Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale SAHÂBENİN İNFAK ŞUURU

Necati Koçkesen Çevrimdışı

Necati Koçkesen

İyi Bilinen Üye
İslam-tr Yazar
SAHÂBENİN İNFAK ŞUURU

Sözlükte "tükenmek, tamamlanmak, son bulmak" mânasındaki nefk kökünden türetilen infâk, "bitirmek, yok etmek; yoksul düşmek" gibi anlamlara gelirse de daha çok "para veya malı elden çıkarmak" mânasında kullanılmaktadır. Dinî bir terim olarak genellikle, "Allah'ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması" demektir. Bu bakımdan infak, farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her çeşit hayrı içermektedir.

İnfak, dînin en önemli unsurlarından birisidir. Bundan dolayı Kur'an-ı Hakîm'de kendisinden çokça bahsedilmiş, Müslümanlar devamlı infak etmeye teşvik edilmiş, infak edenler de övülmüşlerdir. En güzel infâk da, Allah'ın hoşnutluğunu, rızâsını kazandıran, kişinin en sevdiği şeyleri Allah yolunda vermesi, bağışlamasıdır. Nitekim bu konuda şöyle buyrulmuştur:

لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ

"Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça (infak etmedikçe) «iyi»ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir." (Âl-i İmrân; 92)

Evet, bu âyet bizlere infak edeceksek değersiz, kendimizin gözümüzü yummadan almayacağımız, eskitip eskitip de artık kullanamaz hâle getirdiğimiz şeyleri değil, elimizde olan en değerli, en sevdiğimiz, en iyi şeyleri infak etmemizi tavsiye ediyor. Allah celle celâlüh de işte böyle bir infakın "birr" yani kendi katındaki iyiliklerden olacağını beyân ediyor.

Yukardaki Âl-i İmran sûresinin 92. Âyeti inince sahâbe bu âyete nasıl teslim olmuş, bu âyet onlara nasıl bir infak şuuru kazandırmış gelin bir iki misalle anlatmaya çalışalım.

Hz. Enes (R.A) şöyle demiştir: Ebu Talha hurmalık bakımından ensarın en zenginlerinden idi. En sevdiği malı da Mescid’in karşısındaki Beyruha denilen hurma bahçesiydi. Peygamber (S.A.V) bu bahçeye girer ve oradaki tatlı sudan içerdi. Enes sözüne devamla dedi ki:
“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça en iyi olan hayra ve cennete ulaşamazsınız.” (Al-i İmran 92) ayeti nazil olunca Ebu Talha Rasulullah (S.A.V)’in yanına gelerek:

"Ya Rasulallah “Allah sana sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça en iyiye erişemezsiniz”, ayetini gönderdi. Benim en sevdiğim malım ise Beyruha adlı bahçedir. O Allah için sadakadır. Allah’tan onun sevabını ve ahiret azığı olmasını dilerim. Burayı Allah’ın sana gösterdiği şekilde kullan", dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (S.A.V) şöyle buyurdu:

“Aferin sana bu ne kârlı ve ne iyi bir maldır, dediğini işittim. Fakat ben bu malı akrabalarına vermeni uygun görüyorum”, dedi. Ebu Talha: -Öyle yapayım ya Rasulallah, dedi ve bahçeyi akrabaları ve amca oğulları arasında paylaştırdı." (Buhârî, Muslim)
İşte bu konuda bir misal daha:

Hz. Ömer’in oğlu Abdullah Arafat’tan Cuhfe’ye indiğinde hastalandı. Canı balık çekmişti. “Canım balık yemek istiyor. Benim için bulamaz mısınız?” dedi. Aradılar sonunda bir taneden başka bulamadılar. Onu alıp Abdullah’ın hanımı Safiye b. Ebi Ubeyd’e getirdiler. O da pişirip onun önüne koydu o sırada bir fakir gelerek Abdullah’ın yanına oturdu. Abdullah O’na şu balığı al da ye!” dedi. Bunun üzerine oradakiler “Sübhanellah! Bizi o kadar yordun; bu balığı güç bela bulabildik onu sen ye; bu adama da başka bir şey veririz” dedilerse de O “Ben bu balığı çok istedim. Öyle ise onu sadaka vereceğim” dedi. (Ebu Nuaym - Hilye)

Evet, gördünüz mü ashab inen âyetlere nasıl teslim oluyorlar, onları hemen nasıl uygulamaya koyuyorlardı? Düşünün, sizin en değerli en pahalı bir eviniz, bir arabanız, bir bahçeniz var, birisi size gelip bu âyeti okuyunca, "mademki rabbim en sevdiğimiz şeyleri infak etmemizi istiyor, benim de en sevdiğim şey şudur, bu en sevdiğim şeyi Allah yolunda infak ediyorum" diyeceksiniz. Günümüzde bunu yapabilecek bir babayiğit var mı? İşte sahâbe bunu yaptı. İşte bundan dolayı da sahâbe oldular. Kendinden sonra geleceklere muazzam örnekler sunan, onların yollarını aydınlatacak ve yollarını kaybettikleri zaman tâkip ederek yeniden yollarını bulacakları birer yıldız oldular.

Bazılarımız zannederki,, verilen mal veya para azalır. Halbuki âyet bize bunun böyle olmadığını, tam tersine Allah yolunda yapılacak infakların, sadakaların azalmayacağını, artacağını beyan ediyor. Şu âyette bu ne kadar da güzel anlatılıyor.

مَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ ف۪ي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍۜ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

"Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir." (Bakara 261)

Evet, âyet müthiş bir kıyas ve benzetme yaparak bize diyor ki, sizin verdiğiniz bir infak bir tohumdur. O tohumu toprağa ektiğiniz zaman nasıl ki o tohumdan bir filiz çıkar, o filizin üzerinde yedi başak, her başakta da yüz dâne bulunur, işte öyle de, ben sizin vereceğiniz bir şeye yedi yüz katına kadar mükâfât veririm. Yâni, benim yolumda ve benim rızam için verirken malınızın azalacağından korkarak değil, artacağını umarak verin.

Bir de aşağıdaki âyeti okuyalım:

قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِراًّ وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خِلَالٌ

"İman etmiş kullarıma söyle: “Alış-verişin ve dostluğun olmadığı o gün gelmezden evvel, dosdoğru namazı kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak etsinler.” (İbrahim 31)

Evet, bu âyet bize, alış verişin olmayacağı (torpil ve rüşvetin geçmeyeceği) hiçbir dostun yardım edemeyeceği günde (mahşer gününde) bizi kurtaracak olan en önemli iki şeyin dosdoğru kılınan namazlar ile verilen infaklar olacağını beyan ediyor.
Verilecek infak da karşılıksız, sırf Allah rızası için olmalı, infak ettiğimiz kişiden bir beklentimiz olmamalı. İnfak ettiğimiz kişilerin ilerde bize bu iyiliğimize karşlık yardım etmelerini beklememeli, yardım etmedikleri takdirde verdiğimiz infakı baş kakıncı yapmamalıyız. Nitekim bu konuda Allah azze ve cell bir âyetinde şöyle buyuruyor:

اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَٓا اَنْفَقُوا مَنًّا وَلَٓا اَذًۙى لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

"Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır." (Bakara 262)

Bir gün Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz:

“Bir dirhem, yüz bin dirhemi geçmiştir.” buyurmuşlardı. Ashâb-ı kirâm:

“Bu nasıl olur ey Allâh’ın Rasûlü?” diye sorduklarında, Efendimiz –sallâllâhu aleyhi ve sellem– şu cevâbı verdi.

“Bir adamın iki dirhemi vardı. Bunlardan en iyisini tasadduk etti. (Yani malının yarısını sadaka olarak vermiş oldu.) Diğeri (ise hayli zengin biriydi) o da malının yanına varıp, malından yüz bin dirhem çıkardı ve onu tasadduk etti.” (Nesâî, Zekât, 49)

Yani Allah katında değerli olan; infâk edilen malın miktârından ziyâde, infâk edenin fedakârlık derecesidir.

Aşağıda Allah rasûlünden rivâyet edilen şu hadîsi bir defa değil, bir kaç defa düşüne düşüne okuyalım:

“Kişinin kendi malı hayır ve iyilikler yaparak infak edip önceden gönderdiği mallardır. Mirasçısının malı ise harcamayıp geriye bıraktığı menkul, gayri menkul her türlü maldır”, buyurdu. (Buhari)

Ne diyor bu hadis bize? Diyor ki: Sizin esas malınız elinizde tuttuklarınız değil, Allah yolunda harcayıp, kendiniz gitmeden önce öbür tarafa gönderdiklerinizdir. Bunun bir başka örneği de şu hadistir:

Âişe vâlidemiz anlatıyor: “Biz bir kurban kesmiştik. AllahRasûlü;

“Bu kurbanı dağıt ya Âişe!” dedi. Akşamleyin Rasûlüllah geldi.

“Ne yaptın ya Âişe?”dedi.

“Yâ Rasûlallah! Bir kürek kemiğini eve bıraktım, hepsini dağıttım.”dedi.

“Ya Âişe! ‘Demekki hepsi bizim oldu, yalnız kürek kemiği hâriç.’buyurdu.”(Tirmizî,Kıyâmet,33)

Rivayet edilir ki, sahâbeden Ebu Akîl (veya Ukayl), bütün bir gün çalışarak iki ölçek hurma kazanmıştı. Bir ölçeğini ev halkına, bir ölçeğini de orduya bağışladı. Rasûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem:

“Allâh senin getirip verdiğini de alıkoyduğunu da bereketlendirsin!” buyurdu ve getirilen hurmanın toplanan yardımlar içine dökülmesini emretti. (Taberî ,Tefsir,X, 251)

Münâfıklar ise bu tür bağışları dillerine dolayıp Ebû Akîl’i de riyâkârlıkla suçladılar, «Allâh’ın bunun bir ölçek hurmasına ihtiyâcı yoktur.» dediler. Bunun üzerine,

«Sadaka husûsunda mü’minlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden baş¬kasını bulamayanları çekiştirip alay edenler var ya, Allâh, işte onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için elem verici bir azap vardır.» Tevbe, 79 âyeti nazil oldu.” (Buhari , Zekât, 10; Müslim, Zekât, 72)

Gördünüz mü sahabedeki teslimiyeti ve onlar böyle teslîmiyet gösterdikleri zaman Allah'ın onları nasıl temize çıkardığını onlarla alay edenleri nasıl kınadığını?

Unutmayalım, sahabelerin sâdece erkekleri değil, kadınları da erkekleri gibi infak şuuruna sahip kişilerdi.

Nitekim bu konuda Abdullah b. Zübeyr şöyle diyor:

“Aişe ile Esma’dan daha cömert kadın görmedim. Ancak bunların cömertlikleri birbirinden farklıydı. Şöyle ki; Aişe biriktirir ondan sonra dağıtırdı, Esma ise elinde bulunanı ertesi güne bırakmazdı.” (Buhari)

Evet, sahâbenin hepsinin infaka gösterdikleri ilgiyi, teslimiyeti anlatmak istesek bir kitap yazmamız lâzım. Hz. Ebubekir'i, Hz. Ömeri, Hz. Osman'ın, Hz. Ali'yi yazmadım bile. Peki, bizim infak anlayışımız nasıl? Bizde sahabeler gibi aynı şuura sâhip miyiz? Bizler de sevabını Allah'tan bekleyerek bol bol dağıtıyor muyuz? Yoksa bir evimiz var bir daha olsun, bir de villam olsun, bir arabam var bir de spor arabam, bir cipim olsun mu diyoruz?

Dün sahâbeler kendilerine doğru hicret eden kardeşlerini kucaklamışlar, mallarını bile onlarla yarı yarıya bölmek istemişlerdi. Peki, şu anda dünyanın çeşitli yerlerinde, Filistin'de, Sûriye'de, Myambarda, Arakan'da, Doğu Türkistan'da milyonlarca mülteci ve mazlum var. Bizler de onları sahâbenin muhacirleri kucakladıkları gibi kucaklayabiliyor muyuz? Onların karınlarını doyuracak bir aş, kendilerini soğuktan sıcaktan koruyacak bir elbise, yaralarını saracak bir bez gönderebiliyor muyuz. Eğer evet, diyebiliyorsak ne mutlu bizlere. Yok hayır diyorsak, cenneti nasıl kazanacağız peki? Allah bizleri sahâbenin infak şuuru ile şuurlandırsın. Bizleri infakta çevresine örnek olacak kişilerden eylesin. Selam ve dua ile.
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi

akhiler az çok demeden şu zorlu kış günleri için mazlumlara yardımlarınızı esirgemeyin
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Screenshot_20220129-120721.png


Screenshot_20220129-120734.png
 
Üst Ana Sayfa Alt