Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye: Kelâmcıları Değerlendirmesi ve Eleştirileri

Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Şeyhulislam İbn Teymiyye: Kelâmcıları Değerlendirmesi ve Eleştirileri



Genel olarak itikâdî haberlerde akıl ile münakaşa etmeye kelâm adı verilmiştir. Buna ayrıca, ‘usûlü’d-din’, ‘akdü’l-ekber’, ‘akâid’, ‘itikâdât’, ‘mesâil-i ilmiye’, ‘mesâil-i haberiyye’, ‘ilm-i mukâşefe’, ‘ilmû’l-usûl’, ‘fıkhû’l-ekber’ gibi isimler de verilmiştir. Bu isimlendirmelerde her ne kadar maksatlar ve ıstılahlar farklı olsa da söz konusu kulanımlar özü açısından birbirine yakındır. (İbn Teymiyye’nin Ehl-i Bid’at Fırkalarına Bakışı, s.218, Mecmû’etü’l-Fetava, 11/316,19/134)

İbn Teymiyye kelâm ilmini ve kelâmcıları delilleri ve benimsedikleri yöntem açısından tenkit etmiştir. Bunda ki gayesi, sahabe, tabiin ve tebe-i tabiin nesliyle temellenen selef akidesini titizlikle savunmak, onların dışında kalan bütün metodları, inançları ve yaşayışları reddetmek üzerine kurmaktır.775

İbn Teymiyye, kelâmcıları Kur'an ve sünnetin dışına çıkmakla itham etmiştir. Çünkü, Kur'an ve sünnette bu bid’atçilerin kaçındıkları şeyler vardır. Bu iddia İbn Teymiyyenin eleştirilerinin daima merkezindedir. Ona göre Kur'an ve sünnet, kamil dini insanlara getirmiştir. Müslümanlar bid’atler ortaya çıkmadan önce başka bir şeye ihtiyaç duymamışlardır. İnsanlar, kitap ve sünnete sarılmayı terk ettilerinde ise aralarında ihtilaf etmeye başlamışlardır.776

Bu açıdan bakıldığında İbn Teymiyye, kelâma karşı oluşunun sebebi de anlaşılır. Selef, ‘kelâm âlimleri zındıktır, kelâma bürünen hiçbir kimse felah bulmamıştır’, diyerek kelâmcıları kötüledikleri zaman asla mutlak anlamda kelâmı değil, peygamberlerin metodlarının dışındaki bir metodla dini meselelerde konuşan/tartışan kimseleri kastetmişlerdir.777

Dolayısıyla Selef, asla kelâm ilmini ve niteliğini yermemiştir. Çünkü her insan konuşur. Selef Allah ve Resul’ünün emrettiği ve açıkladığı istidlâl, nazar ve cedel ve hak olan kelâmı yermemiş, bilakis kitap ve sünnet, şeriat ve akla aykırı olan batıl kelâmı yermiştir.778

Onların yerdikleri kelâm içinde yalan, hata ve dalalet olan kelâmdır. Selefe göre Hak olan kelâm Allah ve Resul’ünün getirdikleridir. Allah ve Resul’ünün getirdiği şeylere hakkıyla vakıf olan kimseleri eleştirmemişlerdir.779

Bunun yanı sıra kelâmı, içinde cevher, âraz, cisim vb. kavramlara dayandığı için değil, bilakis bu kavramların kazandıkları, manaları zemmetmişlerdir.780

775 Yazıcı, İbn Teymiyye’nin Ehl-i Bid’at Fırkalarına Bakışı, s.218
776 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 5/283
777 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 12/460-461,
778 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 13/147
779 İbn Teymiyye, Minhacü’s-Sünne, 5/276
780 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/44



Görüldüğü üzere İbn Teymiyye, kelâm ilmini şeriata ve akla aykırı olması, Kur'an ve sünnetin ortaya koyduğu metoda dayanmaması gerekçeleriyle eleştirmektedir. O, bu bağlamda ileri sürülen görüşleri, Kitap ve Sünnetin yanında ashabın görüşlerine aykırı olup olmadıkları bakımından da değerlendirmiştir. Bunun yanı sıra o, bazı ıstılahların ortaya çıkarılarak itikâdî meselelerin çözümünün bu ıstılahlarla yapılmasını da kelâmı eleştirmeye bir sebep olarak görmektedir. Tevhidi öğrenmek için kelâmın gerekli olduğuna inananlara itiraz edilmektedir.781

İbn Teymiyye sıfatları nefyedenlerin şeriate dayanmalarının mümkün olmadığı görüşündedir. Çünkü onlar itikadın aslının kitap ve sünnete dayanması gereğini kabul etmemişlerdir. Nitekim onların hiçbir şekilde sahabe ve tabiinin görüşlerine başvurmamışlardır.782

Burada İbn Teymiyye, insanların sözlerinin sahihini fâsidinden ayırabilmek için, kitaba ve Allah’ın indirdiği mizana sunulmasını istemektedir. Nitekim müteahhirinde mütekadiminde bu ölçü açısından incelenmişlerdir. Onları kitaba ve mizana arz etmişlerdir.
Allah insanlara resullerle beraber kitap ve mizan indirdiğini söylemektedir. 783


Çünkü Allah’ın Hz.Muhammed’e gönderdiği kitap, sünnet ve hikmete dayanmak İslâm’ın usûllerindendir. Müslümanlar kitabı ehli kitabın yaptığı gibi başkasıyla karıştırmamış ve hakkı batılla bozmamışlardır.784

İbn Teymiyye Resul’ün en açık bildiriyi tebliğ ettiğini, dinin usûllerinin hepsini açıkladığını ve ümmetini bu hal üzere bıraktığını söylemektedir.


781 Koçyiğit, Talat, Hadisçilerle Kelâmcılar Arasındaki Münakaşalar, Ankara-1989, s.255
782 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 5/51
783 Hadid 57/25
784 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 15/155



Şari’ nassları, her türlü mazareti ortadan kaldıracak kadar kati bir şekilde açıklamıştır.785

Bu nasslar, Resulullah bu dini kâmil olarak tebliği ettiğine delalet etmektedir.
İbn Teymiyye, kelâm eleştirisinin hadisçiler tarafından da paylaşıldığını hatırlatmakta ve kelâma yönelttiği eleştirilerin sistematik olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır Kelâm ilmiyle hadisciler de mücadele etmişlerdir. Eleştirilen kelâm Cehmiyye, Kaderiyye, Mu’tezile’ vb. mezheplerin görüşlerinden oluşmuş olan ve içeriğinde daha çok sıfatların nefyi ve Kur'an’ın mahlûk olması gibi konular bulunan kelâmdır. Yerilen kelâm bid'at ehlinin kelâmıdır ki onlar Allah’ın kitabında kendi aleyhlerine olan delillere müteşabih adını vererek reddetmektedirler. Hadis ehlinin vermiş olduğu haberlerden tümüyle yüz çevirip, aklı naklin önüne almaktadırlar. Onların tek dayandıkları şey akıldır. Kitap ve sünnette kendi görüşlerine aykırı olan şeyleri, aksine çevirip kendi görüşlerine uygun hale döndürmektedirler. Hatta bunlar kitap ve sünneti terk etmiş kimselerdir. Bunun için onlar hakkında kitap ve sünnete akıllarıyla itiraz ederler sözü yersiz kalır. Bunların kelâmında ilâhî sıfatların ve fiillerin inkârı esastır.786


Tenkitler bu ehli bid'at gruplarının ortaya koyduğu kelâmadır.
İbn Teymiyye’ye göre, İslâm’da kelâm, ilk defa h.1.yy. sonlarında Cad b. Dirhem(ö.118/736) kelâmî görüşleriyle ortaya çıkmıştır. Daha sonra bu süreç, Amr b. Ubeyd(ö.144/761) ve Ebu’l Huzeyl Allaf(ö.226/840)’la devam etmiştir787



785 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/73-74
786 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 7/273-276
787 İbn Teymiyye, Minhacü’s-Sünne, 8/5



Ona göre, Kelâm dendiğinde ilk akla gelen kelâm okulu ise Mu’tezile’dir. Bu görüşünü Abdullah b. Mübarek’in; din hadis ehlinin, kelâm Mu’tezile’nin, hiyel ise rey ehlinin işidir, görüşüyle temellendirmiştir.788

Kelâm ehli dediğinde hemen peşine Hişamiyye, Dırariyye, Mu'tezile gibi isimleri sıralayarak ne anladığını belirtmiştir.789

İbn Teymiyye’ye göre Selefin takip ettiği kelâm ise zemmedilmez. Selefin görüşüne göre hayırlı, efdal, doğru ve delilleri hakka en yakın olan kelâm Allah kelâmıdır. Çünkü onlar hem kendilerinde hem de kendi dışlarındaki olaylarda Allah’ın âyetlerine bakar, bu konuyla ilgili bütün delillerde Kur'an’ın açıkladıklarını düşünürler.790


Bu açıdan kelâm ve nazara bütünüyle karşı değildirler. Nitekim düşünme ve inceleme hak üzerine ve hidayete ileten bir delile bağlı olarak yapılırsa haktır, geçerlidir. Bu yolda gerçek unsurlar vardır. Ancak içerisine girmiş olan batıl unsurlardan temizlenmelidir. Bütün bu hususlar ise peygamberlerin getirdikleri esaslara tabi olmakla ancak mümkün olur.791

Bu nedenle yöntem ve delilleri nasslara aykırı olan ve aklı naklin önüne çıkaran kelâm anlayışı kaderi, fiili ve sıfatları inkâr edenlerin kelâmıdır. Bunu savunan kimselerde kelamcı ve bid'at ehli olarak tanımlanmaktadır. Görüş eleştirilirken görüş sahibi de eleştirilmiştir veya tersi söz konusu olmuştur. Genelde mezhepler ve fırkalar isimlere nispet edildiğinden dolayı kelamcı eleştirilirken onun kabul ettiği görüşü, inancı, takip ettiği usûl ve metodu da eleştirilmektedir. Bundan dolayı da Kelâmcıların, Allah’ın sıfatlarını nefyettikleri, Kur'an’ın mahlûk olduğunu söyledikleri, kaderi reddettikleri, insanın fiil ve iradesini inkâr ettiklerine dair görüşleri zemmedilmelerine neden olur.792


788 İbn Teymiyye, Minhacü’s-Sünne, 7/413
789 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/303
790 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 7/167
791 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 4/40
792 Koçyiğit, Hadisçilerle Kelâmcılar Arasındaki Münakaşalar, s.259



Kelâmcılar çoğunlukla kabul/ispat-red/nefy, varlık/vücud-yokluk/adem ve tasdikî önermeler üzerinde durur ve yalnız bundan söz ederler. Onların amacı sadece tasdik, ilim ve haberdir. Kelâmcı ilimsiz söz söyleme hastalığına tutulmuştur. Kelâmcılarda, lafızlar ve bu lafızların delalet ettiği ilim ve inançlar ağır basmıştır.793

Hâlbuki Kur'an konularında açık deliller kullanmıştır. Bunun için de açık akli delillere de dayanmıştır. İbn Teymiyye, buna karşılık Mu'tezile ve Eş'arilerden gelen semi delillerin sadece ‘haber’ olduğuna ilişkin yaklaşımı kabul etmemektedir. O, kelâmcıların burhanî yolun Kur’an’dan olmadığına dair olan görüşlerinin onların Kur’an’ın delâlet ettiği burhanî delillerin anlamlarını bilmemelerine bağlamaktadır. Onların akli delilleri ve haberi gerçekleri bilmemeleri, akli diye isimlendirdikleri bid'at yolunu takip etmelerinden daha büyük bilgisizliktir. İbn Teymiyye bu ve benzeri adamların sahih menkulle birlikte sarih ma’kule de karşıda olduklarını ve bunun da onların Resul’ün getirdiklerine olan imanlarının ve bilgilerini azlığından kaynaklandığını belirtmektedir.794

Bununla beraber İbn Teymiyye, Kur'an’a bakıldığında, orada ilâhiyat konularının dayandığı burhanî gerçeklerin de açıklandığının görüleceğini söylemekte ve buna burhanî olan evlâ kıyasla delil getirmektir.795

Bu çerçevede İbn Teymiyye, kelâmcıların Kur'an nasslarıyla yaptıkları fâsid istidlalleri tartışmıştır. Kelâmcılar, akide ile ilgili olarak, önce yaratıcının ispatı bağlamında cisimlerin hudusu deliliyle başlamakta, sonra aklî delillerle Allah’ın sıfatlarının ispatı yapılmakta, daha sonra da mead, cennet, cehennem, imamet ve benzeri semiyyattan olan konuları ele almışlardır. Bu usûl onların hemen hemen bütün kitaplarında var olan metodlarıdır.


793 Koçyiğit, age, s.259
794 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 7/361
795 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 7/362



İbn Teymiyye de akaid tartışmalarında Bakara suresinin ilk bölümlerini gerekçe göstererek Kur'an metoduna dayalı olan ilk kaideyi iddia etmektedir. Sonra insanları ‘mümin’, ‘kafir’ ve ‘münafık’ olarak sınıflandırdıktan sonra, buna nübüvvet konusunu eklemiştir.
İbn Teymiyye Kelâmcıların rububiyyeti ifade etmeden önce akli hükümleri ele aldıklarını, sonra nübüvvetin ve nübüvvetten elde edilen semiyatı elde ettiklerini söylemektedir. Onlara göre kelâmın amacı ve yüceliği, akliyat diye isimlendirdikleri hükümlerdir. Kelâmcılar, bu akli hükümleri, sünnetin getirmiş olduğu şeylerin çoğunu reddetmeyi gerektiren kıyaslar üzerine kurmuşlardır. İbn Teymiyyeye göre, onlar bu kıyasların zayıflığından ve sünnetin getirdiklerini reddettiklerinden dolayı eleştirilmişlerdir.796


İbn Teymiyye, Kelâmcıların izledikleri yöntem ve savundukları görüşlerin Kur'an’a uygun olduğunu iddia etmelerinin hiçbir dayanağının bulunmadığını savunmuştur. Kuranda yaratıcının ispatı bizzat Kur’an’ın âyetleriyle olmaktadır ki bu kelâmcıların hudus delili, imkân delili ve benzeri getirdikleri yolların aksine fıtrî bir yoldur.797

İbn Teymiyye’ye göre Kelâmcıların takip ettikleri yol, geçersiz kıyaslardan meydana gelmekte, usûl ve amaç açısından yetersiz kalmakta, kelamcıların yolunun sadece ikrar ve itiraf olduğunu belirterek Kur'an yolunun usûl ve amaç açısından fıtrî ve amaca en yakın konumda olduğunu söylemektedir.798

İbn Teymiyyeye, Kelâmcıların çoğu Kur'an ve hadisin delaletini sadece mücerred haber olarak ele aldıklarını bunun da ilim etmeye yetmediğini söyledikten sonra, ilmin bu haberi verenin doğruluğuyla bağlantılı olduğunu belirtmektedir. Aklî ilimleri asıl kabul eden Kelâmcılar, Kur’an’ın da aklî delilleri açıkladığını söylemişlerdir.


796 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/7
797 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/9
798 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/9,12



Bu çerçevede İbn Teymiyye, Kur’an’ın delaletine bakışları açısından âlimleri üç kısma ayırmıştır. Bazıları akli delillerle karşı çıkarlar, bazıları da Kur'an delillerini kabul eder fakat onları anlamada aşırılığa kaçarlar, bazıları da onları bulundukları şekliyle bilirler.799

O bu bağlamda Kelâmcıların kullandıkları ıstılahlarını Kur'an’ın kullandığı ıstılahlara tercih etmelerini reddederek şiddetle karşı çıkmıştır.
İbn Teymiyye’nin kelâmcıları tenkit ederken önde tuttuğu hususlardan biride selefin itibarı ve otoritesidir. Kelâmcıların bu esası göz ardı ettiği kanaatindedir. O’na göre selef, kitap ve sünnete uygun hak bir yoldur. Selef Kur'an ve sünneti ve onlarda bulunan nassları en iyi bilen insanlardır. Dolayısıyla onların inançlarına muhalif olan ve onların anladıklarının aksini savunanlar batıldadırlar. Nitekim Kelâmcılar, selefe aykırı olarak bazı aklî kaide ve usûlleri ortaya çıkarmışlardır.800


Çünkü selefin yolu nassları anlamada, onların delâlet ettiği şeyleri bilmede, nassları düşünmede ve akıl etmede, sarih ma’kule ve sahih menkula aykırı olanları açıklamada en doğru yoldur. Bu açıdan selefin yolu en iyi bilinen, daha muhkem olan ve daha emniyetli yoldur. Çünkü o yol, haber verdiği her şeyde Resul’ü tasdik etmeyi, ondaki bilgileri anlamayı içermektedir. Buda onun sarih ma’kule delalet ettiğini göstermektedir. Bu, metod sadece batıl ve yalan olan yöntemlere ters düşmektedir.801

799 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 16/470-471
800 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 5/278
801 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 5/378-379



Böylece İbn Teymiyye selef aleyhinde olanların onlar hakkında ki cehaletlerini ortaya koymaktadır. Kelamcılar, selefin nassları bilmede, delalet niteliklerini anlamada ve sarih ma’kul ile sahih menkule uygun açıklamalarda ki otoritesini yok sayarak tutarsız ve tevhidin esaslarına aykırı yöntem ve görüşleri savunmuşlardır.
Selefin sahabeye olan bağlılığına işaret eden İbn Teymiyye, insanların sahabe konusunda yanıldıklarını, kelâmcıların onları kendi aklî öncülleri ve felsefî usûlleriyle değerlendirdiklerini, Allah yolunda cihadla ve ibadetle meşgul olduklarını, ilimle ilgilenmediklerini söylediklerini, siyaset ve yönetim erbabının onları sadece ‘cihad’ eri olarak gördüklerini, sûfîlerin de onları kendileri için hal ve makamlardan bir ‘seviye’ olarak ele aldıklarını, selefin ise onların iman ve ilim konusunda kendilerine uyulması en doğru olanlar olduklarını kabul ettiklerini belirtir. Onların konumu Ehl-i sünnet arasında çok büyük olduğu için onları itikadlarında bile zikretmişlerdir.802

Çünkü sahabe Kur’an’ı ve manalarını en iyi bilenler olduğu gibi görüşlerini de delil ve hüccetlerle ortaya koymaktadırlar. Onlar bilmedikleri şeyleri Resul’e ve birbirlerine sormaktadırlar. Her ne kadar ahkâm konusunda tartışmışlarsa da aralarındaki saygı sabit kalmıştır. Onların bazıları görüşlerinde isabet etmiş Allah da onların ecrini çoğaltmış, derecelerini yükseltmiştir. Bazıları da hak olanı amaçlayarak ictihad etmiş ancak hataya düşmüş fakat Allah da onların hatalarını affetmiştir. Dolayısıyla onların bu hataları ilmi bir hükümde olabileceği gibi haberi ve nazari bir hükümde de olabilmiştir.803

İbn Teymiyye’ye göre, din, Allah’ın kitabına, Resul’unün sünnetine ve ümmetinin icmaına uymaktır. Bu üç temel esas masumdur. Ümmetin ihtilaf ettiği meseleler Allah’a ve Resul’üne götürülür. Dolayısıyla ümmetin, kendi görüşüne çağıran bir şahsa tabii olması doğru değildir. İnsanların, o kimsenin çağırdığı şey sebebiyle birbirlerine dost veya düşman olmaları doğru değildir.804



802 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 4/155
803 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/272-273
804 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/271-272



Bu ayrıştırmanın sebeplerinden birini de manaları birbirine benzeyen mücmel lafızlar olarak gören İbn Teymiyye kelâmcıların Allah ve Resul’ünün sözlerini mücmel kabul edip onlardan bilgi elde edilemeyeceğini söylediklerini belirtir.805

Selef ise bu bakışa ters düşmekte ve sahabenin ilmini Resul’den tahsil ettiklerini kabul etmektedir. Çünkü sahabenin de içinde yer aldığı selefin hepsi, ilim açısından insanların en mükemmelleridir. Bir kimse sünnet imamlarını incelediğinde onları, nazar açısından sıkı düşünen, sahih menkulle sarih aklı en iyi bilen, sözlerinin ma’kul nasslara en uygun olanlar olduğunu anlar. Onlar birleşirler ihtilaf etmezler, birbirlerine muvafakat edip çelişkiye düşmezler. Onlara karşı gelenler ise selef ve imamların görüşlerini anlamamışlar, nassla gelmiş olanla ma’kul olanın hakikatini kavrayamamıştır.806

İşte selef bu kimselerden ilim olarak daha derin, kalp olarak daha temizdirler ve onlar bu muhalif olanların anlamadıkları şeylerin hakikatini anlarlar, hakkı kabul eder batılı da reddederler.807

İtikâdî konularda onların sözlerine müracaat etmek esastır. 808

Kelâmcıların metodu İbn Teymiyye’nin tenkit ettiği temel konulardandır. Nazar metodunun şart olduğunu ve her mükellefe gerekli olduğu iddialarını kabul etmemektedir. Yaratıcının varlığının ispatı hususunda kelâmcıların geliştirdikleri cisimlerin hudusu delilini eleştirmektedir. Bunun yanı sıra haberi ve fiili sıfatları kabul etmeyen kelâmcıları eleştirerek onların ulûv sıfatı gibi sıfatları nefyetmelerini veya bununla ilgili olarak gelen nassları te'vil etmelerini hoş karşılamamaktadır. Bunun yanı sıra aklın nakle takdimi onun en büyük eleştiri noktasıdır ve bu konu da kelâmcıları eleştirmiştir. Kelâmcıların aklî ve felsefî önermeleri kitaplarında kullanmaları ve itikâdî konularda onlara dayanmalarını yanlış bulurken yine onların ahad haberleri delil olarak kullanmamalarını eleştirerek bu tavırlarında çelişki bulmaktadır.



805 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/273
806 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 2/301
807 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 3/404
808 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 7/32



Selefin kelâm ilmini kelim ilmi olduğu için yermediğini, kelâm ilminin kitap ve sünnete aykırı olduğunda yerildiğini belirterek onların ortaya çıkardığı ıstılahlarında doğrudan yerilmediğini söyler. Çünkü Kur’an’ın da birçok aklî deliller ve örnekler getirdiğini, sahabenin ve selefin bunlarla bid’atçilerle tartışarak onların sözlerinin tutarsızlığını ortaya koyarak insanları yanlışlardan koruduklarını izah etmektedir. İnsanların zannettiği gibi kelâmın, ortaya çıkardığı cevher, cisim, âraz gibi ıstılahlardan dolayı yerilmediğini, onların yerilmesinin sebebinin bu lafızların ihdasından daha çok onlara yüklenen manaların kitap ve sünnete ve sarih akla muhalif olmalarından ötürü eleştirildiğini söylemektedir. Kur'an ve sünnete muhalif olan her şey kesin olarak batıldır. İnsanların bazıları da bunu aklıyla bilmekte bazıları da bilmemektedir.809

İbn Teymiyye, kelâmcıların sünnet ve hadis bilgisinin az olmasının yanı sıra selef ve ehl-i sünnet hakkında verdiği bilgilerin de zayıf olduğunu savunmaktadır. İbn Teymiyye bu iddiasını bir zan üzere söylememekte, bilakis kitapları iyi bir inceleme yaptıktan sonra söylemektedir. Çünkü o, hadis usûl ve bilgilerine en geniş anlamda sahip olduğu gibi kelâm ilmi alanında da geniş bir malumata sahip olup söylenenleri, durumları, rivayetleri, risaleleri, reddiyeleri ve kitapları en iyi şekilde bilmektedir. Bazen eleştirilerini topluca yaptığı gibi çoğu kere de çok mufassal şekilde ve karşı geldiği görüşlerin kitaplarını inceleyerek yapmaktadır. Kelâmcıların bilhassa sünnet bilgilerini eksik bularak onların selef ve ehl-i sünnetle alakalı bilgilerini yetersiz bulmaktadır.810


809 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/232
810 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 4/71-72



Bu çerçevede İbn Teymiyye, Kelâmcıların, selef mezhebine karşı ilgisiz olmalarına karşı, selefin ilim ve din hakkında ki görüşlerini bilmenin gerekliliğini delillerle açıklamış ve onların bu görüşlerini bilmenin müteahhirinin görüşlerini bilmeden daha faydalı olduğunu, onlara uymanın sonrakilere uymaktan daha uygun olduğun söylemektedir. Müteahhirinin, selefin yoluna tabii olmak için hiçbir araştırma yapmadığını ve onların sözlerinden ve fiillerinden haberdar olmadıklarını, ilimden konuştukları ve yaptıkları birçok şeyde sahabe ve tabiinin yolunu bilmedikleri halde dinde kendi umdelerinin mühim olduğunu zannetmelerini garip karşılamaktadır.811

İbn Teymiyye Kelâmcıların, kitaplarında Resul’ün getirdiğini iddia ettikleri bir takım bilgiler olduğunu, fakat bu bilgileri ümmetin selefinin ne aktardığını ne de bildiğini söylemektedir. Bunun makâlât ve milel-nihâl kitaplarında açık bir şekilde görülebileceğine dikkati çekmektedir. Kelâmcıların kitaplarında Yahudi, hristiyan ve felsefe kesimlerinden görüşler aktardıklarını, makâlât kitaplarında da bir çok grupların görüşlerini aktardıklarını söyleyerek eleştirmektedir.812


İbn Teymiyye’ye göre aslında kelâmcılar, Resulullahın getirdiği sahih menkule ve sarih ma’kule uygun olan ve sahabe, tabiinin ve ümmetin imamlarının ittifak ettikleri görüşleri bilmemekte ve aktarmamaktadırlar. Bu makalatlardan birbirlerini redettikleri için faydalanılabilir. Kelâmcıların kitapları da böyledir.813

Bu hükmünü felsefe ve kelâm kitaplarının hepsi için vermektedir ve İbn Teymiyye’ye göre de herhangi bir mübalağa içermemektedir. Onların kitaplarında sadece kelâmcıların sözleriyle yetinilmiştir. Zaten kelâmcılar Resul’ün kitap ve sünnetten getirdiklerinden, sahabenin eserlerinden ve diğer ilimlerden bilmemektedirler. Bundan dolayı da selef ve ümmetin imamları kelâmın zemminde müttefiktirler.814


811 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 13/25
812 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 9/67
813 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 9/67-68
814 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 7/36; Mecmû’etü’l-Fetava, 16/308



Ehl-i sünnete muhalif olanların görüşleri, felsefecilerin, Cehmiyyenin ve Mu’tezile’nin usûllerine yönelmektir. İbn Teymiyye’ye göre Eş'ari(d.259/873-ö.323/935) ve benzerleri Selef ve Cehmiyye arasında kaldıkları için birinden doğru kelâmı diğerinden de bozuk olan akli usûlleri almaktadırlar.815

Kelâmcıların usûllerinin aklî kelâmî usûl olduğunu ve bütün meseleleri, bu asıla bina etkilerini, bu usûlünde Mu’tezile’nin usûluddin çerçevesinde ortaya koyduğu bir usûl olduğunu belirterek, kelâmcıların böylece neredeyse tamamıyla Mu’tezile’ye yönelmiş olduklarını söylemektedir. Bu hususta Eş'ari(d.259/873-ö.323/935) her ne kadar dikkatli davranmışsa da ondan sonra gelenler neredeyse Mu’tezile’yle örtüşmüş, imamlarını da sanki terk etmiş gibidirler. İbn Teymiyye, bunun da sebebini Mu’tezile’nin bu usûlünün doğruluğuna olan teslimiyetleri olarak görmektedir.816

Kelâmcıların felsefeden de etkilendiğini belirten İbn Teymiyye, bu etkilenmenin Gazâli(d.450/1058-ö.505/1111) sonrası kelâmcılarda daha fazla görüldüğünü ifade etmektedir. O, cisimlerin hudusu konusunda ufûl ile delil getirmek isteyen Râzi(d.543/1149-ö.605/1209) ve İbn Sîna(d.369/980-ö.428/1037)’nın görüşlerinin bozuk olduğunu belirterek bunların Bâtınî Karamitanın ortaya attığı görüşlere dayandıklarını iddia etmiştir. Ancak şu var ki bu ve buna benzer görüşler yüzünden ilim ve ibadete mensup pek çok kimse dalalete düşmektedir. İbn Teymiyye Gazâlinin sözlerini mülhidlerin usûlü üzerine kurduğunu iddia etmiştir.817


815 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava 16/ 471
816 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 7/237
817 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/315-318
818 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 6/54



Gazâli(d.450/1058-ö.505/1111)’nin felsefî konuları sözlerinde kullanmasını onun İbn Sîna(d.369/980-ö.428/1037)’nın kitaplarına ve İhvan-ı Safa’nın risalelerine muttali olmasına bağlamaktadır.818 Râzi(d.543/1149-
ö.605/1209) ve Âmidî(d.551/1156-ö.631/1233)’yi de aynı şekilde değerlendirmekte ve onların her ikisinin de felsefeden etkilendiklerini söylemektedir.
Genel yaklaşımına bakıldığında İbn Teymiyye iki bakış açısı ile değerlendirmede bulunmaktadır. Bunlar, Eş'ari(d.259/873-ö.323/935) öncesi ve sonrası ile Gazâlî(d.450/1058-ö.505/1111) öncesi ve sonrası şeklinde ortaya çıkmaktadır. O, bunu ortaya koyarken de onların ehl-i sünnete olan yakınlık ve uzaklıklarını göz önüne almaktadır. Bunun ölçüsü ise takip ettikleri yolun Kur’an’a olan yakınlığı ve uygunluğudur. Nitekim Allah’ın Kur'an da (Şura 42/53) anlattığı doğru yol, uydurma sapmış yoldan daha tercihe değer bir yoldur. Dolayısıyla risalet ve selefin yolunda olmak, sarih akla ve sahih nakle uygun olmaktır. Bu nedenle İbn Küllâb(ö.240/854) selefe Eş'ari(d.259/873-ö.323/935)’den daha yakındır. Aynı şekilde imamlar ise selefe İbn Küllâb(ö.240/854)dan daha yakındır.820


İbn Teymiyye’ye göre, Eş'ari(d.259/873-ö.323/935), Bakıllânî(ö.403/1013) ve tabakasından, Bakıllânî(ö.403/1013), Cüveynî(ö.478/1086) ve tabakasından, Cüveynî(ö.478/1086) ise Râzi(d.543/1149-ö.605/1209) ve tabakasından selefe daha yakındır.821

İbn Teymiyye Irak ve Horasan Eş'ari kelâmcıları arasında da benzer bir kıyaslama yaparak, Bakıllânî(ö.403/1013) gibi Iraklı kelâmcıları Râzi(d.543/1149-ö.605/1209) gibi Horasanlı kelâmcılardan daha fazla selefe yakın bulmaktadır. Kelâmcıların birbirleri arasındaki çekişmelerini de onların selef yoluna olan uzaklıklarının ölçüsü olarak ele almaktadır. İbn Teymiyye, kelâmî tartışmaların sürüp gitmesini ise benimsedikleri kelâm metodunun geçersizliği olarak yorumlamıştır.


820 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 8/91
821 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava 12/203



İbn Teymiyye, Kelâmcıların kendi içlerinde bile çelişkilere düştüklerini de ifade etmekte ve buna Râzi(d.543/1149-ö.605/1209)’nin cisimlerin hudûsu
meselesinde içine düştüğü çelişkiye örnek olarak vermiştir. O, Râzi(d.543/1149-ö.605/1209)’nin, bu konuyu bazen ispat etmekte, bazen de onu ispat edenin delillerinin bozuk olduğunu aktardığını, belirtmektedir. Râzi(d.543/1149-ö.605/1209) ve onu takip edenlerin böylelikle tutarsızlık içinde olduğunu savunmaktadır. İbn Teymiyye bunun sebebi olarak da onların bazen iki çelişiğin arasını birleştirmek için bazen de kaldırmak için söyledikleri görüşleri görmektedir.
Benzer şekilde, Amidî(d.551/1156-ö.631/1233)’nin de illetin malulüne takaddümünü söyleyip başka bir yerde bunu nefy ettiğini822, terkip konusunda büyük çelişkiye düştüğünü823, mutlak küllî varlık konusunda da, mutlak olarak mı yoksa muayyen olarak mı bulunduğu hususunda bazen öyle bazen böyle demekte olduğunu söylemektedir.824


Bunun sayısız örnekleri bulunduğunu savunan İbn Teymiyye, kelâmcıların sonuç itibariyle böyle birçok halleri olduğunu, hayretler içinde bulunduklarını, şüphelerde olduklarını ve bazı görüşlerinden de döndüklerini belirtmektedir. Onların kelâm ve felsefeye daldıklarını ve selefi salihin üzerinde bulundukları kitap ve sünnete olan güveni terk ettiklerini söylemektedir. İbn Teymiyye, bunun için de onların şüphe ve ızdırap açısından insanların en yoğunu, ilim ve yakin açısından ise insanların en zayıfı olarak bulunduğunu söylemektedir.825


822 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 3/61-62
823 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 4/232-246
824 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 5/109-124
825 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava 4/27



Yine kelâmcıları, sözün birinden diğerine çok çabuk geçen, bir yerde bir söze sıkı sarılan, bir başka yerde de sarıldığı o şeyi iddia edeni tekfir etmek sûretiyle zıt bir fikre sarılan insanlar olarak bulunduğunu söyleyerek onların bu halinin, onların görüşlerinde yakinin olmadığına delil olduğunu belirtmektedir.826

Kelâmcıları kitaba yabancılaşmakla suçlayan, onları kitaptan yüz çeviren ve ona karşı gelenler olarak gören İbn Teymiyye, sonuç olarak onların varacakları yerin Sofistlik, akliyatta safsata, semiyyatta ise Karamıta olduğunu iddia etmektedir. Onlar, Allah’ın ve Resul’ünün kelâmını Allah ve Resul’ünün bu sözle kast etmediği zorunlu olarak bilenin te'villerle te'vil etmektedirler. Aklî delillerinde, his ve akılla bozukluğu bilinen sonuçlara varmaktadırlar. Bazen onlar, iddia ettikleri şeyi kavradıkları anda kendilerini şek, şüphe ve hayret içinde bulmaktadırlar. Bu da kitabın nasslarına karşı gelen herkesin sonunda varacağı yer olmaktadır.827

Bu durumu ortaya çıkaran temel faktörlerin, nassları, maksadı aşarak te'vil etmeleri, tutarsızlıklarını, aklî delillerle savunmaları ve dini hakikatler konusunda kuşku içinde bulunmaları ile yakından ilgili olduğunu belirtmektedir.
İbn Teymiyye benzer durumun Gazâli(d.450/1058-ö.505/1111)de, filozoflarla giriştiği münakaşada, görülebileceğini iddia etmiştir. Nitekim Gazâli(d.450/1058-ö.505/1111) şöyle demiştir; ‘biz onlarla, duruma göre bazen Eş'arî kelamıyla bazen Mu'tezile kelamıyla bazen Kerramiyye kelâmıyla bazen de Vakife yoluyla tartışırız. Bu da onun kelâmında son söylediği usûl ile karşılık verdiğini göstermektedir.828


826 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 4/50
827 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 5/256
828 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/163



İbn Teymiyye nasslara aykırı olan kelâmî ve felsefî bilgilerle, nasslarda bulunan şeyleri ve onları nefy eden görüşleri tam olarak bilmeden, aşırı derecede düşünen herkesin durumu bu olduğu kanaatindedir. Onlar kendilerini ikna edecekleri bir sonuca ulaşmazlar. Onların elde edecekleri sadece şüphe ve şaşkınlıktır. Hatta bu âlimler, aklî delilleri öne aldıkları ve onlara ters düşen nassları reddettikleri ilâhiyatla ilgili meselelerin usûlünde şaşırıp kalmakta, hatta Allah’ın varlığı ve hakikati konusunda bile şaşkınlığa düşmektedirler. Râzî(d.543/1149-ö.605/1209)nin tenakuzu gibi hayrete düşüren çelişkilere girer, Âmidî(d.551/1156-ö.631/1233)’nin tevakkufu gibi takılıp kalırlar.829

Kelâmcılar, sünnete akıllarıyla itirazda bulunmakta ve kitabın âyetlerini uygun olmayan te'villerle te'vil etmektedirler. Hadisleri de bozuk anlayışlarına dayanarak haberi vahid diye reddetmektedirler. Çünkü onların görüşlerini dayandırdıkları usûlleri, kitap ve sünnetin nassları ile çelişki içindedir. Onlar nasslarla açık çelişkide olan aklî prensiplerden almış oldukları metodlarında şaşkınlık, şüphe ve şek içindedirler. Kelâmcılardan bazıları da öncekileri taklit etme yarışındadırlar. Bunlar, peygamberi ve müminlerin ittifak ettikleri görüşleri bırakıp şek ve şüphe içinde bocalayarak kitap ve sünnete aykırı hareket eden kelâmcıların elebaşlarını örnek edinmektedirler. Bu durumda bunlar şu hallerde bulunmaktadırlar. Şaşkınlık ve şüphe, çelişkili söz söyleme, bir sözün diğerini tutmaması, bir hükmün diğer bir hükmü iptal etmesi. Çünkü bunlar hem cehli basit hem de cehli mürekkep içindedirler. Ortaya koydukları metodlara aklî burhanlar ve yakinî deliller ismini verseler de bizatihi kendileri ve ortaya attıkları düşünceleri bu delilleri iptal edip bunların bozuk deliller ve haktan uzak hüccetler olduğunu ortaya koymaktadır.830



829 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/164
830 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 7/283-284(Ebu Süyelman el-hattabî, (ö. 388/998))



İbn Teymiyye, kelâma ve Kelâmcılara eleştiri getirirken farklı isimlendirmelerde bulunmuştur. Bunların başında, ‘Mütekellime-i Nüfat’, ‘Mütekellimetü’s-Sıfatiyye’, ‘Mütekellimetü’l-Eş'ariyye’, ‘Mütekellimetü’-Arab’, ‘Mütekellimetü’l-Müslimin’, ‘Mütekellimetü’l-Cehmiyye’, ‘Mütekellimetü Ehl-i Hadis’, ‘Mütekellimetü Ehl-i İslam’, ‘Mütekellimetü Ehli’s-Sünne’, ‘el-Müslimûne min Ehli’l-Kelâm’, ‘Mütekaddimu Ehli’l-Kelâm’, ‘Müteahhiru Ehli’l-Kelâm’ ve ‘Mütefelsifetü’l-Eş'ariyye’ gibi sık kullandığı isimlerin yanı sıra Fühulu ehli’l-Kelâm ve’n-Nazar gibi831 başka isimlerde kullanmaktadır.832

İbn Teymiyye’ye göre kitap ve sünnete akıllarıyla itiraz da bulunarak ilâhî sıfatları ve ihtiyarı sıfatları inkâra yönelen kelâmcılar hak ile batılı birbirine karıştırmışlardır. Onlara göre kitap ve sünnette haber verilen sıfatlar ve fiiller sarih akla aykırıdır.833


Bu noktada çok hassas olan İbn Teymiyye, nasslarda Allah kendini nasıl ve ne şekilde vasf etmişse aynen o şekilde ilâhî sıfatların ve fiillerin algılanmasını ve hiçbir surette te'vil edilmemesini kuvvetle savunmaktadır. Eş'arileri de Mu’tezile’yi de uyarak haberi sıfatları akılla ispat edip te'vil ettikleri için eleştirmektedir.834

İbn Teymiyye, Eş'arî(d.259/873-ö.323/935)’nin kitap ve sünnet bilgisi mücmel, kelâm bilgisi ise mufassaldır, demektedir. Eş'arî(d.259/873-ö.323/935)’de Mu’tezile’nin prensiplerinin tesiri bulunmakla birlikte, İmam Malik(d.93/712-ö.179/795), Ebu Hanife(d.80/699-ö.150/767), Şafii(d.150/767-ö.204/820 ve Ahmed b. Hanbel(d.164/780-ö.241/855) taraftarlarından olan hadis ve sünnet imamlarının görüşlerinin de etkisi bulunmaktadır.835


831 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 3/453
832 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 2/74,123,242,271,356
3/21,96,111,277,287,334,339,355,382,453
833 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 3/28,29,87; 2/156; 9/215; 6/170,171,211
834 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 3/382
835 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 7/462
836 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 3/287



İbn Teymiyye, Eş'arî(d.259/873-ö.323/935)’yi kelâmcılardan sayıp hadis ehlinden olduğunu kabul etmekle beraber, diğer Eş'arîler hakkında aynı tutumu sürdürmemiştir. Zamanla müteahhirun kelâmcıları, müekaddimin kelâmcılarının bahsetmedikleri sofistik soruları ortaya koymaya başlamışlardır.836 Âmidî(d.551/1156-ö.631/1233), Fahreddin er-Râzi(d.543/1149-ö.605/1209) gibi son devir kelâmcıların kelâmdan uzaklaşarak İbn Sîna(d.369/980-ö.428/1037)’nın metodunu benimsediklerini belirtmektedir.837

Bunların görüşlerine uyanların adlarmış olduklarını söylemektedir. Bu kelâmcıların sergiledikleri tavırlar selefin ve imamların, kelâmı eleştirmede ki haklılıklarını artırmaktadır. Kelamcıların bu durumu ilimsiz bir cehalet halidir. Onların yazmış oldukları eserlerin çokluğu da aldatmamalıdır.838

Bu tür usta kelâm ve nazar ehlinin(Fühulu Ehli’l-Kelâm ve’n-Nazar) delilleri ve sözleri ifsad edici olup kitap ve sünnet ile çelişkili halindedir. Onlar bu delillere kesin deliller/kavatı’ı edille demelerine ve bunların nassların önünde olmaları gerektiğini iddia etmelerine rağmen839 onların hüccetleri ve delilleri çoğu zaman zayıftır.840

İbn Teymiyye’nin kelamcılara yönelttiği eleştirilerinin temel sebebi, onların sıfatlar konusunda filozofların metoduyla hareket etmeleri ve kelâmı felsefeleştirmelerinden dolayıdır. Gazâlî(d.450/1058-ö.505/1111), Râzi(d.543/1149-ö.605/1209) ve Âmidî(d.551/1156-ö.631/1233) gibi kelâmcılara ‘Mütefelsife-i Eş'ariyye’/Eş'arinin filozoflaşanları demiştir.841


Ebu’l-Meali el-Cüveyni(ö.478/1086)’nin ve başka kelâmcıların Mu’tezile’nin delillerini kullandığını söylemektedir.842

Eş'arîleri ilâhî sıfatlar ve kader konusunda tenkit etmekle birlikte onları Müslüman kabul eder ve Müslüman kelâmcıların, filozof kelâmcılardan daha hayırlı olduğunu belirtmektedir.843


837 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 3/277,334
838 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 8/274
839 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 3/453
840 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl,.4/84
841 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 3/339
842 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 2/370
843 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 8/127



Ebu’l-Huzeyl ve Nazzam(ö.212/835) gibiler Aristo ve Yunan mantığıyla hareket etmelerine rağmen yine de müslüman kelâmcılardır.844 Ebu Ali Cübbai(ö.303/916), Ebu Haşim(ö.161/777), Kâdî Abdülcabbar(ö.415/1025),Ebu’l-Hüseynel-Basrî(ö.436/1044), Bakillanî(ö.403/1013), Eş'arî(d.259/873-ö.323/935),Cüveynî(ö.478/1086) ve Gazâlî(d.450/1058-ö.505/1111) gibi kelâm âlimleri filozoflara karşı amansız mücadeleler verip, onların usûllerini mantık kaidelerine göre çürütme hususunda büyük gayret sarf etmişlerdir.845

İbn Teymiyye’nin bu olumlu bakışına rağmen kelâmcıları tenkit etmesinin sebeblerinden biri de, onların Kur'an ve sünnete aykırı olan felsefî kuralları, kelâmın aslî meselesiymiş gibi yansıtmaları, aklı naklin önüne geçirmeleri ve kelâm ilmini sırf akla dayandırmalarıdır.846


Her ne kadar kelâmcılar filozofları reddetmeye gayret gösterdilerse de onların sözlerinde şek ve şüphe mevcuttur. Onların kesin delil dedikleri akli önermeler batıl delillerdir.847

Kelâmcıların getirdiği deliller Kur'an metoduna ve nasslara aykırıdır. Sarih nasslara aykırı olan her şey ise bozuktur ve batıl olduğu akılla bilinmektedir.848

Ayrıca aklî önermeler farklılık arz etmektedirler. Çünkü herkesin tasavvuru ve zihni farklıdır.849

Ama Kur'an’ın nassları böyle değildir.
İbn Teymiyye, sıfatlar konusunda kendi görüşünü destekleyen birçok muhaddis kelâmcılardan da bahsetmektedir. Bunlar Ahmed b. Hanbelin kelâm sıfatı konusunda ki görüşlerine muvafakat etmişler ve sünneti desteklemek hususunda faydalı eserler ortaya koymuşlardır.850



844 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 5/315
845 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 4/279-280
846 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/4
847 İbn Teymiyye, Muvafakatü Sahihi’l-Menkul li-Sarihi’l-Menkul, Beyrut-1985, 1/267-268
848 İbn Teymiyye, Muvafakatü Sahihi’l-Menkul li-Sarihi’l-Menkul, 1/122
849 İbn Teymiyye, Muvafakatü Sahihi’l-Menkul li-Sarihi’l-Menkul, 1/46
850 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/268-270; 2/74



Bunlar Mervezî(ö.294/906), el-Hallal(ö.311/923), Ebubekr Abdülaziz b. Cafer(ö.363/974), İbn Mende(ö.395/974), Ebu Abdullah b. Hamid, Ebu Zer el-Herevî(d.396/1006-ö.481/1089), Ebu Nasr es- Seczi(ö.444/1048), Kâdı Ebu Yala(ö.510/1117), Ebubekir el-Hatib(ö.463/1071), vb gibi isimlerdir.
Bakış açısına kısaca değindiğimiz İbn Teymiyye de öne çıkan husus, İslâm düşüncesinin her ne şekilde etkilenmiş olursa olsun, bir şekilde, bu etkiden arındırılması olmaktadır. Bunun için de konu merkezli olarak karşımıza çıkmakla beraber şahıslar üzerinden tenkit ve eleştirilerde bulunmakta, hatta bunda da bazen oldukça ağır sözler kullanmaktan çekinmemektedir. Örneklendirecek olursak, İslâm kelâmcılarından kabul etmekle beraber felsefeyi kelâma karıştırdıkları hatta kelâmla felsefeyi aynileştirdikleri düşüncesiyle müteahhir dönem Eş'ariler hakkında ağır ithamlarda bulunmaktadır. Eş'ari ile son dönem Eş'ariler arasında farklılıklar ve çelişkiler olduğuna vurgu yapmaktadır.851


İbn Teymiyye, kelâmcıların akliyatla ilgili çelişkilerinin çok olduğunu söylemektedir. Onların, ârazlar ile sıfatlara bakışları, görme ile ilgili görüşleri, mütekellimin zatıyla kâim bir mana ile kelamın oluşması, hareket ve sükunla ilgili anlayışları, müreccihsiz tercih meselesi, nübüvvet ve nübüvvetle ilgili konular, vacip olan hususların ilkinin marifet veya nazar oluşu ve şeri olması, aklın cevher olup olmadığı, alemin hudûsu, ûlûvvün ispatı, muhkem ve müteşabihin kavramsal alanı, cevheri ferd, illetin malule takaddümü, terkip konusu ve mutlak küllî varlık meselesi gibi konularda aralarında tartışma ve çelişkilerin olduğunu söylemektedir.852


851 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 12/204-205
852 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/885-890


İbn Teymiyye en az bir mütekellim kadar kelâmla meşgul olmuş ve bu sayede ciddi tenkitler yapabilmiştir. Onun tenkitleri kelâm ve felsefede derin bilgi temeline dayanmakla beraber, değerlendirmeleri kabul ettiği ilkeler doğrultusunda olmuştur. Onun düşünce sisteminde kelâmî akılcılık yerine nasslara dayalı dini akılcılık ağır basmaktadır.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Ana Sayfa Alt