Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Şevkani rahımullah’ın Mezheb Taassubu Fakihin İntisabına ve Taklit ile Alakalı Bazı Tenkitler’i

E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Şevkani rahımullah’ın Mezheb Taassubu Fakihin İntisabına ve Taklit ile Alakalı Bazı Tenkitler’i



Bunlar ümmet âlimleri arasında taklid ettikleri imamlarının bir benzerinin ve hatta ona yakın olanının dahi bulunmadığına inanırlar. Bu inançları günlerin gecelerin geçmesiyle giderek kuvvetlenmiş ve nihâyet imamlarının bütün görüşlerinin şeriata uygun olduğuna kani olmuşlardır. Onlara göre imamlarının sözleri arasında hiçbir hata ve zaaf yoktur ve imamları delilleri en iyi bilen âlimdir ve bilmediği delil yoktur. Kendilerine Kur’ân’dan veya Sünnet’ten bir delil getirildiğinde “bu delil imamımıza göre racih olsaydı kesinlikle kabul ederdi, terk ettiğine göre onun katında ercah olan delil vardır” diyerek itirazlara kulak asmaz ve naslara olan böylesi muhalefetlerde bir beis görmezler. Edebü’t-taleb, 109.

Her bidatın anası ve bütün çirkinliklerin başı olan taklid bidatına bu cahiller nasıl da kani olmuşlar?Sonunda şeriatın Allah’ın Kitab’ı ve Rasûlullah’ın Sünnet’inden elde edilmesinin önüne geçmişler ve artık bunun mümkün olmadığını iddia etmişlerdir. Sanki insan anlayışı gerilemiş, beşerin aklı ortadan kaybolmuştur! Böylelikle taklid bidatının bütün ümmeti sarmasını istemişler ve aşağılık tabakalarından kimsenin yükselmemesini arzulamışlardır.Artık mezheblerden-Allah onları yok etsin- başka uyulacak bir yolun kalmadığını iddia ederler. Kur’ân ve Sünnet’teki hüküm mezheblerinin hükmüne uyarsa kabul eder, muhalif olursa reddederler. Muvafık olduğundaki kabulleri de sadece kendi mezheblerine uygun olduğundan dolayıdır. Ancak bunu açıkça söylerlerse halkın tepki göstereceğini bildiklerinden dolayı, bu küfür ibaresi ve cahilî sözden döner, nifak ederek yine o manaya gelecek şekilde ictihad kapısı kapandı derler. el-Kavl el-Müfîd, 64.

İbn Dakîkü’l-îd maraz-ı mevt halinde iken talebesi el-Ertevî’den bir kağıt ister ve ona bir şey yazıp yatağının altına koyar. Kendisi vefat ettikten sonra kağıdı çıkarıp baktıklarında, hocalarının taklidin haram olduğunu yazdığını görürler. el-Kavlü’l-müfîd, 50.

EL-BEDRÜ’T-TÂLİ‘DEN NAKİLLER



el-Bedr et-Tâli‘ bi mehâsini men ba‘de’lkarni’s sâbi‘’i



Şevkânî bu eseri kaleme alışının sebebi olarak şunları söyler:

Ayak takımından bir grup arasında ‘bu ümmetin selefinin ilimlerde önde olma faziletini elde edip halefinin bundan mahrum kaldığı’ şeklinde bir kabul yayıldı. Hatta dört mezheb müntesiblerinin oluşturduğu bir cemaatin altıncı asırdan, diğer bir cemaatin de yedinci asırdan sonra müctehid gelemeyeceğine dair iddialarda bulundukları yayıldı. Bu sözler son derece cahilane iddialar olup ilimden bir behresi olanların kabul edemeyecekleri ifadelerdir. Zira bu ilahi lütfun bazı kullara hasredilip diğerlerinin bundan mahrum bırakılması, bazı asırların rabbânî feyizden nasiplenip diğerlerinin nasiplenememesi demektir. Bu ise sonraki asırların Allah’ın hüccetlerini ayakta tutacak ve Kitab’ı ve Sünnet’i izah edecek kimselerden mahrum kalması demektir ki bu da şeriatın kaybolup dinin ortadan kalkması manasına gelir. Halbuki Allah teâlâ dininin korunmasını kendisi üstlenmiştir. Dinin korunması ise kitap aralarında kalmakla değil, onu insanlara her zamanda ve her ihtiyaç anında açıklayacak kimseleri yetiştirmekle olur. Bu kabuller, beni sekizinci asırdan sonra yaşamış olup haberleri bize ulaşan âlimleri toplayan bir kitap yazmaya itti. Bu kitabı dikkatli bir şekilde inceleyip boynundan taklid yularını çözen kimse görecektir ki Allah teâlâ selefe nasıl lütufta bulunmuşsa halefe de bulunmuştur. Hatta sonraki nesiller arasında meârif-i ilmiyeyi ihya eden öyle âlimler vardır ki ilk nesillerde bunların benzerleri çok azdır. el-Bedr et-tâli‘, I, 33–34.

Şevkânî’nin el-Bedrü’t-tâli‘’de Müctehid Olarak Nitelediği Âlimler



1. İbrahim b. Hasan b. Şihâbüddin el-Kûrânî (1025–1101/1616–1689) Büyük Şafiî âlim, müctehid. el-Bedr et-tâli‘, I, 42.

2. es-Seyyid İbrahim b. Abdülkâdir (1169–1223/1755–1808) Bir mezhebe bağlı kalmaz, Bilakis Kitab ve dinî hususlarda kimseyi taklid etmez. Sünnet naslarıyla amel eder, re’yi ile ictihad eder. Buna da ehildir. el-Bedr et-tâli‘, I, 48.

3. Ahmed b. Abdilhalîm b. Abdisselâm b. Abdillah b. el-Kâsım b. Teymiyye (661–738/1262–1337) Mutlak müctehid. İbn Hazm’dan sonra onun gibisini bilmiyorum. Bu iki adam arasında zaman onların bir benzerini veya onlar gibi olan yahut onlara yaklaşan birisini ihsan etmedi. Onun gibi Kitap ve Sünnet’le amel eden âlimleri dönemin mukassırlarının kötü görmemesi imkânsızdır. el-Bedr et-tâli‘, I, 94.

4. Ahmed bin Muhammed b. Abdilhâdî b. Sâlih b. Abdillah b. Ahmed Kâtın (1118–1199/1706–1784) Farklı ictihad ilimlerinin tamamını elde etmiştir. Sünnet’i iyi bilir, kendi ictihadıyla amel edip kimseyi taklid etmez. el-Bedr et-tâli‘, I, 144.

5. Abdülhamid b. Ahmed (d.1175/1761) Bir öncekinin oğludur. İctihad ilimlerinde tam bir bilgisi vardır. Delillerde amel etme hususunda babası gibidir. el-Bedr et-tâli‘, I, 145.

6. Sâlih b. Mehdi el-Makbelî (1047–1108/1637–1696) Delilin gerektirdiği ile amel ve taklide iltifat etmediğinden dolayı bazı âlimlerle münazaralarda bulundu. Kendisini delille bağlı kıldı. Böyle davranan kimse müctehiddir. el-Bedr et-tâli‘, I, 327.

7. es-Seyyid Abdülkadir b. Ahmed (1135–1207/1722–1792) Mutlak müctehid hocamız. el-Bedr et-tâli‘, I, 399.

8. Abdülkadir b. Ali el-Bedrî (1070–1160/1659–1747) Allâme, müctehid, mütebahhir. Yazdığı eserlerde müctehidlerin yolundan gidip kîl ü kâl ile muhalefet edenlere aldırmaz. el-Bedr et-tâli‘, I, 409.

9. Ali b. Hâdi Arheb(d. 1164/1750) Mukallid değildir, ibadet ve diğer alanlarla ilgili meselelerde ihtiyaç duyulan her sahada reyiyle ictihad eder. Buna hakkı vardır, çünkü ictihad ilimleri kendisinde fazlasıyla hâsıldır. el-Bedr et-tâli‘, II, 539.

10. es-Seyyid Muhammed b. İbrahim (775–840/1373–1436) İbnü’l-Vezîr olarak tanınan büyük imam, mutlak müctehid. el-Bedr et-tâli‘, II, 636.

11. es-Seyyid Muhammed b. İsmail (1099–1142/1687–1729) el-Emir olarak tanınan büyük imam, mutlak müctehid. İctihadı ile ortaya çıktı, delille amel etti, taklidden nefret etti, fıkhî görüşlerden delili olmayanların zayıflığını gösterdi. el-Bedr et-tâli‘, II, 686.

12. İbn Kayyım el-Cevziyye (691–751/1291–1350) Büyük allâme, mutlak müctehid. Üzerinde yetiştiği mezhebin görüşlerine nadiren meyleder, ancak diğer mezhebcilerin yaptığı gibi zorlama tevillere gitmez. O, Sünnet’i neşreden ve onu kendisi ile sonradan ortaya çıkan re’yler arasında en büyük delil edinen kimsedir. el-Bedr et-tâli‘, II, 695.

13. Muhammed b. Ali b. eş-Şevkânî(1173–1250/1760–1834) Otuz yaşından önce taklidi terk edip mutlak müctehid olarak ictihadda bulundu. el-Bedr et-tâli‘, II, 767.

Zımnen Müctehid Olarak Nitelediği Âlimler



1.İbrahim b. Hâlid b. Ahmed bin Kâsım el-Ulfî es-San’ânî (1106–1156/1694– 1743) Furû ve diğer ictihad ilimlerini elde etti. Bu ilimlerde kuvvetli bir şekilde iştirakte bulundu. İctihadları ve sahih görüşleriyle (nazar) döneminin büyük âlimlerine itirazlarda bulunmuştur. el-Bedr et-tâli‘, I, 43.

2.es-Seyyid İbrahim b. Abdullah el-Hûsî es-San’ânî (1187–1223/1773–1808) Re’y ictihadı ve delilin muktezasıyla amel hususunda o da hocaları gibidir. el-Bedr et-tâli‘, I, 49.

3.es-Seyyid Ahmed b. Muhammed (v. 1039/1629) Allâme Hüseyin b. el- Kâsım onu ictihadla tavsif etmiştir. el-Bedr et-tâli‘, I, 150.

4.es-Seyyid Ahmed b. Muhammed eş-Şerefî (975–1055/1567–1645) Şiirleri, haberleri, cihadı ve ictihadı vardır. el-Bedr et-tâli‘, I, 151

5.es-Seyyid Hasen b. Ahmed (1014–1084/1605–1673) Delil muktezasınca ictihadlarını kaleme aldı. Kendisine muvafık veya muhalif olanları umursamadı. el-Bedr et-tâli‘, I, 225.

6.el-Hasen b. İsmail el-Celâl (1140–1208/1727–1793) Kendisinden ders alan öğrenciler arasında on kadar müctehid vardır. el-Bedr et-tâli‘, I, 231

7.es-Seyyid el-Hasan b. Yahya (1167–1238/1753–1822) İsabetli re’yi ile ictihad kanalında hakkın alemlerini yaydı. el-Bedr et-tâli‘, I, 247.

8.es-Seyyid Hüseyin b. Abdullah el-Kebsî (1147–1223/1734–1808) İctihad ilimlerinde öne çıkan âlimlerdendir. el-Bedr et-tâli‘, I, 255.

9.el-Hüseyin b. Muhammed (el-Mağribî) (1048–1119/1638–1707) Çoğu zaman tercihten kaçınır. Bu ise ictihadın semeresidir. el-Bedr et-tâli‘, I, 269.

10.el-Hüseyin b. Yahya es-Selefî es-San’ânî (1160–1230/1747–1814) İctihad ilimlerine kuvvetli bir şekilde iştirak eder. Delilin gerektirdiği ile amel eder. el-Bedr et-tâli‘, I, 276.

11.Süleyman b. Hamza (628–715/1230–1315) Hadiste temayüz etti, ciddi davrandı ve ictihad etti. el-Bedr et-tâli‘, I, 307.

12.Abdurrahman b. Ahmed (d. 1180/1766) Kimseyi taklid etmez, re’yi ile ictihad eder. Bunu hak eden biridir. el-Bedr et-tâli‘, I, 357.

13. Abdurrahman b. el-Hasen el-Bühkelî (1224/1809) İctihad ilimlerinde yed-ı tûlâsı vardır. el-Bedr et-tâli‘, I, 361.

14.Abdurrahman es-Suyûtî (849–911/1445–1505) Kendisi “İctihad aletleri bende tamam oldu” demiştir. Âlimlerin kendisine binlerce soru sorduğunu, kendisinin de bunlara ictihad yoluyla cevaplar verdiğini söyler. İctihad iddiasında bulunduğu için bütün insanlar kendisine karşı çıkmıştır. el-Bedr et-tâli‘, I, 367.

15.eş-Şeyh Molla Ali Kârî (1014/1605) İmamlara muhalefet edişi, onun ictihadda yüksek bir konumda olduğunu gösterir. el-Bedr et-tâli‘, I, 484.

16.es-Seyyid Ali b. Abdullah (1169–1240/1755–1824) Delillere tâbi olup onlarla amel etti. Kimseyi taklid etmedi, talebeler ondan ictihad ilimlerini öğrendiler. el-Bedr et-tâli‘, I, 507.

17.Ömer b. Raslan el-Bulkînî (769/1367) İbn Hacer onun hakkında ictihad ilimlerinin kendisinde kamilen bulunduğunu söyler. İbn Kesir de onun kendisine İbn Teymiyye’yi hatırlattığını söylemiştir. el-Bedr et-tâli‘, II, 545.

18.es-Seyyid İsa b. Muhammed el-Kevkebânî (1130–1207/1717–1792) İctihad ilimlerinde iyi bir durumdadır. el-Bedr et-tâli‘, II, 556.

19.el-İmam Kâsım b. Muhammed (Kasımî imametinin kurucusu) (967– 1029/1559–1619)Kitabü’l-I‘tısâm isimli eserinde temel hadis kaynaklarından görüşleri arz eder ve her meselede ictihadının gereğini tercih eder. el-Bedr et-tâli‘, II, 602.

20.es-Seyyid Kâsım b. Muhammed (1166–1246/1752–1830) İctihad ilimlerinde parladı, delille amel etti. el-Bedr et-tâli‘, II, 606.

21.Lütfulbârî es-Silâî (1121/1709) Sünnet’le amel, selefin yolundan gitme ve re’yle taklidden kaçınmada tam bir hassasiyeti ve rağbeti vardır. el-Bedr et-tâli‘, II, 613.

22.Muhammed b. Ahmed es-San’anî (1186–1223/1772–1808) Taklide dayanmayan, bilakis delillerden tercih ettiğiyle amel edenlerdendir. el-Bedr et-tâli‘, II, 669.

23.es-Seyyid Muhammed b. İshak (1090–1167/1679–1753) İctihad ilimlerini ihata ettiği hakkında icma olan imamlardandır. el-Bedr et-tâli‘, II, 681.

24.es-Seyyid Muhammed b. el-Hasen ez-Zaferi es-Sanânî (1170–1203/1756– 1788): İctihadı ile amel eden, naslara bağlı kalan birisidir. el-Bedr et-tâli‘, II, 707.

25. es-Seyyid Muhammed b. el-Hasen el-Muhtesib (1170–1257/1756–1841) Delillerle amel etti, kimseyi taklid etmedi. el-Bedr et-tâli‘, II, 714.

26. Muhammed b. Abdullah el-Kureşî (751–817/1350–1414) Rivâyetle iktisar etmedi, bilakis ictihad etti. el-Bedr et-tâli‘, II, 749.

27. Muhammed b. Ali el-Amranî es-Sanânî (1194–1264/1780–1847) İctihad ilimlerinde parladı, delille amel edenler arasına girdi. el-Bedr et-tâli‘, II, 763.

28. el-İmam en-Nâsır (739–793/1338–1390) İctihad rütbesinin fevkinde birisidir. el-Bedr et-tâli‘, II, 779.

29. Muhammed b. Muhammed İbn Şıhne el-Kebir (749–815/1348–1412) Sonunda taklidi terk etti ve ictihad etti. Onun gibisinin kendi döneminde ve memleketinde olması bile yeter. Zira bu bir zamandır kapalı olan bir kapı idi. el-Bedr et-tâli‘, II, 819.

30. Muhammed b. Yahya el-Yemânî (650–719/1252–1319) İctihad rütbesine ulaştı. el-Bedr et-tâli‘, II, 832.

31. el-Mutahhir b. Ali (1049/1639) Eserinde delilleri ortay koydu ve ictihad yolu üzere yürüdü. el-Bedr et-tâli‘, II, 864.

Delille Amel Ettiğini Övdüğü Kimseler


1. es-Seyyid el-Hasen eş-Şâmî (1196/1781) Sadece delille amel eden tâbileri oldu. el-Bedr et-tâli‘, I, 234.

2. el-Hasen b. Ali (1153–1225/1740–1810) Delilin gerektirdiği ile amel eder. Bunun dışındakileri dikkate almaz. el-Bedr et-tâli‘, I, 236.

3. es-Seyyid Abdullah b. Lütfulbârî (1113–1173/1701–1759) Delillerle amel eder, insanları ona yönlendirir ve taklidden nefret ettirirdi. el-Bedr et-tâli‘, I, 432.

4. es-Seyyid Abdullah b. Muhammed (1160–1242/1747–1826) Taklidden yüz çeviren, delillerle amel eden, dönemin faydalı âlimlerindendir. el-Bedr et-tâli‘, I, 435.

5. Abdullah b. Muhammed (1190–1241/1776–1825) Delillerde amelde güzel bir yolu vardır. el-Bedr et-tâli‘, I, 438.

6. el-İmâm el-Hâdî İzzüddin (845–900/1441–1494) Delile tâbi olmada başkasında görmediğim bir yolu vardır. el-Bedr et-tâli‘, I, 455.

7. Ali bin İsmail en-Nehmî (1170–1232/1756–1816): Delile ve sahih olanıyla amel etmeye, sırf re’ye iltifat etmemeye meyillidir. el-Bedr et-tâli‘, I, 471.
 
ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
yayınladığınız yazıda şöyle diyor:'imamlarının sözleri arasında hiçbir hata ve zaaf yoktur ve imamları delilleri en iyi bilen âlimdir ve bilmediği delil yoktur.'

yani mezheblerdeki taasup ehli böyle düşünür diyor alim,(sizin görüşünüzde böyle)

evet demekki bu sözü genele yayarsak şevkani rahmetullah ve diğer zikrettiğiniz alimler içinde bu söz geçerlidir.yazılarınızı ona göre dikkate alırız bundan böyle.......saolasın
dikkat ederiz
 
C Çevrimdışı

cendeller

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
imam şevkaninin mevzuat kitabını okuyan arkadaşlar varmı var ise bu konuda bize biraz kitapla alakalı bilgi verebilecek kardeş varmı
 
bahakar Çevrimdışı

bahakar

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ehli hadis kardeş, imam şevkani benim de sevdiğim ve faydalandığım bir alim, ancak çok da dikkatli okunmasıgereken bir alim değil mi, mesela neylül evtar da bir çok yerde Ali ra ismi geçince ALEYHİS SELAM diyor... yani her alimin her sözüne itibar edilmez değil mi mesela mezhep konusunda cumhura muhalefet ettiği için şevkaninin sözlerine itibar edilmeyeceği gibi???
 
M Çevrimdışı

Mutedil Olun

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
insanları mezheb taassubu ile tenkit edenlerin ne kastettiğini gerçekten anlayamıyorum. Mezhepleri ortadan kaldıralım, böylece herkes Kur'an ve hadislerden yaptığı ictihadlarla amel etsin mi diyorlar? Yoksa mezheplerin zayıf görüşlerini terkedelim hep cumhura mı uyalım diyorlar? Veya iki görüş arasından hangisi daha sağlam ise onu mu tercih edelim diyorlar?

Bu saydıklarımdan hangisi kastediyorlarsa kastetsinler müslümanların %99'ının bu konuda ehil olmadığı ve ellerinden bir şey gelemeyeceği açıktır. Hele hele bu asırda mezhepleri ortadan kaldıralım veya tek bir mezhepte birleşelim gibi bir slogan, binlerce yeni mezhebin ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Bir mahalle camisinde bile 30 farklı görüş ileri sürülebilir bu mantıkla yol almak istersek. Oysa Allah Teala'nın ümmetimize bir rahmeti olsa gerek, ne müthiş alimlerimiz bu işi asırlar önce halletmişler elhamdulillah. Ve bunu tek başlarına da yapmamışlar. Kendilerinden yıllarca sonra bile kurdukları ilim ekolleri muazzam alimler yetiştirmiş, eksikler giderilmiş, fazlalar çıkarılmış müthiş bir ilim serveti olarak bize kadar gelmiş. Bugün, daha ilim talebesi bile olamamış birinin çıkıp da ''yahu Buhari hadisi böyle diyor işte, Ebu hanifenin bu ictihadı batıldır'' demesi komiklikten başka bir şey değildir. Sana kadar ulaştı da bu hadis, Ebu Hanife'ye veya talebelerine ulaşmadı mı sanıyorsun? Senin takip ettiğin mezhebin alimi farklı bir delile dayanarak, farklı bir görüş öne sürmüş olabilir, sen işine bak, amel etmene bak, ilim talebesi isen, kendini geliştir, otur delilleri incele, yine de cürretkar bir tavır takınma. İmam Nevevi rahimehullah, belki de mutlak müctehid kıvamında bir alim olması rağmen, Şafii mezhebini takip ediyordu.

Tabiki bunlar ameli meselelerde geçerli. Çünkü bu meseleler yüzbinleri bulabilir.
 
bahakar Çevrimdışı

bahakar

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
aşağıda müslimin sahihinin mukaddemesinden bir bölüm nakledeceğim, ki müslim burada hocası buhari,onun hocası ali ibnül medeni ve imam şafinin görüşü olan "muanan hadiste lika şart koşulur sıhhat için" görüşünü çok ağır şekilde...

وَزَعَمَ الْقَائِلُ الَّذِي افْتَتَحْنَا الْكَلَامَ عَلَى الْحِكَايَةِ عَنْ قَوْلِهِ، وَالْإِخْبَارِ عَنْ سُوءِ رَوِيَّتِهِ، أَنَّ كُلَّ إِسْنَادٍ لِحَدِيثٍ فِيهِ فُلَانٌ عَنْ فُلَانٍ، وَقَدِ اَحَاطَ الْعِلْمُ بِأَنَّهُمَا قَدْ كَانَا فِي عَصْرٍ وَاحِدٍ، وَجَائِزٌ أَنْ يَكُونَ الْحَدِيثُ الَّذِي رَوَى الرَّاوِي عَمَّنْ رَوَى عَنْهُ قَدْ سَمِعَهُ مِنْهُ وَشَافَهَهُ بِهِ غَيْرَ أَنَّهُ لَا نَعْلَمُ لَهُ مِنْهُ سَمَاعًا، وَلَمْ نَجِدْ فِي شَيْءٍ مِنَ الرِّوَايَاتِ أَنَّهُمَا الْتَقَيَا قَطُّ، أَوْ تَشَافَهَا بِحَدِيثٍ، أَنَّ الْحُجَّةَ لَا تَقُومُ عِنْدَهُ بِكُلِّ خَبَرٍ جَاءَ هَذَا الْمَجِيءَ حَتَّى يَكُونَ عِنْدَهُ الْعِلْمُ بِأَنَّهُمَا قَدِ اجْتَمَعَا مِنْ دَهْرِهِمَا مَرَّةً فَصَاعِدًا، أَوْ تَشَافَهَا بِالْحَدِيثِ بَيْنَهُمَا، أَوْ يَرِدَ خَبَرٌ فِيهِ بَيَانُ اجْتِمَاعِهِمَا وَتَلَاقِيهِمَا مَرَّةً مِنْ دَهْرِهِمَا فَمَا فَوْقَهَا، فَإِنْ لَمْ يَكُنْ عِنْدَهُ عِلْمُ ذَلِكَ، وَلَمْ تَأْتِ رِوَايَةٌ تُخْبِرُ أَنَّ هَذَا الرَّاوِيَ عَنْ صَاحِبِهِ قَدْ لَقِيَهُ مَرَّةً، وَسَمِعَ مِنْهُ شَيْئًا لَمْ يَكُنْ فِي نَقْلِهِ الْخَبَرَ عَمَّنْ رَوَى عَنْهُ ذَلِكَ وَالْأَمْرُ كَمَا وَصَفْنَا حُجَّةٌ، وَكَانَ الْخَبَرُ عِنْدَهُ مَوْقُوفًا حَتَّى يَرِدَ عَلَيْهِ سَمَاعُهُ مِنْهُ لِشَيْءٍ مِنَ الْحَدِيثِ، قَلَّ أَوْ كَثُرَ فِي رِوَايَةٍ مِثْلِ مَا وَرَدَ "
Kavlini anlatmaktan ve
çürük fikrini haber vermekten soz açtığımız bu kailin zu'muna göre: senedinde «Fulânün an fulânin» ibaresi bulunan her isnadın râvilerinin —aynı asırda yaşadıkları ilmen sabit ve râvînin hadîsi, şeyhinin ağzından işitmiş olması pek a'lâ mümkün olduğu halde yalnız ondan işittiğini biz bilmiyor; ve rivayetlerin hiç birinde bu iki râvînin— buluştukları veya bir hadîs söyleştikleri zikredilmiyorsa, bu şekilde gelen hiç bir haberden hüccet olamaz. Meğer ki bu iki râvînin yaşadıkları asırda bir veya bir kaç defa buluştukları yahud bir hadîsi aralarında söyleştikleri ve yahud yaşadıkları asırda bir veya bir kaç defa bir araya gelerek buluştuklarını gösteren bir haber vârid olduğu —zikri geçen kaile göre— ma'lûm ola!.. Ona göre, eğer bu cihet bilinmez ve râvînin, kendisinden hadîs rivayet ettiği zâtla bir defa buluşarak ondan bir şey işittiğini haber veren sahih bir rivayet de gelmezse kendisinden rivayette bulunduğu zâttan ,bu haberi nakletmesinde — mesele arzettiğimiz gibi olunca — bir hüccet yoktur.

Adı geçen kaile göre yeni gelen rivayete benzeyen başka bir rivayet hususunda ondan az çok bir parça hadîs dinlediğini duymadıkça böyle bir haber mevkuf olur.

 
bahakar Çevrimdışı

bahakar

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
6 - بَابُ صِحَّةِ الِاحْتِجَاجِ بِالْحَدِيثِ الْمُعَنْعَنِ "
وَهَذَا الْقَوْلُ يَرْحَمُكَ اللهُ فِي الطَّعْنِ فِي الْأَسَانِيدِ قَوْلٌ مُخْتَرَعٌ، مُسْتَحْدَثٌ غَيْرُ مَسْبُوقٍ صَاحِبِهِ إِلَيْهِ، وَلَا مُسَاعِدَ لَهُ مِنْ أَهْلِ الْعِلْمِ عَلَيْهِ، وَذَلِكَ أَنَّ الْقَوْلَ الشَّائِعَ الْمُتَّفَقَ عَلَيْهِ بَيْنَ أَهْلِ الْعِلْمِ بِالْأَخْبَارِ وَالرِّوَايَاتِ قَدِيمًا وَحَدِيثًا، أَنَّ كُلَّ رَجُلٍ ثِقَةٍ رَوَى عَنْ مِثْلِهِ حَدِيثًا، وَجَائِزٌ مُمْكِنٌ لَهُ لِقَاؤُهُ وَالسَّمَاعُ [ص:30] مِنْهُ لِكَوْنِهِمَا جَمِيعًا كَانَا فِي عَصْرٍ وَاحِدٍ، وَإِنْ لَمْ يَأْتِ فِي خَبَرٍ قَطُّ أَنَّهُمَا اجْتَمَعَا وَلَا تَشَافَهَا بِكَلَامٍ فَالرِّوَايَةُ ثَابِتَةٌ، وَالْحُجَّةُ بِهَا لَازِمَةٌ، إِلَّا أَنَّ يَكُونَ هُنَاكَ دَلَالَةٌ بَيِّنَةٌ أَنَّ هَذَا الرَّاوِي لَمْ يَلْقَ مَنْ رَوَى عَنْهُ، أَوْ لَمْ يَسْمَعْ مِنْهُ شَيْئًا، فَأَمَّا وَالْأَمْرُ مُبْهَمٌ عَلَى الْإِمْكَانِ الَّذِي فَسَّرْنَا، فَالرِّوَايَةُ عَلَى السَّمَاعِ أَبَدًا حَتَّى تَكُونَ الدَّلَالَةُ الَّتِي بَيَّنَّا، فَيُقَالُ لِمُخْتَرِعِ هَذَا الْقَوْلِ الَّذِي وَصَفْنَا مَقَالَتَهُ، أَوْ لِلذَّابِّ عَنْهُ: قَدْ أَعْطَيْتَ فِي جُمْلَةِ قَوْلِكَ أَنَّ خَبَرَ الْوَاحِدِ الثِّقَةِ عَنِ الْوَاحِدِ الثِّقَةِ حُجَّةٌ يَلْزَمُ بِهِ الْعَمَلُ، ثُمَّ أَدْخَلْتَ فِيهِ الشَّرْطَ بَعْدُ، فَقُلْتَ: حَتَّى نَعْلَمَ أَنَّهُمَا قَدْ كَانَا الْتَقَيَا مَرَّةً فَصَاعِدًا، أَوْ سَمِعَ مِنْهُ شَيْئًا، فَهَلْ تَجِدُ هَذَا الشَّرْطَ الَّذِي اشْتَرَطْتَهُ عَنْ أَحَدٍ يَلْزَمُ قَوْلُهُ؟ وَإِلَّا فَهَلُمَّ دَلِيلًا عَلَى مَا زَعَمْتَ، فَإِنِ ادَّعَى قَوْلَ أَحَدٍ مِنْ عُلَمَاءِ السَّلَفِ بِمَا زَعَمَ مِنْ إِدْخَالِ الشَّرِيطَةِ فِي تَثْبِيتِ الْخَبَرِ، طُولِبَ بِهِ، وَلَنْ يَجِدَ هُوَ وَلَا غَيْرُهُ إِلَى إِيجَادِهِ سَبِيلًا، وَإِنْ هُوَ ادَّعَى فِيمَا زَعَمَ دَلِيلًا يَحْتَجُّ بِهِ، قِيلَ: وَمَا ذَاكَ الدَّلِيلُ؟ فَإِنْ قَالَ: قُلْتُهُ لِأَنِّي وَجَدْتُ رُوَاةَ الْأَخْبَارِ قَدِيمًا وَحَدِيثًا يَرْوِي أَحَدُهُمْ عَنِ الْآخَرِ الْحَدِيثَ، وَلَمَّا يُعَايِنْهُ وَلَا سَمِعَ مِنْهُ شَيْئًا قَطُّ، فَلَمَّا رَأَيْتُهُمْ اسْتَجَازُوا رِوَايَةَ الْحَدِيثِ بَيْنَهُمْ هَكَذَا عَلَى الْإِرْسَالِ مِنْ غَيْرِ سَمَاعٍ، وَالْمُرْسَلُ مِنَ الرِّوَايَاتِ فِي أَصْلِ قَوْلِنَا، وَقَوْلِ أَهْلِ الْعِلْمِ بِالْأَخْبَارِ لَيْسَ بِحُجَّةٍ احْتَجْتُ لِمَا وَصَفْتُ مِنَ الْعِلَّةِ إِلَى الْبَحْثِ عَنْ سَمَاعِ رَاوِي كُلِّ خَبَرٍ عَنْ رَاوِيهِ، فَإِذَا أَنَا هَجَمْتُ عَلَى سَمَاعِهِ مِنْهُ لِأَدْنَى شَيْءٍ ثَبَتَ عِنْدِي بِذَلِكَ جَمِيعُ مَا يَرْوِي عَنْهُ بَعْدُ، فَإِنْ عَزَبَ عَنِّي مَعْرِفَةُ ذَلِكَ أَوْقَفْتُ الْخَبَرَ، وَلَمْ يَكُنْ عِنْدِي مَوْضِعَ حُجَّةٍ لِإِمْكَانِ الْإِرْسَالِ فِيهِ،

فَيُقَالُ لَهُ: فَإِنْ كَانَتِ الْعِلَّةُ فِي تَضْعِيفِكَ الْخَبَرَ، وَتَرْكِكَ الِاحْتِجَاجَ بِهِ إِمْكَانَ الْإِرْسَالِ فِيهِ، لَزِمَكَ أَنْ لَا تُثْبِتَ إِسْنَادًا مُعَنْعَنًا حَتَّى تَرَى فِيهِ السَّمَاعَ مِنْ أَوَّلِهِ إِلَى آخِرِهِ "


6-
Muan'an hadîsle ihticacın sahîh oluşu babı

İsnâdlara ta'n hususundaki bu kavil —Allah sana rahmet buyursun — uydurma yeni çıkma, sahibinden önce kimse tarafından söylenmemiş ve ehl-i ilmden hiç bir tarafdarı bulunmayan bir sözdür. Çünkü eski ve yeni bütün hadîs ve rivayet âlimleri arasında ittifakla şayi' olan söz şudur: mevsuk olan her râvî kendi gibisinden bir hadîs îrivâyet eder; ve her ikisi bir asırda bulunmakla onunla görüşmek ve kendisinden hadîs dinlemek caiz ve mümkin olursa, bir araya geldikleri ve şifahen görüştükleri hiç bir haberde bulunmasa bile o rivayet sabit ve hucciyyeti lâzımdır. Ancak ortada bu râvînin rivayette bulunduğu zâtla görüşmediğine yahud ondan bir şey işitmediğine ap açık delâlet eder bir delîl bulunursa o başka. Ama mesele îzâh ettiğimiz şekildeki imkân üzerinde mübhem kalırsa o rivayet — beyan etiğimiz kat'î delâlet bulunmadıkça— daima semâ'a hamledilir.

Binaenaleyh anlattığımız bu kavlin mucidine yahud onun mudâfiine şöyle denilir:

«Sen, sözün arasında: sika olan bir kişinin sika bir kimseden verdiği haber hüccettir, onunla amel vâcib olur» dedin. Sonra ona şart koşarak:

«Tâ ki biz bu iki râvînin bir defa veya daha fazla görüştüklerini, ya-hud ondan bir şey işittiğini bilelim.» dedin. Acaba koştuğun bu şartın, sözü hüccet sayılan tek bir zâttan rivââyet edildiğini bulabilir misin? Aksi halde iddiana delil getir.

* Eğer bu — mûçid— haberi tesbît hususunda ortaya koyduğu şartın selef ulemâdan birinin kavli olduğunu iddia ederse. Kendisinden bu kavli göstermesi istenir ki, ne o ne de başkası böyle bir kavil göstermeye asla imkân bulamayacaktır.

Yok, da'vasmı isbât için hüccet olabilecek bir delüi bulunduğunu iddia ederse kendisine:

«Bu delil nedir?» diye sorulur. Bu sefer.

«Ben onu söyledim. Çünkü ben, yeni ve eski bütün haber râvîlerinin — biri diğerini hiç görmeden ve ondan bir şey işitmeden— bir birlerinden hadîs rivayet ettiklerini gördüm. Onların bu suretle kendi aralarında semâ* bulunmaksızın mürsel olarak hadîs rivayetine cevaz verdiklerini görünce — ki bizim asü kavlimize ve ilm-i ahbâr ulemasına göre mürsel rivayetler hüccet değildir— [290] ben de arzettiğim sebepten dolayı her haber râvîsinin, rivayet ettiği zâttan işitmiş olmasını araştırmaya ihtiyâç hissettim. Şayet bîr râvînin rivayet ettiği zâttan en ufak bir şey işittiğine vâkıf olursam, bunun sebebiyle benim nazarımda artık ondan rivayet ettiği her şey sabit olur. İşittiğine muttali' olamazsam o haberi mevkuf ad" dederim. Ve haberde mürsel olmak ihtimâli bulunduğu için bence artık hüccet yerine de geçemez.» derse kendisine şöyle mukabele edilir:

«Eğer senin bir haberi zaif kabul ederek onunla ihticaci terk etmesine sebeb, ondaki irsal ihtimali ise bu takdirde, başından sonuna kadar semâ' bulunduğunu görmedikçe hiç bir muan'an isnadı isbât etmemen lâzım gelir.
 
bahakar Çevrimdışı

bahakar

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
yukarda renklerini kırmızıyla belirttiğim ve büyüttüğüm eleştirilerin mercii buhari ali ibnül medeni ve imam şafi gibi alimler.. imam müslim onların bu görüşünü bu ifadelerle eleştiriyor... eee hadis kitapları da muanan hadislerle doludur buhari ve müslimde dahil.. şimdi en muteber sahih hadis kitaplarının sahipleri bile bu meselede böyle davranıyor, şimdi siz nasıl çıkıpta "hadis sahih oldu mu mezhebim odur" diyebilirsiniz.. müslimdeki 100 lerce hadis buhariye göre sahih değil... siz daha hadisin sıhhati meselesini halledmemişken, hadisin dirayeti (sıfatı) meselesi ki hadisleri fıkh etmedeki en önemli mesele budur, keza sahih hadis kitaplarının kendi içinde bile birbirine muhalif rivayetler doludur...
şimdi müctehidleri beğenmeyip mezhebe ittibayı taassup gören müctehideri soruyorum????
daha önce de buna benzer bir çok yazı yazdım ama mezhep taklidini reddeden arkadaşlardan hiç cevap gelmedi...
sizlere tavsiyem tövbe edin, kendinizin de saptırdığınız insanlarında vebalini üzerinize almayın...
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
yukarda renklerini kırmızıyla belirttiğim ve büyüttüğüm eleştirilerin mercii buhari ali ibnül medeni ve imam şafi gibi alimler.. imam müslim onların bu görüşünü bu ifadelerle eleştiriyor... eee hadis kitapları da muanan hadislerle doludur buhari ve müslimde dahil.. şimdi en muteber sahih hadis kitaplarının sahipleri bile bu meselede böyle davranıyor, şimdi siz nasıl çıkıpta "hadis sahih oldu mu mezhebim odur" diyebilirsiniz.. müslimdeki 100 lerce hadis buhariye göre sahih değil... siz daha hadisin sıhhati meselesini halledmemişken, hadisin dirayeti (sıfatı) meselesi ki hadisleri fıkh etmedeki en önemli mesele budur, keza sahih hadis kitaplarının kendi içinde bile birbirine muhalif rivayetler doludur...
şimdi müctehidleri beğenmeyip mezhebe ittibayı taassup gören müctehideri soruyorum????
daha önce de buna benzer bir çok yazı yazdım ama mezhep taklidini reddeden arkadaşlardan hiç cevap gelmedi...
sizlere tavsiyem tövbe edin, kendinizin de saptırdığınız insanlarında vebalini üzerinize almayın...
Ozelde okadar delil yazdim sana.Ibn qayyim ,teymiyye ve digerlerinden...


Mezheb ve Mezhebcilik?
https://www.islam-tr.org/dinler-mezhebler-firkalar-ve-sahislar/31310-mezhep-ve-mezhepcilik.html
Mezhebler - Mezheblerde Neden Farklı İbadet Şekilleri Var?
https://www.islam-tr.org/dinle...blerde-neden-farkli-ibadet-sekilleri-var.html
MEZHEB - MEZHEBLERİN ÇIKIŞ SEBEBLERİ VE HUKMU
https://www.islam-tr.org/soru-cevap-bolumu/16644-mezheb-taklidi.html
Mezheb Taasubcuları Selefileri Neden Eleştirir?
https://www.islam-tr.org/dinler-mez...-taasubculari-selefileri-neden-elestirir.htmlV
Hangi Durumlarda Telfik Caizdir ?
https://www.islam-tr.org/konu/hangi-durumlarda-telfik-caizdir.23990/
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
yukarda renklerini kırmızıyla belirttiğim ve büyüttüğüm eleştirilerin mercii buhari ali ibnül medeni ve imam şafi gibi alimler.. imam müslim onların bu görüşünü bu ifadelerle eleştiriyor... eee hadis kitapları da muanan hadislerle doludur buhari ve müslimde dahil.. şimdi en muteber sahih hadis kitaplarının sahipleri bile bu meselede böyle davranıyor, şimdi siz nasıl çıkıpta "hadis sahih oldu mu mezhebim odur" diyebilirsiniz.. müslimdeki 100 lerce hadis buhariye göre sahih değil... siz daha hadisin sıhhati meselesini halledmemişken, hadisin dirayeti (sıfatı) meselesi ki hadisleri fıkh etmedeki en önemli mesele budur, keza sahih hadis kitaplarının kendi içinde bile birbirine muhalif rivayetler doludur...
şimdi müctehidleri beğenmeyip mezhebe ittibayı taassup gören müctehideri soruyorum????
daha önce de buna benzer bir çok yazı yazdım ama mezhep taklidini reddeden arkadaşlardan hiç cevap gelmedi...
sizlere tavsiyem tövbe edin, kendinizin de saptırdığınız insanlarında vebalini üzerinize almayın...
Bu arada ne diyorsun bu video ya ?
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
insanları mezheb taassubu ile tenkit edenlerin ne kastettiğini gerçekten anlayamıyorum. Mezhepleri ortadan kaldıralım, böylece herkes Kur'an ve hadislerden yaptığı ictihadlarla amel etsin mi diyorlar? Yoksa mezheplerin zayıf görüşlerini terkedelim hep cumhura mı uyalım diyorlar? Veya iki görüş arasından hangisi daha sağlam ise onu mu tercih edelim diyorlar?

Bu saydıklarımdan hangisi kastediyorlarsa kastetsinler müslümanların %99'ının bu konuda ehil olmadığı ve ellerinden bir şey gelemeyeceği açıktır. Hele hele bu asırda mezhepleri ortadan kaldıralım veya tek bir mezhepte birleşelim gibi bir slogan, binlerce yeni mezhebin ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Bir mahalle camisinde bile 30 farklı görüş ileri sürülebilir bu mantıkla yol almak istersek. Oysa Allah Teala'nın ümmetimize bir rahmeti olsa gerek, ne müthiş alimlerimiz bu işi asırlar önce halletmişler elhamdulillah. Ve bunu tek başlarına da yapmamışlar. Kendilerinden yıllarca sonra bile kurdukları ilim ekolleri muazzam alimler yetiştirmiş, eksikler giderilmiş, fazlalar çıkarılmış müthiş bir ilim serveti olarak bize kadar gelmiş. Bugün, daha ilim talebesi bile olamamış birinin çıkıp da ''yahu Buhari hadisi böyle diyor işte, Ebu hanifenin bu ictihadı batıldır'' demesi komiklikten başka bir şey değildir. Sana kadar ulaştı da bu hadis, Ebu Hanife'ye veya talebelerine ulaşmadı mı sanıyorsun? Senin takip ettiğin mezhebin alimi farklı bir delile dayanarak, farklı bir görüş öne sürmüş olabilir, sen işine bak, amel etmene bak, ilim talebesi isen, kendini geliştir, otur delilleri incele, yine de cürretkar bir tavır takınma. İmam Nevevi rahimehullah, belki de mutlak müctehid kıvamında bir alim olması rağmen, Şafii mezhebini takip ediyordu.

Tabiki bunlar ameli meselelerde geçerli. Çünkü bu meseleler yüzbinleri bulabilir.
Peki kardeş;Hanefi mezhebi icerisinde namaz,oruc,zekat vb ameli konular dısında itikadi noktalar dahil olmak üzere bir konu üzerinde 2 veyahud 3 gorus olabiliyor.Bu durumda hanifi mezhebine uyan bir taklidci herhangi bir görüsü sectiği zaman kendi mezhebi dısında amel eden birisi arasında ne fark oluyor ?
 
M Çevrimdışı

Mutedil Olun

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Peki kardeş;Hanefi mezhebi icerisinde namaz,oruc,zekat vb ameli konular dısında itikadi noktalar dahil olmak üzere bir konu üzerinde 2 veyahud 3 gorus olabiliyor.Bu durumda hanifi mezhebine uyan bir taklidci herhangi bir görüsü sectiği zaman kendi mezhebi dısında amel eden birisi arasında ne fark oluyor ?

kardeş eğer bu kişi avamdan biri ise bir ilmihale göre amel eder. Yani ilimden haftada sadece 1 gün istifade edebilen bir tüccarın, memurun vs. görüşler arasında bir tercih yapamayacak durumda olduğu açıktır. Biraz ilimden nasibi olan ise, mezhebi içinde ihtilaflı bir görüş varsa, sonraki alimlerin hangi görüşü tercih ettiğini ve sebeplerini araştırır. mesela ibni abidinden o meseleye bakabilir. Hakiki bir ilim adamı ise zaten bu türlü meselelere vakit bulamayacaktır. İlk oturuşta tahiyattan sonra salavattan 1 kelime okunsa bile sehiv secdesi gerekir mi gerekmez mi gibi bir araştırma yapacak vakti yoktur. O ümmetin akidesinin kökten sarsıldığını görüyor, gençlerin mahvolmuş halinin çözümlerini tefekkür ediyordur. Şeriat'ından utanan çarşaflı kadınlarla mı uğraşacağını, yoksa sakallı faizcilerle mi uğraşacağını şaşırmış, gavsın peşine takılanını mı kurtarayım, yoksa tekfir makinesine dönmüş zavallıları mı diye çırpınıp durmaktadır. Bu meseleler aklına gelecek en son meselelerdir.
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
kardeş eğer bu kişi avamdan biri ise bir ilmihale göre amel eder. Yani ilimden haftada sadece 1 gün istifade edebilen bir tüccarın, memurun vs. görüşler arasında bir tercih yapamayacak durumda olduğu açıktır. Biraz ilimden nasibi olan ise, mezhebi içinde ihtilaflı bir görüş varsa, sonraki alimlerin hangi görüşü tercih ettiğini ve sebeplerini araştırır. mesela ibni abidinden o meseleye bakabilir. Hakiki bir ilim adamı ise zaten bu türlü meselelere vakit bulamayacaktır. İlk oturuşta tahiyattan sonra salavattan 1 kelime okunsa bile sehiv secdesi gerekir mi gerekmez mi gibi bir araştırma yapacak vakti yoktur. O ümmetin akidesinin kökten sarsıldığını görüyor, gençlerin mahvolmuş halinin çözümlerini tefekkür ediyordur. Şeriat'ından utanan çarşaflı kadınlarla mı uğraşacağını, yoksa sakallı faizcilerle mi uğraşacağını şaşırmış, gavsın peşine takılanını mı kurtarayım, yoksa tekfir makinesine dönmüş zavallıları mı diye çırpınıp durmaktadır. Bu meseleler aklına gelecek en son meselelerdir.
akhim bak kendinde yazmıssın araştırsın ve uysun.Peki Bu adam avam olmakla beraber mezhebi dısında bir ictihadı anlamayacak tercih edemeyecek durumdaysa nasıl kendi mezhebi ıcınde bir konu uzerindeki birden fazla ictihadı tahlil edip secebiliyor ?
 
M Çevrimdışı

Mutedil Olun

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
akhim bak kendinde yazmıssın araştırsın ve uysun.Peki Bu adam avam olmakla beraber mezhebi dısında bir ictihadı anlamayacak tercih edemeyecek durumdaysa nasıl kendi mezhebi ıcınde bir konu uzerindeki birden fazla ictihadı tahlil edip secebiliyor ?

kardeş yanlış anlaşılma var sanırım, bu tercih yapacak zatın avamdan olması mümkün değil. İlimden nasibi olan, usul bilen bir talebe bunu ayrıma gidebilir. Kendimden bir örnek vereyim. Ben bir zaman önce bu tür meseleleri araştırıyordum. Mesela en çok karşımıza çıkan konu olarak namaz konusunu araştırdım, delillere baktım, hem altından kalkamadım, ilmi eksiklikten dolayı hem çok vaktim gitti, hem de bir karara varamadığım gibi namazımda da bunlarla boğuşup durdum. Acaba öyle mi böyle mi diye. Sonra bir baktım her konuda, mesela otururken parmakların konumu nasıl olmalı diye bir konuda bile acaba bunun delili nedir diye sorulara cevap aramaya kalktım. Daha usul bile bilmeden, koca koca kitapların nakillerini inceledim. Doğal olarak işin içinden çıkamadım. Şimdi ne yapıyorsun diye soracak olursan, hanefi mezhebinin bugüne kadar gelen ve muteber kabul edilen görüşleriyle amel etmeye çalışıyorum. Ve şu fitne döneminde, bu tür feri meselelere dalmaktan ziyade niyetimi korumaya, imanımı diri tutmaya, beni, ailemi, çevremi ve toplumu birinci dereceden ilgilendiren meselelerle meşgul olmaya gayret ediyorum. Tahiyatta parmağımı nerede ve nasıl kaldıracağımla ilgili ihtilaflara dalıp çıkamamaktansa, parmağımı yerinden oynatmayıp Allah Azze ve Celle'nin huzurundaymışım hissiyatı ile tahiyyatı okumaya çalışıyorum. Beraber namaz kıldığım cemaat tek bir görüşle parmağını indirip kaldırıyorken onların pek görmediği bir şekilde parmağımı kaldırıp gizli bir fitne tohumu ekip, ''aykırı'' rolünü oynamaktansa parmağımı yerinden oynatmamayı tercih ederim. Eski köye yeni adet getiriyormuş havasına girmektese bu eski köyün, modernleşen zihin yapısıyla uğraşmayı daha öncelikli görüyorum. Eğer birgün Ömer bin Abdulaziz'in (radıyallahu anh) halife olduğu bir İslam toplumu görebilirsem, o zaman gönül rahatlığı ile bu ilim okyanusa dalabilirim inşaallah. Fakat şu an ne yeri ne zamanı...
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
kardeş yanlış anlaşılma var sanırım, bu tercih yapacak zatın avamdan olması mümkün değil. İlimden nasibi olan, usul bilen bir talebe bunu ayrıma gidebilir. Kendimden bir örnek vereyim. Ben bir zaman önce bu tür meseleleri araştırıyordum. Mesela en çok karşımıza çıkan konu olarak namaz konusunu araştırdım, delillere baktım, hem altından kalkamadım, ilmi eksiklikten dolayı hem çok vaktim gitti, hem de bir karara varamadığım gibi namazımda da bunlarla boğuşup durdum. Acaba öyle mi böyle mi diye. Sonra bir baktım her konuda, mesela otururken parmakların konumu nasıl olmalı diye bir konuda bile acaba bunun delili nedir diye sorulara cevap aramaya kalktım. Daha usul bile bilmeden, koca koca kitapların nakillerini inceledim. Doğal olarak işin içinden çıkamadım. Şimdi ne yapıyorsun diye soracak olursan, hanefi mezhebinin bugüne kadar gelen ve muteber kabul edilen görüşleriyle amel etmeye çalışıyorum. Ve şu fitne döneminde, bu tür feri meselelere dalmaktan ziyade niyetimi korumaya, imanımı diri tutmaya, beni, ailemi, çevremi ve toplumu birinci dereceden ilgilendiren meselelerle meşgul olmaya gayret ediyorum. Tahiyatta parmağımı nerede ve nasıl kaldıracağımla ilgili ihtilaflara dalıp çıkamamaktansa, parmağımı yerinden oynatmayıp Allah Azze ve Celle'nin huzurundaymışım hissiyatı ile tahiyyatı okumaya çalışıyorum. Beraber namaz kıldığım cemaat tek bir görüşle parmağını indirip kaldırıyorken onların pek görmediği bir şekilde parmağımı kaldırıp gizli bir fitne tohumu ekip, ''aykırı'' rolünü oynamaktansa parmağımı yerinden oynatmamayı tercih ederim. Eski köye yeni adet getiriyormuş havasına girmektese bu eski köyün, modernleşen zihin yapısıyla uğraşmayı daha öncelikli görüyorum. Eğer birgün Ömer bin Abdulaziz'in (radıyallahu anh) halife olduğu bir İslam toplumu görebilirsem, o zaman gönül rahatlığı ile bu ilim okyanusa dalabilirim inşaallah. Fakat şu an ne yeri ne zamanı...
Size saygi duyuyorum.Insallah o gunleri goruruz.
 
bahakar Çevrimdışı

bahakar

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
mezhep içindeki mercuh görüşü tercih etmek (yani müüfta bih olmayan-tercih edilmeyen görüşü) zaten telfik hükmünde EBU HANİFE kardeş... üzerimize vazife olmayan şeyleri konuşacağımıza bunlaRI araştırsak böyle sorunları kolayca çözebiliriz...
sana esas ben özelden o kadar delil yazdım birsürü orular sordum.. hiç birine cevap alamadım... senin başına gelecek şeyi söyleyeyim... yıllarca bu mezhep meselesiyle kendini yoracaksın...1 mezhebin bile hükmünü tam olarak öğrenemeyeceksin... ve sonunda zamanını boşa harcamış olarak türkçe ilmihallere muhtaç olacaksın...
sana birçok fakihden hatta arapça metinleriyle nakiller yaptım... arapça bilmiyorsun, fıkıh usulü hadis usulü tefsir usulü hiçbirini bilmiyorsun... ondan sonra da getirilen delillerini beğenmiyorsun... sorun delillerimizde değil senin bunları anlayamamanda bence...
ben imam müslimden nakil yaparak bie soru sordum... hiç o konuya değinmemişsin???? google çıkmadı mı yoksa kardeş???
ebu bekir sifilin videodaki sözleriyle ilgilenmiyyorum... zira şevkani den de yanlış görüşünü aktardığım gibi bazen hocaların çok büyük hataları olabiliyor (hz aliye aleyhis selam demesi gibi) ama onu çöpe atmıyoruz değil mi?
seb sadece şu soruma cevap ver : 4 mezhep içinden dileğininin dilediği görüşünü araştırıp güçlü gördüğünü alacak kişi (yani 1 mezhebi taklid etmeyen kişi) ile ben 4 mezhebin alimlerinin de üstünde bir bilgiye sahibim ki onların hatalarını tespit edip görüşlerinden en doğruyu alıyorum diyen kişi (ki senin durumunda olan ve daha arapça bile bilmeyen kişiler) arasında ki fark nedir??? bu soruma bi türlü cevap alamıyorum... kaldı ki yazımda naklettiğim gibi sahih hadisin tanımıyla ilgili en temel bir mesele de bile (muanan hadis) sorduğum soruya kimse cevap veremiyor???
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
mezhep içindeki mercuh görüşü tercih etmek (yani müüfta bih olmayan-tercih edilmeyen görüşü) zaten telfik hükmünde EBU HANİFE kardeş... üzerimize vazife olmayan şeyleri konuşacağımıza bunlaRI araştırsak böyle sorunları kolayca çözebiliriz...
Bu senin avam;arapca,usul...vb bilmeyen Avam telfikten ne anlayacak peki...

Öyle bir yere katıryorsun ki avamı kendi mezhebinin telfikine Alim.Diğer mezheblerin görüşlerine karşı ise Cahil!

Bu ne zıtlık ?
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
TAKLİD

Her hangi bir mezhebe tabi olan kişinin,bazı meselelerde başka bir mezhebi taklid etmesi caizdir.Zira bir mezhebin görüşlerinin tümüne uy zorunluluğu yoktur.Ancak diğer mezhebin bazı görüşerlini taklid eden kişi,bunu öğrendiği delilden dolayı yapmalıdır.Hoşuna gittiği veya daha kolay oldugu ıcın bunu yapmamalıdır.

Şeyh Hasan Karakaya
Fıkıh Usulu,syf;448

İbnu’l-Kayyim Rahimehullah şöyle der:

“Avamın bilinen mezheplerden sadece birine bağlanması zorunlu mudur,değil midir? Bu konuda iki görüş vardır. Bir görüşe göre yalnız bir mezhebe
bağlanması gerekmez. Kesin doğru olan budur. Çünkü Allah veRasulü’nün vacip kıldığı dışında vacip olmaz. Allah ve Rasulü de ümmetten
sadece bir kişinin mezhebine bağlanmasını kimseye vacip kılmamıştır. Öncekinesiller böyle bir şeyden beri olmuştur ve böyle bir şeyi kimse söylememiştir.Kaldı ki, avamdan insanların bir mezhebe bağlanması da doğru olmaz.
Çünkü avamın mezhebi yoktur. Zira mezhepli olmak, ancak belli bir şekilde görüş ve delillendirme sahibi olup mezheplerden anlayanlar için sözkonusuolur. Belli bir kişinin bütün görüşlerini almak ve başkalarının görüşlerini terketmek anlamında ümmetten sadece birinin mezhebini almak hiçbirkimsenin üzerine vacip değildir. Böyle bir şey, ümmette ortaya çıkan çirkin bir bid’attır. Allah’ı ve Rasulü’nü Sallallahu Aleyhi ve Sellem en iyi bilen veümmet içinde derecesi ve kıymeti en büyük olan ümmetin imamlarından
hiçbiri böyle bir şeyin zorunlu olduğunu söylememişti.

İlamu’l-Muvakkıin, 4/262

İbnu’l-Kayyim başka bir yerde ise şöyle der:

“Avamdan olan kişilerdört mezhep imamlarının birinden veya başka alimlerden sorabilirler. Ne soran kişilerin ne de fetva veren müftünün dört mezhep imamından biri ile bağlı kalması gerekmediği gibi, alimin de kendi memleketinin veya diğer memleketlerin birinde kendisi ile amel edilen belli bir hadise bağlı kalması gerekmez. Sahih bir hadis bulduğunda onunla amel etmesi gerekir

İbnu’l-Kayyim, Age. 4/263

ibn Teymiye Rahimehullah şöyle der:

“Kim belirli bir imamı taklit etmenin vacip olduğunu söylerse, tevbe etmesi istenir, tevbe ederse ne âlâ,etmezse öldürülür. Mutlaka bir imamı taklit etmek gerekir, diyorsa, cahil ve sapmış biri olur.”

İbn-i Teymiye, el-İhtiyaratu’l-Fıkhiyye, 333

İbn-i Abdilber, İbn-i Mes’ud’dan Radıyallahu Anhu şöyle dediğini rivayet eder:

“Hiçbiriniz, iman ediyorsa iman edecek ve küfrediyorsa küfredecek şekilde, dininde başkasını taklit etmesin.Çünkü kötülükte örnek olmaz

“Camiu Beyani’l-İlmi” isimli kitabında

İmam Şenkîtî Şöyle Demiştir:
"Sahabilerin we Kendilerine Hayırla Şahitlik Edilen Diğer Nesillerin Karşı Çıktığı Bu Tür Taklit, Bütün Ulemanın Bir Kısmını Değil De Muayyen Bir Şahsı Taklittir. Bu Tür Taklit Hakkında Kitab we Sünnet'te Hiç Bir Delil Gelmemiştir, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in Ashabından we Hayırla Yad Edilen İlk Üç Nesilden Hiç Kimse Bu Taklidi Kabul Etmemiştir. Allah Hepsine Rahmet Etsin. Bu Müçtehit İmamların Görüşlerine De Aykırıdır. Onlardan Hiç Kimse, Bütün Müslüman Âlimlerden Diğerlerini Bırakıp Da Muayyen Bir Şahsın Görüşü Üzerinde Donup Kalmayı Kabul Etmemiştir. Muayyen Bir Âlimin Taklid Edilmesi Dördüncü Asrın Bid'atlerindendir. Bunun Akisini İddia Eden, Bize İlk Üç Asırdan Muayyen Bir Şahsın Mezhebine Bağlanan Tek Bir Şahıs Göstersin. Bunu Hiç Bir Zaman Yapamayacak, Çünkü Kesinlikle Böyle Bir Şey Olmamıştır."

[Edvâu'l-Beyan, 4/388-389]

İmam Ahmed b. Hanbel (Rahimehullah);
"Beni taklid etmeyin, Malik'i de, Şafiî'yi de, Evzaî ve Sevrî'yi de taklid etmeyin. Onlar nereden aldılarsa siz de oradan alın.”

[İbnu'l-Kayyım, İ'lam, 2/302]

İmam Malik ise mezhebi taassubu yerme babında aynen şöyle diyor:
'Nebi(s.a.v)den sonra ve onun dışında istisnasız herkesin sözü alınır da terk edilir de.
(İbni Abdu'I-Ber(2/91-eI-Cami)
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İbnu’l-Kayyim Rahimehullah şöyle der:

“Avamın bilinen mezheplerden sadece birine bağlanması zorunlu mudur,değil midir? Bu konuda iki görüş vardır. Bir görüşe göre yalnız bir mezhebe
bağlanması gerekmez. Kesin doğru olan budur. Çünkü Allah veRasulü’nün vacip kıldığı dışında vacip olmaz. Allah ve Rasulü de ümmetten
sadece bir kişinin mezhebine bağlanmasını kimseye vacip kılmamıştır. Öncekinesiller böyle bir şeyden beri olmuştur ve böyle bir şeyi kimse söylememiştir.Kaldı ki, avamdan insanların bir mezhebe bağlanması da doğru olmaz.
Çünkü avamın mezhebi yoktur. Zira mezhepli olmak, ancak belli bir şekilde görüş ve delillendirme sahibi olup mezheplerden anlayanlar için sözkonusuolur. Belli bir kişinin bütün görüşlerini almak ve başkalarının görüşlerini terketmek anlamında ümmetten sadece birinin mezhebini almak hiçbirkimsenin üzerine vacip değildir. Böyle bir şey, ümmette ortaya çıkan çirkin bir bid’attır. Allah’ı ve Rasulü’nü Sallallahu Aleyhi ve Sellem en iyi bilen veümmet içinde derecesi ve kıymeti en büyük olan ümmetin imamlarından
hiçbiri böyle bir şeyin zorunlu olduğunu söylememişti.


İlamu’l-Muvakkıin, 4/262
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İbnu’l-Kayyim başka bir yerde ise şöyle der:

“Avamdan olan kişilerdört mezhep imamlarının birinden veya başka alimlerden sorabilirler. Ne soran kişilerin ne de fetva veren müftünün dört mezhep imamından biri ile bağlı kalması gerekmediği gibi, alimin de kendi memleketinin veya diğer memleketlerin birinde kendisi ile amel edilen belli bir hadise bağlı kalması gerekmez. Sahih bir hadis bulduğunda onunla amel etmesi gerekir

İbnu’l-Kayyim, Age. 4/263
 
Üst Ana Sayfa Alt