Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Suçluların Yolu Belli Olsun Diye

tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Suçluların Yolu Belli Olsun Diye…

b1075876567_1221919862894_268.jpg



"Günahkârların yolu açıkça belli olsun diye ayetlerimizi işte böyle, ayrıntılı biçimde açıklarız."

Peygamberlik ve peygamberin tabiatını bu denli net ve açık bir şekilde sunduğu gibi bu inancı her türlü süsten, yaldızdan arındırmış bir şekilde sunan, bu inancın insanlık hayatından söküp atmak için geldiği değer ve ölçülerle, yerleştirmek için geldiği değer ve ölçüleri birbirinden ayıran bu bölümü sunar...

"Ayetlerimizi işte böyle ayrıntılı biçimde açıklarız."

Böyle bir metod ve yol takip ederek böyle bir açıklama ve ayrıntıya başvurarak... Bu gerçek hakkında bir kuşku ve bu konuda bir kapalılık bırakmayan ayetleri açıklarız... Bundan sonra mucize istemeye gerek kalmaz. Çünkü Kur'an'ın akışında, şu örneği sunulan bu metod aracılığıyla gerçek son derece açıktır, konu gözler önündedir.

Bununla beraber, surenin içinde hidayet kanıtlarına ve imanın belirtilerine ilişkin olarak geçen tüm ayrıntılar, gerçeklere ilişkin tüm açıklamalar ve pratik hayata ilişkin tüm mesajlar, yüce Allah'ın şu sözünün kapsamına girmektedir.

"Ayetlerimizi işte böyle ayrıntılı biçimde açıklarız."

Bu kısa ayetin sonu ise:

"Günahkârların yolu açıkça belli olsun diye!.."

Oldukça ilginç bir şey... Bu, Kur'an metodunun inanç ve inançla hareket etmeye ilişkin stratejisini gözler önüne sermektedir. Kuşkusuz bu metod, salih mü'minler yolunun açıkça belli olması için sırf gerçeğin açıklanıp ortaya konmasını amaçlamaz. Bunun yanısıra, günahkâr sapıkların yolunun açıkça belli olması için batılın açıklanıp ortaya konmasını da amaçlamaktadır. Çünkü günahkârların yolunun açıkça belli olması, mü'minlerin yolunun açık seçik belli olması için bir zorunluluktur. Bu kural, yol ayrımını belirleyen bir çizgi konumundadır.

Kuşkusuz bu hareket metodu, insanlığın kendisiyle hareket etmesi için yüce Allah tarafından belirlenen metoddur. Çünkü yüce Allah, gerçeğe ve hayra ilişkin katışıksız inancın oluşmasının karşıt tarafı, batıl ve kötülüğü görmeyi, bunun katışıksız batıl ve baştan sona kötülük olduğunu, aynı şekilde bunun da katışıksız gerçek ve baştan sona hayır olduğunu vurgulamayı gerektirdiğini biliyor. Nitekim hak uğruna önce atılma gücü sırf hak taraflarının kendilerinin haklı olduğunun bilincinde olmasından kaynaklanmaz. Aynı şekilde kendilerine düşmanlık besleyenlerin, kendileriyle savaşa tutuşanların batıl ehli olduğunun ve yüce Allah'ın bir başka ayette her peygambere onlardan düşmanlar kıldığını belirttiği suçluların yolunu takip ettiklerinin bilincinde olmasından da kaynaklanır: "Böylece her peygamber için suçlulardan bir düşman kıldık." (Furkan: 31)

Böylece hem peygamberin hem de mü'minlerin gönüllerinde kendilerine düşman olanların suçlular oldukları düşüncesinin sağlam, açık ve kesin bir şekilde yer etmesi amaçlanmaktadır.

Küfrün, kötülüğün ve suçluluğun açığa çıkarılması imanın, hayrın ve iyiliğin netleşmesi için zorunludur. Suçluların yolunun açık seçik belli olması ayetlere ilişkin ilahı açıklamanın hedeflerinden biridir. Çünkü suçluların konumları ve yollarına ilişkin olarak beliren herhangi bir karanlık nokta ve kuşku, mü'minlerin konumlarına ve yollarına yansır. Çünkü bunlar birbirlerine karşı duran iki sayfa, birbirlerine aykırı iki yoldurlar. Bu yüzden renklerin ve çizgilerin açığa kavuşması kaçınılmazdır.

Bundan dolayı, her İslâm'ı hareketin mü'minlerin yolunu ve suçluların yolunu belirlemekle işe koyulması gerekmektedir. Mü'minlerin yolunu ve suçluların yolunu tanımlamak ve mü'minlerin ayırıcı özellikleriyle suçluların ayırıcı özelliklerini belirlemekle başlamalıdır. Ama realiteler dünyasında, teoriler dünyasında değil. Böylece İslâm davasının mensupları, yollar birbirine benzemeyecek, mü'minlerle suçlular arasındaki işaret ve çizgiler birbirine girmeyecek şekilde mü'minlerin yolu, hareket metodu ve belirtileri ile suçluların yolu, hareket metodu ve belirtileri belirlendikten sonra çevrelerindeki insanlardan hangisinin suçlu müşrik olduğunu bilmiş olurlar.

İslâm Arap Yarımadası'nda müşriklerle karşı karşıya geldiği günlerde bu belirginlik ortaya konmuş ve bu netlik eksiksiz bir şekilde gerçekleşmişti. Salih müslümanların yolu Allah'ın peygamberi -salât ve selâm üzerine olsun- ve beraberindekilerin yoluydu. Suçlu müşriklerin yolu ise onlarla birlikte bu dine girmeyenlerin yoluydu. Bu belirgin ve netliğin yanında, suçluların yolu açık, seçik belli olsun diye Kur'an iniyor ve bu surede örnekleri geçtiği şekilde yüce Allah ayetleri yanıtlı biçimde açıklıyordu.

İslâm'ın şirk, putperestlik, Allah tanımazlıkta, semavi bir temele dayanmakla beraber beşeri tahrifatların değiştirip bozduğu değişik tahrif olmuş dinle karşılaştığı sıralarda... Evet, İslâm'ın bu gruplar ve akımlarla karşılaştığı sıralarda salih mü'minlerin yolu ile kâfir ve suçlu müşriklerin yolu açık açık gözler önündeydi. Birbirlerine karışmalarına imkân yoktu.

Ancak bugün için gerçek İslâmî hareketlerin karşı karşıya kaldığı sorun, bunlardan hiçbiri değildir. Sorun, müslüman sülalelerden gelen milletlerin, Allah'ın dininin egemen olduğu ve onun şeriatının hükmettiği zamanlarda İslâm yurdu olan ülkelerin varlığında somutlaşmaktadır. Sonra bu ülkeler ve milletler gerçek İslâmî hayattan uzaklaştırıp isim olarak ilân ediyorlar. İnanç açısından İslâmî din olarak benimsediklerini sanmalarına rağmen inanç ve realite olarak İslâm'ın prensiplerini inkâr ediyorlar. Çünkü İslâm, Allah'dan başka ilâh olmadığına şahitlik etmektir. Allah'dan başka ilâh bulunmadığına şahitlik ise, yüce Allah'ın tek başına evrenin yaratıcısı olduğuna ve orada dilediği gibi tasarrufda bulunduğuna, kulların ibadet kastı taşıyan davranışlarını ve hayatla ilgili eylemlerini sadece O'na sunacaklarına, kulların yasalarını sadece ondan edineceklerine, hayatlarına ilişkin konularda tek başına O'nun hükümlerine boyun eğeceklerine inanmakta somutlaşmaktadır. Kim -bu anlamda- Allah'dan başka ilâh bulunmadığına şahitlik etmezse, hiçbir zaman şehadet getirmemiş ve İslâm'a girmemiş demektir. Adı, lâkabı ve soyu ne olursa olsun...

Hangi bölgede -bu anlamda- Allah'dan başka ilâh bulunmadığına şahitlik etme gerçeği gerçek:eşmezse, o bölge hiçbir zaman Allah'ın dinini din edinmemiş ve asla İslâm'a girmemiş demektir.

Bugün yeryüzünde isimleri müslüman ismi, kendileri de müslüman bir sülaleden gelen milletler vardır. Yine bir zamanlar İslâm yurdu olan birtakım ülkeler vardır. Ancak bu milletler, günümüzde -bu anlamda- Allah'dan başka ilâh bulunmadığına şahitlik etmedikleri gibi bu ülkeler de, bu anlamın gereği olarak günümüzde Allah'ın dinini din edinmiyorlar...

İşte gerçek İslâmî hareketlerin bu ülkelerde bu milletlerle karşılaşırken önüne çıkan büyük zorluk budur. Bu hareketlerin karşı karşıya kaldığı en büyük zorluk bir yandan "Allah'dan başka ilâh yoktur" ilkesinin ve İslâm'ın anlamının etrafını, diğer yandan şirk ve cahiliye anlamlarının etrafını kuşatan belirsizlik, kapalılık ve karışıklıktır.

Bu hareketlerin karşı karşıya kaldığı en büyük zorluk salih müslümanların yolu ile suçlu müşriklerin yolunun açık açık belli olmaması, işaret ve özelliklerin karışması, isim ve sıfatların birbirine girmesi, yolların ayrılış noktasını seçemeyecek kadar bir şaşkınlığın egemen olmasıdır.

İslâmî hareketlerin düşmanları bu gediği çok iyi biliyorlar. Bu yüzden gediğin biraz daha genişlemesi, sorunun laçkalaşması, birbirine girip karmakarışık olması için yoğun çaba sarf etmektedirler. Öyle ki, gerçek sözü açıkça söylemek insanı, alnından ve ayaklarından bağlayan bir töhmete düşürür. "Müslümanları tekfir ediyorlar" töhmetine... İslâm ve küfür konusunda hüküm verme, bu konuda insanların örf ve geleneklerine başvurma sorununa dönüşür, yüce Allah'ın ve peygamberinin -salât ve selâm üzerine olsun- sözlerine değil.

İşte en büyük zorluk budur. Her nesilden Allah davasının taraftarlarının aşması zorunlu olan bir engeldir bu.

İnsanları Allah'ın yoluna davet edenler, gerçek kesin sözü söyleme konusunda uzlaşmaya, yağcılığa yeltenmemelidirler. İçlerinde bir korku ve endişe duymamalıdırlar. Kınayanın kınamasından ya da "Bakın, müslümanları tekfir ediyorlar" diye bağıran çığırtkanlardan etkilenmemelidirler.

Kuşkusuz birtakım aldanmışların sandığı gibi İslâm'ın böyle bir ciddiyetsizlik, bu tür bir cıvıklıkla ilgisi yoktur. İslâm açık seçik ortadadır, küfür de öyle... İslam vurguladığımız anlamda Allah'dan başka ilâh bulunmadığına şahitlik etmektir. Kim bu şekilde şahitlik etmezse ve onu hayatta bu şekilde uygulamazsa, onun hakkındaki Allah ve peygamberinin hükmü şudur: Bu adam kâfirdir zalimdir, fasıktır, suçludur...

"Günahkârların yolu açıkça belli olsun diye ayetlerimizi, işte böyle ayrıntılı biçimde açıklıyoruz."

Evet, Allah'a davet edenler bu engeli aşmak zorundadırlar. Bütün enerjilerini, bir şüpheye kapılmadan, bir kapalılığa takılmadan ve karışıp ciddiyetini kaybetmeden Allah yolunda harcamaları için vicdanlarında bu açıklığı gerçekleştirmelidirler. Çünkü kendilerinin kesin olarak müslüman olduklarına, yollarına çıkanların, engel olanların, insanları Allah'ın yolundan alıkoyanların suçlular olduklarına içtenlikle inanmadıkları sürece bütün enerjilerini davâ uğruna harcayamazlar. Bu işin bir iman-küfür meselesi olduğuna, kendileriyle milletlerinin yol ayrımında olduklarına, kendileri bir inanç sistemine milletlerinin başka bir inanç sistemine, kendilerinin bir dine, milletlerinin bir başka dine mensup olduklarına kesin bir şekilde inanmadıkları sürece yolun zorluklarına direnmeleri, dayanmaları mümkün olmayacaktır:

"Günahkârların yolu açıkça belli olsun diye ayetlerimizi, işte böyle ayrıntılı biçimde açıklıyoruz."

... Ve hiç kuşkusuz ulu Allah doğru söylüyor.


Seyyid Kutub
 
Birtat Çevrimdışı

Birtat

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
guncel 18.4.2011
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
02.11.2017 güncel
 
Üst Ana Sayfa Alt