan hadis kaydettiler. Hic. 136 yılında öldü. Takrib El-Tehzib, c.1, Sf: 247, biy. 60)

(Bu ravinin Yahya b. Said El-Hattan olduğu sanılıyor. Hadis kritiğinde, öncülerdendir. Güvenilir sağlam hadis ezbercilerindendir. Ayrıca dokuzuncu kuşak alimlerin en ulularındandır. Yukarıda adından söz edilen İbn Vehb'in çağdaşıdır. Hic. 198 yılında 78 yaşında öldü. Takrib El-Tehzib, c. 2, Sf: 348)

(Mekhûl El-Şamî-Ebu Abdullah El-Fatih El-Dimaşkî, Şam bilginleri ve hukukçularındandır. Kader konusunda ileri sürdüğü bir görüşten ötürü yalnışlığa düştü; ancak, sonradan bu hatasından döndü. Güvenilirdir, fakat 'müdelles' nakillerde bulunur. Muslim ondan hadis nakletmiştir. H. 114 yılında öldü. a.g.e., c. 10, s. 289-293, biy. No: 509)


Kafirlerin gerek bayramları dolayısıyla gerek azizleri gerek ölüleri ve gerekse kiliseler için kestikleri kurbanların etlerinden yememek daha doğrudur. Üstelik bu etleri yemenin diğer bir sakıncası, böylece onların muşrikliklerine saygı gösterilmiş olmasıdır.

Nitekim Said Muafirî, İmam-ı Malik'e hristiyan ların ölüleri için hazırlayıp dağıttıkları yemeklerden müslümanın yiyip yiyemeyeceğini sordu ve Malikî'den şu cevabı aldı:

"Müslümanlar, hristiyanların dağıttıkları bu yemeklerden yememelidir. Çünkü bu yemekler muşriklîğe saygı gösterme amacı ile hazırlanıp dağıtılır ve bu yönleri ile kâfirlerin bayramları sırasında ve kiliseleri için kestikleri kurbanlara benzerler."

(Said b. Abdullah El-Muafirî, İmam Malik'in öğrencileri ve Maliki ekolünün ünlü alimlerin dendir. İbn Vehb, İbn Kasım gibi ünlü Malikî hukukçuları ondan hukuk dersleri aldı. H. 173 yılında dünyadan ayrıldı. İbn İshak El-Şîrazî, Tabakat El-Fukaha, s. 150)
(İmam İbn Teymiyye, Müslümanların Kafirlerle İlişkileri, Tevhid Yayınları: 15-24)

Domuz eti ve şarap gibi, bize göre mal olmayan, fakat hiristiyanlara göre mal olan şeyleri para karşılığında değil de, mal karşılığında onlara satmak, bâtıl değil, fâsiddir. Yani haram olan bir davranışta bulunmuş olmakla beraber, karşılığında alınan mala sahip olunur. Para karşılığında satmakta, değer verilen taraf para değil, eşya olduğundan, halbuki, bu tür şeylere İslâm değer vermemizi emrettiğinden, parayla satışları bâtıldır, hiçbir sonuç doğurmaz. Yani alınan paraya mâlik olunmaz. (Merginânî, Hidaye VII/42; Durru'I-Muntekâ , VI/54; el-Inâye alel Hidâye VI/405-406; Zeyla'î, Tebyîn ve Hâsiyesi; Selebî IV/44)
Fakat fâsidi câizle karıştırmamak gerekir. Yani bir müslümânın, eliyle boğazlamış olsa bile domuz etini satması câiz değildir. Halbuki "domuz dışındaki vahşî ve eti yenmeyen hayvanları inek boğazlar gibi boğazlarsa etlerini satabilir. (Fetâvayı Hindiyye, IV/115)

İshak b. ibrahim, Ahmed bin Hanbel'in (rahimehullah) şöyle dediğini aktarmıştır:
“Bir defasında Ebu Abdullah'a (Ahmed İbn Hanbelî'ye) hristiyan mâbedleri için vakfedilen bir gayri menkulun müslümanlar tarafından kiralanıp kiralanamayacağını sordular.
Ebu Abdullah bu soruya: “Müslüman asla böyle bir yeri kiralamamalı, böylelikle asla hristiyanların küfürlerine yardakçı olmamalıdır.” diye cevab verdi.

Başka bir defasında da bir marangoz mecusî (ateşe tapanlar) ölüleri için sanduka yapıp yapamayacağını sorunca ondan:
“Sakın bunu yapıp onların kâfirlik geleneklerine destek olma” cevabını aldı.

Buna karşılık Muhammed b. Hakem'in: Müslüman bir mezarcının gayr-i muslim ölüler için ücret karşılığında mezar kazıp kazamayacağı şeklindeki sorusuna: “Bunun hiç bir sakıncası yoktur.” şeklinde cevap verdi.
(Muhammed b. El-Hakem, Ebu Bekir El-Ahvel, Ahmed b. Hanbel'den fıkhî meseleler dinledi. Sağlam güvenilir bilgisi vardı, imamdan önce öldü. (h. 223) Tabakat El-Hanabile, c 1, s. 295 - 404)

Gayr-i muslim ölülere sanduka yapmakla mezar kazmak arasındaki bu hüküm farklılığının sebebi şudur:
“Sanduka, tıpkı kilise gibi, onların batıl dinlerine özgü bir semboldur. Oysa normal bir mezar böyle değildir. O özü bakımından ne günah bir şeydir ve nede kâfirlerin dinî özelliklerindendir.”

Öte yandan Hilâl de İmam-ı Ahmed'in konumuzla ilgili görüşleri hakkında şunları söylüyor:
“Konumuz evini gayri muslimlere kiralayan ve satan kimse hakkındadır. Muruzî'ye dayanılarak bildirildiğine göre bir defasında Ebu Abdullah'a (Hanbelî'ye) bir müslümanın evini, orada dinine göre ibadet yapacak bir gayri muslime satıp satamayacağını sordular.
Ebu Abdullah bu soruya şu karşılığı verdi: “O evde Hristiyan mı oturup tapınma yapacak? Hayır, müslüman, evini içinde çan çalıp duvarlarına haç asacak kimselere satamaz. Müslüman evini kâfirlere satamaz.”

Öte yandan Ebu Haris'e dayanılarak bildirildiğine göre başka bir defasında İbn-i Abdullah'a bu konuda şöyle bir soru soruldu:
“Müslümanın biri evini satılığa çıkardı, bunu duyan bir hristiyan fazla fiyat teklif ederek kendisine cazip bir müşteri niteliği kazandırdı. Hristiyan olabileceği gibi yahudî ve mecusî olması da mümkün olan böyle bir müşteriye müslüman evini satabilir mi?”
(Ebu Haris; Benim kanımca bu şahıs Ahmed b. Muhammed El-Saiğ-Ebu El-Haris'tir. Ahmed b. Hanbel bu zatı bulunduğu meclislerde öne çeker ve ona ikramda bulunurdu, İmam'dan fıkıhla ilgili bir çok meseleleri nakletti. Tabakat El-Hanabile, c. 1, s. 74-75, Biy. No: 59)

İmamın bu soruya verdiği karşılık şudur:
“Hayır, müslümanın evini herhangi bir kâfire satmasını ve böylece evinde küfür işlenmesine zemin hazırlamasını onaylamıyorum. Böyle bir kimse evini bir müslümana satmalıdır.”

Fakat İbrahim b. Haris'e dayanılarak bildirildiğine göre bir gün Ebu Abdullah'a şöyle bir soru soruldu:
“Müslüman bir kimse evini oturmak üzere bir gayr-i muslime kiralıyor. Bu ev sahibi kiracısının evinde içki içeceğini ve diğer şirk geleneklerine uyacağını bile bile evini kiraya veriyor. Bu konuda ne dersiniz?
Ebu Abdullah (Hanbelî) bu soruyu şöyle cevaplandırıyor:
“İbn-i Avn, evini sırf gayr-ı muslimlere kiralar ve niçin böyle yaptığını soranlara da böylece onları sıkıntı ve baskı altına aldığını söylerdi. Bu sözleri ile gayr-ı muslimleri horlamak veya aşağılamak istediğini söylemiyordu. Söylemek istediği şey, bir müslümanı kiracı edinerek onu sıkmak, baskı altına almak istemediği idi. Bu düşüncesini açıklarken de:
“Müslüman bir kiracımdan gidip kira isterken onu sıkıntıya sokmuş, baskı altına almış olurum. Fakat eğer kiracım gayr-ı muslim olursa bu iş bana daha kolay geliyor” diyordu.
(İbrahim b. El-Haris b. Musab b. Ubâde b. Samit, İmam Ahmed'in hatın sayılır destanlarından ve on ikinci kuşak alimlerden sayılır. Tabakat El-Hanabile, c. 1, s. 94, Biy. 92)
(İbn-i Avn , Abdullah b. Avn b. Ebt Avn b. Yezid El-Hilalî El-Harraz, El-Bağdâdî, güvenilir, ibadete düşkün birisidir. Onuncu kuşak ravilerdendir. H. 232 yılında öldü. Muslim ve Nesâi ondan hadis naklettiler. Takrib El-Tehzib, c. 1, Sf: 439, biy. No: 527. Aynca bu âlim İmam Ahmed'in çağdaşıdır.)



 
Üst Ana Sayfa Alt