Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Şahımerdan SARI Hoca Şehidlik

islahhaber Çevrimdışı

islahhaber

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بسم الله الرحمن الرحيم Şehidlik
Yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Allah yolunda öldürülmüş olanlara ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler ama sizler bilmezsiniz.” (1)
“Allah yolunda şehid düşenleri sakın ölüler sanma aksine onlar Rabbleri nezdinde diridirler. Rızıklandırılıyorlar.”(2)
“Mü’minlerden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile Allah yolunda malları ve canları ile cihad edenler bir değildir. Allah mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri derce bakımından çok üstün kıldı. Bununla beraber Allah her ikisine de cennet vadetmiştir. Fakat Allah cihad edenlere oturanların üstünde büyük mükafatlar vermiştir.(3)
Peygamberimiz (s.a.v) de şöyle buyururlar:
“Ölen ve Allah katında sevabı bulunan hiçbir kul tekrar dünyaya dönmeyi ve içindekilerle beraber dünyanın kendisinin olmasını zinhar arzu etmez. Ancak şehid müstesna. Göreceği şehidlik faziletinden ötürü tekrar dünyaya dönmeyi ve bir kere daha şehid edilmeyi arzu edecektir.” (4)
“Hakikat şudur; cennette yüz derece vardır ve Allah onları kendi yolunda mücadele edenler için hazırlamıştır. Her iki derecenin arası da yeryüzü ile gökyüzü arası kadardır.”(5) –Buhari-
“(Vaktiyle) bir yolda giderken güzergahının üstünde bir diken dalı buldu. Onu alıp (yoldan dışarıya) attı. Allahû Teâla bunu (amelini) hüsn’ü kabul buyurup günahlarında mağfiret etti. Sonra Rasulallah (sav) buyurdular ki: Şüheda beştir. Tâundan ölen, karın illetinden vefat eden, suda boğulan, yıkık altında kalıp ölen, birde Allah yolunda şehid olan yani katlolunan.”(6)
Şehidliğin Tarifi:
Şehidlik Arapça bir kelime olup, “Şe-hi-de” kökünden gelir. Mecliste hazır bulunmak (7), kesit olarak haber vermek (8), görüp müşahade etmek anlamlarına gelir. Cemi (çoğulu), şehavid, şuhud ve şühedadır. Alaaddin el-Haskafi şehid kelimesini tahlil ederken “feil” vezninden olup mef’ul manasınadır demiştir. Çünkü cennetlik olduğuna şahitlik etmiştir. Yahut fail manasındadır. Zira şehid, Rabbi katında diridir. Binaen aleyh bizzat kendisi şehiddir. Şehid tabiri huzur anlamına gelir. (9) Şuhud veya şehadetten alınmıştır. Hak yolunda hayatını feda eden bir mücahit bu şerefli ölüm sayesinde Allah’u teala hazretlerinin manevi huzuruna nail olacağı veya o mücahidin bu şerefli ölümden melaike-i kiram hazır bulunacağı cihetle kendisine şehid unvanı verilmiştir. (10)
Istılah manası ise Allah yolunda öldürülen kimsedir . (11) Şehid Allah’ın (c.c) dinine şüphesiz olarak iman edip, o dinin hakimiyeti için Allah’ın rızasına vasıl olmak gayesiyle mücadele edip, bu ulvi gayeye karşı çıkanlar tarafından katlolunan kişiye denir. Yine şehid Kur’anı kerimde “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler. Fakat siz anlayamazsınız.” Şeklinde buyurularak, cennete şehadetleri belirtilmiş, ölümlerinde müjdeci melek hazır olup, şehadet şerbeti içirildiğinden kendileri ahiret hayatı ile hayata devamlı hazır olmalarından dolayı şehid denilmiştir.
Mezheblere göre şehidlik kavramı:
Hanifilere göre şehidlik: Gerek kalpte, gerek bir azgın, gerek harbi ve gerekse de yol kesen veya hırsız tarafından katledilen, katledilmesi doğrudan olmayan bir sebeple katledilse bile zulmen katledilen kimseler şehiddir. Üç kısıma ayrılır:
1- Hakiki veya kamil şehid: Dünya ve ahiret şühedasıdır ki kafirler ile Allah yolunda bizzat şarpışarak öldürülen kimsedir. Kamil şehid olabilmek için bazı şartlar gereklidir: Akıl, buluğ, islam, Taharet (cenabetlikten, hayız ve nifastan), tedavi olunamayacak, yeme içme, ve uyumadan yoksun kılacak bir yara olması. Vurulduğu yerden evine yada çadırına götürülemeyecek durumda olması ve bir namaz vakti üzerinden geçmemesi de gereklidir. Yine hataen katledilirse de şehadeti kamil olmaz.
2- Ahiret şehidi: Hadiste yer alan diğer dört kısım şehidler bunlardır. Bunlar ile ilgili hükümler diğer Müslüman ölüler gibidir. Bu kısım şehidler daha önceki babta sayılan şartlardan biri vuku bulmamış ölümler yolu ile katledilenlerdir. Mesela yara almanın sonunda hemen ölmeyen kimse, buluğ çağına gelmeyen çocuğun ölmesi veya hataen öldürülme neticesinde durum böyledir. İşte bunlar sadece ahiret şehidleridir ki, kamil derecede olan şehidlerden değildirler. Kıyamet gününde vaad edilen şehidler ecirleri vardır. Fakat üzerlerinde kefenlenmeleri ve cenaze namazları gibi emvatı Müslüman şeriatı uygulanır. Ahiret şehitliği hususunda denizde boğulan, yanarak ölen, üzerine duvarın yıkılması ölen, garip olarak ve ishal hastalığından, akrep ısırmasından ölüne veya ilim tahsil ederken ölen gibi benzeri de böyledir.
3- Dünya şehidi: Bunlar Müslümanların safları arasında öldürülmüş ancak ganimet için çarpışmış yada savaştan kaçarken öldürülmüş münafıklardır. Gayeleri sebilillah ve i’layı kelimetullah olmadan yalnız dünya talebinden bulunmak olduğundan ahirette kamil şehidlere vaad edilen şeyler onlar için yoktur. Fakat zahiren kamil şehidler arasında öldürüldükleri için dünyada şehadeti kamil gibi muamele-i şer’iyye üzerlerinde tahakkuk eder.
Hambelilere göre şehidlik: Onlara göre şehidlik iki kısma ayrılır:
1- Dünya ve ahiret şehidi: Harpte kafirlerle savaşırken gerek kadın olsun, gerekse erkek öldürülen şehiddir. Zulmen yani malını ve namusunu müdafa ederken öldürülen de şehiddir. Bunun hükmü, yıkmasının ve üzerine namaz kılınmasının haram olmasıdır.
2- Yalnız ahiret şehidi: Muharebede kendi eliyle olmadan atından veya yüksek bir yerden düşerek ölen, kendi silahıyla kazaen ölen, savaşın sonunda ölü bulunan yada yaralı halde bir şey yedikten sonra ölen kimse yaşanması uzun süren kimsenin bu durumu ahkam-ı şer’iyye uygulanmasına engel olan hallerdendir. Her ne kadar ahirette şehid olsalarda bunların yıkanması ve kefenlenmesi gerekmektedir.
Hacc’da ilim tahsil ederken, murabıtlar ve yeryüzünde Allah’ın emirleri (ki bunlar alimler ve namusunu, malını veya kendisini savunurken öldürülenler), veba, karın ağrısı, boğulma, üzerine duvarın yılması, verem, hamilelik veya bir yırtıcı hayvanın saldırması neticesinde ölen kimseler de bu tür şehidlerdendir.
Malikilere göre şehidlik: Onlara göre şehidlik üç kısımdır:
1-Dünya ve ahiret şehidi: Bu i’layı kelimetullah (Allah’ın kelimesinin en yüce olması) için harp eden kimsedir. İster daru’l harpte olsun isterse Müslüman ve kafirler arasındaki savaşta olsun katlolunan kimsedir. Mezkur şehidin hükmü onun yıkanmasının ve namazının kılınmasının haram olmasıdır.
Gafil veya uyuyan bir kimse olması, kafir zannedilerek Müslümanlar tarafından öldürülmesi, atlar tarafından çiğnenerek yada kendi silahıyla ölmesi durumu değiştirmez. Hanefilerin aksine malikiler cünûp olsun olmasın durumun değişmeyeceğini belirtmişlerdir.
2-Dünya şehidi; bu kimseler yalnız ganimet elde etmek için savaşan kimsedir. Bunlar dünyalık peşinden olduklarından şehidlikten nasipleri yoktur. Bunların üzerinlerinde de şehidler üzerinde uygulanan şeriatı diniye uygulanır. Bu zahire itibar edildiğindendir.
3-Ahiret şehidi; bu kimseler ise suda boğularak ölen yada karın ağrısından ölen kimselerdedir. Zulmen katlolunan kimse ise yıkanması veya başka bir husuta diğer ölüler gibidir. Ahiret şehidi olan kimseler için Allah dilerse ahirette şehidlik ecirleri vardır. Bunlar üzerinde şehidlik muameleleri uygulanmayıp diğer Müslüman ölüler gibi muamele uygulanır.
Şafiilere göre şehidlik:
1-Dünya ve ahiret şehidliği; bunlar riyasız ve ganimet peşinde olmaksızın sırp i’layi kelimetullah için kafirlerle muharebe ederek katlolunan kimsedir. Müslümanların silahları ile hataen (kendi silahi bile olsa) öldürülürse veya bineğinden düşerek ölse, yaralandıktan sonra aynı yara sebebiyle ölse dahi durum değişmez onlar dünya ve ahiret şehididir.
2-Dünya şehidi; bu kısım şehidler ise, ya riya için yada ganimetten pay sahibi olmak için harbe katılmış ve neticede öldürülmüştür. Bunlar üzerinde bir önceki şehidler hakkındaki ahkam uygulansa da ahirette şehidliğe dair bir ecir yoktur.
3-Ahiret şehidi; bunlarsa üzerlerine bir yerin yıkılması, boğulmak veya zulüm neticesinde ölenlerdir. Ahirette ecirleri olsa da diğer Müslüman ölüleri gibi muamele olunurlar.
Yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Allah (c.c) mü’minlerden cennet karşılığında mallarını ve canlarını satın almıştır. Allah yolunda çarpışacaklar, öldürülecekler ve öleceklerdir. Tevrat’ta İncil’de ve Kur’an’da (anılan bu vaadi) kendi üzerinde hak bir vaaddir. Allah’tan daha ziyade sözünden duran kim olabilir? O halde yaptığınız alış-verişten dolayı sevinin. İşte en büyük saadet budur.”(12)
Ayette mazi (geçmiş zaman) sigasıyla (kipiyle) geçen “satın almıştır” (iştere) kelimesinden de anlaşılacağı üzere, Allah (c.c) bütün Müslümanlardan mallarını ve canlarını geçmişte satın almıştır. O halde ey mü’min! Bil ki, malın ve canın senin değil; Allah’ın sende bulunan emanetidir. Bu emanet onun yolunda sarf edilince hakkın ifa edilmiş olur Aksi takdirde, bunun dışında başka maksatlarla kullanırsan bu emanetlere ihanet etmiş olursun ki, o zamanda Allah’ın seni ne şekilde tecziye edeceğini düşün…
Şu anda yaşadığımız bu dünya hayatında Allah (c.c) bizi cüz-i irademizde iki şeyden birini tercih etmekte muhayyer kılmıştır. Ya dünya hayatını tercih edip, ahiret hayatını feda etmek gibi sefihliğe düşmek veyahut ahiretin ebedi saadetini tercih edip bu kısa ve çirkefli hayatı feda ederek, izzet ve bahtiyarlığa kavuşmak. Her selim akıl sahibi idrak edebilir ki, dünyayı tercih etmek ahmaklık, ahireti tercih etmek ise yaratılış gayesine uyun olarak akıllılıktır.
Bu kadar ayetler, hadisler ve fıkhi hükümlerden anlaşılıyor ki cihad, bir farz ibadet, şehidlikse onun dünya ve ahirette şeref rütbesidir. Ancak bu rütbeyi kazanmadaki can fedakarlığının yolu, Kur’an’da belirtilen “Fi sebilillah” yani Allah yoludur. Nasıl ki ibadetleri Allah emretmiştir ve yine ibadet Allah için yapılırsa işte ibadetin makbul bir ibadet olabilmesi için Allah’ın emrettiği şekilde esastır. Söz konusu hakiki şehidlik de ancak Allah için, Alalh’ın dininin hakimiyeti için yapıldığı ve cihad ibadeti kapsamında ahkam-ı şeriatın hakimiyeti uğrunda, ona karşı çıkan güçlerle mücadele sırasında öldürülünce kazanılabilir. Oysa günümüzde Müslüman halkların başında bulunan gayr-i İslâmi olan sistemlerin müdafaası uğrunda yapılan savalarda ölenler İslam’ın belirtmiş olduğu şehidlik makamına nail olmazlar. Velev ki karşısındaki düşman kafirlerden olmuş olsa bile… Hatta vatan, millet müdafası adı altında yapılsa da… Zira İslam’a göre vatan Allah’ın hükümlerinin yürürlükte olduğu yerdir. İslam’a göre millet ise, Allah nizamını hayat nizamı olarak kabul eden ümmettir. Bunun dışındaki vatan ve millet mefhumları İslam’a göre cahilliyye kalıntılarındadır.
Meselenin garip olan tarafı, İslam’dan habersiz kalmış Müslüman namıyla adlandırılan halkların nazarında bu makam kavranamamıştır. Bunun sebebi ise; din kisvesi altında bazı kimselerin İslam’a uygun olmayan beşeri sistemler uğrunda yapılan savaşları cihad, bu uğurda ölenleri de şehid diyerek tavsif etmelerinden dolayıdır. Elbette ki bu sloganları ve propagandaları yapan bu tür kimselerin durumları ise Bel’amlıktan başka bir şey değildir.
Şehidlik makamını anlayan her akıl sahibinin şehidlik yarışına giren ehli-i tevhid’e hak vermemesi akılsızlıktır.
Şimdi ise şehidlik yarışına girenler halllerinden birkaç misali anlatmanın konumuzun daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacağı mülahazasındayız.
Evvela şunu belirtilim ki, buna Kur’an-ı Kerim’in izah ettiği kıssanın tafsilatına girmeyerek, sadece konuyla ilgili kısımlarını alıyoruz:
“Ben ondan başka ilahlar edinir miyim? Eğer Rahman Allah bana bir zara vermek isterse, o ilahların şefaati bana fayda vermez, beni kurtarmazlar.” (13)
Ehl-i Tevhid’den bir zat, bütün baskılara rağmen imanını izhar edip ehli şirke karşı davasını haykırıyor. Onların tehdidine aldırış etmeden azimet göstermek suretiyle onları hakikate davet ediyor. Diyor ki, şayet sizin davet ettiğim yola girersem “Doğrusu o takdirde apaçık bir sapıklık içinde olurum.” (14) Diyerek bir kavilde, bu defa da elçilere dönerek “Şüphesiz ben Rabbinize inandım, iman ettim, ise bunu benden duyun” şahit olun manasında veya “ey insanlar! Devamı ve beni böyle tanıyın. İlan ediyorum” diyor.
Bir çok tefsirde isminin Habibun Neccar olduğu ifade edilen bu şahıs sonunda bu haykırışından dolayı öldürülüyor. Kur’an-ı Kerim bu şahsın isminde bahsetmese de esasen bu bir şehidlik simgesidir ve önemli olan bunan ibret almaktır. “Dünya ve dünyadakiler üzerine, söz konusu kasabalar ve onların akıbeti üstüne bir perde çekilmiştir ki, vicdanın sesine uyup hak sözü haykıran ve bunu tehdit ve tenkide muktedir insanların suratlarına fırlatan bu şehidin yüzünü görelim diye… Görelim de Allah’ın cesur, muhlis olan şehid mü’minlere neler, neler hazırladığını müşahade edelim diye…(15)
“Ona cennete gir denince, ‘Keşke kavmim Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını bilseydi’ demişti.”(16)
Görülüyor ki; dünya hayatı ahiret hayatından uzak değildir. İrtibatsız da değildir, bilakis ikisi arasında çok kuvvetli bir bağ vardır. Ölüm ise; dünya hayatından ahiret hayatına sadece intikalden ibarettir.
Bu meydanda şehidlik ise dünyanın sıkıntı ve darlığından hemen ebedi hayatın genişlik ve ebedi saadetine nail olma şerefidir.
Şu mü’min zatın durumuna gelince; gözlerini dünyaya kapatınca cenneti görüyor. Allah’ın nimetlerine kavuşuyor. O halde kavminin de bu hakikati bilip iman ederek, bu nimetlere kavuşmasını isteme büyüklük ve şefkatini gösteriyor…
Rasulallah (sav)’ın devri risaletlerinden bir misal ile devam edelim. Beyhaki, Enes b. Malik (ra)’ten rivayet ediyor:
“Bir adam Rasulallah (sav)’a gelerek ‘Ya Rasulallah, ben rengi, yüzü çirkin bir kimseyim. Acaba şunlarla savaşıp şehid düşersem cennete girecek miyim?’ dedi. Peygamber Efendimiz de ‘Evet’ dedi. Bunun üzerine adam savaşa girip şehid düşünceye kadar savaştı ve onu ölü olarak huzur Peygambere getirdiklerinde ona: ‘Yemin olsun ki, Allah senin yüzünü nurlandırdı, senin kokunu güzelleştirdi ve seni zengin kıldı. Yemin ederim ki, şimdi ben onun hurilerinden olan iki eşinin biri ‘kucağına ben gireyim’, diğeri ‘ben gireyim’ diye birbirleriyle çekiştiklerini görüyorum.’ Dedi.”(17)
Allah’ın “Onlar diridirler. Fakat siz anlayamazsınız.” diye mahiyetini bilmeyeceğimiz şehid yaşantısını şüphesiz ki Allah’ın Rasulü kendisine bildirildiği kadarını da bizlere anlatmıştır. Bu bildirme dahi Allah’ın bizlere lüfudur.
Hz. Ömer (ra) şehidler hakkında şöyle diyor:
“Ben size kimi şehid olduğunu söyleyeyim. Erkeklik ile korkaklık Allah (cc) tarafından kişiye verilen bir fıtri vasıftır. Dilediği kimselere verir. Erken olan kimse, her şeyi arkasına atarak düşmanla savaşır. Evine ve çoluk çocuğunun arasına dönmeyi düşünmez. Korkak kimse ise karısının yanına kaçar. Fakat şehid o kimsedir ki, Allah (cc)’ın rızasını kazanmak için Allah düşmanlarıyla savaşırken ölür. Muhacir de o kimsedir ki, Allah’ın yasak ettiği şeyleri terk eder. Müslüman da o kimsedir ki, Müslümanlar onun dilinden ve elinden selamettedirler.” (18)
O halde her erkeklik yaparak savaşan, öldüren, öldürülen cihad etmiş veya şehid olmuş sayılmaz. Zira şehidliğin şartları ve kısımları müctedi ulemanın da beyanlaraına göre beyan edilmiştir. Artık filhakika mü’minlere gereken şeyler şehidliğin misk kokusundan müstefid olmak için cihad cephelerine azimle koşmak; cephe yasa o cepheleri oluşturmak için gereken fedakarlığı göstermektedir.
Şehid yakınlarından olmayı da şeref olarak bilen kimselerin de şehid olan yakınları için üzülmeleri yersizdir. (*)
İslâm’da önemi, net ve bariz olan şehidlik kavramının asıl manasından saptırılması ve tahrifi için gayretler sarf edilmiştir ve edilmektedir. Bu kavramın yerine –özellikle Müslüman halkın itibar edeceği- başka bir kavram bulamadıklarından her batıl ideoloji, kendi davaları uğrunda ölenleri şehid diye isimlendiriyorlar. Hatta çeşitli iş, meslek, oyun ve eğlence sınıfları dahi kendi esnafının kazazedelerine bile şehid demeye başladılar. Mesela; milli şehid, demokrasi şehidi, basın şehidi, spor şehidi… gibi. Hatta öyle zannediliyor ki, Ebu Cehil’in akrabaları günümüzde yaşasaydı, ona “vatanperver Hübel şehidi” diyeceklerdi… Allah (cc) Müslümanları bunların şerrinden korusun. Amin.
Şehidlere, şehadet yolunda koşanlara ve o ruh ile yaşayanlara selam olsun.
Dipnotlar:
1- Bakara suresi, 2/154,
2- Ali-i İmran suresi, 3/169,
3- Nisa suresi, 4/95,
4- Sünen-i Tirmizi, c.3, s.193,
5- Riyazü’s Salihin, s.368,
6- Sahih-i Buhari, c.2, s.612,
7- El-Müncid s.406,
8- Yeni Kamus, s.214,
9- El-Müncid, s.435,
10- Fetvayi Hindiyye, c.16, s.300
11- El-Müncid, s.406,
12- Tevbe Suresi, 9/111,
13- Yasin suresi, 36/23,
14- Yasin suresi, 36/24
15- Fizilali’l Kur’an, c.12, s.255,
16- El-Bidaye, c.4, s.191,
17- Hayat’us Sahabe, c.1, s.622

*Bu konuda bkz. Sadreddin Yüksel Hoca efendi, Kıssasun min’et –Tarih’teki “Bir Teselli” başlıklı makale, Makaleler 2, s.53
 
Üst Ana Sayfa Alt