Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Seferilik , Namazların Kısaltılması ve Cem Edilmesi

ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Seferilik , Namazların Kısaltılması ve Cem Edilmesi

seferiLİK.jpg

SEFERİ (YOLCU) NAMAZI ve NAMAZLARI BİRLEŞTİRME

SEFERİ NAMAZI
1. Dört Rekâtlı Namazların Kısaltılarak Kılınması:

Namazları Kısaltmanın Meşruluğu:
Meşruluğu: Dört rekâtlı namazların kısaltılarak kılınması Kur'an, Sünnet ve îcma' ile caizdir. (el-Muğnî; II, 254; Keşşâfu'l-Kınâ'; 593 vd.; Muğni'l-Muhtâc, I, 262 vd.)

Kur'andan delil şu, ayet-i kerimedir:
"
Eğer kâfirlerin size fitne vermesinden korkarsanız yeryüzünde sefere çıktığınız zaman namazları kısaltarak kılmanızda bir beis yoktur."

'İster korku durumunda olsun ister güven durumunda olsun namazların kısaltılarak kılınması caizdir. Ancak, ayette kısaltmanın korku şartına bağlanması, o gün bulunan olayı tesbit etmsk içindir. Çünkü Peygamber (a.s.) 'in çoğu seferleri korkudan hâlî değildi.
Yala b. Umeyye, Ömer b. el-Hattab'a şöyle demiştir:

"Biz neden namazları kısaltarak kılıyoruz, halbuki güven içindeyiz .
Ömer (r.anh) de buna cevap olmak üzere şöyle buyurdu:
Ben de aynı durumu Peygamber (a.s.)'e sormuştum, bana şöyle buyurmuştu:
Allah'ın size verdiği bi bağıştır. Allah'ın sadakasını kabul edin. (Muslim rivayet etmiştir)

Sünnetten delil:

Peygamber (a.s.)'in hac umre ve savaş için yaptığı seferlerinde namazları kısaltarak kıldığı ile ilgili haberler tevatur derecesindedir.
İbni Ömer şöyle diyor: "Peygambere arkadaşlık ettim. O seferlerinde iki rekâttan fazla kılmazdı. Ebu Bekir, Ömer ve Osman da böyle yaparlardı." (Buharî ve Muslim rivayet etmişlerdir. Bunun bir benzeri Buharî ile Muslim'de İbni Mes'ud ile Enes'ten rivayet edilmiştir.)

İlim adanılan yolculuğa çıkan kimsenin namazlarını kısaltacağı hususunda ittifak etmişlerdir. Sefer ister hac, cihad, hicret ve umre gibi vacip bir yolculuk olsun ister kardeşlerini, hastaları, Mescid-i Nebevi ile Mescid-i Aksa'yı, ana babayı yahut ana babadan birini ziyaret etmek gibi mustehab ziyaret olsun; ister dolaşıp hava almak, gezinmek, ticaret gibi mubah yolculuk olsun, ister zina edip bekâr olduğu için dayak atıldıktan sonra sünnet gereği sürgün cezasına çarptırılan kimseler veya esirlerde olduğu gibi mesburî bir sefer olsun yahut bir topluluğa katılmadan yalnız basına yolculuğa çıkma durumunda olduğu gibi mekruh bir yolculuk olsun fark etmez. Bu gibi yolculuklarda kişiler namazlarım kısaltarak kılarlar. Namazları kısaltmak, dört rekâtlı farz namazları ikiye indirmek demektir. İcmaan (Keşşâfu'l-Kınâ; I, 595; el-Muğnî, II, 267) kısaltılan namazlar dört rekâtlı olan öğle, ikindi, yatsı namazlarıdır. Sabah ile akşam namazı kısaltılamaz. Çünkü sabah namazı kısaltılınca geride bir rekât kalır. Farz namazlarda ise bunun bir benzeri yoktur. Akşam namazı kısaltılınca -ki bu namaz gündüz namazlarının vitridir, tek rekâtlı olanıdır- bu hususiyeti yok olur.


Ahmed b. Hanbel'in Aişe'den rivayet ettiği birhadis-i şerifte şöyle gelmiştir:
"Namazlar iki rekât olarak farz kılınmıştır. Ancak akşam namazı bundan mustesnadır. Çünkü bu namaz gündüzün vitridir. Sonra hazar namazına ilâve edildi, fakat sefer esnasında olduğu gibi (aksam) üç rekât olarak bırakıldı."
Ali b. Âsim da Aişe'den cuma namazı, akşam namazı ile sabah namazının kısaltılmasının istisna edildiğini gösteren bir hadis rivayet etmiştir.

Seferle ilgili hükümler şunlardır:
Namazlann kısaltılması, iki namazın birleştirilmesi (cemî), üç gün mestler üzerine mesh edilmesi, Ramadanda iftar edilmesinin mubah kılınması. Bu dört şey uzun yolculuklara mahsustur. Kadının mahremsiz olarak yolculuğa çıkmasının haram olması, cuma ve iki bayram namazının ve kurbanın düşmesi, mecbur kalan kimsenin ölmüş hayvan eti yemesinin mubah olması, binek üzerinde namazlann kılınması, teyemmüm etmek ve teyemmümle farz olan borcun düşmesi hükümleri ise kısa yolculuklarla ilgilidir. Ancak, ölmüş hayvan eti yemek ile teyemmüm etmek, sadece sefere mahsus değildir. (el-Lubâb Şerhu'l-Kitâb, 1,106; Keşşâfu'l-Kınâ', I, 608; el-Muğnî, II, 261; Muğnîl Muhtâc, I, 27vd.)

Namazları Kısaltmanın Ruhsat mı Yoksa Vacib bir Azimet mi olduğu:

Başka bir ifade ile, seferî (yolcu) şerhan namazlarını kısaltmaya mecbur mudur, yoksa kısaltmakla tam kılmak arasında serbest midir? Hangisi daha faziletlidir? Kısaltmak mı, tam kılmak mı?
Fakihlerin mutemet olan görüşleri, namazlann kısaltılması konusunda farz, sünnet ve ruhsattır yolcu bunda serbesttir diye üçe ayrılmaktadır. (ed-Durru'l-Muhtâr, 1,735; Meraki'lt-Felâh, 72; el-Kitab ma'a'l-Lubâb, 1,107 Bidâyetu'l-Muctehid, 1, 161; el-Kavâıûnu'l-Fıkhiyye, 84; eş-Şerhu'l-Kebir, I, 358; Muğni'I-Muhtâc, I, 271; el-Muhezzeh, I, 101; Keşşâfu'l-Kınâ'; I, 601; el-Muğnî, II, 267-270.)

Hanefilere göre:


Seferî kimsenin namazlannı kısaltarak kılması vaciptir ve aynı zamanda azimettir. Dört rekâtlı her namazdan seferiye farz olanı iki rekâttır. Seferinin bilerek iki rekâttan fazla kılması caiz değildir. Eğer seferi yanılarak iki rekâttan fazla kılarsa sehiv secdesi yapmalıdır. Eğer iki rekâtı dörde tamamlarsa, ikinci rekatta teşehhud miktarı oturmuşsa, ilk iki rekâtı dörde tamamlarsa, ikinci rekatta teşehhud miktarı oturmuşsa, ilk iki rekâtı farz yerini tutar. Son ki rekât ise kendisi için nafile olur, ve bundan ötürü hata yapmış olur. Eğer ikinci rekâtta teşehhud miktarı oturmamışsa, namazı batıl olur. Çünkü bu namaz tamamlanmadan ona nafile karışmıştır.
Hanefilerin bu meselede dayandıkları delil sabit olan bazı hadislerdir.
Bunlardan biri Aişe (r.anha) hadisidir:
"Namaz ikişer rekât olarak farz kılınmıştır. Seferde iki olarak ikrar edilmiş, hazarda ise namaza ilâve yapılmıştır."

(Hadisi Buharî ile Muslim SaAtfılerinde rivayet etmişlerdir. Bîr lafzı şöyledir: "Allah tealâ namazı farz kılınca iki rekât olarak farz kılmış, bilahere hazarda (ikâmet hâlinde) dörde tamamlamış, sefer hâlinde ise ilk sekliyle bırakmıştır." Nasbu'r-Râye, II, 188)

Delillerinden bir diğeri de îbni Abbas'tan rivayet edilen şu hadistir:
"Allah tealâ, namazı Peygamberinizin dili ile hazarda dört rekât seferde iki rekât, korku hâlinde bir rekât olarak farz kılmıştır"

(Bu hadisi Muslim rivayet etmiştir. Taberanî şu lâfızla rivayet etmektedir: "Peygamber (a.s.) namazı hazarda dört rekât, olarak farz kıldığı gibi seferde İki rekat olarak farz kılmıştır. Nasbu'r-Râye.H, 189)

Malikîlerce meşhur ve tercih edilen görüşe göre:

Seferde namazları kısaltarak kılmak sünnet-i muekkededir. Çünkü Peygamber (a.s.) öyle yapmıştır.
Peygamberin seferlerinde namazlarını tam olarak kıldığı ile ilgili asla sahih bir rivayet gelmemiştir. Nitekim Îbni Ömer ile diğer ravilerden de bu konuda rivayet gelmiştir.

Şafiî ve Hanbelilere göre:


Seferde namazları kısaltarak kılmak, muhayyer olmak üzere ruhsattır. Seferi kişi namazlarını kısaltarak da kılabilir, tam olarak da kılabilir. Hanbelîlere göre, kısaltmak mutlak olarak tam kılmaktan daha faziletlidir. Çünkü Peygamber (a.s.) ile ondan sonra gelen dört halife böyle yapmaya devam etmişlerdir.
Seferde namazları kısaltarak kılmak, Şafiîlerde meşhur olan görüşe göre, kişi içinde bunu yapmayı hoş bulmama gibi birşey hissederse daha faziletlidir.

Hanefi'lere göre ise, yolculuk üç konağa ulaşınca kısaltarak kılmak tam kılmaktan daha faziletlidir. Üç konak 96 km'lik bir mesafedir. Bu görüşün dayanağı Sünnete uymak ve bir diğer sebebi de Ebu Hanife gibi kısaltmanın vacip olduğunu kabul edenlere muhalif duruma düşmekten kurtulmaktır. Fakat seferde oruç tutmak, kişiye bir zarar vermiyorsa, oruç bozmaktan daha faziletlidir.
Çünkü Allah tealâ: "Oruç tutmanız sizin için çok daha hayırlıdır." (Bakara, 184) buyuruyor.


1 - Daha önce geçen ayet-i kerime:
"Sizin için namazları kısaltmakta bir beis yoktur," (Nisa, 101)

Bu ayet namazları seferde kısaltmanın ruhsat olduğuna, diğer ruhsatlardaki gibi, kişinin bu ruhsatı yapmakla yapmamak arasında serbest olduğuna delâlet eder.

2 - Daha önce geçen Ömer hadisi:

"Bu Allah'ın size verdiği bir bağıştır. Allah'ın bağışını kabul edin." ile Peygamber (a.s.)'in: "Allah tealâ azimetleri ile amel edilmesini istediği gibi, ruhsatları ile de amel edilmesini ister."
(Bu hadisi Ahmed ve Beyhakî İbni Ömer'den, Taberanî Ibni Abbas'tan merfu, İbni Mesud'dan esah olan görüşe göre mevkuf olarak rivayet etmiştir.
Ahmed bu hadisi İbni Mesud'dan şu lafızla rivayet etmiştir: "Allah kendisine isyan edilmesini istemediği gibi, ruhsatları ile amel edilmesini sever." Bu rivayet zayıftır.)

3 - Sahih-i Muslim ve diğer kaynaklarda, sahabenin Rasulullah (a.s.) ile beraber sefere çıktıkları, bunlardan bir kısmının namazlarım kısaltarak kıldıkları, bir kısmının ise tam kıldıkları, bir kısmının Ramazanda oruç tuttukları, bir kısmının tutmadıkları ve bundan ötürü birbirlerini ayıplamadıkları sabit olmuştur.
(Nevevî Muslim. Şerhinde böyle söylemiştir. Fakat Sahih-i Muslim'de "Bir kısmı namazı kısaltıyor, bir kısmı tamamlıyordu" ifadesi yoktur.)


4 - . Aişe (r.anha) şöyle buyurmuştur.
"Peygamber (a.s.) ile beraber Ramadan'da umreye çıktım. Peygamber (a.s.) iftar etti, ben ise oruç tuttam, O namazlarını kısaltarak kıldı, ben ise tamam kıldım ve dedim ki:
Anam babam sana feda olsun! Sen iftar ettin, ben oruç tuttum, sen kısalttın, ben ise tam kıldım.

Buyurdular ki: Güzel yaptın Ey Aişe!"
(Bu hadisi Darakutnî rivayet etmiş ve isnadı hasendir, demiştir. Neylu'l-Evtâr; IH, 202.)

Bu delillerden anlaşıldığına göre, seferde namazları kısaltarak kılmak ruhsattır. Racih olan ve ilk akla gelen de budur.

2. Namazları Kısaltmanın Meşruluğunun Sebebi


Namazlan kısaltmanın hikmeti; genellikle yolculann (seferilerin) karşılaştıklaı güçlük ve sıkıntıları defetmek, Allah'ın hakları hususunda kolaylık sağlamak, farzları yerine getirmeye teşvik etmek, vacibleri yapmaktan nefret ettirmemektir. Böylece kusurlu olan yahut ihmal eden kimselerin farzları terketmek için bir delili, bir özrü kalmamaktadır.

Namazları kısaltarak kılmanın sebebi Hanefi'ler dışında Cumhura göre, mubah olan uzun bir yolculuktur.
Namazın kısaltılmasını mubah kılan ve bulunduğu zaman hükümlerin değişildik arz etmesine yol açan sefer hakkında söz etmek dört şeyden bahsetmeyi gerektiriyor:

Namazların kısaltılması caiz olan mesafe, namazların kısaltılacağı seferin çeşidi, seferînin namazlarını kısaltmaya başlayacağı yer, seferi bir yerde ikamet ettiği takdirde namazların kısaltacağı zamanın miktarı.


Namazları Kısaltmanın Caiz Olduğu Mesafe:


Namazların kısaltılacağı mesafeyi belirlemede fakîhler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

Hanefîlere göre: (ed-Durru'l-Muhtar, I, 732-735; Fethu'l Kadir, I, 392-394; el-Lubâb, I, 106; Meraki'I-Felah 71)

Namazların kısaltılacağı mesafenin asgari ölçüsü, mutedil bölgelerde (Yani en kısa günlerinde günün büyük bir kısmında bu mesafeyi katetmek mümkün olan beldeler demektir. Baltık taraflarında olduğu gibi senenin en kısa günlerinin bir saat yahut daha az yahut daha çok olduğu ülkeler buna itiraz konusu olamaz) yılın en kısa günleri hesabıyla, ve deve yahut yaya yürüyüşüyle üç gün üç gecelik yoldur.
Bütün gün geceye kadar yürümek şart değildir. Belki yolculuk günlerinden her birinde sabahtan zevale (öğleye) kadar yürümek şart koşulur. Burada muteber olan mutat istirahatlerle beraber orta bir yürüyüştür. Yolculuk yapan kişi eğer sürat yapar da bu mesafeyi, günümüzdeki yeni çıkan ulaşım vasıtalarında olduğu gibi daha kısa bir zamanda katederse namazlarını kısaltarak kılması caizdir. Bir insan bulunduğu yer ile arasında 3 günlük yol bulunan başka bir yere kadar yolculuğa niyet eder ve yola çıkarsa namazlarını kısaltarak kılması caizdir. Bir kimse her hangi bir yere gitmeyi kasdetmeden yola çıkar da böylece bütün dünyayı dolaşırsa, üç günlük bir mesafeye gitmeye hiç niyet etmemişse, bu kimse namazlarını kısaltarak kılma ruhsatını kullanamaz.

Sefer mesafesindeki üç konak diye ifade edilen Ölçü, üç günlük ölçüye yakındır. Çünkü mutat ölçüye göre bir kimse her gün ancak bir konaklık mesafede yol alabilir. Özellikle yılın en kısa günlerinde bu böyledir. Bu mesafeden daha azında namazları kısaltmak sahih değildir. Bunun gibi, Hanefîlerce mutemed-sahih olan görüşe göre sefer mesafesini fersahlarla belirlemek sahih değildir. (1 Fersah 3 mildir. 1 mil de 4 bin arşındır.)

Bunların dayandıkları delil, sünnetle belirlenmiş olan meshin müddetine kıyastır. Bu sünnet de şu hadisin nassıdir: "Mukim kimse tam bir gün bir gece, seferi üç gün üç gece mesh eder."
(Bu hadisi ibni Ebu Şeybe , Ali'den rivayet etmiştir. Nasbu'r-Râye, II, 183.)

Denizde ve dağda muteber olan mesafe yol almak için munasib olan, hâline lâyık olan miktardır. Denizde rüzgârın durgun veya fazla değil mutedil esme durumu muteberdir. Dağdaki seyirde ise, dağın tabiatına uygun olarak üç gün üç gecelik yürüyüş itibara alınır. Bu mesafe, ovada daha az bir zamanda katedilse de dağdaki üç günlük yolda yürüyüş ile seferîlik gerçekleşir.
Bu üç günlük mesafenin saat itibarıyla miktarı her beldeye göre farklıdır. Bu, Mısır ve onun hizasındaki ekvator ülkelerinde yirmi saat bir çeyrektir. Günde yedi saatten bir çeyrek saat eksik yolculuk yapılır. Şam'da ise üç günlük yolculuğun tamamı yirmi saatten yaklaşık yirmi dakika eksiktir. Günde altı saat kırk dakikadan bir buçuk derece eksik yürünür.

Hanefiler dışındaki Cumhura göre: (Bidâyetl'l-Muctehid, 1, 1162; eş-Şerhu's Sağîr, 1,474 vd.; es-Şerhu'l-Kebîr, I, 358-361; el-Muhezzeb 1.102; el-Muğnî, XI, 255 vd.; el, Mecmû, II, 213 vd.)

Namazların kısaltılmasını mubah kılan uzun yolculuk zaman hesabıyla ortalama iki günlük yolculuktur yahut ağır yükle ve yaya olarak iki konaklık mesafedir.
Yüklü develerle yürüyüş, konaklama, kalkma yeme içme, namaz molaları dahil mutat bir şekilde yapılan iki günlük yolculuktur. Gdde ile MekkeVeya Taif ya da Mekke, Usfan arasındaki mesafe gibi mesafe gidiş olarak da dört berid, yahut on altı fersah yahut kırk sekiz haşimî mili olarak belirlenir. Bir mil altı bin zirâ'dır.
(1 zira': Şafiî ve Hanbefflerin dediği gibi parmak yahut 32 parmaktır. Nitekim bu hususu ölçekler cetvelinde açıkladık. Bir zira': 46.2 cm.'dir. Bir parmak, ortalama 6 arpa boyudur. Bu da 1.925 cm. eder.)


Nitekim Şafiiler ile Hanbelfler böyle zikretmişlerdir. Sahih olan görüşe göre Malikîler şöyle demişlerdin Bîr mil üç bin beş yüz zirâ'dır. Bu mesafe de bugünkü ölçülerle 89 km. civarındadır. Daha dakik bir hesapla bu 88. 704 km tutar. Bu mesafe uçak, otomobil ve benzeri hızlı vasıtalarla bir saatte de alınsa namazlar kısaltılarak kılınır. Çünkü böyle bir kişinin dört beridlik yolculuk yaptığım söylemek doğru olur.

Denizdeki sefer mesafesi, karadaki mesafe gibidir.

Cumhurun dayandığı delil Peygamber (a.s.)'in: "Ey Mekke halkı! Mekke'den Usfan'a kadar dört beridden daha az bir mesafede namazlarınızı kısaltmayın." (Darakutnî bu hadisi ibni Abbas'tan rivayet etmiştir. Bu hadis İbni Abbas'tan mevkuf olarak da rivayet edilmiştir. Hattabi'ye göre, bu hadis ibni Ömer'den nakledilen iki rivayetin en sağlamıdır. Hanbelîlere göre sahabe sözü, özellikle kıyasa muhalif ise huccettir.) hadisidir.

İbni Ömer ile İbn i Abbas'ın da dört beridlik yolculukta ve daha fazlasında namazlarını iki rekât olarak kıldıkları ve iftar ettikleri rivayet edilmiştir. Çünkü bu kadarlık bir mesafede yolculuğa çıkınca yükünü bağlama, indirme bindirme meşekkati tekrarlanır. Daha az bir mesafede bu durum tekrarlanmaz.

Şafiîlere göre, sefer mesafesi tamamiyle sınırlandırılmış olup ne kadar az olursa olsun mesafenin eksik olması sefer hükmü bakımından zarar verir. Bu mesafe Hanbeliler ve Malikîlere göre, yaklaşık olup sınırlı değildir. Bu sebeple Hanbeli'lere göre, sefer mesafesinin bir yahut iki mil gibi az bir miktar eksik olmasının seferiliğe bir zararı yoktur.
Malikîlere göre, sekiz mil eksik olmasının seferîliğe bir zararı yoktur.
Cumhura muhalif olarak Malikîler Arafat'ta vakfeye çıkınca bu mesafeden Mekke, Mina, Muzdelife ve Muhassab halkını da istisna etmişlerdir. Çünkü sünnet ile amel etmek için, bu yerlerin halkının için de oturdukları yer dışında eda edilecek hacla ilgili işlerden bir kısmı üzerlerinde borç olarak kaldığı zaman, gidiş gelişte namazları kısaltmaları sünnettir. Eğer üzerlerinde hacla ilgili bir vecibe kalmamışsa evlerine gidip namazlarını tamam kılarlar.

İbni Kudâme (el-Muğnî, II, 257 vd) Cumhurun delillerini ele alarak şöyle demiştir:

"îbni Abbas ile İbni Ömer'den muhalifi rivayet edilmiştir. Tahdid (mesafeyi sınırlama), Kur*an'ın zahirine de muhaliftir. Çünkü Kur'an'ın zahirine göre, her hangi bir mesafe sınırlaması koymaksızın, yeryüzündeki her türlü yolculuk için namazların kısaltılması mubahtır.
Sınırlama aynı zamanda Sünnete de aykırıdır.
Enes (r.a.) şöyle demiştir: "Rasulullah (a.s.) 3 millik yahut üç fersahlık bir mesafeye yolculuğa çıkınca, namazı ifâ rekât kılardı."

(Hadisi Ahmed, Muslim ve Ebu Dâvud, Şube'den; Yahya b. Yezid, el-Henâf den rivayet etmiştir.
Mil ile fersah arasındaki bu tereddut ravi Şube'den kaynaklanmaktadır. Neylu'l-Evtâr, 111,205)

İbni Kudâme açıklamasının sonunda şöyle diyor:
"Deliller, her yolcu için namazları kısaltmayı mubah görenlerin yanındadır. Ancak, bu görüşün aksine bir icma yapılmış olursa o takdirde hüküm değişik olabilir."

Namazların Kısaltılacağı Seferin Türü:


Hanefîlere göre: (ed-Durru'l-Muhtâr, I, 733, 736; Tebyinu'l-Hakiik, I, 215, vd.; Fethu'1-Kadir, 1,405 vd.)
İster ibadet için, ister mubah veya masiyet bulunan bir gayeyle olsun, her türlü yolculuk esnasında namazları kısaltmak caizdir. Meselâ, yolculuğu ile Allah'a isyan eden yol kesici ve benzeri kişilerin namazlarını kısaltmaları caizdir. Çünkü meşru bir işe yakın olan çirkinlik o işin meşruluğunu yok etmez. Meşru işe yakın olan çirkinlik meşru şeyden ayrılabilen mesela, cumua namazı için ezan okunurken alış veriş yapmak gibi, şeylerdir. Cumuaya gitmeyi terkettiği için bu alış veriş çirkindir. Bunun aynlması mümkündür. Çünkü bazen alış verişten başka bir sebeble de cuma namazını terketmek söz konusu olmaktadır. Bunun aksi de olabilir. Yolculuk da böyledir. Çünkü yolculuk durumu olmaksızın yol kesme ve hırsızlık olayının gerçekleşmesi mümkündür. Bunun tersi de olabilir. Küfür gibi bizzat yahut hür kimseyi satmak gibi şer'an çirkin olan bir şey meşruluğu yok eder. Başka bir ifade ile Hanefîlerce, asi kimse ile itaat eden kimsenin seferleri ruhsat yönünden eşit olduğuna delil nasların mutlak ifadesidir: "Yeryüzünde yürüdüğünüz zaman sizin için namazları kısaltmakta bir beis yoktur". Ayrıca seferin kendisi günah değildir. Kötülük seferden sonra vuku bulan yahut sefere yakın olan iştedir. Bu iş namazları kısaltma ruhsatına tesir etmez.

Hanefîler dışındaki Cumhura göre: (Bidâyetu'l-Muctehid, I, 163; eş-Şerhu's-Sağîr, I, 477; Muğni'l-Muhtâc, I, 268; el-Muhezzeb I, 102; el-Muğnî, II, 261 vd. VIII. 597; Keşşâfu'l-Kınâ", I. 596, VI.194)
Kölenin sahibinden kaçması, yol kesmek, şarap ve haram şeylerin ticaretim yapmak gibi Allah'a isyanın söz konusu olduğu yolculuklarda, sefere mahsus olan namazların kısaltılması cem edilmesi (birleştirilerek kılınması), oruçlunun iftar etmesi, mestler üzerine 3 gün mesh etmek, binek üzerinde nafile namaz kılmak gibi ruhsatlar mubah olmaz. Bu gibi yolcular, yolculuğu sebebiyle Allah'a asi olmaktadırlar. Yani bu gibi kimseler, Allah'a karşı isyan etmek ve günaha girmek için yolculuk yapan yahut haram bir iş işlemek için bir yer arayan kimselerdir, dolayısıyla namazlarını kısaltamazlar, kısaltmaları haramdır. Çünkü sefer ruhsatın sebebidir. Ruhsat masiyete dayanak olamaz. Bu konudaki kaideleri şudur: "Ruhsatlar masiyet ve kötülük işlemeye dayanak yapılamaz."
ölmüş hayvan eti yemek de bu gibi kimseler için haramdır. Çünkü Allah, tealâ: "Haddini aşmayarak ve Allah'ın çizdiği sınırları geçmeyerek her kim mecbur kalırsa onun için bir günah yoktur." (Bakara, 173) buyuruyor.
Allah tealâ ölü eti yemeyi haddini aşmamaya ve Allah'a isyanda bulunmamaya bağlı olarak mubah kılmıştır. Dolayısıyla bu gibi kimseler için mubahlık yoktur. Ayrıca ruhsatlar bir maslahata götüren, mubah olan maksadı elde etmeye yardımcı olması için meşru kılınmıştır. Eğer masiyet gibi konularda ruhsallar meşru kılınırsa haram iş işlemeye yardım etmek de meşru olur, dolayısıyla bir kötülüğe vesile olunmuş olunur. Şeriat ise bundan berîdir. Malikîler eğlenmek için yolculuğa çıkanların namazlarını kısaltmalarını mekruh kabul etmişlerdir.

Yolculukta asi olan kişi meşru bir gaye için yolculuk yapan, fakat yolculuk esnasında zina, hırsızlık, gasp, iftira ve dedi kodu gibi günahlar işleyen kimsedir. Böyle bir kişi için namazları kısaltmak ve diğer ruhsatlardan yararlanmak caizdir. Çünkü bu kişi yolculuğa çıkarken bu kötülükleri işlemeyi kastetmemiştir. O sadece meşru bir iş için yolculuk yapmıştır, günah işleyen mukim gibidir.

Şafiîlerden îmam Nevevî şöyle demiştir:
"Bir kimse başlangıçta mubah bir yolculuk yapsa, sonra bu yolculuğu masiyet yolculuğuna dönüştürse, esah olan görüşe göre bu kişi seferin ruhsatlarından yararlanamaz. Bunun aksine bir kimse masiyet yolculuğuna çıksa, sonradan bu yolculuktan tevbe etse, seferi tevbe ettiği andan itibaren başlatır ve bu andan itibaren ruhsatlardan faydalanır."

Seferi (Yolcu)'nin Namazı Kısaltmaya Başlayacağı Yer:


Sefere başlayıp şehrin sınırlarını geçmeden önce namazı kısaltmak için sefere niyet kâfi değildir. Kasr ve iftara başlamak için mutlaka sefere çıkmış olmak gerekir.
Fakihlerin ittifakına göre (el-Kitab ma'a'l-Lubâb, 1,107; Meraki'l-Felâh, 71; Fethu'l-Kadir, 1,396; Bidayetu'l-Muctehid, I 163; eş-Şerhu's-Sağîr, 1,476, vd.; Muğni'l-Muhtâc, I, 263 vd; el-Muhezzeb, I,102; el-Muğn E 259-261.) kendisi sebebiyle namazların kısaltılacağı, iftar ve benzeri ruhsatların kullanılacağı seferin başlangıç noktası, bulunduğu şehrin evlerinden dışarı çıkmak ve şehri tam olarak arkasına almak yahut çıktığı taraftaki binaları geçmiş olmakla başlar.

Şehri başka bir yönü itibariyle geride bırakıp geçmiş olmasa da bulunduğu taraftan geçmiş olmak yeterlidir. Çünkü şehrin bir tarafına girmekle ikamet hasıl olur. Dolayısıyla bir yönünden dışarı çıkmakla da sefer başlar.
Çünkü Allah tealâ: "Yeryüzünde yolculuk yapağınız zaman, namazı kısaltmanızda sizin için bir beis yoktur." buyuruyor.

Bir kimse bulunduğu şehrin sınırlarından dışarı çıkmadıkça yeryüzünde yolculuk yapmış olmaz. Bu konuda mezheplerin görüşlerinin açıklaması aşağıda gelecektir. Seferi kişi ikamete niyet ettiği beldenin ilk evlerine girinceye kadar namazım tam olarak kılmaz.

Namazların Kısaltılması İçin İkamet Edilen Yerde Kalınacak Muddet Şudur:


Seferî kimse bir beldede muayyen bir müddet ikamete niyet etmedikçe namazlarını kısaltır. Bu muddetin tayini hususunda fakihlerin görüşleri ikiye ayrılmıştır.
(Fethu'l-Kadir ma'a'l-İnayim, I, 397, vd.; el-Lubâb, 1,107 vd.; Bidâyetu'l-Muctehid, I, 63 vd.; eş Şerhu's-Sağîr J, 481; Muğnil-Muhtâc, I, 264 vd.; el-Muhezzeb, 1,103 ; Keşşafu'l-Ktnâ', I, 605; el Kavâninu'l-Fıkhıyye, 85; eş-Şerhu'l-Kebîr, 1,364.)


Hanefilere göre: Seferî kimse bir beldede on beş gün ve daha fazla kalmaya niyet edince mukim olur ve namazları iki rekât olarak kısaltması mümkün olmaz. Bir yerde bu kadar zaman kalmaya niyet edince, namazlarını tam kılması lâzım gelir. Eğer on beş günden az kalmaya niyet ederse seferîliği devam eder, namazları kısaltarak kılar.
Hanefilerin bu görüşlerinde dayandıkları delil, kadınların temizlik müddetine kıyastır. Çünkü bu iki durumdaki müddet, asla dönmeyi gerektiren müddetlerdir. Temizlik müddeti, hayız sebebiyle kadının üzerinden düşen namaz ve orucun edasına dönmeyi gerektirir. İkamet de sefer sebebiyle kişinin uhdesinden düşen bazı vecibelerin yapılmasına geri dönmeyi gerektirir.
Bu sebeble temizlik müddeti 15 gün ile belirlendiği gibi asgarî ikamet müddetinin de 15 gün olarak takdir edilmesi gerekir. Bu ölçü İbni Abbas ile İbni Ömer'den de nakledilen görüştür.
Bu iki sahabe şöyle demişlerdir:
"Seferî olduğun halde bir beldeye girer ve bu beldede 15 gün kalmaya niyet edersen namazını tam kıl. Eğer buradan ne zaman sefere çıkacağını bilemezsen namazlarını kısaltarak kıl."


Seferî bir kimse bir beldede, belirli bir ihtiyacını görmek için beklerse, bekleme işi senelerce devam etse de, namazlarını kısaltarak kılar. Bir kimse bir beldeye girer de 15 gün kalmaya niyet etmezse ve yolculuğa çıkma zamanını bekler de meselâ, yann öbür gün yola çıkarım der ve bu şekilde senelerce orada kalırsa namazlarını kısaltarak iki rekât kılar.
Çünkü ibni Ömer Azerbaycan'da altı ay kalmış ve namazlarını bu şekilde kasıltarak kılmıştı. Bir kısım sahabenin de böyle yaptığı rivayet edilmiştir.
Ordu, arz-ı harbe (savaş yapılan ülkeye) girer de burada 15 gün kalmaya niyet ederlerse yahut orada bir kaleyi veya bir şehri kuşatırlarsa namazlarını kısaltarak kılarlar, tam olarak kılmazlar. Çünkü niyetleri sahih değildir. Zira bu şehre girenler endişelidirler, burada yerleşmiş değillerdir. Düşmanı mağlup ederek burada yerleşmekle düşman tarafından mağlup edilip kaçmak arasında tereddüt içindedirler. Bu görüş aynı zamanda Malikî mezhebine de uymaktadır.

Maliki ve Şafiilere göre: Seferî kişi bir yerde dört gün kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar. Çünkü Allah tealâ namazları, kısaltmayı yeryüzünde yolculuk yapmak şartıyla mubah kılmıştır.

Mukim ile ikamete niyet eden kimse, yeryüzünde sefere çıkan kimse demek değildir. Sünnet, dört günden az ikametin seferin hükmünü kesmeyeceğini açıklamıştır. Buharî ile Muslim'de şu hadis rivayet edilmiştir: "Muhacir, hacdaki ibadetlerini yaptıktan sonra üç gün ikamet eder."
Peygamber (a.s.) Umre yaptığı zaman Mekke'de 3 gün kaldığı hâlde namazlarını kısaltarak kılıyordu.
(Neylu'l-Evtâr, III, 207 vd. Buharî ile Muslim'in hadisleri şudur "Hz. Peygamber (as.) Mekke'de muhacirlerin kalmasını yasakladı. Sonra 3 gün kalmalarına müsaade etti." el-Mecmû'., VI 243.)
Malikîler bu müddeti, ikamet müddeti içinde yirmi vakit namazla takdir etmişlerdir. İkamet müddeti bundan az olunca namazlar kısaltılabilir.

Malikilerle Şafiilerce sahih olan görüşe göre, bir yere giriş ve çıkış günleri hesaba dahil değildir. Çünkü birincisinde eşyanın indirilmesi, ikincisinde geri dönüş için eşyanın yüklenmesi söz konusudur. Bunlar ise sefer meşguliyeti erindendir.

Hanbelilere göre; Bir kimse dört günden fazla yahut yirmi vakitten fazla kalmaya niyet ederse namazlarını tamam kılar. îbni Abbas ile Cabir hadisinde de Peygamber (a.s.)'in Mekke'ye zilhicce ayının döndünçü günü sabah vakti geldiği ve burada dört, beş ve altıncı günler kaldığı, sekizinci günü sabah namazını kıldıktan sonra Mina'ya çıktığı ve bu günlerde namazlarını kısaltarak kıldığı rivayet edilmiştir.

Enes (r.a.) da şöyle demiştir: "Mekke'de on gün kaldığımız halde namazları kısaltarak kılıyorduk."
(Buharî ile Muslim bu hadiste ittifak etmişlerdir, (a.g.e.)

Îbni Hacer Fethu'l-Bari'de şöyle demiştir: "Şüphe yoktur ki, Peygamber (a.s.) Mekke'den zilhicce'nin on dördüncü günü sabah vakti çıkmıştır.
Buna göre Rasulullah'ın Mekke ve civarında ikamet ettiği müddet, Enes'in dediği gibi geceleri de dahil on gün olur. Mekke'de ise sadece dört gün ikamet etmiş olmaktadır. Çünkü zilhiccenin sekizinci günü Mina'ya geçmiş, namazları orada kılmıştır.
Hanbelîlere göre, bir yere giriş çıkış günleri ikamet müddetinden sayılmaktadır. Seferî kimse bir ihtiyacını elde etmeyi yahut başarmayı umduğu bir iş yahut düşmanla cihad için yahut günbegün sefere çıkma hazırlığı hâlinde beklemekte ise Malikî ve Hanbelîlere göre Hanefîlerde olduğu gibi müddet ne kadar uzarsa uzasın ikamet etmeye niyetlenmediği sürece namazlarını kısaltarak kılması caizdir.

Şafıflere göre, böyle bir kimsenin on sekiz gün, giriş ve çıkış günleri hariç, namazlarını kasr ile kılması caizdir. Çünkü Peygamber (a.s.) fetih yılında Hevâ-zinlilerle savaşmak için Mekke'de bu kadar zaman kaldığı halde namazlarını kısaltarak kılıyordu.

(Hadisi Ebu Dâvud İmrân b. Husayn'dan rivayet etmiştir. Hadisi Tirmizi de rivayet etmiş ve hasen derecesinde olduğunu ifade etmiştir. Senedinde zayıf bir ravi bulunsa da Îbni Hacer'in zikrettiği gibi hadisi takviye eden başka şahidler vardır. Bu hususta başka rivayetler de gelmiştir. En sahih olana göre Rasulullah'ın ikamet müddeti on dokuz gündür. Beyhakî de böyle olduğunu söylemiştir. On dokuz şeklindeki rivayet daha sahih olduğu halde on sekiz rivayetini tercih ettim. Çünkü İmran'dan gelen rivayette ıddırab yoktur. Diğer rivayet Ibni Abbas'tandır ve muddarib'dir, ayrıca adede on dokuz, on yedi gibi farklılıklar da bulunmaktadır.)

3. Namazları Kısaltarak Kılmanın Şartları:

Fakîhler namazları kısaltmanın sıhhati için aşağıdaki şartları ileri sürmüşlerdir.
(Tebyinu'l-Hakaik; 1209-216; et-Kavaninu'l-Fıkhıyye 84-85; eş-Şerhu's-Sağîr, 1,486; Mugni'l-Muhtaç; 1,266-271; el-Muhezzeb, 1, 101-103; el-Hadramiyye, 76 vd.; Keşşâfu'l-Kına\ 1,593 603; Meraki'l- Felah; I,732)


1- Cumhura göre yolculuk iki konaklık yahut iki günlük yahut on altı fersahlık bir mesafe kadar uzun olmalıdır. Hanefîlere göre, yukanda zikri geçen fark üzre üç konak yahut geceleri dahil üç günlük bir yolculuk olmalıdır.

2- Hanefilerin haricindeki cumhura göre yolculuk mubah bir yolculuk olmalı, hırsızlık yahut yol kesmek için yapılan yolculaklardan olduğu gibi yahut haram olan bir yolculuk olmamalıdır. Bir kimse masiyet için yaptığı bir yolculukta namazlarını kısaltarak kılarsa Şafiî ve Hanbelilere göre, namazı olmaz. Çünkü bu kişi abdestsiz olarak namaz kılan kimsenin durumunda olduğu gibi, haram olduğuna inandığı bir işi yapmaktadır.
Malikilere göre ise, günah işlemekle beraber kasır yapılarak kısaltılarak kılınan namaz sahihtir.

Hanbelilere göre, mekruh bir yolculukta namazlar kısaltılamaz. Malikî ve Şafiîlere göre kısaltılır.

Hanefîlere göre daha önce de açıkladığımız üzere haram, mekruh ve mubah olan yolculuklarda namazlan kısaltarak kılmak caizdir. Ticaret, gezinti, seyir, mescidleri, eski eserleri ve kabirleri ziyaret için yapılan yolculuklarda namazlar kısaltılarak kılınabilir. Hanbelflere göre, kabir ziyareti için, namazlan kısaltmak sahihtir.

3- İkamet ettiği yerin binalannı geçmiş olmak. Nitekim bunu daha önce zikrettik. Bu şartın açıklamasında fakîhlerin farklı görüşleri vardır.

Hanefîlere göre: (Reddu'l-Muhtar; 1,732 vd.) İkamet edilen beldenin evlerini çıkış yaptığı yönden geçmiş olmalıdır. Başka bir yönden beldenin sınınnı geçmese de bir yönden geçmiş olması gerekir. Evler dağınık da olsa o beldeye dahil ise, çıkış yaptığı yönden hepsini geçmiş olmalıdır. Bulunduğu beldenin çevresindeki meskenleri, şehre bitişik olan köyleri de geçmiş olmalıdır. Bunun gibi, ikamet yerine bitişik olan sahayı da geçmiş olması şarttır. Bu saha, o beldede oturan kimselerin bazı işlerine yarayan, hayvanların gezdirildiği, ölülerin defnedildiği ve toprakların atıldığı şehre bitişik yerlerdir.


Beldeden ayrılan kimsenin, gözünden evlerin kaybolması, virane evleri ve bostanları geçmek şart değildir. Bunlar beldenin binalarına bitişik olsa da yahut buralarda, zaman zaman şehir halkı otursa da mamur yerlerden sayılmazlar.

Çadırda oturanlar ister toplu halde ister dağınık bulunsunlar hille'yi, yani yerleşim alanını geçerse, yani gece kalmak için toplandıkları ve birbirleriyle yardımlaşmada bulundukları evleri geçerlerse kül dökülen çöplükleri, çocukların eğlendikleri ve atların bağlandığı yerleri geçerlerse namazlarını kısaltırlar. Çünkü bu yerler ikamet yerinden sayılmaktadır.

Yerleşim alanının geçmek şart olduğu gibi, eğer vadinin enine doğru yolculuğa çıkmışsa orayı geçmesi, eğer yüksek bir yerde oturuyorsa, bu yerlerin inişi geçmesi, eğer ingin bir yerde oturuyorsa bu yerin yokuşunu geçmesine itibar edilir. Bu hüküm mezkur üç yer (vadi, iniş ve yokuş) mutedil olduğu zamana mahsustur. Eğer bu yerler çok geniş bir alana yayılıyorsa, o takdirde örfe göre toplu yerleşim alanını geçince namazları kısaltmakla yetinilir.

Bina ve çadırlardan başka yerlerde oturan kimselerin sefer, oturduğu ve konakladığı yeri geçmekle başlar. Bütün bu söylenenler kara yolculuğu hakkındadır. Deniz yolculuğuna gelince; geminin yahut kayığın ilk hareket ettiği ve ilerlemeye başadığı yerden başlar. Eğer gemi beldede bulunan binalara paralel olarak gidiyorsa, o binaları mutlaka geçmesi gerekir. Yolculuk, kişinin vatanının surlarına, eğer surları yoksa vatanının binalarına ulaşmakla son bulur.

Hanbelîlere göre yolcu eğer kavminin çadırlarından yahut mamur olan köyünün evlerinden, örfe göre ayni ma sayılacak şekilde aynlırsa, köy ister sur içinde olsun, ister olmasın, namazlarını kısaltarak kılar. Çünkü Allah tealâ, kasn sadece yeryüzünde yolculuk yapanlar için mubah kılmıştır. Yine ister bu yerleşim alanının bitişiğinde harap evler bulunsun, ister açık arazi bulunsun hüküm aynıdır. Eğer harab evlerin bitişiğinde oturulan evler bulunursa yahut ehlinin oturmakta olduğu bahçeler bulunursa, hatta hava almak ve gezinmek için misafir olarak da olsa, o takdirde harab, mamur, oturulan bahçe ne varsa hepsini geçmedikçe namazlarını kısaltamaz.

Eğer bir beldenin eski Bağdat'ta olduğu gibi birçok mahalleleri bulunsa her mahalle diğerinden ayn bulunsa ailesinden ayrılıp mahallesinden çıktığı zaman namazlarını kısaltması kişi için mubahtır. Günümüzdeki şehirlerin mahallelerinde olduğu gibi mahalleler birbirine bitişik olursa bütün mahallelerden ayrılmadıkça namazlarını kısaltamaz.

Birbirine yakın iki köy bulunsa, birbirinin binaları diğerine bitişik olsa, bunlar bir tek köy hükmündedirler. Binaları bitişik değilse herbirinin hükmü kendine mahsustur.

Gemisi ile seyreden gemicinin bu gemiden başka bir evi bulunmasa, ailesi, mutfağı ve tüm ihtiyaçları bu geminin içinde bulunsa, bu kimse için sefer ruhsatlarından yararlanmak mubah olmaz.
Bir kimse çadırlarda yaşasa, o takdirde namazları kısaltabilmesi için mutlaka bu çadırlan geçmesi gerekir. Bir kimse bir ırmak yahut odun temin edilen koru gibi bir yerin kenarında ikâmet etse namazlarını kısaltabilmek için mutlaka burayı geçmesi gerekir. Koru cidden geniş, nehir de menbaına yahut döküldüğü yere uzak olmadığı müddet bu yerden mutlaka ayrılması gerekir. Yoksa yine evleri geçmeye itibar edilir.

Malikîlere göre: (eş-Şerhu'l-Kebir, ma'ad~Duşûkî; \1 -359 vd) Seferî ya hadarî (şehirli) yahut bedevî yahut cebelî (dağlı) olur. Hadarî (şehirli) Bir şehirde yahut bir beldede yahut cuma namazı kılınmasa da bir köyde oturan kişidir. Şehirli kişi, bulunduğu şehir, köy yahut kasabanın binalarını, çevresindeki sahayı ve hükmen de olsa bunlara bitişik olan bahçeleri geçmedikçe namazlarını kısaltamaz çevredeki bahçe boş arazi ve binalar ateş yakmak, etmek pişirmek yahut yemek pişirmek yahut yemek pişirmek için kendilerinden faydalanmak veya kullanmak suretiyle hükmen bitişik olsa, hatta senenin bazı günlerinden oranın ehli burada otursalar ve şenletseler de hüküm değişmez. Beldeden ayrı ziraat yapılan tarlaları bulunan bahçeleri yahut senenin belli bir dönemde hiç oturulmayan evleri geçmek şartı yoktur.

Bedevî çölde yahut çadırlarda oturan kimseye denir. Bedevî ancak bütün çadırları yahut kabilenin bütün evlerini yahut aralarında yardımlaşma ve anlaşma bulunan kabileleri ayn olsalar da geçmedikçe namazlarını kısaltmaz bu kabilelerin hepsi hay ve dar yahut sadece dar (Hay'dan kasdedilen kabiledir. Dardan kasdedilen, kabilenin konakladığı yerdir. Hılle ve menzilli aynı manaya gelir.) ismi altında toplansa da hüküm değişmez. Cebelî (dağlı) dağlarda oturan kimsedir. Böyle bir kimse bulunduğu mahalli yahut mekânı geçerse namazlarını kısaltır.

İçinde meskûn bahçelerin bulunmadığı köyde oturan kimse, köyün evlerini ve bir tarafındaki virane binaları geçince namazlarını kısaltır.

Bağda oturan oturduğu meskenden ayrılmakla namazlarını kısaltır. O bahçe ister şehre bitişik olsun, ister şehirden ayrı olsun hüküm değişmez.

Şafiîlere göre (Muğni'l-Muhtâc; 1,263 vd.) eğer belde veya köyün surları varsa, seferin başlangıcı bu surları geçmekle olur. Hatta bu surların dışında yerleşim alanları olsa da esah olan görüşe göre hüküm aynıdır.

Eğer oturulan belde yahut köyün surları yoksa, o takdirde seferin başlangıç noktası en son binaları geçmektedir. Hatta arada bir nehir yahut bir bahçe yahut harap evler bulunsa ikamet yerine bitişik veya ayn olan bütün evleri geçmesiyle sefer başlar. Beldenin binalarından dışarıda terk edilmiş harap vaziyetteki evleri geçmek şart değildir. Çünkü bu yerler ikamet yerleri değildir. Nitekim sefere başlanan yere bitişik olsa da bahçelerle ziraat alanlarını geçmek de şart değildir. Suru bulunmayan köylerin kabristanını geçmek şarttır.

4- Sefere çıkarken muayyen bir yere gitmeyi kasdetmiş bulunmak, ve tereddütsüz olarak namazların kısaltılacağı kadar bir mesafede yolculuk yapmaya niyet etmiş bulunmak. Nereye gideceğini bilmeyen yahut kaçan köleyi, hayvanı aramak için yola çıkan yahut borçlusunu aramaya çıkıp bulduğu zaman dönecek olan yahut belli bir yere gitmeyi kasdetmeksizin seyahat eden kimseler namazlannı kısaltarak kılamazlar. Bunun gibi matlub olan sefer mesafesini katetmeyi kasdetmeksizin, bütün dünyayı dolaşan kimse de namazlannı kısaltarak kılamaz. Çünkü bu kişi mesafe katetmeyi kasdetmemiştir. Bunun gibi, cumhura göre, bîr kimse sefer mesafesini katetmeyi niyeüese bu esnada da seferliği kesecek şekilde ikamete niyet etse yine namazlannı kısaltamaz. Bu konuyu ileride açıklayacağız.
Hanelîlere göre böyle bir kimse gerçekten kamet edinceye kadar namazlarını kısaltarak kılar. Daha önceki ikamet niyeti zarar vermez. Bu görüş makul olup uyulması gereken görüştür.

5- Kendi başına hareket etme hürriyetine sahip bulunmak. Bir kimse eğer başkasına bağlı bulunursa ve başkası kendisine hâkim ise, meselâ; kocasına bağlı olan kadın yahut komutanına bağlı bulunan askerler efendisine bağlı hizmetçi hocasına bağlı talebe gibi, bunlardan her bîri ne yapacağını bilemezse, namazlannı kısalta-mazlar. Çünkü belli bir yere gitmeyi kasdetme şartı gerçekleşmemiştir. Şafiîlere göre bu şart, sefer mesafesi katetmeden öncesiyle kayıtlıdır. Eğer bu kimseler seferî sayılacak kadar mesafe katetmişlerse, bunlann tabiî oldukları kimseler namazlannı kısaltmasalar da yolculuklannın uzunluğunu bildikleri için namazlannı kısaltırlar.

Şafıîler buna şunu da ilâve etmişlerdir:
Tabi olan kişi, tabilikten kurtulunca, seferden dönmeye niyet ediyorsa, meselâ; askerin askerlikten ayrılması, hizmetçinin hizmeti terketmesi, seferî sayılacak kadar bir mesafeyi ki iki konaklık iki günlük mesafedir katetmedikçe namazını kısaltamaz.

Hanefilere göre ise bu şart mutlaktır. Tabi başkasına bağlı olan kimse bağlı bulunduğu kişi sefere niyetlenmedikçe namazlarını kısaltamaz. En sahih görüşe göre, tabi olduğu kişinin ikamet niyetini bilmediği sürece tabi olan kişinin namazlannı tamamlaması gerekmez. Bir kimse eğer durumunu bilmeden önce kendisine bağlı olduğu kişinin niyetine aykın olarak namaz kılarsa en sahih görüşe göre namazı sahihtir.

6- Namazlarını kısaltan kişi mukim kişiye yahut namazlarını tam kılan bir sü-ferfye uymuş olmamalıdır. Şafiî ve Hanbelîlere göre, seferî olup olmadığı şüpheli birine uymuş da olmamalıdır. Eğer uyarsa, son teşehhudde uysa bile namazları tam kılması vacib olur.
Fakat, Hanefiler, seferînin mukime ancak vakit içinde uymasını cazi görmüşlerdir. Eğer vakit içinde seferi kişi mukime uyarsa namazını tam kılar. O zaman misafirin seferinin farzı ikiden dörde intikal etmiş, değişmiştir. Vakit çıktıktan sonra seferînin mukim kimseye uyması caiz değildir. Çünkü kendisinin farzı, zimmetinde sadece iki rekât olarak sabit olmuştur. Vakit çıktıktan sonra bu kişinin farzı dört rekâte intikal etmez. Eğer buna aykın davranır mukim kimseye uyarsa namazı batıl olur.

7-Namazın iftitah tekbirini alırken kısaltmaya niyetlenmek. Bu, Şafiî ve Hanbelflere göre şarttır. Çünkü namazlarda asıl olan husus tam kılmaktır. Mutlak olarak niyetlenmek, asla hamledilir. Dolayısıyla mutlaka iki rekât kılmaya niyetlenmek gerekir.
Malikiler seferde namazda kısaltmaya niyet etmeyi kâfi görmüşlerdir. Bundan sonra kılınacak olan namazlarda bu niyeti yenilemek şart değildir. Bu durum, Ramadan başında niyetlenmek, ayın geride kalan günleri için niyetlenmeye yelmesine benzemektedir.
Hanefîler ise, namazdan önce seferiliğe niyet etmeyi yeterli görmüşlerdir. Bir kimse, ne zaman sefere niyetlenirse, ona farz olan, namazlarını kısaltarak kılmaktır. Her namazı kılarken kısaltmaya niyetlenmesi gerekmez.

8- Bulûğ (ergenlik) çağına girmiş bulunmak. Hanefflere göre şarttır. Bunlara göre çocuk seferde namazlarını kısaltarak kılamaz. Fakînlerin cumhuruna göre bu şart değildir, çocuk da namazlarını kısaltarak kılar. Çünkü sahih kasdı olan ve muayyen sefer mesafesinde yolculuk yapmaya niyetlenen kişi namazlarını kısaltarak kılar.

9- Şafiîler, kişinin yolculuğunun namazın başından sonuna kadar devam etmesini şart koşmuşlardır. Meselâ; bir kimse bindiği gemi, otobüs, otomobil gibi vasıtalarla ikamet yerine varsa yahut ikamete niyet edip etmediğinde şubhelense yahut ulaştığı beldenin kendi beldesi olup olmadığında şüplense ve bütün bu sayılan durumlarda kendisi namazda bulunuyor ise, namazını tam olarak kılar. Çünkü ruhsatın sebebi ortadan kalkmıştır yahut seferîliğin kalkıp kalkmadığı hususunda şubheye düşülmüştür.


Namazları Kısaltmanın Şartlarında Fakihlerin Görüşlerinin Hulasası: (el-Mugnî, 11,261; Keşşâfu'l-Kınâ; 1,598.)


Hanefî Mezhebi:
Sefere niyetlenen ve belli bir yere gitmeyi kasdeden kimse namazlarını kısaltarak kılar. Hatta bu yolculuk masiyet yolculuğu da olsa hüküm aynıdır. Seferin başlangıcı, ikamet mahallinin evlerini yahut buna bitişik olan şehir kenarı, şehrin bazı menfaatleri için hazırlanan, hayvanların otladığı mezralar gibi yerlerdir. Bunun gibi, bulunduğu şehrin civarındaki ev ve maskenleri de geçmesi şarttır. Çünkü bunlar da şehir hükmündedir. Yine sahih olan görüşe göre, şehrin civarına bitişik olan köyleri de geçmek gerekir.

Sefere niyetin sahih olması için üç şart ileri sürülmüştür: Kendi başına sefer ve ikamete karar verebilecek serbestliğe sahip olmak, ergenlik çağına girmiş bulunmak, sefer mesafesi üç günden az olmamak.

Malikî Mezhebi:

Namazları kısaltarak kılmanın altı şartı vardır:
Seferin uzun olması (Bu mesafe meşhur olan görüşe göre 48 mildir), yolculuğun başlangıcında tereddütsüz olarak sefer mesafesi katetmeye niyetlenmiş olmak, belli bir yöne doğru gitmeyi kasdetmiş bulunmak, sefer mubah bir yolculuk olmak, bulunduğu şehri ve bu şehre bitişik olan meskûn bina, bahçe gibi yerleri geçmiş olmak, yolculuk esnasında geceleri dahil en az dört gün bir yerde kalmaya niyet etmiş olmamak.

Şafiî Mezhebi:

Namazları kısaltarak kılmanın sekiz şartı vardır:
1. Yolculuk uzun olmak, bu da 48 Haşimî mili kadar mesafedir. (Haşimî mili. Benî Umeyyenin kullandığı ölçü birimidir.) Yahut iki konaklık eder, yani geceler hariç mutedil olarak iki günlükyahut bir gün hariç, mutedil iki gecelikyahut da mutedil bir gün bir gecelik yoldur. Bu yolculuk yükü bulunan deve yürüyüşü iledir. Deniz yolculuğu kara yolculuğu gibidir.


2. Kasr yapıp yapmayacak kadar uzun olduğunu bilmek için, yolculuğun başında belli bir yere kadar gitmeyi kasdetmiş bulunmak.

3. Yolculuk mubah olan bir yolculuk olmak, yolculuğu sebebiyle günah işleyen kimse ve kocasına isyan eden kadının da namazlarını kısaltma hakkı yoktur.

4. Namazları kısaltarak kılmanın caiz olduğunu bilmiş olmak. Bir kimse seferde namazların kısaltılmasının caiz olduğunu bilmeksizin kısaltırsa namazı sahih olmaz. Çünkü bu kişi namaz ile eğlenmektedir.

5. Namazı kısaltmaya iftitah tekbirini alırken niyet etmek.

6. Namaza devam ederken namazın kısaltılma niyyetine aykın meselâ bu namazı tam kılmaya niyet etmek gibi davranışlardan sakınmak. Bir kimse namazı kısaltarak kılmaya niyetlettikten sonra tam kılmaya niyetlenirse namazını tam kılması gerekir.

7. Bir an bile olsa, tam kılan veya seferî olup olmadığında şüphe bulunan yahut abdestsiz bir imama uymamış olmak. Eğer böyle kişilere uyarsa, namazın neresinde olursa olsun, namazını tam kılması lâzımdır. Bunun dayandığı delil, Ahmed b. Hanbel'in sahih bir isnatla İbni Abbas'tan rivayet ettiği şu haberdir:
"îbni Abbas'a : Yalnız kılınca iki, mukime uyunca dört kılan misaferi-seferî kimsenin durumu nedir? Diye soruldu.

O şöyle cevap verdi: O sünnettir."

8. Bütün namazı boyunca seferî bulunmak. Bir kimse namaz kılarken ikamete niyetlense yahut gemisi kendisini ikamet yerine ulaştırsa, namazlarını tam olarak kılar.

Hanbelî Mezhebi:

Namazları kısaltarak kılmanın şartlan şunlardır:
1. Sefer uzun ve vacip yahut mubah bir yolculuk olunca, mesafe 48 Haşimî mili kadar olmak.

2. Beldesinin evlerini geçmiş bulunmak ve bu evleri örfte ayrılma kabul edilecek şekilde geride bırakmak.

3. Bu mesafeye ulaşan bir sefere niyet etmiş bulunmak. Burada muteber olan yolcunun sefer mesafesine yolculuk yapmaya niyet etmesidir, yoksa bunu gerçekleştirmesi şart değildir. Meselâ; bir kimse yolculuğa niyetlenip yola çıktıktan sonra yahut seferin başlangıcında belli bir yere gitmeyi kasdetse mesafeyi tamamlamadan geri dönse de namazlarını kısaltarak kılar

4. Namazın başında kısaltmaya niyetlenmek.

5. Mukim yahut seferfliği şubheli yahut namazı iade etmesi gerekli kimselere uymamış olmak.
Meselâ; mukim birine uysa ve onun da namaz esnasında abdesti bozulsa namazını tam olarak iade etmesi gerekir. Çünkü bu namaz başlangıçta kendisine tam olarak farz olmuştur. Dolayısıyla kısaltılmış olarak iadesi caiz değildir.

6. Şafıîleride olduğu gibi namaz boyunca seferî olmak.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
4. Seferinin Mukime, Mukîmin Seferiye Uyması:

Fakîhler seferinin mukim kimseye uymasının caiz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.(el-Kitab ma'a’l-Lubab; 1,109; Meraki'l-Felah, 72; ed-Durru'l-Muhtâr, 1,740 vd.; Fethu'l-Kadîr 1,399; es Şerhu's-Sagîr, 1,482; el-Kavaninu't-Fıkhiyye, 84; et-Muhezzeb, 1,103; Muğni'l-Muh tac, 1,269; Keşşafu'l-Kınâ\ 1,602; el-Mugnî, 11,284; el-Mecmu; IV.236-242.)

Malikîlere göre ise bu kerahetle caizdir. Çünkü bu durum seferî hakkında sünnet olan kısaltmaya muhalif düşmektedir. Ayrıca seferî mukime uyarsa, namazını imama uyması icab ettiğinden dört rekât olarak tamamlaması vacip olur. Hanefilere göre bu kimsenin farzı değişerek dört olur. Nitekim mukim olmaya niyetlenince de dört olmaktadır.

Hanefiler, imama uymanın caiz olması için iftitah tekbiri sığacak kadar zaman da olsa vaktin bekasını şart koşmuşlardır. Fakat vakit çıkınca seferinin mukime uyması caiz değildir. Çünkü vakit çıktıktan sonra onun farzı değişmez, zira sebeb ortadan kalkmıştır. Bunun gibi Hanefilere göre, ikamete niyet etmekle vakit çıktıktan sonra farz değişmez.

Mukime uyan seferinin namazını tam kılmasının sünnetten delili, ibni Abbas'tan gelen şu rivayettir:

"îbni Abbas:Seferî'nin durumuna ne dersiniz? Yalnız başına kılınca iki rekât makim olarak dört rekât kılıyor?Sorusuna: "Bunu yapmak sünnettir."(İmam Ahmed Musned'de rivayet etmiştir.)cevabını verdi.

Nâfi de şöyle demiştir: "îbni Ömer seferi olduğunda imamla birlikte namaz kıldığı zaman dört rekâat falar, yalnız başına kıldığı zaman iki rekât kılardı."(Muslim rivayet etmiştir)

Peygamber(a.s.)de: "İmam uyulmak için nasb olunmuştur. imama uyunca farklı davranmayınız" buyurmuştur.

Şafiiler ve Hanbeliler şunu da ilâve etmişlerdir: Seferî imamın burnu kanasa ve başkasını yerine geçirse, imama uyan cemaat tam kılarlar, halef imam ise iki rekâtta selâm verir.

Mû'kimin Seferîye Uyması:

Fakîhler yine mukimin seferîye uymasının caiz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. (Yukarıda geçen kaynaklar, el-Kitab; maa'l-Lubâb, I,113, ed-Durru'l-Muhtâr, I, 764 Fethu'l-Kadir; 1,401; el-Kavânînu'l-Fıkhıyye; eşŞerhu's-Sağîr, 482,484; el-Muğnî, 286.)

Malikîlere göre ise bu yine kerahetle caizdir. Çünkü mukimin niyeti imamın niyetinden farklıdır. Seferî, mukim kimselere namaz kıldınrsa ikinci rekâtta selâm verir, sonra mukim olan cemaat namazlarını tamamlarlar. Seferî olan imamın selâm verdikten sonra: "Namazınızı tamamlayın, çünkü ben seferiyim" demesi mustahab olur. Bunu yapmakla kendisinin yanıldığı vehmini ortadan kaldırmış cahil bir kimsenin namazın rekâtları hakkında şüpheye düşüp dört rekâtlı namazların ikiye indirdiğini zannetmemesi temin edilmiş olur.

Hanefîlere göre; seferî imam, yukarıdaki sözü, namaza başlamadan önce, eğer başta söylememişse, selâm verdikten sonra söylemelidir.

Bunu yapmanın caiz olduğunun delili, İmran b. Husayn'ın rivayet ettiği şu haberdir:

"Rasulullah (a.s.) hangi sefere çıkmışsa, mutlaka dönünceye kadar iki rekât kılmıştır. Yine Peygamber (a.s.) Mekke'nin fethi sırasında on sekiz gece kalmış fakat insanlara akşam namazı dışındaki namazları hep ikişer rekât olarak kıldırmıştır.

Namazdan sonra şöyle buyururdu
: Ey Mekke halkı! Kalkıp ayrıca iki rekât daha kılın, çünkü biz seferiyiz"


(Bu hadisi Ahmed, Ebu Dâvud, Tirmizî rivayet etmiş olup Tirmizî hasen demiştir. Beyhakî de rivayet etmiştir, isnadında zayıf biri vardır. Tirmizî'nin hasen demesi Hafız İbni Hacer'in dediği gibi hadisin şahitleri bulunduğu içindir. Malik Muvatta nda benzer bir hadisi Ömer'den rivayet etmiştir, tsnadmdaki kişileri güvenilir imamlardır, Neylu'l Evtar, III, 166)
Namazları kısa kılmaya niyetlendikten sonra, imam sehven yahut bilmeyerek tamamlamak için ayağa kalkarsa, cemaat onu uyarmak için "Sûbhanellah" diyerek teşbih getirir. Eğer imam geri dönerse namazın sonunda sehiv secdesi yapar. Geri dönmezse cemaat ona uymaz, imam selâm verinceye kadar oturup onu beklerler.

5. Namazları Kısa Kılmaya Engel Durumlar:

Yolculuk esnasında seferinin belli bir yerde, daha önce mezheplere göre süresini açıkladığımız kadar ikâmet etmeye niyet etmesiyle seferflik sona erer ve namazları kasretmesi mümkün olmaz, namazları tam kılması gerekir.

İkamet muddeti Hanefilere göre 15 gün, Malikî ve Şafiîlere göre 4 gün, Hanbelîlere göre ise 4 günden fazladır.

Bunun gibi, yolcunun fiilen mutat ikamet yerine dönmesiyle ve mezheplerde tesbit edilmiş bulunan diğer bazı durumlarda seferîlik son bulur. Bu engeller şunlardır:

1- Seferinin Belli Müddet Bir Yerde İkamete Niyetlenmesi:

Çünkü Ebu Hurayra'den rivayet edildiğine göre; "Kendisi, Peygamber(a.s.) ile beraber, Mekke'ye kadar ki yürüyüşlerinde ve Mekke'de kaldıkları süre içinde dönünceye kadar iki rekât kılmıştır"

(Bu hadisi Tayalisî Musned'inde rivayet etmiştir. Neylul,Evtar, 111,207.)
Naslar bir yerde ikametin müddetini belirlemediği için fakîhler ikamet müddetinin takdiri hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir:

Hanefilere göre: (ed-Durrul-Muhtâr, 1.736-738: el-Kitab maa'l -Lubab, T.107-108)

Hanefîlere göre, namazda iken bile olsa, vakit çıkmamışsa ve kendisi lâhik değilse, tam 15 gün ve daha fazla bir zaman için bir yerde bu müddetten daha az zaman kalmaya niyetlenirse, hatta bir saat bile olsa yahut kendisi namazda bulunduğu halde vakit çıktıktan sonra niyetlenirse yahut seferi olan imama namazın başında yetişmiş lâhik bir cemaat durumunda ise kendisinin abdesti bozulmuş, veya uyumuş olur da imam namazı tamamladıktan sonra uyanır ve ikamete niyetlenirse namazını tam olarak kılamaz. Senelerce bir yerde bu şekilde kalacak olsa bile namazlarını kısaltarak kılacaktır. Çünkü 15 günde daha az bir zaman ile ikamet gerçekleşmez. Zira vakit çıktıktan sonra farz vakit içindeki şekliyle zimmet yerleşmiştir. Hem lâhik, bütün bakımından imamın halefi gibidir, ikamet niyeti, namazları kısaltmaya ancak dört şart ile engel olur:

1. Bilfiil yürüyüşün terketmek seferi bir kimse yürümekte devam ettiği halde ikamet niyet ederse mukim olmaz, bu kişinin namazlarını kısaltarak kılması vacib olur.

2. ikamet yeri ikamete elverişli olmalıdır. Bir şehir yahut herkesin oturmakta olduğu bir köy yahut çadırda yaşayanların kaldığı yer olması gerekir. Seferi kişi, deniz, terk edilmiş ada yahut insan olmayan bir sahrada ikamete niyet etse, bu niyet sahih olmaz.

3. ikamete niyet edilen yer bir tek yer olup bir kaç yer olmamalıdır. Meselâ bir kimse Mekke, Mina gibi müstakil iki şehirde 15 gün kalmaya niyet ederse, bu niyet sahih olmaz. Namazların kısaltarak kılacaktır. Çünkü bir yerde 15 gün müddetle kalmaya niyet etmek şarttır.

4. Kendi arzusu ile mustakil olarak bir yerde kalmaya niyetlenmelidir. Eğer seferî kişi, kadın, hizmetçi gibi başkasına tabi bulunan kimselerden olursa, ikamete niyetlense de namazlarım kısaltır tamamlamaz. Ancak en kuvvetli görüşe göre uymuş bulunduğu kimsenin ikamet niyetini bilirse o takdirde namazını onun gibi tam kılar. Daha önce bu konu geçmiştir.

Bir kimse yann yahut daha sonraki günler sefere çıkmayı beklese yahut bir kafileyi beklese,(onbeş gün gecikeceğini bilmediği sürece)meselâ; gelecek birini yahut düşman ülkesinde ikamete niyet eden ordudaki askerler ile beraber ise yahut düşman ülkesinde bir kaleyi kuşatanlardan biri ise, namazlarını kısaltarak kılar, tam kılmaz. Nitekim bu konuyu daha Önce de açıklamıştık.

Maliki Mezhebi: (eş-Şerhu'l-Kebîr, 1,364, eş-Şerhu's-Sağîr, 1, 364, el-Kavânînu'l-Fıkhıyye, 85. 2 - Muğni'l-Muhtâc, I,264 vd)

Giriş çıkış günleri hariç seferî kişi bir yerde, vakit namaz kılmayı gerektirecek şekilde dört gün ikamete niyetlenirse namazlarını kısaltması caiz olmaz. Eğer böyle olmazsa caiz olur. Yahut bir kimse her hangi bir yerde adete göre dört gün kalındığını meselâ, kafilenin âdetinin o yerde dört gün kaldığını bilirse namazlarını tam olarak kılar. Eğer böyle bir kişiye yirmi vakit namazın farzı tahakkuk etmemişse, meselâ; cumartesi günü sabah namazından önce bir beldeye girmiş de salı günü akşam namazından önce çıkmaya niyetlenmem işse, fakat yatsı namazından önce yola çıkmışsa namazlarını kısaltarak kılar. Bu kimsenin seferilik hükmü kesilmiş olmaz. Çünkü bu kimsenin buradaki kalma süresi her ne kadar dört sahih günü doldurmuşsa da, üzerine yirmi vakit namaz farz olmamıştır.

Bir kimse bir beldede dört gün kalmazsa meselâ, bir beldeye ikindi namazından önce ve kendisi henüz öğle namazını kılmadan girmişse ve beşinci günün sabahından sonra burada gitmeye niyetlense, seferîlik hükmü kesilmez. Çünkü bu kimseye her ne kadar bu yerde ikamet etmekte iken yirmi vakit namaz farz olmuşsa da, bu kişi bu yerde tam olarak 3 gün kalmamıştır. Dolayısıyla iki şartı bir anda beraber yerine getirmek gerekir. Bu şartlarda 4 tam gün bir yerde ikamet etmek ve yirmi vakit namazın farz olmasıdır.

Bir kimse, gördüğü zaman sefere çıkmasına bağlı olan bir ihtiyacından ötürü bir yerde ikamet ederse, müddet uzun sürerse de namazlarını kısaltmaktan vaz geçmez. Fakat, ihtiyacının ancak dört gün sonra giderileceğini bilirse o takdirde namazlarını kısaltmaktan vazgeçer. Bunun gibi bir yerde ikamete niyet etmediği hâlde, uzun süre orada kişi namazlarını kısaltarak kılar. Namaz kılarken ikamete niyetlenen kişi namazını keser. Eğer secdeleriyle birlikte bir rekât kiılmışsa bunu iki rekâta tamamlaması mendubdur. Eğer bu namazı tam olarak kılarsa, farzın yerine geçmez. Eğer kısaltılmış olarak kılınmışsa yine yeterli olmaz. Bu kimse namazını bitirdikten sonra ikamete niyet ederse, mutat vakti içinde bu namazı yeniden kılar.

İkamete niyet edilen yerin ikamete elverişli olması şart değildir. Savaş bölgesinde dört gün ve daha fazla kalmaya niyetlenen askerlerin niyeti yukarıdaki hükümden istisna edilir. Böyle bir askerin seferîlik hükmü kesilmez, namazlarını kısaltarak kılar.

Şafiilere göre: (Muğni'l Muhtac, I,264 vd.)

Seferî bir yerde geceleri dahil tam dört gün kalmaya niyet ederse namazlarını kısaltması caiz olmaz. Sahih olan görüşe göre giriş çıkış günleri hariç mutlak olarak elverişli bir yerde veya en kuvvetli görüşe göre sahra gibi ikamete elverişli olmayan bir yerde ikamete niyet ederse namazını kısaltarak kılamaz. Eğer bir yerde dört günden az kalmaya niyet ederse namazlarını kısaltarak kılar. Eğer bir işi olur da bu işin dört günden önce görülmeyeceğini kesin olarak bilirse namazlarını tam kılar, kısaltmaz. İster ikamete niyet etsin ister etmesin hüküm değişmez.

Fakat, bir kimse bir beldede işi görülünce gitmek niyeti ile ikamet ederse, bu iş de her zaman olabilecek bir durumdaysa 18 güne kadar namazlarım kısaltır. Nitekim bunu daha önce zikrettik.

Hanbelîlere göre: (Keşşafu'l-Kına, 1,605.)

Seferî kişi, belli bir zaman tayin etmeksizin mutlak olarak ikamete niyet ederse, hatta bu yer çöl ve savaş bölgesi gibi ikamete elverişli olmayan bir yer de olsa namazlarını kısaltması caiz olmaz. Bunun gibi yirmi vakit namazdan fazla, yahut giriş çıkış dahil dört günden fazla kılmaya niyet ederse yine namazlarını kısaltamaz ve tam kılar. Fakat elde etmeyi beklediği bir ihtiyaç için ikamet ederse, senelerce de sürse namazları kısaltarak kılar. Cumhurun görüşü de budur. Yukarıda geçtiği üzre Şafilere göre 18 gün namazlarını kısaltarak kılar.

2 - Daimî İkamet Mahalline Dönmek Yahut Dönmeye Niyet Etmek:

Bu durumu, geçmişteki fakihlerin ıstılahlarına dayanarak vatan ve ikamet için yeni ıstılahlar ışığında araştıracağım. Yeni ıstılahlar, terimler şunlardır:

a - Vatan :Zamanımızdaki devletler arası taksimde olduğu gibi mensub olduğu ve tebâlığını (uyruğunu) taşıdığı devletin iklimi, bölgesi. Bu mefhumun bahsimizle ilgisi yoktur.

b - Daimî ikamet Mahalli: Kişinin oturmakta olduğu iş mahalli, yahut geçimini sağladığı yerdir.

c - Doğum Yeri: Kişinin doğup büyüdüğü, ailesinin akrabalarının bulunduğu yerdir. Hanefîlere göre bu iki yer aslî vatan kapsamı içine almaktadır. Çünkü aslî vatan kişinin doğduğu, yahut evlendiği, yahut yerleştiği yerdir.

d - Geçici ikamet Mahalli: Kişinin geçici bir zaman için, yahut uzun veya kısa süren bir işi dolayısıyla kaldığı yerdir. Bu kalış süresi on beş gün ve daha fazla olursa bunun adı ikamet vatanıdır. On beş günden az kalırsa Hanefilere göre bunun adı Vatan-i suknâ'dır.

e - Zevcenin Memleketi: Bu da ya birinci ya da ikinci zevcesinin bulunduğu beldedir. Bu da aslî vatan mefhumu içine girer. Bizim bahsimiz bu son dört ıstılah üzerinde olacaktır.

Hanefî Mezhebi: (el-Lubâb, 1,109; Meraki'l-Felah, 73; ed-Durru'l-Muhtâr, I, 736, 742 vd.; Fethu'l-Kadîr, 1,40
vd.)

Hanefî Mezhebine göre vatan üç çeşide ayrılır:

Vatan-i aslî: Kişinin doğduğu, yahut evlendiği, yahut evlenmediği hâlde orada sürekli yaşamayı düşündüğü yerdir.

İkamet vatanı: Bir yerde 15 gün ve daha fazla kalmaya niyet edilen yerdir.

Suknâ vatanı: 15 günden daha az kalmaya niyet edilen yerdir. Alimler bu tür vatana, vatan değiştirme durumunda itibar etmemişlerdir.


Seferi Namazını Ne Zaman Tam Kılacak?:
Seferî kendi beldesine, yani daimî ikamet mahalline girdiği zaman namazını burada ikamete niyet etmese de tam kılacaktır. Meselâ, yolculuğa çıkmış bulunan kişi, bir ihtiyaç dolayısıyla ikamet mahalline girerse mukim olur. Çünkü burası kendi ikameti için belirlenmiştir. Namazları kısaltma ruhsatının sebebi olan sefer durumu kalkmıştır. Bu hüküm, geceleri ile birlikte üç gün yol yürüdükten sonra bir iş için ikamet yerine uğrayan kimseler içindir. Eğer sefer mesafesi kadar bir yol katetmeden kendi beldesine geri dönmüşse, sadece geri dönmeye niyet etmekle namazlarını tam kılar. Çünkü namazları kısaltmayı caiz kılan yolculuk gerçekleşmemiştir.

Bu takdirde o kişinin namazlarını şu iki durumda tamamlaması gerekir:

Vatanına dönmekle, sefer mesafesi kadar bir yolculuk yapmadan geri dönmeye niyetlenmekle sefer mesafesi kadar bir yolculuk yaptıktan sorlra geri dönerse bilfiil kendi beldesine dönünceye kadar namazlarını kısaltır.


Vatandan İntikal Durumunda Seferinin Namazlarını Nasıl Kılacağı:
a) Aslî vatandan intikal:

Kişi, günümüzde görev yeri gibi daimî ikamet yerinden, hanımının bulunduğu başka bir vatana, yahut ailesinin bulunduğu doğum yerine intikal ederse namazlarını tam olarak kılar.

Bir kimse meselâ, Şam'da memur bulunsa, sonra asıl köyüne hanımını ziyarete gitse, bu kişi namazlarını tam olarak kılar, tster görev yeri ile kendi köyünün arasındaki mesafe sefer mesafesi olsun ister olmasın hüküm değişmez. Çünkü bu durum da o kişinin iki vatanı bulunmaktadır. Bunların her biri kendisi için aslî vatandır.

Böyle bir kimse köy veya kasabada, yahut mezrada hanımı bulunmuyor da sadece ev, arazi gibi akarlar bulunuyorsa namazlarını kısaltarak kılar. Çünkü kişinin doğum yeri her ne kadar aslî vatanı ise de, misli yani kişinin çalışmakta olduğu yer ile batıl olmuştur. Bundan anlaşılıyor ki, bir kimsenin asıl vatanı kendisi, ailesi ve ev eşyası ile tamamen başka bir şehre hicret etme söz konusu olunca batıl olur.

Meselâ, böyle bir kişi bir iş için ilk beldesine sefere çıkarsa namazlarını kısaltarak kılması vacip olur.

Bunun gibi, bir kimse vazife gördüğü beldeden ayrılıp başka bir beldeye yerleşirse, ilk vazife veya çalışma yerine geldiği zaman namazlarını kısaltır. Çünkü burası kendisi için bir vatan hükmünde değildir. Zira aslî vatan misli ile batıl olur. Oradan seferle değil. Bunu delili Hicretten sonra Peygamber (a.s.)'in kendisini Mekke'de seferî saymasıdır. Fakat, bir kimse çalışmakta olduğu beldeden başka bir beldeye geçici olarak giderse Mesela, Şam'ı terk edip Haleb'e gider de sonra geri dönerse namazlarını tam kılar. Çünkü aslî vatanın hükmü ne ikamet vatanı ile, ne de sefere çıkmakla batıl olmaz. Çünkü bir şey kendisinden daha aşağısı ile batıl olmaz. Belki misli ile yahut daha kuvvetlisi ve üstünü ile batıl olur.


b) Muvakkat İkamet Mahallinden İntikal:
Bir kimse değişik şehirleri dolaşır meselâ, birinde on beş gün kalır da sonra başka bir şehre gidip tekrar buraya geri dönerse, yeniden bir onbeş gün ikamete niyetlenmedikçe burada namazlarını kısaltarak kılar. Çünkü ikamet vatanının hükmü misli ile batıl olur. Buradan sefere çıkmakla da batıl olur. Nitekim aslî vatan ile de batıl olmaktadır. İkamet vatanı, başka bir yerden sefere başlamakla, seferî ikamet vatanına uğruyor ve ikamet vatanıyla sefere başladığı yer arası kısaltma mesafesinden az ise ibtal olmaz.

Maliki Mezhebi: (eş-Şerhu'l-Kebîr, I, 362, vd.; eş-Şerhu's-Sağîr, 1,480 vd.)

Malikî mezhebine göre, seferî eğer yetiştiği ve doğup büyüdüğü aslî memleketine dönerse veya oraya uğrarsa, yahut daimî olarak kalmaya niyetlendiği bir beldeye dönerse, yahut zifafa girdiği ve aralarında geçimsizlik bulunmayan zevcesinin beldesine girerse, -burada dört gün kalmaya niyetlenmese de- yahut dört gün ve daha fazla kalmaya niyet ettiği bir beldeye girerse, namazları kısaltarak kılması caiz olmaz, tam kılması gerekir.

Fakat zifafa girmediği hanımının, yahut aralarında geçimsizlik sebebiyle ayrılık bulunan hanımının beldesine girerse, bu durumlar namazların kısaltılmasına engel değildir. Fakat, beldesine geri dönüş esnasında eğer bulunduğu yer ile memleketi arası sefer mesafesi kadar bir mesafe ise geri dönüş onun hakkında müstakil bir yolculuk olduğu için namazlarını kısaltır. Çünkü dönüş onun hakkında mustakil bir seferdir. Eğer bu kadar mesafe yoksa kısaltmaz, o takdirde namazını tam kılar.

Yine bir kimse vatanına yahut zevcesinin bulunduğu yere girmeye niyet etse kendisi ile gireceği yer arasında şer'î sefer mesafesi yoksa namazlarını kısaltarak kılması caiz değildir.

Şafiî Mezhebi: (Muğni'l-Muhtâc, I, 264)

Vatan: Yaz kış devamlı ikamet edilen yerdir. Bir kimsenin vatanına veya mutlak olarak yahut dört gün kalmaya niyetlendiği bir yere dönmekle, yahut ancak dört günde görülecek bir işi olan yere varmasıyla artık namazlarını kısaltması caiz değildir.

Bir kimse kendi vatanına dönmeye niyet ederse, yahut dönmek hususunda tereddüde düşerse namazlarını kısaltması mümkün değildir. Bu bir yerde eğleşiyor ve yürümüyorsa, kendi başına hareket edebiliyor ve başkasına tabi değilse, hatta ikamete elverişli olmayan sahra gibi bir yerde bulunuyorsa ve aradaki mesafe de kısaltma mesafesinden az ise böyledir. Eğer yolda yürürken, yahut başkasına tabi iken (zevcenin kocasına tabi olması gibi) memleketine geri dönmeye niyetlenirse-fıilen geri dönünceye kadar namazlarını kısaltır.

Bunun gibi bir kimse seferde iken, İkamet niyeti olmaksızın vatanına uğramayı kastederse yine namazlarını kısaltır. Bunun gibi bir kimse bir beldede her an gerçekleşmesini beklediği bir işini görmek için ikamet etse bu müddet on sekiz güne varıncaya kadar namazlarını kısaltır. Yine bir kimse (daimî ikamet yeri olmayan) vatanından başka bir yere dönerse de namazlarını kısaltır. Gittiği bu yerde hanımı yahut aşireti bulunsa da hüküm aynıdır. Bir kimse vatanından başka bir yere dönmek niyetiyle yola çıkarsa, bu dönüş eğer bir ihtiyaca bağlı değilse namazlarını kısaltmaz. Eğer temizlik yapma gibi bir ihtiyaç dolayısıyla ise namazlarını kısaltabilir.

Hanbeli Mezhebi: (Keşşaful-Kına, I, 600)

Bir kimse sefere çıktığı vatanına geri dönerse, yahut sefer mesafesi kadar bir mesafe katetmeden geri dönerse namazlarını kısaltamaz, tam kılar. Bunun gibi seferî kişi vatanına uğramaktan başka bir İhtiyaç için olmasa da seferde vatanına uğrarsa namazlarını tam olarak kılar. Çünkü bu kişi burada mukim hükmündedir.

Bir kimse kendi vatanı olmasa bile, hanımının bulunduğu vatana uğrasa yine buradan ayrılıncaya kadar namazlarını tam kılar. Çünkü bu kişi daha önce de geçtiği üzere burada mukim hükmündedir.

Bunun gibi yine bir kimse evlendiği bir beldeye uğrasa, buradan ayrılıncaya kadar namazlarını kısaltır.

Çünkü Osman (r.anh) şöyle demiştir: "Peygamber (a.s.)'in şöyle buyurduğunu duydum:
"
Her kim bir beldede evlenirse beldede mukim gibi namaz kılsın."
(İmam Ahmed rivayet etmiştir.)

Bu hadisin zahirî manası, zevcesinden ayrıldıktan sonra olsa da, demektir. Fakat orada eğer ana baba, davar, mal gibi ilgileri bulunur ve yukarıda sayılan kimselerden değilse namazlarını kılsaltması caiz olur.

Namazları Kısaltmanın Caiz Olmadığı ve Seferinin Mukim Gibi Olduğu Durumlar:

Hanefilere göre (el-Lubâb, 1,107-108; Meraki’l-Felâh, 72; ed-Durru'l-Muhtâr, I, 736 - 738.)

Bir beldede yahut bir köyde 15 gün ikamete niyet edilmesi hâlinde namazları kısaltmak caiz olmaz. Ancak hangisinde geceleyeceğini belirlemediği iki ayn beldede kalmaya niyet ederse o takdirde kısaltmak caizdir.

Eğer beldesinden sefer mesafesi kadar bir mesafeyi katetmişse daimî ikamet mahalli olan vatanına geri dönmekle seferflikten çıkar. Bir de sefeiî, mukim kişiye uyarsa namazlarını tam kılar. Bu durumlardan biri de kendi başına hareket etme serbestliğine sahip olmamaktır. Bir diğeri yolculuğa çıkarken belirli bir yere gitmeyi kastetmiş olmamaktır.

Malikîlere göre:

Beş şeyden biri seferîliği keser:

1 - Geri döndüğü beldesine girmek. İster bu belde vatanı olsun ister olmasın, hüküm değişmez. Bu beldeye geri dönünce burada 4 gün kalmaya niyetlenmese de bu kişi seferflikten çıkar. Ancak bir kimse bir beldede geçici olarak ikamet etmekte iken sefer niyeti ile burasını terkederse o takdirde sonradan buraya geri dönse de seferîliği kesilmez. Bu kişi namazlarını kısaltarak kılabilir. Oradan sefere çıktığı beldesinden murat, kendi vatanı yahut sefer mesafesi esnasında bulunan zevcesinin memleketidir. Bir kimsenin kendi beldesine girmesinin seferîliği kesmesinin sebebi, kendi beldesine girmenin ikamete imkân vermesidir. Bir kimsenin misafir bulunduğu yerde ikamete sadece niyet etmesi ile seferîlik kesilirse, bizzat ikamet etmesi seferîliği daha kuvvetle sona erdirir.

2 - Vatanına yahut zifafa girdiği hanımının bulunduğu yere henüz sefer mesafesi katetmeden dönmek. Sadece geri dönmeye başlamak seferîlik hükmünü keser.

3 - Yolculuk esnasında kendi vatanına girmek. Bu da sefere gittiği yerden usanıp oradan başka bir yere giderken vatanından geçmek suretiyle olur.

4 - Yirmi vakit namaz kılmayı gerektirecek şekilde tam dört gün bir yerde ikamete niyet etmek, yahut daha önceden bir yerde genellikle dört gün kalındığını bilmek. Meselâ, kafile bu yerde dört gün kalmayı âdet haline getirmişse burada da mukim olunur.

5 - Sadece zifafa girdiği hanımının bulunduğu yere girmek. Çünkü burası kendi vatanı hükmündedir. Ana baba gibi yakın akrabanın bulunduğu yere girmeye gelince bu, sefer hükmünü kesmez ve namazları kısaltmaya engel olmaz. (eş.Şerh'l-Kebîr, 1,362-364; eş-Şerhu's-Sağîr, 1,480-481)

Şafiîlere göre:

Bir yerde tam 4 gün kalmaya niyetlenmekle, bir de daimî ikamet mahalli olan kendi vatanına girmekle namazları kısaltmak mümkün ve caiz olmaz.

Yine seferinin mukim kişiye yahut seferîliği şubheli bulunan kimseye uyması, belli bir yere gitmeyi kastetmemesi, sefer mesafesinden az bir yolculukta kendi başına hareket etme imkânına sahib olmaması, masiyet ve günaha vesile olan bir yolculuğa çıkması, namaz esnasında seferîliğin kesilmesi, iftitah tekbiri esnasında namazları kısaltmaya niyet etmemesi hâllerinde de namazların kısa olarak kılınması caiz değildir.
(Muğni'l-Muhtâc, I, 267-271)

Hanbelilere göre:

Yirmibir durumda namazları kısaltmak caiz olmayıp tamamlamak vacibdir:

1 - Bir işi olmasa da yolculuk esnasında seferinin kendi vatanına uğraması.

2 - Kendi vatanı olmasa da hanımının bulunduğu beldeye uğraması.

3 - Evlendiği beldeye uğraması. Bununla ilgili çeşitli durumlar daha önce geçmiştir.

4 - Hazarda(ikamet ettiği yerde)mukim olarak iftitah tekbirini alıp sonra sefere çıkması.

5 - Hazarda bir namazın vakti girdikten sonra yolculuğa çıkmak.

6 - Seferde dört rekâtlı bir namaz için iftitah tekbiri almak, sonra da ikamet etmek. Meselâ, bir gemiye binip namaz esnasında vatanına ulaşmak gibi. Burada hazarın hükmü seferin hükmüne üstün kılınır.

7 - 8 - Seferde iken, hazarda kılmadığı bir namazı hatırlamak, yahut hazarda iken seferde kılmadığı bir namazı hatırlamak. Yani hazarda iken seferdeki bir namazı hatırlatmakla kişiye namazını tam olarak kılmak lâzım gelir. Çünkü tam kılmak asıldır. Dolayısıyla hazarın hükmü sefere üstün tutulmuştur.

9 -10 - Bir kimsenin mukim bîrine, yahut namazı tamamlaması gerekli olan birine uyması.

11 - Seferi olup olmadığı hakkında şubhe ettiği birine, yahut mûkîm olduğunu kuvvetli kanaati ile tahmin ettiği birine uymak. Uyduğu bu kişinin sonradan scfeiî olduğu ortaya çıksa da, iftitah tekbirini alırken bu konuda kesin bir bilgisi bulunmadığı ve mukim olduğuna inandığı için namazını tam olarak kılar.

12 - Tam kılması gerekli bir namaza başlayıp sonradan bozulan bu namazı yeniden kılarsa yine tam kılması gerekir. Meselâ, bir kimse mukim birine uysa, namaz esnasında abdesti bozulsa bu namazı tam olarak yeniden kılması gerekir. Çünkü bu namaz başlangıçta kendisine tam olarak farz olmuştur. Kısaltılmış olarak iade edilmesi caiz değildir.

13 - Namaza girince kısaltmaya niyet etmemek. Böyle bir kimsenin namazını tam olarak kılması lâzımdır. Çünkü tam kılmak asıldır. Mutlak olarak niyetlenmek tam kılmaya hamledilir.

14 - Namazda tam kılmaya mı, yoksa kısaltmaya mı niyet ettiği hususunda şubhelenmek. Daha sonra namaz esnasında halırlasa da namazını tam olarak kılması lâzımdır. Çünkü namazın bir kısmında tamamlamayı gerektirecek durum mevcuttur. Tam kılmak asıl olduğu için, buna göre, hüküm verilmiştir.

15 - Sefer esnasında bilerek bir namazı yahut namazın bir kısmını terketmek. Meselâ özürsüz olarak namazını tehir edip vakti çıksa, onu kaza ederken tam olanak kılması gerekir. Bu mesele haram olan sefere kıyas edilmiştir. Çünkü bu kimse namazını bile bile özürsüz olarak tehir etmekle Allah'a asi olmuştur.

16 - Yol kesicilik gibi, seferini masiyet seferine çevirmeye niyet etmek ve kendisi ile vatanı arasında sefer mesafesinden daha az bir mesafe bulunduğu hâlde, geri dönmeye niyet etmek.

17 - Bir kişi namaz esnasında, bir masiyet için çıkmış bulunduğu yolculuktan tevbe etmese namazı tam kılması gerekir. Namazı kısaltmanın haram olduğuna inanarak namaza başlayan kişinin bu namazı tam olarak kılması gerekir. Bu inancında hatalı da olsa hüküm değişmez.

18 - Seferî namazını kısaltmaya niyetlendikten sonra, tamamlamaya niyet ederse tam kılması vacibtir. Çünkü bu kişi asla dönmüştür.

19 - Mutlak olarak ikamete niyet etmek. Bir beldede belli bir süre kalmakla sınırlandırmazsa, savaş bölgesinde de bulunsa, yahut ikamete elverişli olmayan bir çölde de olsa namazlarını tam olarak kılar. Çünkü kısaltmayı mubah kılan seferîlik, ikamet niyeti ile yok olmuştur.

20 - Bir yerde yirmi vakit namazdan fazla ikamet etmeye niyetlenirse namazlarım tam olarak kılar.

21 - Namazları kısaltmaya engel bir ikamete niyet edip etmediğinde şüpheye düşerse namazları tam olarak kılar. Çünkü namazları tamamlamak asıldır. Ruhsatı mubah kılan sebeplerde şubhelenmekle asıl olan şeyden vazgeçilmez.
(Keşşafu'l-Kınâ', 1,600-605)

6. Seferde kaçırılan namazların kazası:

Bu konu kaçırılan namazların kazası bahsinde geçmiş olup biz burada kısaca fakihlcrin görüşlerini özetlemeye çalışacağız:

Hanefî ve Malikî Mezhebleri:
Hanefî ve Malikî mezheblerine göre, seferde bir namazı kaçıran kişi, hazarda onu seferde kaçırdığı gibi iki rekât olarak kaza edecektir. Hazarda bir namazı kaçıran kişi, onu seferde dört rekât olarak kaza edecektir. Çünkü namaz borç olarak gerçekleştikten sonra değişmez. Kaza edaya göre yapılır, yani kaza edilen namaz, edâ ediliyormuş gibi kılınır. (Fethu'l-Kadîr, I,405; Meraki'l-Felâh, 72; el-Lubâb, 1,110; el-Kavântnu'l-Ftkhyye, 71; eş-Şerhu Kebîr, I, 263)

Şafii ve Hanbeli Mezhebleri:
Hazarda kazaya kalan namaz, ister seferde ister hazarda kaza edilsin, dört rekât olarak kılınır. Çünkü namazları kısaltmak seferin ruhsatlarından biridir. Seferin yok olması ile batıl olur.

Bu mesele üç gün ayaklarındaki mestler üzerine mesh etme ruhsatına benzer. Yolculuk sona erince ruhsat da sona erer. Ayrıca bu namaz kişinin zimmetinde tam olarak sabit olmuştur. Seferde kmnamayan ve kazaya bırakılan namaz ise seferde kılınırsa kısaltılarak, hazarda kılınırsa tam olarak kılınır. Şafiîlerde azhar olan görüşe göre hüküm böyledir. Çünkü bu namaz seferde farz olmuştur. Dolayısıyla sebebin bulunmasına bakılır.

Bu iki görüş bana göre, birbirine denktir. Kişi dilediği ile amel edebilir. Dinî yönden hangisini daha ihtiyatlı bulursa kişi onu seçebilir. (Mugni'l-Muhtâc, I, 263, et-Mugnî,II, 282 vd.)


7. Seferde sünnet namazlar:
Nevevi'nin söylediğine göre fakihler seferde mutlak nafile namazların mustehab olduğunda ittifak etmişlerdir. Ancak, vakit namazlarına bağlı olan nafile namazların mustehab olduğu konusunda farklı düşünmüşlerdir. (Ebu Abdullah Muhammed b. Ali b. Muhammed El-Havlâni Şevkâni, Neylu'l-Evtâr, III, 219 vd)

İbni Ömer ve başkaları bunları terk etmişlerdir. Şafiî ve talebeleri ile cumhur sünnet namazları mustehab kabul etmişlerdir.

Cumhurun dayandığı birinci delil, namaz vakitlerinde namazlara bağlı olan sünnetlerin mutlak mânada mendub olduğu ile ilgili umumî hadislerdir. Bununla beraber, Peygamber (a.s.) Mekke'nin fethedildiği gün kuşluk namazını kılmıştır, sabah namazının iki rekâtım da, uyuyakaldıkları ve üzerlerine güneş doğduğu zaman kılmıştır. Sunen sahiblerinin zikrettikleri daha başka hadisler de vardır.

Fakihler mutlak nafilelere kıyas ederek seferde sunnet namazların kılınmasının mustehab olduğuna görüşüne varmışlardır.

Buharî ile Muslim'de İbni Ömer'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
" Peygamber (a.s.) ile beraber butundum. Seferde nafile namaz kıldığını görmedim."

Bir rivayette şöyle demiştir:
"Rasulullah (a.s.) ile beraber bulundum. O seferde iki rekâttan fazla namaz kılmazdı. Ebu Bekir ile Ömer ve Osman'ın da böyle yaptıklarını gördüm."

Nevevî demiştir ki: "Peygamber (a.s.) vakit sünnetlerini bineğinin yanında kılmış, îbni Ömer de onu görmemiş olabilir. Çünkü nafile namazın evde kılınması daha faziletlidir. Belki Peygamber(a.s.) bazı vakitlerde terk etmenin câiz olabileceği konusunda halkı uyarmak için yapmış olabilir."

Hanefîler şöyle demişlerdir:
Eğer seferî emniyet içinde bir yerde konaklayıp yerleşmişse, namaz vakitlerine bağlı bulunan sünnetleri de kılar. Fakat, eğer korku ve kaçma durumunda ise, yani işi acele ve yolculuğuna devam etmek zorunda ise, sünnetleri kılmaz. Muhtar olan görüş de budur. (Alaeddin Muhammed b. Ali b. Muhammed Ed-Dımaşki El-Haskefi, ed'Durru'l-Muhtâr, I, 742)
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
İKİ NAMAZI BİRLEŞTİREREK KILMAK (CEM)

1. Birleştirmenin Meşruluğu:

Hanefiler dışındaki
Cumhura göre: (eş-Şerhu'l-Kebir, 1, 368; Muğni'l-Muhtac 1, 271 vd.; el-Muhezzeb, 1, 104; Keşşafu'l-Kınâ', II, 3; el-Muğnî,1, 271)

Öğle ile ikindiyi birinci namazın vaktinde (cem-i takdim tarzında) birleştirmek yahut öğleyi ikindiye tehir ederek (cem-i tehir tarzında) ikinci namazın vaktinde kılmak caizdir.
Öne alarak kılma konusunda cuma namazı öğle namazı gibidir.
Yine bunun gibi, akşam namazı ile yatsı namazlarını seferde, hem yatsıyı öne alarak birinci namazın vaktinde, hem de tehir ederek akşamı ikinci namazın vaktinde kılmak caizdir. Bu sefer mesafesi asgarî 89 Km.lik bir mesafedir.

Birleştirilerek kılınan namazlar öğle namazı ile ikindi, akşam ile yatsı namazlarıdır. Bunlardan biri diğerinin vaktinde kılınabilir. Birinci namazın vaktinde birleştirip kılmaya cem-i takdim, ikinci namazın vaktinde birleştirip kılmaya cem-i tehir adı verilir.

En iyisi fakihlerin ihtilâfından çıkmak için ve Peygamberimizin bu birleştirme işine devam etmemesine binaen iki namazı cem etmemektir. Zira cem etmek daha iyi olsaydı, seferde kasretmek (kısaltarak kılmak) gibi bunu da devamlı yapardı.

Cem-i tehirin dayandığı delil :
Buharî ile Muslim'de Enes ve îbni Ömer'den rivayet edilen hadislerdir. Birinci hadis şudur:
"Enes (r.anh) demiştir ki:
Rasulullah (a.s.) güneş meyletmeden (öğle vakti girmeden) önce yola çıkınca, öğle namazını ikindi vaktine kadar tehir eder, sonra bineğinden inip ikisini beraber kılardı. Eğer yolculuğa çıkmadan önce öğle vakti girmişse, öğle namazını kılar, sonra devesine binerdi."

(Buharî ve Muslim. Neylu'l-Evtâr, III, 212.683- Hadisi Tirmizî bu lâfızla, ibni Mace dışındaki cemaat da bu manada rivayet etmişlerdir. Cem-i tehir hadisi Muaz b. Cebel ve ibni Abbas'tan da rivayet edilmiştir. Neylu'l-Evtar, III, 213 vd)
îbni Ömer'in hadisi de şöyledir:
"İbni Ömer'in ailesinden biri yardım isterdi. Bu sebeble İbni Ömer süratle sefere çıkmak zorunda kaldı. Kırmızılık kayboluncaya kadar akşam namazını tehir etti. Sonra bineğinden inip akşam ile yatsıyı birleştirerek kıldı. Sonra da onlara, Peygamber (a.s.)'in acele sefer ettiği zamanlarda böyle yaptığını haber verdi."

(Bu hadisi Ahmed, Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiş olup Tirmizî hasen demiştir. Darâkutnî ile Hâkim, Beyhakî ve ibni Hibban da sahih diyerek rivayet etmişlerdir. (a.g.e.a.g.)

Cem-i takdimin dayandığı delil:

Muaz (r.anh)'dan rivayet edilen şu sahih hadistir.
"Peygamber (a.s.) Tebuk seferinde, akşam vakti girdikten sonra yola çıkınca, yatsı namazını öne alır ve bu namazı akşam namazı ile beraber kılardı." (684)

Hanefilere göre: (el-Lubâb, 1,185,187)

Arefe günü sadece hacılar için öğle ile ikindi namazını cem-i takdim tarzında tek ezan ve iki kametle kılmak caiz olur. Çünkü ikindi namazı malum vaktinden önce eda edilir. İnsanlara bildirmek için sadece kamet getirilir.

Muzdelife gecesinde, akşam ile yatsı namazı bir ezan ve bir kametle cem-i tehir tarzında birleştirilerek kılınır. Çünkü yatsı namazı vaktinde kılınmaktadır. Dolayısıyla insanlara bildirmeye ihtiyaç yoktur.

Hanefîlerin bu hususta dayandıkları delil, namazın vakitlerinin tevatur yolu ile sabit olduğu, bunun tek kişi yolu ile rivayet edilen bir haberle terk edilemiyeceğidir.

Buharî ile Muslim'in rivayetlerine göre, İbni Mes'ud şöyle demiştir:
"Kendisinden başka bir ilâh bulunmayan Allaha yemin ederim ki, Rasulullah (a.s.) hiç bir namazı asla vaktinin dışında kılmamıştır. Ancak iki namaz mustesna. Bunlar da ikindi ile öğle namazı, akşam ile yatsı namazlarıdır. İkindi ile öğle namazlarını Arafat'ta birlikte kılmış, aksam ile yatsı namazlarını da Muzdelife'de bir arada kılmıştır."

Doğrusu iki vakit namazını birleştirerek kılmanın caiz olduğudur. Çünkü bu durum sünnet ile sabittir. Sünnet ise Kur'an gibi teşri kaynağıdır.

2.
İki Namazı Birleştirmenin Sebeb ve Şartları:

Namazların takdim ve tehir tarzında birleştirilmesini caiz görenler, bunun üç durumda caiz olduğunda ittifak etmişlerdir:
Sefer hâli, yağmur ve benzeri kar, soğuk hava gibi durumlar, Arafat ile Muzdelife de bulunma.
Bunlar dışında namazları birleştirerek kılma hakkında ve bunun şartlarında fakihler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir:

Malikîlere Göre: (eş-Şerhu's-Sağir, 1/487-492; eş-Şerhu'l-Kebîr, I,368-"72; el-Kavânînu'I-Fıkhıyye, 84, Bidâyetu'I Muctehid, 1,165,1657)
Öğle namazı ile ikindi namazını, akşam ile yatsı namazını birleştirerek cem-i takdim yahut cem-i tehir tarzında kılmanın altı sebebi vardır:
Bunlar da yolculuk, yağmur, karanlıkla birlikte çamur ve bayılmak ve benzeri hastalıklar, Arafatta Arafe gününde bulunmak, Muzdelife'de bayram gecesi bulunmak.
Bu sayılan durumların hepsinde erkek ve kadınlar için birleştirerek kılmaya ruhsat vardır. Ancak arafat ile Muzdelifede namazları birleştirmek sünnettir.

Seferde ise, mutlak olarak namazları birleştirerek kılmak ruhsata bağlı olarak caizdir. Sefer ister uzun bir yolculuk olsun, ister sefer mesafesi kadar kısa bir yolculuk olsun fark etmez. Bu hüküm kara yolculuğu için olup deniz yolculuğu için değildir. Zira ruhsatın kendine mahsus durumu ardır. Karada yapılan bu yolculuğun masiyet veya eğlence için olmaması gerekir.

Seferde cem-i takdimin caiz olması için iki şart vardır.

a) İstirahat için konakladığı yerde öğle vaktinin girmiş bulunması,

b) İkindi vaktinden önce yola çıkmaya güneş battıktan sonra dinlenmek için konaklamaya niyet etmesi.

Eğer güneşin sararmasından önce dinlenmeye niyet ederse, sadece öğle namazını vaktinde kılar. İkindi namazını vucubun ihtiyarî vaktine tehir eder. Takdim edip kılarsa o da yeterlidir.
Güneş sarardıktan sonra ve batmadan evvel istirahate niyet ederse öğle namazını normal vaktinde kılar. İkindi namazı hakkında serbesttir, isterse takdim edip kılar, isterse istirahat için indikten sonraya tehir eder.

Yolda giderken eğer öğle vakti girerse güneşin sararma vaktinde veya daha önce inip konaklamaya niyet ederse, öğle namazını tehir ederek ikindi namazı ile birlikte bu namazı cem-i tehir ile kılar. Eğer güneş battıktan sonra konaklamaya niyet ederse, o takdirde iki namazı sürt cem' (şeklen cem') olarak birleştirir Yani öğle namazını ihtiyarî vaktin son cüzünde, ikindi namazını ihtiyarî vaktin ilk cüzünde kılar.

Akşam ile yatsı namazının birleştirilerek kılınmasının hükmü öğle ile ikindi konusunda verilen tafsilâta göredir. Ancak şu mülâhazayı buna eklemek gerekir:
Güneşin batması öğle vaktinde zeval yerinde, fecrin doğması da güneşin batması yerinde kabul edilir. Gecenin son üçte ikilik bölümü güneşin sararma vakti gibidir.

Karın ağrısına yakalanmış ve benzeri hastalıkları olan kimselerin cem-i sâri yapmaları caizdir. Bu gibi kimseler ilk farzı, vaktin son cüzüne ikinci farzı vaktin ihtiyarı olan ilk üzünde kılabilirler. Bunun faydası mekruh olmamasıdır.
Sağlam kişilerin ise cem-i sâri yapmasında kerahet vardır.
ikinci namazın (yani ikindi veya yatsının) vaktinin girmesi esnasında bayılma, baş dönmesi, hummaya tutulma gibi bir şeyden korkan kimse, râcih olan görüşe göre ikinciyi birinci namazla birleştirebilir.

Özet olarak:
Hasta kişi aklının kaybolmasından korkar da birleştirmek kendisne daha kolay geliyorsa, birinci namazın vaktinde ikinci namazı birleştirerek kılabilir.

Yağmur, soğuk, kar yahut şiddetli karanlık ile birlikte çamurlu bir ortamda sadece akşam namazı ile yatsı namazı için camide cemaatle cem yapılabilir. Yağmurun insanları elbiselerini başlarına büründürecek derecede kuvvetli olması, çamurun ise ayakkabı giymeye engel olacak derecede çok olması gerekir. Ancak batak çamur ile karanlığın bir arada bulunması durumunda cem caizdir. Sadece birinin bulunması ile cem etmek caiz değildir. Namazları cem etmeye başladıktan sonra yağmur kesilecek olursa, cem'e devam etmek caizdir. Meşhur olan görüşe göre, bu iki namazın her biri için ezan ve kamet lâzımdır. Birinci ezan akşam namazı için minareden yüksek sesle okunur. İkinci ezan minarede değil mescitte alçak bir sesle okunur. Ezan okunduktan sonra akşam namazına başlamanın üç rekât kılacak kadar bir zaman tehir edilmesi mendubdur. Namazdan sonra insanlar mescitte başka nafile namaz kılmadan evlerine giderler. Çünkü bu zamanda nafile namaz kılmak mekruhtur. Namazları mescidde birleştirerek kıldıktan sonra nafile namaz kılınmaz, şafak kaybolana kadar vitir namazı da kılınmaz.
Birleştirilen iki namaz arasında nafile namaz kılınmaz. Ancak nafile namaz kılmak mekruh olup birleştirilerek kılınan namazın sıhhatine engel değildir. Mescide komşu olanın iki namazı birleştirmesi caiz değildir. Hatta mescide çıkması zor durumda olan hasta kişi yahut mescide çıkmasından ötürü fitnenin meydana gelmesinden korkulmayan bir kadın da olsa, hüküm değişmez.
Bunun gibi, mescidde yalnız başına iki namazı birleştirerek kılmak caiz değildir. Ancak cem eden kişi eğer daimî imam olursa ve gideceği evi bulunursa, bu kimsenin iki namazı yalnız başına cem etmesi caizdir. Hem imamlığa hem de iki namazı birleştirmeye niyet eder. Çünkü imam cemaat mertebesindedir. İki namazın birleştirilmesinde birinci namaz için imamlıkta olduğu gibi niyet etmek vacibdir.

Hacda iki namazı birleştirerek kılmak ittifakla sünnettir. Hacının öğle ile ikindiyi Arafatta cem-i takdim ile, yani öne alarak kılması sünnettir. îster Arafat ehli olsun, ister Mina'da veya Muzdelife'de oturan biri olsun, ister yabancılardan olsun fark etmez! Arafatlı olan kimse sünnet olarak namazlarını kısaltır; mesafe, namazları kısaltacak kadar uzun olmasa da hüküm aynıdır.

Yine hacının akşam ile yatsı namazlannı Muzdelife'de cem-i tehir ile yatsı vaktinde kılması da sünnettir. Muzdeliyeli olmayanlar için de yatsı namazını kısaltarak kılmak yine sünnettir. Çünkü kaide şudur: "Her hacı için namazları birleştirerek kılmak sünnettir." Namazları kısaltmak, Arafat ve Müzdelife halkından olmayanlara mahsustur.

Şafîilere göre: (el-Mecmu', IV.253-269; el-Muhezzeb, 1,104 vd. Muğni'l-Muhtac, 1,271-275)
Namazların birleştirilerek kılınmasını, sadece seferde, yağmurlu havada ve hacda Arafat ile Muzdelife'de caiz görmüşlerdir.
Yağmur, eriyen kar ve buzlu havalarda namazlan cem-i takdim ile birleştirmek azhar görüşe göre, yağmur sebebiyle yolda eziyet çekme durumlarında uzak olan mescidde cemaatle kılanlar için caizdir. Şafiinin yeni mezhebine göre, bu durumlarda namazları cem-i tehir ile birleştirmek caiz değildir.
Çünkü yağmurun devam edeceği kesin olarak bilinmemektedir; kesilebilir. Dolayısıyla özürsüz olarak namazın vaktini geçirmek söz konusu olabilir.

Şafıîlerin cem-i takdimin caiz olduğu hususunda dayandıkları delil, Buharî ile Muslim'de İbni Abbas'tan rivayet edilen şu hadis-i şeriftir:
"Rasulullah (a.s.) Medine'de öğle ile ikindiyi birlikte kıldırdı, yine akşam ile yatsı namazlarını birlikte kıldırdı."
Müslim bu hadise şu ilâveyi yapmıştır:
"Korku ve sefer olmaksızın."

Namazları cem-i takdim ile birleştirmenin caiz olmasının şartı, birinci namazın selâmını verince yağmurun devam edip ikincinin başında da sürmesidir. Yağmurun mutlaka iki namaz arasında devam etmesi gerekir. Bu iki durum dışında arada yağmurun kesilmesi zarar vermez.

Yağmurlu günde cuma namazı ikindi namazı ile beraber cem-i takdim ile birleştirilebilir. Hutbe okunurken yağmur bulunmasa da hüküm aynıdır. Çünkü hutbe namazdan değildir.

Şafiî mezhebinde meşhur olan görüşe göre, cıvık çamur, şiddetli rüzgâr, karanlık ve hastalık sebebiyle namazları birleştirmek caiz değildir. Bu hüküm namazın vakitleri ile ilgili hadislere dayanmaktadır. Açık bir nas bulunmadan bu hadise aykırı davranmak caiz değildir.
Yine Peygamber (a.s.)'in çok kere hastalandığı hâlde, hastalık sebebiyle namazları birleştirdiğine dair açık bir rivayet nakledilmemiştir.
Bunun gibi, vucudu zayıf olup evi mescidden çok uzakta bulunan kimselerin de bunda açık bir meşakkat bulunmasına rağmen, namazlarını birleştirerek kılmaları caiz değildir. Hasta da böyledir.

Hacının Arafat'ta cem-i takdim yapması, Muzdelife'de cem-i tehir yapması da mendubtur. Nitekim Malikîler de aynı görüştedir.

Yolculuk sebebiyle namazları birleştirme konusuna gelince:
Hem cem-i takdim, hem de cem-i tehir tarzında kılmak caizdir. Namazları kısaltmada olduğu gibi, bunun şartı yolculuğun uzun bir yolculuk olmasıdır. Bu da sefer mesafesi kadardır.



Cem-i Takdimin Altı Şartı Vardır:

1 - Namazları birleştirmeye niyet etmek:
Bu niyet birinci namaza başlarken yapılır. Azhar olan görüşe göre namaz arasında da niyet edilebilir. Hatta selâmla birlikte edilse de olur.

2 - Tertibe riayet etmek, yani önce birinci vaktin namazını kılmak:
Bu da önce birinci vaktin namazını, sonra ikinci vaktin namazını kılmakla olur. Çünkü vakit, birinci namaza aittir. İkinci namaz ise birinciye bağlı olarak kılınmaktadır. Metbu' durumundaki birinci namazı öne almak gerekir. Bir kimse iki namazı birleştirerek kıldıktan sonra, birinci namazın bir şartı yahut rüknü bulunmaması sebebiyle bozulduğu ortaya çıkarsa, ikinci namaz da bozulur. Çünkü birinci namazdan başlama şartı bulunmamıştır. Ancak ikinci namaz, sahih olan görüşe göre, nafile yerine geçer.

3 - İki namazı peşpeşe kılmak, aralarında uzun bir fasıla bulunmamak:
Çünkü birleştirme işi bu iki namazı tek namaz gibi yapmıştır. Namazın rekâtlarında olduğu gibi, peşpeşe kılınması, aralarının ayrılmaması vacibdir. Nitekim bir tek namazın rekâtları arasında fasıla vermek caiz değildir. Eğer bu iki namazın arasına uzun bir fasıla girerse, hatta bu fasıla yanılmak, bayılmak gibi bir özür sebebiyle de olsa cem batıl olur ve ikinci namazı asıl vaktine tehir etmek vacib olur. Çünkü cem'in şartı bulunmamıştır. Eğer iki namaz arası kısa bir fasıla ile ayrılırsa bu zarar vermez.
Meselâ, ezan, kamet, taharet gibi işlerle ayırmak gibi. Bunun dayandığı delil Buharî ile Muslim'de Usame'den rivayet edilen şu hadisi şeriftir:
"Peygamber (a.s.) Nemre'de iki namazı birleştirdiği zaman ikisi arasında kaamet getirmiştir."

İki namaz arasındaki fasılanın uzunluğu örf ile bilinir. Çünkü bu fasılanın ne lugatte, ne de şeriatte bir kaidesi vardır.
Sahih olan görüşe göre, teyemmumlü kişi de abdestli kişi gibi iki namazı birleştirebilir. Suyu aramak için araya kısa bir zamanın girmesi zarar vermez. Çünkü bu namazın yararınadır, namaz için kamet getirmeye benzer. Belki bunu yapmak daha da iyidir. Çünkü namaz için su şart, kamet değildir.
Bu üç şart, yani cem'e niyet etmek, tertibe riayet etmek ve peşpeşe kılmak sahih olan görüşe göre, cem-i tehirde vacib değildir.

4 - İkinci namaz için iftitah tekbiri alıncaya kadar seferîliğin devam etmesi şarttır.
İkinci namazı kılarken seferfliği kesilirse de zarar vermez. Fakat, ikinci namaza başlamadan önce seferîliği kesilirse, cem yapması sahih değildir. Çünkü sebeb ortadan kalkmıştır.

5 - İkinci namaza başlayıncaya kadar birinci namazın vaktinin kesin olarak devam etmesi, çıkmamış bulunması da şarttır.

6 - Birinci namazın sahih olduğuna inanmak:
Meselâ bir kimse ihtiyaç yokken cuma namazının bir kaç ayrı camide kılındığı bir yerde cuma namazı ile ikindi namazını birleştirecek olsa ve hangi mescitteki cuma namazının daha önce veya beraber kılındığı hususunda şubheye düşse, ikindi namazını Cumua namazı ile beraber cem-i takdim ile birleştirmesi sahih değildir.


Cem-i Tehirin Sadece İki Şartı Vardır:

1 - Birinci namazın vakti çıkmadan önce onu tehir ederek kılmaya niyet etmek:
Bir rekât miktarı da olsa, yani başladığı takdirde eda olabilecek bir zaman içinde bile niyetlense sahihtir. Eğer bu niyeti yapmadan birinci namazın vakti çıkarsa hem günahkâr olur, hem de bu namaz kazaya kalmış olur. Niyet etmenin şart olduğunun delili şudur:
Bir kimse namazı bazen birleştirme niyeti ile, bazen de başka sebeblerle meselâ, tenbellik göstererek tehir edebilir. Bu sebeble diğerlerinden ayrılacak bir niyyet yapmak gerekir. Yani meşru tehir ile meşru olmayanı birbirinden ayıracak bir niyet gereklidir.

2 - İkinci namazı tamamlayıncaya kadar seferîliğin devam etmesi şarttır:
Eğer namaz esnasında ikamete niyetlenmek suretiyle seferilik sona ererse birinci namaz, yani öğle veya akşam namazları kazaya kalmış olur. Çünkü birinci namazlar mazeretten dolayı eda etmede ikincilere bağlıdır. Oysa ikinci namaz tamamlanmadan bu özür ortadan kalkmıştır.

Cem-i tehirde tertib vacib değildir. Çünkü ikinci namazın vakti aynı zamanda birinci namazın da vaktidir. Dolayısıyla dilediğinden başlaması caizdir. İki namazın cem-i tehirde peşpeşe kılınması da yine vacib değildir. Birinci namazın ikinci namazla birlikte kılınması, hazırdaki namazla beraber kazaya kalan namazın kılınması gibidir. Aralarını ayırmak caizdir. İki namazın tertibli kılınması ve peş peşe kılınması ise sünnettir, şart değildir.

Sunnet Namazlara Gelince:
Bir kimse öğle ile ikindi namazını birleştirince, öğle namazından önceki sünneti daha önce kılar, tehir de edebilir. İster cem-i takdim yapsın, ister cem-i tehir yapsın hüküm değişmez. Eğer cem-i tehir yapmışsa iki namazın arasına almak da caizdir, bu cem-i tehir durumunda öğle yahut ikindiden hangisini önce kılarsa kılsın.
Bir kimse, akşam namazı ile yatsı namazını birleştirirse, bunların sünnetlerini sona bırakır. Eğer cem-i tehir yapmış ve akşamı önce kılmışsa akşamın sünnetini araya alabilir. Eğer cem-i tehir yapmış ve yatsıyı önce kıl-mışsa yatsı namazının sünnetini ortaya almak caizdir. Bundan başka şekiller yasaklanmıştır.

Hanbelî'lere göre: (Keşşâfu'l-Kınâ; II, 3-8; el-Mugnî, E, 273-281.)
Sekiz durumda namazları hem cem-i takdim, hem de cem-i tehir tarzında birleştirerek kılmak caizdir:

1 - Dört rekâtlı namazların kısaltılmasını mubah kılacak ölçüde uzun bir yolculuk yapmak.
Bununla beraber bu yolculuğun haram ve mekruh bir yolculuk olmaması ve en az iki günlük bir mesafe olması gerekir. Çünkü namazları birleştirmek, yolculukta sıkıntıyı gidermek için sabit olan bir ruhsattır. Namazları kısaltmak ve üç gün mestler üzerine mesh etmekte olduğu gibi, uzun yolculuklara tahsis edilmiştir.

2 - Namazları birleştirmeyi terkedince zorluk ve zafiyete düşecek derecede hasta olmak.
Çünkü " Peygamber (a.s.) korku durumu ile yağmur dışında da namazları birleştirerek kılmıştır"
Bir rivayette: "Korku ve yolculuk dışında."
(Bu iki hadisi Muslim Ibnî Abbas'tan rivayet etmiştir) denilmektedir.

Yolculuk, korku durumları ile hastalıktan başkası özür değildir. İmam Ahmed, özür olma konusunda hastalık durumunun yolculuktan daha kuvvetli olduğunu delil olarak ileri sürmüştür.
Seferîde olduğu gibi, hasta olan kişi namazları birleştirirken öne almakta yahut tehir etmekte serbesttir. Her iki durum da hasta bakımından eşit olursa, tehir ederek birleştirmek daha iyidir.

3 - Çocuk emzirmek:
Çocuk emziren anne için namazları birleştirerek kılmak caizdir. Çünkü çocuk emzirme müddetinde her namaz için pislikleri temizleme durumu zorluk meydana getirmektedir. Çocuk emziren kadın aynen hasta gibidir.

4 - Her namaz için su ile yahut teyemmum yaparak temizlenmekten âciz olmak:
Her iki şekilde temizlenmekten âciz olan kimseler için namazları birleştirerek kılmak, zorluğu gidermek için caizdir. Çünkü bu kişi yolcu ile hasta gibidir.

5 - Vakti bilmekten âciz olmak:
Kör insanlarda olduğu gibi, vakti bilmekten âciz olan kimseler için namazları birleştirmek caizdir.

6 - İstihaze (özür kanı) ve benzeri durumlar:
Özür kara gelen kadınlann, idrar ve mezisini tutamayan yahut daimî burun kanaması ve benzeri durumlarla karşılaşan kimselerin de namazlarını birleştirerek kılmaları caizdir. Çünkü daha önce de geçmiş bulunan Hamne hadisinde, Hamne Peygamber (a.s.)'e istihaze kanı konusunda soru sormuş, Peygamber (a.s.) de ona şöyle cevab vermişti:
"Eğer öğle namazını tehir edip ikindiyi öne almakla kendinde bir güç bulur da yıkanırsan ve böylece iki namazı birleştirebilirsen yap."
(Ahmed, Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiş olup, Tirmizî sahih demiştir)

Sidiğini tutamama ve benzeri durumlarla karşılaşmak da bunun manasına dahildir.

7-8- Özürlü olmak yahut meşgul olmak:
Meşgul olan yahut cuma ve cemaati terketmeyi mubah kılacak bir özrü bulunan kimselerin namazlarını birleştirerek kılmaları caizdir. Canına kasdedilmesinden yahut ırzına yahut malına bir zarar gelmesinden korkmak yahut namazlan birleştirmeyi terkettiği takdirde geçimi için muhtaç olduğu bir şeyi kaybederek zarara uğramak gibi. Bu hüküm, işçilerin ve ziraatle uğraşanların sulama vakitlerinde nöbetleşe çalışmalarında sığınacakları bir açık kapıdır.

Malikî mezhebinde olduğu gibi, yağmurlu zamanlarda akşam namazı ile yatsı namazlarını birleştirerek kılmak caizdir.
Çünkü Ebu Seleme b. Abdurrahman şöyle demiştir: "Yağmurlu gün olunca, akşam ile yatsı namazlarını birleştirmek sünnettir," (Esrem rivayet etmiştir.)
Mutlak manada sünnet Peygamber (a.s.)'in sünnetine hamledilir.
Yağmurlu günlerde öğle ile ikindi namazlarını birleştirmek caiz değildir. Yukarda geçtiği gibi Ebu Seleme, bu sünnet sadece akşam namazı ile yatsı namazları için söz konusudur, demiştir. Yağmurlu günde birinci namazın vaktinde birleştirilir. Çünkü selef böyle yapmıştır. Ayrıca birinci namazı ikinci namazın vaktine tehir etmek zorluklara ve karanlıkta dışarı çıkmaya yahut yatsı namazı girinceye kadar mescidde uzun süre bekleme zorluğuna sebeptir. Fakat, eğer cemaat bu namazları cem-i tehir ile birleştirmeyi, yani akşam namazını yatsı vaktine tehir ederek birleştirmeyi tercih ederse bu da caizdir. Namazları birleştirmeyi mubah kılan yağmur hâli elbiseyi ıslatacak ve bu durumda mescide çıkmakla kişiye zorluk verecek kadar çok olmalıdır.
Kar yağması ve şiddetli soğuk da bu konularda aynen yağmur gibidir. Hafif yağmur, eğer elbiseyi iyice ıslatmıyorsa namazları birleştirmeyi mubah kılmaz. Esah olan görüşe göre, cıvık çamur tek başına cem için özürdür. Çünkü bu tür çamurun bulunduğu zamanlarda hem ayakkabılara hem de elbiseye bulaşarak zorluk meydana gelmesi söz konusudur.
Çünkü cıvık çamur yağmurda olduğu gibi hem elbiseyi hem de ayakkabıyı kirletir, insanın kaymasına sebep olur, dolayısıyla hem kendisi, hem de elbisesi bundan zarar görür, pislenir. Bunun verdiği eziyet yağmurun verdiği eziyetten daha büyüktür.

Karanlık ve soğuk gecelerde şiddetli rüzgâr durumu, esah olan görüşe göre namazları birleştirerek kılmayı mubah kılar. Çünkü bu durum cuma namazı ile cemaate gitmemek için özür kabul edilmiştir. Nâfi'in de İbni Ömer'den rivayet ettiğine göre:
"Rasulullah (a.s.) yağmurlu yahut rüzgârlı soğuk gecelerde dellâlına şöyle seslendirirdi: Namazlarınızı evlerinizde kılın."

(İbni Mace rivayet etmiştir)

Yukarıda sayılan bütün özürler, namazların cem-i takdim yahut cem-i tehir ile birleştirilerek kılınmasını, evinde kılanlar için yahut mescidde kılanlar için (mescidin çatısı bulunsa da), mescid ve mescide bir kaç adımlık yakın yerlerde kalanlar için, çok az bir zorluk dahi olsa namazları birleştirmeyi mubah kılarlar. Mescide yakın yerde oturanlar, mescid ile oturduğu yer arasında sadece bir kaç adımlık mesafe bulunan kimselerdir.

Kişi için, cem-i takdim yahut cem-i tehirden hangisi durumuna uygun ise, bunu yapmak daha uygun olur. Çünkü daha önce geçen Muaz hadisi, takdim ile tehir arasında serbestliğin ihtiyaca göre olduğu hususunu içerir. (Bu hadisi Ahmed, Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. Şafiî ile Ahmed bu hadisin bir benzerini İbni Abbas'tan rivayet etmişlerdir. Neylu'l-Evtâr, III, 213)

İmam Malik Muaz b. Cebel'den şu hadisi rivayet etmektedir:
"Peygamber (a.s.) bir gün Tebûk gazasında namazını tehir etmiş, sonra çıkıp öğle ile ikindi namazlarını birleştirerek kıldırmıştı. Sonra çadırına girdi, sonra çıkıp akşam ile yatsı namazlarını yine birleştirerek kıldırdı."

(İbni Abdulber bu isnadı sabit bir hadistir, demiştir.)

Eğer iki namazı tehir yahut takdim etmek, kişi yanında eşit ise, tehir ederek birleştirmek daha faziletlidir. Çünkü böyle yapmak ihtiyata daha uygundur. Aynı zamanda böyle yapılınca ihtilâftan çıkılmış ve bütün hadisler ile de amel edilmiş olur.

Hac esnasında namazların birleştirilmesi, Arafat'ta öğle ile ikindi namazını öğle vaktinde cem-i takdim olarak, akşam ile yatsı namazlarını ise, yatsı vaktinde Muzdelife'de cem-i tehir olarak olur. Çünkü bu namazları Peygamber (a.s.) bu şekilde kıldırmışür. Çünkü Arefe günü Arafat'ta kişi, duayla akşam vaktinde de Muzdelife'ye gitmekle meşguldür.

Hanbelî mezhebine göre, namazları cem-i takdim ve cem-i tehir tarzında birleştirerek kılmanın şartı, namazlar arasında terbite riayet etmektir. Birinci namaz ikinci namazdan önce kılınmakdır. Mezhebte sahih olan görüşe göre unutulmak tertip suretiyle düşmez burada.

Hanbelî mezhebine göre, yine cem-i takdimin dört şartı daha vardır.

1 - .... maktadır.

2 - İki namazı peşeşe kılmak:
Birleştirilen iki namaz arasında, kamet getirecek ve çabukça abdest alınacak kadar bir zaman aralığı bulunabilir. Çünkü namazları birleştirmenin manası, arka arkaya, birbirine yakın aralıkla kılmaktır. Bu durum, uzun zaman aralığı olunca ihlâl edilmiş olur. Fakat az bir zaman aralığı affedilir. Zaten kamet ve abdest de namaza ait hususlardandır.

3 - Namazları birleştirmeyi mubah kılan yolculuk, hastalık ve benzeri durumların, birleştirilen namazların iftitah tekbiri alınırken , bir de birinci namazın selâmı verilirken var olması gerekir.
Çünkü birinci namazın iftitahı niyet ve niyetin tamamlanması yeridir, ikinci namazın iftitahı ise birleştirme yeridir. Hatta birinci namazı kılarken yağmur kesilse ve yağmur kesildikten sonra cıvık çamur bulunmasa, ikinci namaza başlanılmamışsa, cem işi batıl olur.

4 - İkinci namaz bitirilinceye kadar, hastalık ve sefer özürlerinin devam etmiş olması da şarttır.
İkinci namaz bitmeden sefer kesilirse, cem işi batıl olur. Yağmur, kar, şiddetli soğuk gibi özürler sebebiyle namazların cem edilmesi durumunda, eğer çamur meydana gelmişse ikinci namaz bitirilinceye kadar bu özürlerin devam etmiş olması şart değildir.

Hanbelî Mezhebine göre, cem-i tehirin iki şartı vardır:

1 - Vakit dar değilse, birinci namazın vaktinde cem etmeye niyet etmek:
Eğer birinci namazın vakti, namaz kılınamayacak kadar dar ise cem etmek sahih değildir. Çünkü bu namazı kılınamıyacak kadar dar bir vakte tehir etmek haram olup bunu yapan kişi günahkâr olur.

2 - İkinci namazın vakti girinceye kadar özrün devam etmesi.
Zira cem etmeyi caiz kılan özürdür. Özür devam etmezse cemin caiz olmaması gerekir. Çünkü gerekçe ortadan kalkmıştır.
Meselâ hasta insanın iyileşmesi yahut yolcu kişinin memleketine geri dönmesi, yağmurun kesilmesi gibi. Fakat ikinci namazın vakti girdikten sonra özrün kesilmesinin her hangi bir tesiri yoktur. Çünkü bu iki namaz kişinin zimmetinde vacib olmuşlardır. Bu namazları mutlaka birleştirerek kılmak gerekir.

İki çeşit cem yapılırken, daha önce de belirttiğimiz gibi tertibe riayet etmek şarttır. Ancak cem-i tehirde peşpeşe yapmak şartı yoktur. Cem-i tehirde iki namaz arasında nafile namaz kılmakta bir beis yoktur. Bunun gibi ikinci namazda cem etmeye niyet etmek de şart değildir. Çünkü ikinci namaz zaten vaktinde kılınmaktadır. Bu namaz her halûkârda edadır.
Cem'in her iki şeklinde imam ile cemaatin aynı kimseler olması şart değildir. Meselâ, birleştirilen iki namazda iki ayrı imam olsa yahut iki namazı birleştirmeyenlere imamlık yapmaya niyetlense, bu durumdaki cem sahihtir. Çünkü her namaz kendi başına bir hüküm taşımakta, niyet olarak diğerinden ayrılmaktadır. Cem ettikten sonra her hangi bir rüknünü unutarak terketmek yahut benzer bir sebeple birincisinin batıl olduğu ortaya çıkarsa, hem birinci namaz hem de ikinci namazı batıl olur.

Namazların birleştirilmesinde sünnetler:

Bir kimse, birinci namazın vaktinde iki namazı birleştirirse bu namazlardan ikincisinin sünnetlerini bu namazlardan ikincisinin sünnetini vakti girmeden önce kılabilir, vitir de yapabilir.
Çünkü ikinci namazın sünneti ikinci namaza bağlıdır, kılınması ve vakti bakımından da ona bağlıdır. Vitir namazının vakti ise, yatsı namazı ile sabah namazı arasıdır. Bu kişi ise yatsı namazını kılmıştır, o hâlde vitir namazının vakti de girmiş demektir.


islam-fikhi-ansiklopedisi-10-cilt-b-boy3a7654632f12082bc5abdeb014188808.jpg

Prof. Dr. Vehbe Zuhayli : Risale yay., İslam Fıkhı Ans., C:2; S: 413- 451
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah-Subhanahu we Teala- razı Olsun akxim,Rahman Size Şehit gibi Yaşayıp Şehit gibi Hicret etmeyi Nasip etsin...Allahumme Amin.
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Tehir konusunda kafama takılan iki şey var;

1.Namazları cem ederken (seferi hali değil) öğleyi ikindiye,ikindiyi öğleye,eklerken iki,iki değilde olduğu gibi 4 dörtlü mü kılıyoruz ?

2.Tehir hakkında bahsederken Abdulhak ahi vermiş olduğu kaynakta sadece şu geçmekte ( Sefer hâli, yağmur ve benzeri kar, soğuk hava gibi durumlar, Arafat ile Müzdelife de bulunma. Bunlar dışında namazları birleştirerek kılma hakkında ve bunun şartlarında fakihler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir )

sadece bu seçenekler var oysa günümüzde örneğin sorguya alınan ahiler oluyor bazı vakitler geçiyor bu konu hakkında tehir hayrından faydalanabilir mi ? Birde eğer faydalanabiliyorsak örneğin ikindiyi öğleye ekledikten sonra ola ki erken çıkan sorgudan ikindi vakti geçmemiş ise bu durumda tehir geçersiz mi olur mu? ikindiyi normal bir şekilde eda etmemiz lazım mı ?

birde su kesintisi olan bir yerde suyun gelip gelmemesi belli olmayan zamanlarda abdestimizi muhafaza ederek namazı tehir edebilirmiyiz ?(yani öğle ile ikindiiyi bir kılabilirmiyiz )
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Aralara girerek sorulara cevab yazacağım.

Tehir konusunda kafama takılan iki şey var;

1.Namazları cem ederken (seferi hali değil) öğleyi ikindiye,ikindiyi öğleye,eklerken iki,iki değilde olduğu gibi 4 dörtlü mü kılıyoruz ?


Seferi halde olmadan cem yaparken normal farzlar yine 4 rekat olarak kılınır.


2.Tehir hakkında bahsederken Abdulhak ahi vermiş olduğu kaynakta sadece şu geçmekte (Sefer hâli, yağmur ve benzeri kar, soğuk hava gibi durumlar, Arafat ile Müzdelife de bulunma. Bunlar dışında namazları birleştirerek kılma hakkında ve bunun şartlarında fakihler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir )

sadece bu seçenekler var oysa günümüzde örneğin sorguya alınan ahiler oluyor bazı vakitler geçiyor bu konu hakkında tehir hayrından faydalanabilir mi ? Birde eğer faydalanabiliyorsak örneğin ikindiyi öğleye ekledikten sonra ola ki erken çıkan sorgudan ikindi vakti geçmemiş ise bu durumda tehir geçersiz mi olur mu? ikindiyi normal bir şekilde eda etmemiz lazım mı ?


Verilen seferiliğin uygulanabileceği yerler, hanefi ve şafi muctehidlerinin ictihadlarıdır. Daha farklı muctehidlerinde farklı yerlerle ilgili seferiliğin olabileceğine dair görüşleride vardır.
Gözaltındaki mucahidlerin tabi ki namazları cem etmeleri mumkundur. Namazı cem ederek önceden kılmış kimse; sonradan vaktin girmesiyle cem düşmez. Veya öğleni ikindi ile Cem'e (cem-i tehir) niyet eden kimse, musait olursa öğlen namazını vaktinde Cem yapmadan vaktinde kılmasında sakınca yoktur.



birde su kesintisi olan bir yerde suyun gelip gelmemesi belli olmayan zamanlarda abdestimizi muhafaza ederek namazı tehir edebilirmiyiz ?(yani öğle ile ikindiiyi bir kılabilirmiyiz )

Bulunduğunuz yerin su kesintisinin gelme süresi hakkında bilginiz yok ise ihtimal ile kılmamanız, vakitlerinde kılmanız daha efdaldir. Fakat o bölgenin mukimisiniz ve su uzun süre gelmiyor, su da yok ise cem yaparak kılmanızda sakınca yoktur. (Allahu alem)
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
ALLAH razı olsun ahi

RABBİMİZİN verdiği kolaylıktan istifade etmek çok güzel nitekim bazı kimseler oluyor örneğin seferi olan bir kimse hakkında efendim suyumuz var yer müsait neden tam kılmıyorsun falan filan yapıyorlar
 
A Çevrimdışı

acer

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ALLAH razı olsun ahi

RABBİMİZİN verdiği kolaylıktan istifade etmek çok güzel nitekim bazı kimseler oluyor örneğin seferi olan bir kimse hakkında efendim suyumuz var yer müsait neden tam kılmıyorsun falan filan yapıyorlar

belki hoşunuza gitmiyecek ama ben o kişilerdenim .çünkü kuran bunu gerektiriyor.bu konu ile ilgili ayeti kerime;

4 / NISA - 101
Ve yeryuzunde sefere ciktiginiz zaman, kafirlerin size kotuluk edeceklerinden korkarsaniz, o taktirde namazdan kisaltmanizda, size bir gunah yoktur. Muhakkak ki kafirler, sizin icin apacik dusmandir.

tabi ki isteyen yine kılabilir belki.ama en doğrusu tam kılmak.çünkü ayetler apacık ortada.fıkıha girmeye gerek yok.s.a.allah razı olsun.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
belki hoşunuza gitmiyecek ama ben o kişilerdenim. çünkü kuran bunu gerektiriyor.bu konu ile ilgili ayeti kerime;

4 / NISA - 101
Ve yeryuzunde sefere ciktiginiz zaman, kafirlerin size kotuluk edeceklerinden korkarsaniz, o taktirde namazdan kisaltmanizda, size bir gunah yoktur. Muhakkak ki kafirler, sizin icin apacik dusmandir.

tabi ki isteyen yine kılabilir belki.ama en doğrusu tam kılmak.çünkü ayetler apacık ortada.fıkıha girmeye gerek yok.s.a.allah razı olsun.

Kardeşim ; din kolaylıktır. Kolaylaştır, güçlendirmeyin. Alimler, bu bir Allahın ikramıdır; Allah'(c.c.)ın ikramını geri çevirmenin hoş karşılanılmayacağını söylerler. Rasulullullah'ta (s.a.v.) davete icabet etmenin sünnet olduğunu bildirmiştir. Ehli sunnet alimlerinin cumhuru da; seferdeki namazı kasr etmeyi uygun görmüşlerdir.
Bir konuda nass mevcut iken, aklını , duygularını öne geçirmemek gerekir.
 
A Çevrimdışı

acer

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Kardeşim ; din kolaylıktır. Kolaylaştır, güçlendirmeyin. Alimler, bu bir Allahın ikramıdır; Allah'(c.c.)ın ikramını geri çevirmenin hoş karşılanılmayacağını söylerler. Rasulullullah'ta (s.a.v.) davete icabet etmenin sünnet olduğunu bildirmiştir. Ehli sunnet alimlerinin cumhuru da; seferdeki namazı kasr etmeyi uygun görmüşlerdir.
Bir konuda nass mevcut iken, aklını , duygularını öne geçirmemek gerekir.

iyi güzelde yani ayet ortada olmasa tamam alimlerin dediklerine bakalım ama ayet apaçık diyor ki,korku hali hariç namazı kısaltın diye bir ayet varsa öğrenmekten memnun olurum buyrun ...varsa söyleyin hepimiz mutmain olalım.allah razı olsun
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
"Yeryüzünde yolculuğa çıktığınız zaman, kâfirlerin size fenalık yapmalarından korkarsamz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şubhesiz, kâfirler sizin apaçık düşmanıdır.." (Nisa 104)

Ey mu'minler, sizler yeryüzünde yolculuğa çıktığınızda namaz kılarken kâfirlerin hücum edib sizi öldüreceklerinden veya esir alacaklarından yahut namazınıza engel olarak sizi Allah'ı birlemekten alıkoyacaklarından korkacak olursanız, mukim iken tam olarak kıldığınız namazları kısaltarak yansını kılmanızda sizin için günah yoktur. Çünkü Allah'ın birliğini inkâr eden kâfirler, sizin Allah'a ve Rasulune iman etmeniz ve putlara tapmamanız ve sapıklıkta kendilerine uymamanız yüzünden sizin apaçık düşmanlannızdir.


Yalâ b. Umeyye'nin, Ömer'den, Ebu Eyyub'un da Ali'den (r..anhum) rivayet ettiğine göre burada, kısaltılabileceği beyan edilen namaz, kişinin yolculuk halindeyken kılacağı farz namazdır. Kısaltılacak miktar ise, dört rekatlı farz namazların iki rekt olarak kılınmasıdır.

Âyette geçen "Kâfirlerin size fenalık yapmalarından korkarsanız" ifadesi, namazın kısaltılması için esasla ilgiii bir şart olmayıp sadece o zamandaki muslumanların genel durumunu belirtmektedir.

Bu hususta Ya'lâ b. Umeyye diyor ki:
"Umer b. el-Hattab'a "Kâfirlerin size kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur." âyetini okudum ve "Bugün artık insanlar güven içindedirler. (Namazı yine kısıltacaklar mı?) dedim.
Umer b. el-Hattab şöyle dedi: "Senin hayret ettiğin bu hususa ben de hayret etmiş ve bunu Rasulullah'a sormuştum. Rasulullah da şöyle buyurmuştu:
"Bu (namazı kısaltma) Allah'ın size verdiği bir sadakadır. Sadakasını kabul edin."
(Muslim, K. d-Musefırîn, bab: 4 Hadis no: 6.S6; ebu Davud, K. es-Sefer bab: 1 Hadis No: 1199)
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
iyi güzelde yani ayet ortada olmasa tamam alimlerin dediklerine bakalım ama ayet apaçık diyor ki,korku hali hariç namazı kısaltın diye bir ayet varsa öğrenmekten memnun olurum buyrun ...varsa söyleyin hepimiz mutmain olalım.allah razı olsun


1- Sahabilerden Cabir'in (Allah ondan razı olsun) bildirdiğine göre "Peygamber efendimiz Fetih yılının Ramazan ayında Mekke seferine çıkmıştı. `Kura-ı Ğanim' denilen yere kadar oruç tutmuştu, yanındakiler de oruçluydular. Burada bir maşraba su istedi ve su dolu maşrabayı herkesin göreceği biçimde havaya kaldırdıktan sonra içti. Bir süre sonra kendisine `Bazıları yine de oruç tutmaya devam ettiler' denildi. Bunun üzerine Peygamberimiz; `Onlar asidirler, onlar asidirler' buyurdu." (Müslim, Tirmizi59)



2- Sahabilerden Hz. Enes (Allah ondan razı olsun) diyor ki:


"Bir defasında Peygamber efendimiz ile birlikte yolculuk yapıyorduk. Kimimiz oruçlu, kimimiz oruçsuz idi. Sıcak bir günde bir yerde konaklamıştık. Gölgeden en çok faydalanan, yanında cübbesi olanlarımızdı. Kimimiz de ellerimizi siper ederek güneşten korunuyorduk. Oruçlular halsiz düşmüştü. Bu yüzden bir süre sonra oruçsuzlar kalktılar, çadırları kurdular ve binek hayvanlarına su verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz; `Bugün sevabı, oruçsuzlar götürdü' buyurdu." (Buhari, Müslim, Nesei)
3- Sahabilerden Hz. Cabir (Allah ondan razı olsun) diyor ki:
"Bir defasında Peygamber efendimiz bir yolculukta idi. Bir ara yol arkadaşlarından birinin etrafında diğerlerinin toplandığını ve kendisini gölge altına aldıklarını gördü. Peygamberimiz; `Nesi var?' diye sorunca arkadaşları `Adam oruçlu' diye cevap verdiler. Bunun üzérine;
`Yolculukta oruç tutmak, birr'in (iyi müslüman olmanın) ve ihsanın gereklerinden değildir.' dedi." (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei, Malik)




4- Sahabilerden Amr b. Umeyye Damerî (Allah ondan razı olsun) diyor ki:


"Bir yolculuk sonrasında Peygamberimizin yanma gitmiştim. Bana `Ya Ebu Umeyye, yemeğe kal' dedi. Ben de kendisine `Ya Resulallah, ben oruçluyum' diye cevap verdim. Bunun üzerine bana;
`O halde sana yolcunun durumu hakkında bilgi vereyim. Yüce Allah, yolcuyu oruç tutmaktan ve namazın yarısından muaf tutmuştur: şeklinde buyurdu." (Nesei)




5- Abdullah b. Kaab b. Malık oğullarından sahabî Enes b. Malik'in (Allah ondan razı olsun) bildirdiğine göre Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:
"Yüce Allah, yolcudan namazın yarısını düşürdü, onu oruç tutmaktan da muaf tuttu. Ayrıca çocuklarına zarar geleceğinden korkan emzikli ve hamile kadınları da oruçtan muaf tuttu." (Eshabu-s Sünen)




“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz (Buhari, İman, 29 6- Müslim,)

Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez (BAKARA 185)



 
A Çevrimdışı

acer

Üyeliği İptal Edildi
Banned
1- Sahabilerden Cabir'in (Allah ondan razı olsun) bildirdiğine göre "Peygamber efendimiz Fetih yılının Ramazan ayında Mekke seferine çıkmıştı. `Kura-ı Ğanim' denilen yere kadar oruç tutmuştu, yanındakiler de oruçluydular. Burada bir maşraba su istedi ve su dolu maşrabayı herkesin göreceği biçimde havaya kaldırdıktan sonra içti. Bir süre sonra kendisine `Bazıları yine de oruç tutmaya devam ettiler' denildi. Bunun üzerine Peygamberimiz; `Onlar asidirler, onlar asidirler' buyurdu." (Müslim, Tirmizi59)



2- Sahabilerden Hz. Enes (Allah ondan razı olsun) diyor ki:


"Bir defasında Peygamber efendimiz ile birlikte yolculuk yapıyorduk. Kimimiz oruçlu, kimimiz oruçsuz idi. Sıcak bir günde bir yerde konaklamıştık. Gölgeden en çok faydalanan, yanında cübbesi olanlarımızdı. Kimimiz de ellerimizi siper ederek güneşten korunuyorduk. Oruçlular halsiz düşmüştü. Bu yüzden bir süre sonra oruçsuzlar kalktılar, çadırları kurdular ve binek hayvanlarına su verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz; `Bugün sevabı, oruçsuzlar götürdü' buyurdu." (Buhari, Müslim, Nesei)
3- Sahabilerden Hz. Cabir (Allah ondan razı olsun) diyor ki:
"Bir defasında Peygamber efendimiz bir yolculukta idi. Bir ara yol arkadaşlarından birinin etrafında diğerlerinin toplandığını ve kendisini gölge altına aldıklarını gördü. Peygamberimiz; `Nesi var?' diye sorunca arkadaşları `Adam oruçlu' diye cevap verdiler. Bunun üzérine;
`Yolculukta oruç tutmak, birr'in (iyi müslüman olmanın) ve ihsanın gereklerinden değildir.' dedi." (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei, Malik)




4- Sahabilerden Amr b. Umeyye Damerî (Allah ondan razı olsun) diyor ki:


"Bir yolculuk sonrasında Peygamberimizin yanma gitmiştim. Bana `Ya Ebu Umeyye, yemeğe kal' dedi. Ben de kendisine `Ya Resulallah, ben oruçluyum' diye cevap verdim. Bunun üzerine bana;
`O halde sana yolcunun durumu hakkında bilgi vereyim. Yüce Allah, yolcuyu oruç tutmaktan ve namazın yarısından muaf tutmuştur: şeklinde buyurdu." (Nesei)




5- Abdullah b. Kaab b. Malık oğullarından sahabî Enes b. Malik'in (Allah ondan razı olsun) bildirdiğine göre Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:
"Yüce Allah, yolcudan namazın yarısını düşürdü, onu oruç tutmaktan da muaf tuttu. Ayrıca çocuklarına zarar geleceğinden korkan emzikli ve hamile kadınları da oruçtan muaf tuttu." (Eshabu-s Sünen)




“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz (Buhari, İman, 29 6- Müslim,)

Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez (BAKARA 185)




s.a

yanlış anlamayında adama sorarlar.neden ayete ayet okunmuyorsa dıdının dıdısının ne dediğine önem veriliyor. bence daha uzatmaya gerek yok bu konuyu biz ayete bakarız sizlerde tefsirlerden yorum yaparsınız.birinin ak dediğine biri kara der.bu iş böyledir en doğrusu kurandır.allah razı olsun.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
s.a

yanlış anlamayında adama sorarlar.neden ayete ayet okunmuyorsa dıdının dıdısının ne dediğine önem veriliyor. bence daha uzatmaya gerek yok bu konuyu biz ayete bakarız sizlerde tefsirlerden yorum yaparsınız.birinin ak dediğine biri kara der.bu iş böyledir en doğrusu kurandır.allah razı olsun.

Demin delil istedin. delili gördün. şimdi hadis inkarcısı sapık kesildin başımıza ! Git sen kafana göre Öğlen namazını 45 rekat kıl!

Kendini ehli sunnet olarak görüyor musun? senin gibi düşünen bir tane sapık fırka veya alim (ehli sunnet demiyorum) adı sayar mısın?

Rasulullahın Sahih hadislerini, sünnetlerini, sözlerini kabul etmeyen SAPIKTIR!

"Sakın sizden birinizi emrettiğim veya menettiğim hususlardan biri kendisine gelince koltuğuna yaslanmış olduğu halde ‘bilmiyorum, Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız’ derken bulmayayım." (Tirmizi 2800, İbni Mace 12, Ebu Davud 4604)

Ya Rasulullah (s.a.v.) ; biz bulduk bunlardan!
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
yaw ahi kızıncada terbiye olun diyorlar ya :)

merak edyorum kuranı kerimde hiç mi RABBİM Resulunden bahsetmemiş
 
Çay-Şakird Çevrimdışı

Çay-Şakird

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
abilerim bir şey soracağım.ben birkaç gün içinde inşallah evime döneceğim.ve seferi sayılacak bir mesafede seyahat yapacağım.ama hem seyahete başlayacağım yer,hem de varacağım yer evim.ben bu sefer süresince seferi sayılır mıyım,namazı kısaltıp oruç tutmayabilir miyim?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
abilerim bir şey soracağım.ben birkaç gün içinde inşallah evime döneceğim.ve seferi sayılacak bir mesafede seyahat yapacağım.ama hem seyahete başlayacağım yer,hem de varacağım yer evim.ben bu sefer süresince seferi sayılır mıyım,namazı kısaltıp oruç tutmayabilir miyim?

Seferinin Belli Müddet Bir Yerde İkamete Niyetlenmesi:

Çünkü Ebu Hurayra'den rivayet edildiğine göre; "Kendisi, Peygamber (a.s.) ile beraber, Mekke'ye kadar ki yürüyüşlerinde ve Mekke'de kaldıkları süre içinde dönünceye kadar iki rekât kılmıştır "

(Bu hadisi Tayalisî Musned'inde rivayet etmiştir. Neylul,Evtar, 111,207.)

Seferi Namazını Ne Zaman Tam Kılacak?:

Seferî kendi beldesine, yani daimî ikamet mahalline girdiği zaman namazını burada ikamete niyet etmese de tam kılacaktır. Meselâ, yolculuğa çıkmış bulunan kişi, bir ihtiyaç dolayısıyla ikamet mahalline girerse mukim olur. Çünkü burası kendi ikameti için belirlenmiştir. Namazları kısaltma ruhsatının sebebi olan sefer durumu kalkmıştır. Bu hüküm, geceleri ile birlikte üç gün yol yürüdükten sonra bir iş için ikamet yerine uğrayan kimseler içindir. Eğer sefer mesafesi kadar bir yol katetmeden kendi beldesine geri dönmüşse, sadece geri dönmeye niyet etmekle namazlarını tam kılar. Çünkü namazları kısaltmayı caiz kılan yolculuk gerçekleşmemiştir.
Bu takdirde o kişinin namazlarını şu iki durumda tamamlaması gerekir:
Vatanına dönmekle, sefer mesafesi kadar bir yolculuk yapmadan geri dönmeye niyetlenmekle sefer mesafesi kadar bir yolculuk yaptıktan sorlra geri dönerse bilfiil kendi beldesine dönünceye kadar namazlarını kısaltır.
 
Çay-Şakird Çevrimdışı

Çay-Şakird

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
yani anladığım kadarıyla abi,yolculuk süresince namazı kısaltabilirim.3 saatlik bir yolculuk,yaklaşık 250-300 km yol alacağım.yolculuk günü içerisinde iftar vaktinden önce yetişebilirim kendi şehrime sanırım.bu şekilde o gün orucu tutmam gerekir mi?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Namazını kısaltabilir, istersen orucunu da tutmayabilirsin. Tutabiliyorsan daha sevabdır.
 
Üst Ana Sayfa Alt