Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Şeyh Abdulkadir B. Abdulaziz : Tekfirde Kasıt Şartı

ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
554760_w640_h640_untitled.png


TEKFİRDE KASIT ŞARTI




Abdulkadir b. Abdulaziz


Bazı kimseler tekfir hükmünü vermede, failin küfrü kastetmiş olmasını şart koşarlar. Bir kişi küfre götürücü bir söz söylediğinde veya bir fiil işlediğinde, bununla küfrü kastetmemişse tekfir edilmeyeceğini söylerler. Şu hadisten dolayı ilk bakışta bu doğru gibi görünebilir:
Ameller niyetlere göredir ve herkes için de niyet ettiğinin karşılığı vardır” (Muttefekun Aleyh).
Ancak niyet veya kastın iki türü arasındaki fark -diğer delillerle birlikte- bu şartın batıl olduğunu ortaya koyar.

Birinci Tür: İnsanın küfre düşüren bir söz söylerken o söylediği şeyi kastederek söylemesi, yani hatayla değil bilinçli olarak yapmasıdır. Sözünden dolayı söz sahibinin cezalandırılmasında şart koşulması gereken ve muteber olan kasıt budur. Burada karainul hal’e bakmanın, kasıtlı olanı hatayla olandan ayırmada önemli bir etkisi vardır. Biraz ileride gelecek olan bineğini kaybeden adamın hadisi de buna örnektir.

İkinci Tür: Kişinin bilinçli olarak söylemiş olduğu sözü ile küfrü kastetmiş olmasıdır. Bu kasıt muteber olmayıp, sözü söyleyen kimseyi tekfir etmede şart değildir. Bunun delillerini aşağıda vereceğiz. Konuyu kolaylaştırmak için Kadı Şihabuddin el-Karâfî’nin Talakta niyetin şart olması ve şart olmaması ile ilgili kural hakkında söylemiş olduğu sözü aktaralım:

“Açık olan talak ( boşama ) sözünde niyet icmaen şarttır, yine icmaen şart değildir. Fukahanın bununla ilgili sözlerinin özeti olarak niyetin şart koşulması hususunda (şart olması ve şart olmaması şeklinde) iki görüş vardır. Her ne kadar çelişkili gibi görünse de aslında burada herhangi bir çelişki yoktur.
Fukaha açık olan talak sözlerinde niyet şarttır derken, kastedilmeyen bir şeyi dil sürçmesi ile söylemiş olmaktan korunmak için talak siğasının kullanılmasının kastedilmiş olmasını amaçlamışlardır.
Örneğin ismi “Târık” olan bir kadına dil sürçmesiyle “ya tâlık” dese (tâlık: boşanmış kadın) bir şey gerekmez, çünkü kişi bunu kastetmemiştir.


Açık olan lafızlarda niyet şart değildir, demekle ise; siğayı kullanırken talak kastının şart olmadığını amaçlamışlardır. Çünkü sarih (açık) olan sözlerde icmaya göre, niyet şart değildir. Niyetin şart koşulması, kendileriyle talak kast edilmiş olması için sadece kinayeli sözlere has birşeydir. Açık olan sözlerde böyle bir şart söz konusu değildir.” (El-Furûk : 3/163)

Küfre delalet ettiği açık olan sözde de dil sürçmesi ihtimalinden korunmak için o sözü söylemeyi kastetmek şart koşulmuştur. Küfrü kastetmiş olmak şart değildir.
Küfre delalet edişi ihtimal taşıyan amellerle yapılmak istenen şeyi belirleyebilmede dikkate alınan kasıt, küfür kastı değildir, sadece amelin neye delalet ettiğini ayırt etmede etkili olan kasıttır.
Örneğin bir kişi bir kabrin başında kurban kesse ve bu kurbanı kimin için kestiği bilinmese, o kişiye kastı sorulur. Eğer: “Bu kabirdeki kimseye kestim, benim sıkıntılarımı gidereceğini ümit ediyorum” derse bununla kafir olur. Bundan sonra ona: “Bu amelinle küfrü kastettin mi kastetmedin mi?” diye sorulmaz. Bu konuya ihtimal taşıyan ameller konusunda değinmiştik.


Küfre düşüren amellerde küfrü kastetmiş olmayı şart koşanlar şöyle derler:

“Bir kimse Allah’a ve Rasulüne hakaret etse, “Allah’ın kabirdekileri dirilteceğini zannetmiyorum” ya da “Kıyametin kopacağını zannetmiyorum” veya “Allah Meryem oğlu Mesihtir” gibi küfür olan sözler söylese ve; “Ben kalben bunlara inanmıyorum, küfre göğüs açmadım, bununla küfrü kastetmedim”dese kafir olmaz. Bu kişinin kafir olmayı amaçlaması gerekir.”

Bu fasit bir şarttır. Kafirin kendisini koruması için bunu bir hile olarak kullanması mümkündür. Doğru olan ise şudur: Kim bu şekilde küfür olan sözler söylerse, bununla küfrü kastetmedim dese dahi kafir olur. Küfre düşüren amellerde, küfrü kastetmiş olma şartı, şer’i nassların kabul etmediği batıl bir şarttır.
Rasulullah şöyle der: “
Kim bizim işimiz üzere olmayan bir amel işlerse o reddedilmiştir.(Muslim)


Küfrü kastetmiş olma şartının batıl olduğunun delilleri şunlardır :

a) “Onlara sorarsan andolsun “biz dalmış eğleniyorduk” derler. De ki: “Allah ile, Onun ayetleriyle ve Rasulüyle mi alay etmekteydiniz?
“Özür bildirmeyiniz. İmanınızdan sonra kafir oldunuz” (Tevbe 65-66).


Ayette bahsedilenler küfre düşürücü söz söylemişlerdi -ki bu alay etme idi- ancak bununla küfrü kastetmemişlerdi. Şöyle mazeret gösteriyorlardı: “Biz dalmış eğleniyorduk.” Allahu Teala onların bu mazeretlerini yalanlamadı. Bu da onların oyalandıklarının ve bu sözleriyle küfrü kastetmediklerinin doğru olduğuna delildir. Anacak bu özür, yalnızca oyalanırken söyledikleri sözleriyle kafir olduklarına hükmedilmesine engel olmadı: “Özür bildirmeyiniz. İmanınızdan sonra kafir oldunuz.”

İbn Teymiyye bu ayetler hakkında şöyle der:
“Allah Subhanehu ve Teala onların; “Biz kalben inanmaksızın küfür sözünü söyledik yalnızca dalmış eğleniyorduk” demelerine rağmen onların imanlarından sonra kafir olduklarını bildirmekte ve Allah’ın ayetleriyle alay etmenin küfür olduğunu açıklamaktadır. Bu alay etme işi ancak küfre göğüs açan kimselerde olur. Eğer kalbinde iman varsa onu bu sözü söylemekten alıkoyar.” (Mecmuu’l-Fetâvâ:7/220)

“Ayetler onların kendilerine göre küfür işlemediklerini bilakis bu yaptıklarının küfür olmadığını zannettiklerini göstermekte ve Allah ile, ayetleriyle ve Rasulu’yle alay etmenin, kişiyi imandan sonra kafir yapan bir küfür olduğunu açıklamaktadır. Yine bu ayetler onlarda çok zayıf bir imanın bulunduğunu gösterir. Onlar haram olduğunu bilerek bunu işlediler; ancak küfür olduğunu bilmiyorlardı. Yaptıkları şey onları kafir yapan bir küfür ameli idi; oysa onlar bu yaptıklarının caiz olduğuna inanmıyorlardı.” (Mecmuu’l-Fetâvâ:7/223)

Bu ayetler, bu konudaki tartışmaları sona erdirir. Bir kimsenin kafir olduğuna hükmetmede, o kişinin küfrü kastetmiş olması şartını batıl kılar. Yani küfre niyet etmiş olmanın şart koşulmasının batıl olduğunu ortaya koyar. Aynı şekilde nass, söz ve fiiller hakkında hüküm vermede insanların, amelleri hakkındaki zanlarına değil, şeriata başvurmaları gerektiğine de delalet eder.

b) Kafirlerin çoğunun kendi amelleri ve üzerinde bulundukları itikatları hakkında hüsnü zanda bulunup kendilerinin hayır üzere ve iman edenlerden daha doğru yolda olduklarını zannettikleri Kur’an nassıyla sabittir.
Onlar iman edenleri gördüklerinde bunlar sapıktırlar derler, onlarla alay ederler. Bu fasit şartı bu kafirler için geçerli sayıp onlardan birisine:
Bu yaptığın şeyle küfrü mü kastediyorsun” diye sorduğumuzda: “Bilakis biz hidayette olanlarız” veya “Biz Allah’ın oğulları ve sevdikleriyiz” derler.
Bu fasit şart onlar için geçerli sayılıp onların sözleri doğrulanacak olursa, Allah’ın ayetleri ve onların (kafirler oldukları) hakkındaki haberi yalanlanmış olur. Bu yalanlamadan dolayı da kişi kafir olur. İşte bu da, bu şartın fasit bir şart olduğunu açıklamak için yeterlidir.


Tefsircilerin üstadı Taberî şu ayetlerin tefsirinde bu konuya dikkat çekmiştir:

De ki; ameller bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?
Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanırlar.
İşte onlar Rablerinin ayetlerini ve ona kavuşmayı inkar edenlerdir. Artık onların yapıp ettikleri boşa çıkmıştır. Kıyamet günüde onlar için bir tartı tutmayacağız” (Kehf 103-105)

İbn Cerîr et-Taberî şöyle der: “Bu ayetler bir kimsenin ancak, Allah’ın birliğini bildiği halde küfrü kastederse kafir olacağını iddia edenlerin yanlış bir şey iddia ettiklerinin en kuvvetli delillerindendir.
Allahu Teala ayette sıfatlarını bildirdiği bu kimselerin yapıp ettiklerinin boşa çıktığını, onların ise yaptıkları şeyleri güzel şeyler saydıklarını ve yine onların Rablerinin ayetlerini inkar eden kimseler olduklarını bildirmektedir. Eğer doğru olan, bilerek küfre yönelenlerden başkasının kafir olmayacağını söyleyenlerin sözleri olsaydı, bu şekilde Allahu Teala’nın ayette bildirdiği, kendilerinin iyi bir şeyler yaptıklarını zanneden kimselerin karşılık olarak sevap ve ecir almaları gerekirdi. Ancak gerçek, onların söylediklerinin tam tersidir. Allahu Teala onların Allah’a küfreden kimseler olduklarını ve amellerinin batıl olduğunu haber vermiştir.”
( Câmiu’l-Beyan: 16/34-35)


Şeyhulislam Muhammed ibn Abdilvahhab, küfür sözü söyleyip bunun küfür olduğunu bilmeyen kimse hakkında şöyle der:
“Kendisini küfre düşüreceğini bilmiyorsa bu durumda şu ayet yeterlidir:
Özür bildirmeyiniz, imanınızdan sonra kafir oldunuz” ayette bahsedilen bu kimseler, sözlerinin küfür olduğunu bilmediklerini söyleyip Nebi’den Aleyhissalatu Vesselam özür diliyorlardı. Allahu Teala’nın şu sözlerini işitip de hala buna başka anlamlar yüklemeleri ne garip:

Kendilerini güzel iş yapmakta sanıyorlar”(Kehf /104).
Onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dostlar edinmişlerdi. Ve gerçekten kendilerini doğru yolda saymaktaydılar”(A’raf /30).
Gerçekten bunlar, onları yoldan alıkoyarlar. Onlar ise kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar”(Zuhruf /37)

(Ed-Dureru’s-Seniyye Fi’l-Ecvibeti’n-Necdiyye: 8/105 “Kitâbu’l-Murted.”)

O’nun zikrettiği ayetlere şunları da ekliyoruz:
Yahudi ve Hıristiyanlar: “Biz Allah’ın çocukları ve sevdikleriyiz” dediler”(Maide /18).
Dediler ki: “Yahudi ve Hıristiyan olmadıkça kimse cennete giremez” (Bakara /111).


Kafirin kendisinin iyi ve hidayette olduğuna veya cennetlik olduğuna inanması, -küfrü delil ile sabit ise- onun tekfirine engel olmaz. Buna ilaveten; bu şekilde kafirin kendisini iyi zannetmesi sapıklığına ve azgınlığına devam etmesi için Allah’ın ona vermiş olduğu bir cezadır:

Biz onlara bir takım arkadaşlar musallat ettik de, onlar önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önce gelip geçmiş olan cinler ve insanlar için uygulanan söz (azap)onlara da gerekli olmuştur. Çünkü onlar hüsrana düşenlerdi” (Fussilet /25).

Kim Rahmanın zikrinden yüz çevirirse ona bir şeytanı arkadaş veririz ve o şeytan artık onun ayrılmaz dostudur. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar da onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf /36-37).

Bu kaderî ceza nasıl olur da onlar hakkında kafir olduklarına dair verilecek olan şer’î hükme engel olarak kabul edilebilir?

c) Üçüncü delil ise Nahl suresindeki şu ayettir:

Kim imanından sonra küfre girerse...” bununla ilgili açıklama inşaallah biraz sonra İbn Teymiyye’nin sözünde gelecektir.

Özetleyecek olursak; Tekfirde muteber olan kasıt küfre götürücü olan ameli kast etmek yani ameli bilinçli olarak yapmaktır, bu amelle küfrü kast etmek değildir. Bu ikisi arasındaki farkı İbn Teymiyye kısaca şöyle açıklamıştır:
Kısacası, kim küfür olan bir söz ya da fiilde bulunursa, bununla kafir olmayı kast etmemiş olsa da kafir olur. Çünkü -Allah’ın dilediği hariç- kimse küfrü kast etmez.”
(Es-Sârimu’l-Meslûl: 177-178)


Buhari Rahimehullah “Sahih” inde “İman” bölümü, “Mu’minin Farkında Olmadan Amelinin Boşa Çıkmasından Korkması” bâbında “küfür hükmü verilmesi için küfrü kast etmenin şart olmadığı” konusunda bâb açmıştır. (Fethu’l-Bârî: 1/109)

Haricilerle ilgili hadislerin şerhinde de bu konudan bahsedilir. Rasulullah’ın şu hadisi de bunlar arasındadır:
Okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar
İbn Hacer şöyle der:
Müslümanlardan, dinden çıkmayı ve İslam Dini’nden başka bir din seçmeyi kast etmeksizin dinden çıkanlar bu hadisin kapsamına girerler. (Fethu’l-Bârî: 12/301)

Tekfirde geçerli bir şart sayılan kasıt; tekfirin kuralını açıklarken, hükmün şartları ve engelleri konusunda da dikkat çektiğimiz gibi küfre götürücü ameli işlemeyi kast etmektir. Bu amelle küfrü kast etmiş olmak ise muteber olmayan bir şeydir.

Bu şekildeki kasıtla, yani küfre düşürücü ameli bilinçli olarak yapmakla, insanlarda şu kısımlara girenler tekfir edilmezler:

a) Şer’an Kastı Muteber Olmayanlar:
Küçük yaşta olup mümeyyiz olmayan, akılsız olan, veya uyuyan kimse gibi.

b) İhtimal Taşıyan Bir Amel İşleyen Kimse:
Bu kişinin işlemiş olduğu amel ile ne kastettiğinin araştırılması gerekir.

c) Hata Eden Kimse:
Küfür ameli olduğu açık olan bir ameli işleyen mükelleftir, ancak bu ameli işlerken bilerek değil hatayla işlemiştir. Aynen “Allah’ım, sen benim kulumsun ben de senin rabbinim”diyen adam gibi. Bu küfre düşüren bir sözdür, ancak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu kişiyi ; “Sevincinin şiddetinden hata etti” (Muttefekun Aleyh) diye nitelendirmiştir. Hata ise affedilmiştir:

“Yanılarak yaptıklarınızda size günah yoktur, fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir”(33el-Ahzab/5).

d) Hatalı Tevilde Bulunan Kimse:
Tekfirin engellerinde de bahsettiğimiz gibi geçerli olan tevil özür olarak kabul edilir. Çünkü bu da bilinçli olarak yapılmış bir şey değildir. İşte tekfirde geçerli olan kasıt budur: Küfre düşüren ameli kastetmek, küfrü kastetmek değil.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kasıt ve Niyetlerde Şirk


Kasıt ve niyetlerde şirk ise sahili olmayan koca bir denizdir. Ondan kurtulabilen pek azdır. Yaptığı ameliyle Allah rızasından başka bir şeyi dileyen, Allah'a yaklaşmak ve O'ndan ödül görmekten başka bir niyet taşıyan kimse niyetinde ve kastında Allah'a şirk koşmuş demektir.

İhlas; kişinin sözlerinde, hareketlerinde, kasıt ve niyetlerinde sadece Allah'ı kastetmesidir. Allah'ın tüm kullarına emrettiği İbrahim'in dini Haniflik de budur ve Allah hiç kimseden bundan başka bir din kabul etmez. İslâm'ın hakikati de budur zaten.

"Her kim İslâmdan başka bir din arzularsa kesinlikle ondan kabul olunmayacak ve o ahirette zarar-ziyana uğrayanlardan olacak" (Âl-i İmran, 85)


Hareketlerde, Sözlerde, İfadelerde ve Niyetlerde Şirk




Bu şirki hareketlerde / eylemlerde, sözlerde, iradelerde ve niyetlerde şirk izler.

Hareketlerde Şirk:

- Allah'tan başkasına secde etmek,
- Kâbesinden başka yeri tavaf etmek,
- Başkasına kulluk ve zillet maksadıyla saçını tamamen kestirmek.
- Hacer-i Esved dışında bir taşı öpmek.
- Kabirleri öpmek, onlara el kaldırıp selam vermek ve onlara secde etmek gibi hareketlerdir.

Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberlerin ve salihlerin kabirlerini namaz kılınan mescidlere dönüştürenlere lanet etmiştir.

Öyleyken, kabirleri Allah (c.c.) dışında ibadet edilen putlar edinenlerin hali nice olur?

Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Allah yahudilere ve hristiyanlara lanet etsin; onlar peygamberlerinin kabirlerini mescidler edindiler." (Buhârî, Müslim)

"Kıyamet koparken hayatta olanlar, kabirleri mescidlere dönüştürenler insanların en şerlilerindendir" (Sahih)

"Sizden öncekiler kabirleri mescid ediniyorlardı. Dikkat! Kabirleri mescidler yapmayın. Ben sizi ondan nehyediyorum."

"Allah, kabirleri sık sık ziyaret eden (ve bid'atler işleyen) kadınlara, kabirlerin üzerine mescid yapan, onları ışıklandıranlara lanet etmiştir."

"Allah'ın, peygamberlerinin kabirlerini mescide dönüştürenlere gadabı çok büyüktür."

"Sizden öncekiler içlerinde salih birisi vefat etse kabrinin üzerine bir mescid inşa eder, orada resim ve heykel yaparlardı. Onlar kıyamet günü Allah katında insanların en şerlileridirler."

Kabir üzerine inşa edilmiş bir mescidde Allah'a secde edenlerin hâli böyle iken acaba kabrin kendisi için secde edenin hâli nice olur?

Rasûlullah da (Sallallahu aleyhi ve sellem):

"Allahım, kabrimi tapınılan bir put eyleme!" diye dua etmiştir.

Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) tevhidi korumaya son derece önem vermiştir.

Hatta doğarken ve batarken Güneş'e secde eden Güneşperestlere benzememek için o iki vakitte namaz kılmaktan nehyetmiştir.

"Harama giden yolu tıkama" (sedd-i zerîa) kuralı, müşriklerin secde ettikleri vakitle bitişik olduklarından dolayı ikindi ve sabah namazından sonra da namaz kılınmasının yasaklanmasını icap ettirmiştir.

Allah'tan başkasına secde etmeye gelince;

Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):
"Hiç kimseye Allah'tan başkasına secde etmek yaraşmaz" buyurmuştur.

"Lâ yenbegî: yaraşmaz, olmamalı" ifadesi, Allah ve Rasûlünün kullanımında "şer'an tamamen yasak" anlamına gelir.

Şu âyetlerde olduğu gibi:

"Çocuk edinmek Rahman'a yakışmaz" (Meryem, 92).

"Biz ona (o Muhammed'e) şiir öğretmedik, (şiir) ona yakışmaz da". (Yasin, 69).

"O (Kur'an)nı şeytanlar (cinler) indirmedi. Bu, onlara yaraşmaz..." (Şuara, 210-211)

"Senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz." (Furkan, 18)

Kaynak:

İbn-Kayyım El-Cezviyye Kitap; (Kalbin İlacı)
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Sözle Şirk

Allah'a (c.c.) şirk koşmanın bir türüde O'na sözle şirk koşmaktır.

Örneğin: Allah'tan başkası adına yemin etmek bu türdendir.
Nitekim Ahmed ve Ebû Davud'un rivayet ettikleri bir hadiste

Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):

"Her kim Allah'tan başkası adına yemin ederse ona (c.c) şirk koşmuştur" buyurmuştur.

Hâkim ve İbn Hibban hadisin sahih olduğunu belirtmişlerdir.
Bir insana "Allah'ın ve senin dilemenle" demek de bu tür şirktendir.

Nitekim birisi Rasûlullah'a "Allah'ın ve senin dilemenle" deyine O:

"Beni Allah'a ortak mı yaptın? sadece "Allah'ın dilemesiyle" de" buyurdu.

Halbuki Yüce Allah kullarına "dileme, isteme" nisbet etmiş,
"Aranızdan doğru hareket etmek dileyenler için" (Tekvir, 28) buyurmuştur. Buna rağmen "Allah'ın ve senin dilemenle" denmesi dahi şirk kabul edilmiştir.

Hâl böyleyken şu ve benzeri sözleri sarfetmek nice olur?:

"Ben Sana ve Allah'a tevekkül ettim"
"Bana Allah ve sen yetersiniz."
"Bu Allah'tan ve senden".
"Allah gökteki dost, sen ise yerdeki dost."
"Allah'a ve filanın hayatına andolsun ki",
"Allah ve filan için adak olarak."
"Ben Allah'a ve filana tevbe ettim."
"Allah'tan ve filandan umuyorum ki."

Bu sözlerle "Allah dilerse dilersin" sözünü karşılaştır, sonra hangi sözün Rasûlullah'ın söz konusu ettiği gibi olduğunu düşün !!!.

Kişi bunu söylemekle Allah'a eş koşmuş oluyorsa bazılarının Rasûlullah'ın diğeriyle kıyaslanmayacak kişileri, hatta belki Allah düşmanlarını Allah'a eşkoşmalarına ne demeli?

Secde, ibadet, tevekkül, tevbe, korkma, sakınma, "O bana yeter" demek, kendine yönelmek, adak, yemin, tesbih, tekbir, tahlil,hamd-ü sena, istiğfar, kulluk ve zillet olarak saçı traş etmek, (evi (kabeyi) tavaf etmek, dua etmek...

Tüm bunlar sırf Allah'a yapılması gereken -Allah'a yakın melekler ve gönderilen peygamberler dahil- başka hiç kimseye yaraşmayan, sadece O'nun (c.c.) hakkı olan şeylerdir.
Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde şu rivayet geçmektedir. Günah işlemiş bir adam Rasûlullah'ın yanına geldi. Önünde durdu ve :

"Allah'ım (c.c.) ben sana tevbe ediyorum, Muhammed'e tevbe etmiyorum!" dedi.

Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) :

"O, hakkın sahibini bildi" buyurdu.

Kaynak:

İbn-i Kayyım El-Cezviyye -Kitap (Kalbin İlacı)
 
kskaya Çevrimdışı

kskaya

Üye
İslam-TR Üyesi
ahkiler ALLAH swt ecrinizi artırsın .....cok yararlı bilgiler inşALLAH sizleri büyük bir keyifle ,şevkle takip ediyorum es-selamun aleykum
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Allah razı olsun yararlı bilgiler. Bizlerde bunu senelerdir diyoruz ama görmek herkese nasip olmuyor.
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
ALLAH celle celaluhu her hareketimizi onun hukumleri ile yapmayi nasip etsin..okuyup tefekkur edilecek konular cok guzel....
 
D Çevrimdışı

dosdoğru

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Tekfir hakkında yazılan bu konu ayetlere bağlı açıklamalar paylaşımlar için Allah c.c sizlerden ve ümmetten razı olsun.

tekfir kitabı diye yayınlanan şeyh makdisi diye verilen kitabı başka bir sitede okumuştum.kitap içinde birçok çelşkili ifadeler yer almıştır.şeyh makdisi

ile görüşme yapmadığım için şahsı hakkında bir ifade kullanmam.ancak çeviri yapanların tekfir meselesini Laik dinin hoşuna gidecek şekilde bazı bölümlerinin verildiğini okumuştum.yazılara verdiğim cevaplar bazılarının ilminin kısıtlı olmasından dolayı hazımsızlığa uğrmıştı.

müslüman kardeşler olarak birbirimize yardım edelim.Laik din mensupları aramıza nifak sokmak için tanınmış alimlerin eserlerini değiştirerek bizlere verilmektedir. bizde doğru bildiğimiz alimin ters yazısını görsek görmemezlikten geliriz veya bir sebep ararız. Laik dinin devam etmesi islam dininin hakim olmaması için yapılan bu bilinçli yanlış yazılardan dolayı birbirimizi kırmaktayız.

bu çok çok önemli bir konudur.buna çok dikkat etmeliyiz.

hz. Ömer cemaate seslenerek:

islama ters bir amelimi görseniz ne yaparsınız.

cemaat hep birlikte :

--seni kılıçlarımızla düzeltiriz dedi.

hz. Ömer ellerini açıp:

--Allahım sana sonsuz şükürler olsun,böyle bir cemaatin başındayım.


bugün maalesef bunu anlamayan cahil insanlar alim-mürşit olarak toplumda nam ve yer yapmaktadır.

Kur'an ve sünnete ters amelleri sorgulamayı hakaret kabul ediyorlar.

Allah c.c yar ve yardımcımız olsun





inşallah dosdoğru olmayı Allah c.c bizlere nasip etsin.
 
Üst Ana Sayfa Alt