Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Namazda Neler Var Tüm Detaylar...

H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
1— Namaza Başlaması:


Namaza kalktığında "Allahu ekber" derdi. Bundan önce hiçbir şey söylemez, niyeti asla diliyle telaffuz etmezdi. "Allah rızası için falan vaktin dört rekât farzını kıbleye yönelik olarak bana uyan cemaata kıldırmaya yahut uydum hazır olan imama" demediği gibi "edâ olarak", "kaza olarak" ve "vaktin farzını kılıyorum" sözlerini de söylemezdi. Bu on bid'atın hiçbir kelimesini, ister sahih, ister zayıf; ister müsned, ister mürsel bir senedle olsun Hz. Peygamber'den (s.a.) hiç kimse nakletmemiştir. Hatta O'nun ashabından herhangi birinin bunlardan birini söylediği bile nakledilmemiş; ne tabiînden biri, ne de dört imam (Ebu Hanîfe, Mâlik, Şafiî ve Ahmed) bunları hoş görmüştür. Ancak İmam Şafiî'nin —Allah ondan razı olsun— "Namaz, oruç gibi değildir. Ona hiç kimse zikirsiz giremez." sözü, sonra gelen bazı âlimleri[414] yanılttı ve zannettiler ki; zikir, namaz kılan kimsenin niyeti söylemesidir. Oysa Şafiî'nin —Allah rahmet etsin— zikir'den maksadı başlangıç tekbirinden başka birşey değildir. İmam Şafiî, Hz. Peygam-ber'in (s.a.) hiçbir namazda yapmadığı ve onun halifelerinden ve ashabından hiç birinin tatbik etmediği bir şeyi nasıl müstehap sayabilir?! Onların tutum ve davranışları ortada. Eğer biri çıkar da bu konuda onlardan bir nakil bulursa kabul eder, rıza ve hoşnutlukla karşılarız. Onların yolundan daha mükemmel bir yol yoktur. Şerîat sahibi Hz. Muhammed'den (s.a.) öğrendiklerinden başka da sünnet yoktur.
Namaza başlarken sadece "AUahu Ekber"der, başka birşey söylemezdi, âdeti buydu. Hiç kimse onun bundan başka birşey söylediğini naklet-memiştir.
Tekbir getirirken ellerini, parmakları açık ve kıbleye yönelik bir şekilde kulaklarının üst kısmına kadar kaldırırdı. Ellerini omuzlarına kadar kaldırdığı da rivayet edilmiştir. Ebu Humeyd es-Sâidî ve onun takipçileri: "Eller omuz hizasına kadar kaldırılır." demişlerdir ki, İbn Ömer de bu görüştedir. Vâil b. Hucr, kulakların hizasına kadar; Berâ ise kulaklara yakın kaldırılır demişlerdir. Bir görüşe göre bu iş serbest bırakılmış fiillerdendir (isteyen istediğini yapabilir). Diğer bir görüşe göre parmak uçlarını kulakların üst kısmına kadar, avuçlarım ise omuzlara kaldırır. Şu halde ihtilaf yoktur. Bu kaldırmanın bizzat kendisinde ihtilaf edilmemiştir (yani tekbir getirirken elleri kaldırma —değişik şekillerde olsa da— vardır).
Sonra sağ elini sol elinin üzerine kor, şu dualardan birini okurdu:
1- "Allah'ım! Benimle günahlarımın arasını doğu ile batı arasım ayırdığın gibi ayır.Allah'ım! Hatalarımı su ile, kar ile, dolu ile yıka. Allah'ım! Beyaz elbise kirden nasıl arındırılırsa beni de günah ve hatalardan öylece arındır."[415]
2- "Yüzümü, göğsü inanç dolu bir müslüman olarak gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ben, O'na ortak koşanlardan değilim. Kıldığım namaz, yaptığım bütün ibadetler, hayatım ve ölümüm ortağı bulunmayan, âlemlerin Rabbi Allah'a aittir. Ben bununla emrolundum. Ben müslümanların ilkiyim.
Allah'ım! Hükümran Sensin. Senden başka tanrı yoktur. Sen Rabbimsin. Ben Senin kulunum. Kendime zulmettim, günahımı itiraf ettim. Bağışla, bütün günahlarımı, Rabbinu Günahları ancak Sen bağışlarsın. Beni en güzel huylara ulaştır. Zaten en güzellerine ancak Sen ulaştırırsın. Kötü huylan benden uzaklaştır. Onları Senden başkası benden uzaklaştıramaz. Buyur Allah'ım, buyur! Bu kulun canla başla emrine uyar. Hayrın tamamı Senin ellerinde. Şer Sana değildir. Ben Seninleyim, Sana döneceğim. Sen yücelerden yücesin. Affına sığınıyor, Sana yöneliyorum."[416] Ancak bu başlangıç duasını gece namazlarında okuduğu bilinmektedir.[417]
3- "Cebrail, Mikâil ve İsrafil'in Rabbi, göklerin ve yerin yaratıcısı, gizliyi-aşikârı bilen Allah'ım! Ayrılığa düştükleri konularda kulların arasında Sen hükmedersin. İzninle, hakta ayrılığa düşülürse beni hakka ulaştır. Şüphesiz Sen dilediğini doğru yola eriştirensin."[418]
4- "Allah'ım! Hamd Sana. Sen göklerin, yerin ve bunların içindekilerin nurusun..." diye başlayan duayı okurdu[419]. Bu hadisin İbn Abbas'tan (r.a.) gelen bazı sahih rivayetlerinde Hz. Peygamber'in (s.a.) tekbir alıp bu duayı okuduğu yakında gelecektir.
5- "Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Allah'a çok çok hamd-ü senalar. Allah'a çok çok hamd-ü senalar. Allah'a çok çok hamd-ü senalar. Sabah-akşam Allah'ı eksikliklerden tenzih ederim. Sabah-akşam Allah'ı eksikliklerden tenzih ederim. Sabah-akşam Allah'ı eksikliklerden tenzih ederim. Şeytanın kışkırtmasından, üflemesinden ve fısıldamasından Sana sığınırım."[420]
6- Sırasıyla on kere "Allahu Ekber", on kere "Subhanallah", on kere "Elhamdülillah11, on kere "La ilahe illallah", on kere de "Estağfirullah" der, sonra da on kere şu duayı okurdu:
"Allah'ım! Beni bağışla, Beni doğru yola eriştir. Beni rızıklandır. Bana afiyet ihsan et."
Bu duayı da okuduktan sonra on kere de şu duayı okurdu;
Şu duayı okuyarak da namaza başladığı rivayet edilmiştir:
"Allah'ım! Kıyamet günü yer darlığından Sana sığınırım."[421]
Hz. Peygamber'in (s.a.) bütün bu çeşit çeşit duaları okuduğu sAr senedlerle rivayet edilmiştir.
"Allah'ım! Seni her türlü eksiklikten tenzih eder, yalnız Sana hamde-derim. Senin adın övgüye lâyıktır. Senin şanın yücedir. Senden başka ilâh yoktur."
Bu hadisi sünen sahipleri Ali b. Ali er-Rıfâî-Ebu'l-Mütevekkil en-Nâcî-Ebu Saîd senediyle mürsel olarak rivayet etmişlerdir. Buna benzer bir hadis de Hz. Âişe'den (r.a.) rivayet edilmiştir.[422] Bundan önceki hadisler daha sağlamdır. Ancak bir sahih rivayette Hz. Ömer İbnu'l-Hattâb'ın (r.a.) bu (sübhaneke) duasını Hz. Peygamber (s.a.)in makamında namaza başlarken açıktan okuduğu ve insanlara öğrettiği nakledilmiştir.[423] İmam Ah-med: "Ben ise Hz. Ömer'den rivayet edileni kabul ederim." demiştir. Namaz kılan kimse Hz. Peygamber'den (s.a.) naklolunan başlangıç dualarından birini okusa iyi olur.
İmam Ahmed bu duayı on sebepten tercih etmiştir. Bu sebepleri başka yerlerde anlattım. Bazıları şunlardır:
1- Sahabeye öğretmek için Hz. Ömer'in açıktan okuması,
2- Bu duanın, Kur'an'dan sonra en üstün olan sözleri içermesi. Çünkü Kur'an'dan sonra en üstün söz şudur:
"Allah her türlü eksiklikten münezzehtir. Hamd, yalnız O'nadır. Allah'tan başka tanrı yoktur. Allah en büyüktür." Namazın başında okunan bu "Sübhaneke" duası başlangıç tekbiri ile birlikte Kur'an'dan sonra en üstün olan bu sözü de içermektedir.
3- Allah'a yapılan övgülerin en samimisidir. Diğerleri dua anlamı taşımaktadırlar. Övgü ise duadan daha üstündür. Bu yüzden İhlâs sûresi Kur'-an'ın üçte birine denktir. Çünkü Rahman olan şanı yüce ulu Allah'ı en samimi bir biçimde anlatmakta, O'na övgüde bulunmaktadır. Bundan dolayı: sözü Kur'an'dan sonra en üstün söz olmuştur. Şu halde bu dua ile başlamak diğer dualarla başlamaktan daha faziletli olmalıdır.
4- Diğer başlangıç dualarının çoğunluğu gece kılınan nafile namazlar hakkındadır. Bu duayı ise Hz. Ömer, farzlarda okur, insanlara öğretirdi.
5- Bu başlangıç duası yüce Rabbe övgü ile dua olduğu gibi aynı zamanda O'nun kemal ve celâl sıfatlarını da haber vermektedir. "yüzümü... çevirdim" duası ise kulun, kulluğundan bahsetmektedir. Aralarındaki fark yaratan ile kul arasındaki fark kadardır.
6- duasını okumayı tercih eden tamamını okuyamaz; hadisin yalnız bir kısmını alır, gerisini bırakır. Ama duasını okumada böyle bir şey söz konusu değildir. Çünkü bunu okumaya başlayan sonuna kadar tamamını okur.
Başlangıç duasını okuduktan sonra:
"Lanetlenmiş şeytandan Allah'a sığınırım" der, peşinden Fâtiha'yı okurdu. Besmeleyi bazan açıktan çoğunlukla da içinden okurdu.[424] Şüphe yok ki, ister ikamet halinde, ister yolculuk haünde olsun asla sürekli olarak gece-gündüz günde beş kere açıktan okumazdı. Böyle birşey (yani açıktan okuma) Hz. Peygamber'in (s.a.) Râşid halifelerine, ashabının çoğunluğuna ve O'nun üstün çağlarda yaşamış olan memleketi halkına gizli kalsın!.. Bu son derece imkânsızdır. Bu konuda kapalı sözlere, çürük hadislere sarılmaya gerek yoktur. (Açıktan okuma konusundaki) hadislerin sahih olanı sarih (açık) değildir; sarih olanı da sahih değildir. Bu konu büyük bir cilt eser yazmayı gerektirir. [425]

2--Kıraati:


Kur'an okurken med ile (uzatarak) okur, her âyet sonunda sesini uzatırdı.[426]
Fâtiha'yı okuyup bitirince "Âmin" derdi. Açıktan okunan namazda olursa, "Âmin" sözünü yüksek sesle telaffuz ederdi. Arkasında bulunanlar da aynı kelimeyi söylerlerdi.[427]
İki yerde sükut ederdi (yani sesini bir müddet keser açıktan birşey okumazdı): 1- Tekbîrle kıraat arasındaki sükut. Ebu Hureyre'nin (Hz. Pey-gamber'e bu arada ne okuduğunu) sorduğu sükut işte bu sükuttur.[428]
2- İkinci sükut hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür:
a) Fatihadan sonra olduğu naklolunmuştur.
b) Kırâattan sonra, rükûdan öncedir, denilmiştir.
c) Birinciden başka iki yerde daha yapılan sükuttur, denilmiştir ki, bu durumda sükut edilen yerler üçe ulaşır.
Doğrusu sükut, yalnızca iki yerdedir. Üçüncüsü ise yeniden nefes almak ve kıraatin rükûa bitişmemesini sağlamak amacıyla yapılan, gerçekten son derece ince bir özelliğe sahip bir sükuttur. Birinci sükutta durum böyle değildir. Çünkü o, başlangıç duasını-(süfehaneke'yi) okuyacak kadar sürer. İkincisinin, imamın arkasmdakilerin kıraati yetiştirebilmeleri için olduğu söylenmektedir. Buna göre ikinci sükutu Fatiha okuyacak kadar uzatmak gerekir. Üçüncüsü ise yalnızca rahatlama ve nefes, alma için yapılan ince bir özelliğe sahip sükuttur. Bu üçüncü sükuttan bahsetmeyenler, kısa sürdüğü için bahsetmemektedirler. Ona önem verenler ise üçüncü bir sükut saymaktadırlar. Bu durumda her iki rivayet arasında farklılık yok demektir. Bu hadis hakkında söylenenlerin görünüşte en uygun olanı budur.
Ebu Hâtim'in, Sahih'inde naklettiğine göre Hz. Peygamber'in (s.a.) iki yerde sükut ettiği Semûre b. Cündüb, Übey b. Kâ'b ve İmrân b. Hu/ sayn'dan sahih senedle nakledilmiştir. Böylece Hz. Peygamber'in (s.a.) iki yerde sükut ettiğini rivayet edenlerden birinin de Semûre b. Cündüb olduğu ortaya çıkmıştır. Semûre diyor ki: "Allah Rasûlü'nün (s.a.) biri tekbir aldığında, diğeri Fatiha sûresini bitirdiğinde olmak üzere iki yerde sükut buyurduklarını bizzat kendisinden belledim."[429] Bu hadisin diğer rivayetlerinde: "Kıraati bitirince susardı" denilmektedir. Şu halde bu ikinci rivayet mücmel gibidir. Birinci rivayetin lafzı ise bunu açıklayıcı ve tefsir edicidir.
Bu yüzden Ebu Seleme b. Abdurrahman demiştir ki: "İmam iki yerde susar; bu yerlerde Fâtiha'yı okumayı fırsat bilin: 1- Namaza başladığında, 2- Fâtiha'yı bitirdiğinde". Şu da var ki bu iki sükut yerinin tayini yalnızca Katâde'nin açıklamasına dayanmaktadır. Çünkü Katâde bu hadisi Hasan yoluya Semûre'den şu şekilde nakletmiştir: "Allah Rasûlü'nün (s.a.) iki yerde sükut buyurduklarını kendilerinden belledim." (Hasan el-Basrî diyor ki:) İmrân bunu yadırgamış ve demiştir ki: "Biz, Hz. Peygamber'in (s.a.) bir yerde sükut buyurduklarını belledik." Bunun üzerine Medine'deki Übey b. Kâ'b'a bir mektup yazıp meseleyi sorduk. Übey, cevap mektubunda Semûre'nin iyi bellemiş olduğunu yazdı.
Saîd b. Ebû Arûbe (v. 156/772) der ki: Katâde'ye: "Şu iki sükut ne zamandır?" diye sorduk. "Birisi namaza girdiğinde diğeri kıraati bitirdiğinde" cevabını verdi. Daha sonra "Fâtiha'nm bitiminde" olduğunu söyledi. Kendisi kıraatin bitiminde nefesini toplamak için sükut etmekten hoşlanırdı.[430] Hasan'ın Semûre'den naklettiği rivayeti delil alanlar bunu delil göstermektedirler. [431]

3— Zammı Sûre Kıraati:


Fâtiha'yı bitirince başka bir sûreye başlardı. Bazan zammı sûreyi uzatır, bazan da yolculuk gibi bir takım sebeplerle kısa tutardı. Çoğu zaman orta yolu tutardı.
Sabah namazı: Sabah namazında 60-100 âyet okurdu. Sabah namazını Rûm sûresi ile kıldınrdı.[432] Tekvîr sûresi ile kıldırırdı. Zilzâl sûresini iki rekâtta okuyarak kıldırdı. Feiâk ve Nâs sûreleri ile de kıldırdı. Bir yolculuk esnasında sabah namazını kıldırırken Mü'minûn sûresini okumaya başlamıştı. Birinci rek'âtta Musa ve Harun kıssasına gelince öksürük tuttu, hemen rükûa gitti.
Cuma günü sabah namazını birinci rekâtta Secde, diğerinde Dehr — İnsan sûrelerinin tamamını okuyarak kıldınrch. Günümüzdeki pekçok insanın yaptığı gibi iki rekâtın birinde sûrelerden birinin bir kısmını, diğerinde öteki sûrenin bir kısmını okumazdı. Ayrıca her iki rekâtta yalnızca Secde sûresini de okumazdı. Günümüz insanlarının yaptıkları sünnete aykırıdır. Pekçok cahilin, cuma günü sabah namazının secde" âyeti okunmakla şereflen-dirildiğini sanmaları ise büyük bir cehalettir. Bu yüzden bazı imamlar bu zandan dolayı Secde sûresini okumayı mekruh saymışlardır.
Hz. Peygamber (s.a.), bu iki sûrede (Secde ile Dehr) yaratılış ve yeniden diriliş, Âdem'in yaratılışı, cennet ve cehenneme giriş gibi cuma günü olmuş ve olacak olaylardan bahsedildiği için onları okurdu. Cuma sabah namazında Hz. Peygamber (s.a.), bu günün hâdiselerini ümmetine hatırlatmak için bu günde olmuş ve olacak hâdiseleri içeren sûreleri okurdu. Nitekim bayram ve cuma namazları gibi kalabalık cemaatların bulunduğu namazlarda (bu hâdiselerden bahseden) Kâf, Kamer, A'lâ ve Gâşiye sûrelerini okurdu.
Öğle namazı: Bu namazda bazı zamanlar oldukça uzun okurdu. Hatta Ebu Saîd der ki : Öğle namazı kılınmaya başlanır. Bu sırada cemaaten biri Bakî mezarlığına kadar gider. Abdest bozar. Sonra ailesinin yanma gelir. Abdestini alır. Hz. Peygamber'in (s.a.) uzun uzun kıldırdığı birinci rekâta yetişirdi. Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.[433]
Öğle namazında bazan Secde sûresi kadar bir sûre, bazan A'lâ[434] Leyi, bazan da Burûc ve Târik sûrelerini okurdu.
ikindi namazı: Kıraat uzun olduğunda öğle namazı kırâatından yarım fazla, kısa olduğunda ise öğle namazı kadardır.
Akşam namazı: Hz. Peygamber'in (s.a.) akşam namazı kıraatındaki tutumları günümüz insanlarının amellerinin tersinedir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) akşam namazını kimi zaman A'râf sûresini iki rekâta paylaştırmak suretiyle, kimi zaman da Tûr ve Mürselât sûrelerinden biriyle kıldırmıştır.
Ebu Amr İbn Abdilber diyor ki: "Rivayetlere göre Hz. Peygamber (s.a.) alcşam namazlarından birinde A'râf, birinde Saffât, birinde Duhân, birinde A'lâ[435] birinde Tîn, birinde Muavvizeteyn (Felâk ve Nâs) diğer birinde de Mürselât sûresini okumuştur. Yine akşam namazında kısa mufassal sûreler[436] okuduğu da naklolunur. Bu rivayetlerin hepsi sahih ve meşhur haberlerdir."
Sürekli olarak kısa mufassal sûreler okuma Mervan b. el-Hakem'in fiilidir. Bundan dolayı Zeyd b. Sabit, onu bundan yasaklamış ve: "Sana ne oluyor ki, akşam namazında kısa mufassal okuyorsun?! Allah Rasûlü'nün (s.a.) akşam namazında iki uzun sûrenin en uzununu okuduğunu gördüm." (Râvî) diyor ki: "İki sûrenin en uzunu hangisidir?" diye sordum. "A'râf sûresi" cevabını verdi. Bu hadis sahih olup Sünen sahiplerince nakledilmiştir.[437]
Nesâî'nin Hz. Âişe'den (r.anhâ) naklettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.) akşam namazında A'râf sûresini iki rekâta paylaştırarak okumuştur.[438]
Devamlı surette kısa bir âyet yahut kısa mufassaldan bir sûre okumak sünnete aykırıdır, Mervân b. el-Hakem'in fiilidir.
Yatsı namazı: Hz. Peygamber (s.a.) bu namazda Tîn sûresini okumuştur. Muaz'a da Şems, A'lâ, Leyi... vb. (orta mufassal) sûreleri okumasını tayin etmiş, Bakara sûresini cemaata namaz kıldırırken okumasını yasaklamıştır. Malum olduğu üzere Muaz, Hz. Peygamber (s.a.) ile beraber yatsıyı kıldıktan sonra Amr b. Avf kabilesine gider, gece epey ilerledikten sonra o kabileye yatsı namazını kıldırırdı. Yine böyle bir yatsı namazında Bakara sûresini okumuştu. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.) ona: "Sen çılgın mısın, Muaz?" diye çıkışmiştı.[439] Müfrit araştırıcılar sözün başına sonuna bakmadan Hz. Peygamber'in (s.a.) bu sözüne takılıp kaldılar.
Cuma namazı: Bu namazda birinci rekâtta Cuma, ikinci rekâtta Mü-nâfikûn sûrelerinin tamamını veya birinci rekâtta A'lâ sûresini, ikinci rekâtta ise Gâşiye sûresini okurdu.
Cuma ve Münâfikûn sûrelerinin yalnızca son taraflarındaki "Ey iman edenler!" kısmından başlayıp sonlarına kadar okuma işlemini Hz. Peygamber (s.a.) hiçbir zaman yapmamıştır. Bu durum Hz. Peygamber'in (s.a.) -devamlı tavrına aykırıdır.
Bayram namazları: Bazan Kâf ve Kamer sûrelerinin tamamını, bazan da A*lâ ve Gâşiye sûrelerini okurdu.
Bu tutum Hz. Peygamber'in (s.a.) Mevlâsına kavuşuncaya kadar devam ettirdiği bir tutumdur. Bu tutumunu yürürlükten kaldıracak (neshede-cek) hiçbir rivayet naklolunmuş değildir. Bu yüzden ondan sonra Hulefâ-i Râşidîn bu tavrı devam ettirmişlerdir. Bir keresinde Hz.Ebu Bekir (r.a.) sabah namazında Bakara sûresini okudu; güneş doğmaya yakın selâm verdi. Bunun üzerine: "Ey Allah Rasulü'nün halifesi! Az kalsın güneş doğacaktı!" dediler. Hz .Ebu Bekir (r.a.): "Doğmuş olsaydı bizi gafil bulmazdı." diye karşılık verdi.
Hz. Ömer (r.a.) da sabah namazında Yûsuf, Nahl, Hûd, İsrâ vb. sûreleri okurdu. Şayet Hz. Peygamber'in (s.a.) kıraati uzatması yürürlükten kaldırılmış (mensûh) olsaydı, bu durum Hulefâ-i Râşidîn'e gizli kalıp, müfrit araştırıcılar tarafından ortaya konmuş olmazdı.
Müslim'in Scr/ı/TTindeCâbir b. Semûre'den naklettiği "Hz. Peygamber (s.a.), sabah namazında Kâf sûresini okudu. Sonraki namazları (uzun değil) hafifti" şeklindeki hadiste[440] geçen "Sonraki..." sözüyle "sabah namazından sonra" kastedilmektedir. Yani Hz. Peygamber (s.a.), sabah namazında kıraati, diğer namazlara göre daha uzun tutardı, sabah namazından sonraki namazları hafif demektir. Böyle olduğuna, İbn Abbas'ın Mür-selât sûresini okuduğunu işiten Ünırnü'l-Fazl'ın şu sözü de delâlet eder: "Yavrucuğum! Bu sûreyi okumakla geçmiş bir hatıramı canlandırdın. Allah Rasulü'nün (s.a.) akşam namazında okuduğunu en son işittiğim sûre, bu sûredir."[441] Görüldüğü üzere en son durum ortada.
Hem "sonraki namazları" sözü, bir sınır noktasını bildirmekte, fakat bu sınır noktasının nisbet edildiği (yer ve zaman) bildirilmemiştir. Sözün akışının (siyakın) delâlet etmeyeceği birşeyi kapalı bırakmak ve sözün akışının zorunlu olarak icab ettireceği anlamı gizli tutmamak caiz değildir. Burada sözün akışı sabah namazından sonraki namazlarının hafif (kısa) olmasını icabettirir, ama o günden sonraki bütün namazlarının böyle olduğunu icabettirmez. Hem buna lâfız da delalet etmez. Maksat bu olsaydı Hulefâ-i Râşidîn'e bu durum gizli kalıp da hükmü yürürlükten kaldıran (nâsih) delili bırakıp hükmü yürürlükten kalkmış (mensûh) delile tutun-mazlardı. [442]

4— Namazı Uzatması veya Kısa Tutması:


Hz. Peygamber'in (s.a.): "Hanginiz insanlara imam olursa kısa kıldırsın. "[443] buyurmalarına ve Enes'in (r.a.): "Allah Rasûlü (s.a.) namazı enkısa tutan insan olduğu halde (rükün ve sünnetlerinden hiçbirini eksiltmeden) tam bir şekilde kildınrdı." demesine[444] gelince, namazı kısa tutma işlemi, neticesi cemaatın arzusuna değil, Hz. Peygamber'in (s.a.) yapmış olduğu ve devam ettirdiği fiile varan nisbî bir durumdur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) cemaate birşey emredip kendisi o emre aykırı davranmazdı-. Biliyordu ki, arkasında yaşlı, güçsüz-dermansız ve iş-güç sahibi insanlar vardı. O'nun emrettiği kısa tutma, kendisinin yaptığıdır. Kendi başına kıldığı namazın bundan kat kat uzun olması mümkündür. Böyle bir namaz dahi daha uzuna oranla kısadır. Hz. Peygamber'in (s.a.) sürekli tutumları, birbiriyle çekişenlerin her türlü davalarında hakem ve yargılayıcıdır.
Nesâî ve diğer muhaddislerin Ibn Ömer'den (r.a.) naklettikleri şu hadis de bunu gösterir. îbn Ömer diyor ki: "Allah Rasülü (s.a.) bize namazı kısa tutmayı emrederdi. Kendisi bize imam olduğunda Saffât sûresini okurdu.[445] Şu halde Saffât sûresini okuma Hz. Peygamber'in (s.a.) emrettiği kısa tutmadır. Allah en iyi bilendir.
Hz. Peygamber (s.a.) Cuma ve bayram namazları dışında hiçbir namazda devamlı surette okumak üzere herhangi bir sûre tayin etmezdi. Cuma ve bayram namazları dışındaki namazlara gelince; Ebu Davud'un Amr b. Şuayb'dan onun da babasından, babası da dedesinden nakleder ki bı • zat şöyle demiştir:
"Küçük veya büyük hiçbir mufassal sûre yok ki, onu farz namazlardî cemaata imam olduğunda Allah Rasulü'nden (s.a.) işitmiş olmayayım."[446]
Bir sûreyi tamamen okumak Hz. Peygamber'in (s.a.) tutumlanndan-dı. Bazan bir sûreyi iki rekâtta okuduğu da olurdu. Hatta bazan da sûrenin başını okurdu. Sûrelerin sonlarını veya ortalarını okuduğu naklolun-mamıştır. İki sûreyi bir rekâtta ise nafile namazlarda okurdu; farz namazda böyle yaptığı rivayet edilmemiştir.
îbn Mes'ûd'un (r.a.) "Ben, şüphesiz Allah Rasûlü'nün (s.a.) uzunluk ça birbirine yakın sûrelerin hangilerini bir araya getirdiğini biliyorum. He bir rekâtta ikişer ikişer olmak üzere şu sûreleri bir arada okurdu: 1- Rahman ile Necm, 2- Kamer ile Hakka, 3- Tûr ile Zâriyat, 4- Vakıa ile Nûn..."[447] şeklinde naklettiği hadis, farzda mı, nafilede mi olduğu belirtilmeyen bir fiilin anlatımından ibarettir. Bu ise içine ihtimal taşımaktadır.
Bir tek sûreyi her iki rekâtta okuduğu çok nadirdir. Ebu Davud'un Cüheyne kabilesine mensub bir adamdan naklettiğine göre bu zât, Hz. Peygamber'in (s.a.) sabah namazını kıldırırken her iki rekâtta Zilzâl sûresini okuduğunu işitmişti. O zât devamla diyor ki: "Hz. Peygamber (s.a.) unuttu mu, yoksa bunu kasden mi okudu bilemiyorum."[448]
Hz. Peygamber (s.a.) gerek sabah namazında, gerekse bütün diğer namazlarda birinci rekâtı ikinciden uzun tutardı. Bazan (cemaate gelenlerini) ayak sesleri işitilmez oluncaya kadar birinci rekâtı uzattığı olurdu.
Sabah namazını diğer namazlardan daha uzun tutardı:
1- Çünkü sabah namazının kıraatine şahitlik edilmekte; Allah T< ve melekleri buna şahid olmaktadır.
2- Denilir ki, gece ile gündüz melekleri bu namazda hazır bulunurlar. Bu iki görüş "nüzûl-i ilâhî" sabah namazının bitimine kadar mı, yoksa tanyeri ağanncaya kadar mı devam eder ihtilafına dayalı olarak ortaya çıkmıştır. Her iki hususta da haber varid olmuştur.
(Hz. Peygamber'in (s.a.) sabah namazını uzun tutmasının yukarıda zikredilenlere ek olarak şu hikmetleri de vardır):
3- Sabah namazının rekâtlarının sayısı diğerlerinden noksan olduğu için bu sayıca noksanlığa bedel kıraat uzatılmıştır.
4- Sabah namazı uykunun peşinden insanların dinlenmiş oldukları bir vakitte kılınmaktadır.
5- O vakitte insanlar daha henüz geçim ve dünya işlerine yönelmemişlerdir.
6- Sabah namazı kulak, dil ve kalbin boş olmalarından ve henüz herhangi bir şeyle meşgul edilmediklerinden dolayı birbirleriyle uyum içinde bulundukları bir vakitte kılınmaktadır. Bu yüzden kişi okunan Kur'ân'ı anlar ve düşünür.
7- Eylemin (amelin) temeli ve başıdır. Bu sebepten ona çok fazla önem verilmiş ve buna nisbeten de uzun tutulmuştur.
Bunlar, yalnızca şeriatın sırları, maksatları ve hikmetlerine göz atanların bilebileceği sırlardır. Yalnız Allah'dan yardım dilenir. [449]

5— Rükû Edişi:


Hz. Peygamber (s.a.) kıraati bitirince yeniden nefes alacak kadar bir müddet susar; sonra daha önce de geçtiği üzere ellerini kaldırır, tekbir alarak rükûa gider, ellerini dizleri üzerine sanki onları avuçluyormuşcasına koyar, ellerini yay gibi yapar ve yanlarından uzaklaştırır, sırtını dümdüz edip uzatır ve mutedil bir vaziyet alırdı. Başını yukarı dikmez, aşağı eğmez; sırtının hizasına getirir, ona eşit seviyede tutardı.
Rükûda şöyle derdi:
"Yüce Rabbimi tenzih ederim"[450]
Bazan da bu söze ek olarak veya yalnızca şöyle dediği de olurdu:
"Rabbimiz olan Allah'ım! Sana hamdederek Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Allah'ım! Beni bağışla"[451]
Mutad olan rükûsu on teşbih getirecek ( = on kere subhanallah diyecek) kadardı. Secdesi de böyleydi. Berâ b. Âzib'den (r.a.) nakledilen şu hadise gelince; Berâ diyor ki: "Hz. Peygamber'in (s.a.) arkasında onun kıldırdığı namazı izledim. Sırasıyla kıyamı, rükûsu, itidali, secdesi ve iki secde arasındaki oturuşu takriben birbirine yakındı."[452] Bu hadisten bazıları Hz. Peygamber'in (s.a.), kıyamda durduğu kadar rükûda, secdede ve itidalde durduğunu anlamışlardır. Bu anlayışta bir bozukluk vardır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) sabah namazında yüz âyet veya buna yakın oranda Kur'an okurdu. Yukarıda da geçtiği üzere akşam namazında A'râf, Tûr ve Mürselât sûrelerinden birini okuduğu olmuştur. Malum olduğu üzere rükû ve secdesi, bu-kıraat kadar uzun olmamıştır. Sünen sahiplerinin Enes'-ten rivayet ettikleri şu hadis de bunu gösterir; Enes "Allah Rasûîü'nün (s.a.) vefatından sonra şu genç —yani Ömer b. Abdülaziz— dışında namaz kıldınşı Allah Rasûîü'nün (s.a.) namaz kıldınşına benzeyen hiç kimsenin arkasında namaz kılmadım." diyor ve ekliyor: "Onun rükû ve secdesinin on teşbih miktarı olduğunu tahmin ettik."[453]
Bir de Enes'in, Hz. Peygamber'in (s.a.) kendilerine imam olduğunda Saffât sûresini okuduğunu söylemesi dikkate alınırsa —Allah en iyi bilir ya— Berâ b .Âzib'in maksadı şu olsa gerektir: Hz. Peygamber'in (s.a.) namazı mutedil idi. Kıyamı uzatınca rükû ve secdeyi de uzatır, kıyamı kısa tutunca rükû ve secdeyi de kısa tutardı. Bazan rükû ve secdeyi kıyam kadar tutardı. Ancak bunu yalnızca gece namazlarına mahsus olmak üzere zaman zaman yapardı. Küsûf (güneş tutulması) namazında da takriben böyle yapmıştı. Namazı denkleştirmek ve rükûnlannm birbirleriyle uyum içinde olmasını sağlamak Hz. Peygamber'in (s.a.) genel tutumlarıydı.
Rükûda şöyle de dediği olurdu:
"O Allah, her türlü noksanlıktan münezzeh Sübbûh, Kuddûs isinifl nin sahibi, meleklerin ve Rûh'un Rabbidir."[454]
Bazan da şöyle derdi:
"Allah'ım! Sana rükû ettim, Sana inandım, Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim, kemiğim, sinirim hep senin önünde eğildi."[455] Ancak bunu yalnızca gece namazlarında okuduğu nakledilmiştir.
Sonra: "Semiallahü limen hamiden" diyerek başım kaldırırdı.[456] Daha önce geçtiği üzere rükûdan doğrulurken ellerini de kaldırırdı. Bu üç yerde (tekbir alırken, rükûa giderken ve rükûdan doğrulurken) Hz. Peygamber'in (s.a.) ellerini kaldırdığım içlerinde Aşere-i Mübeş-şere'nin[457] de bulunduğu 30 kadar sahabî rivayet etmiştir. Bunun aksine bir rivayet asla sabit olmamıştır. Tam tersine Hz. Peygamber (s.a.) dünyadan ayrılıncaya kadar sürekli bu (üç yerde ellerini kaldırma) tavrını devam ettirmiştir. Berâ'nm naklettiği hadisteki: "Sonra bir daha yapmazdı" sö-zü[458]sahih senedle nakledilmemiş olup bu Yezîd b. Zıyâd'm ilavesidir.
İbn Mes'ûd'un ellerini kaldırmaması, Hz. Peygamber'in (s.a.) malum tavrından öne alınacak birşey değildir. İbn Mes'ûd'un namaz konusundaki bazı fiilleri terkedilmiştir ki, bu fiillerin karşı delilleri elleri kaldırma hadisleri kuvvetinde bile değildir.[459] Onun fiillerinden terkedilenlerin bazıları şunlardır: Rükû ederken iki avucu birbirine yapıştırıp iki dizin arasına getirmek (tatbik)[460], secdede kolları yere yaymak (iftirâş), iki kişiye imam olunduğunda ileriye geçmeden aralarında durmak, devlet adamlarının geciktirmelerinden dolayı evde arkadaşlarıyla farz namaz kılarken ezansız ve kametsiz kılması... Elleri kaldırma hadisleri nerde, bunun aksini ifade eden hadisler nerde! Üstelik elleri kaldırma hadisleri hem çok, hem sahih, hem açık ve hem de amel edilen hadislerdir. Başarı Allah'tandır.
Rükûdan kalktığında ve iki secde arasında daima belini doğrulturdu. Buyururlardı ki: "Bir kimsenin rükû ve secdede belini doğrultmadan kıldığı namaz, namaz olmaz."[461] Hadisi İbn Huzeyme Sahih'inde rivayet etmiştir.
Ayakta tam doğrulduğunda: mz Sanadır." derdi.
Bazan:
"Rabbimiz hamd yalnız Sanadır", bazan da "Rabbimiz olan Allah'ım! Hamd yalnız Sanadır" derdi. Bunları söylediği sahih olarak rivayet edilmiştir. "Allahümme" lafzı iie "ve" edatını birleştirerek "Alîahümme Rabbena ve leke'I-hamd" dediği sahih olarak nakledilmemiştir[462]
Bu rüknü (yani rükûdan sonra ayakta durmayı) rükû ve secde miktarı uzatmak Hz. Peygamber'in (s.a.) âdetiydi. Bu esnada şöyle dediği sahih senedle nakledilmiştir:
"Allah, kendisine hamdedeni dinler. Ey Rabbimiz olan Allah'ım! Hamd yalnız Sanadır. Gökler dolusu, yer dolusu, bunlardan öte ne yaratmayı diledinse hepsinin dolusu hamd sana... Övgüye, yüceliğe lâyık olan Allahim! Herhangi bir kulun —ki hepimiz de sana kuluz— dediği en gerçek; söz şudur: Allah'ım! Senin verdiğine engel olacak yok, vermediğini verecek yok. Senin rızan olmadan hiç kimseye bahtı yar olmaz."[463]
Bu sırada şu duayı okuduğu da sahih senedle nakledilmiştir:
"Allah'ım! Hatalarımı su ile ,kar ile, dolu ile tertemiz yıka. Beyaz kumaş kirden nasıl temizlenirse beni günah ve hatalardan öylece temizle. Beni günahlarımdan doğu ile batı arasım açtığın gibi uzak tut."[464]
Rükû miktarmca şu cümleyi rükûdan kalkışta okuduğu sahihtir: "Hamd yalnız Rabbimedir. Hamd yalnız Rabbi-medir."[465]
Rükûdan başını kaldırdığında o kadar ayakta durup bekler, bu rüknü uzatırdı ki gören 'secdeye gitmeyi unuttu' derdi. Müslim'in nakline göre Enes (r.a.) diyor ki: Allah Rasûlü (s.a.): deyip doğrul-duğunda biz 'galiba secdeye varmaktan vazgeçti' diyecek duruma gelinceye dek ayakta kalır, sonra secde ederdi, sonra iki secde arasında o kadar otururdu ki biz artık 'secdeye varmaktan vazgeçti' diyecek olurduk.[466]
Yine Hz. Peygamber'den (s.a) sahih senedle nakledildiğine göre küsûf (güneş tutulması) namazmda rükûdan sonraki bu rüknü takriben rükû kadar uzatmış, rükûda da takriben kıyamda durduğu kadar durmuştu.
İşte Hz. Peygamberin (s.a.) herhangi bir karşı delilin bulunmadığı malum âdeti buydu.
Buharî'nin Berâ b. Âzib'den naklettiği: "Allah Rasûlü'nün (s.a.) kıyâmı ile tahiyyât için oturuşu istisna edilirse, rükûu, secdesi, iki secde arasındaki oturuşu ve rükûdan baş kaldırıp durması takriben birbirine eşitti." hadisine'4[467] gelince, bu iki rüknün (kıyam ile tahiyyât için oturuş) kısa olduğunu zannedenler bu hadise tutunmuşlardır. Oysa bu hadiste onlar için tutunacak bir dal yoktur. Çünkü hadis bu iki rüknün kendi aralarında, diğer rükünlerin de yine kendi aralarında eşit olduğunu açıkça ifade etmektedir. Şayet istisna edilen kıyam ve ka'de ile rükûdan sonraki kıyam ve iki secde arasındaki oturuş kastedilmiş olsaydı bir tek hadisin kendi içinde çelişkili olması gerekirdi. O halde kıyamın kıraat için olan kıyam, ka'denin de tahiyyât için olan ka'de olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yüzdendir ki, bu iki rüknü (kıyam ile tahiyyâta oturma) diğer rükünlerden uzun tutmak —daha Önce açıklaması geçtiği üzere— Hz. Peygamber'in (s.a.) âdetiydi. Allah'a şükür bu da açıktır. Bu mesele Allah Rasûlü'nün (s.a.) Allah'ın kendilerine gizli kalmasını dilediği kimselere gizli kalan âdetlerindendir.
Üstadımız (İbn Teymiye) diyor ki: Bu iki rüknü kısaltma işlemi Emevî devlet adamlarının namazdaki tasarruf ve bid'atlerindendir. —Nitekim namazda tekbiri itmam etmemek[468]', namazı fazlaca geciktirmek gibi Hz. Peygamber'in (s.a.) tavırlarına aykırı daha başka şeyler de ihdas etmişlerdir.— Onların bu konudaki bid'atlerine de bayağı aldananlar oldu; hatta bu bid'-atin sünnet olduğunu sandılar. [469]

6— Secde Edişi:


(Rükûdan kalktıktan) sonra ellerini kaldırmadan tekttir alır, secdeye giderdi.[470] Bu esnada ellerini kaldırdığı da nakledilmiştir.[471] Bu ikinci rivâyeti, Ebu Muhammed İbn Hazm (r.h.) gibi bazı hafız muhaddisler sahih saymışlardır ki, bu bir vehimdir. Bu rivayet asla sahih değildir. İbn Hazm'ı yanıltan, râvinin: '"Hz. Peygamber (s.a.) her kalkıp eğildikçe tekbir alırdı" diye başlayan ve: "Her kalkıp eğildikçe ellerini kaldırırdı" diye devam eden sözü olmuştur. Râvinin kendisi sika olsa da sözünün bu son kısmı yanlıştır. İbn Hazm, râvinin yanılma ve vehmetme sebebinin farkına varmadığından rivayetin sahih olduğunu söylemiştir. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
Hz. Peygamber (s.a.) secdeye giderken önce dizlerini sonra ellerini, daha sonra da alnını ve burnunu yere koyardı. Sahih rivayet işte bu rivayet olup Şerîk-Asım b. Küleyb-babası Küleyb senediyle Vâil b. Hucr'un şöyle dediği nakledilir: "Allah Rasûlü'nü (s.a.) gözetledim; secde ederken dizlerini ellerinden önce yere koydu. Secdeden kalkarken de ellerini dizlerinden önce yerden kaldırdı. "[472] Bunun aksini yaptığı nakledilmemiştir.(54)
Ebu Hureyre'nin Hz. Peygamber'den (s,a.) naklettiği: "Herhangi biriniz secde edeceği zaman deve gibi çökmesin; ellerini dizlerinden Önce yere koysun" hadisinde[473] —Allah en iyi bilir ya— râvilerden biri vehmetmiş (yanılmıştır). Çünkü hadisin başı sonuyla çelişmektedir. Zira ellerini dizlerinden önce yere koyduğunda deve gibi çökmüş olur. Çünkü deve önce ellerini ( = ön ayaklarını) yere kor. Bu görüşü savunanlar durumu bildiklerinden: "Devenin dizleri (arka) ayaklarında değil, ön ayaklarındadır. Deve yere çökerken Önce dizlerini yere kor. İşte hadiste yasaklanan fiil budur" demişlerdir. Bu söz pek çok yönden sakattır:
1- Deve yere çökerken önce önayaklarım yere kor; arka ayaklan dik kalır. Kalkacağı zaman önce arka ayaklarını kaldırır; bu esnada ön ayakları yerde kalır. İşte Hz. Peygamber'in (s.a.) yasakladığı ve aksini yaptığı şey budur.
Uzuvlarını yakınlık derecelerine göre —yere en yakın olan ilk dokunacak şekilde— yere indirirdi. Yerden kalkarken de yine en üstteki uzvu ilk kaldırmak suretiyle diğerlerini de sırasıyla kaldırırdı. Yere önce dizlerini, sonra ellerini daha sonra da alnını kordu. Kalkacağı zaman da önce başını, sonra ellerini, daha sonra da dizlerini kaldırırdı. Bu durum deve iniş ve kalkışının aksinedir. Hz. Peygamber (s.a.) namazda hayvanlara benzemeyi yasaklamıştır. Böylece deve gibi çökmekten, tilki gibi sağa-sola bakmaktan, canavar gibi kollan yere sermekten köpek gibi kaba etleri yere dayayıp bacakları dikmekten, karga gibi gagalamaktan (yani secdeleri alelacele yapmaktan)[474] ve selâm verirken elleri kötü huylu atlann diretirken kuyruklannı kaldırdıkları gibi kaldırmaktan menetmiştir.[475] Şu halde namaz kılan kişinin hareketlen, hayvanların hareketlerine aykırı demektir.
2- "Devenin dizleri ön ayaklarındadır" demeleri ise makul bir söz değildir. Hem lügat bilginleri de böyle bir tanım yapmamaktadırlar.[476]' Diz yalnızca arka ayaklardadır. Devenin ön ayaklarmdakilere diz adı verilmesi tağlîb (galib kılma) yoluyladır.
3- Onların dedikleri gibi olsaydı, Hz. Peygamber (s.a.): "Deve gibi çoksun" buyururdu. Çünkü devenin yere ilk gelen kısmı elleridir. Problemin iç yüzü şudur: Kim devenin çöküş şeklini düşünür ve Hz. Peygamber'-in (s.a.) de deve gibi çökmeyi yasakladığını bilirse Vâil b. Hucr hadisinin doğru olduğunu da bilir. Allah en iyi bilendir.
Bana öyle geliyordu ki Ebu Hureyre'nin naklettiği hadis, daha önce de söylediğimiz gibi, metni ve aslı râvilerinden biri tarafından tersine çevrilmiş (maklûb) bir hadistir. Her halde aslı: "Dizlerini ellerinden önce yere koysun" şeklindedir. Böyle râvüeri tarafından tersine çevrilen bir kaç hadisi örnek olarak zikredecek olursak:
a) Râvilerden biri İbn Ömer'den nakledilen: "Bilâl gece ezan okur. Siz, İbn Ümmi Mektûm ezan okuyuncaya kadar yeyin, için." hadisini tersine çevirip: "İbn Ümmi Mektûm gece ezan okur. Siz, Bilâl ezan okuyuncaya kadar yeyin, için" şeklinde nakletmiştik[477]
b) Bazıları da "Cehennemlikler ahirette cehenneme atıldıkça, cehennem: Daha yok mu? diye soracak... Cennete gelince, Allah onun için yeniden bir halk yaratır, onları cennete yerleştirir."[478] hadisini "Cehenneme gelince; Allah, onun için yeniden bir halk yaratır, onları, cehenneme yerleştirir." şeklinde rivayet etmişlerdir.
Nitekim konumuz olan hadisi Ebu Bekir İbn Ebî Şeybe'nin aynen bu şekilde rivayet ettiğini gördüm: İbn Ebî Şeybe, Muhammed b. Fudayl-Abdullah b. Saîd-dedesi-Ebu Hureyre senediyle Hz. Peygamber'in (s.a.) şöyle buyurduklarını nakleder:
"Herhangi biriniz secdeye gideceğinde ellerinden önce dizlerini yere koymakla secdeye başlasın. Erkek deve gibi çökmesin."[479] Esrem de bu hadisi, Sünen'inde Hz. Ebu Bekir'den aynı şekilde nakleder.
•Ebu Hureyre yoluyla Hz. Peygamber'den (s.a.) bunu doğrulayıcı ve Vâil b. Hucr hadisine muvafık bir hadis nakledilmiştir. İbn Ebî Davud, Yusuf b. Adiy-Muhammed b. Fudayl-Abdullah b. Saîd-Dedesi-Ebu Hureyre senediyle rivayet eder ki Hz. Peygamber (s.a.) ellerinden önce dizlerini yere koyarak secdeye başlardı.
İbn Huzeyme, Sahih'inde Mus'ab b.Sa'd'ın, babası (Sa'd b.Ebî Vak-kâs)'dan şu sözleri duyduğunu nakleder: Elleri dizlerden önce yere koyardık. Bize dizleri ellerden önce yere koyma emredildi[480]' Buna göre Ebu
grup âlim hadisin maklûb olduğunu ve'bölümdeki (Bilâl gece ezan okur...) hadisinin doğruluğunu iddia etmişlerdir. Hadisin, İbn Huzeyme'nin Sahİh'inde iki ayrı senedle Hz. Âişe'den nakledildiğini ve bazı lafızlarında hata edilmiş olması ihtimalini azaltan şu sözleri görünceye kadar ben de bu görüşe meylederdim: "Amr'ın ezan okuması sizi aldatmasın; çünkü onun gözü kördür. Bilâl ezan okuyunca hiç kimse birşey yemesin."
Hureyre hadisi sağlam ulaştırılmış olsa bile mensuh demektir. Nitekim el-Muğnl sahibi (İbn Kudâme) ve bazı müelliflerin düşünceleri de bu yoldadır. Ancak bu hadisin iki illeti var:
1- Naklettiği hadisler delil teşkil etmeyecek biri olan Yahya b. Seleme b. Küheyl tarafından nakledilmiştir. Onun hakkında en-Nesâî: "Metruk" İbn Hıbbân: "Cidden münkeru'l-hadistir. Naklettiği hadis delil olmaz" ve İbn Maîn "Hiçtir" demiştir.
2- Mus'ab b. Sa'd'ın babasından naklettiği sağlam yolla ulaştırılmış rivayet tatbîk[481] olayıdır; Sa'd'ın sözü de: "Biz böyle yapardık; ellerimizi dizler üzerine koymamız emredildi", şeklindedir.
el'Muğnî sahibinin Ebu Saîd'den naklettiği: "Elleri dizlerden önce yere koyardık. Bize dizleri ellerden önce yere koyma emredildi." sözü ise —doğrusunu en iyi Allah bilir ya— isimde bir yanılgıdır; Ebu Saîd değil, Sa'd olacaktır. Yukarıda geçtiği üzere metinde de yanılgı var; hadis konumuz hakkında değil, tatbik hakkındadır. En iyi bilen Allah'tır.
Yukarıda geçen Ebu Hureyre hadisini Buharı, Tirmizî, ve Dârakutnî illetli saymışlardır. Buharî "Muhammed b. Abdullah b. Hasan'a mütabaat edilmez. Ebu'z-Zinâd'dan işitip işitmediğini de bilmiyorum." demiş. Tirmizî ise: "Hadîs garibdir. Hadisin Ebu'z-Zinâd'dan bu yol dışında başka bir yoldan nakledildiğini bilmiyoruz." demiştir.
Dârakutnî de diyor ki: "Tek başına bu hadisi Abdülaziz ed-Derâverdî, Muhammed b. Abdullah b. Hasan el-Alevî yoluyla Ebu'z-Zinâd'dan nak-letmiştir." Oysa en-Nesâî, Kuteybe - Abdulah b. Nâfi' - Muhammed b. Abdullah b. Hasan el-Alevî - Ebu'z-Zinâd - el-A'rac - Ebu Hureyre senediyle Hz. Peygamber'in (s.a.): "Biriniz namazına kastediyor, deve gibi çöküyor!" buyurduğunu başka ilâve getirmeden nakletmiştir.[482]
Ebu Bekir b. Ebu Davud ise: "Bu sünneti yalnızca Medineliler naklet-miştir .Onlar da bu sünnetin iki senedine sahipler: Birisi, bu sened, diğeri de Ubeydullah-Nâfi'-îbn Ömer-Hz. Peygamber (s.a.) senedi."
Ben derim ki: (İkinci) hadisle, Esbağ b. Ferec-ed-Derâverdî-UbeyduIlah-Nâfi' senediyle nakledilen: "îbn Ömer ellerini dizlerinden önce yere kor ve Hz. Peygamber'in (s.a.) de böyle yaptığım söylerdi." hadisini kastediyor. Yine bu hadisi Hâkim, Müstedrek'inde Mihrez b. Seleme yoluyla ed-Derâverdî'den nakledip: "Müslim'in şartlarım taşıyor" demiştir.[483] Hâkim, Hafs b. Gıyâs-Âsim el-Ahvel senediyle Enes'in şöyle dediğini nakleder: "Allah Rasûlü'nü(s.a.) tekbir alıp secdeye inerken gördüm; dizleri ellerinden önce yere değdi!" Hakim: "Bu hadis Buhârî ve Müslim'in şartlarını taşıyor. Hiçbir illetini bilmiyorum" diyor[484].
Ben derim ki: Abdurrahman b. Ebu Hatim "Bu hadisi babama sordum. Bu hadis münkerdir, dedi" diyor. Ebu Hâtim'in hadisi münker sayması —Allah daha iyi bilir ya— Hafs b. Gıyâs'dan el-Alâ b. İsmail el-Attâr'in nakletmiş olmasından kaynaklanıyor. Çünkü bu el-Alâ adlı zat Kutüb-i Sitte'de adı geçmeyen meçhul bir zattır. Görüldüğü üzere her iki tarafın da (delil gösterdikleri) merfû hadisler bunlar.
Sahabeden nakledilen eserlere gelince; Abdurrezzak, İbnü'l-Münzir... vs.'nin naklettiklerine göre Ömer İbnü'l-Hattâb (r.a.) dizlerini ellerinden önce yere kordu.[485] İbn Mes'ûd'un (r.a.)'da böyle yaptığı nakledilmiştir. Tahâvî, Fehd-Ömer b. Hafs-babası Hafs-el-A'meş-İbrahim (en-Nehâî) yoluyla Abdullah'ın (İbn Mes'ûd) öğrencileri olan Alkame ve el-Esved'in: "Öğrendiğimize göre Hz. Ömer, rükûdan sonra, devenin çöktüğü gibi dizleri üzerine çöker; dizlerini ellerinden önce yere kordu" dediklerim naklettikten sonra el-Haccâc b.Ertât yoluyla İbrahim en-NehâTnin: "Nakledildiğine göre, Abdullah b. Mes'ûd'un dizleri, yere ellerinden önce dokunurdu." sözünü serdetmiştir. Ayrıca (Tahâvî), Ebu Merzûk-Vehb-Şu'be-Muğîre yoluyla şunu nakleder: Muğîre diyor ki: "İbrahim'e, secde edeceği zaman ellerini dizlerinden önce yere koyan adamın durumunu sordum. Bunu ahmak ya da deliden başka kim yapar! dedi".
İbnü'l-Münzir diyor ki: Bu konuda ilim adamları görüş ayrılığına düştüler;
1- Dizlerini ellerinden önce yere kor diyenlerden bazıları şunlardır: Ömer Îbnü'l-Hattâb (r.a.), en-Nehaî, Müslim b. Yesâr, es-Sevrî, eş-Şâfiî, Ah-med, İshak, Ebu Hanîfe ve arkadaşları ile Kûfeli fakihler.
2- Bir grup ellerini dizlerinden Önce yere kor demişlerdir... Mâlik bu görüştedir. el-Evzâî: "Ulaştığımız insanlar ellerini dizlerinden önce koyarlardı" diyor. İbn Ebî Davud ise: "Bu görüş hadis ehlinin görüşüdür." diyor.
Ben derim ki: Ebu Hureyre hadisi Beyhakî tarafından başka bir lafızla şu şekilde rivayet edilmiştir: "Herhangi biriniz secde edeceği zaman deve gibi çökmesin, ellerini dizlerinin üzerine koysun."[486] Beyhakî: "Bu hadis sağlam yolla rivayet edilmiş (mahfuz) ise secdeye inerken ellerin dizlerden önce yere konacağına delil olur" diyor.
Vâil b. Hucr hadisi, şu yönlerden tercihe şayandır[487]:
1- el-Hattâbî gibi bazı âlimlerin söyledikleri üzere Vâil hadisi, Ebu Hureyre hadisinden daha sağlamdır.
2- Yukarıda da geçtiği üzere Ebu Hureyre hadisi ,metni muztarib bir hadistir. Kimileri "Ellerini dizlerinden önce yere koysun" şeklinde rivayet ederken kimileri tam tersini rivayet etmiş; kimileri ise, "Ellerini dizlerinin üzerine koysun" şeklinde rivayet ederken kimileri de tamamen bu cümleyi kaldırmıştır.
3- Yukarıda geçtiği üzere Buharı, Dârakutnî, v.s. muhaddisier Ebu Hureyre hadisini illetli saymışlardır.
4- Ebu Hureyre hadisinin sabit olduğu kabul edilse bile, bir grup ilim adamı hadisin nesholunduğunu savunmuştur. îbnü'I-Münzir diyor ki: "Bazı arkadaşlarımız elleri dizlerden önce yere koymanın nesholunduğunu sanmaktadırlar." Nitekim bu husus yukarıda geçmişti.
5- Ebu Hureyre hadisinin aksine, Vâil hadisi Hz. Peygamber'in (s.a.) namazda iken deve gibi çökme yasağına paralellik arzetmektedir.
6- Ömer İbnü'l-Hattâb, oğlu (Abdullah b.Ömer) ve Abdullah b. Mes'-üd gibi sahabeden nakledilenlere de uygundur. Kendisinden gelen rivayet farklılığına rağmen yine de Hz. Ömer'i (r.a.) istisna edersek hiçbir sahabeden Ebu Hureyre hadisine muvafık bir rivayet gelmemiştir.
7- Yukarıda geçtiği üzere İbn Ömer, Enes gibi sahabîlerden naklolunan şahid hadisler de mevcuttur. Ebu Hureyre hadisi için tek bir şâhid hadis yoktur. Her iki hadis birbirine karşı koyacak derecede olsa bile şa-hidlerinden dolayı Vâil b. Hucr hadisi yine öne alınır. Oysa yukarıda geçtiği üzere Vâil hadisi daha güçlüdür!
8- Çoğunluğun görüşü de Vâil hadisi üzerinde birleşmektedir. Diğer görüş yalnız el-Evzâî ve Mâlik'ten naklolunmuştur. İbn Ebî Davud'un: "Bu görüş hadis ehlinin görüşüdür." demesine gelince, İbn Ebî Davud bu sözüyle onların .bir kısmını kasdetmiştir. Yoksa Ahmed, Şafiî ve İshâk (hadis ehlinden oldukları halde) o görüşün muhalifidirler.
9- Vâil hadisinde, Hz. Peygamber'in (s.a.) fiilini anlatmak için serde-dilmiş hikâyesi olan bir olay geçmektedir. Bu yüzden sağlam naklolunmuş olması akla daha uygundur. Çünkü hadiste hikâye olunan bir olay bulunması onun sağlam naklolunduğunu gösterir.
10- Bu konuda naklolunan bütün fiiller başkaları tarafından'da sahih ve sağlam olarak naklolunmuştur. Bunlar bilinen sahih fiillerdir. Bu fiil de onlardan biridir. Buna da o fiillerin hükmü verilir. Çelişik olan ise buna karşı koyamaz. Şu halde Vâil hadisinin tercihe şayan olduğu belirginlik kazanmıştır. En iyi bilen Allahtır.
Hz. Peygamber (s.a.) alnı ve burnu üzerine secde ederdi. Sarığının kıvrımına secde etmezdi. Sarığının kıvrımı üzerine secde ettiğine dair ne bir sahih, ne bir hasen hadis sabit olmuştur. Ancak Abdürrezzak, Musan-ne/inde Ebu Hureyre'nin: "Allah Rasûlü (s.a.) sarığının kıvrımı üzerine secde ederdi" dediğini nakletmektedir[488] Bu hadis, metruk bir râvi olan Abdullah b. Muharrar tarafından rivayet edilmiştir. Ayrıca bu hadisi Ebu Ahmed ez-Zübeyrî, Hz. Câbir'den nakletmiştir. Ancak bu hadisi ikisi de metruk râvi olan Amr b.Şemir - Cabir el-Ca'fî yoluyla Hz. Câbir'den nakletmiştir. Ebu Davud'un Merâsîî adlı eserinde anlattığına göre Allah Rasûlü (s.a.) mescidde namaz kılmakta olan ve alnının üzerine sarık sardığı için şakağına secde eden bir adam gördü. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.) adamın alnını açtı.
Allah Rasûlü (s.a.) çoğunlukla yere (toprağa) secde ederdi. Suya, çamura, hurma yaprağından örülmüş küçük örtüye, yine hurma yaprağından örülmüş hasıra ve tabaklanmış post üzerine secde ederdi.
Secde ettiğinde alnını ve burnunu yere iyice yerleştirir, ellerini yanlarından o kadar dışarı çıkarır, uzaklaştırırdı ki, koltuklarının aklığı gözükür, hatta bir kuzu altlarından geçmek istese geçebilirdi.
Ellerini, omuzları ve kulakları hizasında yere kordu. Müslim, Sahih'-inde Berâ'dan naklen Hz. Peygamber'in (s.a.) şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Secde ettiğinde avuç içlerini yere koy; dirseklerini yukarı kaldır."[489]
Secdede bütün uzuvları düzgün (itidal halinde) durur, ayak parmaklarının uçlarını kıbleye yöneltirdi.
Avuçlarını ve parmaklarını yere yayar; parmak aralarını ne ayırır, ne de sıkardı. İbn Hıbbân'ın Sahih'inde ise rükû ettiğinde parmaklarını ayırdığı, secde ettiğinde parmaklarını bitiştirdiği rivayet edilmektedir[490]
Secde esnasında şu dualardan birini okurdu: ^ Sübhâne Rabbiye'l-A'lâ=
1- "En yüce olan Rabbimi tenzih ederim."[491] Bu duayı okumayı emretmiştir.
2- "Rabbimiz olan Allah'ım! Sana hamdederek Seni her «uiü eksiklikten tenzih ederim. Allah'ım! Beni bağışla."[492]
3- "O Allah, her türlü noksanlıktan münezzeh Sübbûh, Kuddûs' lerinin sahibi, meleklerin ve Ruh'un sahibidir,"[493]
4- "Allah'ım! Sana hamdederek Seni her türlü eksiklikten tenzili rim. Senden başka tanrı yoktur."[494]
5- "Allah'ım! Gazabından hoşnutluğuna, azabından affına! sığınırım. Senden yine Sana sığınırım. Sana övgüler sıraîayamam. Sen kendini övdüğün gibisin."'[495]'
6- "Allah'ım! Sana secde ettim, Sana inandım. Sana teslim oldum. Yüzüm secde etti, kendisini yaratan, şekillendiren, göz-kulak veren Allah'a. En güzel yaratıcı olan Allah'ın şanı ne yücedir."[496]
7- "Allah'ım! Bütün günahlarımı, ufağmi-büyüğünü, ilkini sonunu, açığını-gizlisini bağışla!"[497]
8- "Allah'ım! Günahımı, bilgisizliğimi, isimdeki savurganlığımı ve benden daha iyi bildiğin kusurlarımı bağışla.
Allah'ım! Benim tarafımdan olan ciddi-şaka, hatah-kasıtlı bütün kusurlarımı bağışla.
Allah'ım! Gelmiş-geçmiş, gizli-açık yaptığım günahlarımı bağışla! Sen benim Hanımsın. Senden başka tanrı yoktur."[498]
9- "Allah'ım! Kalbimde bir nur, kulağımda bir nur gözümde bir nur, sağımda bir nur, solumda bir nur, önümde bir nur, arkamda bir nur, üstümde bir nur, altımda bir nur var et! Benim için bir nur yarat."[499]
Secdede dua etmeye çalışmayı emretmiş ve: "Bu şekil duanız kabule lâyıktır" buyurmuştur.'[500] Burada secdede iken çok dua etmek mi, yoksa dua edecek bir kimse herhangi bir yerde dua edeceği zaman secdede etsin diye mi emrolunmaktadır? İkisi arasında fark vardır. Hadisin yorumlanabileceği en güzel anlam şudur: Dua iki türlüdür: 1- Övgü duası, 2- İstek duası. Hz. Peygamber (s.a.) secdede iken her iki tür duadan çokça okurdu.
Secdede okunmasını emrettiği dua her ikisini de kapsar.
Duanın kabulü de iki türlüdür: 1- İsteklinin isteği verilmek usretiyle duanın kabulü, 2- Övgü söyleyene sevab bahşedilmek suretiyle duasının kabulü. "Bana dua ettiğinde, dua edenin, duasını kabul ederim." âyeti[501] her iki türden biriyle tefsir edilmiştir. Doğrusu bu âyet her ikisini de kapsar. [502]

7— Kıyam mı Secde mi Daha Faziletlidir:


Âlimler kıyam ve secdeden hangisinin daha faziletli olduğunda göMş ayrılığına düşmüşlerdir. Bir grup şu yönlerden kıyamı tercih etmiştir?
1- Kıyamdaki zikir, zikirlerin en üstünüdür. Öyleyse rüknü de rüki lerin en üstünüdür.
2- Allah (c.c.) buyuruyor ki: "İhlash bir halde Allah için narrâ durun. "[503]
3- Hz. Peygamber buyuruyor ki: "En üstün namaz kıyamı .-*1Hn olandır. "[504]
Bir grup ise secde daha üstündür, diyor. Delilleri:
1- Hz. Peygamber (s.a.): "Kulun Rabbine en yakın olduğu hal] secdedeki halidir." buyurmuştur.[505]
2- Ma'dân b. Ebî Talha anlatıyor: Allah Rasûlü'nün kölesi Sevbân'a rastladım. Bana faydalı olacak bir söz söyle, dedim, secde etmene bak; Çünkü Allah Rasûlü'nün (s.a.): "Herhangi bir kul Allah'a yalnız bir secdej etse muhakkak Allah o secdeye karşılık o kulu bir derece yükseltir ve birj günahını affeder" buyurduğunu işittim, dedi. Ma'dân devamla diyor kij Sonra Ebu'd-Derdâ'ya rastladım, ondan bir tavsiye istedim, benzer cevabı verdi.[506]
3- Cennette refakatçisi olmak isteyen Rabîa b. Kâ'b el-Eslemî'ye Alj lah Rasûlü (s.a.): "Sen dediğimi yap, çok secde et. Böylece bana bu isteğini yerine getirmemde yardımcı olursun. "[507]
4- En doğru görüşe göre Allah Rasûîü'ne (s.a.) indirilmiş ilk sûre olan Alâk sûresi: "Secde et, yaklaş"[508]' âyetiyle son bulmaktadır.
5- Secde ulvî-süflî bütün yaratıklar tarafından Allah'a yapılan bir ibadet şeklidir. Secde kişinin Rabbine karşı en zelîl olduğu ve en fazla boyun eğdiği bir andır. Bu ise kulun en şerefli halidir. Bu yüzden Rabbine en yakın hali bu hal olmuştur. Secde kulluk sırrının ta kendisidir. Çünkü kulluk zelil olmaktır, boyun eğmektir. Araplar "Tarîk'un muabbed'un = kul-laşmış yol" sözüyle ayakların basıp geçtiği, çiğnediği yolu kastederler. Kulun en zelîl olduğu ve en fazla boyun eğdiği hali secdedeki halidir.
Bir başka grup ise; "Geceleyin kıyamı uzun tutmak daha faziletlidir. Gündüzse çokça rükû ve secde etmek daha faziletlidir." diyor. Bu grubun delili:
Gece namazına özel olarak "kıyam" ismi verilir. Çünkü Allah (c.c): "Gece kıyama kalk"[509] Hz. Peygamber (s.a.) ise: "Kim Ramazan'da ina-nanarak ve sevabını AUah'tan bekleyerek (gece) kıyama kalkarsa günahı affolunur" buyurmaktadır[510]' Bu yüzden "Gece kıyamı" sözü kullanılır da "Gündüz kıyamı" sözü kullanılmaz." Diyorlar ki: İşte Hz. Peygam-ber'in (s.a.) sünneti buydu. Zira o, gece 11 yahut 13 rekattan fazla namaz kılmazdı.
Bazı gecelerde Bakara, Âl-i İmrân ve Nisa sûrelerini bir rekâtta okuyarak namaz kılardı[511]' Gündüz ise böyle bir şey yaptığı nakiediimemiştir. Aksine sünnetleri hafif tutardı.
Üstadımız (İbn Teymiye) der ki: Doğrusu kıyam ve secde faziletçe birbirlerine eşittir. Kıyam, Kur'ân okuma (kıraat) şeklindeki zikrinden dolayı daha faziletli, secde ise vaziyet itibariyle daha faziletlidir. Secde vaziyeti kıyam vaziyetinden, kıyam zikri secde zikrinden daha faziletledir. Hz. Pey-gamber'in (s.a.) tutumu işte böyleydi. Küsüf ve gece namazlarında yaptığı gibi kıyamı uzatınca rükû ve secdeyi uzatırdı; kıyamı kısa tutunca da ve secdeyi kısa tutardı. Farz namazda da aynen böyle yapardı. Nitekim; el-Berâ b. Âzıb: "Hz. Peygamber'in (s.a.) kıyamı, rükûu, secdesi ve itidali takriben birbirine yakındı" diyor.[512]' En iyi bilen Allah'tır. [513]

8— Teşehhüde Oturuşu:


Sonra Hz. Peygamber (s.a.) ellerini kaldırmaksızın tekbîr alarak başı-' nı kaldırırdı. Başını secdeden, ellerinden önce kaldırır; sonra yaygın vaziyette otururdu: Sol ayağını yere yayar, üzerine oturur, sağ ayağını dikerdi. Nesâî'nin nakline göre İbn Ömer: "Sağ ayağı dikip parmaklarını kıbleye çevirmek ve sol ayak üzerine oturmak namazın sünnetlerindendir." diyor.[514] Burada Hz. Peygamber'den (s.a.) bundan başka bir oturuş nakle-dilmemiştir.
Ellerini uylukları üzerine kor; dirseğini uyluğu ve elinin uç kısmım ise dizi üzerine kordu,1 Parmaklarından ikisini çeker, bir halka yapar, sonra da bir parmağını dua etmek için kaldırır, hareket ettirirdi. Vâil b. Hucr Hz. Peygamber'in (s,a.) işte böyle yaptığım söylemiştir[515]'
Ebu Davud'un Abdullah b. ez-Zübeyr'den naklettiği "Hz. Peygamber] (s.a.) dua edeceği zaman bir parmağı ile işaret eder, ama parmağını hare-j ket ettirmezdi." hadisindeki[516]' ilâvenin sıhhati şüphelidir. Çünkü Müs|ı| lim, Sahih'inde hadisi Abdullah b.ez-Zübeyr'den bütün uzunluğu ile naklettiği halde bu ilâveyi belirtmemiştir. Aksine şu şekilde rivayet etmiştir:
"Allah Rasûlü (s.a.) namazda oturduğu zaman sol ayağını uyluğu ile inciği (diz ile ayak arasında kalan kısım) arasına kor; sağ ayağını yayar; sol elini sol dizi üzerine, sağ elini sağ uyluğu üzerine kor, parmağı ile işare ederdi."[517]
Hem Ebu Davud'un naklettiği hadiste bu fiilin namazda olduğuna dair birşey de yoktur.
Hem de namazda olsa bile bu hadis inkâr, Vâil b. Hucr hadisi ise isbat edicidir. İsbat edici olan Vâil hadisi Ebu Hâtim'in Sahihimde zikrettiğine göre sahih bir hadistir[518]; öne alınır.
Sonra iki secde arasında İbn Abbas'ın (r.a.) rivayetine göre şu duayı okurdu:
"Allah'ım! Beni bağışla, bana acı, bana bağışta bulun, beni doğru yola ilet, beni azıklarıdır. "[519]
Huzeyfe'nin rivayetine göre ise şu duayı okurdu:
"Rabbim! Bağışla beni. Rabbim! Bağışla beni."[520]
Hz. Peygamber (s.a.) bu rüknü (iki secde arasında oturmayı) secde miktarı uzatırdı. Bütün hadislerde ondan gelen sağlam rivayetler bu merkezdedir. (Müslim'in) Sahih'inde Enes'in (r.a.): "Allah Rasûlü (s.a.) iki secde arasında o kadar otururdu ki, herhalde devamından vazgeçti, derdik" dediği nakloIunmaktadır.[521] Bu sünneti, sahabe devri son bulduktan sonra insanlar terkettiler. Bu yüzden Sabit demiştir ki: "Enes, sizin yaptığınızı görmediğim birşey yapardı. İki secde arasında o kadar beklerdi ki herhalde unuttu yahut herhalde vazgeçti derdik."[522]
Kim sünneti hakem tanır, ona aykırı olana iltifat etmezse Hz. Peygamber'in (s.a.) bu tavrına aykırı düşen şeylere aldırış etmez.
Sonra Vâil ve Ebu Hureyre'nin anlattıklarına göre Hz. Peygamber (s.a.) uyluklarına dayanarak ayaklarının ön kısmı ve dizleri üzerinde (ikinci rekâta) kalkardı.[523] Elleriyle yere dayanmazdı.[524]' Mâlik b. el-Huveyris'in nakline göre doğrulup oturuncaya kadar ayağa kalkmazdı.[525] İşte "istirahat oturuşu" adı verilen oturuş budur.
Fakîhler bu oturuş hakkında farklı iki görüş açıklamışlardır:
1- Namazın herkesin yapması müstehab sünnetlerinden midir?
2- Yoksa sünnetlerden olmayıp yalnızca ihtiyaç duyanın yaptığı fiillerden midir? Her iki görüş de Ahmed b. Hanbel'den (r.a.) nakledilmiştir. el-HalIâl diyor ki: Ahmed, istirahat oturuşu konusunda Mâlik b. el-Huveyris hadisine dönmüştür. Dedi ki: Yusuf b. Musa'nın bana haber verdiğine göre Ebu Ümâme'ye (secdeden) ayağa kalkış sorulmuş; o da: "Rıfâa hadisine göre ayakların ön kısmı üzerine kalkılır" cevabım vermiş. İbn Aclân'ın naklettiği hadis, ayaklarının ön kısmı üzerine kalktığını göstermektedir. Bu hadis Hz. Peygamber'in (s.a.) ashabından ve onun namazını anlatan diğer pek çok kimseden nakledildiği halde bu oturuş anılmamış, yalnızca Ebu Humeyd ve Mâlik b. el-Huveyris hadislerinde anılmıştır. Şayet bu fiil Hz. Peygamber'in (s.a.) sürekli yaptığı bir fiil olsaydı, onun namazını anlatan herkes bundan sözederdi. Hz. Peygamber'in (s.a.) yalnızca bu fiili yapmış olması» o fiilin namazın sünnetlerinden olduğunu göstermez. Ancak o fiili uyulacak bir sünnet olarak yaptığı bilinirse sünnet olur. İhtiyaçtan dolayı yaptığı düşünüiebilirse bu durum o fiilin, namazın sünnetlerinden biri olduğunu göstermez. İşte bu meselede illetin tahkiki (tahkîku'l-menât) budur[526]
Ayağa kalkınca kıraate başlardı. Namaza başlarken sustuğu gibi sus-mazdı. Fakihler bu yerin başlangıç duası (Subhaneke, v.s.) okuma yeri olmadığında görüş birliğine vardıktan sonra, "eûzu" okuma yeri olup olmadığında iki ayrı görüş açıklamışlardır.Ahmed'den her iki görüş de nakledilmiştir. Müntesiblerinden bazıları bu iki görüşü: 1- Namaz kıraati bir tek kıraat mıdır ki, bir tek "eûzu" çekme yeterli olsun; 2- Yoksa her rekâtın kıraati başlı başına ayrı bir kıraat mıdır? esaslarına dayandırmışlardır. Başlangıç duasının namazın bütünü için olduğunda aralarında bir anlaşmazlık yoktur. Bir tek eûzü ile yetinme daha açık gözükmektedir. Zira Ebu Hureyre'den gelen sahih bir hadise göre, Hz. Peygamber (s.a.) ikinci rekâta kalkınca arada susmadan Fatiha sûresini okumaya başladı[527]' Tek bir eûzü yeter. Çünkü iki kıraat arasına sükut değil zikir girmiştir. Böyle bir kıraat araya Allah'a hamd, teşbih, tehlîl yahut Hz. Peygamber'e (s.a.) salâtu selâm vb. şeyler girdiğinde bir tek kıraat gibi olur.[528]
Şu dört yer dışında Hz. Peygamber (s.a.) ikinci rekâtı aynen birinci rekât gibi kılardı: 1- Sükut, 2- Başlangıç duası (Subhaneke, vs.), 3- Başlangıç tekbiri, 4- Birinci rekât gibi uzatma. Zira Hz. Peygamber (s.a.) ikinci rekâtta başlangıç duası okumaz, arada sükut etmez, başlangıç tekbiri almazdı ve ikinci rekâtı birinciden kısa tutardı. Daha önce de geçtiği üzere bütün namazlarda birinci rekâtı ikincisinden daha fazla uzatırdı.
Teşehhüd (et-Tehiyyâtü okumak) için oturduğunda sol elini sol uyluğu üzerine, sağ elini de sağ uyluğu üzerine kor, işaret parmağı ile işaret ederdi. Parmağını ne tamamen diker, ne hareketsiz bırakır. Vâil b. Hucr hadisinde de geçtiği üzere parmağını bir, iki kat büker, bir hareket ettirirdi. İki parmağını —küçük parmak ile yüzük parmağını— toplar, orta ve baş parmak ile bir halka yapar, dua etmek üzere işaret parmağım kaldırır, ona doğru bakardı. Sol avucunu sol uyluğu üzerine yayar, onun üzerine yüklenirdi.
Oturuş şekli, yukarıda geçtiği üzere tıpkı iki secde arasındaki oturuşu gibiydi. Sol ayağı üzerine oturur, sağ ayağını dikerdi. Bu oturma konusunda Hz Peygamber'den bu şekil oturuşdan başkası nakledilmemiştir.
Müslim'in Sahih'inde Abdullah b. Zübeyr'den (r.a.) rivayet ettiği: "Allah Rasûlü (s.a.) namazda oturduğu zaman sol ayağını uyluğu ile inciği arasına kor, sağ ayağını yayardı." hadisi[529], yakında geleceği üzere son teşehhüd hakkındadır. Bu rivayet Hz. Peygamber'den (s.a.) naklolunan iki oturuş şeklinden birisini göstermektedir. Buharı ve Müslim'in Sahih'le-rinde[530] Hz. Peygamber'in (s.a.) namaz kılış şekli konusunda Ebu Hu-meyd'den nakledilen hadise göre Hz. Peygamber (s.a.) iki rekâtı tamamlayıp oturunca sol ayağı üzerine oturur, ötekini dikerdi. Son rekâtta oturunca da sol ayağını ileri alır, sağ ayağını diker, kalçası üzerine otururdu. Ebu Humeyd, sağ ayağını diktiğini, İbnü'z-Zübeyr ise sağ ayağım yaydığını söylemiş; ama hiç kimse Hz. Peygamber'in (s.a.) ilk teşehhüddeki oturuş şekli işte budur, dememiştir. Böyle diyen hiç kimse bilmiyorum. Ancak âlimler bu konuda şu görüşleri ileri sürmüşlerdir: 1- Her iki teşehhüdde de teverrük[531] edilir. Mâlik (r.h.) bu görüştedir, 2- Her ikisinde de ifti-raş edilir; yani sağ ayak dikilir, sol ayak yayılıp üzerine oturulur. Ebu Hanîfe (r.h.) bu görüştedir. 3- Peşinden selâm gelen her teşehhüdde tever-rük, diğerlerinde ise iftirâş edilir. Şafiî (r.h.) de bu görüştedir. 4- İki oturuş arasındaki farkı göstermek için iki teşehhüdlü bütün namazlarda son turuşta teverrük edilir, tmam Ahmed (r.h.) ise bu görüştedir. Şu halde Îbnü'z-Zübeyr'in (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.) sağ ayağını yayardı" demesinin anlamı şudur: Hz. Peygamber (s.a.) bu oturuşta kalçası üzerine otururdu. Bu durumda sağ ayağı yaygın, sol ayağı uyluğu ile inciği arasında ve kalçası ise yerde olurdu. Bu oturuşta sağ ayağının vaziyetinde yani yaygın mı idi, dik mi idi konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu ihtilaf —Allah daha iyi bilir ya— gerçekte bir ihtilaf değildir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) ayağı üzerine oturmazdı. Ayağını sağından dışarı çıkarırdı. Bu durumda ayak diklik ile yaygınlık arasında olurdu. Böylece bu ayak sağ iç tarafı üzerinde olurdu. Şu halde "sağ ayak yaygındır** sözü, Hz. Peygamber (s.a.) onu dikmedi, ökçesi üzerine oturmadı anlamında; "sağ ayak dikilmiştir" sözü, Hz. Peygamber (s.a.) onun iç tarafı üzerine oturmadı, ayağın dışı yere değmedi anlamında. Artık Ebu Humeyd ve beraberindekilerin görüşü ile Abdullah b. Zübeyr'in görüşünün doğru olduğu anlaşılmıştır. Yahut şöyle de denebilir. Hz. Peygamber (s.a.) onu da bunu da yapardı. Hem ayağını diker, hem de rahat olduğunda zaman zaman da yayardı. Allah en iyi bilendir.
Sonra Hz. Peygamber (s.a.) bu (ilk) oturuşta daima teşehhüd (et-Tehiyyâtü) okur, ashabına da okumaları için öğretirdi:
"Selâmlar, dualar ve bütün güzel şeyler yalnız Allah için.
Ey Peygamber! Selâm sana. Allah'ın rahmeti ve bereketleri sana.
Selâm bize ve Allah'ın salih kullarına.
Allah'tan başka tann olmadığına şahitlik ederim ve Hz. Muhammed*-in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim."[532]
en-Nesâî, Ebu'z-Zübeyr yoluyla Câbir'in şöyle dediğini nakleder: Allah Rasülü (s.a.), bize teşehhüdü, sanki Kur'an'dan bir sûre öğretiyormuş-casına öğretirdi:
"Allah'ın adıyla ve Allah ile.
Selâmlar, dualar ve bütün iyi şeyler yalnız Allah için.
Ey Peygamber! Selâm sana. Allah'ın rahmeti ve bereketleri sana.
Selâm bize ve Allah'ın salih kullarına.
Allah'tan başka tanrı olmadığına şahitlik ederim ve Hz. Muhammed'-in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim.
Allah'tan cenneti dilerim. Cehennemden Allah'a sığınırım."
Bu hadis dışında başka bir hadisde teşehhüdün başında besmele leceği nakledilmemiştir. Bu hadisin İse Ebu'z-Zübeyr'in (Câbir'den) mu-an'an yolla rivayette bulunmuş olmasından başka bir illeti daha vardır.[533]
Hz. Peygamber (s.a.) bu (ilk) teşehhüdü, kızgın taş üzerinde oturuyor-muşçasına kısa tutardı. Bu teşehhüd içinde kendisine ve ailesine salat getirdiği; kabir azabından, cehennem azabından, Ölü ve dirilerin fitnesinden ve Mesih DeccâPin fitnesinden Allah'a sığındığı konusunda hiçbir hadis naklolunmamıştır. (İlk oturuşta bu duaların okunmasını) müstehab sayanlar bu duaların yerinin son oturuş olduğu ve yalnızca son oturuşta okunacağı konusunda sahih yolla nakledilen hadislerin genel ve mutlak ifadelerinden hareketle müstahab saymışlardır.
Sonra yukarıda geçtiği üzere tekbir alıp uyluğuna dayanarak ayaklarının ön kısmı ve dizleri üzerinde (üçüncü rekâta) kalkardı. Müslim'in Sa-hih'inde Abdullah b. Ömer'den (r.a.) naklettiğine göre burada Hz. Peygamber (s.a.) ellerini (namaza başlarken kaldırdığı gibi) kaldırdı. Buhârînin bir rivayetinde de bu ilâve yer almaktadır.[534] Şu halde bu ilâve Abdullah b. Ömer'den müttefekun aleyh[535] olarak nakledilmemekte ve râ-vilerinin çoğunluğu bunu anmamaktadır. Ancak bu ilâve Ebu Humeyd es-Sâidî'nin naklettiği hadiste açıkça anılmaktadır. Ebu Humeyd diyor ki: Allah Rasûlü (s.a.) namaza kalkınca tekbir alır, sonra ellerini omuzları hizasına kadar kaldırır, her bir uzvu yerli yerinde doğrultur, sonra okumaya başlar, sonra ellerini omuzlar hizasına kadar kaldırır, sonra rükû eder, başını belinden ne aşağı eğer ne yukarı kaldırır, dümdüz (mu'tedil) bir vaziyette avuçlarını dizlerine kor; sonra "Semiallahu limen hamiden" der, ellerini omuzlan hizasına kadar kaldırır her kemik yerine gelinceye kadar (ayakta kalır); sonra yere iner, ellerini yanlarından uzak tutar, sonra başını kaldırır, ayağım büker üzerine oturur, secde ettiğinde ayak parmaklarını bükerek mafsal yerleri üzerine basar; sonra tekbir alır, sol ayağı üzerine —her kemik yerine gelinceye kadar— oturur; sonra' ayağa kalkar, diğer rekâtta da bu rekâtta yaptığı gibi yapar; sonra iki rekâtı bitirip ayağa kalkınca namazın başlangıcında yaptığı gibi ellerini omuzları hizasına kadar kaldırır; sonra namazın geri kalan kısmını bu şekilde kıldırırdı. Selâm vereceği son rekâtın secdesini tamamlayınca ayaklarını dışarı çıkarır, sol yanı üzerine teverrük vaziyetinde otururdu.[536] Bu anlatım Ebu Hâtim'in Sahih1 indedir. Müslim'in Sahih'inde de vardır. Tirmizî'nin de sahih saydığı bir senedle Ali b. Ebî Talib'den (r.a.) naklettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.) bu yerlerde ellerini kaldırırdı. Sonra (üçüncü rekâta kalkınca) yalnızca Fâtiha'yı okurdu. Son iki rekâtta Fâtiha'dan sonra herhangi bir şey okuduğu sabit olmamıştır. Kendisinden naklolunan iki görüşten birine göre Şafiî ile bazı âlimler son iki rekâtta Fâtiha'ya ek olarak Kur'an okumanın müstehab olduğunu savunmuşlardır. Bu görüşe delil olarak Sahih'de Ebu Saîd'den naklolunan şu hadis ileri sürülmüştür. Ebu Saîd diyor ki:
Allah Rasûlü'nün (s.a.) öğlenin ilk iki rekâtında Secde sûresini, son iki rekâtında ise bunun yansını okuyacak kadar kıyamda durduğunu tahmin ediyoruz. İkindinin ilk iki rekâtında öğlenin son iki rekâtı, son iki rekâtında ise bunun (öğlenin son iki rekâtının) yansı kadar ayakta durduğunu tahmin ediyoruz.[537]
Buharî ve Müslim'in rivayet ettikleri Ebu Katâde hadisi son iki rekâtta yalnız Fatiha ile yetinme konusunda zahirdir.
Ebu Katâde (r.a.) diyor ki: "Allah Rasûlü (s.a.) bize namaz kıldırırdı da öğle ve ikindinin ilk iki rekâtında Fatiha ile birer sûre okurdu. Gizli okuduğu âyeti zaman zaman bize duyururdu" Müslim ayrıca "Son iki rekâtta Fâtiha'yı okurdu" cümlesini ekliyor.[538]
Her iki hadis de tartışma konusunda açık (= sarîh) değildir. Ebu Saîd hadisi,' yalnızca sahabenin takdir ve tahmininden ibarettir; Hz. Peygamber'in (s.a.) doğrudan doğruya fiilinin açıklamasını haber verme değildir. Ebu Katâde hadisine gelince, bununla Hz. Peygamber'in (s.a.) yalnız Fatiha ile yetindiğini kasdetmiş de olabilir; Fâtiha'yı son iki rekâtta asla terket-meyip ilk iki rekâtta okuduğu gibi o rekâtlarda da okuduğunu, böylece her rekâtta Fâtiha'yı okumuş olduğunu da kasdetmiş olabilir. Her ne kadar Ebu Katâde hadisi Fatiha ile yetinme konusunda daha zahir ise de tafsil alanında serdedildiğinden "ilk iki rekâtta Fatiha ve birer sûre, son iki rekâtta ise Fatiha okurdu" sözü, her kısmın, anıldığı şeyle hususiyet kazandığı konusunda bir açıklama gibi olur. Buna göre "Hz. Peygamber'in (s.a.) çoğunlukla yaptığı buydu. Bazan da son iki rekâtta —Ebu Saîd hadisinin de delâlet ettiği üzere— Fâtiha'ya ek bir şey daha okurdu" demek mümkündür. Nitekim sabah namazında kıraati uzatmak, zaman zaman da hafif tutmak; akşam namazında kıraati hafif tutmak zaman zaman da uzatmak; sabah namazında kunût okumamak, zaman zaman da okumak, öğle ile ikindide gizli okumak, zaman zaman da sahabeye okunan âyeti işittirmek; besmeleyi açıktan okumamak[539], zaman zaman da açıktan okumak[540]tıpkı söz konusu meselemizde olduğu gibi— Hz. Peygamber'in (s.a.) sünnetiydi.
Sözün özü, Hz. Peygamber (s.a.) namazda aniden ortaya çıkan bir durumdan dolayı zaman zaman düzenli fiillerinden olmayan bazı şeyler yapardı. Meselâ Hz. Peygamber (s.a.) öncü olarak bir süvari göndermiş, ardından namaza durmuştu. Namaz esnasında öncünün geleceği vadiye bakar dururdu[541]' Oysa namazda sağa-sola bakmak Hz. Peygamber'in (s.a.) âdeti değildi. Buhârî'nin Sahihimde nakledildiğine göre Hz. Âişe (r.anha) diyor ki: Allah Rasûlü'ne (s.a.) namazda başı sağa-sola çevirmeyi (iltifât'ı) sordum. "Kulun namazından şeytanın aşırıp kaçtığı bir şeydir" buyurdu.[542]
Tirmizî, Saîd b. Müseyyeb yoluyla Enes'in (r.a.) şöyle dediğini nakleder: Allah Rasûlü (s.a.) bana: "Yavrum, sakın namazda iken sağa-sola bakma. Zira namazda sağa-sola bakmak helaktir. îlle de gerekliyse bari nafilede olsun, farzda olmasın" buyurdu.[543] Ancak bu hadisin iki illeti vardır:
1- Saîd'in Enes'ten hadis rivayet ettiği bilinmiyor.
2- Senedinde Ali b. Zeyd b. Cud'ân vardır (ki zayıf râvidir). Bezzâr, Müsned'inde Yusuf b. Abdullah b. Selâm yoluyla Ebu'd-Derdâ'dan Hz. Peygamber'in (s.a.): "Başını sağa-sola çevirenin (yahut sağa-sola bakanın) namazı kabul değildir" buyurduğunu nakleder.[544] "Allah Rasûlü (s.a.) namazda iken sağa-sola bakar, ancak boynunu arkaya doğru çevirmezdi." şeklinde İbn Abbas'ın naklettiği bu hadis sabit değildir. Tirmizî bu hadis hakkında: "Garib hadis" demiş, başkaca birşey söylememiştir.[545]
el-Hallâl diyor ki: el-Meymûnî'nin bana haber verdiğine göre Ebu Ab-dillah'a (Ahmet b. Hanbel): "Bazı kimseler Hz. Peygamber (s.a.) namazda sağa, sola bakardı diye isnadda bulunmaktalar" denilince buna şiddetle karşı geldi. Hatta çehresi değişti, yüzünün rengi attı, bedeni titremeye başladı. Onu asla bundan daha kötü bir halde görmemiştim. İnkâr ederek: "Hz. Peygamber (s.a.) namazda sağa-sola baktı, ha?!" dedi. Sanırım: "Bu hadisin isnadı yok" dedi ve ekledi: "Bunu kim rivayet etti!? Bu yalnızca Saîd b. Müseyyeb'den". Sonra arkadaşlarımızdan biri bana: "Ebu Abdil-lah, Saîd'in bu hadisini gevşek buldu ve isnadını zayıf saydı." deyip devamla "Bu hadis yalnızca (adı bilinmeyen) bir adamın Saîd'den rivayetidir" dedi. Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah diyor ki: Babama Hassan b. İbrahim-Kûfeli Abdülmelik-el-Alâ-Mekhûl-Ebu Ümâme ve Vasile senediyle "Hz. Peygamber (s.a.) namaza durduğunda sağa-sola bakmaz, gözünü secde yerine dikerdi" hadisini naklettim, tamamen inkâr etti ve: "üstüne çizgi çek" dedi.
Ahmed (r.h.) onu da bunu da inkâr etti. Birincisini inkârı daha şiddetli oldu; çünkü hem senedi, hem metni bâtıldır. İkincisinin ise yalnızca senedini inkâr etti. Yoksa metni münker değildir. En iyi bilen Allah'tır.
Birincisi sabit olmuş olsa bile, Hz. Peygamber'in (s.a.) yaptığı bir fiilin aktarımı olurdu. Belki de bu fiili Hz. Peygamber (s.a.), namazdayken Ebu Bekir, Ömer ve Zülyedeyn ile namaza ait bir fayda sebebiyle konuşmasında olduğu gibi ya namazın faydasına ya da şu hadiste olduğu gibi müslümanlann yararına yapmıştır: Ebû Davud'un, Ebu Kebşe es-Selûlî yoluyla Sehl b.el-Hanzeliye'den rivayetine göre sabah namazı için kamet getirildi. Allah Rasûlü (s.a.) vadiye gözünü çevirip baka baka namaz kıldırmaya başladı. Ebu Davud der ki: "Yani Hz. Peygamber (s.a.) gece koruculuk için bir süvariyi vadiye göndermişti (de onu gözetlemek için namazda vadiye bakmıştı)."[546]
Buradaki gözü çevirip bakma namaz içinde cihad ile meşgul olmadır ki, o da korku namazı gibi ibadetler cümlesindendir. Hz. Ömer'in: "Ben ordumu namazda iken donatırım" sözü buna yakın anlamdadır. Öyleyse bu, cihad ile namazı bir araya getirmektir. Meselâ, namazda iken Kur'an'-ın manalarını düşünmek ve ondaki ilim hazinelerini ortaya çıkarmak da böyledir. Bu da namaz ile ilmi bir araya getirmektir. Bu başka bir renk, boş şeylerle oyalanan gafillerin sağa-sola bakmaları ve onların düşünceleri bambaşka bir renk! Başarı yalnız Allah'tandır.
Dört rekâtlı namazlarda ilk iki rekâtı, son iki rekâttan daha fazla uzatmak ve ilk iki rekâtın birincisini ikincisinden uzun tutmak Hz. Peygamber'in (s.a.) devamlı sünnetlerindendir. Bundan dolayı Sa'd (b.Ebî Vak-kâs), Hz. Ömer'e: "tik iki rekâtta kıraati uzatırım, son iki rekâtta ise haz-federim. Allah Rasûlü'nün (s.a.) namazına uymak konusunda hiçbir şeyden çekinmem." demiştir.
Yukarıda geçtiği gibi sabah namazını diğer namazlardan daha fazla uzatmak yine aynı şekilde Hz. Peygamber'in (s.a.) sünnetlerindendir. Hz. Âişe diyor ki: "Allah namazı farz kıldığında (akşam namazından başka namazları) ikişer rekât olarak farz kılmıştı. Allah Rasûlü (s.a.) hicret edince ikamet halindeki namazlara (ikişer rekât) ilâve edildi. Bundan, sabah namazı kıraatinin uzunluğu sebebiyle aynen bırakıldığı için, akşam namazı da gündüzün vitri olduğu için müstesna tutulmuşlardır." Bu sözü Ebu Hatim b. Hibbân Sahih'indt nakletmiştir.[547] Aslı Buharf nin Sahih'mde mevcuttur. [548]
İşte diğer namazlarında da başını sonundan daha fazla uzatmak Hz. Peygamber'in (s.a.) sünnetiydi. Nitekim küsûf namazında da böyle yapardı. Gece ibadetlerinde de uzunca iki rekât sonra bir önceki iki rekâttan kısa iki rekât, sonra bir öncekilerden kısa iki rekât... namaz kılar, bu şekilde namazını tamamlardı. Bu durum Hz. Peygamber'in (s.a.) gece namazına iki hafif rekâtla başlaması ve bunu emretmesiyle çelişmez. Zira bu iki rekât, gece namazının anahtarıdır. Sabah namazı ve diğer namazların sünneti mesabesindedirler. Hz. Peygamber'in (s.a.): "Gece kıldığınız en son namaz vitir olsun." buyurmaları[549] yanında zaman zaman vitirden sonra bazan oturarak, bazan ayakta kıldıkları iki rekâtta da durum böyledir. Çünkü bu iki rekât şu emre aykırı değildir. Nitekim akşam gündüzün vitiri [550] olduğu halde, ondan sonra kılınan çift rekâth sünnet namaz onu gündüzün vitri olmaktan çıkarmaz. Aynı şekilde vitir başlı başına ayrı bir ibadet —gecenin vitri— olduğu için akşamın sünneti, farza göre neyse vitirden sonra kılman iki rekât da vitre göre odur. Akşam namazı farz olduğu için Hz. Peygamber (s.a.), akşamın sünnetine vitrin sünnetinden daha çok devam buyurmuşlardır. Bu durum vitrin vâcib olduğunu söyleyenlerin usulü bakımından gerçekten açıktır. Inşaalllah biraz ilerde bu iki rekât hakkında daha fazJa açıklama gelecektir. Bu konu belki hiçbir eserde göremeyeceğin önemli bir konudur. Başarı yalnız Allah'tandır. [551]

9 - Son Teşehhüddeki Teverrük Şekli:


Hz. Peygamber (s.a.) son teşehhüdde oturduğunda teverrük vaziyetinde otururdu. Kalçasını yere salıverir, ayağını tek bir yandan dışarı çıkarırdı.
Hz. Peygamber'den (s.a.) teverrük konusunda naklolulan üç şekilden birisi budur. Ebu Davud bu hadisi Abdullah b. Lehîa yoluyla Ebu Hu-meyd es-Sâidî'den nak!etmiştir.[552] Ayrıca Ebu Hâtım bu şekil oturuşu, Sahih'inde, Ebu Humeyd es-Sâidî'den, İbn Lehîa yolundan başka bir yolla rivayet etmiştir; bu hadis yukarıda geçmiştir.[553]
İkinci şekil: Buharî, Sahih'mde yine Ebu Humeyd'den nakleder ki, Hz. Peygamber (s.a.) son rekâtta oturunca soî ayağını ileri alır, sağ ayağını diker, oturağı üzerine otururdu.[554] Kalça üzerine oturma konusunda bu şekil, birinci şekle uygundur. Fakat buradaki rivayette ayakların duruş şekline dair birinci rivayetin değinmediği bir ilâve anlatım vardır.
Üçüncü şekil: Müslim'in Sahih'mde Abdullah b. Zübeyr'den naklettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.) sol ayağım uyluğu ile inciği arasına kor, sağ ayağını yayardı.[555] Ebu'l-Kâsım el-Hırakînin[556] Muhtasarında tercih ettiği şekil bu olmakla birlikte bu şekil, sol ayağı sağ taraftan çıkarıp sağ ayağı dikme konusundaki ilk iki şekle aykırıdır. Herhalde Hz. Peygamber (s.a.) bazan öyle, bazan böyle yapardı. Bu daha açık görünmektedir.
Râvilerin ihtilafından kaynaklanması da muhtemeldir. Bu teverrük şekli Hz. Peygamber'den (s.a.) nakilde yalnızca peşinden selâm gelen teşehhüd-de anılmıştır. İmam Ahmed ve ona muvafakat edenler derler ki: Bu şekil iki teşehhüdiü namazlara mahsustur. Bu teverrük, bu namazlarda hafif tutulması sünnet olan ve böylece oturan kişinin ayağa kalkmaya hazır bir vaziyette olduğu birinci teşehhüddeki oturuş ile oturan kişinin tamamen yerleşmiş bir vaziyette olduğu ikinci teşehhüddeki oturuş arasını ayırmak için getirilmiştir.
Hem böylece iki ayrı oturuş şekli, iki teşehhüd arasını ayırıcı ve namaz kılana buralardaki halini hatırlatıcı olmuş olur.
Hem de Ebu Humeyd, Hz. Peygamber'in (s.a.) bu şekil, teşehhüdde oturduğunu aktarmıştır. Çünkü o, Hz. Peygamber'in birinci teşehhüddeki oturuşunda iftiraş vaziyetinde oturduğunu anlatmış sonra: "Son rekâtta oturunca" başka bir rivayete ise: "Dördüncü rekâtta oturunca...*' diye sözüne devam etmiştir.
Hadisin bazı rivâyetlerindeki: "Selam vereceği son rekâtın oturuşuna gelince sol ayağını dışarı çıkarır yanı üzerine teverrük vaziyetinde otururdu." sözünü, peşinden selâm gelen her teşehhüdde teverrükün meşru olduğu dolayısıyla ikinci teşehhüdde teverrük edileceği görüşünde olanlar delil olarak ileri sürmekteler. Şafiî bu görüştedir. Ancak hadisin buna delâleti açık değildir. Hadisin gelişi yalnızca bunun dört ve üç rekâtlı namazlarda, peşinden selâm gelen (son) teşehhüdde olduğunu göstermektedir. Çünkü bu rivayette râvi, Hz. Peygamber'in (s.a.) birinci teşehhüdde oturuş ve bu teşehhüdden kalkış şeklini anlatıp sonra: "Selâm vereceği son rekâtın secdesini tamamlayınca teverrük vaziyetinde otururdu" demiştir. Bu anlatımın gelişi, bu oturuş şeklinin ikinci teşehhüde mahsus olduğu konusunda açıktır.
Hz. Peygamber (s.a.) teşehhüde oturunca sağ elini sol uyluğu üzerine kor, üç parmağını toplar, işaret parmağını dikerdi. Başka bir metinde üç parmağını yumar ve sol elini sol uyluğu üzerine kordu, denilmektedir. Bu hadisi Müslim, İbn Ömer'den nakletmiştir.[557]
Vâil b. Hucr diyor ki: "Sağ dirseğinin ucunu sağ uyluğu üzerine koydu; sonra parmaklarından ikisini yumdu, bir halka yaptı. Sonra (işaret)j parmağını kaldırdı, parmağını hareket ettirerek dua ettiğini gördüm." Buj hadis Sünen'de nakledilmektedir.'[558]
Müslim'in Sahih'inde İbn Ömer'den nakledilen bir hadiste: elli üç yaptı" denilmektedir.[559]
'Eliyle!
Bu rivayetlerin hepsi de birdir. Zira: "Üç parmağını yumdu'* diyen, orta parmak toplu idi, işaret parmağı gibi yaygın değildi anlamını kasdet-miştir. "Parmaklarından ikisini yumdu" diyen de, orta parmak, yüzük parmağı ile birlikte yumuk değil, küçük parmak ile yüzük parmağı —orta parmaktan hariç olarak— yumulma konusunda eşittiler, anlamım kasdet-miştir. "Eliyle elli üç yaptı" diyen ise bunu açıkça ortaya koymuştur. Çün-! kü orta parmak el ile elli üç yaparken toplu olur, yüzük parmağı ile birlik-^ te yumuk olmaz.
Pekçok büyük insan bu işi karışık buldu. Zira el ile elli üç yapmakj, anlatılan iki şekilden biriyle uyuşmamaktadır. Çünkü küçük parmağın buş durumda yüzük parmağına bitişmesi kaçınılmazdır.
Buna bazı büyük insanlar şöyle cevap verdiler: El ile elli üç yapmada! üç'ün biri eski, biri yeni olmak üzere iki durumu vardır. Eskisi: İbn Ömerj hadisinde zikredilen olup bu durumda baş parmağm orta parmak ile halka yapılması yanında üç parmak toplu olur. Yenisi: Bugün matematikçileri arasında bilinen şekli. En iyi bilen Allah'tır.
(Sağ) kolunun dirsek ile el arasındaki kısmım uyluğu üzerine kor, dı-| şan taşırmazdı. Böylece dirseğinin ucu uyluğunun en gerisinde dururdu; Sol el ise, parmaklar, sol uyluk üzerine uzatılmış şekilde bulunurdu.
Ellerini (kulakları hizasına) kaldırırken, rükûda, secdede ve teşehhüdn de parmaklarını kıbleye çevirirdi. Secdede ayak parmaklarım da kıbleyç çevirirdi. Her iki rekâtta bir, et-Tahiyyâtü okurdu. [560]

10— Namazda Dua Ettiği Yerler:


1- Başlangıç tekbirinden sonra (Sübhâneke vb. gibi) başlangıç duası okuma mahallinde,
2- Vitir namazında rükû'dan önce, kıraati bitirdikten sonra.[561] Sabah namazında okunan geçici (ârizî) kunut —şayet rivayet sahihse— rükûdan öncedir. Ancak bu rivayette şüphe vardır.
3- Rükûdan doğrulduktan sonra. Nitekim Sahih-i Müslim'de Abdullah b. Ebî Evfâ'dan nakledildiğine göre Allah Rasûlü (s.a.) başını rukû'-dan kaldırınca şu duayı okurdu: «
"Allah kendisine hamdedeni dinler. Ey Rabbimiz olan Allah'ım! Hamd yalnız Sanadır; gökler dolusu, yer dolusu, bunlardan öte ne yaratmayı di-ledinse hepsinin dolusu hamd Sana...
Allah'ım! Beni kar ile, dolu ile ve soğuk su ile tertemiz eyle!
Allah'ım! Beni günahlardan ve hatalardan beyaz kumaş kirden nasıl arınırsa öylece temizle."[562]
4- Rükûda şu duayı okurdu:
"Rabbimiz olan Allah'ım! Sana hamdederek Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Allah'ım! Beni bağışla."[563]
5- Secdede. Çoğunlukla dualarını secdede yapardı.
6- İki secde arasında.
7- Teşehhüdden (tahiyyâttan) sonra, selâmdan önce. Ebu Hureyre[564] ile Fudâle b. Ubeyd'in[565]' naklettikleri hadislerde bunu emretmiştir. Ayrıca secdede dua etmeyi de emretmiştir.
Namazdan selâm verip çıktıktan sonra kıbleye yahut cemaata yönelip dua etmek asla Hz. Peygamber'in (s.a.) âdeti değildi. Böyle yaptığına dair ne bir sahih, ne bir hasen hadis nakledilmiştir.
Özellikle sabah ve ikindi namazlarından sonra dua etmeye gelince; ne O, ne de halifelerinden biri bunu yapmıştır. Kendisi de ümmetine bunu öğretmemiştir.
Bu yalnızca, bu durumu sabah ve ikindiden sonraki sünnetlere bedel görenlerin güzel bulduğu bir istihsandır. —En iyi bilen Allah'tır— Namazla ilgili duaların umumunu namazın içinde yapmış ve namazın içinde yapılmalarını emretmiştir. Namaz kılanın haline uygun olan da budur. Çünkü o, Rabbine yönelmiş, namazda olduğu sürece O'na münacaat ediyor. Selâm verince bu münacaatı kesilir; önündeki bu makam ve Allah'a yakınlık kaybolur gider. Münacaatı halinde tam O'na yakınken, O'na yönelmişken nasıl isteklerini bırakır da O'ndan ayrıldıktan sonra ister?! Şüphesiz bu durumun tersi, namaz kılan için daha elverişlidir. Ancak burada ince bir nükte vardır: Namaz kılan kişi, namazından ayrılıp namazın arkasında meşru zikirlerle Allah'ı zikreder, tehlîl (Lâ ilahe illallah demek), teşbih (Subha-nallah demek), tahmîd (el-Hamdülillah demek) ve tekbir (Allahu ekber demek) getirirse bundan sonra Hz. Peygamber'e (s.a.) salât u selâm getirmesi, dilediği kadar dua etmesi müstehab olur. Bunun peşindeki duası ikinci bir ibadet olur; yoksa namazın arkasında olduğu için değil. Çünkü Allah'ı zikreden, O'na hamdeden ve övgüde bulunan, Allah Rasûlü'ne (s.a.) salât u selâm getiren herkesin bunların peşinde dua etmesi müstehabtır. Nitekim Fudâle b. Ubeyd'in naklettiği hadiste buyuruluyor ki: "Herhangi biriniz namaz kıldığında, önce Allah'a hamd ve övgü ile başlasın. Sonra Hz. Peygamber'e (s.a.) salât u selâm getirsin. Sonra dilediği şekilde dua etsin." Tirmizî: "bu hadis sahihtir" diyor.[566]

11— Namazdan Çıkış Selâmı:


Sonra Hz. Peygamber (s.a) sağına: "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" diye selâm verirdi. Aynı şekilde soluna da selâm verirdi. Bu O'nun râtib ( = düzenli, devamlı, müekked) sünnetiydi. Böyle olduğunu on beş sahabî rivayet etmiştir. Adları şöyledir: 1- Abdullah b. Mes'ûd, 2- Sa'd b. Ebî Vakkâs, 3- Sehl b. Sa'd es-Sâidî, 4- Vâil b. Hucr, 5- Ebu Musa ei-Eş'arî, 6- Huzeyfe b. el-Yemân, 7- Ammar b. Yâsir, 8-Abdullah b. Ömer, 9- Câbir b. Semûre, 10- Berâ b. Âzib, 11- Ebu Mâlik el-Eş'arî, 12- Talk b. Ali, 13- Evs b. Evs, 14- Ebu Ramse, 15- Adiyy b. Umeyre, Allah onlardan razı olsun.
Hz. Peygamber'in (s.a.) yüzü istikametinde bir kere selâm verdiği[567] rivayet edilmişse de, ancak bu rivayet ondan sahih bir senedle sabit olmamıştır. Bu konudaki en ceyyid senedli hadis Hz. Âişe'nin (r.anha) rivayet ettiği şu hadistir: "Hz. Peygamber (s.a.) "es-selâmu aleykûm" diyerek bir kere selâm verir, sesini bizi uyandıracak kadar yükseltirdi. "[568] Bu hadis Sünen'de (Sünen-i Ebu Davud'da) nakledilmiş olup ma'lûl bir hadistir. Ancak bu hadis gece (teheccüd) namazı hakkındadır. Hz. Peygamber'in (s.a.) iki kere selâm verdiğini nakledenler, farz ve nafilede gördüklerini naklet-mekteler. Hem de Hz. Âişe'nin hadisi bir tek selâmla yetinme konusunda açık değildir. Aksine Hz. Âişe, Hz. Peygamber'in (s.a.) kendilerini uyandıracak şekilde bir tek selâm verdiğini haber vermiş, diğer selâmı inkâr etmemiş, hatta ondan söz etmeyip susmuştur. Onun bu sükutu ikinci selâmı iyice belleyen, zihinlerine kaydeden insanların rivayetlerinden öne alınamaz. Çünkü bunların sayısı daha çok ve hadisleri daha sahih olup hadislerinden pek çoğu sahih, geri kalanları ise hasen hadislerdir.
Ebu Ömer İbn Abdilber diyor ki: Sa'd b. Ebî Vakkâs, Hz. Aişe ve Enes'ten gelen hadislerde rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.) bir tek selâm verirdi. Ancak, bu hadislerin hepsi ma'lûldür; bunları hadis bilim adamları sahih bulmuyorlar. Sonra (İbn Abdilber) Sa'd'ın rivayet ettiği: "Hz. Peygamber (s.a.) namazda bir tek selâm verirdi." hadisinin illetini belirterek diyor ki: Bu bir vehim ve bir yanılgıdır. Hadis: "Allah Rasûlü (s.a.) sağına ve soluna selâm verirdi" şeklindedir. İbn Abdilber sonra İbnü'l-Mübârek-Mus'ab b. Sâbit-îsmail b. Muhammed b. Sa'd-Âmir b. Sa'd-Babası Sa'd yoluyla hadisi şu şekilde aktarıyor: "Allah Rasûlü'nün (s.a.) sağına ve soluna selâm verdiğini gördüm. Hatta şimdi yüzünün yan tarafını görür gibiyim. [569] Bu hadisi işiten Zührî: "Bu hadisin Allah Rasûlü'nün (s.a.) hadisi olduğunu işitmedik?" diyerek (inkâra kalkıştı). Bunun üzerine orada bulunan İsmail b. Muhammed ile Zührî, arasında şu konuşma geçti. İsmail:
— Allah Rasûlü'nün her hadisini işittin mi?
— Hayır.
— Peki yansım?
— Hayır.
— Öyleyse bunu da işitmediğin yarı arasında say/[570]
İbn Abdilber devamla diyor ki: Hz. Âişe'nin (r.anha) rivayet ettiği: "Hz. Peygamber (s.a.) bir tek selâm verirdi" hadisine gelince; Hişâm b. Urve-Babası Urve (b.ez-Zübeyr)-Hz.Âişe yoluyla bu hadisi yalnızca Zü-heyr b. Muhammed merfû olarak rivayet etmiştir. Ondan da Amr b. Ebî Seleme ve diğerleri rivayet etmiştir. Züheyr b. Muhammed, bütün muhad-disler katında zayıf bir râvi olup çok hata eden bir kimse olduğu için rivayet ettiği hadis delil olarak kullanılmaz. Yahya b. Maîn'e bu hadis anılınca: "Amr b. Ebî Seleme ve Züheyr'in hadisleri zayıftır, hüccet olmazlar." dedi.[571]
İbn Abdilber diyor ki: Enes hadisi ise Enes'ten Eyyub es-Sahtiyânî yolundan başka bir yolla gelmemiştir. Eyyub ise muhaddislere göre Enes'-ten hiçbir şey işitmemiştir. Hasan (Basrî)'dan mürsel olarak rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.), Ebu Bekir ve Ömer (Allah onlardan razı olsun) bir tek selâm veriyorlardı. Bir selâm verileceğini söyleyenlerin, Medine halkının uygulamasından (amelu ehli Medine)[572]' başka tutunacak dalları yoktur. Diyorlar ki: "Bu, Medinelilerin nesilden nesile büyüklerinden alıp uyguladıkları bir gelenektir. Böylesi bir şeyi delil olarak ele almak doğrudur. Çünkü her gün defalarca uygulandığı için gizli kalmaz." Bu metodda diğer fakîhler bunlara muhalefet etmekteler. Doğrusu da onların görüşüdür. Allah Rasûlü'nden (s.a.) geldikleri sabit olan sünnetler kim olurlarsa olsunlar hiçbir şehir halkının uygulaması ile geri itilemez, reddoluna-maz. Komutanlar, Medine ve diğer şehirlerde namaz konusunda uygulamanın süregeldiği pekçok şey icat etmişlerdir. Onların süregelmelerine iltifat edilmemiştir. Medine halkının delil olabilecek uygulaması Râşid Halifeler devrinde bulunandır. Medineliler'in onların ölümünden ve orada bulunan sahabenin devri tamamlandıktan sonraki uygulamaları ile diğerlerinin uygulamaları arasında bir fark yoktur. İnsanlar arasında sünnet hüküm verir; Allah Rasülü (s.a.) ve onun halifelerinden sonraki herhangi bir kimsenin uygulaması değil. Başarı yalnız Allah'tandır. [573]

12— Namaz İçindeki Duaları:


Namaz içinde şöyle dua ederdi:
"Allah'ım! Ben kabir azabından sana sığınırım. Mesih Deccâl fitnesinden sana sığınırım. Hayat ve ölümün fitnelerinden sana sığınırım.
Allah'ım! Ben, günah ve borçlanmaktan sana sığınırım. "[574]Namazında iken şu duayı okuduğu da olurdu:
"Allah'ım! Günahımı bağışla. Yardımı (ahirette) geniş eyle. Banajp-zık olarak verdiklerini benim için mübarek eyle (bereketli kıl).
[575]Şu duayı da okurdu:
"Allah'ım! Senden işimde sebat ve doğru yolda kararlılık dilerim. Nimetine şükür ve sana güzel ibadet edebilmeyi dilerim. Senden selim bir kalb, doğru bir lisan dilerim. Bildiklerinin hayırlısını dilerim. Bildiklerinin şerrinden sana sığınırım. Bildiğin şeyler için senden bağışlanma di-lerim."[576]
Secdede şu duayı okurdu:
"Rabbim! Nefsime takvasını ver, onu arındır. Onu arındıracak en hayırlı zat sensin. Sen onun velisi ve Mevlâsısm."[577]
Rükûda, secdede, oturuşta ve rukûdan doğrulduğunda okuduğu duaların bir kısmı yukarıda verildi.
Hz. Peygamber'in (s.a.) namazda okuduğu dualar- "Rabbim! Beni bağışla, bana acı, beni doğru yola ilet" duasında[578] ve ondan bize aktarılan diğer dualannda olduğu gibi— hep tekil şahıs lafzıyladır. Bunlardan biri de başlangıç duası olarak okuduğu şu duadır:
ipi;
"Allah'ım! Hatalarımı kar ile, su ile, dolu ile yıka.
Allah'ım! Benimle günahlarımın arasını doğu ile batı arasını ayırdığın gibi ayır..."[579]
İmam Ahmed (r.h.) ve Sünen sahiblerinin Sevbân'dan rivayet ettiklerine göre Hz. Peygamber (s.a.): "Bir kul, bir cemaate imam olduğunda cemaati katmadan yalnız kendisi için herhangi bir dua etmemeli. Şayet böyle yapacak olursa o cemaate hiyanet etmiş olur," buyurmuştur.[580] İbn Huzeyme, Sahih'inde: "Allah'ım benimle günahlarımın arasını doğu ile batı arasını ayırdığın gibi ayır..." hadisini verdikten sonra diyor ki: Bu hadisde: "Bir kul, bir cemaata imam olduğunda cemaati katmadan yalnız kendisi için herhangi bir dua etmemeli. Şayet böyle yapacak olursa o cemaate hiyanet etmiş olur." uydurma hadisinin reddolunacağına delil vardır.[581]
Şeyhülislâm İbn Teymiye'nin şöyle dediğini işittim: Bu hadis bence kunût vb. dualarda olduğu gibi imamın kendisi ve cemaat için yaptığı, hepsinin de ortak oldukları dua hakkındadır. En iyi bilen Allah'tır. [582]

13— Namaz İçindeki Bazı Tutumları:


Hz. Peygamber (s.a.) namaza durduğunda İmam Ahmed'in (r.h.) naklettiğine göre başım öne eğerdi. Yukarıda da geçtiği üzere teşehhüd esnasında gözünün bakışı işaret parmağım aşmazdı. Allah Teâlâ, namazı onun gözünün nuru, sevinci, neşesi, ruhu kılmıştı. "Bilâl! Bizi namazla rahatlat. " buyururdu.[583] "Gözümün aydın olması namaza bağlandı" derdi.[584]
Cemaatın ve cemaat haricindekilerin hallerini gözetme gibi şeyler, Allah Teâlâ'ya olan yöneliş ve yakınlığının mükemmelliğinden, O'nun huzurunda kalb huzurunu bulup tamamen (düşünce ve benliğini) O'nda topladığından dolayı hiç meşgul etmezdi.
Uzunca bir namaz kılmak niyetiyle namaza girip de bir çocuğun ağladığını duyunca anasına zahmet vermemek için namazını kısa keserdi. Bir keresinde bir süvarisini öncü olarak sefere göndermişti. Kalkıp namaza durduğunda süvarinin geleceği vadi tarafına bakar dururdu.[585]' Ama süvarisinin durumunu gözetmek onu meşgul etmemişti.
Yine aynı şekilde kızı Zeynep ile damadı Ebu'l-Âs b. er-Rebî'nin kızı olan (torunu) Ümame'yi omuzunda taşıyarak farz namaz kılardı. Ayağa kalktığında onu taşır, rükû ve secdeye vardığında yere kordu.[586]
Hz. Peygamber (s.a.) namaz kılarken Hasan yahut Hüseyin gelir, sırtına binerdi. Bunun üzerine onu, sırtından düşürmek istemediği için secdeyi uzatırdı.[587]
O namaz kılarken, Hz. Âişe (tuvalet) ihtiyacını görür gelir, o sırada kapı kapalı olursa (kapıya kadar) yürür, ona kapıyı açar, sonra namaza .dönerdi.[588]
Namazda selâm alması:
Namaz kılarken kendisine selâm verenin selâmını işaretle alırdı.
Câbir diyor ki: "Allah Rasûlü (s.a.) beni bir iş için göndermişti. Son-_a ona namaz kılarken yetiştim ve kendisine selam verdim. O da işaretle selâmımı aldı." Bu hadisi Müslim, Sahîh'inde rivayet etmiştir.[589]
Enes (r.a.) der ki: "Hz. Peygamber (s.a.) namazda işaret ederdi.'1 İBu rivayeti İmam Ahmed (r.h.) zikretmektedir.[590]
Suheyb diyor ki; "Allah Rasûlü (sa..) namaz kılarken yanına uğradım; Ona selâm verdim. O da İşaretle selâmı aldı." Hadisin râvisi: "Ancak 'parmağıyla işaret ederek selâmı aldı, dediğini biliyorum" diyor. Bu rivayet, Sünen ile Müsned'dedir.[591]
Abdullah b. Ömer (r.a.) anlatıyor: Allah Rasûlü (s.a.) namaz kılmak için Küba'ya çıktı. Ensârdan bazı kimseler gelip ona namazda iken selâm verdiler. Bilâl'e: "Namaz kılarken kendisine selâm verenlerin selâmını Allah Rasûlü'nün (s.a.) nasıl aldığını gördün?" diye sordum. Bilâl: "Şöyle derdi" şeklinde karşılık verdi. Hadisin râvilerinden Cafer b. Avn (işaretle selâmın nasıl olduğunu göstermek için) avucunu açtı, içini aşağı, sırtını yukarı getirdi.[592] Bu rivayet, Sünen ve Müsned'dedir. Tirmizî bu hadisi sahih saymıştır. Ondaki metin: "Eliyle işaret ederdi" şeklindedir.
Abdullah b. Mes'ûd (r.a.) anlatıyor: "Habeşistan'dan döndüğümde Hz. Peygamber'e (s.a.) geldim, namaz kılıyordu. Ona selâm verdim, başıyla işaret etti." Bu hadisi Beyhakî nakletmiştir.[593]
Allah Rasûlü (s.a.): "Kim namazda iken anlam ifade edecek şekilde bir işarette bulunursa namazını iade etsin" buyurdu, şeklinde Ebu Gata-fân'ın Ebu Hureyre'den (r.a.) naklettiği hadis, bâtıl bir hadistir. Bunu Dâ-rakutnî rivayet etmiş[594] ve şöyle demiştir: İbn Ebî Davud, bize: "Bu Ebu Gatafân meçhul bir adamdır." dedi.[595] Sahîh rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.) namazda iken işaret ederdi. Onun işaret ettiğini Enes, Câbir, v.s. sahabîler rivayet etmişlerdir.
Hz. Peygamber (s.a.), kendisi ile kıble arasında H^. Âişe, uzanmış yatarken namaz kılardı. Allah Resulü (s.a.) secdeye vardığı zaman eliyle dürterdi. O da ayaklarını toplardı. Secdeden kalktığında yine uzatırdı.[596]
Hz. Peygamber (s.a.) namaz kılarken, namazını bozdurmak için şeytan yanına geldiğinde, şeytanı yakalayıp salyası mübarek eli üzerine akın-caya kadar boğazını sıktı.[597]'
Minber üzerinde namaz kılar, orada rükû eder, secde zamanı geldiğinde arkaya arkaya iner, yere secde eder; sonra minberin üstüne tekrar çıkardı.[598]
Duvara doğru namaz kılarken önünden geçmek için bir kuzu geldi. Yumuşaklıkla kovalamak için o kadar uğraştı ki, sonunda karnı duvara yapıştı ve kuzu arkasından geçti.[599] Namaz kılıyordu. Abdülmuttalib oğullarından, birbirleriyle dövüşmüş iki genç kız çıkageldi. Elleriyle onları yakalayıp, daha namazda iken, o iki kızı birbirlerinden ayırdı .[600] Bu hadisin Ahmed b. Hanbel'in Müsned'indeki metni şöyledir: Kızlar Hz. Pey-gamber'in (s.a.) dizlerine tutundular. Hz. Peygamber (s.a.) de aralarını ayırdı. Ama kendisi namazından ayrılmadı.[601]
Yine namaz kılıyordu. Önüne bir erkek çocuğu geçti. Eliyle şu tarafa çekil işareti yaptı. Çocuk dönüp gitti. Önüne bir kız çocuğu geçti, yine eliyle şu tarafa çekil işareti yaptı, ama çocuk dinlemeyip geçip gitti. Allah Rasulü (s.a.) namazı kılıp bitirince "Onlar (kadınlar) dik başlıdır" buyurdu.[602] Bu hadisi, İmam Ahmed nakletmiştir. Sünen'dt de mevcuttur.
îmam Ahmed'in nakline ve Sünen'dçki rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.) namazda oflardı (veya üflerdi).[603]"Namazda oflamak (veya üfle-mek) konuşmadır" hadisinin aslı yoktur; Allah Rasûlünden (s.a.) böyle bir hadis nakledilmemiştir. Bunu yalnızca Sünen*inde Saîd (b. Mansûr) —şayet sahihse— İbn Abbas'ın (r.a.) sözü olarak rivayet etmiştir.[604]
Namaz kılarken ağlardı. Namazda öksürürdü. Ali b. Ebî Tâlib (r.a.) anlatıyor: "Allah Rasulü (s.a.) bana bir saatini ayırmıştı. Ona o saatte gelirdim. Kapıya gelince girmek için izin isterdim. Namaz kılarken gelmiş isem aksınr ben de içeri girerdim. Boş bir zamanına rastlamış isem bana izin verirdi." Bu hadisi Nesâî ve Ahmed rivayet etmişlerdir. Ahmed'in ri-vayetindeki metin şöyledir: "Gece ve gündüz Allah Rasûlü'nün (s.a.) huzuruna iki kere girmek vaktim var idi. O namaz kılarken girmiş isem, öksürürdü." Bu hadisi Ahmed rivayet edip [605]bununla amel etmiştir. O da namazda öksürür ve öksürmeyi namazı bozan şeylerden saymazdı.
Bazan yalın ayak, bazan da ayakkabılarıyla[606] namaz kılardı. Abdullah b. Amr, O'nun böyle yaptığım nakletmiştir.[607] Yahudilere muhalefet olsun diye ayakkabı ile namaz kılmayı da emretmiştir.[608]
Bazan bir tek elbise [609]çoğunlukla da iki kat elbise içinde namaz kılardı. [610]
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
[414] Şâfiîlerden eş-Şâsî diyor ki: Niyet namazın farzıdır. Yeri kalbdir. Mezhep âlimlerimizden biri: "Diliyle söylemedikçe niyet yeterli olmaz" diyerek hataya düşmüştür. Bu sözün bir değeri yoktur. Bk. Seyfüddin Ebu Bekr Muhammed b. Ahmed eş-Şâsî el-Kaffâl (v.507/1113), Htlyeiu'I Ulemâ Jî Ma'rifeti Mezâhibi'l-Fukahâ, c.II, s.70, Amman, 1980. Nevevî, yamlan alimin Mâverdi olduğunu belirtmiştir. Bk. el-Mecmû, c. III, s. 243.
Hanefiler "Ameller niyetlere göredir" hadisini esas alarak namazda niyet edilmesi gerektiğini; niyetin ise "irade" demek olduğunu, kişinin hangi namazı kıldığını kalbiyle bilmesinin şart olduğunu belirtip dille söylemenin gerekli olmadığını, ancak kişinin azmini toplaması açısından iyi olacağını söylemişlerdir. Bk. Merginâni, et-Hidaye, 1/44-45.

[415] Buharı, 10/89; Müslim, 598 (147); Ebu Davud, 781; Nesâî 2/129. Ebu Hureyre diyor ki: Allah Rasûlü (s.a.) kıraate başlamadan önce bir müddet sustu. "Ey Allah'ın Ra-sulü! Anam, babam sana feda olsun. Tekbirle kıraat arasında sustuğunda ne okuyorsun?" diye sordum. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.) — yukarıdaki duayı— söyledi.

[416] Müslim, 771; Ebu Davud, 760; Ahmet 729; İbn Hibbân, 445; Nesâî, 2/130. "Şer sana değildir" sözü şu anlama gelir: Şer, kendisi ile sana ibadet edilecek şeylerden değildir. Şu yorumlar da ileri sürülmüştür. 1) Şer sana yükselmez. Sana yalnızca hoş olan —hayır— yükselir. 2) Saygı olsun diye başlı başına şer sana nisbet edilmez... Allah Teâlâ hayır ve şerrin yaratıcısıdır. Şer, O'nun bir kısım yaratıklanndan-dır, yoksa O'nun yaratmasında ve fiilinde şer yoktur. Bu yüzden, asıl anlamı birşeyi uygun olan yere koymamak demek olan zulümden Allah (c.c.) uzaktır. Allah herşeyi mutlaka lâyık olduğu yere kor. Bu da tamamen hayırdır. Şer ise birşeyi uygun olmayan yere koymak demektir. Uygun olan yere konursa şer olmaz. O halde şerrin O'na ait olmadığı anlaşılmış demektir. Bk. tbnü'MCayyim, Şifâu'l-Altl. "Ben müslümanların ilkiyim" sözü ise emredilen şeyi yerine getirmede acele etme konusunda ilkiyim anlamına gelir. Bir diğer ifade ile "Ben, bana emredilen şeyi derhal yerine getirmeye hazırım" demektir.

[417] Farz namazda da okurdu, ibn Huzeyme'nin Sahîh'inde (1/307) bir hadiste açıkça belirtilmektedir. Bu hadisin
isnadı sahihtir.

[418] Müslim, 770.

[419] Buharı, 19/1; Müslim, 769. Duanın tamamı "Hz. Peygamber'in (s.a.) Uyuması ve Uyanışı" bölümünde yukarıda geçti.

[420] Ahmed, 4/80, 85; Ebu Davud, 764; Ibn Mâce, 807. Senedinde bir tartışmalı râvi
varsa da îbn Hibbân (443) ve Hâkim (1/235) onun bu hadisini sahih saymışlar, Zehe-bı de buna katılmıştır.
Ahmed (3/50), Ebu Dâvud (775) ve Tirmizî'nin (242) Ebu Saîd el-Hudrî'den rivayetlerine göre: "Allah Rasûlü (s.a.) gece kıyama kalktığında rekbir alır, sonra Sıibha-neke duasını okur. üç kere "Lâ ilahe illallah", üç kere "Allahu ekbcru kebîran" der ve "Eûzü billahisemîiralîmi mineşşeyîanirracîmi min hemzihi ve nefhihî ve nefsihî" diyerek kıraate başlardı." Hadisin senedi hasendir. Müslim (601) ve Ebu Avâne'nin rivayetlerine göre İbn Ömer anlatıyor: Allah Rasûlü (s.a.) ile beraber namaz kılıyorduk. Birden cemaatten birisi: "Allahu ekberu kebîran. Velhamdu lillahi ktsîran ve Sübhânallahi bükraten ve asîlâ." dedi. Bunun üzerine Allah Rasülu (s.a.): "Şöyle şöyle diyen kimdir" diye sordu. Cemaattan birisi: "benim, ey Allah'ın Rasûlü!" dedi. Hz. Peygamber (s.a.): "Şaştım kaldım. Bu söz üzerine göğün kapılan açıldı" buyurdu.

[421] Hadis sahihtir. Ebu Davud, 766; İbn Mâce, 1356; Nesâî. 3/209; Ahmed, \fusned, 6 143; Taberânî, Evsat, 2/62.

[422] Ahmed, 3/50; Tirmizî, 242; Ebu Davud, 775: Nesâî, 2/132; Ibn Mâce, 804. Hepsi de Ebu Saîd el-Hudrî'den rivayet etmişlerdir. Hadisin senedi hasendir. Şu kaynaklarda da Hz. Âişe'den rivayet edilmiştir: Tirmizî, 243; Ebu Davud, 776; İbn Mâce. 806; Dârakutnî, 1/112; Hâkim, 1/235. Râvileri sikadır. Şu halde hadis sahihiir.

[423] Müslim, 399 (52). Tahâvî, Şerhu Meâni't-Âsâr'da. (1/111), Arar b. Meyraûn'un şöyle dediğini rivayet eder: "Hz. Ömer (r.a.) bize Zulhuleyfe'de namaz kıldırdı, tekbir alıp Sübhaneke duasını okudu." Râvileri sikadır.

[424] Hz. Peygamber'in (s.a.) besmeleyi açıktan okumadığı sabittir. Buharî'nin (10/89), Enes'den rivayetine göre: "Hz. Peygamber (s.a.), Ebu Bekir ve Ömer namaza El-hamdülİllahi Rabbil'âlemin İle başlarlardı." Tirmİzî (246) aynı hadisi rivayet etmiş; fakat "namaza" kelimesi yerine "kıraate" kelimesini kullanmış ve bir de Hz. Osman'ı ilâve etmiştir. Müslim (399) ise şu metinle rivayet eder: "Allah Rasulü, Ebu Bekir, Ömer ve Osman'la birlikte namaz kıldım. Hiçbirinin besmeleyi açıktan okuduklarını işitmedim." Ahmed (3/264), Tahâvî (1/119) ve Dârakutnî (119): "Besmeleyi açıktan okumazlardı" şeklinde rivayet ediyorlar. Ibn Hibbân, Sahih'inde: "Eî-hamdülillahi rabbil'âlemin'i açıktan okurlardı" ilâvesiyle rivayet ediyor. Nesâî (2/135) ve tbn Hibbân'daki bir metinde: "Onlardan hiçbirinin besmeleyi açıktan okuduğunu işitmedim" deniliyor. Ebu Ya'Iâ el-Mavsılî'nİn MüsnecTinde ise: "Kıraati açıktan okunan namazlarda Elhamdül illahi rabbil âlemin ile başlarlardı" rivayeti vardır. Taberânî (Mu'cem'de), Ebu Nuaym (Hıiye'dc), tbn Huzeyme (Sahih, 498'de) ve Tahâvî (Şerhu Meâni'l-Âsâr, 1/119'da): "Besmeleyi içlerinden okurlardı" metnini rivayet ediyorlar. Zeylaî, Nasbu'r-Râye'de (1/327): "Bu rivayetlerin hepsinin râvileri sikadır ve hepsinin de Sahîh(-i Buharîfde rivayetleri vardır" diyor.

[425] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/187-193.

[426] Buharı, 66/29. Enes'e sordular: "Hz. Peygamber'in (s.a.) kıraati, nasıldı?" Enes: "Med idi" cevabını verdi; sonra besmeleyi BismİHâh'ı uzatarak, er-Rahmân'ı uzatarak ve er-Rahîm'i uzatarak okudu. Bu hadisin bir rivayetinde ise Enes: "Hz. Pey-
gamber (s.a.) uzatarak (med ile) okurdu" demiştir. Ebu Davud (4001). Tirmizî (2928) ve Ahmed (6/302) Ümmü Seleme'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Allah Rasûlü'-nün (s.a.) kıraati "Bismillahirrahmânirrahim" "Elhamdülülahi rabİll'âlemîn" "er-Rahmânirrahîm" 'mâlikiyevmiddîn"... şeklinde idi ki, her âyette kıraatini keserdi. Dârakutnî ve Hâkim (1/232) bu hadisi sahîh saymışlar, Zehebî de buna katılmıştır. ed-Dânî, el-Müktefa adh eserinde (5/2) bu hadisi rivayet ettikten sonra diyor ki: Bu hadisin pek çok tarîki ( = rivayet yolu) vardı. Bu konuda bir asıldır. Geçmiş imamlardan ve kurrâdan bir cemaat âyetler birbirine bağlı olsalar da (bir diğer ifade ile lanlam bütünlüğü sağlanmasa da) âyet sonlannda kıraati kesmeyi müstehab sayarlardı.

[427] Ebu Davud, 932; Tirmizî, 248. Vâil b. Hucr diyor ki: "Allah Rasûlü (s.a.) Fâtiha'yı okuyup bitirince âmin derdi. Bu sözü yüksek sesle söylerdi." Senedi sahihtir. Hafız İbn Hacer, et-Telhîs'de (s.90) bu hadisi kaydederek Dârakutnî ve tbh Hibbân'tn da rivayet ettiklerini ilave etmiş ve "senedi sahihtir" demiştir. İbn Hibbân (462), Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet eder: "Allah Rasûlü (s.a.), Fâtiha'yı okumayı bitirince sesini yükseltir, âmîn derdi." Dârakutnî, bu hadisi Sünen'inde (1/127) hasen saymıştır.

[428] Yukarıda geçti. Bk. dipnot: 2.

[429] Ahmed, 5/7, 15, 20, 21, 23; Ebu Davud, 779; Tirmizî, 251; İbn Mâce, 844. Hadisi Semûre b. Cündüb ve İmrân b. Husayn'dan rivayet eden Hasan el-Basrî'nin onlardan hadis işitmediği söylenerek rivayet munkatı kabul edilmiştir. Ebu Davud (778), Hasan el-Basrî, yoluyla Semûre'nin şöyle dediğini rivayet eder: "Hz. Peygamber (s.a.) İki yerde susardı: 3) Namaza başladığında başlangıç duasını okurken, 2) Kıraati tamamen bitirince." Tirmizî diyor ki: "Bu, ilim adamlarından birçoğunun görüşüdür; imamın namaza başladıktan sonra ve bir de kıraati tamamladıktan sonra susmasını müstehab sayıyorlar. Ahmed, Ishak ve arkadaşlarımız (ehl-i hadis) da bu görüştedirler."
Mütercim der ki: Hasan el-Basrî'nin Semûre'den hadis işitip işitmediği tartışmalı ise de inceleme sonucu işittiği kanaatine varılabilir. Meselâ, Buharı, Tirmizî, Hâkim.,, vs.'nin naklettiklerine göre Ali b.el-Medînî bu senedi sahih sayıyor. Hadisi Tirmizî hasen saymıştır. İmam Şevkânî, sahih kabul etmenin uygun olacağına meylediyor ve delillerini sıralıyor. Bk. Neytü'l-Evtâr, C.I, s. 276 ve C.H, s. 266-267.

[430] Tirmizî, 251.

[431] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/193-195.

[432] İmam Ahmed, 3/472; Nesâî, 2/156. Allah Rasûlü {s.a.) sabah namazım kıldırıyordu. Rûm sûresini okuyordu, yanıldı. Namazı bitirince: "Kıraatimiz karışıyor. Çünkü bir kısmınız iyice abdest almadan bizimle birlikte namaz kılıyor. Bizimle birlikte namaz kılan abdestini iyi aisın." buyurdu. Senedi hasendir. Hafız îbn Kesîr, Tefsir'inde Rûm sûresinin sonunda bu hadisi kaydettikten sonra diyor ki: tsnad da hasen, metin de hasen ( = güzel) dir. Bu hadisde hayran eden bir sır ve enteresan bir olay vardır: Hz. Peygamber (s.a.) kendisine uyan cemaatin eksik abdestinden etkileniyor! Bu da gösteriyor ki, imama uyan kişinin namazı, imamın namazına bağlıdır.

[433] Müslim, 454.

[434] İbn Huzeyme, Sahîh, 512. Enes b. Mâlik'in dediğine göre Hz. Peygamber (s.a.)'in öğle namazında A'lâ ve Gâşiye sûrelerini okuyuşundaki nağmesini işitirlerdi. Bu hadisin isnadı sahihtir, tbn Hibbân (469) sahih olduğunu söylemiştir.

[435] Nesâî, 2/168 Câbir anlatıyor: Muaz akşam namazını kıldırırken oradan su taşıyan iki hayvanla geçmekte olan Ensâr'dan bir adam da namaza katıldı. Muâz, Bakara sûresini okumaya başladı. Bunun üzerine adam ayrılıp namazını tek başına kıldı gitti. Bu olay Hz. Peygamber'in (s.a.) kulağına gidince: "Sen çılgın mısın, Muaz?! Sen çılgın mısın, Muâz?! A'lâ, Şems, vb. sûreleri okusan olmaz mıydı?" diye çıkıştı. Hadisin senedi sahihtir. Hz. Peygamber'in (s.a.) akşam namazında Duhân sûresini okuduğunu Nesâî (2/169) rivayet ediyor. Bu rivayetin râvüeri sika, senedi hasendir.

[436] Mufassal: Muhammed ( = Kıtal) yahut Fetih yahut da Kâf sûrelerinden başlamak üzere Kur'an'm sonuna kadar olan sûreler bu isimle anılırlar. Bu mufassal ( = bölünmüş, ayrılmış) ismini almaları sık sık besmele ile bölünmelerinden kaynaklanmaktadır. Mufassal sûreler üçe ayrılır:
1) Kısa mufassal: Beyyine sûresinden Kur'an'ın sonuna kadar olan kısım,
2) Orta mufassal: Burûc'dan Beyyine suresine kadar olan kısım,
3) Uzun mufassal: Muhammed yahut Fetih'den... başlayıp Burûc'a kadar olan.sûge-ler. Bk. Bedruddîn el-Aynî, Umdetu'l-Kârît c.VI, s. 24, Beyrut, ts.

[437] Buhari, 10/98, İki sûrenin en uzununun açıklaması Buhari'nin rivayetinde yoktur. Ebu Davud, 812; Nesâî, 2/170. Senedi sahihtir.

[438] Nesâî, 2/170. İsnadı sahihtir.

[439] Buharı, 78/74, 10/60, 10/66; Müslim, 465; Ebu Davud, 790; Nesâî, 2/97, 98; tbn Mâce, 986; Ahmed, Müsned, 3/124, 299, 300, 308, 369.

[440] Müslim, 458.

[441] Mâlik, Muvatta, 1/78; Buharî, 10/98; Müslim, 462.

[442] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/196-199.

[443] Uzunca bir hadisin bir bölümüdür. Buhari, 10/62; Müslim, 467; Muvatta* 1/134;
Tirmizî, 236; Ebu Davud, 794; Nesâî, 2/94; Ahmed, Müsned, 2/256, 271, 486, 502, 537.

[444] Buharı, 10/64; M,üsüm, 469; Tirmizî, 237; Nesâî, 2/94; Îbn Mâce, 985 Müsned, 3/255.

[445] Nesâî, 2/95. tsnadı sahihtir.

[446] Ebu Davud, 814. isnadı hasendir.

[447] Ebu Davud, 1396. Hadisin devamı şöyledir: "...5) Meâric ile Nâziât, 6) Mutaffîfîn ile Abese, 7) Müddessir ile Müzzemmil, 8) Dehr ile Kıyamet, 9) Amme ile Mürselât, 10) Duhân ile Tekvîr." tsnâdı kuvvetlidir. Buharî ve Müslim'in (722) rivayetlerine göre Îbn Mes'ûd: "Ben şüphesiz Allah Rasûlü'nün (s.a.) uzunlukça birbirine yakın sûrelerden hangilerini ikişer ikişer bir araya getirerek bir rekâtta okuduğunu biliyorum" deyip mufassaldan yirmi, Hâ-mîm'le başlayan sûrelerden de iki sûrenin adlarını saydı.

[448] Ebu Davud, 816. Senedi kuvvetlidir.

[449] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/199-202.

[450] Müslim, 772; Tirmizî, 262; Ebu Davud, 871; Nesâî, 2/190; İbn Mâce, 888; Ahmed, 5/382, 384, 389, 394, 397, 398. Rükûda bu teşbihin üç kere söyleneceği birçok saha-bîden rivayet edilmiştir. Bunu Dârakutnî (1/341) ile Tahâvî (1/235) Huzeyfe ve Cü-beyr b. Mut'ım'dan; Dârakutnî (1/342, 343) Abdullah b. Akram'dan; Tirmizî (261), Ebu Davud (886), tbn Mâce (890) ve Dârakutnî (1/343) Abdullah b. Mes'üd'dan; Bezzâr ve Taberânî (Kebîr'de) Ebu Bekre*den; Taberânî (Kebtr'de) Ebu Mâlik el-Eş'arî'den rivayet etmişlerdir. Bk. Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 2/128. Hadis sahihtir,

[451] Buharî, 10/123; Müslim, 484; Ebu Davud, 877; Nesâî, 2/190; tbn Mâce, 880; Ahmed, Müsned. 6/43, 49, 100, 190.

[452] Buharı, 10/121; Müslim, 471.

[453] Ebu Davud, 888; Nesâî, 2/225; Ahmed, 3/162, 163. Senedinde sikahgi tartışman yalmz bir râvi var, diğerleri sikadır.

[454] Müslim, 487; Ebu Davud, 872; Nesâî, 2/191; Ahmed, Müsned, 6/35, 94, 115, 14», 149, 176, 193, 200, 244, 266.

[455] Müslim, 771.

[456] Ebu Hureyre'den Buharı (10/124) ve Müslim rivayet etmiştir. Bu konuda Abdullah b. Ebî Evfâ, Abdullah b. Ömer ve Mâlik b. Huveyris'den hadis rivayet edilmektedir.

[457] Aşere-i Mübeşşere: Cennetle müjdelenen 10 sahabîye verilen addır. Bu sahabîler şunlardır: 1- Ebu Bekir es-Sıddîk, 2- Ömer İbnü'l-Hattâb, 3- Osman b. Affân, 4- Aü b. Ebî Talip, 5- Talha b. Ubeydullah, 6- Zübeyr Îbnü'l-Avvâm, 7- Sa'd b. Ebî Vak-kâs, 8- Saîd b. Zeyd, 9- Abdurrahman b.Avf, 10- Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh.

[458] Ebu Davud, 749, 750. Yezid b. Ebî Ziyâd-Abdurrahman b. Ebî Leylâ-Berâ senediyle rivayet edilen bu hadisde deniyor ki: "Allah Rasûlü (s.a.) namaz için tekbir aldığında ellerini kulaklarına yakın kaldırır, sonra bir daha (bu hareketi) yapmazdı." Se-nedde geçen Yezid b. Ebî Ziyâd'dan dolayı hadis zayıftır. Bu konuda Ebu Davud (748), Tirmizî (257), Nesâî (2/195) ve Ahmed (1/442) İbn Mes'ûd'dan şunları naklederler: İbn Mes'ûd; "Size Allah Rasûlü'nün (s.a.) kıldırdığı gibi bir namaz kıldırayım mı?" diyor ve namaz kıldırıyor ve yalnız bir kere ellerini kaldırıyor. Rivayetin senedindeki râviler sikadır. Ancak bir takım illetleri olduğu söylenmiştir. Geniş bilgi için bk. Nasbu'r-Râye, 1/394, 397, 401.

[459] Hanefi mezhebine göre başlangıç tekbiri dışında eller kaldırılmaz. Bk. Mergİnâni el-Hidâye, 1/51.,

[460] Tatbik hakkında geniş bilgi için bk. Ahmed Naim, Tecrtd-i Sarih Tercemesİ ve Şerhi, C.II, s.791-793, Ankara, 1980.

[461] İbn Huzeyme, 591, 592, 666; Tirmizî, 265; Ebu Davud, 855; Nesâî, 2/183; tbn Mâ-ce, 870; Ahmed 4/119, 122. İsnadı sahihtir, tbn Hibbân (501) sahîh olduğunu söylemiş, Tirmizî de "hasen-sahihtir" demiştir.

[462] Aksine sahihtir. Buharî (10/124) ve Nesâî (2/195) rivayet ederler ki: Hz. Peygamber (s.a.) "Semiallahü limen hamideh" sözünü söyleyip "Allahümme Rabbena ve lekeM-hamd" derdi. Bu konuda tbn Mâce'de (877) Ebu Saîd el-Hudrf den; Dârimî'de (1/300) tbn Ömer'den; nesâî'de Ebu Musa el-Eş'arî'den rivayetler vardır.

[463] Müslim, 477 ve 478; Nesâî, 3/198; Ebu Davud, 847; Ibn Mace, 879.

[464] Müslim, 476. Buradaki rivayette bir takım farklılıklar vardır. Son cümle kayıtsız dualar arasında Buharî ve Müslim'de (589) rivayet edilmiş olup rükûdan kalkınca okunduğuna dair bir rivayet yoktur. Ancak bu kısmın başlangıç duası olarak okunduğu yukarıda geçmişti.

[465] Ebu Davud, 874; Nesâî, 2/199, 200; Ahmed, Müsned, 5/398. İsnadı sahihtir, fi

[466] Müslim, 473; Ebu Davud, 553; Ahmed, 3/247.

[467] Buharî, 10/120, 10/127, 10/140; Müslim, 471; Tirmizî, 279; Ebu Davud, 854; Nesâî, 2/197, 198.

[468] Tekbiri itmam etmek: Bir rükünden diğerine geçerken tekbirin önceki rükünde başlayıp varılan rükünde sona ermesi.

[469] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/202-207.

[470] Buharî'nin (10/85) rivayetine göre İbn Ömer diyor ki: Hz. Peygamber'i (s.a.) izledim; namaza başlangıç tekbiri aldı, ellerini omuzlan hizasına gelecek şekilde kaldırdı. Rükû için tekbir aldığında da böyle yaptı. "Semiallahu limen hamideh" dediğinde de aynı şeyi yaptı ve "Rabbena ve leke'1-hamd" dedi. Bunu (yani ellerini kaldırma işlemini) ne secdeye giderken, ne de secdeden başını kaldırırken yaptı.

[471] Ebu Davud, 723; Ahmed, 4/317. Bu hadiste şöyle deniyor: "Hz. Peygamber (s.a.) sonra secde etti, yüzünü etleri arasına koydu. Başını secdeden kaldırınca yine ellerini kaldırdı." Senedi sahihtir. Müellif (r.h.) Bedâiu'i-Fevâid (4/89) adlı eserinde diye ki: Esrem anlatıyor: İmam Ahmed'e elleri kaldırma konusu sorulunca: "Her iniş, kalkışta" cevabını verdi. Ebu Abdillah'm (Ahmed b. Hanbel) namazda her İniş, kalkışta ellerini kaldırdığını gördüm.

[472] Ebu Davud, 838; Tirmizî, 268;,Nesâî, 2/207; İbn Mâce, 882; İbn Hibbân, 487. Se-nedde geçen Şerîk, sadûk ise de çok hata yapan biridir. Hemmâm, Şerîk'e, Âsim yoluyla (Âsim'ın) babasından mürsel olarak rivayette bulunarak mütâbaat etmiştir. Dârakutnî, Hâkim (1/226) ve Beyhakî Enes'den rivayet eder ki: "Hz. Peygamber (s.a.) sonra tekbir alarak yere indi, dizleri ellerinden önce yere dokundu." Beyhakî: "Bu hadisi meçhul bir râvi olan el-Alâ b. İsmail el-Attâr tek başına rivayet etmiştir." diyor. Tirmizî ise Şerîk'in rivayet ettiği hadis hakkında diyor ki: Bu hadis hasen-garibtir. Şerîk'den başkasının rivayet ettiğini bilmiyoruz. Çoğunluk ilim adamının ameli bu hadis üzeredir, namaz kılan adam dizlerini ellerinden önce yere kor, görüşündedirler.

[473] Ebu Davud, 840; Nesâî, 2/207; Ahmed, Müsned, 2/381. İsnadı sahihtir. Âlimler elleri ya da dizleri önce koyma konusunda fazlaca görüş ayrılığına düşmüşlerdir.
Evzâî ve Mâlik elleri dizlerden önce yere koymanın müstehab olduğunu savunmuşlardır. Muğnî sahibi İbn Kudâme'nin (1/514) kaydettiğine göre İmam Ahmed'den gelen bir rivayet de bu yoldadır. Pekçok muhaddis de bu görüşü paylaşmaktadırlar. îbn Ömer'in yapıp Hz. Peygamber'in (s.a.) de aynısını yaptığım haber verdiği sabitleş-mistir. Buharî, Sahth'inde (10/128) diyor ki: Nâfi: "İbn Ömer ellerini dizlerinden önce yere kordu" demiştir. İbn Huzeyme (627), Hâkim (1/226) ve Beyhakî (2/100), Buharî'nin ta'lîkan verdiği bu rivayeti muttasıl senedle ve sahih bir isnadla rivayet etmişlerdir. Şafiî ise secde ederken önce dizlerin, sonra ellerin konmasını müstehab saymaktadır. Tirmizî ve el-Hattâbî: "Âlimlerin çoğunluğu bu görüştedir" diyorlar. Kadı Ebu't-Tayyib, fakîhlerin umumunun bu görüşte olduğunu aktarır, İbnü'I-Münzir ise Hz. Ömer, en-Nehaî, Müslim b. Yesâr, Süfyân es-Sevrî, Ahmed, tshâk ve re'yci-lerin (Ebu Hanîfe ve arkadaşları) bu görüşte olduğunu kaydettikten sonra "Benim görüşüm de budur" der.
Allâme Ahmed Şâkir (r.h.), Tirmizî'ye yazdığı ta'lîkında (2/58,59) diyor ki: İki hadisin İlletlerinin gösteriminde âlimlerin söyledikleri sözlerden anlaşılan o ki; bu Ebu Hureyre hadisi, sahîh bir hadisdir. Vâil hadisinden daha sahihtir ve aynı zamanda kavlî (= söz ile ifade edilmiş) bir hadis olup — usulcülerce en tercihe şayan görüşe göre— kavlî hadis fiilî hadise tercih edilir. Bk. Fethu'l-Bâri, 2/241; Tuhfetu'i-Ahvezî, 2/134, 140; Sübülü's-Selâm, 1/263, 265; Tirmizî, 2/58, 59 (Ahmed Şâkir tahkiklisi olan); Nevevî, Şerhu'l-Mühezzeb, 3/393,395.

[474] Ebu Davud (862), İbn Mâce (1429), Nesâî (2/214), Dârimî (1/303) ve Ahmed'in (3/428, 444) rivayetlerine göre "Allah Rasûlü (s.a.) karga gibi gagalamaktan, canavar gibi kollan yere yaymaktan ve bir kimsenin mescidde deve gibi yer tutmasından menet-ti." Hadisin senedinde yalnızca bir zayıf râvî vardır. Bu hadise şâhid bir hadisi Ahmed (5/447), Ebu Seleme'den rivayet ediyor. Ancak bu da zayıftır. Münzirî'nin isnadını sahîh saydığı ve Ahmed'in (2/265,311) rivayet ettiği bir hadisde Ebu Hureyre diyor ki: "Dostum (Hz. Peygamber) bana üç şeyi tavsiye etti ve beni üç şeyden yasakladı. Beni horoz gibi gagalamaktan, köpek gibi kaba etleri yere dayayıp bacakları dikmekten ve tilki gibi sağa-soia bakmaktan yasakladı,..".Buharî (2/249), Müslim (493),
Ebu Davud (897) ve Tİrmizî (276) Enes'in şöyle dediğini rivayet ederler: Allah Rasû-lü (s.a.): "Secdede itidal üzere olun. Herhangi biriniz kollarını köpek gibi yere yaymasın. " buyurdu.

[475] Müslim, 430; Nesâî, 3/5.

[476] Aksine bir çok lügat bilgini bu şekilde tarif etmiştir. Lîsanu'l-Arab'da "r-k-b" maddesinde: "Devenin dizi elinde (ön ayağında)dir... her dört ayaklı hayvanın dizleri önayaklanndadır." denilmektedir. Tahâvî'nin Şerhu Meâni'l-Âsar adlı eserinde (1/254) hadisi tesbit, tashih ve ondan imkânsızlığı gidermek sadedinde deniyor ki: Devenin dizleri —aynı şekilde diğer dört ayakiı hayvanlarınki de— ön ayaklarındadır. İnsano-ğulununki böyle değildir. Bu yüzden: "Devenin ön ayaklanndaki dizleri üzerine çöktüğü gibi namaz kılan kişi ayaklanndaki dizleri üzerine çökmesin. Önce kendilerinde diz bulunmayan ellerini, sonra dizlerini yere koysun. Böylece bu konuda devenin yaptığının aksini yapmış olur" buyurmuştur. İmam Kasım b. Sabit es-Serakustî, Garîbu'I-Hadîs adlı eserinde (2/70) Ebu Hureyre'den sahih bir senedle "Hiç kimse serseri deve gibi çökmesin" hadisini rivayet eder ve der ki: "Bu secdededir. Demek istiyor ki, önce dizlerini yere koyan huysuz, serseri deve gibi kendini yere atmasın. Sakince iniş yapsın, önce ellerini sonra dizlerini yere koysun. Bu konuda açıklayıcı bir merfû hadis rivayet edilmiştir." Sonra İmâm bu hadisi kaydediyor.

[477] Hafız İbn Hacer, Fethu'i-Bârî (2/58) adlı eserinde diyor ki: İbn Abdilber ve bir

[478] Buharı, 65/1; Müslim, 2846 (36). Maklûb rivayet de Buharî'dedir. Ebu'I-Hasen el-Kâbisî diyor ki: Burada bilinen, "Allah cennet için yeniden bir halk yaratır. Cehenneme gelince, Allah ayağını onun için basar..." şeklinde olmasıdır. Bu (maklûb hadis) dışında hiçbir hadisde "Allah cehennem için yeniden bir halk yaratır" dendiğini bilmiyorum.

[479] Hadis zayıftır. İkinci rivayeti Beyhakî, Sünen'inde (2/100) rivayet etmiştir ki, o da zayıftır.

[480] İbn Huzeyme, Sahîh, 628; Beyhakî, 2/100. Hadis zayıftır. Hafız İbn Hacer, Fethu'l-BârFde (2/241) diyor ki: İbn Huzeyme, Ebu Hureyre hadisinin bu Sa'd hadisi ile mensüh olduğunu iddia etmiştir. Hadîs sahih olsa tartışmayı keserdi. Ancak İbrahim b. İsmail b. Yahya b. Seleme b. KüheyPin, babasından, yalnız başına rivayet ettiği hadislerdendir. Hem o, hem de babası zayıf râvidirler.

[481] Tatbîk: Rükû ederken iki avucu birbirine yapıştırıp iki dizin arasına koymak. Bk. dipnot: 42.

[482] Tirmizî, 269; Ebu Davud, 841; Nesâî, 2/207. isnadı ceyyiddir.

[483] Hâkim, Müstedrek, 1/226; Beyhakî, Sünen, 2/100; İbn Huzeyme, Sahih, 627. İsnadı sahihtir. Hâkim sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de ona katılmıştır.

[484] Hâkim, 1/226. Seneddeki el-Alâ b. ismail meçhuldür. Hafız Ibn Hacer, Lisanu'l-Mîzan'da. onun biyografisini anlatırken diyor ki: Bu hadisi Dârakutnî (1/345) rivayet etti. el-Alâ bu hadisin rivayetinde yalnız kalmıştır. Hafs b. Gıyâs'ın oğlu Ömer, ona muhalif rivayette bulunmuştur. Ömer ise babasının rivayetlerini en sağlam bilen insandır. Ömer, babası Hafs b. Gıyâs-el-A'meş-lbrahim-Alkame vs. kanalıyla Hz. Ömer'in davranışı olarak (mevkuf) rivayet ederler. Mahfuz olan da budur.

[485] Abdürrezzak, Musannef, 2955.

[486] Beyhakî, es-Sünenu'l-Kübrâ, 2/100.

[487] Yukarıda geçen dipnotlara müracaat edildiğinde görülür ki, tercihe şayan olan müellifin görüşünün aksidir; Ebu Hureyre hadisi sahîh senedü olması bakımından Vâil hadisine tercih edilir. Bu hadisde muztariblik bulunduğu iddiası ise tztırâb bulunan bütün rivayetlerin zayıf olmasından dolayı ortadan kalkar.

[488] Abdürrezzak, Musannef, 1564.

[489] Müslim, 194; Ahmed, 4/283, 294.

[490] İbn Hibbân, Mevârid, 488; İbn Huzeyme, Sahîh, 594; Hâkim, Müstearek, 1/727. Hâkim hadisi sahih saymış, Zehebî de ona katılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.) namazını iyi kılmayan birine böyle yapmasını emrederek: "Rükû ettiğinde avuçlarını dizlerin üzerine koy. Sonra parmak aralarını aç" buyurmuştur. Bu hadisi İbn Huzeyme ve (bn Hibbân rivayet etmişlerdir.

[491] Müslim, 772; Tinnizî, 262; Ebu Davud, 871; Nesâî, 2/224; İbn Mâce, 888; Ahmed, 5/382, 384, 389, 394, 397, 398, 400. Bu konuda ayrıca Tirmİzî (261) ve Ebu Davud'da (886) Abdullah b. Mes'üd'dan hadis rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber'in (s.a.) bu sözü rükûda söylemeyi emrettiğini ise Ahmed, Ebu Davud (869) ve İbn Mâce (878), Ukbe b. Âmir'den nakletmişlerdir.

[492] Yukarıda geçti. Bk. dipnot: 34.

[493] Yukarıda geçti. Bk. dipnot: 37.

[494] Müslim, 485; Nesâî, 2/223; Ahmed, 6/15.

[495] Müslim, 486; Ebu Davud, 879; Nesâî, 2/222; Ahmed, 6/58, 201.

[496] Yukarıda geçti. Bk. dipnot: 38.

[497] Müslim, 483; Ebu Davud, 878.

[498] Buharı, 80/60; Müslim, 2719. Ancak bu dua yer ve zamanla kayıtsız gelmiş, hadisde söyleneceği yer belirtilmemiştir. Son bölümü, Hz. Peygamber'in (s.a.) tahiyyât ile selâm arasında okuduğu Müslim'de (771), Hz.Ali'den rivayet edilmiş, yine Müslim'de (769) aynı bölüm İbn Abbas'dan yer tayin edilmeksizin nakledilmiştir.

[499] Müslim, 736 (187).

[500] Müslim, 479; Ebu Davud, 876; Nesâî, 2/217, 218; Ahmed, 1/219.

[501] Bakara: 2/187.

[502] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/207-219.

[503] Bakara: 2/238.

[504] Müslim, 756; Tirmizî, 387; İbn Mâce, 142; Ahmed, 3/302, 391, 412; Nesâî, 5/85

[505] Müslim, 482; Ebu Davud, 875; Nesâî, 2/226. Hadisin devamında: "Çokça dua ediniz' buyuruluyor.

[506] Müslim, 488; Tirmizî, 388; Nesâî, 2/228; İbn Mâce, 1423.

[507] Müslim, 489; Ebu Davud, 1320; Nesâî, 2/227.

[508] Alâk, 96/19.

[509] Müzzemmil: 73/î.

[510] Buhârî, 2/25, 2/27, 30/6, 31/1, 32/1. Müslim, 759; Muvatta, 1/113; Tirmizî, 683; Ebu Davud, 1371; Nesâî, 3/201.

[511] Müslim, 772; Ahmed, 5/384, 397.

[512] Buharı, 10/121; Müslim, 471.

[513] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/219-221.

[514] Nesâî, 3/36. Bu hadisde deniyor ki: "Hz. Peygamber (s.a.) sağ ayağını dikti, s ayağını yatırdı." Buharı (10/145) ise İbn Ömer'in: "Namazda sünnet olan otun sağ ayağım dikip sol ayağını kıvırmandir." dediğini rivayet ediyor.

[515] Ebu Davud, 957; Nesâî, 3/35; Ahmed, 4/318. Senedi sahihtir. İbn Huzeyme (71 ve İbn Hibbân (485) sahih olduğunu belirtmişlerdir.

[516] Ebu Davud, 988; Nesâî, 3/37, 38. Senedi hasendir. Nevevî, ei-Mecmû'da (3/45 sahih olduğunu söylemiştir,

[517] Müslim, 579.

[518] Mevârid, 485. İsnadı sahihtir.

[519] Tirmizî, 284; Ebu Davud, 850; İbn Mâce, 898; Beyhakî, 2/122. Hâkim (1/271) hadisi sahih saymış, Zehebî de ona katılmıştır.

[520] İbn Mâce, 897; Ebu Davud, 874; Nesâî, 2/231. Senedi hasendir. Hâkim (1/271) cümleyi tekrarstz rivayet etmiş ve sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de ona katılmıştır.

[521] Müslim, 473.

[522] Buharı, 10/140; Müslim, 472. Metnin tamamı şöyledir: Enes; "Allah Rasûlü'nün (s.a.) bize kıldırdığı gibi size namaz kıldırmayı bırakmam." dedi. (Sabit) diyor ki: "Enes, sizin yaptığınızı görmediğim birşey yapardı: Başını rükûdan kaldırdığında o kadar ayakta dikilirdi ki, kimileri: 'Galiba unuttu' derdi. Başını secdeden kaldırdığında da o kadar beklerdi ki kimeleri 'Galiba unuttu' derdi." "Herhalde vazgeçti" kısmı bu rivayette değil ondan önceki rivayette vardır.

[523] Vâil hadisi yukarıda geçti. Bk. dipnot: 53. Ebu Hiıreyre hadisini ise —Hafız İbn Hacer'in Fethu'l-BârVdç (2/250) dediğine göre— Saîd b. Mansûr zayıf bir senedle rivayet etmiştir.

[524] Bu cümle Buharî'nin (10/143) Mâlik b. el-Huveyris'den naklettiği şu hadise aykırı düşmektedir: "Hz. Peygamber (s.a.) başını ikinci secdeden kaldırınca oturur, yere dayanır sonra ayağa kalkardı." İshâk el-Harbî'nin sâlih bir senedle rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.) namazda ayağa kalkacağı zaman elleri üzerine dayanarak kalkardı. Beyhakî, sahih bir senedle bu anlamda bir hadis rivayet etmiştir.

[525] Buharî, 10/142; Tirmizî, 287; Ebu Davud, 844; Nesâî, 2/234.

[526] Nevevî, el-Mecmû'da (3/443) diyor ki: Mezhebimizde doğru ve meşhur görüşe göre bu (istirahat oturuşu) müstehabtır. Mâlik b. el-Huveyris, Ebu Humeyd, Ebu Katade ve daha bir grup sahabî —Allah onlardan razı olsun—, Ebu Küâbe gibi tabiîler bu görüştedirler. Tirmizî: "Arkadaşlarımız bu görüştedir. Davud'un ve bir rivayete göre Ahmed'in görüşü de budur." diyor. Çok kimse yahut çoğunluk ise bunun müstehab olmadığını, kişinin başını secdeden kaldırınca ayağa kalkacağını söylemişlerdir. İbn Mes'ûd, İbn Ömer, îbn Abbas, Ebu'z-Zİnâd, Mâlik, es-Sevrî, re'yciler (Ebu Hanîfe ve arkadaşları), Ahmed ve îshak'ın bu görüşte olduklarını aktaran Îbnü'l-Münzir diyor ki: Nu'man b. Ebî Ayyaş; "Hz. Peygamber'in (s.a.) arkadaşlarından birçoğuna eriştim, bunu yapmazlardı" demiştir. Ahmed ise: "Hadislerin çoğunluğu bu merkezdedir" deyip namazını iyi kılmayan kişiyi Hz. Peygamber'in (s.a.) uyarıp ona tekrar kılmasını emrettiği hadiste bu oturuşun anılmamasını kendilerine delil göstermiştir. Nevevî diyor ki: Arkadaşlarımız Mâlik b.el-Huveyris hadisini delil olarak İleri sürmektedirler ki, bu hadise göre Mâlik b.el-Huveyris, Hz. Peygamber'in (s.a.) namaz kıldığını izlemiş, O'nun namazının tek rekâtlarında doğrulup oturuncaya kadar ayağa kalkmadığını görmüştü.
Mütercim der ki: "Namazını iyi kılmayan kişi" hadisinde İstirahat oturuşunun anılmadığını söylemekle Nevevî yanılmıştır. Sahîh-i Buharı gibi bazı hadis kitaplarında bundan söz edilmiştir. Ancak Buharı, buna kuşku ile bakmıştır. Geniş bilgi İçin bk. Şevkânî, Neyiii'l-Evtâr, 2/296 ve 301.

[527] Müslim, 599.

[528] Nevevî, el-Mecmû'da (3/326) diyor ki: Mezhebimizde (Şâfîî mezhebinde) en doğru görüşe göre her rekâtta eûzü çekmek müstehabtır. îbn Şîrîn de bu görüştedir. Atâ, Hasan (el-Basrî), (ibrahim) en-Nehâî, es-Sevrî ve Ebu Hanîfe eûzü çekmek birinci rekâta mahsustur diyorlar.

[529] Müslim, 579.

[530] Buharî, 10/145. Müslim'e nisbet edilmesi yanılgıdır.

[531] Teverrük: Açıklaması ve farklı yorumlan ileride gelecektir. Ancak burada şunu l/«-... telim ki, yaygın kullanımı ile teverrük, sol kaynağı yere koyup her iki ayağı sol yandan dışarı çıkarmaktır. Bu oturuş hanefîlerce kadınların namazda oturuş şekli kabul edilmiş ve erkekler için ise mekruh sayılmıştır.

[532] Buharî, 10/148, 10/150, 21/4, 79/3, 79/28, 80/17, 97/5; Müslim, 402; Tirmizî, 289; Ebu Davud, 968; Nesâî, 2/237, 238, 239; Ibn Mâce, 899; Ahmed, 1/376, 382, 408, 413, 414, 422, 423, 428, 431, 437, 439, 440, 450, 459, 464. Hepsi de Abdullah Ibn Mes'ûd'dan (r.a.) rivayet etmişlerdir.

[533] Nesâî, 2/243; tbn Mâce, 902. Diğer illet, seneddeki Eymen b. NflbU'in vehimli râvi olmasıdır.

[534] Buharî, 10/86. Bu rivayette deniyor ki: tbn Ömer "Semiallahu limen hamideh" deyince ellerini kaldırırdı; iki rekâtı tamamlayıp kalkınca da ellerini kaldırırdı. İbn Ömer, Hz. Peygamber'in (s.a.) de böyle yaptığım haber verdi. Ebu Davud'un (741 ve 743) rivayetine göre İbn Ömer: "Allah Rasûlü (s.a.) iki rekâtı tamamlayıp kalkınca tekbir alıp ellerini kaldırırdı", NesâTnin (3/3) rivayetine göre ise: "Hz. Peygamber (s.a.) namaza girerken, rükûa giderken ve başını rükûdan kaldırınca ellerini kaldırırdı, iki rekâtı tamamlayıp ayağa kalktığında da aynı şekilde ellerini omuz hizasına kadar kaldırırdı." demiştir. Hadisin senedi sahihtir. Müellifin kaydettiği gibi Müslim'in Sa-hîh'inde bulamadık. Bu onun bir yanılgısıdır.

[535] Müttefekun aleyhi: Buhârî ve Müslim'in rivayet ettikleri ortak hadise denir.

[536] İbn Hibbân, 1858. Ayrıca özet olarak Nesâî (3/3), tbn Mâce (862) ve Buharî de rivayet etmiştir. Bir önceki dipnotta da geçtiği üzere Müslim'de yoktur.

[537] Buharî, 10/96; Müslim, 452; Ebu Davud, 804; Ahmed, 3/2.

[538] Müslim, 451; Ebu Davud, 798, 799, 800; Nesaî, 2/164; İbn Mâce, 819.

[539] Müslim, 399; Tirmizî, 246; Ebu Davud, 782; Nesâî, 2/135; tbn Mâce,

[540] Tirmizî, 245; Dârakutnî, 114; Beyhakî, 2/47. Senedinde meçhul râvi vardır. el-"Besmelenin açıktan okunması konusunda sahih hiçbir hadis yoktur" diyor

[541] Ebu Davud, 916 ve 2501. Senedi sahihtir. Hâkim (1/237) sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de ona katılmıştır.

[542] Buharı", 10/93, 59/11; Tirmizî, 590; Ebu Davud, 910, Nesâî, 3/8; Ahmed, 6/106.

[543] Tirmizî, 589. Senedinde zayıf bir râvî olmasına rağmen Tirmizî: "Bu hadis hasen-garîbtir" demiştir.

[544] Heysemî, Mecmau'z-Zevâid'de (2/80) Taberânî'nin üç ayn kitabında (el-Mu'cemu'l-Kebîr, el-Afu'cemu'İ-Evsat, el-Mu'cemu's-Sagîr) hadisi rivayet ettiğini söylemiş ve hepsinin de zayıf olduğuna dikkatleri çekmiştir.,Bildiğimiz kadarıyla hiç kimse Bezzâr'ın rivayet ettiğini söylememiştir.

[545] Tirmizî, 587; Ahmed, 1/275, 306; Nesâî, 3/9. İsnadı sahihtir. Hâkim (1/236) sahîh olduğunu söylemiş, Zehebî de ona katılmıştır. Hadis sahihtir. Bk. Nasbu'r-Râye, 2/90.

[546] Ebu Davud, 916. senedi sahihtir.

[547] İbn Hibbân, 544; tbn huzeyme, Sahîh, 305, Hadis zayıftır. Müsned'de (6/241, 265) munkatı senedle rivayet edilmiştir.

[548] Buharı, 8/1, 18/5, 63/47; Müslim, 785; Ebu Davud, 1198; Nesâî, 1/225, 226; Mâlik, Muvattd1, İ/146..

[549] Buharî, 14/4; Müslim, 751; Ebu Davud, 1438; Nesâî, 3/231.

[550] Dârakutnî, İbn Mes'ûd'dan Hz. Peygamber'in (s.a.): "Gece vitiri, gündüz vitiri olan akşam namazı gibi üç rekâttır." buyurduğunu rivayet eder.

[551] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/221-233.

[552] Ebu Davud, 965. İbn Lehîa hakkında söz söylenmişse de hadis Ebu Humeyd ve diğer bazılarından başka senedierle rivayet edilmiş olduğu için onlardan takviye alır. Tirmİzî: "Bu hadis hasen-sahihtir" diyor.

[553] Mevâridu'z-Zam'ân, 491; İbn Huzeyme, 1/347. Senedi sahihtir.

[554] Buharî, 10/145. Hafız îbn Hacer, Fethu'l-BârVte diyor ki: Bu hadis, ilk teşehhüddeki oturuş şekli, son teşehhüddeki oturuş şeklinden farklıdır diyen Şafiî ve onun görüşünü benimseyenler için güçlü bit delildir. Bu konuda mâlikîler ve hanefîler ona muhalefet edip: "Her ikisinde de aynı şekilde oturur" demişlerdir. Ancak mâlikîler —son teşehhüd hakkında gelen rivayette olduğu gibi— her ikisinde de teverrük vaziyetinde oturur demişler, diğerleri (hanefîler) ise tersine çevirmişlerdir. Şafiî bu hadisten sabah namazının teşehhüdünün diğer namazlardaki son teşehhüd gibi olduğunu çıkarmıştır. Çünkü hadisde geçen "son rekât" sözü umum ifade eder. Bu konuda İmam Ahmed'den farklı görüşler aktarılmıştır. Ondan gelen meşhur görüşe göre teverrük yalnızca iki teşehhüdlü namazlara mahsustur.

[555] Müslim, 579; Ebu Davud, 988; Nesâî, 2/237.

[556] Bağdatlı Ebu'l-Kâsım Ömer b. Hüseyin b. Abdullah el-Hırakî, Hanbelî bir fakîhtir. Ahmed b. Hanbel'in oğullarından ders okumuştur. 334/945 tarihinde Şam'da vefat tmiştir. Allah rahmet eylesin. Pekçok eseri vardı, bir yangında yandı. Yalnızca Muhtasar adlı eseri kaldı. Bu eser hanbelî fıkhına ait olup Mühtasaru'l-Hırakî diye bilinir. Pek çok alim ona şerh yazmıştır. Şerhlerin en muazzamı Şeyhülislâm Muvaffa-kuddin b. Kudâme el-Makdisî'nin (r.h.) el-Muğm adh eseridir.


[557] Müslim, 580; Tirmizî, 294; Nesâî, 3/37; İbn Mâce, 913; Ahmed, 2/45, 73, 119, 131, 147.

[558] Ebu Davud, 957; Nesâî, 2/126, 127, 3/37; Ahmed, 4/318; tbn Mâce (özet olarak) 912. Senedi sahihtir.

[559] Müslim, 580. Arapça elli üç rakamı şu şekilde yazılır:

[560] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/233-235.

[561] Beyhakî diyor ki: Hz. Peygamber'in (s.a.) rükûdan önce kunut okuduğu da sahihtir. Ancak rükûdan sonra kunut okuduğunu nakledenler daha çok oiup aynı zamanda daha hafız kimselerdir. Şu halde bu kabule daha elverişlidir. En meşhur ve çoğunluk rivayetlere göre Hulefâ-i Râsidîn bu yolda yürümüşlerdir.

[562] Müslim, 476. Yukarıda geçti. Bk. dipnot: 46.

[563] Yukarıda geçti. Bk. dipnot: 34.

[564] Müslim, 588; Ebu Davud, 983; Nesâî, 3/58; İbn Mâce, 909; Ahmed, 2/237.

[565] Tirmizî, 3475; Ebu Davud, 1481; Nesâî, 3/44. Tirmizî: "Bu hadis sahihtir" diyor. Hadisi, Hâkim (1/218) sahih saymış, Zehebî de ona katılmıştır.

[566] Bir önceki dipnota bakınız.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/236-238.

[567] Hadis sahihtir. Tirmizî, 296; İbn Mâce, 919; tbn Huzeyme, 729; Hâkim, 1/230. Bu kaynaklardaki rivayet sağlam değilse de îbn Hibbân (669) başka bir yoldan Müslim'in şartlarına uygun bir yolla rivayet etmiştir. Ayrıca bu konuda İbn Mâce'de (918, 920) Sehl b. Sa'd es-Sâidî ve Seleme b. Ekva'dan; Taberânî'de (Kebîr ve Evsafta, 2/32) Enes'den rivayet edilmiş hadisler vardır. Heysemî, Mecntau'z-Zevâitfde "Râ-vileri, Sahih râvileridir" diyor.

[568] Ahmed, 6/236; Ebu Davud, 1346; tbn Hibbân, 669; tsnâdı Müslim'in şartlarına göre sahihtir.

[569] Müslim, 582; Nesâî, 3/61; tbn Mâce, 915. Bu konuda pek çok hadis vardır. Müslim (581), Tirmizî (295), Ebu Davud (996), Nesâî ve ibn Mâce'nin (914) Abdullah b. Mes'ûd'dan rivayetlerine göre Allah Rasûlü (sa..) "esselâmu aleykum ve rahmetullah" diye sağına ve soluna selam verince (arkadan) yanağının beyazlığı görünürdü.

[570] Beyhakî, Sünen, 2/178. Hadis zayıftır.

[571] Aksine Züheyr b. Muhammed yoluyla yukarıda geçen Hz. Âİşe hadisinin —geçtiği üzere— takviye aldığı şâhid hadisler vardır. Hâkim, Müstedrek'te (1/231) senediyle Hz. Âişe'nin bir tek selâm verdiğini rivayet ettikten sonra: "Bu sened sahihtir" diyor. Bu rivayeti, Bakî b. Mahled, zayıf senedle Müs/iccTinde nakletmiştir. İbn Hib
bân Sahih'inde, Ebu'l-Abbas es-Serrâc ise Müsned'inde bir başka senedle Hz. Âişe'-den rivayet ederler ki; Hz. Peygamber (s.a.) dokuz rekâthk vitir kıldığında ancak sekizinci rekâtta oturur. Allah'a hamdeder, O'nu zikreder, sonra dua edip selâm vermeden ayağa kalkar, dokuzuncu rekâtı kılar, oturur. Allah'ı zikreder, dua eder; sonra bir selâm verirdi. Sonra da oturduğu halde iki rekât namaz kılardı... Hadisin isnadı Müslim'in şartlarını taşımaktadır.
Şevkânî, NeylÜ'l-Evtâr'da (2/333) diyor ki: Bir tek selâm vermenin meşru olduğu görüşünü savunan; sahabeden îbn Ömer, Enes, Seleme b. Ekva', Hz.Âişe; tabiînden Hasan (el-Basrî), İbn Şîrîn, Ömer b. Abdülaziz; Mâlik, Evzâî, İmâmiyye, iki görüşünden birine göre Şafiî... îki selâm vermenin meşruluğunu savunanlar ise ikincisinin vâcib olup olmadığında görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Cumhur, müstehab olduğu görüşündedir. Nevevî, Müslim şerhinde "önemli âlimler yalnız bir kere selâm vermenin vâcib olduğunda icmâ etmişlerdir." diyor. Tahâvî ve diğerleri, Hasan b. Salih'in her iki selâmı vâcib gördüğünü aktarıyorlar ki, bir rivayete göre Ahmed, Mâlik'in arkadaşlarından bazıları ve —İbn Abdüberr'in nakline göre— bazı Zahirîler de bu görüşü benimsemişlerdir.

[572] Amelü ehli'l-Medîne: Medinelilerin tatbikatı. İmam Mâlik ve taraftarlarmca şer'î delillerden biri olarak kabul edilmiştir. Şu mantıkla yola çıkarlar: Medine'de yerleşik bir âdet önceki nesilden aktarılmış, onlara da daha öncekilerden... aktarılmış demektir. Sonuçta Hz. Peygamber (s.a.) devrine kadar çıkar. O devirden beri değişmeden,ayrılık çıkmadan devam edegelen bu âdetten Hz. Peygamber'İn (s.a.) haberdar olması lâzımdır. O halde H2. Peygamber (s.a.) bu âdeti kaldırmadığına göre takrir buyurmuşlar demektir. Bu ise takriri sünnet anlamını taşır. Sayıları mütevâtir haddine ulaşan bir halk kitlesi tarafından uygulana geldiği İçin de bu âdete aykırı bir haber-i vâhid kabul edilmez, reddedilir. Ancak sonraki devirlerde ortaya çıkan örf ve âdetlere itibar edilmez.

[573] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/238-240.

[574] Buharî, 10/149, 43/10, 92/26; Müslim, 589; Ebu Davud, 880; Nesâî, 3/56, 57; Ahmed, 6/244. Hadisin sonunda deniyor ki: Hz. Peygamber (s.a.) bu duayı okuyunca adamın biri: "Ne de çok borçtan Allah'a sığmıyorsun!" dedi. Cevaben Hz. Peygamber (s.a.): "Kişi borçlanınca konuşsa yalan söyler, söz verse sözünden cayar." buyurdu.

[575] İbnü's-Sünnî, Amelu'l-Yevm ve'l-Leyle, s.2!'de Abdestin sonunda okuduğu dualar bölümünde kaydetmiştir. Senedi sahihtir. Nevevî, el-Ezkâr'da, abdestte okunan dualar bölümünde bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Tirmizî (3496) rivayet eder ki: Bir adam Hz. Peygamber'e (s.a.): "Ey Allah'ın Rasûlü! Gece yaptığın duayı işittim, kulağıma geldiğine göre şöyle diyordun..." demiş ve yukarıdaki dua metnini söylemiştir. Müellifin söylediği gibi bu duayı namaz duaları arasında kaydedene rastlamadık.

[576] Tirmizî, 3404; Nesâî, 3/54; Ahmed, 4/125. Hadis zayıftır. Ahmed'in (4/123) bir başka rivayetine göre Hassan b. Atiyye anlatıyor: Şeddâd b. Evs bir yolculuk esnasında bir yerde konakladı. Kölesine: "Getir usturayı, biraz onunla oyalanalım." dedi. Ona karşı geldim. Bunun üzerine dedi ki: "Müslüman olduğumdan beri —şu sözüm dışında— ne zaman konuşmuşsam mutlaka ölçülü, yerinde konuşmuşumdur. Bu sözleri benim aleyhime olacak şekilde hafızanızda saklamayın. Şimdi size söyle-ceklerimi iyi belleyin. Allah Rasûlü'nün (s.a.) şöyle buyurduğunu işitti: "İnsanlar altın ve gümüş biriktirip yığarken siz şu kelimeleri servet edinin..." Hz. Peygamber (s.a.) burada yukarıdaki duayı talim ediyor ve son cümle olarak duaya şu sözleri ilâve ediyor: "Şüphesiz sen gözlere görünmeyenleri çok iyi bilirsin" Bu hadisin senedindeki râviler sikadır.

[577] Ahmed (6/209) bu metinle secde kaydıyla hadisi Hz. Âişe'den (r.anha) munkati se-nedle rivayet ediyor. Duayı ise Müslim (2722), Nesâî (8/260) ve Ahmed (4/371) bura-dakinden daha uzun bir şekilde Zeyd b. Erkam'dan (r.a.) rivayet ediyorlar.

[578] Yukarıda geçti. Bk. dipnot: 99. Hadis sahihtir. Müslim (2699), Sa'd b. Ebî Vakkâs'-dan rivayet eder ki: Bir bedevi arap Allah RasûlÜ'ne (s.a.) gelir: "Bana okuyacağım bir dua öğret"der. O da:
"Yegâne Allah'tan başka tanrı yoktur; O'nun ortağı yoktur. Allah yüceler yücesidir. Allah'a çok hamdolsun. Âlemlerin Rabbi Allah her türlü eksiklikten münezzehtir. Güç ve kuvvet Azîz ve Hakîm olan Allah'ındır" sözünü söylemesini tavsiye eder. Bedevi "Bu sözler Rabbim için. Ya benim için?" der. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.):
"Allah'ım Beni bağışla. Bana merhamet et. Beni doğru yola ilet. Rızkımı ver." demesini öğütler.

[579] Buharı, 10/89; Müslim, 598.

[580] Ahmed, 5/280; Tirmizî, 357; Ebu Davud, 90. Senedi hasendir.

[581] Müellifin kaydettiği hadisin devamında İbn Huzeyme'nin Sahih'inde bu sözünü bulamadık. Herhalde başka bir yerinde olsa gerek. Şayet böyle dediği sabitse bu durumda doğrudan uzaklaşmış demektir. Çünkü cerh ve ta'dîl kitaplarından anlaşılacağı üzere hadisin senedi hasen mertebesinden aşağı inmez.

[582] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/241-243.

[583] Ebu Davud, 4985, 4986; Ahmed, 5/394, 371. Senedi sahihtir.

[584] Nesâî, 7/6İ; Ahmed, 3/128, 199, 285. Senedi hasendir. Hâkim sahih, el-Irâkî ceyyid ve İbn Hacer hasen olduğunu söylemiştir. Yukarıda geçti. Bk. Ailesiyle Hoşgeçimi Konusundaki Tutumları bölümü.

[585] Yukarıda geçti. Bk. dipnot: 121.

[586] Buharı, 8/106, 78/18; Müslim, 543; Muvatta', 1/170; Ebu Davud, 917, Nesâî, 3/10.

[587] Ahmed, 3/493, 494; Nesâî, 2/229, 230; Beyhakî (2/263); Şeddâd b. el-Hâd anlatıyor: Allah Rasülü (s.a.) gündüz namazlarından birinde Hasan yahut Hüseyn'i yüklenmiş olarak evinden çıkıp mescide yanımıza geldi, öne geçip, çocuğu yere indirdi, sonra namaza başlama tekbiri aldı. Namaz kıldırmaya başladı. Namaz arasında bir secdeyi o kadar uzattı ki başımı kaldırıp baktım, ne göreyim, çocuk secde eden Allah Rasû-lü'nün (s.a.) sırtında değil mi! Secdeme döndüm. Allah Rasûlü (s.a.) namazı bitirince insanlar: "Ey Allah'ın Rasûlü! Bu namazında bir secde ettin, öyle uzattın ki, birşey oldu yahut sana vahiy geldi zannettik" dediler. Hz. Peygamber {s.a.): "Bunlardan hiçbiri olmadı. Fakat şu yavrum sırtıma bindi. İşini bitirsin diye acele etmeyi istemedim." dedi. Hadisin senedi sahihtir. Hâkim hadisi sahih saymış, Zehebî de ona katılmıştır. Bu konuda Ebu Hureyre'den Ahmed (2/513) hasen senedle bir hadis daha rivayet etmektedir.

[588] Tirmizî, 601; Ebu Davud, 922; Nesâî, 3/11; Ahmed, 6/183, 234. Senedi kuvvetlidir. 5Îî Tirmizî hasen olduğunu söylemiştir.

[589] Müslim, 540; Ebu Davud, 966; Nesâî, 3/6; ibn Mâce, 1018.

[590] Ahmed, 3/138. Senedi sahihtir.

[591] Tirmizî, 367; Ebu Davud, 925; Nesâî, 3/5. Senedi hasendir. Ahmed, 2/10; İbn Mâce, 1017. Bu kaynaklardaki sened sahihtir. İbn Huzeyme (888) sahih olduğunu söylemiştir.

[592] Tirmizî,367;EbuDavud,927Senedisahihtir.Tirmizî:"Buhadishasen-sahihtir.diyor.

[593] Beyhakî, 2/260. Senedinde sadûk ve vehimli bir râvi vardır.

[594] Dârakutnî, İ95; Ebu Davud, 944; Beyhakî, es-Sünenu'l-Kübrâ, 2/262. Tedlîs şüphesi vardır. Bk. Nasbu'r-Râye, 2/90, 91.

[595] et-Takrîb'de kaydedildiği üzere Ebu Gatafân sikadır. İşin aslı şudur: îbn Ebî Davud onun meçhul olduğunu iddia ederek tek kalmıştır. Kendisine sorulduğunda Dârakut-nî'nin de söylediği gibi îbn Ebî Davud hadis konusunda konuşurken çok hata yapan biridir, demiştir.

[596] Buharı, 8/22, 8/104, 21/10; Müslim, 512; Muvatta', 1/17; Ebu Davud, 712; Nesâî, 1/102; Ahmed, 6/44, 55, 148, 225, 255. Hz. Âişe diyor ki: "Ben, Allah Rasûlü'nün (s.a.) önünde ayaklarım onun kıblesinde olduğu halde uyurdum. Secde edeceği zaman eliyle bana dokunur, ben de ayaklarımı toplardım. Ayağa kalktığında tekrar uzatırdım. O günlerde evlerde lamba yoktu."

[597] Buharî, 21/10, 8/75, 59/11, 60/40, 65/2 (Sâd sûresi); Müslim, 541. Buharî'deki metin şöyledir: Hz. Peygambe r(s.a.) bir namaz kıldı ve buyurdu ki: "Bana şeytan sataştı, namazımı kesmeye çalıştı. Bunun üzerine Allah bana güç verdi onu kıskıvrak yakalayıp perişan ettim, içimden bir direğe bağlayıp sabah olduğunda size göstermeyi kurdum. Ancak Süleyman'ın —selâm ona—: "Rabbim, benden sonra hiç kimseye nasib olmayacak bir hükümdarlık ver bana" diye dua ettiğini hatırladım. Bunun üzerine Allah onu defetti.

[598] Buharî, 11/26; Müslim, 544. Hz. Peygamber (s.a.) anlatılan gibi yaptıktan sonra: "Ey insanlar! Bunu bana uyasmız ve namazımı bilesiniz diye yaptım" buyurdu.

[599] Ebu Davud, 708. îsnâdı hasendir. Bu konuda İbn Huzeyme (827) ile Hâkim (1/254) sahih, senedle bir hadis rivayet etmektedirler.

[600] Ebu Davud, 716, 717; Nesâî, 2/65. Senedi hasendir.

[601] İbn Mâce, 948; Ahmed, 6/294. Senedi zayıftır.

[602] İbn Mâce, 948; Ahmed, 6/294. Senedi zayıftır.

[603] Nesâî, 3/137, 138; Ahmed, 2/159, 188. İsnadı sahihtir. Buharî ise temrîz sigasıyla ta'lîkan rivayet etmiştir (21/12).

[604] İbn Ebî Şeybe, Musannefinde ceyyid isnâdla ibn Abbas'ın "Namazda oflamak konuşmadır", sahih isnâdla yine onun: "Namazda oflamak namazı bozar" dediğini rivayet eder. Beyhakî sahih isnâdla tbn Abbas'ın: "Namazda oflamanın konuşma olmasından korkulur" dediğini nakleder. Bk. el-Aynî, Umdetu'İ-Kârî, 7/292.

[605] Ahmed, 647; Nesâî, 3/12; İbn Huzeyme, 902. Hadis zayıftır.

[606] Buharî, 8/24; Müslim, 555 (60).

[607] Ebu Davud, 653; İbn Mâce, 1038; Ahmed, 2/174, 178, 179, 190, 206, 215. Senedi hasendir. Nesâî, '3/82; isnadı hasendir.

[608] Ebu Davud, 652. Senedi kuvvetlidir. Hâkim sahih saymış, Zehebî de ona katılmıştır. Ayrıca Beyhakî (2/432) de rivayet etmiştir.

[609] Buharî, 8/4; Müslim, 515 (277).

[610] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 1/243-248.
 
Üst Ana Sayfa Alt