Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Resulullah'ın Doğumu

HuZeYFeN' Çevrimdışı

HuZeYFeN'

Üye
İslam-TR Üyesi
Dört gözle gelmesi beklenen gün artık gelmişti. Fil senesinin Rebiülevvel ayının on ikinci Pazartesi (20 Nisan 570) gecesi sabaha doğru, henüz tan yeri ağardığı bir saatte, bir taraftan yeryüzünü aydınlatan güneş doğarken, diğer taraftan gönülleri aydınlatan, kalpleri nurlandıran yakın zamanın Peygamber’i Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) doğuyordu.


Hz. Muhammed’in doğumu, dünya tarihinin bir mislini kaydetmediği ve edemiyeceği bir hadisedir. Çünkü onun doğumu; onun son Peygamber oluşunun, Kur’an gibi bir Kitab’ın gelişinin, hakla batılın birbirinden ayrılışının, imanın küfre galip gelmesinin, karanlığın gidip aydınlığın gelmesinin, putların ve putçuların yerle bir edilip Tevhid bayrağının dalgalanmasının, bir cümle ile insanın insanlığını tanımasının ve insanca yaşamasının yolunda atılan ilk adımdır.


Cahiliyyet Devri:

Cahiliyet devrinde dünyanın hali perişandı. Peygamberler tarafından tamir ve ıslah, insanlar tarafından tahrib ve ifsad devam ediyor; gele gele bu hal Hz. Isa (a.s.)’a kadar geliyor. Isa Peygamber’in islah ettiği, düzelttiği din, hak din, Hz. Adem’le başlayan din, kendinden sonra, bilhassa yahudiler tarafından çığrından çıkarılmaya, altüst edilmeye maruz kalıyor. Bu durum, 600 sene gibi bir zaman içinde devam ede ede öyle bir hale geliyor ki, Hz. Isa’nın öğrettiği din tamamen çığırından çıkmış, prensibleri kaybolmuştur. Batıl inançlar haline gelerek bugünkü hıristiyanlık şeklini almıştır.



Hak dinden eser kalmamıştır. Hakkın yerini batıl, imanın yerini küfür, Tevhid’in yerini şirk, adaletin yerini zulüm, ilmin yerini cehalet, medeniyetin yerini vahşet, merhametin yerini merhametsizlik almıştır. Allah’ın birliği unutulmuş, çok ilâh sistemi, üçlü ilâh sistemi hüküm sürüyor. Zenginler fakirleri eziyor, kuvvetliler zayıfları inim inim inletiyordu. Dünyanın hiçbir tarafında vicdan hürriyeti, can emniyeti, mal emniyeti, namus emniyeti kalmamıştı.



O zamanın doğusunda da batısında da huzur diye bir şey yoktu. Kargaşalık her tarafı sarmıştı. Savaşlar, kanlı çarpışmalar hüküm sürüyor, baskıncılık, soygunculuk ortalığı kasıp kavuruyordu. Insanoğlu yaratanı bırakmış, yaratıklara tapıyor, onlardan medet umuyordu. Hindistan’da tapılan putların sayısı 400 bini aşmıştı. Iranlı’lar ateşe tapıyor, onun sönmemesine çalışıyordu. Kızkardeş ve annelerle evlenme mübah görülüyor, insanoğlu bu derece alçalıyordu. Romalı’ların hali de bunlardan pek farklı değildi. Mezhep kavgaları almış yürümüştü.


Arap yarımadasında durum daha garip, daha acaipti; Allah’ın birliği unutulmuş putperestlik almış yürümüştü. Bir Allah’a ibadet yerine sayısız putlara tapılıyordu. Sadece Kâbe’nin etrafında sıralanan putların sayısı 360’a yükselmişti.

Bunlardan başka her kabilenin, her muhitin, hatta her ailenin bir putu vardı. Bunların meşhurlarını şöyle sıralayabilirız: Taifte bulunan „Lat“, Mekke’de bulunan „Uzza“, Medine’de bulunan „Menat“, Duvmetülcendel’de bulunan „Yauk“.
Bütün bunların bir başkanı, bir büyük putu vardı, adına „Hubel“ derlerdi. Yeri de Kâbe’nin üstü idi. Akikden yapılan insan suretinde idi.

Ne acaip bu insanoğlunun hali! Putunu eliyle yapıyor, dönüp ona ilâh diye tapıyor. Putun önünde divan duruyor, saygı duruşu yapıyor, ondan medet umuyor!.. Ne gülünç şey bunlar değil mi?!. Demek insan bu derece küçülüyor! Bu derece şaşkın oluyor, bu derece sapıklaşıyor!...

Siz bunlara şaşmayın, „cahiliyet devri insanları ne kadar akılsız, ne kadar fikirsiz kişilermiş“ demeyin. Onların o akılsızca hareketlerinin benzerlerini bugünün insanları da yapıyor. Aslında; cahiliyet sözü bir zamana veya bir mekâna mahsus terim değildir.

Yalnız Arabistan’ın Peygamber öncesi yaşayış tarzına ait değildir. Cahiliyet kelimesi aslında bir terimdir. Kısaca tarifini yapmak istersek, „Cahiliyet demek, ilahî kanundan ibaret olan dinî hayatı yaşamamak, reddetmek“ demektir.

Bu tarife göre cahiliyet, bir asra, bir devre has yaşayış tarzı değil, hangi asır ve devirde olursa olsun, gerçek dinî hayatı yaşamayan, günlük hayata, devlet hayatına Allah kanunlarını değil, uydurma kanunları koyan cemiyet ve milletin hali demektir.


Cahiliyet:

Gerçeği söylemek gerekiyorsa; hususiyetle günümüz Türkiye’sinde tam manasıyla bir cahiliyet hayatı yaşanmaktadır. Hz. Muhammed’in getirdiği o adaletli, o nurlu, o Tevhid devri, o iman devri cumhuriyetin gelişiyle zulümün, istibdadın, şirkin ve küfrün hüküm sürdüğü devir haline gelmiştir. Kur’an devlet yönetiminden kaldırılmış, yerine tağutî yönetim ve yöntemler getirilmiş, put kanunları hakim olmuştur. Tevhid timsali Hz. Muhammed’in veya putları kıran Hz. Ibrahim’in tekrar gelmesine ihtiyaç vardır. Fakat bunlardan hiçbiri artık gelmeyecektir. Bu peygamberler üzerine düşeni yapmışlar ve gitmişlerdir.


Ama giderlerken put kırma işini, Tevhid bayrağını dalgalandırma görevini, „Ey Ümmet-i Muhammed!“ sana emanet etmişlerdir. Fakat, sen oyuna getirilip, uyutuldun da memlekette Tevhid bayrağı indirildi, yerine put bayrağı dikildi, meydanlar putlarla doluverdi.

O şehidler diyarı memlekette şimdi manzara bu!.. Işler sana düşüyor. Asıl görevin, hâlâ uyumaya devam eden ümmetdaşlarını da uyandırıp, şirk bayrağını indirmek, onun yerine Tevhid bayrağını asmaktır. Tağutî kanun ve şeytanî anayasaları kaldırıp, yerine Hz. Muhammed’in (s.a.v.) getirdiği şeriat-ı garra’yı koymaktir. Zira senin ülkende ve senin devletinde put kanunları söz sahibi olduğu müddetçe, sen Hz. Ibrahim’in milletinden, Hz. Muhammed’in ümmetinden olamazsın!..

Bu vesile ile Velâdet-i Nebeviye’nizi tebrik eder, hepimiz o iki büyük peygambere (salât ve selam üzerlerine olsun!) hakkıyle millet ve hakkıyle ümmet eylemesini yüce Mevlâ’mızdan dua ve niyaz ederim.

Cemaleddin Hocaoglu (Kaplan) -Rha-
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt