Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Osman (r.anh), Gelen Kişinin Daha Önceden Ne Yaptığını Bilmesi Gaybdan Haber Vermek midir?

AbdulWahhab Çevrimdışı

AbdulWahhab

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Kerametin kendi isteğimizle yapılamayacağını hatta kendimiz bile farkedemeyeceğimizi okudum .

Hz. Enes anlatıyor: “Ben Hz. Osman’ın yanına giderken yolda gözüm bir kadına ilişti ve içimden güzelliğini düşündüm.” Yanına vardığımda, Hz. Osman: “Bakıyorum biriniz yanıma geliyor, zinanın izleri gözlerinden okunuyor” dedi ve ekledi; “Göz zinasının -harama- nazar etmek/bakmak olduğunu bilmez misin? Yemin ederek söylüyorum ki, ya tövbe edeceksin, yahut sana ta’zir cezasını uygularım.” Bunun üzerine ben: “Resulullah’tan sonra da vahiy gelir mi?” dedim. O, “Hayır! Fakat basiret, burhan/bazı deliller-alametler ve doğru feraset vardır” diye cevap verdi. (Gazalî, İhyau’l-ulûm, 3/23-24)

Bu son sözlerin hikmeti nedir ? Hz.Osman isteyerek keramet mi gösterdi ?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh ;

Kardeşim aktardığın rivâyet mûminin ferâsetidir.



"Şafak vakti, korkunç bir çığlık yakaladı onları. Biz, onların memleketlerinin üstünü altına getirdik. Üzerlerine taşlaşmış çamurlar yağdırdık. Şubhesiz ki bunda, sezebilenler için nice ibretler vardır. O ülkenin harabeleri, insanların gelib geçtikleri yol üzerinde dimdik ayakta durmaktadırlar. Şubhesiz ki bunda, mûminler için bir ibret vardır." (Hicr 73-77)

Sabahleyin gün doğarken Lût kavmini korkunç bir çığlık yakalayıverdi. Memleketlerinin üstünü altına çevirdik. Aynca üzerlerine çamurdan yapılmış kızgın taşlar yağdırdık. Şubhesiz ki Lût kavmine verilen bu cezada basiret sahibi olan mûminler için birçok ibretler vardır. İşte mahvolan Sodom şehrinin harabeleri. İnsanların gelip geçtikleri bir yol üzerinde bulunmaktadır. Onların yurtları, kokuşmuş bir su birikintisine dündürülmüştür. Şubhesiz ki bunda, mûminler için ibretler vardır.

Ayet-i Kerimede Lût kavminin nasıl cezalandırıldığı, memleketleri olan Sodom şehrinin altüst edildikten sonra nasıl kokuşmuş bir göl haline getirildiğine işaret edilmektedir. Bu göl, bugün "Ölü Deniz" diye adlandırılan ve Ürdün sınırları içerisinde bulunan bir göldür. Ayette, "Şubhesiz ki bunda, firaset sahibi olan (Sezebilen, derin bir kavrayışa sahib olan) mûminler için nice ibretler vardır." bu vurulmaktadır. Buradan anlaşılıyor ki ancak firaset sahibi mûminler ibret alırlar.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) de bir Hadis-i Şerifinde bu hususa işaret buyurmaktadır:

عَنْ اَب۪ى سَع۪يدِ الْخُدْرِىِّ اَبُو اَمَامَةَ وَابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللّٰه عَنْهُمْ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِتَّقُوا فِرَاسَةَ الْمُؤْمِنِ هُمْ يَنْظُرُ بِنُورِ اللّٰهِ تَعَالٰى (خ فى تاريخه ت حل طب طس
Ebu Said el-Hudrî diyor ki:
"Rasulullah (s.a.v.) :
اتقوا فراسة المؤمن فإنه ينظر بنور الله
Mûminin firasetin(anlayış ve keskin zekasın)den sakının. Çünkü o, Allah'ın nuruyla bakar" buyurdu ve sonra: -'Şubhesiz ki bunda, sezebilenler için nice ibretler vardır." âyetini okudu.
(Tirmizî, K. Tefsir el-Kur'an, Sure: 16, Hadis No: 3052, 3127; Suyûtî, el Câmiu’s Sağir, 1, 24; Kuzâî, Şihâbu'I-Ahbâr, Sf: 136, Hadis no: 430; Beyhakî, Kitabu'z-Zuhd, Sf: 231, Hadis no: 810; Aclunî, Keşfu'l-Hafa, C. 1, Sf: 41, Hadis no: 80; Taberani, Mûcemu’l-Kebir, Hadis No: 369; Taberani, Mûcemu’l-Evsat, Hadis No: 3382; Ramûzu'l-Ehadis, Hadis No: 136; 250 Hadis Kitabı, Hadis No: 10, sf: 12; Ömer Nasuhi Bilmen, «500 Hadis Kitabı» Hadis No: 45, sf: 39; Kenzu'l- İrfan Hadis No: 180; Muhtar'ül Ehadisin Nebeviyye Hadis No: 19, sf: 40; Hadis No: 422, sf: 262; Muzekkin Nüfüs s. 39; Şevahidun Nübüvve, sf: 236; Dört Büyük Halife sf: 217.

Tirmizî dedi ki: Bu gârib bir hadistir.)

Ebu Ubeyde ise, basiret sahibi olanlar diye açıklamıştır. Hepsinin anlamlan birbirine yakındır. et-Tirmizî el-Hakîm'de Sabit b. Enes b. Mâlik'in şöyle dediğini nakleder: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Şubhesiz, aziz ve celil olan Allah'ın, insanları tevessum ile (feraset ile) tanıyan kulları vardır."
(el-Tirmizî el-Hakim, Nevâdiru'l-Usûl, II, 222)
İlim adamları derler ki: "Tevessum (basiret sahibi olmak)" kelimesi "vesm"den tefe'ul vezninde olup kendisi vasıtası ile varılmak istenen başka bir sonuca delil görülen alâmet demektir. el-mutevessimine; Zamanın ibretlerini ve işlerin iç yüzünü düşünenler manâsınadır. O bakımdan, bir kimsede hayrın alametleri görüldüğü vakit, Onda hayrın alâmetlerini gördüm" denilir.

"Buna göre mutevessimîn diye nitelendirilenler "feraset sahibleri", "tahkîkî bir bakışla bakanlar", "tefekkur edip inceden inceye düşünenler", "ibret alanlar", "basiret sahibleri", "bakış ve incelemelerinde son derece ciddi ve ısrarlı olup, her şeyin alamet, vasıf ve özelliğini bilenler" ve "eşyanın hakikatine inen ve özelliğini anlayanlardır." (Fahraddin Râzî, Mefatihu'l Gayb, XIV, 127)


Nehşei, İbn Abbas'tan "basiret sahibi olanlar (tevessum edenler)" ifadesini, salah ve hayır ehli kimseler diye açıkladığını rivayet etmektedir.

Sufiler ise bunun keramet demek olduğunu iddia etmişlerdir. Şöyle de açıklanmıştır:
Tevessum, bir takım alâmetlerle yapılan istidlaller demektir. Kimi alametler herkesin açıkça görebileceği ve ilk anda fark edebileceği türdendir. Kimi alametler ise gizli saklıdır, herkes tarafından görülemez ve ilk anda da idrâk olunamaz.

el-Hasen der kî: "Basiret sahibi kimseler"den kasıt, işleri basiretle tetkik edip, Lût kavmini helak edenin, bütün kâfirleri helak etmeye kadir olduğunu anlayan kimselerdir. İşte bu, açık ve belli deliller arasında yer almaktadır, İbn Abbas'ın şu görüşü de buna benzemektedir: Bir kimse, bana her hangi bir hususu sordu mu, mutlaka ben o kimsenin lakin (ince bir anlayış sahibi) olup olmadığını bilmişimdir.

Osman b. Affan (r.anh)'dan rivayet edildiğine göre, Enes b. Mâlik, Osman'ın huzuruna girmiş. O sırada da Enes, pazara girmiş ve bir kadına bakmıştı.
Osman ona bakınca şöyle demiş: Sizden herhangi bir kimse gözlerinde zinanın eseri bulunduğu halde yanıma giriyor. Enes, Ona: Rasûlullah (s.a.v.)'dan sonra vahiy inmeye devam mı ediyor? deyince,
Osman: Hayır dedi. Fakat bu bir burhana dayalıdır. Feraset ve doğruluktur. (İmam Kurtubî, Tefsiri, C. 10, Sf: 71; Ebu’l-Abbâs -Ebû Ca’fer- Muhibbuddîn Ahmed b. Abdillâh b. Muhammed et-Taberî el-Mekkî, Riyâdu’n-Nadara Fî Menâgıbi’l-Aşera, sf: 108, Mısr, hadis no: 1327; Nebhânî, Huccetu'l- İlahi‚ ale'l-Alemîn, sf: 862)

"Ey iman edenler, eğer Allah'dan korkup sakınırsanız........" âyet-i kerimesinin tefsirinde İmam Fahruddin er-Râzî (rahimehullah) şunları beyan eder:
"Bu şarta bağlı hükmün şartı tek bir şeydir. O da, Allah'dan ittika etmektir. Allah'dan ittika, bütün büyük günahları işleme hususunda Allah'dan korkmayı içine alır. Biz, bu ittikanın, bilhassa büyük günahlarla ilgili olduğunu söylüyoruz. Çünkü Allah Teâlâ, şartın cevabı olan (neticesi olan) hükümde, seyyiatın (suçların) bağışlanmasından bahsetmiştir. Halbuki neticenin (cevabın), şart koşulan şeyden başka olması gerekir. Binaenaleyh şart ile ceza (cevab) arasındaki farkın ortaya çıkması için, âyette bahsedilen ittikayı, büyük günahlardan korunma; seyyiatı da, küçük günahlar mânâsına hamlettik. (Fahruddin er-Râzî, Tefsiri, C. 11, Sf: 299)
Takvalı davranan mu'min müslümanlar, kendilerini büyük günahlardan alıkor, böylece Allah onlara, doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve ince bir anlayış vererek, onların küçük günahlarını afv eder... Onların günahlarını dünyada örten Rabbimiz Allah, ahiratte ise kendilerini avfedip bağışlar... Ne mutlu, iman ve takva sahibi olan kullara!


Tevessum ve Feraset Bir Hüküm İfade Eder mi?

Ebu Bekr İbnu'l-Arabî der ki: Eğer tevessum ve ferasette bulunmanın manevi yolla bazı hususları idrâk etmek olduğu sabit olursa, hiç şubhesiz bu, herhangi bir hüküm ifade etmez ve hakkında feraset ve tevessumde bulunan hiçbir kimse bundan dolayı sorumlu tutulmaz. Benim Şam'da bulunduğum sırada, Bağdad'ta aslen Şam'lı, Mâliki mezhebine mensub Kadı'l-Kudât (baş kadı) İyad b. Muaviye'nin yoluna uygun (onun mezhebine göre) hakimlik yaptığı sıralarda ahkâm ile ilgili hususlarda ferasete istinaden hüküm veriyordu.
Bizim hocamız Fahru'l-İslam Ebu Bekr eş-Şaşi'de bu konuda ona reddiyede bulunmak üzere küçük bir kitabcık yazmıştı. Bunu kendi hattıyla yazmış ve bana vermişti. Onun bu söyledikleri doğrudur. Çünkü, hükümlerin nereden elde edileceği şer'an belli ve kafi olarak bilinmekledir. Feraset ise bunlar arasında, yer almamaktadır.
Bir kişinin daha faziletli olması görüşünün daha doğru olduğu anlamına gelmeyebilir. Sahabenin en faziletlisi Ebû Bekir radıyallâhu anh’dır. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, bir konuda (Bedir esirleri hakkında fidye alınması) Ebû Bekir’in görüşünü tercih etmiş, daha sonra bunun yanlış olduğu ortaya çıkmıştır.


"Ey iman edenler, Allah'tan korkarsanız o size, iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir. Kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah, büyük lutuf sahibidir." (Enfal 29)

Âyet-i kerime'de geçen ve "İyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış" diye tercüme edilen ( ُفُرْقَاناً furkanen) kelimesi, Mucahid, Abdullah b. Abbas, Dehhak ve İkrime'den nakledilen bir görüşe göre "çıkış yolu" demektir. Bunların izahına göre âyetin izahı şöyledir: "Ey iman edenler, Allah'tan korkarsanız o size bir çıkış yolu yaratır."
Yine İkrime, Mucahid, Suddi, Abdullah b. Abbas ve Katade'den nakledilen diğer bir görüşe göre manası: "Kurtuluş" demektir. Bu izaha göre âyetin mânâsı şöyledir: "Ey iman edenler, Allah'tan korkarsanız o sizi kurtuluşa eriştirir." Taberi, tefsiri)
İbn Vehb der ki: Ben, Mâlik'e, şânı yüce Allah'ın: "Eğer Allah'tan korkarsanız, O size bir furkan verir" ne demektir? diye sordum. O, "bir çıkış yolu gösterir" diye açıkladı, sonra da yüce Allah'ın: "Kim Allah'tan korkarsa ona bir çıkış yolu gösterir" (Talâk, 2) buyruğunu okudu.
İbnu'l-Kasım ve Eşheb de aynen onun gibi, Mâlik'ten bunu nakletmişlerdir. Mâlik'den önce Mucâhid'de bunu böylece açıklamıştır.
İbn İshâk der ki: Furkan, hak ile batılı birbirinden ayırt etmek demektir. İbn Zeyd de böyle açıklamıştır. Es Suddî bunu kurtuluş, el-Ferrâ fetih ve zafer diye açıklamıştır. (Kurtubi, tefsiri)


İlgili Konular:

Ben Kulumu Sevince Onun İşiten Kulağı, Gören Gözü, Tutan Eli Olurum Hadisi


İslam'da Kerâmet
 
Üst Ana Sayfa Alt