Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Takke ve Sarık Dindeki Yeri Nedir? Tuvalette Örtünmek?

Ebukutub Çevrimdışı

Ebukutub

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selamin Aleyküm
Sünnette peygamber efendimizin sav. 'in sarık kullandığı geçiyor.Takke kullanmışmıdır?Namazda takke kullanmada bir beis varmıdır?

Soru 2 : Def-i hacet zamanında örtününüz Neylu!l-Evtar, 1/74 hadisi ne manaya gelir?

Allah razı olsun hayırlı akşamlar.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Takke ve Sarık'ın Dindeki Yeri

31008

31009
31010
Ey Âdem’in evlatları! Her namaz vaktinde mescide giderken (seccadeye dururken/namaz kılarken), süsünüz olan elbisenizi giyinin.” (Â'raf, 31) mealindeki ayette bu konuya dikkat çekilmiştir. İslam alimleri bu ayete dayanarak namaz kılarken kişinin en güzel elbiselerini giymesinin sünnet olduğunu söylemişlerdir. (İbn Kesir, A'raf 31 tefsiri).

Nitekim kaynaklarda bu konuyla ilgili olarak Ömer (r.anh)’in şu sözlerine de yer verilmiştir:
Allah size genişlik verdiği zaman (yani maddî durumunuz iyi ise) siz de ona göre Allah’ın nimetlerini üzerinizde gösteriniz ve durumunuza göre, bir veya iki tane elbise giyiniz.. (Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 1/798)



29813
حدثنا قتيبة بن سعيد الثقفي ثنا محمد بن ربيعة ثنا أبو الحسن العسقلاني عن أبي جعفر بن محمد بن علي بن ركانة عن أبيه أن ركانة صارع النبي صلى الله عليه وسلم فصرعه النبي صلى الله عليه وسلم قال ركانة وسمعت النبي صلى الله عليه وسلم يقول : فرق ما بيننا وبين المشركين العمائم على القلانس
قال الشيخ الألباني : ضعيف
Rukâne (r.anh) Peygamber (s.a.v.) ile görüşmüştür. Rukâne der ki:
"Rasulullah (s.a.v.)'in "şubhesiz bizimle muşrikler arasındaki fark, takkeler üzerindeki sarıklardı", buyurduğunu işittim"
(Tirmizî. Libas, 42; Ebû Davud, Libas. 24)

Tirmizî bu hadisin hasen ve garib olduğunu, isnadının kuvvetli olmadığını söyler.
İmam Zehebi ise hadise 'sahih değil' demiştir. Sehavi ise 'sabit değildir' demiştir. Acluni 'vah (zayıf)' demiştir.

Rukâne b. Abdi Yezid el-Haşimî'nin naklettiğine göre, Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
"Muşriklerle aramızdaki fark, kalensövenin üzerine sardığımız sarıktır"
(Tirmiz, Libâs, 42).

(Ebu Davud(4078) Tirmizi(1784) Beyhaki Şuab(6258) Deylemi(4384) Kenz(41137) Lealiul Masnua(2/221) Camius Sagir(5725,5849) Hakim(3/452) İhya(2/375) Zubeydi İthaf(7/129) Buhari Tarih(1/82) Taberani(5/68) Mişkat(4346) El Havi Lil Fetavi(1/111) Kurtubi(4/197) Fethul Kebir(8014) Ramuzu'l Ehadis(87/1) Tac(4/295) Mevahibu Ledüniye(1/379) İbni Sad(1/455) Beyhaki Adab(129) İbni Teymiye İktiza(149) Cemu'l Fevaid(5707) Beyhaki(10/14) Tuhfetul Ahvezi(5/393) Tayalisi(1/23)

İbn Kayyim'in dediğine göre, Muhammed (s.a.v.) kalensövenin üzerine sarığı sarıp kullandığı gibi, sarıksız kalensöveyi ve kalensövesiz sarığı da kullanmıştır (eş-Şevkânî, Neylu'l-Evtâr, Beyrut, tsz., II, 108).
Bu rivâyete göre, Muhammed (s.a.v.) sarık sarmaya önem vermiştir. Takkeyi de kapsamına alan kalensöveyi hem sarıklı hem de sarıksız olarak kullandığı vaki olmuştur.

Yalnız takke veya benzeri şeyleri kullanma alışkanlığı, müslüman olmayan milletlerden müslümanlara geçmişse de, bugün takke bir nevi müslümanlara mal olmuştur. Önemli olanı, namazı kılmaktır. Baş kısmı, erkekler için örtülü olması gereken avret yerinin dışındadır. Nitekim, hac veya umreye gidenler, ihramda iken başlarını örtemezler, başlarının açık olması gerekir.
Bilhassa Arab ve asya ülkelerine gidildikçe namazda başı örtmek gelenek/örf halini de aldığından, buralarda başı açık namaz kılmak (hatta baş açık gezmek) bir hafiflik, İslami manada düşük şahsiyet kişiliği manası anlaşıldığından, böyle toplumlarda başı açık namaz kılmamak gerekir.


İmam Şatıbî şöyle söylemiştir: “Bu mesele örfi bir sünnettir, dolayısıyla örften örfe değişir. Mesela (Ortadoğu’yu kastederek) doğu ülkelerinde olduğu gibi, açık baş namaz kılınması örfen kerih karşılanıyorsa oralarda açık baş namaz kılmak mekruh olur. Ama bizim ülkemizde (Endülüs’te) olduğu gibi aksi olursa, yani başı kapatarak namaz kılmak kerih görülürse böyle yerlerde de başı kapamak mekruh olur

Bunun dışında takke kullanmak insana bir huşu ve huzur veriyorsa, kullanılması, baş açık namaz kılmaktan (mustehab) daha iyidir. Başı takke vb. ile kapatmak, içinde yaşadığımız çevrenin baş açıklığı konusundaki anlayışına bağlıdır; baş açıklığı erkek için ayıp sayılan bir çevrede yaşıyorsanız o zaman namazda başı açık olmak mekruh olur, aksi halde caizdir.

Muhammed (s.a.v.)'in kalensöveyi kullandığı, çeşitli hadis kaynaklarında geçmektedir. Takke de bu kalensövenin kapsamına girmektedir. (Buhârî, el-Amelu fi's-Sala, 1; Salat, 23; Tirmizî, Libâs, 10, 42; Fedâilu'l-Cihâd, 14; Muslim, Cenâiz 13; Ebû Davud, Salat, 102, 173; Libâs, 22, 51).

Takke konusunda vardığımız sonuç şudur ki : İslam’da erkek için başın örtülü olması, açık olmasından iyidir. Ancak başın takkeli/örtülü olmadığı durumunda bir küçültücü görünüm aldığı yer ve zamanlarda takkeli dolaşmak ve böyle namaz kılmak gereklidir.
Hırıstiyan kıyafetlerinin hakim olduğu toplumlardaki muslumanların başı açık olmalarında bir sakınca yoktur, zira muşrikler de artık kalansöve/takke takmamaktadır.

صلاة بعمامة تعدل خمسا وعشرين صلاة بغير عمامة، وجمعة بعمامة تعدل سبعين جمعة بغير عمامة. إن الملائكة ليشهدون الجمعة معتمين، ولا يزالون يصلون على أصحاب العمائم حتى تغرب الشمس
Sarık ile kılınan namaz sarıksız kılınan namazın yirmi beşine eşittir. Sarık ile kılınan cuma namazı sarıksız kılınan Cumua'nın yetmişine eşittir. Gerçekten melekler sarıklıların cumasına katılırlar, güneş batana dek sarıklılar üzerine salât getirirler.

Uydurmadır.


İbn Neccâr rivâyet etmiştir. İbn Hacer (Lisân el-Mizân, C. 3, S. 244) « Bu uydurma bir hadistir » der. Bunuda es-Suyûtî Zeyl el-Ehâdis el-Mevdûa (Lisân el-Mizân, C. 3, S. 110) naklederek bu hükme katılır. İbn Arrâk (Lisân el-Mizân, C. 2, S. 159) da aynı şekilde buna uyar.
Sonradan es-Suyûtî bunu unutarak hadisi el-Câmiu’s-Sagîr de zikreder. el-Munâvi, eserin Şerh’inde İbn Hacer’in hadise uydurma dediğini naklederek es-Suyûti’nin hata ettiğini belirtir.
Aslında es-Suyûtî mezkur eserinde uydurma hadisleri zikretmeyeceğini bildirmiştir, ama kendisi dahi başka kitablarında bazı hadislerin uydurma olduğuna hükmetmiştir.
Dolayısıyla hakkı kişilerle tanıma, önce hakkı bil, böylece kişileri tanırsın.
Hâfız b. Hacer, selim olan aklın onaylamadığı ve hadiste vadedilen sevabtaki mubâlağadan dolayı, buna uydurma hükmünü verir. Eğer bunlar olmasaydı hadisi zayıf kılmakla yetinirdi. Çünkü senette ithâm olunan kimse yoktur. Bunu bu şekilde anladıysan aşağıdaki hadisin hükmünü daha iyi anlarsın.


- ركعتان بعمامة خير من سبعين ركعة بلا عمامة
Sarık ile kılınan iki rek’at, sarıksız kılınan yetmiş rek’attan daha hayırlıdır.

Uydurmadır.

es-Suyûtî bunu el-Câmiu’s-Sagir de zikreder. ed-Deylemî’nin Musned el-Firdevs’te Cabir’den rivâyet ettiğini bildirir. Bir önceki hadiste olduğu gibi, uygun olan hadisi Zeyl el-Ehâdis el-Mevdûa kitabına almasıydı. Çünkü sarıkla kılınan namazın sevabındaki mubâlağa bunda daha da fazladır.
Aslında hadisi Ebû Nuaym rivâyet etmiş olup, ondan da ed-Deylemî almıştır.
Hadisin râvilerinden olan Târık b. Abdurrahmân’ı el-Buhârî ed-Duafâ’da zikreder, el-Hâkim de, « hafızası kötüdür » der. es-Sahâvî bu hadisin sabit olmadığını söyler.

Hâfız b. Receb el-Hanbelî’nin ilel et-Tirmizî’ye (Lisân el-Mizân, C. 2, S. 83) yaptığı şerhte şöyle gelir: Ahmed b. Hanbel’e sarıklı kılınan namazın sarıksız kılınan namazdan yetmiş defa daha faziletli olduğuna dair hadis sorulduğunda, « bu yalandır, bu batıldır » der.
الصلاة في العمامة تعدل بعشرة آلاف حسنة
Sarıkla kılınan namaz onbin hasenata eşittir.

Uydurmadır.


ed-Deylemî (Lisân el-Mizân, C. 2, S. 256) senediyle Ebân’dan oda Enes’ten merfû olarak rivâyet etmiştir.
Bunu es-Suyûtî Zeyl Ehâdis el-Mevdûa’da (
Lisân el-Mizân, C. 2, S. 111) zikrettikten sonra « Ebân ithâm edilmiştir » der. İbn Arrâk Tenzîh eş-Şerîa’da (Lisân el-Mizân, C. 2, S. 257) es-Suyûtî’ye hadisin bu hükümde tabi olmuştur. es-Sahâvî’de el-Makâsıd (Lisân el-Mizân, C. 2, S. 124) adlı kitabında İbn Hacer’e uyarak « Bu hadis uydurmadır » der.

Bu üç hadisin uydurma olduğuna dâir hiçbir şubhe yoktur. Çünkü hikmet sahibi olan eş-Şârî işleri doğru bir terâzi ile ölçer. Dolayısıyla sarıkla kılınan namazın sevabının, cemaatla kılınan namazın sevabıyla aynı olması veya kat ve kat daha fazla olması makûl değildir! Sonra cemaat namazının hükmüyle, sarık bağlamanın hükmü arasında çok büyük fark vardır. Sarık hakkında söylenecek en son hüküm mustehab olduğudur. Ancak tercih edilen; sarığın âdet olan sünnetlerden olduğudur. Sarık ibâdet olan sünnetlerden değildir. Cemaat namazına gelince, en azından müekked sünnet olduğu söylenmiştir. Ayrıca namazın şartlarından olduğu, namazın cemaatsız sahih olmayacağı da söylenmiştir. Doğru olan görüş ise, cemaat namazının farz (vâcib) olduğudur. Ama terkedildiğinde kişi şiddetli bir günah kazanmasına rağmen namazı sahihtir. Bunun için nasıl olur da Alîm ve Hakîm olan Allâh, bunun sevabını sarıkla kılınan namazla eşit, bizzat daha aşağıda bir derece kılsın. Herhalde Hâfız b. Hacer bu manâyı hesaba katarak hadis hakkında uydurma hükmünü verir.

Bu tür uydurma hadislerin kötü tesirlerinden ve hatalı yönlendirmelerinden bir tanesi de; bizler bazı insanların namaza girmek istediklerinde başlarına mendil bağladıklarını muşâhede ederiz. Zannınca bu zikredilen sevaba nâil olacaktır. Halbuki bu kişi, nefsini temizleyen ve tezkiye eden bir amel işlememiştir.
Garib olan tarafı da şudur:
Bazıları sakallarını keserek bu günahı işlerler. Namaz için kalktıklarında sakallarını kesmelerinden dolayı hiç bir eksiklik duymazlar, ve bu onları hiç mi hiç ilgilendirmez. Ancak sıra sarıkla namaz kılmaya gelince, onlara göre bu ihmal edilmemesi gereken bir iştir! Buna delil de şu durumlarıdır: Sakallı birisi namaz kıldırmak için öne geçtiğinde sarıklı değil ise, ondan razı olmazlar. Eğer sarıklı birisi, sakalını kesme günahıyla birlikte namaz kıldırmak için öne geçse, bu onları rahatsız etmediği gibi buna ehemmiyette vermezler. Böylece Allâh’ın dinini tersine çevirmişler. Allâh’ın haram kıldığını mubâh, mubâh kıldığını da vâcib kılmışlardır.
Eğer sarığın fazileti sabit olmuş olsaydı, müslüman kişinin normal hallerinde zinet olarak kullanması istenilirdi. Tâ ki bununla diğer insanlardan ayrılmış olsun. Asıl maksad, ödünç olarak alınan sarıkla sayılı dakikalarda eda edilen namaz değildir, ki bitirir bitirmez alınıp cebe yeniden hapsedilsin! Çünkü müslüman kişinin namaz dışındaki sarığa olan ihtiyacı, namazın içindeki ihtiyacından daha fazladır.

İbn abbas (r.anh) Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu ifade eder:
"
Sarık sarınız, vakarınız artar".
Taberanî, bu hadisin ravilerinden olan Ubeydullah b. Ahmed'in metruk olduğunu söyler.

(Mecma'uz-Zevâid, C.5, S.19)

Abdullah İbn Ömer'den, Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilir:
"
Sarık sarmaya devam ediniz. Çünkü o meleklerin simasıdır. Onları sırtınıza sarkıtınız"
(Taberanî)

Dârakutnî bu hadisin ravilerinden olan İsa b. Yunus'un meçhul olduğunu söylemiştir. (Mecma'uz-Zevâid, C.5, S.20)
Sarık, sünnet değildir.
Yasaklanmayan , caiz olan örfi bir baş giysisidir.

*****


Tarikatların Takke - Sarık Sembolleri

31003
 

Ekli dosyalar

  • 1692722566316.png
    1692722566316.png
    634.7 KB · Görüntüleme: 40
  • 1692722637185.png
    1692722637185.png
    117.1 KB · Görüntüleme: 42
  • 1692722755737.png
    1692722755737.png
    114.6 KB · Görüntüleme: 41
  • 1692722784810.png
    1692722784810.png
    108.1 KB · Görüntüleme: 59
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Tuvalette Örtünmek Gerekli midir?

Beyhakî, İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Rasulullah (s.a.v.) def-i hâcete çıkmak istediği zaman epey uzaklara giderdi. Yine bir gün def-i hâcete gitti. Semure ağacının altına oturdu. Mestlerini çıkardı. Sonra birini giydi. Bir kuş gelip boşta duran mestini aldı, göğe doğru uçarken o mestten bir yılan süzülüp geldi. Rasulullah (s.a.v.) da bu hadise üzerine şöyle buyurdu:
- Bu, Allah'ın bana ikramda bulunduğu bir kerâmettir. Allah'ım, ben ayakları üzerine yürüyen şeylerin ve karnı üzerine yürüyen (sürünen) şeylerin şerrinden sana sığınırım." (İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 6/198-199)


Sol ayakla tuvalete girme, sağ ayakla çıkma meselesi, Efendimizin (s.a.v.) “onurlu işlerde sağını, bayağı işlerde solunu kullanması” prensibinden alınmış ve fıkıh kaynaklarında bir edeb, bir sünnet olarak telakki edilmiştir. (Gazalî, İhya, 1/136; V. Zuhaylî, 1/203)

Mûminlerin annesi Hafsa (r.anha)'nın nakline göre Rasulullah (s.a.v.) sağ elini yemek, içmek, abdest almak ve giyinmekte, bir şey alıp vermede sol elini ise bunların dışındaki işlerde kullanırdı. (Musned, 6/287; Ebû Dâvûd, Taharet, 18)

Yine Mûminlerin annesi Aişe (r.anha) şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.v.)'in sağ eli, temizliği ve yemek yemesi içindi. Sol eli ise, tahâretlenme ve benzeri diğer rahatsızlık verici şeyler içindi.(Musned, 6/156; Ebû Dâvûd, Taharet, 18)

Tuvalete girmeden önce, eûzu-besmele çekmek, biliniyorsa şu duayı okumak mustehabtır:
"Allahumme innî eûzu bike minel hubsi vel habâis = Allahım Erkek ve dişi bütün şeytanlardan (zararlı her şeyden) sana sığınırım." (Buhârî, Vudû', 9, Deavât, 14; Muslim, Hayz, 122, 123)

Tuvaletten çıkarken de şöyle dua edilir: "Gufrâneke, elhamdu lillâhillezi ezhebe annî'l-ezâ ve âfâni = Ey Rabbim, senin bağışlamanı bekliyorum. Benden, abdest bozma imkânı vererek sıkıntıyı gideren ve bana sağlık ve esenlik veren Allah'a hamdolsun" (İbn Mâce, Tahâre, 10, Tirmizî, Tıbb, 32).


عن زيد بن أرقم -رضي الله عنه-، عن رسول الله -صلى الله عليه وسلم- قال
إنَّ هذه الحُشُوشَ مُحْتَضَرَةٌ، فإذا أتى أحدُكم الخَلَاءَ فَلْيَقُلْ : أعوذُ باللهِ مِنَ الخُبُثِ والخَبَائث

[صحيح.] - [رواه أبو داود وابن ماجه وأحمد.]
Zeyd b. Erkam (radıyallahu anh)'dan rivayet edildiğine göre,
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Şubhesiz helalar şeytanların hazır bulundukları yerlerdir. Sizden biri helaya gittiğinde ‘Euzu billahi mine’l-hubusi ve’l-habâis -Erkek ve kadın şeytanların şerrinden Allah'a sığınıyorum ve hiyamesini istiyorum-’ desin"
(İbn Mâce rivayet etmiştir; Ebû Dâvûd rivayet etmiştir ; Ahmed rivayet etmiştir, Sahih Hadis)


29468

(Buhari, 1/ 45; Muslim, 1 /283)
Neylu'l Evtar'da zikredilen hadisi, elimizde olmadığı için inceleme fırastı bulamadık. Fakat elimizdeki pek çok mevcud hadis kitabları içerisinde bahsedilen manada bir hadise de rastlayamadık. Ebubekir (r.anh)'ın konu hakkında şöyle dediği hakkında bir rivâyet mevcuddur:
Allah’tan gereği gibi haya etmelisiniz. Bilesiniz ki, ben helaya çıktığımda Allah’a karşı duyduğum hayadan ötürü başımı örterim.”
(Muttakī el-Hindî, Kenzu’l- Ummâl fî Suneni’l-Aḳvâl ve’l-Efʿâl, Hadis no: 8518)


Konu ile diyeceğimiz şudur:
Tuvalet ihtiyacı giderilirken başın kapalı, örtülü olması hakkında sahih bir rivâyet yoktur!
"Rasulullah (s.a.v.)'in döneminde ve bölgesinde (Arab yarımadası) tuvaletler evin içinde bulunmuyordu. Bugün Türkiye'nin hala doğusunda pek çok yerlerde böyledir.
Kadın veya erkekler, Tuvalet ihtiyacı için dışarı çıkıldığında zaman zaman evinden uzaklara gitmek durumunda kalınabiliyordu. Bu sebeble açık alanda kalındığından dolayı hayvanlar gibi çıplak olarak def-i hacet yapmaktansa bir sutre edinerek, hatta hem tanınmamaya hem de edeb yerlerini de kapamayı sağlamak için üstüne de bir örtü alınmasında bir beis olmayabilir. Bu bağlayıcı bir hukum değil, tesetturun daha kamil sağlanması için olmuş olabilir. Def-i hâcet hakkında konuyla ilgili rivayetler aktarırsak;

Ebû Saîd (radiyallahu anh)'dan: Allah Rasulu (s.a.v.) buyurdu:
"İki adam karşı karşıya oturup avretleri açık bir halde konuşarak büyük abdest bozmasınlar. Çünkü Allah, buna gazab eder."

[Rudani; Cem'ul Fevaid, Temizlik, 467, C 1, S. 87 ; Ebû Dâvud]

Enes ve İbn Ömer (radiyallahu anhuma)'dan: Dediler ki: "Allah Rasulu (s.a.v.) def-i hacet yapmak istediğinde, yere iyice eğilip yaklaşıncaya kadar elbisesini açmazdı."
[Rudani; Cem'ul Fevaid, Temizlik, 468, C 1, S. 87 ; Tirmizi ve Ebû Dâvud mursel olarak]

Abdullah b. Ca'fer radiyallahu anh' dan:
"Bir gün Allah Rasulu (s.a.v.) beni bineğinin terkisine aldı ve bana kimseye söylememem için sıkı sıkıya tenbih ettiği bir sır verdi. Peygamber (s.a.v.)in kazâ-i hacetini yaparken en çok tümsek ve hurma kümesi ile perdelenmekten hoşlanırdı." [Rudani; Cem'ul Fevaid, Temizlik, 468, C 1, S. 87 ; Muslim]



Kadınların Tuvalet İhtiyaçlarını Görmek İçin Çıkmaları

Aişe (r.anha)'den rivayet edilmiştir:
Peygamber'in hanımları geceleyin tuvalet İhtiyaçlarını görmek üzere manâsı' denilen yere (ki burası geniş bir arazi idi) çıkardı.
Ömer, Peygamber'e "Hanımlarını ört" diyordu.
Rasulullah ise bunu yapmıyordu. Nihayet bir gece Peygamber'in hanımlarından Şevde binti Zem'a yatsı namazı vaktinde çıktı. Şevde uzun bir kadındı. Ömer örtü konusunda âyetin gelmesini şiddetle arzuladığı için ona "Ey Şevde biz seni tanıdık" dedi. Bunun üzerine Allah hicab (örtü) âyetini indirdi.


Açıklama

Menâsı', el-Baki' yakınlarında bir yerdir.
Ömer'in "Hanımlarını ört" sözü, evlerinden çıkmalarına engel ol, anlamına gelir. Çünkü, daha sonra geleceği üzere Ömer, hicab ayetinin indirilmesinden sonra Sevde'ye bu konuda bazı şeyler söylemiştir.
Ahzab suresinin tefsirinde geleceği üzere Ömer (r.anh), hicab ile ilgili âyetin indirilmesini, kendisinin vahiy inmeden önce vahye uygun görüş belirttiği konulardan sayardı.

Buna göre Peygamber'in eşlerinin, tuvalet yapmak için çıktıkları zaman örtünmeleri konusunda farklı durumlar söz konusudur:

1. İlk başta karanlıkta çıkıyorlardı. Nitekim Âişe bu hadiste "geceleyin çıkardı" diyerek Peygamber'in eşlerinin gündüz değil geceleyin çıktıklarını belirtmiştir.

2. Sonra örtünme (hicab) âyeti indirildi, onlar da gerekli elbiseler ile örtündüler. Ancak onların şahıslan bazen ayırt edilebiliyordu.

3. Sonra evlerde tuvalet yapıldı. Bu sayede dışarı çıkmaktan kurtuldular. Bu konu ileride Aişe'ye iftira atılması olayı ile ilgili olarak gelecektir. O hadiste Aişe "Bu olay evlerde tuvaletlerin yapılmasından önce idi" demiştir.

Aişe Peygamber'den şunu rivayet etmiştir: "ihtiyaçlarınız için çıkmanıza izin verildi".
Hişâm "yani tuvalet ihtiyacı için" demiştir.


Açıklama

İbn Battal şöyle demiştir: Bu hadisten çıkan fıkhî hükümler şunlardır:
Kadınların kendi yararlarına olan ve ihtiyaç duydukları tasarrufları yapmaları caizdir.
Alt derecede olan biri doğru gördüğü bir şey konusunda, zorluk çıkarma maksadı taşımaksızın, üst derecedekîne görüşünü bildirebilir.
Bu hadisten Ömer'in üstünlüğü de anlaşılmaktadır.
Hayır maksadıyla ağır söz söylemek caizdir.
Kişinin, dinen annesi konumunda olan kişiye vaaz vermesi caizdir, çünkü Şevde mu'minlerin annesidir.
Peygamber, dinî konularda vahyi beklerdi. Çünkü ortada açık bir ihtiyaç bulunmasına rağmen o vahiy gelinceye kadar hanımlarına örtünmelerini emretmemistir. Yine onun kadınlara (ihtiyaç için dışarı) çıkma konusunda izin vermesi de böyledir.


Evlerdeki Tuvaletlerde Def-i Hâcet Yapmak

Abdullah İbn Ömer şöyle demiştir:
"Bir ihtiyacım için Hafsa'nın evinin damına çıktım. Orada Rasûlullah'ın kıbleye arkasını, Şam tarafına önünü dönmüş bir şekilde tuvalet ihtiyacını giderdiğini gördüm."


Açıklama

Buhârî'nin önceki konunun hemen ardından bu konuyu getirmesinin sebebi, kadınların tuvalet için dışarı çıkmaları durumunun devam etmediğini belirtmek içindir. Bundan sonra evlerde tuvaletler yapılmış ve başka bir zorunluluk bulunmadıkça evden çıkmalarına ihtiyaçları kalmamıştır
(Fethu'l Bâri; Abdest bab, C. 1, Sf: 327 - 328)
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt