Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Namazdan Sonra Toplu Şekilde Yapılan Tesbihatın Hükmü Nedir ?

DAVA Çevrimdışı

DAVA

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Namazların farzlarından sonra üç defa esteğfirullah… Allahümme entesselam… demek,
33 er kez subhanellah, elhamdülillah, Allahu ekber demek,
Ayetelkürsi, hatta felak ve nâs surelerini okumak Hz. Peygamber’in hadisleriyle sabittir ve bunlar sünnettir.


Ancak bunlar Hz. Peygamber zamanında seslice ve bir müezzinin komutuyla söylenmiyordu, bunları herkes kendisi içinden okuyordu. Sonradan İslam’a Arapçayı ve namazı bilmeyen insanlar girince, onlara öğretmek için görevliler bu duaları biraz seslice okumaya başladılar. Sonra buna alışıldı ve bunları hatırlatmak müezzinin görevi gibi oldu. Böylece de aslının böyle olduğu sanıldı. Oysa bilenler için doğrusu, farzını kıldıktan sonra herkesin bu tespihatı kendi halinde okumasıdır. Bilmeyenler için sesli söylenip hatırlatılmasında da bir sakınca yoktur. Ancak bilenler için bu durum hoş değildir, ayrıca müezzinlerin bunları ayrı bir makam ve ayrı bir senfoni haline getirmeleri sünnete aykırıdır.




Kaynak: Faruk Beser
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Muezzin Ezan / Kamed Okur! Tesbihatlar Nafiledir, Nafileler Gizli yapmak Efdaldir!


"De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır." (Âl-i İmran / 31)

Âişe radıyallahu anhâ’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey kabul edilmez, reddedilir.”
(Buhârî, Sulh 5; Muslim, Akdiye 17; Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 2)

Muslim’in başka bir rivayeti şöyledir:
Kim bizim dinimizde olmayan bir şey yaparsa o merduttur, makbul değildir”.
(Muslim, Akdiye 18)


Ebu Hurayra şöyle demiştir:
"Ashab-ı kiramın fakirleri Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulu, çok mala sahib olan zengin kardeşlerimiz yüksek dereceleri ve ebedi nimet yurdunu kazandılar gitti! Onlar bizim kıldığımız gibi namaz kılıyor, bizim gibi oruç tutuyorlar. Fakat malları çok olduğu için bizim yapamayacağımız amelleri de işliyorlar. Hacca gidiyorlar, umre yapıyorlar, cihada rahatlıkla katılıyorlar ve üstelik sadaka da veriyorlar. Biz ise bunları hiçbirini yapamıyoruz' dediler.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara şöyle buyurdu:
"Ben size öyle bir şey söyleyeceğim ki, bunları sağlam bir şekilde yaptığınız taktirde sizi geçen bu kişilerin derecesine ve sevabına yetişirsiniz. Hatta sizden başka hiç kimse daha sonra size yetişemez ve içinde bulunduğunuz cemaatin en hayırlıları olursunuz. Fakat bunun aynısını yaparlar olursa anlar da size yetişip sizin gibi hayırlı insanlar zümresine dahil olurlar. Bu görev şudur: Her namazın ardından otuz üçer defa Allah'ı tesbih edersiniz, O'na hamd edersiniz ve tekbir getirirsiniz."

(Buhârî, Ezân 155, Daavât 18; Muslim, Mesâcid 142; Ebû Dâvûd, Vitir 24)


Muslim’in bir rivayetinde şu ilâve vardır:
Birkaç gün sonra fakir muhâcirler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e tekrar gelerek:
Zengin kardeşlerimiz bizim yaptığımız zikirleri duymuşlar. Aynını onlar da yapıyorlar, dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Ne yapalım! Artık bu Allah'ın bir lutfudur, Allah lutfunu dilediğine verir." (Muslim, Mesâcid 142)


Yine Ebû Hurayra radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Her namazdan sonra kim otuz üç defa subhânAllah, otuz üç defa elhamdulillâh, otuz üç defa Allâhu ekber der, yüze tamamlamak için de lâ ilâhe illAllahu vahdehû lâ şerîke leh, lehu’l mulku ve lehu’l hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr:
(Allah’tan başka ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mulk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter)” derse, günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile afvedilir.
(Muslim, Mesâcid 146; Nesâî, Sehv 96)


Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem gerek namazdan sonraki zikirler olsun gerekse de gün içerisinde yapılan zikirleri, sahabe döneminde kimisi biliyor, kimisi de bilmiyor. Allah Raslulu’nün yanına üç, beş Sahabe gelmiş soruyorlar Rasulde onlara cevab veriyor. Allah Rasulunun bu söylediğini daha o an şu üç, beş Sahabeden başka bilen yok. Yani Allah Rasulu arkadaşlarını toplayıp: "Haydi arkadaşlar gelin toplu halde zikir yapalım, rabbimizi analım. Ben size şu kadar şundan, şu kadar bundan diyeceğiz, diyecem sizde söyleyeceksiniz" dediğine rastlanmıyor...
أَخْبَرَنَا الْحَكَمُ بْنُ الْمُبَارَكِ، أَنبَأَنَا عَمْرُو بْنُ يَحْيَى، قَالَ: سَمِعْتُ أَبِي يُحَدِّثُ عَنْ أَبِيهِ قَالَ: كُنَّا نَجْلِسُ عَلَى بَابِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ - رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - قَبْلَ صَلَاةِ الْغَدَاةِ، فَإِذَا خَرَجَ، مَشَيْنَا مَعَهُ إِلَى الْمَسْجِدِ، فَجَاءَنَا أَبُو مُوسَى الْأَشْعَرِيُّ - رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - فَقَالَ: أَخَرَجَ إِلَيْكُمْ أَبُو عَبْدِ الرَّحْمَنِ قُلْنَا: لَا، بَعْدُ، فَجَلَسَ مَعَنَا حَتَّى خَرَجَ، فَلَمَّا خَرَجَ، قُمْنَا إِلَيْهِ جَمِيعًا، فَقَالَ لَهُ أَبُو مُوسَى: يَا أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ، إِنِّي رَأَيْتُ فِي الْمَسْجِدِ آنِفًا أَمْرًا أَنْكَرْتُهُ وَلَمْ أَرَ - وَالْحَمْدُ لِلَّهِ - إِلَّا خَيْرًا، قَالَ: فَمَا هُوَ؟ فَقَالَ: إِنْ عِشْتَ فَسَتَرَاهُ، قَالَ: رَأَيْتُ فِي الْمَسْجِدِ قَوْمًا حِلَقًا جُلُوسًا يَنْتَظِرُونَ الصَّلَاةَ، فِي كُلِّ حَلْقَةٍ رَجُلٌ، وَفِي أَيْدِيهِمْ حصًا، فَيَقُولُ: كَبِّرُوا مِائَةً، فَيُكَبِّرُونَ مِائَةً، فَيَقُولُ: هَلِّلُوا مِائَةً، فَيُهَلِّلُونَ مِائَةً، وَيَقُولُ: سَبِّحُوا مِائَةً، فَيُسَبِّحُونَ مِائَةً، قَالَ: فَمَاذَا قُلْتَ لَهُمْ؟ قَالَ: مَا قُلْتُ لَهُمْ شَيْئًا انْتِظَارَ رَأْيِكَ، أَوِ انْتظارَ أَمْرِكَ، قَالَ: «أَفَلَا أَمَرْتَهُمْ أَنْ يَعُدُّوا سَيِّئَاتِهِمْ، وَضَمِنْتَ لَهُمْ أَنْ لَا يَضِيعَ مِنْ حَسَنَاتِهِمْ»، ثُمَّ مَضَى، وَمَضَيْنَا مَعَهُ؛ حَتَّى أَتَى حَلْقَةً مِنْ تِلْكَ الْحِلَقِ، فَوَقَفَ عَلَيْهِمْ، فَقَالَ: «مَا هَذَا الَّذِي أَرَاكُمْ تَصْنَعُونَ؟» قَالُوا: يَا أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ، حصًا نَعُدُّ بِهِ التَّكْبِيرَ، وَالتَّهْلِيلَ، وَالتَّسْبِيحَ، قَالَ: «فَعُدُّوا سَيِّئَاتِكُمْ، فَأَنَا ضَامِنٌ أَنْ لَا يَضِيعَ مِنْ حَسَنَاتِكُمْ شَيْءٌ، وَيْحَكُمْ يَا أُمَّةَ مُحَمَّدٍ، مَا أَسْرَعَ هَلَكَتَكُمْ، هَؤُلَاءِ صَحَابَةُ نَبِيِّكُمْ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مُتَوَافِرُونَ، وَهَذِهِ ثِيَابُهُ لَمْ تَبْلَ، وَآنِيَتُهُ لَمْ تُكْسَرْ، وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، إِنَّكُمْ لَعَلَى مِلَّةٍ هِيَ أَهْدَى مِنْ مِلَّةِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أوْ مُفْتَتِحُو بَابِ ضَلَالَةٍ»، قَالُوا: وَاللَّهِ يَا أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ، مَا أَرَدْنَا إِلَّا الْخَيْرَ، قَالَ: «وَكَمْ مِنْ مُرِيدٍ لِلْخَيْرِ لَنْ يُصِيبَهُ، إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَدَّثَنَا أَنَّ قَوْمًا يَقْرَؤونَ الْقُرْآنَ لَا يُجَاوِزُ تَرَاقِيَهُمْ، وَايْمُ اللَّهِ، مَا أَدْرِي لَعَلَّ أَكْثَرَهُمْ مِنْكُمْ، ثُمَّ تَوَلَّى عَنْهُمْ، فَقَالَ عَمْرُو بْنُ سَلَمَةَ: رَأَيْنَا عَامَّةَ أُولَئِكَ الْحِلَقِ يُطَاعِنُونَا يَوْمَ النَّهْرَوَانِ مَعَ الْخَوَارِجِ. [تعليق المحقق]: إسناده جيد. أريد ان أعلم ما هو الشيء الذي أنكره عليهم ابن مسعود - رضي الله عنه - فأنا قد ظهر لي أمران: أولًا: النهي عن التحلق لذكر الله - على ما أظن – وقد أجاب عنه ابن حجر - كما تعلمون - بأدلة أشهرها حديث مسلم الطويل. والثاني: النهي عن التسبيح بالمسبحة، وقد حسن الترمذي، وغيره، وأنكره الألباني حديثًا هو: عن عائشة بنت سعد بن أبي وقاص، عن أبيها، أنه دخل مع رسول الله صلى الله عليه وسلم على امرأة، وبين يديها نوى، أو قال: حصى تسبح به، فقال: ألا أخبرك بما هو أيسر عليك من هذا، أو أفضل: سبحان الله عدد ما خلق في السماء، وسبحان الله عدد ما خلق في الأرض، وسبحان الله عدد ما بين ذلك، وسبحان الله عدد ما هو خالق، والله أكبر مثل ذلك، والحمد لله مثل ذلك، ولا حول ولا قوة إلا بالله مثل ذلك. قال أبو عيسى: وهذا حديث حسن غريب من حديث سعد (3568) وحسنه الأرناؤوط في جامع الأصول (2423) فأرجو منكم توضيح مراد ابن مسعود - رضي الله عنه -.
روى الدارمي في المسند بتحقيق الداراني : 210 -
Amr b. Yahya’dan; “babamı, babasından (naklen) şöyle rivayet ederken duydum:
(Babam) dedi ki sabah namazından önce Abdullah b. Mes'ûd'un kapısının önünde otururduk. Çıktığında, onunla beraber mescide giderdik.
Neyse (bir gün) Ebû Musa el Eş'arî yanımıza geldi ve; "Ebû Abdirrahman (yâni Abdullah b. Mesûd) şimdiye kadar yanınıza çıktı mı?" dedi.
"Hayır" dedik.
O da bizimle beraber oturdu. Nihayet Abdullah çıktı. Çıkınca toptan ona ayağa kalktık.
Sonra Ebû Musa ona şöyle dedi: "Ey Ebû Abdirrahman! Biraz önce mescidde yadırgadığın bir durum gördüm. Ama yine de, Allah'a şükür, hayırdan başka bir şey görmüş değilim.
Abdullah
: "Nedir o?" diye sordu.
O da; "Yaşarsan birazdan göreceksin" dedi (ve) şöyle devam etti: "Mescidde halkalar halinde, oturmuş, namazı bekleyen bir topluluk gördüm. Her halkada (İdareci) bir adam, (halkadakilerin) ellerinde de çakıl taşları var. (idareci): "Yüz defa Allahu ekber deyin" diyor, onlar da yüz defa Allahu Ekber diyorlar. Sonra, yüz defa La İlahe İllAllah, deyin diyor, onlar da yüz defa La ilahe İllAllah diyorlar. Yüz defa SubhanAllah deyin diyor, onlar da yüz defa SubhanAllah diyorlar."
Abdullah b. Mes'ûd : "Peki onlara ne dedin?" dedi.
"Senin görüşünü bekleyerek veya "senin emrini bekleyerek" onlara bir şey söylemedim." dedi.
Dedi ki; "onlara kötülüklerini hesab etmelerini emredip (bununla) iyiliklerinden hiçbir şeyin de zayi edilmeyeceğine dair onlara güvence verseydin ya!" dedi.
Sonra gitti, biz de onunla beraber gittik.
Nihayet o, bu halkalardan birine geldi, başlarında durdu ve şöyle dedi: "Bu, yaptığınızı gördüğüm nedir?"
Dediler ki; "Ey Ebû Abdirrahman! Bunlar çakıl taşları. Onlarla Ellahu Ekber, La ilahe İllAllah ve SubhanAllah deyişleri sayıyoruz."
Bunun üzerine Abdullah b. Mes'ûd : dedi ki; "Artık kötülüklerinizi sayıp (hesab edin)! Ben, iyiliklerinizden hiç bir şeyin zâyi edilmeyeceğine kefilim. Yazıklar olsun size! Ey Ummeti Muhammed, ne çabuk helak oldunuz! Peygamberinizin salallahu aleyhi ve sellem şu sahabesi içinizde hâlâ bolca bulunmakta. İşte onun elbiseleri, henüz eskimemiş; kapları, (henüz) kırılmamış.

Canım elinde olan Allah'a yemin olsun ki, sizler kesinlikle ya Muhammed'in dininden daha doğru yolda olan bir din üzerindesiniz (ki bu imkânsızdır) veya bir sapıklık kapısı açmaktasınız."
Onlar; "Vallahi, ey Ebû Abdirrahman, biz, başka bir şey değil, sadece hayrı (elde etmeyi) İstedik" dediler.
O da şöyle karşılık verdi; "Hayrı (elde etmek) isteyen niceleri vardır ki onu hiç elde edemeyeceklerdir. Rasulullah salallahu aleyhi ve sellem bize haber vermişti ki; Kur'an'ı okuyacak olan bir topluluğun bu okuyuşları sadece dilde kalacak, onların köprücük kemiklerini ileriye geçmeyecek. VAllahi, bilmiyorum, belki onların çoğu sizdendir."
Sonra Abdullah onlardan yüz çevirdi .
Amr b. Yahya'nın dedesi: Amr b. Selime, bundan sonra şöyle dedi: Bu halkalardaki (insanların) tamamını, en Nehrevân olayında, haricîlerin yanında bize karşı vuruşurken gördük."
(Dârimi, Mukaddime , 1 / 23, 210 , 206; Taberâni , 9/125; Mecmau'z Zevâid, 1/181.
Taberani bunu hasen bir isnad ile rivayet etmiştir.
Hadisin merfû kısmı için: Muslim, Musafirin, 275 - 1/663; İbn Mâce, Mukaddime, 12 - 1/59; Ahmed b. Hanbel, 1/380, 404)




Ebu'l-Bahteri anlatıyor:
"Bir adam, İbn Mesud'a:
-"Bir kaç kişi akşam namazından sonra camide oturup içlerinden bir onlara "şu kadar Allahuekber" şu kadar "SubhanAllah" şu kadar "elhamdulillah" deyiniz, diyor dedi.
İbn Mesud: Öyle mi? dedi.
Adam: Evet, dedi.
İbn Mesud (r.anh): "Toplanıp bu işe başladıkları zaman gel bana bildir, dedi.
Adam haber verince kalkıp mescide gitti. Üzerinde bir aba vardı. İbn Mesud (r.anh) sert mizaçlı birisiydi.
Adamların zikrini işitir işitmez: -'Ben Abdullah b. Mesud'um. Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki, bid'at bir iş ortaya atmışsınız. Buna hakkınız yoktur. Siz, Rasulullah'ın ashabından daha mı iyi biliyorsunuz?' dedi.
İçlerinden Mud'ad adında birisi: 'VAllahi biz bid'at işlememişiz ve ashabından daha iyi biliriz diye de bir iddiamız yoktur', dedi.
Amr b. Utbe'de: 'Ey Ebu Abdurrahman, Allah'tan afv dileriz', dedi.
İbn Mesud: 'Sunnete sarılın, ondan ayrılmayın, Allah'a yemin ederim ki, sünnetten ayrılmazsanız ileriye doğru yol alırsınız. Eğer sağa sola saparsanız apaçık bir sapıklığa düşmüş olursunuz.'

(Muhtasar Hayatu's Sahabe, Kandehlevi, sf: 498; Hilyetu'l-Evliya, IV, sf: 381; Heysemi, Mecmau'z-Zevâid, I, sf: 181)

Gördüğümüz gibi Ashab zamanında da bugünkü gibi uygulamalara benzer şeyler (toplu şekilde zikirler) yapılmış ama Sahabe Rasul’den böyle bir şey görmediği için o uygulamayı yasaklamıştır. Zaten yapması gerekende buydu... Çünkü Allah Rasulu şöyle buyuruyordu:

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim dedi:
Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin (onu hoş görmeyip kabullenmesin) ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”
(Muslim, Îmân 78; Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17)


Yukarıda Sahabe hayatından aktardığımız bölümde İbn Mesud: 'Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki, bid'at bir iş ortaya atmışsınız.' deyince onlar: 'Vallahi biz bid'at işlememişiz', demişlerdi. Çünkü o insanlar kendilerine göre Allah'ı zikrediyorlardı yani çok güzel iş yapıyorlardı ama unuttukları bir şey vardı. Acaba Allah Rasulu bu işi yapmış mı? sorusuydu. İşte onlar Allah'ın bildirmediği ve de Rasulu'nün göstermediği şekilde Allah'a yaklaşmak istediklerinden yaptıkları iş mâlesef bid'at oluyordu.

Yine toplu bir şekilde Allah'ı zikredip cezbeye tutulmakta Rasulde ve Ashabında olmayan bir şeydir, yani bid'attir.

Amir b. Abdullah b. Zubeyir anlatıyor:
"Bir gün eve geç geldim.
Babam
: 'Neredeydin?' diye sordu.
-'Birkaç kişiyi gördüm. Onlardan daha iyi müslüman görmedim. Oturmuş Allah'ı zikrediyorlardı. İçlerinden kimisi titriyor ve o kadar cezbeye tutuluyordu ki, Allah kokusundan bayılıyordu. Onların bu halini görünce yanlarında oturdum,' dedim.
Babam: 'Bir daha yanlarına gitme, dedi ve onun bu sözünü yadırgamış olduğumu zannetmiş olacak ki, sözlerine şöyle devam etti.
-'Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ebubekir ve Ömer (r.anhuma)'yı Kur'an okurken gördüm. Hiç biri cezbeye tutulup bayılmıyordu, senin gördüğün bu adamlar Ebubekir ile Ensar'dan daha mı çok Allah'tan korkuyorlar?'
Amir diyor ki: "Babamın doğru söylediğini düşündüm ve bir daha da onların yanında oturmadım."
(Muhtasar Hayatu's Sahabe, Kandehlevi, sf. 499; Mecmau'z-Zevaid, I, sf. 189)


İlgili Konu :


Farz Namazın Arkasından Yapılacak Tesbihat Ve Duânın Delili Nedir?

Tasavvuf Ehlinin Toplu Halde Cehri Zikir İçin Delil Aldıkları Hadisin Sıhati Nedir?
 
Üst Ana Sayfa Alt