Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Ölüye Rabıta, Şeyhin Allah (c.c.) ile Murakabesi ve Ehl-i Beyte İtaat Doğru mudur?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
cevabımı yazıların arasına girerek vereceğim :

SORU' Alıntı:
Esselamüaleyküm ve Rahmetullah abi...
Babam nakşibendi tarikatında ben ona ufaktan bazı şeylerden bahsetmiştim..Peygamberimizle nasıl görüşüyor? Seyda kime rabıta yapıyor?...babam bunları dergahta sormuş doğrudan Allahü Teala ile görüşüyor demişler..babam tabi bizim anladığımız şekilde değil yüzyüze ya da sohbet gibi değil dedi..murakabe yoluyla görüşüyor falan dedi (1. sorum bu nasıl olabilir imkan var mı böyle bir şeye?)

Aleykum selam we rahmetulllah kardeşim,
Murakabe (
مراقبة ), "gözetlemek" anlamına gelen Arabca'daki "rakabe" kökünden türetilmiş bir sufi pratiğidir. Dikkatle izlemek, ilgilenmek, gözleri açık tutmak anlamlarını da taşır. Tasavvuf kültüründe evliya bilinen şahsın manevi kalbine dikkatini yöneltmesi ve yaratıcısından gelecek sezgiyi beklemesi anlamını ifade eder.
Bu konuya Rasulullah (s.a.v.)'den misal verecek olursak; Hakkında nass bulunmayan bir meselede, ictihadda bulunan peygamberin, doğru ictihadda bulunması durumunda bunu tasvib ederek Rasulunun gönlünü yatıştırması; hatalı olması durumunda peygamberini doğru olana irşad ederdi. Bu durumda Rasulullah (s.a.v.) rabıta tarzında veya sufilerin kabul ettikleri anlamında şeyhlerinin kendi iradesiyle murakabe yapması olmadığı gibi; murkabe sadece elçiler (peygamberler) için, Allah (c.c.) tarafından söz konusudur.


SORU' Alıntı:
Babam böyle konuşunca bende forumunuzda izlediğim bazı videolardan bahsettim..kabirde hesap verme cennete götürme gibi..babam olmaz öyle şey dedi..o videoların gerçek olup olmadığını ne biliyorsun yani onları karalamak için biri yapmış da olabilir dedi (2. sorum abi kesin mi bu videolar yani başka şahısların bu insanları karalamak için yapmış olma ihtimali yok değil mi?)

Genel olarak videolar onların kitaplarından alıntılanan veya kendi videolarından alıntılanarak düzenlenmiştir.
Bu konuda bahsettiğin videolardan misaller vererek (link) sorarsanız daha net olur.


SORU' Alıntı:
Menzilcilerin kendi açtıkları sayfada yazılanlardan bahsettim uçan kaçan gibi şeyler..bir kere onların kendi sayfası diye bişey yok iki üç kişi toplanmış yazıp çizmişler niyetleri ne bilemezsin dedi..dergahta seydayı gözünüzde abartmayın şirke düşmeyin ölüye de rabıta yapılmaz ve Seyda sizin herşeyinizi bilmez sadece Allah'ın bilmesini istediği şeyleri bilir gibi konuşmalar geçmiş.. bunlara bakınca mantıklı ama rabıta olayını anlayamıyorum bi türlü..

Allahın bilmesini istediği şeyleri bilmek Peygamberlere mahsus, hatta peygamberlerden de hepsi değil, Allahın (c.c.) içlerinden seçtiği bazı peygamberlere mahsus verilen kısıtlı bilgilerdir. Rasulullah (s.a.v.)'in ileride olacak meseleler hakkında bildirdiği bazı hadis-i şeriflerdeki (İstanbul, İran, Mehdi, Nuzul-u İsa vb) durumlar gibi.
- "O bütün gaybı bilir. Fakat gaybını hiç kimseye açmaz.
- Ancak seçtiği elçiye açar. Çünkü onun önünden ve ardından gözetleyiciler salar." (Cin 26 - 27)




Nakşıbendi tarikatında ölüye /kabire rabıta yapılması vardır. Özelde menzil tarikatında yok mudur bilmiyorum. Şimdi ölüye rabıtayı nakşıbendi kaynaklarından aktarıyorum:

Sağlara yapıldığı gibi ölmüş kimselere de râbıta yapılabilir.
Ölüye râbıta yapma konusuna, özellikle son dönem Nakşî şeyhleri tarafından çok önem verilmiştir. Bu cümleden olarak Abdulhakîm Arvâsî'nin, «Mezarlara Râbıta Keyfiyeti» başlığı altında aşağıya alınan sözleri ilginçtir. Arvâsî şu öğütleri vermektedir:

«Mezar ziyaretçisi mürîd, nefsini her türlü dış alâkadan boşaltır. İçini dünya kayıtlarından uzaklaştırır. Kalbini ilimler ve nakışlardan ve hadiselere bağlı duygulardan çekip çıkarır. Ziyaret ettiği mevtânın rûhâniyetini hissi keyfiyetlerden mücerret bir nur farz eder. O kabir sahibinin Feyizlerinden bir Feyiz ve hallerinden bir hal zuhur edinceye kadar o nuru kalbinde tutar. (...)»
«Feyiz istekçisi ziyaretçi, Feyiz vericinin kabrine yaklaşıp selâm verir. Mezarın ayak ucuna yakın sol tarafına durur. Ona karşı hayattaki tavrını muhafaza eder. Bir fatiha ve on bir ihlas okur. Sevabının mislini mevtâya hediye eder. Sonra çöker oturur. Feyiz almak için kabirdeki mevtânın rûhâ*niyetine teveccüh eder....» (Abdulhakîm Arvâsî, Râbıta-i Serîfe Risâlesi s. 23 Sadelestiren N. F. Kısakürek)


Arvâsî'nin, ölüye râbıta konusundaki sözleri bundan sonra da epeyce sürmektedir ve Mehmed Zâhid Kotku'nun, bu konuda yazdıkları ile O'nun söyledikleri arasında paralellik vardır.
Kotku'nun, «Mevtâdan râbıta ile feyiz almak keyfiyeti:» başlığı altındaki sözleri ise şöyledir:

«Mürîd nefsini dünya alakalarından sıyırıp, kuyûdât-ı tabi'ıyyeden içini boşaltır ve kalbini ulûm ve nükûşdan ve havâtır-ı kevniyyeden temizler, sonra o meyyitin ruhâniyetinden feyiz alıncaya kadar o nuru kalbinde saklar; muhafaza eder. Eğer râbıta meyyitin kabrinin yanında olursa, o kabrin sahi*bine selam vermek lazımdır. Kabrin sağ ayak tarafına durur. Bir fatiha üç ihlâs ve bir âyet'ül-Kürsî okuyup sevabını o mevtânın ruhuna hediye eder. Sonra ruhâniyetine teveccüh edip istifâze eder. Nitekim (sav) efendimiz hazretleri "İşlerinizde güçlükle karşılaştığınız; kararsız olduğunuz zaman, kabir ehlin*den yardım isteyiniz." (keşful hafa; Uydurma hadis) buyurdular.»
(M. Z. K. Tasavvufî Ahlâk S. 2/272
Bu yakısıksız sözlerin, Hz. Peygamber (s)'e ait oldugunu ileri sürecek kadar çıgırdan çıkmıs olanlar, elbette ki bu suretle hem kisiliklerini, hem de öncülügünü yaptıkları tarîkatın iç yüzünü bütün çıplaklıgıyla ortaya koymuslardır. Burada söylenebilecek tek sey, bu gibi kimselerin pesinden giden insanlara Hz. Peygamber (s)'in su sözünü hatırlatmaktır: «Kim, benim adıma yalan uydurursa, yerini cehennemde hazırlasın!» (Bk. İmam Buhârî -Muhammed b. İsmail-, Sahîh'ul-Buhârî C. I, İstanbul-1315 S. 36; İmam Müslim -Müslim b. Hajjâj el-Quseyrî-, Sahhih'u Muslim, C. I, S. 10)

Yukarıdaki ağdalı anlatım, büyük ihtimalle Abdulhakîm Arvâsî'nin, Râbıta-i Şerîfe adlı kitabından küçük bir değişiklikle ve biraz da sadeleştirilerek neredeyse aynen kopya edilmiştir. Ancak bu izlenimi uyandırmamak için yazı, alıntıyı yapan Mehmed Zâhid Kotku tarafından tırnak içine alınmamıştır. Adı geçen kitapçık, bugünkü nesil tarafından anlaşılmadığı için yazarı, Abdulhakîm Arvâsî'nin mürîdlerinden olan Necip Fazıl Kısakürek tarafından sadeleştirilmiştir.

(Rabıta kitabı ; ferit Aydın , Eski Nakşibendi şeyhi)


SORU' Alıntı:
Ben ALLAH'tan çok korkuyorum imansiz gitmekten sekerat anından falan..Tarikatta olanların işi daha kolay gibi laflar etti babam..şöyle ki sekerat anında tabi olduğun ALLAH dostu yanına gelirmiş..o yanına gelince şeytan onun olduğu yerde duramazmış..senin imanlı gitmene vesile olurmuş..

Ölüm meleği gibi yani ; Hani bir toplu ölüm olsa; veya bir araçtaki menzilciler kaza yapsa ve aynı anda araçtaki 5-6 sofi ölse, ölüm anında (sekerat) aynı anda hepsiyle irtibata geçip, hepsine gelen şeytanı vs görüşüp kovabilecek! Subhanallah, demek ki bunlar Peygamberi de sollamış ve melekler gibi zamandan da beri olmuşlar.
Halbuki Ehl-i sunnete göre nasslar delildir ve bu konuda Nebi (aleyhisselam)da ne yapılması gerektiğini bildirmiş; hiç bir sahabeye de "ben sekerat halinizde yanına gelir şeytanı kovarım" da dememiştir? Öyleyse bunlar bu inancı nereden/kitaptan bulmuşlardır?
Sahabe şöyle inanır ve amel ederdi :

اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْعَجْزِ وَالْكَسَلِ وَالْجُبْنِ وَالْهَرَمِ وَالْبُخْلِ
وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ
Anlamı: “Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, düşkünlük derecesine varan ihtiyarlıktan, cimrilikten sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım.”
(Buhârî, De’avât 37; Tirmizî, De’avât, 71; Ebû Dâvud, Salât, 367)

اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى أَعُوذُ بِكَ مِنَ التَّرَدِّي وَالْهَدْمِ وَالْغَرَقِ وَالْحَرِيقِ
وَأَعُوذُ بِكَ أَنْ يَتَخَبَّطَنِيَ الشَّيْطَانُ عِنْدَ الْمَوْتِ وَأَعُوذُ بِكَ أَنْ أَمُوتَ فِي
سَبِيلِكَ مُدَبِّرًا وَأَعُوذُ بِكَ أَنْ أَمُوتَ لَدِيغًا
Anlamı: “Allah’ım! Yüksekten düşmekten, göçükten / göçük altında kalmaktan, boğulmaktan, yangından Sana sığınırım.
Allah’ım! Ölüm anında şeytana çarpılmaktan Sana sığınırım.
Allah’ım! Senin yolundan dönerek ölmekten Sana sığınırım.
Allah’ım! Yılan sokması ile ölmekten Sana sığınırım.”
(Nesâi, es-Sunenu’l-Kubrâ, İstiaze, Bab 60, 65, Hadis No: 5436, 7972; Ebû Davud, Salat: 367; Musned: 14975)


Ebu’l Yesar (r.anh)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle dua ederdi: “Allah’ım! İhtiyarlığın düşkünlüğünden, yüksek yerden düşmekten, yıkıntı altında kalmaktan, gam ve kederden, yangından, suda boğulmaktan Sana sığınırım. Ölüm anında şeytanın gelip beni aldatmasından, Senin yolunda savaşırken düşmandan kaçarken öldürülmekten ve zehirli hayvanların sokmasıyla ölmekten Sana sığınırım.”
(Nesâi, es-Sunenu’l-Kubrâ, İstiaze, Bab 60, Hadis No: 5437; Ebû Davud, Salat: 367; Musned: 14975)


Ebu’l-Yusr’den (r.anh) rivayetle Rasûl-u Ekram Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
Allah’ım, yüksek bir yerden düşmekten, yıkık altında kalmaktan, boğulmaktan ve yanmaktan Sana sığınırım. Ölüm ânında şeytanın sırtımı yere getirmesinden Sana sığınıyorum. Senin yolunda mücâdele ederken sırtımı dönüp kaçarak ölmekten Sana sığınıyorum. Yılan ve akreb gibi bir hayvanın ısırmasıyla ölmekten sana sığınıyorum
(Nesâî, İstiâze, 56)


SORU' Alıntı:
son olarak da şunu dedi babam..Ashabım gökteki yıldızlar gibidir hangisine tutunursanız doğru yolu bulursunuz ..inşaAllah doğru yazmışımdır..


Bahsedilen hadis zayıftır!

Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidâyet bulursunuz
(Aclûnî, 1/132; İbn Abdi’l Berr, Camiul- İlm (2/91), İbn Hazm, İhkâm (6/82)
أصحابي آالنجوم ، بأيهم اقتديتم ؛ اهتديتم
Bu hadis uydurmadır.
Ravilerinden olan Sellâm b. Suleym yalancı olup, İbn Hibban’ın da dediği gibi uydurma hadisler rivayet etmiştir. Diğer bir râvi olan Hâris b. Gusayn ise bilinmemektedir.
Buna rağmen Şa’rânî şöyle der:« Bu hadis hakkında muhaddisler (zayıflığına dair) konuşmuş olsalar bile, keşf ehline göre sahihtir! » [Mizân (1/28)]


Ancak Şa’rânî’nin bu sözü hiç şubhesiz batıldır! Çünkü keşf yoluyla hadislerin tashih edilmesi tasavvufi bir bid’attır. Bunu asıl kabul etmek, biraz önceki hadis gibi aslı olmayan batıl hadislerin sahih olduğunu kabule götürmesi demektir.
Keşf, sahih olarak vukû bulur ise, en iyi durumda bile, rey ile aynı derecededir. Rey ise, hata da eder isabette edebilir. Tabi ki buna heva karışmamış ise bu böyledir. Allah’ın rızası olmayan herşeyden selâmet dileriz.
El-Hatib’in [Kifâye s.48] rivayet ettiği daha uzun metinden oluşan diğer bir uydurma hadis hakkında es-Suyutî şöyle der: « Bu hadiste bazı faideler vardır, şöyle ki ; Rasûl (s.a.v)’in kendisinden sonra furu’da ki ihtilafları haber vermesi onun mucizelerindendir, çünkü bu gaybtan haber vermektir. Ve onun buna rızası ve onayı söz konusudur. Öyle ki bunu rahmet kılmış ve mükellefi istediğini almakta serbest bırakmıştır...»!

Buna cevap olarak şöyle denir; önce es-Suyutî’nin rivayetin sahih olduğunu isbat etmesi gerekir ki, sonradan da o rivayetten hükümler çıkarabilsin.
Bu rivayetin uydurma olduğuna bir başka delil de; nasıl olur da Peygamber (s.a.v.) sahabeden olan her bir ferde uymamızı tavsiye edebilir? Kaldı ki sahabe arasında âlim olduğu gibi, ilimde orta seviyeli ve daha da aşağı olanlar vardı.

Konuyla ilgili gelen rivayetlerin uydurma olduğunu söyleyen İbn Hazm şöyle devam eder: « Çünkü Allah Teala Peygamberi (s.a.v.)’i O, arzusuna göre konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir. [Necm 3-4] şeklinde nitelendiriyor ise, Peygamber (s.a.v.)’in şeria’ta dair bütün sözlerinin gerçek ve şubhesiz olarak Allah’tan geldiği anlaşılır. Allah’tan gelen şeyde de ihtilaf olmaz. Çünkü ayette ( Eğer o (Kur’an), Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı )[Nisa 82] buyurulmuştur.

Allah ( Birbirinizle çekişmeyin ) ayetiyle bizlere tefrika ve ihtilafı yasaklar. Dolayısıyla sahabeden her birine tâbî olmamızı Allah Rasulu (s.a.v.)’in bizlere emretmesi imkansızdır. Çünkü sahabenin içerisinde birisinin helal kıldığını haram kılan bulunabilmektedir.
Eğer durum böyle olsaydı, Semure b. Cundub’a uyarak içkinin satışı helâl olurdu. Ebû Talha’ya uyarak ta oruçlunun dolu yemesi helâl olurdu (orucu bozulmazdı). Bunlar diğer sahabelere tâbî olunduğunda da haram oluyor.
İbn Hazm Allah Rasulu (s.a.v.)’in ölümünden önce ve sonraki dönemde sahabe’den sadır olan sünnete isabet edemedikleri bazı görüşleri uzunca anlattıktan sonra şöyle der; « Nasıl olurda hem hata hem de isabet eden bir kavmi taklid etmemiz caiz olur »?




SORU' Alıntı:
birde ben Peygamberimiz'in Ehlibeytimi seviniz dediğini okumuştum..o halde bizim bu insanlara bişey dememiz yanlış olmaz mı..
kusursuz diyemem ama onları sapık gibi görmek yanlış olmaz mı?
Peygamberimiz de Ehlibeytime uyunuz dediyse uymamız gerekmez mi o zaman?
İnşaALLAH açık şekilde anlatabilmişimdir..ilmim yetersiz ve ne yapacağımı şaşırdım..niyetim sadece doğruyu bilmek ve doğru yoldan ayrılmamak..Cevap verirseniz sevinirim..ALLAH'a emanetsiniz

Ehl-i beyt hakkınd aşırıya kaçarak (bir nevi putlaştırma) Osmanlı devleti zamanında ortaya çıkmış, şeceresi kaydedilir olmuştur. Ehli beyti sevmek ayrı şey, hatadan munezzeh görüp, sırf Rasulullahın soyundan geliyor diye süper yetkiyle donatılmış bilmek ayrı şeydir. Ebu Leheb de ehli beyttendi, ayrıca şu anki Ürdün kralı Abdullahın ölmüş babası Kral Huseyin, meşhur masonlardan olup öz be öze seyyiddi.
İslamda hiç bir ırk ve soyun üstünlüğü yoktur, ancak takva ile. Rasulullah , hırsızlık yapan kızı fatıma dahi olsa elini keseceğini bildirmiştir. Ayrıca başımıza Habeşli bir köle dahi gelse dinleyip itaat etmeyi buyurmuştur.
Ehli beyt, hadislerde soyundan gelenler olduğu gibi sunnneti anlamına da gelmektedir. Ehli beyt olduğunu iddia eden kişilerin akidesi bozuksa körü körüne itaat edilmez!
seçim günleri Hakimiyeti Allahtan alıp yaratılmışlara veren, Adıyamandaki Şeyhinin İstanbulda veya amerikadaki muridini bilip gözetip yardım edeceğine inanan, Kabirdeki ölüden yardım isteyebilen, Allah cc. şeytana bu kadar özellik vermişken, insana neden vermesin diyerek her türlü sapıklığa inanabilen, gaybdan haber veren , sıkıntı anında Direk Allahtan istemenin yanlış olduğu, araya vesile olarak şeyhlerin konulması doğru olan diyerek Kurana muhalif olan ehli beytde olsa, ehli kabe de olsa sapkınlık üzere olduğundan reddedilir.
Biz Kuran ve sunnnete uyup amel eden ehli beyti severiz. Hepimiz Adem (a.s.)dan gelmekteyiz. Fi emanillah
 
Üst Ana Sayfa Alt