Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Rasulullah, Amcası Ebu Talip'in Ölümünde Nasıl Davranmıştır?

Ümmü Yasir Çevrimdışı

Ümmü Yasir

İşlerimizin hepsini düzelt Allah’ım...
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum hocam. Sorum Peygamber efendimiz amcası Ebu Talip'in ölümünde nasıl davrandı, ne yaptı ne yapmadı?? Onun affı için dua ettimi, cenazeye yolda eşlik etti mi? Defninde ve yıkanmasında bulundu mu, detaylarıyla yazar mısınız?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullah;

Ali (r.anh)'dan demiştir ki:
(Babam Ebû Talib ölünce) Peygamber (s.a.v.)'e (vardım ve): Senin dalâlette / sapık olan amcan öldü, dedim.
"Git babanı kabre koy! Sonra yanıma gelinceye kadar (kimseye bununla ilgili) bir söz söyleme" buyurdu.
Bunun üzerine gidip onu kabre koydum ve (Peygamberin) yanına geldim. Bana yıkanmamı emretti. Ben de yıkandım. Bana dua etti.
(Ebu Davud, Cenâiz, Bab 64 - 66, Hadis no: 3214; Nesaî, Tahara 128, Cenâiz, bab 84, Hadis no: 1979)

Peygamberimizin küfür üzere öldüğünden bahsedilen amcasından maksat Ebû Talib'dir. Asıl adı "Abdumenaf'tır. Fakat künyesi ile meşhur olduğu için "Ebû Talib" diye anılır.
Kendisi Peygamber Efendimizden 35 sene önce dünyaya gelmiştir. Peygamber sekiz yaşında iken dedesi Abdulmuttalib'i kaybedince, Abdulmuttalib'in vasiyyeti üzere onun bakımını amcası Ebû Talib üzerine aldı. Bu görevi en güzel bir şekilde yerine getirdi.

Peygamber onun evinde kaldığı sürece, o evde daha önce hiç görülmedik bir bereket hasıl olmaya başladı. Ebû Talib'in aile efradı topluca veya ayrı ayrı bir şey yiyecek olurlarsa doymazlardı. Fakat Peygamberimizle birlikte yedikleri zaman yiyecek az da olsa doyarlardı. Bu sebeble Ebû Talib, bir şey yeneceği zaman aile efradına "durun, oğlum gelsin!" der, Peygamberimiz gelince yenmeye başlanırdı. (M. Asım Koksal, İslam Tarihi, Mekke Devri, sf: 73)

Ebû Talib, Peygamberliğin onuncu yılında hicretten üç yıl önce vefat ettiği zaman 78 yaşında idi,
Mevzumuzu teşkil eden bu hadisi şerif İbn Sa'd'ın Tabakat'ında şu manâya gelen lafızlarla rivayet olunmuştur:
"Ali dedi ki: Ebû Talib'in öldüğünü Peygamber (s.a.v.)'e haber verdiğim zaman Rasûlullah (s.a.v.) ağladı. Sonra bana "git onu yıka, kefenle, sonra da kabre koy" buyurdu.
Ben de bu emri yerine getirip yanına döndüm. Bana "git yıkan" buyurdu.
Rasûlullah (s.a.v.) evinden çıkmadan onun için günlerce istiğfara devam etti. Bunun üzerine Cebrail (a.s) kendisine şu âyet-i kerimeyi indirdi. "Akraba biie olsalar cehennemin halkı oldukları belli olduktan sonra (Allah'a) ortak koşanlar için mağfiret dilemek, ne Peygamberin ne de inananların yapacağı bir iş değildir." (Tevbe 113)

Bu mevzuda İbn Ebî Şeybe'nin Musannaf'ında rivayet edilen bir hadis-i şerif de şu mealdedir:
"Ali (Peygamber'e hitaben): "Ey Allah'ın Rasûlü, ihtiyar amcan öldü. Onun hakkında ne (yapmamızı uygun) görüyorsun? diye sordu.
Peygamber de "Onu yıkayıp kabre koymanı istiyorum" dedi ve ona (cenazeyi yıkadıktan sonra) "kendisinin de yıkanmasını" emretti.

Mevzumuzu teşkil eden hadisin zahirinden Peygamber (s.av.)'in Ebû Talib'in cenazesinin kabre taşınmasına iştirak etmediği anlaşıhyorsa da Beyhakî'nin de açıkladığı gibi Ebû Davud'un el-Merasil isimli eserinde Peygamberin amcası Ebû Talib'in cenazesini uğurladığı ve yol boyunca Allah'tan ona af ve ihsan talebinde bulunduğu, fakat defnedilirken kabri başında bulunmadığı rivayet edilmektedir.
Ancak Peygamberin, Ebû Talib'in yıkanmasına ve defnine iştirak etmediği, cenaze namazının kılınmasını istemediği mevzuunda bütün rivayetler birleşmektedirler.

Peygamberin, Ali'ye babasını yıkadıktan sonra kendisinin de yıkanmasını emretmesine gelince bunun iki sebebi olabilir:

1. Bir ölüyü yıkadığı için bunu istemiş olabilir.
2. Bir kâfiri yıkadığı için emretmiş olabilir. Çünkü Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'inde: "Ey inananlar (Allah'a) ortak koşanlar pisliktir..." (Tevbe 28) buyurmuştur.
"Bir ölüyü yıkayan kimse kendisi de yıkansın." (Ebu Davud, Cenâiz, Bab 34 - 35, Hadis no: 3161) mealindeki hadisin genel hükmü göz önüne alınırsa, bir ölüyü yıkamış olduğu için bunu emrettiği anlaşılır.

****

Ebû Talib, kâfir olarak ölmüştür. Bu sebeble Peygamber onun cenaze namazını kılmamış ve namazının kılınması için de emir vermemiştir. Nitekim şu hadis-i şerifte bu gerçeği açıkça ifade etmektedir:
"Ebû Talib'in ölümü yaklaşınca Peygamber (s.a.v.) onun yanına geldi ve orada Ebû Cehl ile Abdullah b. Ebî Umeyye el-Muğire'yi buldu.
Sonra, "Ey Amca! Allah'tan başka ilah yoktur de. Bu kelimeyi söyle ki onun sebebiyle huzuru ilahide senin lehine şahidlik edeyim!" dedi.
Bunun üzerine Ebû Cehl ile Abdullah b. Ebî Umeyye: Ya Ebû Talib, Abdulmuttalib'in dininden dönmek mi istiyorsun? dediler.
Rasûlullah (s.a.v.) o sözü amcasına arz etti durdu.
Nihayet Ebû Talib onlara son söz olarak, kendisinin Abdulmuttalib dini üzere bulunduğunu söyledi ve Allah'dan başka ilah yoktur- demekten kaçındı.
Rasûlullah (s.a.v.) de: "Ey Amcacığım, vallahi senin hakkında niyaz etmekten nehyolunmadığım müddetçe senin için mutlaka istiğfara devam edeceğim." dedi.
Hemen arkasından da Aziz ve Celil olan Allah şu âyeti celileyi indirdi: "Muşriklerin cehennemlik oldukları kendilerince anlaşıldıktan sonra akraba bile olsalar, Peygambere de mü'minlere de onlar için istiğfar etmek gerekmez.” (Tevbe 113)
Ayrıca Yüce Allah Ebû Talib hakkında (özel olarak) bir âyet-i kerime indirerek Rasûlullah (s.a.v.)'e: "Şubhesiz ki sen sevdiğine hidayet veremezsin. Ama Allah dilediğine hidayet verir. Hem O, hidayete erecekleri daha iyi bilir." (Kasas 56) buyurdu. (Muslim, İman 39; Buhârî, Cenâiz 81; Tevbe, 9/16)
Bu gerçeği açıkça ortaya koyan delillerden biri de şu hadis-i şeriftir:
Abbas (Peygambere): "Ey Allah'ın Rasûlu! Ebû Talib'e hiçbir faydan olabildi mi? Çünkü o, (her zaman) seni korur ve senin namına düşmanlarına öfkelenirdi" diye sordu da;
Rasûlullah (s.a.v.): "Evet (oldu) O cehennemin sığ bir yerindedir. Eğer ben olmasaydım, cehennemin en derin yerinde olurdu." buyurdu. (Buhârî, menakib-ul-ensar, 40, Edeb 115; Muslim, iman 357, 358; Ahmed b. Hanbel, 1-207, 210)

Bu deliller mevcut iken, Şiîlerin bazı zayıf hadisleri delil getirerek Ebû Talib'in mu'min olarak öldüğünü isbata çalışmaları boşunadır. Bunların iddialarını isbat için gösterdikleri kendilerince en kuvvetli delil İbn İshak'ın, İbn Abbas (r.anhuma)'dan rivayet ettiği bir hadistir. Bu hadise göre;
"Ebû Talib'in vefatı yaklaştığı zaman Rasûlullah (s.a.v.) kendisine "Lailahe illallah" demesini telkin etmiş, o da bundan imtina etmiş. Fakat orada bulunan Abbas (r.anh) Ebû Talib'in dudaklarının kıpırdadığını görerek ne söylediğini dinlemiş ve Peygamber (s.a.v.)'e dönerek: "Ey Kardeşimin oğlu! Allah'a yemin olsun ki kardeşim Ebû Talib, senin emrettiğin kelimeyi söyledi" demiştir."
Hadis âlimlerinin değerlendirmelerine göre, Şiilerin delilini teşkil eden bu hadis, senedinde ismi açıklanmayan bir ravi bulunduğu için zayıftır. Ayrıca yukarıda mealini sunduğumuz Buhârî ve Muslim'in rivayet ettiği hadiste Abbas'ın , Peygamber'e yönelttiğinden bahsedilen, "Ey Allah'ın Rasûlu Ebû Talib'e hiç faydan olabildi mi?" sorusu da Şiilerin bu delilini çürütmektedir. Eğer Abbas Ebû Talib'in ölürken kelime-i tevhidi söylediğini bizzat onun ağzından kendi kulaklarıyla işitmiş olsaydı. Peygamber'e onun imanı hakkında böyle bir soru yöneltmek ihtiyacını duymazdı.

Şayet Şiîlerin bu delillerinin sahihliği kabul edilse bile, aksini isbat eden hadisler hem sayıca ondan daha çok hem de daha kuvvetli ve sağlamdır.

Yine siyer kitablarının kaydettiği "Ebû Bekir (r.anh)'in bir gün babası Ebû Kuhafe'yi Kabe'de bulunan Rasûl-u Ekram'ın huzuruna getirdiği ve Rasûlullah'ın telkini ile Ebû Kuhafe (r.anh)'nin müslüman olması üzerine Ebû Bekir'in "Ey Allah'ın Rasûlü, seni Hak ile gönderen Allah'a yemin olsun ki Ebû Talib iman etseydi daha çok memnun olurdum" dediğine ait rivayetler de Ebû Talib'in kufr üzerine gittiğini isbatlayan delillerdendir.
Ebû Talib'in, bazı şiirlerinde Peygamberi ve dinini övmesine gelince, bu Kurayş kâfirlerinin ileri gelenlerinden bazılarının Peygamberin hak yolda olduğunu bildikleri halde inatları yüzünden onun dinine girmemekte direnmelerine benzer. Nitekim Cenab-ı Hak Kurayş kâfirlerinin bu tutumunu Kur'ân-ı Kerim'de şöyle açıklıyor:
"Vicdanları onları(n doğruluğuna) kanaat getirdiği halde, sırf haksızlık ve böbürlenme yüzünden onları inkâr ettiler...” (Neml 14)

Ayrıca Ebû Talib'in "Eğer Kurayş'in beni ayıplayarak Ebû Talib'i buna ancak korku sevketti demeyeceklerini bilseydim, seni mutlaka memnun ederdim." (Muslim, iman, 42) demesi de onun Peygamberin hak yolda olduğunu bildiği halde gururundan dolayı iman etmediğini gösterir.
 
Ümmü Yasir Çevrimdışı

Ümmü Yasir

İşlerimizin hepsini düzelt Allah’ım...
İslam-TR Üyesi
Âleykum selam we rahmetullah;

Ali (r.anh)'dan demiştir ki:
(Babam Ebû Talib ölünce) Peygamber (s.a.v.)'e (vardım ve): Senin dalâlette / sapık olan amcan öldü, dedim.
"Git babanı kabre koy! Sonra yanıma gelinceye kadar (kimseye bununla ilgili) bir söz söyleme" buyurdu.
Bunun üzerine gidip onu kabre koydum ve (Peygamberin) yanına geldim. Bana yıkanmamı emretti. Ben de yıkandım. Bana dua etti.
(Ebu Davud, Cenâiz, Bab 64 - 66, Hadis no: 3214; Nesaî, Tahara 128, Cenâiz 84)

Peygamberimizin küfür üzere öldüğünden bahsedilen amcasından maksat Ebû Talib'dir. Asıl adı "Abdumenaf'tır. Fakat künyesi ile meşhur olduğu için "Ebû Talib" diye anılır.
Kendisi Peygamber Efendimizden 35 sene önce dünyaya gelmiştir. Peygamber sekiz yaşında iken dedesi Abdulmuttalib'i kaybedince, Abdulmuttalib'in vasiyyeti üzere onun bakımını amcası Ebû Talib üzerine aldı. Bu görevi en güzel bir şekilde yerine getirdi.

Peygamber onun evinde kaldığı sürece, o evde daha önce hiç görülmedik bir bereket hasıl olmaya başladı. Ebû Talib'in aile efradı topluca veya ayrı ayrı bir şey yiyecek olurlarsa doymazlardı. Fakat Peygamberimizle birlikte yedikleri zaman yiyecek az da olsa doyarlardı. Bu sebeble Ebû Talib, bir şey yeneceği zaman aile efradına "durun, oğlum gelsin!" der, Peygamberimiz gelince yenmeye başlanırdı. (M. Asım Koksal, İslam Tarihi, Mekke Devri, sf: 73)

Ebû Talib, Peygamberliğin onuncu yılında hicretten üç yıl önce vefat ettiği zaman 78 yaşında idi,
Mevzumuzu teşkil eden bu hadisi şerif İbn Sa'd'ın Tabakat'ında şu manâya gelen lafızlarla rivayet olunmuştur:
"Ali dedi ki: Ebû Talib'in öldüğünü Peygamber (s.a.v.)'e haber verdiğim zaman Rasûlullah (s.a.v.) ağladı. Sonra bana "git onu yıka, kefenle, sonra da kabre koy" buyurdu.
Ben de bu emri yerine getirip yanına döndüm. Bana "git yıkan" buyurdu.
Rasûlullah (s.a.v.) evinden çıkmadan onun için günlerce istiğfara devam etti. Bunun üzerine Cebrail (a.s) kendisine şu âyet-i kerimeyi indirdi. "Akraba biie olsalar cehennemin halkı oldukları belli olduktan sonra (Allah'a) ortak koşanlar için mağfiret dilemek, ne Peygamberin ne de inananların yapacağı bir iş değildir." (Tevbe 113)

Bu mevzuda İbn Ebî Şeybe'nin Musannaf'ında rivayet edilen bir hadis-i şerif de şu mealdedir:
"Ali (Peygamber'e hitaben): "Ey Allah'ın Rasûlü, ihtiyar amcan öldü. Onun hakkında ne (yapmamızı uygun) görüyorsun? diye sordu.
Peygamber de "Onu yıkayıp kabre koymanı istiyorum" dedi ve ona (cenazeyi yıkadıktan sonra) "kendisinin de yıkanmasını" emretti.

Mevzumuzu teşkil eden hadisin zahirinden Peygamber (s.av.)'in Ebû Talib'in cenazesinin kabre taşınmasına iştirak etmediği anlaşıhyorsa da Beyhakî'nin de açıkladığı gibi Ebû Davud'un el-Merasil isimli eserinde Peygamberin amcası Ebû Talib'in cenazesini uğurladığı ve yol boyunca Allah'tan ona af ve ihsan talebinde bulunduğu, fakat defnedilirken kabri başında bulunmadığı rivayet edilmektedir.
Ancak Peygamberin, Ebû Talib'in yıkanmasına ve defnine iştirak etmediği, cenaze namazının kılınmasını istemediği mevzuunda bütün rivayetler birleşmektedirler.

Peygamberin, Ali'ye babasını yıkadıktan sonra kendisinin de yıkanmasını emretmesine gelince bunun iki sebebi olabilir:

1. Bir ölüyü yıkadığı için bunu istemiş olabilir.
2. Bir kâfiri yıkadığı için emretmiş olabilir. Çünkü Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'inde: "Ey inananlar (Allah'a) ortak koşanlar pisliktir..." (Tevbe 28) buyurmuştur.
"Bir ölüyü yıkayan kimse kendisi de yıkansın." (Ebu Davud, Cenâiz, Bab 34 - 35, Hadis no: 3161) mealindeki hadisin genel hükmü göz önüne alınırsa, bir ölüyü yıkamış olduğu için bunu emrettiği anlaşılır.

****

Ebû Talib, kâfir olarak ölmüştür. Bu sebeble Peygamber onun cenaze namazını kılmamış ve namazının kılınması için de emir vermemiştir. Nitekim şu hadis-i şerifte bu gerçeği açıkça ifade etmektedir:
"Ebû Talib'in ölümü yaklaşınca Peygamber (s.a.v.) onun yanına geldi ve orada Ebû Cehl ile Abdullah b. Ebî Umeyye el-Muğire'yi buldu.
Sonra, "Ey Amca! Allah'tan başka ilah yoktur de. Bu kelimeyi söyle ki onun sebebiyle huzuru ilahide senin lehine şahidlik edeyim!" dedi.
Bunun üzerine Ebû Cehl ile Abdullah b. Ebî Umeyye: Ya Ebû Talib, Abdulmuttalib'in dininden dönmek mi istiyorsun? dediler.
Rasûlullah (s.a.v.) o sözü amcasına arz etti durdu.
Nihayet Ebû Talib onlara son söz olarak, kendisinin Abdulmuttalib dini üzere bulunduğunu söyledi ve Allah'dan başka ilah yoktur- demekten kaçındı.
Rasûlullah (s.a.v.) de: "Ey Amcacığım, vallahi senin hakkında niyaz etmekten nehyolunmadığım müddetçe senin için mutlaka istiğfara devam edeceğim." dedi.
Hemen arkasından da Aziz ve Celil olan Allah şu âyeti celileyi indirdi: "Muşriklerin cehennemlik oldukları kendilerince anlaşıldıktan sonra akraba bile olsalar, Peygambere de mü'minlere de onlar için istiğfar etmek gerekmez.” (Tevbe 113)
Ayrıca Yüce Allah Ebû Talib hakkında (özel olarak) bir âyet-i kerime indirerek Rasûlullah (s.a.v.)'e: "Şubhesiz ki sen sevdiğine hidayet veremezsin. Ama Allah dilediğine hidayet verir. Hem O, hidayete erecekleri daha iyi bilir." (Kasas 56) buyurdu. (Muslim, İman 39; Buhârî, Cenâiz 81; Tevbe, 9/16)
Bu gerçeği açıkça ortaya koyan delillerden biri de şu hadis-i şeriftir:
Abbas (Peygambere): "Ey Allah'ın Rasûlu! Ebû Talib'e hiçbir faydan olabildi mi? Çünkü o, (her zaman) seni korur ve senin namına düşmanlarına öfkelenirdi" diye sordu da;
Rasûlullah (s.a.v.): "Evet (oldu) O cehennemin sığ bir yerindedir. Eğer ben olmasaydım, cehennemin en derin yerinde olurdu." buyurdu. (Buhârî, menakib-ul-ensar, 40, Edeb 115; Muslim, iman 357, 358; Ahmed b. Hanbel, 1-207, 210)

Bu deliller mevcut iken, Şiîlerin bazı zayıf hadisleri delil getirerek Ebû Talib'in mu'min olarak öldüğünü isbata çalışmaları boşunadır. Bunların iddialarını isbat için gösterdikleri kendilerince en kuvvetli delil İbn İshak'ın, İbn Abbas (r.anhuma)'dan rivayet ettiği bir hadistir. Bu hadise göre;
"Ebû Talib'in vefatı yaklaştığı zaman Rasûlullah (s.a.v.) kendisine "Lailahe illallah" demesini telkin etmiş, o da bundan imtina etmiş. Fakat orada bulunan Abbas (r.anh) Ebû Talib'in dudaklarının kıpırdadığını görerek ne söylediğini dinlemiş ve Peygamber (s.a.v.)'e dönerek: "Ey Kardeşimin oğlu! Allah'a yemin olsun ki kardeşim Ebû Talib, senin emrettiğin kelimeyi söyledi" demiştir."
Hadis âlimlerinin değerlendirmelerine göre, Şiilerin delilini teşkil eden bu hadis, senedinde ismi açıklanmayan bir ravi bulunduğu için zayıftır. Ayrıca yukarıda mealini sunduğumuz Buhârî ve Muslim'in rivayet ettiği hadiste Abbas'ın , Peygamber'e yönelttiğinden bahsedilen, "Ey Allah'ın Rasûlu Ebû Talib'e hiç faydan olabildi mi?" sorusu da Şiilerin bu delilini çürütmektedir. Eğer Abbas Ebû Talib'in ölürken kelime-i tevhidi söylediğini bizzat onun ağzından kendi kulaklarıyla işitmiş olsaydı. Peygamber'e onun imanı hakkında böyle bir soru yöneltmek ihtiyacını duymazdı.

Şayet Şiîlerin bu delillerinin sahihliği kabul edilse bile, aksini isbat eden hadisler hem sayıca ondan daha çok hem de daha kuvvetli ve sağlamdır.

Yine siyer kitablarının kaydettiği "Ebû Bekir (r.anh)'in bir gün babası Ebû Kuhafe'yi Kabe'de bulunan Rasûl-u Ekram'ın huzuruna getirdiği ve Rasûlullah'ın telkini ile Ebû Kuhafe (r.anh)'nin müslüman olması üzerine Ebû Bekir'in "Ey Allah'ın Rasûlü, seni Hak ile gönderen Allah'a yemin olsun ki Ebû Talib iman etseydi daha çok memnun olurdum" dediğine ait rivayetler de Ebû Talib'in kufr üzerine gittiğini isbatlayan delillerdendir.
Ebû Talib'in, bazı şiirlerinde Peygamberi ve dinini övmesine gelince, bu Kurayş kâfirlerinin ileri gelenlerinden bazılarının Peygamberin hak yolda olduğunu bildikleri halde inatları yüzünden onun dinine girmemekte direnmelerine benzer. Nitekim Cenab-ı Hak Kurayş kâfirlerinin bu tutumunu Kur'ân-ı Kerim'de şöyle açıklıyor:
"Vicdanları onları(n doğruluğuna) kanaat getirdiği halde, sırf haksızlık ve böbürlenme yüzünden onları inkâr ettiler...” (Neml 14)

Ayrıca Ebû Talib'in "Eğer Kurayş'in beni ayıplayarak Ebû Talib'i buna ancak korku sevketti demeyeceklerini bilseydim, seni mutlaka memnun ederdim." (Muslim, iman, 42) demesi de onun Peygamberin hak yolda olduğunu bildiği halde gururundan dolayı iman etmediğini gösterir.
Allah svt razı olsun bu saatte bu ilmi bize aktardığınız için, Rabbim ecrinizi versin...
 
Üst Ana Sayfa Alt