Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Peygamberin Kestiği Kurbanın Hükmü, Mezheblerde Neden Değişir ?

S Çevrimdışı

Seyyid Talha bin Asım

Sen neden korkuyorsun ölmek varken kaderde?!.
Banned
Hocam Allah razı olsun. Benim bu konuyla bağlantılı olarak kafama takılan bir diğer husus ise "Kurban" meselesidir.

1, 2, 3. (Rasûlüm!) Kuşkusuz biz sana Kevser’i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir. (Kevser Suresi Meali)

Ayet'i kerimese buyrulan "kurban kes" ifadesine rağmen neden kurban kesmek Müminler'e farz değildir?

Halbuki bu usülgereği farz olması gerekirdi;

"Zira Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın, Peygamberine yönelttiği her emir, -ister fert ister cemaat halinde olsun- bütün ümmet içinde geçerlidir.
Mâhir b. Yâsîn el-Fahl"

Kurbanın Hükmü:
1 - Hanefilere göre kurban kesmek nisap miktarı mala sahip olan bir kimse üzerine vaciptir.

2 - Şafii, Maliki ve Hanbelilere göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in her yıl devamlı olarak yerine getirmesi sebebiyle sünnet-i müekkedir.

Karşılaştırmalı Dört Mezhep Fıkhı - Dr. İsmail Ahmed et-Tahran

Hanefilerin Vacip demesinin nedeni -yanılmıyorsam-, Sünnet-i Müekke'lere Vacip demelerinden kaynaklanmakta -yanlışsam lütfen düzeltin-.
İlgili Hadis;

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“İmkanı olup da kurban kesmeyen kimse, bizim namazgahımıza yaklaşmasın!”

İbni Mace 3123, Hakim 2/389, Ahmed bin Hanbel Müsned 2/321, Albânî Cami 6490

Namaz kılmanın vacip olduğunu düşünerek bu hadise bakacak olursak;

" Çünkü Nebi sallahu aleyhi ve sellem, öncelikle cemaate gelmeyenleri münafık olarak nitelendirdi. Hâlbuki sünnet olan birişi yapmaktan geri kalan bir kimse münafık sayılmaz. Bu, onların vacibi yerine getirmekten geri kaldıklarına delildir.

İkinci o cemaate katılmadıkları için onları cezalandırmak istedi. Ceza ise ancak vacibin terki dolayısıyla söz konusu olur. Onun bu cezayı uygulamasını engelleyen husus ise aziz ve celil Allah'tan başkasının ateşle yakmakla cezalandırmayışıdır. Bir göürşe görede bunu yapmasına engel olan, evlerde, cemaatle namaz kılmaları kendilerine vacip olmayan kadın ve çocukların bulunmasıdır. el-Fukhu'l-Müyesser fi Dav'i'l-Kitabi ve's-Sünne "

Kurban kesmeyenlerin durumu nedir?

İkinci bir husus; Acaba surede arapçayı çok iyi bilen bir kişinin anlayabileceği derecede arapçanın ince kurallarından mı mevcut?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Kardeşim , muctehidler, bir mesele hakkında hukum çıkarırken o konuyla ilgili tüm delil olabilecek kaynakları (Kur'an ve sunnetten), doğrudan veya tâli olarak delil olabilecek tüm istinad noktalarını itibar ederler.
Kurban mevzuuda böyledir. sadece bir hadise bakarsak farz gibi görebiliriz. Fakat diğer alimlerin görüşlerine de bakınca bu sefer onlarınki daha doğru gibi gelebilir. Bu sebeble bu tür meselelerde acele karar vermemeli, tüm mezheb ve alimlerin görüş, yorum farklılığı ve delillerini inceleyerek hepsinin ilimdeki deriniğine şahid olmalıyız. Aksi taktirde metodlar ve usuller farklılık arzetmeyecek olsaydı, tek mezheb olurdu.

Ebû Hurayra (Radıyallâhu anh)'den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Varlıklı (mâlî durumu kurban kesmeye musâid) olup da Kurban bayramında kurban kesmeyen kimse bizim musalla'mıza (namaz kıldığımız yere) yaklaşmasın.»"
(İbn Mâce, Âdahi, Bab 2, Hadis no: 3123)

Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde Abdullah bin Ayyaş bulunur.
Muslim bunun rivayetlerini almış ise de ancak mutâba' ve şevâhid kısmında (yâni başka râvîlerle teyid edilmiş kısımda) ki rivayetlerini almış, diğerlerini almamıştır.
Ebû Dâvûd ve Nesâi bu râvînin zayıf olduğunu söylemişlerdir.
Ebû Hatim ise bunun çok doğru olduğunu söylemiştir.
İbn-i Yûnus ise bunun hadislerinin munker olduğunu söylemiştir.
Îbn-i Hibbân ise bunu sıka, yâni güvenilir râvller arasında anmıştır.

Ebû Hurayra (Radıyallâhu anh)'in hadîsini Ahmed, Dârimî ve Hâkim de rivayet etmişlerdir.
Sindi bu hadîsin izahı bölümünde: 'Bir kavle göre hadîs, zekât nisâbına mâlik olanlar hakkındadır. Yâni şer'an zengin sayılan bir kimse Kurban bayramında kurban kesmezse bizim namazgahımıza yaklaşmasın, buyurulmak istenmiştir. Bu hadîs, böyle bir kimsenin namazının sıhhatli sayılabilmesi için kurban kesmesinin şart olduğu hükmünü ifâde etmez. Hadîs, böyle bir kimsenin iyi insanların meclislerinden kovulmaya mustehak olduğunu ifâde eder. Bu itibarla kurban kesmenin böyle kimselere vâcibliği hükmü çıkarılır' demiştir.
Kurban kesmenin vâcibliğine hükmeden âlimler bu hadîsi delil gösterirler.

Tuhfe yazarının beyânına göre Tahâvî: Bu hadîsin râvileri sıka, yâni güvenilir zâtlardır. Ancak hadîsin merfû veya mevkuf olduğu hususunda ihtilâf vardır. Yâni Peygamber (Aleyhi's-salâtu ve's-selâm)'in sözü mü, Ebû Hurayra (Radıyallâhu anh)'ın sözü mü? yolunda iki görüş vardır. Mevkuf olduğu görüşü daha isabetli gibi görülür, demiştir.
El-Hâfız da: Tahâvi'nin beyân ettiği durumla beraber bu hadîs, kurban kesmenin vâcibliğini açıkça ifâde etmez, demiştir.

Mihnef bin Süleym (Radıyallâhu anh)'den; Şöyle demiştir:
Biz (Veda haccında) Arafat'ta Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanında duruyorduk. Şöyle buyurdu:
«Ey insanlar! Şubhesiz, her yıl her ev halkı üzerinde bir udhiyye (Kurban bayramı günü kesilen kurban) ve bir atîre vardır. Atîre'nin ne olduğunu bilir misiniz? Atîre, halkın Recebiyye ismini verdikleri (kurban) dır.»"
(İbn Mâce, Âdahi, Bab 2, Hadis no: 3125)

Bu rivâyeti Tirmizi, Cebele bin Suhaym (Radıyallâhu anh)'den rivayet etmiş ve: Bu, hasen bir hadîstir. îlim adamları bu hadîsle amel ederek demişler ki, bayram günü kurban kesmek vâcib değil ve lâkin Rasûl-u Ekram (Aleyhi' s-salâtu ve's-selâm)'in sünnetlerindendir. Kurban kesmek mustehabdır. Sufyân-i Sevri ve Îbnu'1-Mubârak'in kavli budur, demiştir.
Tuhfe yazan da bu hadisin izahı bölümünde özetle: "Bu hadisin açık durumu şunu gösterir:
Kurban kesmenin vâcibliği îbn-i Ömer (Radıyallâhu anhuma) tarafından sabit görülmemiştir. Bunun içindir ki, İbn-i Ömer, "Kurban vâcib midir?" sorusuna, 'Evet' diye cevab vermeyerek, hadîste belirtilen şekilde cevablamıştır.
Buhâri de kendi sahihinde : "İbn-i Ömer (Radıyallâhu anhuma), kurban kesmek sünnet ve maruftur, demiştir, der.

El-Hâfiz da el-Fetih'te: Bana öyle geliyor ki, Tirmizi, İbn-i Ömer (Radıyallâhu anh)'ın verdiği cevabta, Evet vâcibdir, demeyişini onun kurban kesmenin vâcibliğine hüküm vermeyişi mânâsında anlamıştır. Çünkü Rasûl-u Ekram (Aleyhi's-salâtu ve's-selâm)'in sırf fiili, vâciblik anlamını ifâde etmez. îbn-i Ömer (Radıyallâhu anhuma), Rasûl-u Ekram (Aleyhi's-salâtu ve's-selâm)'in fiil ve hareketlerine düşkün olduğu için kurban kesmenin vâcib olmadığını da açıkça söylememiştir, der."


Kurban kesmekle ilgili sadece kevser suresi değil, ayrıca En am ve hac suresinde de işaret var. Fakat Kurban kesilmesi emri kati değildir. Çünkü kevser süresindeki 'wenhar' (nahr) kelimesi kesme manasına geldiği gibi namazda sağ eli sol el üzerine bağlamaya da işaret diyen vardır.
"O halde Rabbin için namaz kıl vekurban kes" buyruğu, namaz esnasında sağ eli, sol elin üzerine koymak demektir seklindeki açıklamasını Dârakutnî rivayet etmiştir. (Dârakutni, 1, 285, 286)

Cenâb-ı Hakk'ın 'Ve, kurban kes" emriyle ilgili olarak iki açıklama yapılabilir:

1) Müfessirlerin hemen hemen hepsinin görüşüne göre bu ifade ile, Peygamber (s.a.s)'in deve kesmesi kastedilmiştir.

2) Bu emirle, ya önce ya içinde ya da sonra olmak üzere, namazla ilgili bir fiil kastedilmiştir. Bu görüşü savunanlar, bu hususta şu izahları yapmışlardır:

a) Ferrâ, "Bunun manası, kıbleye dönmektir" demiştir.

b) Esbağ İbn Nebâte de, Ali (r.anh)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bu sûre nazil olunca, Peygamber, Cebrail'e, "Rabbimin bana emrettiği bu boğazlama, bu nahîre, "boğazlama" değildir. Ne var ki, Cenâb-ı Hak sana, namaza başladığın zaman, ellerini kaldırmanı, tekbir aldığında, rükûya gittiğinde, başını rükûdan kaldırdığında ve secde ettiğinde, ellerini kaldırmanı emrediyor. Çünkü bu, bizim, hem de yedi kat gökteki meleklerin namazıdır. Her şeyin bir süsü vardır. Namazın süsü de, her tekbir almada elleri kaldırmaktır.." buyurdu.

c) Ali ibn Ebî Tâlib'in, bu ifadeyi, "namazda iken elleri göğüs (en-nahr) üzerine koyma olarak" diye tefsir ettiği ve "Namazdan önce elleri kaldırmak, sığınanın ve ücret tâleb edenin; onları nahr (göğüs) üzerine koymak ise, huzû ve huşu içinde olan kimsenin adetidir" dediği rivayet edilmiştir.

d) Atâ, "Bunun manası, "nahr"ın, göğüsün gözükünceye kadar iki secde arasında otur..." şeklindedir" demiştir.

e) Dahhâk ve Suleyman et-Teymî'nin şöyle dedikleri rivayet edilmiştir: "Bu ifadenin manası, "İki elini, dua ederken, göğüs hizana kaldır" şeklindedir."

Vahidî şöyle demektedir: "Bütün bu görüşler aslında, "göğüs" anlamına gelen "en-Nahr" kelimesine varıp dayanmaktadır. Çünkü devenin kesileceği yere, "en-Nahr" denilmektedir. Zira devenin boğazlanma yeri, göğsündedir. Onun boğazı, göğsün en üst tarafından görülür. O halde, buradaki "en-nahr" kelimesinin anlamı, göğüse dokunmaktır. Nitekim başa ve karna dokunulduğunda, ve denilir.

Ferrâ'nın görüşüne, yani, ayetteki İfadeyle, kıbleye dönme manasının kastedil meşine gelince, İbnu'l-A'rabî şöyle demektedir: "Nahr, bir kimsenin, namazda, mihrabın karşısına dikilmesi demektir ki, bu da, bu kimsenin göğsünü, kıbleye doğru dikmesi, yönelmesi; sağa sola dönmemesi demektir. Yine Ferrâ şöyle demektedir. "Arabca'da, "onların evleri karşı karşıyadır" anlamında denilir." Nitekim bir şair de, şöyle demiştir:

"Ey Ebâ Hakem, sen, yiğit ve savaşçı olan birini amcası ve birbirine bakan vadiler halkının seyyidi ve efendisi misin?" Namazın bu şekilde olması halinde ayetteki manevi nükte şudur: Cenâb-ı Hak adeta şöyle demek istemiştir: "Kâ'be, benim Beytim'dir. O, senin namazın, kalbinin kıblesi, rahmetinin kıblesi ve iki gözünün nazargahıdır. O halde, bu iki kıble hep devamlı, bir birini hizasında, yüzyüze bulunsun..."

Deve Boğazlama Emri

Ekseri ulema, ayetteki bu ifadeyi, şu sebeblerden dolayı, deve kesme manasına hamletmenin evla olacağını söylemişlerdir:

1) Allah Teâlâ, kitabında her ne zaman, namazdan bahsederse, onun peşinden, zekattan da bahseder.

2) Mekkeliler, putları için dua edip, kurban kesiyorlardı. Bunun üzerine, Peygamber (s.a.v.) de, "Şimdi sen de, Rabbin için namaz kıl ve kurban kes..." demiştir.

3) Bütün bu şeyler, namazın adabı ve kısımlarıdır. Binâenaleyh, Cenâb-ı Hakk'ın, "Rabbin için namaz kıl..." emrinin muhtevasına dahil olmuş olurlar. Bu sebeble, eseriyle, namazdan başka bir şeyin kastedilmiş olması gerekir. Çünkü, bir şeyin parçasının, bütünü üzerine atfedilmesi uzak bir ihtimaldir.

4) Cenâb-ı Hakk'ın, "Şimdi namaz kıl" emri, Allah'ın emirlerine son derece saygı duyulması gerektiğine ifadesi de, Allah'ın mahlukatına, alabildiğine şefkat duymaya bir işarettir. Kulluğun tamamı da, bu iki temel unsurun şümulü içindedir.

5) kelimesinin, deve boğazlamak anlamına alınması, yukarda bahsi geçen şeyler hakkında kullanılmasından daha yaygın ve meşhurdur. Binâenaleyh, Allah'ın kelamını bu manaya almak gerekir.

Kurbanın Vâcib Oluşunun Delilleri

Bu sabit olduğuna göre şimdi biz diyoruz ki: Hanefiler, kurban kesmenin vacib olduğu hususunda şu şekilde istidlalde bulunmuşlardır: "Allah Teâlâ, "Muhammed (s.a.v.)'e, kurban kesmesini emretmiştir. Öyleyse, onun bu işi mutlaka yapması gerekir. Zira, kendisine vacib olan şeyi yapmaması caiz değildir. Peygamber, bu işi yapınca da, Cenâb-ı Hakk'ın "Ona uyunuz..." (Ârâf, 158) emri ile, "Bana uyun ki Allah da sizi sevsin..."(Âl-i İmran, 31) ayetlerinden dolayı bize de vacibdir."

Şafiî uleması ise, şöyle demektedirler: "Ona uyun" emir ifadesi, Peygamber (s.a.s)'in şu hadisiyle tahsis edilmiş bir emirdir:
"Şu üç şey, yani kuşluk namazı, kurban kesmek ve vitir namazı, size değil, bana farz kılınmıştır..."




Kurban Kesmenin Vâcib Olup Olmadığı Hususundaki Görüşler:
Âlimler bu hususta ihtilâf etmişlerdir. Şöyle ki;

1. Ebû Hanîfe, Muhammed bin el-Hasan ve Hasan bin Ziyâd; zengin ve bayramı ikâmetgâhında geçiren kimseye vâcibtir, demişlerdir. EI-Leys bin Sâd ve Evzâi de böyle hükmetmişler. Bu görüş Mâlik'den de rivayet olunmuştur.
Bunların delilleri aşağıdaki hadistir:
Cundeb (bin Abdillah bin Sufyân) el-Becelî (Radıyallâhu anh)'den; Şöyle demiştir :
Ben Kurban bayramının ilk günü Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in beraberinde idim. Bâzı kimseler kurbanlarını bayram namazından önce kestiler.
Bunun üzerine Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: «Sizden kim kurbanını, bayram namazından önce kesti ise kurbanını iade etsin (yani yeniden kurban kessin). Kim de henüz kesmemiş ise Bismillah diyerek kessin.»" (İbn Mâce, Âdahi, Bab 12, Hadis no: 3152)

2. Şafiî, Ahmed, İshâk, Dâvûd ve Ebû Sevr'e göre kurban kesmek sünnettir. Bu görüş, Ebû Yûsuf'tan ve Sahâbîler ile Tabii'lerden bir cemaattan da rivayet olunmuştur. Tahâvi, kurban kesmenin Ebû Hanîfe'ye göre vâcib ve iki arkadaşına (Yâni Ebû Yûsuf ile Muhammed'e) göre sünnet olduğunu söylemiştir. Mâ1ik'in meşhur kavli de böyledir.

Bu grubun delili ise Ummu Seleme (Radıyallâhu anhâ)'nın hadisleridir.
Ummu Seleme (Radıyallâhu anhâ)'dan rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Zilhicce ayının ilk on günü girip de biriniz bayramda kurban kesmek istediği zaman artık (kurbanını kesinceye kadar) kendi vücûdunun kıllarından ve derisinden hiç bir şeye dokunmasın.»"
(İbn Mâce, Âdahi, Bab 11, Hadis no: 3149)

Ummu Seleme (Radıyallâhu anhâ)'dan rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
-Sizden kim Zilhicce ayının hilâlini görüp de bayramda kurban kesmek isterse, artık (kurbanını kesinceye kadar) vücudundaki kıllara ve tırnaklara yaklaşmasın.»"
(İbn Mâce, Âdahi, Bab 11, Hadis no: 3150)
Bu rivayeti Muslim, Ebû Dâvûd, Tirmizi, Nesâi ve Dârimi de rivayet etmişlerdir.

Şafii bu hadîsle ilgili olarak:
Çünkü bu hadîslerde kurban kesme işi irâde ve isteğe bağlanmıştır. Bu ise kurban kesmenin vâcib olmamasını gerektirir, demiştir.
Bu grubun diğer delilleri hadislerin şerh kitablarında anlatılmaktadır, îki grubun gösterdikleri deliller ile bunlara karşı verilen cevablar Tekmile ve Tuhfe'de etraflıca anlatılmaktadır.

İlgili Konular:

Peygambere Yöneltilen Her Emir, Bütün Ummet İçin Geçerli midir?

Çözüldü - Peygambere Yöneltilen Her Emir, Bütün Ümmet İçin Geçerli midir?

Âlim ve Mezheblere Göre Fıkıh Usûlu İlminin Doğuşu ve Hüküm Çıkarma Metodları
https://www.islam-tr.org/konu/alim-ve-mezheblere-gore-fikih-usûlu-ilminin-dogusu-ve-hukum-cikarma-metodlari.41014/
 
Üst Ana Sayfa Alt