Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Tasavvuf Hakkında Fetvalar ve Tasavvufun Kökeni

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Tasavvuf kelimesinin kökeni nedir?
Sufiler, zahidler cümlesindendir. Ancak sufiler bazı haller, sıfatlar ve isimlerle zahidlerden ayrılırlar. Onları ayrıca anlatmamız gerekiyor.
Tasavvuf başlangıçta tamamen bir zühd yolu idi. Sonra ona intisab edenler sema ve raksa ruhsat verdiler. Ahireti isteyen halk, gösterdikleri zühd sayesinde onlara katıldı, dünyayı isteyenler ise onların yanındaki rahat ve oyunlar için onlara katıldı.
Bu topluluğun yolunun açığa çıkarılması gerekir. Bu da ancak bu yolun aslının ve dallarının açığa çıkması ile olur.
Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem zamanında insanlar imana ve İslam’a nisbet edilerek “mümin” ve “Müslüman” denilirdi. Sonra zahid ve abid isimleri çıktı. Sonra da dünyadan alakayı kesip zühd ve ibadete bağlanan gruplar yayıldı. İbadete yönelip kendilerine has bir yol edindiler, onunla ahlaklandılar. Böylece Sufiyye diye isim aldılar.
Bazıları sufiyye ismini Ashabı Suffe’ye nisbet ettiler. Bu yanlıştır. Zira böyle olsaydı “Suffiyyun” denilmesi gerekirdi.
Bazıları sufiyye kelimesinin baklagillerden olan “Sufanet” kelimesinden geldiğini söyledi. Çünkü bitkilerle yetiniyorlardı. Bu da aynı şekilde yanlıştır. Zira ona nisbet edildiği takdirde “Sufani” demek gerekirdi.
Diğer bazıları, ense saçı manasına gelen “sufa” kelimesinden geldiğini söyledi. Zira sufiler süse önem vermeyerek saçlarını uzatır, halktan bununla ayrılırlardı.
Diğer bazıları da yün manasına gelen “suf” kelimesine nisbet ettiler. Bu muhtemeldir.[1]
Bu isim hicri 200 senesinden önce çıkmıştır. İlk çıktığında bu yolun evvelkileri ondan bahsettiler, sıfatlarını belirttiler, hasılı tasavvuf onlara göre nefisle mücadeleden, nefsin huylarıyla mücahede edip kötü huylardan arınmaktan ibaretti. Dünyada övgü, ahirette sevap kazandıran güzel ahlaka ulaşmaktır.
Onların evvelkilerine şeytan çeşitli hileler yaptı, sonra gelenlere de ayrı hileler yaptı. Her asır geçtikçe de oyunları derinleşiyordu. Ta ki sonrakileri tamamen saptırdı.
Onun hilesinin aslı onları ilimden yüz çevirtip maksadın amel olduğunu zannettirmektir. Onların yanında ilmin ışığı sönünce karanlıkta işleri karıştırdılar. Onlardan bazıları gayenin dünyayı tamamen terk etmek olduğunu zannettiler ve bedenleri için yararlı şeyleri terk ettiler. Malı akreplere benzettiler. Onun, insanların ıslahı için yaratıldığını unuttular. Nefislerine öyle işkenceler yaptılar ki, kimisi yatmıyor ve uyumuyordu.
Onların niyetleri güzel olmasına rağmen doğru yolda değildirler.[2]
Kimisi de bilmedikleri uydurma hadislerle amel ettiler. Sonra açlık, fakirlik, vesveseler, hayaller hakkında konuşup, Haris el Muhasibi gibi bunları tasnif edenler geldi.
Sonra başkaları geldi ve tasavvuf mezhebini arındırdılar. Onu özel sıfatlarla diğer ilimlerden ayırdılar. Yamalı elbise giyme, sema, vecd, raks, alkış gibi özelliklerle ayrıldılar, taharet ve temizliğe fazla önem verdiler.
Durumlar değişmeye devam etti. Şeyhler konumlarını daha da sağlamlaştırdılar. Vakıalarını anlattılar. Bazıları alimlerle ittifak edip içinde bulundukları durumu ilimleştirdiler ve buna batın ilmi adını verdiler. Şeriat ilimlerine de zahir ilmi dediler.
Açlık bazılarını bozuk hayallere sevk etti. İlahi aşkı iddia ettiler. Sanki güzel suretli bir şahsı hayal edip ona aşık oldular. Bunlar küfür ile bidat arasındadırlar.
Sonra bu yoldakiler şubelere ayrıldılar, itikadları bozuldu. Kimisi hulul, kimisi ittihad iddia etti.
Şeytan onları bidat yollarında öyle saptırdı ki, onlar artık kendilerine yeni sünnetler, adetler edindiler. Ebu Abdurrahman es Sülemi geldi, onların bu adetlerini kitaplaştırdı ve “Kitabus Sünen” adıyla telif etti. Hakaikut Tefsir[3] adlı tefsirinde Mezheplerine uydurmak için ilim usullerine dayanmayan acayip şeyler zikretti. Şaşırtıcı olan şu ki, yemekteki takvalarına bir bakın, bir de Kur’an hakkındaki görüşlerine!..[4]
SUFİLERİN SAPMIŞ TASNİFLERİ VE SAPIK TE’LİFLERİ

Ebu Nasr es Serrac bir kitap te’lif etti ve adını “Lum’as Sufiyye” koydu ve onda çirkin itikad ve rezil sözler zikretti.

Ebu Talib el Mekki onlar için “Kutul Kulub” adlı eserini te’lif etti ve onda batıl hadisler zikretti. Onun zikrettiği gece ve gündüz namazları bir asla dayanmaz. Kitabın başka yerlerinde de bozuk itikadlar zikretti. Onun; “bazı keşif sahipleri dedi ki..” sözü merdud ve boş bir sözdür. Yine orada bazı sufilerden naklen; ALLAH’ın dünyada bazı velilere tecelli edeceğini yazdı..!

Ebu Tahir Muhammed Bin Allaf dedi ki; Ebu Talib el Mekki, keşfi nassın önünde gören Ebul Hasen Bin Salim’in vefatıntan sonra Basra’ya geldi, onun sözlerini nakletti. Bağdat’a gelince insanlar onun vaaz meclisinde toplandılar. Saçmalamaya başladı ve şu sözü hafızalarda kaldı; “Mahluka Halık’tan daha zararlı bir şey yoktur.” Bunun üzerine insanlar ondan uzaklaştı ve terk ettiler. Bundan sonra halka konuşmaktan çekindi.

El Hatib dedi ki; “Ebu Talib el Mekki sufilerin dili üzere Kutul Kulub ismini verdiği bir kitap tasnif etti. Onda çirkin ve caiz olmayan şeyler zikretti.”

Ebu Nuaym el İsbehani geldi ve onlar için Hilye adlı kitabını tasnif etti. Tasavvuf sınırları içinde çirkin şeyler zikretti. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali r.anhum ve bir çok sahabeyi sufilerden saymaktan çekinmedi! Onlardan garip şeyler nakletti. Kadı Şüreyh, Hasen el Basri, Süfyan es Servi ve Ahmed Bin Hanbel’i de onlardan saydı!!

Bunun gibi es Sülemi de Tabakatus Sufiye’de Fudayl, İbrahim Bin Edhem ve Maruf el Kerhi’yi de sufilerden saydı. Şüphesiz onlar sufi değil, zahid idiler!

Tasavvuf bilinen bir mezheptir. Zühd’den daha aşırıdır. Aralarındaki fark ise, zühd’ü kimsenin eleştirmemesi, tasavvufun ise kötülenmiş olmasıdır.

Sonra onlar için Abdulkerim Bin Hevazin el Kuşeyri, “er Risale” adlı eserini tasnif etti ve orada acayip sözler etti. Fena, baka, kabz, bast, vakt, hal, vecd, vucud, cem, tefrika, sahv, sekr, zevk, şürb, mahv, isbat, tecelli, muhadara, mükaşefe, levaih, tavali, levami, telvin, temkin, şeriat, hakikat ve başka şeyler hakkında sahabenin tanımadığı karışık şeyler zikretti ki, bunlar birden fazla anlama çekilebilecek şeylerdir. Onun tefsiri, risalesinden daha acaiptir!

Muhammed Bin Tahir el Mukaddesi geldi ve onlara “Safvetut Tasavvuf”[5] adlı eseri tasnif etti. Onda akıl sahiplerinin söylemeye utanacağı şeyler anlattı.

Ebul Fadl Bin Nasr el Hafız dedi ki; “İbni Tahir ibahiye mezhebini tutmuştu. Tüyü çıkmamış gence bakmanın cevazına dair bir kitap yazdı. O kitabında Yahya Bin Main’den şöyle bir hikaye anlatır; “Mısır’da güzel bir cariye gördüm. ALLAH ona salat etsin.” Dedi. “sen ona salat mı ediyorsun?” denildi. O da; “ALLAH ona ve her güzele salat etsin” dedi.

İbni Nasır der ki; “İbni Tahir kendisiyle delil getirilecek güvenilir biri değildir.”

Sonra Ebu Hamid el Gazali geldi ve “İhya”[6] kitabını Sufi mezhebi üzere tasnif etti. Batıl olduğunu bilmeden uydurma hadislerle onu doldurdu. Mükaşefe ilminden konuştu ve fıkıh kanunlarının dışına çıktı. İbrahim A.s.’ın gördüğü yıldız, güneş ve ayın, bilinen güneş, yıldız ve ay olmadığını, aksine onların ALLAH’ı gizleyen nurlar olduklarını söyledi. Bu sözler, Batınilerin sözlerine ne kadar da benziyor!

“el Mufassah Bil Ahval” adlı kitabında der ki; “Sufiler uyanık iken meleklerin ve peygamberlerin ruhlarını müşahede ederler, onlardan sesler işitir ve bazı faydalar iktibas ederler. Sonra hal, müşahededen hakkında konuşmaya takat yetmeyen derecelere çıkar.”

Bu kimselerin böyle eserler tasnif etmeleri sünnet bilgilerinin azlığından, İslam’ı ve hadisleri bilmemeleri ve bu yoldakilerin hoş gördüklerine yönelmeleri sebebiyledir. Onları hoş gördüler, çünkü zühdün övülmesi, nefislerinde yer etti. Bunların halinden güzel bir hal, sözlerinden ince bir söz görmediler. Selefi Salihinin yaşantısında bir çeşit sertlik vardı.[7] Sonra insanlar onlara daha çok meylettiler. Zira dış görünüşlerinde temizlik ve ibadet, iç görünüşlerinde ise rahatlık ve musiki vardı. Nefis ise tabiaten böyle şeylere meyleder.

İlk sufiler yöneticilerden nefret ederlerken, onların ayrılmaz dostları haline geldiler. Bunların tasnif ettikleri kitapların hiçbir asli dayanağı yoktur. Onlar ancak birbirlerinden kaptıkları vakıatlardır. Bunları bir araya getirip bâtın ilmi diye isimlendirdiler.

İshak Bin Rahuye dedi ki; Ahmed Bin Hanbel’e vesvese ve hatırat hakkında soruldu. Dedi ki; “Sahabe ve tabiin bu konuda konuşmadılar.”

Ahmed Bin Hanbel, Haris el Muhasibi’nin sözlerini işitince arkadaşına dedi ki; “Onlarla oturmanı uygun görmüyorum”

Said Bin Amr el Berzai der ki; “Ebu Zür’a’ya, Haris el Muhasibi ve kitapları soruldu. Dedi ki; “Seni bu kitaplardan sakındırırım. Bu kitaplar bidat ve sapıklık kitaplarıdır. Sana sünnetler gereklidir. Onlarda bu kitaplara ihtiyaç hissetmeyeceğin şeyler bulursun.” Ona denildi ki;

“Ama bu kitaplarda ibret vardır.” Dedi ki;

“ALLAH Azze ve Celle’nin Kitabında ibret bulmayana bu kitaplarda ibret yoktur. Size hiç Malik Bin Enes’in Süfyan es Sevri’nin Evzai ve diğer imamların vesvese ve hatarat üzere kitaplar derledikleri ulaştı mı? Bunlar ilim ehline muhalefettir. Bazen bize Haris el Muhasibi, bazen Abdurrahim ed Deybuli, bazen Hatem el Asam, bazen Şakik ile gelirler. İnsanlar bidatlere ne kadar hızlı dalıyorlar?!”[8]

Ebu Bekr el Hallal Kitabus Sünne’de Ahmed Bin Hanbel’den nakleder; “Haris el Muhasibi’den sakının, zira o belanın başıdır. – yani Cehm’in sözleri konusunda – onun meclisine katılan falan ve filandır. Onları Cehm’in görüşlerine sevk ediyor ve kelam ashabının sözlerini naklediyor. Haris bağlı aslan gibidir. Bir de onu insanlar üzerine salınınca seyret!”
SUFİLERİN İLKLERİ KİTAP VE SÜNNET’İN ESAS OLDUĞUNU SÖYLERLERDİ;
Şeyhlerinin sözlerinden bu sabit olmuştur. Fakat ilimden uzak kaldıkları için bazılarından hatalar sadır olmuştur. Eğer gerçekten onlardan bu yanlışlar sadır olmuşsa, bunların reddedilmesi gerekir. Hak hususunda sevdiğini kayırma yoktur.[9] Eğer onlar böyle bir şey söylemedilerse böyle şeylerden, böyle şahıs ve mezheplerden sakındırırız.
Sufilere benzeyenlere gelince, bunlar onlardan değildir. Hataları çoktur. Onların bize ulaşan yanlışlarını zikredeceğiz. ALLAH biliyor ki, maksadımız şeriatın o sözlerden uzak olduğunu ispat etmek ve İslam’a bidatlerin girmesine mani olmaktır. Bu bidatleri dile getiren veya yapan bize gerekmez. Biz ancak ilim emanetini eda ediyoruz. Alimler de arkadaşlarının hatalarını, hakkın ortaya çıkması için beyan etmektedirler. Yoksa maksadımız yanlış yapanların kusurlarını sayıp dökmek değildir.
Hiçbir cahilin; “Teberrük ettiğimiz bu zahidi nasıl olur da eleştirir?” gibi sözlerine itibar edecek değiliz. Çünkü asıl itaat, şeriatın getirdiği şeylere boyun eğmektir, şahıslara değil! Kişi, velilerden ve cennet ehlinden olabilir. Aynı zamanda hataları da olabilir. Peygamber sallALLAHu aleyhi ve sellem dışında kimse masum değildir. Bir kimsenin hatasını beyan etmek, onun değerini alçaltmaz.
Bil ki, kim bir şahsın büyüklüğüne bakar da, ondan sadır olan şeylere delil ile bakmaz ise, Mesih a.s.’ın elinde zuhur eden harikalara bakıp, İsa a.s.’a bakmayarak ona uluhiyet isnad eden edenlerin durumuna benzer. Eğer onun haline baksa ve yemek yemeden ayakta duramadığını görseydi, ona hakkı olanı takdir eder, onun ilah olduğunu iddia etmeye kalkmazdı.”[10]
Şeyh Hasen el Benna rahimehullah, tasavvufun kalp hükümleriyle ilgili bir ilim olduğunu, nefsin temizliği için bir metot olduğunu iddia ediyor. Halbuki, o, İslami süluk kaidelerinin ve faziletli ahlakın, Kitap ve Sünnet kaynaklarından çıkarılacağını biliyordu. “Onun manası takvadır. Istılah olarak inkar edilemez ve aslını inkarda da fayda yoktur. Öyleyse, ilimlerden bir ilim üzere ıtlak edilen, mübah bir isim olarak, üzerinde ilim oluşana kadar inkarı da faydasızdır”.[11]
Şayet bu iddia ALLAH hakkında ilimsiz bir söz olup, hidayet ve nurlu kitabı yoksa, nasıl olur da delil ile çelişir?
1- Arap lugatinde tasavvuf kelimesi, takva manasını karşılamaz. O ancak temizlik ve tezkiye olarak bilinir. Yani yetişmek ve temizlik. Bu, Arapların; “tohum gelişti” sözünden alınmadır. Bu kelime ALLAH’ın Kitabında ve Rasulün sünnetinde “nefislerin temizliği, çirkinliklerinden arındırılması” manasını gösterir.
O zaman tasavvuf kelimesi, takva ve tezkiye manasında kullanılırsa, bu sahiplerine reddedilir. Zira bu iştikak lugat kaidelerine uymaz. Kelime Arap lugatine bu mefhum ile girmiştir.
Sufilerin bu ıstılahı açıklama konusunda kendi aralarındaki çelişkileri bunu destekler. Gülabadi (Kelabazi) diyor ki;
“Sufiler niçin sufiyye diye isimlendirildi? Bir grup dedi ki; “onlar ancak sırlarının safası sebebiyle sufiyye diye isimlendirildi.”
Bişr Bin Haris dedi ki; “Sufi kalbini ALLAH için saf edendir.”
Bazıları dedi ki; “Sufi, ALLAH için muamelesini saflaştırandır. ALLAH da onu keramet ile saflaştırır”
Bir grup dedi ki; “sufiler ALLAH huzurunda ilk safı tutacağı için böyle isimlendirildi. Kalplerinde yönelişleri ALLAH’adır ve O’nun katında sırlara vakıf olurlar.”
Bir grup; “Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem zamanındaki Suffe ehlinin vasıflarına yakın oldukları için sufiyye diye isimlendirildiler.” Dedi
Diğer bir grup; “yün(suf) giydikleri için bu ismi aldılar” dedi.[12]
Kendi aralarında bu kavilleri uzlaştırmak için çok uğraştılar. Sonunda ALLAH bu sufinin dilinden hakkı izhar etti; dedi ki, “Şayet suf(yün) kelimesinden alınmışsa, lafız düzgündür, lugatte sahih bir ibaredir.”[13]
İbnül Cevzi diyor ki; “Sufi kelimesinin Ehli Suffe’ye nisbeti yanlıştır. Zira öyle olsaydı; “suffi” demek gerekirdi.”[14]
Sufiler ve başkaları bu lafzın suf’tan geldiğini itiraf ettiler. Bu vaki olan bir gerçektir. Sufiler zühdlerine ve giyimde bakımsızlıklarına işaret olarak suf(yün) giymekle meşhur olmuşlardır. Kelimenin türetilişi de sahihtir. Sufiyye, suf’a nispet edilmiştir. Bu, onların imamlarından Sühreverdi’nin de[15] güzel gördüğü, İbnul Cevzi’nin “diğerleri de dedi ki; “bilakis o suf’a nisbettir, bu muhtemeldir.”[16] Derken işaret ettiği kavildir.
Bu kavil, Şeyhul İslam İbni Teymiye’nin de tercihidir.[17] Aynı şekilde İbni Haldun şöyle der; “İştikak olarak söylenirse onun suf’tan geldiği ortaya çıkmıştır. Onlar yün(suf) giymekle, insanların övünç elbiseleri giymelerine tepki olarak yün elbiseyle özelleştiler.”[18]
2- Az önce geçen kavlin sıhhatinde cedel farz etseydik, takva ve tezkiye kelimelerini, tasavvuf kelimesiyle değiştirirdik. Bu ihtilaf, Kur’ani ıstılahları terk olur. Hayırlı olanın yerine daha düşük olanı koymak olur. Bizim takva ve tezkiye lafızlarında ısrar etmemizin nedeni, naslara harfiyen sarılmak, onun sınırlarında durmak içindir. Ancak iş, zıddına dönmüştür.
3- şüphesiz nefis tezkiyesi, onun çirkinliklerinden arındırılması, kirlerinden tasfiye edilmesi, Salih ve güzel ahlak olarak isimlendirilmiş, Rasullerin fetretinden sonra Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in gönderildiği önemli meselelerden biridir.
ALLAH Teala buyurur ki; “O'dur ki ümmiler içinde, kendilerinden olan ve onlara ALLAH'ın âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderdi. Oysa onlar, önceden apaçık bir sapıklık içinde idiler.”(Cuma 2)
Gaye belirlenmiş, vesile de unutulmamıştır. Nitekim ALLAH vesileleri koymuş, Rasulü sallALLAHu aleyhi ve sellem bu gayeye ulaştıracak vesileleri açıklamıştır.
Şeyh Said Havva rahimehullah’a gelince; İslam’ı taksim ederken akaid ve fıkhi hükümlerden sonra tasavvufu zikretmiştir. Bunun üzerine Himalaya dağlarından büyük evhamlar kurmuştur. Lakin o hayzuran sopalarından daha yüksektir. İşte bu hak ile konuşma ve halleri ayırıcı hitaptır.
1- Tasavvuf, akaid ve fıkhi hükümlerin tamamlayıcısıdır iddiası; der ki; “Tasavvuf ilmi, akaidi hakikate ulaştırma yönüyle tamamlar.”[19] Ve der ki; “Bu meselelerde fıkıh ilmini tamamlayan hangisidir? Şüphesiz o tasavvuf ilmidir.”[20]
2- Tasavvuf akaidin ve şer’i hükümlere alışkanlığın kazanıldığı ortamdır iddiası; der ki; “İslami akaidin zevk edilmesi ve şer’i hükümlerin ikame edilmesi tasavvuf ilmi ile olur.”[21]
Hayalini kurduğu bu anlayışlardan delil getirerek diyor ki; “Şu an bir tevhid kitabını veya bir fıkıh kitabını aç, onda kalp hükümleri ve ilimlerine işaret bulamazsın. Tevhid kitapları, aklı akaid konusunda hatalardan , fıkıh kitapları da ameli hatalardan korur. Lakin bu kitaplarda kalp, nefis ve şuur hakkında tafsilat bulunmaz. Bu yalnız başına bu ilimlerden ayrı olarak tamamlayıcı bir ilimdir. Nitekim bu ilim tasavvuf ilmi veya ALLAH’a doğru süluk ilmi diye isimlendirilip ıstılah olmuştur.
Sonra bir akaid kitabı veya fıkıh kitabı aç, hayatın edepleri ve muameleleri konusunu bulmakta zorlanmazsın. Bu, şunu gösteriyor; burada ilimlerden biri ile doldurulması gereken boşluk vardır. Fıkıh ve akaid ilmi binasını tamamlayan bir ilim onu doldurmalıdır ki, biz bu boşluğu kapatan ilmi, tasavvuf kitaplarında buluruz.
Akaid kitaplarından her bir bölümde tasavvuf bölümlerinden birinin onu tamamladığını görürsün. Yine fıkıh bölümlerinden her bir bölümü tasavvuf ve süluk bölümlerinin tamamladığını görürsün.”[22]
Bu tasavvur, yeni bir mezhep tutmayı gerektirir ve Kitap ve sünnetten yüz çevirmek demektir. Hem de insanların çoğunun fıkıhta, tedvin edilmiş dört mezhebe bağlanmaktan vazgeçemediği bir zamanda!
Şüphesiz akide ve fıkıh kitapları ihlasa ve takvaya işaret eder. Zira o, önünde ilmi tenkidin duramayacağı bu esas üzerine kurulmuştur.
Başında ve sonunda deriz ki; şu an ALLAH’ın Kitabının tefsirini aç, Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in sabit hadislerini toplayan bir kitap aç, şüphesiz orada kalp hükümlerine ve ilimlerine işaret ve geniş açıklamalar bulacaksın.
Nitekim ALLAH bize iki vahyini; Kitap ve Sünnet’i koruyacağını garanti etmiştir. Başka kitapları ise koruyacağını garanti etmemiştir! Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem; “Bugün sizlere, onlara sarıldığınız takdirde sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum; ALLAH’ın Kitabı ve Sünnetim”[23]
Bu tasavvura göre, tasavvufun akaid ve şer’i ahkam dışında müstakil bir ilim olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bilinmektedir ki, takva, akaid ve şer’i ahkamı kamil olarak tatbik etmenin bir semeresidir. İbadeti, gayesini ve semeresini ayrı tutmamız caiz olmaz. Bilakis ALLAH, ibadet ile sonucunu daima birbirine bağlamıştır; “Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve sadece benden korkun!”(Bakara 40)
Bilindi ki; ibadetin gayesi tamamen takvadır. İnsan, Kitap ve Sünnet ışığında şer’i delillerle kayıtlı ibadetler olmadan takvalı olamaz. Kim bundan yüz çevirirse, suyu elleriyle tutup ağzına ulaştırmaya çalışan gibidir. Onun ulaştırabildiği nedir?
Bunu böylece anladıysak, ALLAH’ın bu dini, yol ve metot olarak tamamladığına iman etmemiz gerekir. Zira gayeyi belirlemiş, vesileyi de eksik bırakmamıştır. Bunu Kitabında beyan etmiştir; “Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâm'ı beğendim.”(Maide 3)
Bu delili düşün ve “İslam terbiye hususunda eksik kalmıştır” diyenin sözlerini hatırla. İslam tamamen terbiyedir. Sufilerin tecrübelerinden istifadeye ihtiyaç yoktur.
Said Havva merhum diyor ki; “Sufilerin tecrübelerinden istifade etmeden, hayat yolunda, asrın şartlarında nefsin pek çok hastalığını tedaviye güç yetiremeyiz.”[24]
Yine der ki; “Çok tecrübe ettim, çok gördüm, nefiste kemali, sülukta ihsanı, muamelede gücü ancak sufilerin safi terbiyesinde buldum. Böylece beşeri nefsin anahtarları ancak usul ve kaideler olarak bu terbiyededir. Zira sufiler Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in nefis terbiyesine varis olanlardır. Bunda ihtisas etmişler, başkalarının bilemeyeceği şekilde bu işi bilmişler, her asırda tecrübelerini sergilemişlerdir. Neden insan onlardan almaz, nefsini nebevi halden neden uzak bırakır? Sufiler beşeri nefisleri koruyan ilme sahip olmuşlardır.”[25]
Şüphesiz sufilerin tecrübeleri eksiktir. Zira onlar beşeri tecrübelerdir. Her ademoğlu hata edicidir. ALLAH, peygamberler dışında hiçbir beşere ismet garanti etmemiştir. Bunun için, kalp, nefis, tecrübe için terbiye işi terk edilmemiştir. Bilakis insan hayatında doğumundan ölümüne kadar büyük küçük her şeyi kapsayan metot konulmuştur. Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem hidayet eden sünnetlere tıpatıp uymayı emretmiştir. ALLAH Azze ve Celle buyuruyor ki;
“Sonra (Ey Muhammed) seni din hususunda apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy, bilmeyenlerin hevâ ve heveslerine uyma”(Casiye 18)
Sonra bu metotlar tasavvuf ismi altında derç edilmiş, sınırsız belası, korkunç şerri onun altında gizlenmiştir. Şayet tasavvufu asırlarca birikmiş şaibelerden ayıklasak, bulanıklıktan tasfiye etsek, geriye bir şey kalmaz. ALLAH’ın Kitabı ve Rasulü’nün Sünneti, bizimle tasavvufta ısrar edenler arasında hükümdür. O’na azı dişleriyle ısırırcasına sıkı sarılmak icap eder.
Said Havva diyor ki; “Ben şeyhleri ve halkaları olan selefi tasavvuf çeşidi bulmakta azimliyim. İlim ve zikir halkaları olan…önümde bu yoldan başkası yoktur.”[26]
Ta ki selefi olduğu iddia edilen bu tasavvuf, müridleri için sabit olsun. Şu sözleri ile Şeyhul İslam rahimehullah’ın tasavvufu yücelttiğini iddia ediyor; “İbni Teymiye’nin Fetava’sını iki cildi; on ve on birinci ciltleri tasavvuf ismini taşır. Bunu kimse inkar edemez.” O bilmiyor mu ki, bu unvanları koyan İbni Teymiye değildir. İbni Teymiye r.a.’in koyduğunu farz etsek bile bu iki cilt tasavvufu övmüyor, bilakis kötülüyor, hatalarını beyan ediyor.[27] (Suleym Bin Iyd el Hilali; Peygamberlerin Nefis Tezkiyesi- bizim tercememizden naklen)
[1] Doğrusu budur. İnşALLAH ileride izahı gelecek.
[2] Nice hayır dileyip de ulaşamayan vardır. Hayrın tümü ittiba’da, şerrin tümü bidat çıkarmadadır.
[3] Zehebi, Siyeri A’lamin Nübela’da(17/252) diyor ki; “Hakaik tefsirinde asılsız şeyler doludur. İmamlardan bazıları onu Batıni zındıklardan, bazıları irfan ve haikat ehlinden saydı. Sapıklıktan ve heva ile söz söylemekten ALLAH’a sığınırız. Şüphesiz hayrın tümü sünnete uymak, sahabe ve tabiinin yoluna sarılmaktır.
[4] Yani yeme içmede öncekileri gibi haramdan sakındılar, lakin Kur’an hakkında vesvese ve hatıralarla konuşarak israf ettiler. Lakin sonrakiler iki işte de israf ettiler. Ta ki fakih Ebu İshak Şirazi şöyle dedi;
Tasavvuf topluluğunu en şerli topluluk gördüm
Hululü kaldır ve onlara de ki;
ALLAH’a aşık olduğunuzda O mu dedi;
“Hayvanlar gibi yeyin ve benim için raksedin”
[5] İbnul Cevzi el Muntazam(9/178)’de der ki; “Safvetut Tasavvuf diye bir kitap tasnif etti. Onu görenler güler, Sufi mezhebine delil olarak getirdiği uygunsuz şeylere şaşırır.” Sıbt İbnül Cevzi bu sözleri Miratuz Zaman’da(8/30) almıştır.
[6] Şeyh Said Havva merhum, o kitabı nefislerin tezkiyesine esas kaynak tutmuş, “el Mustahlas Fi Tezkiyetul Enfus”’te onu ihtisar etmiş, takdim ve tehir yapmış, süslemiş ve değiştirmiştir. Değişen şey sadece, yeme biçimidir(!)
[7] Bunun için bazıları “Selefin yolu, ruhları kuru olanları terbiye içindir.” Diye iddia ederler. Bu söz iki şık sebebiyle bilgisizlik ve dalalettir; Bilgisizliğe gelince, terbiyeyi nefis tezkiyesi manasında nakledenin bilgisizliğidir. Nefislerin tezkiyesi, onu kirlerinden temizlemek, kinlerinden arındırmak, hak üzere kaim kılmak demektir. O bir temizleme ameliyesidir. Bir çeşit sertlik olmadan temizleme olur mu? Sufilerin inceliğine gelince, kurt kalplerine koyun postu geçirmelerindendir. İbnul Kayyım el Cevziyye’nin “İctimaul Cuyuşil İslamiye”(s.39-40)’da dediği gibi; “ALLAH Teala’nın Muhammed sallALLAHu aleyhi ve sellem ile gönderdiği nura yarasa gözüyle yönelen ondan kaçar. Nerdeyse onun nuru gözünü alacaktır. Görebilmek için karanlıklara kaçar. O, şöyle denilene layıktır;
Yarasalar gündüz ışığında kördür,
Karanlık gecede görmeye başlar.
Fikirlerin süprüntülerine ve zihinlerin artıklarına yönelince, halde ve meylde, çıkar ve iner, şakırdar, çatırdar. Vahiy nuru doğup, Risalet güneşi görününce haşerelerin inine sığınır.” Dalaletlerine gelince; selefi salihinin insanların en temiz kalplileri, ilimde en derinleri, teklifi en az olanları olmalarına rağmen onları itham etmektir.
[8] Bkz.: Müellefatı Said Havva Diraseten ve Takvimen, s.41-42
[9] bu İslam’ın esaslarının başında gelen, muhalife reddiyedir. Şeyh Bekir Bin Abdullah Ebu Zeyd’in risalesine bakınız.
[10] İbnül Cevzi Telbisu İblis(s.160-169) muhtasar olarak.
[11] Mezkuratud Daveti Ved Daiye(s.25-26)
[12] Gülabadi et Taarruf(s.21)
[13] et Taarruf(s.26)
[14] Telbisu İblis(s.163)
[15] Avariful Maarif- İhya kenarında(1/295)
[16] Telbis(s.163)
[17] Mecmuul Fetava(11/67)
[18] Mukaddime(s.467)
[19] Terbiyetuner Ruhiye(s.64)
[20] a.g.e.(s.68)
[21] Cevelat Fil Fıkheyn(s.39)
[22] Cevelat Fil Fıkheyn(s.118)
[23] Şahitleriyle sahihtir.
[24] Terbiyetuner Ruhiye(s.20)
[25] A.g.e.(s.21)
[26] A.g.e.(s.16)
[27] bkz.: İbni Teymiyetul Müftera Aleyh(s.46-48)
[1]Hennad es Seriye Zühd(2/465) İbni Ebi Şeybe(8/666) Ebu Nuaym Hilye(1/278) Şatıbi el İtisam(1/99)
[2] Taberani sahih isnadla rivayet etti; Mecmauz Zevaid(5/230) Cemül Fevaid(6058)
[3] Şatıbi İtisam(1/99) İbni Mesud r.a’den; Hakim(4/514) Darimi(191) İbni Ebi Şeybe(8/599)
[4] Darimi(222)
[5] Buhârî, Nikah 1; Müslim(1401); Nesâî(6,60)
[6] Buhârî, İman 16, Ezân 81, Rikâk 18; Müslim(782); Muvatta(1,118); Nesâî(3, 218); Ebu Dâvud(1368)
[7] Buhârî, Teheccüd 18; Müslim(784); Ebu Dâvud(1312) Nesâî(3, 218)
[8] Tarihul Fikril Arabi(s.470)
 
Ü Çevrimdışı

ümit_ordusu

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
s.a allahrazıolsun allah hakkı hak olarak batılı batıl olarak göstersin allah bizleri ve bütün müminleri şerlerinden korusun milyonlarca insan onlara uymaktadır allah hidayetimizi arttırsın :yale
 
ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
ümit_ordusu ' Alıntı:
s.a ALLAHrazıolsun ALLAH hakkı hak olarak batılı batıl olarak göstersin ALLAH bizleri ve bütün müminleri şerlerinden korusun milyonlarca insan onlara uymaktadır ALLAH hidayetimizi arttırsın :yale
AMİN.............KONU İÇİNDE ALLAH RAZI OLSUN SELEFİ KARDEŞİM.........SELAMETLE
 
S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
inş kardeş,allah sizlerdende razı olsun,vakit buldukça paylaşım yaparım inşaallah.
 
G Çevrimdışı

gıfari

Üye
İslam-TR Üyesi
bir mümine yakışan, insanları eleştiren konularda dahi akla, mantığa ve islama uygun davramasıdır. yukarıda yazmış olduğunuz yazı, maalesef eleştiriyi aşmış, haksız bir suçlama ve abartma hadisesine dönüşmüştür.

birde yazının başlığı çok yanlış, ne demek yani tasavvuf hakkında fetvalar, fetva makamında olan, sayın selefi midir ?
komik olmayalım. bu yazıyı yazan eğer başka bir şahıssa lütfen o fetva makamınında ismini alalım, fetvası ne kadar gerçektir bakalım, usul ilimlerine uyuyor mu inceleyelim, ki islamın oyuncak olmadığını kardeşlerimiz görsün değil mi.

bunlar bir yana sayın selefi acaba bize vahabi selefiliğini ve islam dünyasına açtığı zararları anlata bilir mi?
 
S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Gıfari sana düşen bu olayların tasavvufta olup olmadığına açıklık getirmendir,burada bir reddiye sundum,suçlamaların aslı yoksa bunu yalanlaman gerekir oysa benim sunduğum bu yazıda suçlamalar delilleri ile nakledilmiştir,ayrıca vahabi selefiliği dediğin selefilik ne oluyor,bu selefiliğin islama ne zararı oldu bir iddia attın islam dünyasına açtığı zararlar diye,eğer insaf ehli iseniz sizde getirin delilinizi.
 
U Çevrimdışı

umman

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
muhterem kardeşim selefi, ben gıfari, bana hem yazdıklarıma cevap ver diyorsun, hemde bölüme yazı yazmamı engelliyorsun, :helalsana bunedenle umman kardeşimin hesabından cevap veriyorum.

öncelikle bu yaptığın ayıptır, islamın felsefesine ve insanlığa, özelliklede nickine yakışmadı, bana insaf ehli isen cevap yaz diyorsun ama bölüme girişimi engelliyorsun, neden cevap yazmamdan korkuyorsun ki?

senin mükemmel! ilminle her türlü medeni tartışmayı kazanacağından eminiz zaten..

gelelim tasavvufla alakalı zanlarına, şeriatsız tarikatsız zındıklıktır. islamı yaşamada kuran ve sünnetin dışında bir kaynaktan feyz alan tasavvuf özniteliğini kaybetmiştir.

islamı yaşamada tasavvufun çizgisi kuran ve sünnetdir.kuran ve sünnetden gayri yaşayan kimseler ise tasavvuf veya islam iddiasında bulunamazlar.

tasavvufun insanları maddiyatı bırakarak ahirete döndüren, malın bir sınav olduğunu unutup bunu terkettiren bir anlayış olduğunu söylüyorsun veyanlışlık yapıldığını iddia ediyorsun.

imam malik der ki: 70 tane sahabe ile tanıştım, üzerlerindeki kıyafetlerinden başka birşeyleri yoktu.
hadi bu neyse, hz. ebubekrin tüm malını dağıtıp evinde kendini hasıra sarıp oturmasına ne diyeceksin ?

sen bu konuları biraz araştırda, tasavvuftaki bu görüşlerin islamın bizzat kendisi olup olmadığını kendin gör.

tasavvuf dediğimiz şeyin, ezoterizmle, mistik öğelerle alakası yoktur. şeriatın çizgisnde olmayan sünnetin çizdiği yolda yürümeyenler ehli tasavvuf değildirler. tasavvufun ilk şartı, şeriatdır. tasavvuftaki herhangibirşeyi alın, islama vurun, uyuyorsa alın, uymuyorsa atın.doğru olan budur...

birde vahabi selefiliğinin islam dünyasına açtığı zararları sormuşsun, hz. hatice r.a ın kabrinin üzerine umumi hela inşa eden bir zihniyetdir vahabi selefiliği. sen neyin ne olduğunu gayet iyi biliyorsun.bence sen açıklada biz dinleyelim.
selametle.
 
S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Gıfari kardeş sanırım sen beni birisi ile karıştırıyorsun,ben seni engellemedim,hemde engelleme yetkim yok bu sitede,ayrıca seni tanımıyorum,tasavvuf hakkındaki düşüncelerimiz ortadadır,Hz.Haticenin kabrine gelince onun kabrini ben mekkede ziyaret ettim,kabri cenneti muaalla isimli yerdedir,ben kabrinin tuvalete çevrildiğine şahid olmadım,birde ehli tasavvuf derki bizde husnu zan esastır ama bunu sende göremedim,çünkü ben seni engelleme yetkisine sahip olmadığım halde bana sui zan ettin.Tasavvuf hakkında kimin ne dediğinide gayet iyi biliyorum.
Örneğin Haris el muhasibi sunnete yakın sufilerden olmasına rağmen ahmed bin hanbel onunla konuşmuyordu,yine ibni cevzi naklediyor ki imam şafi bir kişi sabah namazı tasavvufa girerde ikindi vaktine kadar kalırsa o kimse aptallaşır diyor.
 
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
Frm. Yöneticisi
kardeş ebu cehilin evini tuvalete çevirdiklerini anlatmaya çalışıo heralde bir şeyleri savunayım derken şaşırmış olmalı
. kardeş yanlış biliyorsun yok illa biliyorum diyorsan delil sun . ayrıca kurna ve sünnetew uyuyorsa al uymuosa at dogrusuda bu diyorsun ama tasavvufa dalmış kimle konuştuysam bana kullandfıgı uydurma hadisler ona anlattımsada kabul etmedi ozman o kabul etmeyeni napacaksın onalrıda at diyorsan . bunu sen yap işte ozmanda bak bakalım kaç tasavvuf ehli kalmış hepsini duvara yuıgmış duvar yapmış bulursun kendini. şüphesiz kuran ve sünnette tasavvuf vardır ama hiç bir sahabe hiç bir resul tasavvufunu açıga çıkarmamışi başkalarına anlatmamıştır.

kuranm sünnet diyorsanız bana tasavvuıfu sünnette gösterirmisiniz. inş. gösteremezseniz sünnete yeri olmayan şeylerle bizi aldatmaya çalıştıgını düşünürüz ve sizde bizim g,ibi düşünmek zorunda klaırsınız tasavvuf hakkında.

bana bir tane tasavvuf ehli göster ki kurna ve sünnetin dışında olmasın. ve hatta dışında olanlarıda dışında değil islamdandıor olarka bilmesin. var diyorsan getir hodri meydan mümin mimine ayna olalım birbirimizi düzeltelim. konuşlmamız sırasında her kim olursaa olsun sana yuanlışını göstereyim. bana bir tane tasavvuf ehli gösteremezsinki kendisine bidat karışmıuş olmasın uydurma hadisler olmasın.


yazık onlaraki nefislerini hak yolda bilirler ama nefislerinin rahatlıgından hakta olmadıklarını anlamazlar. şeytanın dogrudada kandırdıklarından olmayalım inş.

evet yazıklarıma cevab istiyorum . ve lütfen delilsiz yazma . ben ya hak için konuşurumö yada susarım . sizde öle yapın . ya hakkı bulmak içinm konuşalım yada susalım. s.a.
 
ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
gıfari kardeşimin sorusuna el cevap ;

Selef kime denir?

Hz. Peygamber s.a.v.'in “En hayırlı nesil benim dönemimde yaşayanlardır.
Sonra onları izleyenler, sonra onların ardından gelenlerdir.” ( Başta Buhârî ve Müslim olmak üzere pek çok hadis alimi
tarafından rivayet edilmiştir.)


şeklindeki hadisinde “en hayırlı nesiller” oldukları haber verilen
ilk üç kuşağa Selef denir.

Bu ilk üç kuşak, sırasıyla Sahabe, Tabiun ve Tebe-i Tabiîn'dir .
Bunlar imanda, ilimde ve amelde bütün müslümanlar için
örnek nesillerdir.




Selefîlik nedir?


Selefilik, İslâm'ı, yukarıda tanıttığımız Selef-i Salihîn'in anlayıp
yaşadığı gibi anlayıp yaşama iddiasının vücut verdiği bir akımdır.
İlk defa Mısır'da Cemaleddin Efganî ve öğrencisi Muhammed Abduh
tarafından başlatılan “ İslâmî ıslah” hareketi, daha sonra Selefîlik
adıyla anılan zümrenin doğmasına kaynaklık etmiştir.

Aşağı yukarı aynı dönemde bugünkü Suudi Arabistan'ın sınırları
içinde bulunan Necid bölgesinde ortaya çıkan ve Mısır'daki
hareket ile benzer söylemleri dillendiren Muhammed b. Abdilvehhab'ın
yürüttüğü “ Vahhabîlik ” hareketine de daha sonra Selefîlik denmiştir.

Bu iki hareket arasında temelde önemli farklılıklar bulunmamakla
birlikte, söz konusu iki akım şu noktalarda birbirlerinden ayrılır:

1. İtikadî sahada Vahhabîler Kelâm mezheplerini kabul etmezler.
Ehl-i Sünnet'in iki büyük kelâm alimi Ebu Mansur el-Maturidî ve
Ebu'l-Hasan el-Eş'arî Vahhabîler'e göre, saf İslâm akidesini kelamî
deliller kullanmak ve aklı nakle (ayet ve hadislere) hakem kılmak
suretiyle bulandırmışlardır. Özellikle müteşabih (2) ayet ve
hadislerin Allah Tealâ'nın şanına ve yüceliğine uygun olarak
tevil edilmesine şiddetle itiraz eden Vahhabîler, tasavvufa da aynı
şiddetle karşı çıkarlar.

Efganî-Abduh çizgisi ise itikadî sahada kelâm alimlerinin kullandığı
metoda temelde itiraz etmez; Felsefe, mantık ve kelâm gibi ilimleri
reddetmez ve müteşabih ayet ve hadislerin, Allah Tealâ ile mahlukat
arasında benzerlik kurulmaması için tevil edilmesi taraftarıdır.

2. Vahhabîler, fıkhî mezhep olarak İbn Teymiyye ve öğrencisi
İbnu'l -Kayyım'ın çizgisini izler. Diğer mezhepleri ise istihsan,
ıstıslah, mesalih-i mürsele ... gibi delillere yer verdikleri için
bid'atçilikle itham ederler.

Efganî-Abduh çizgisi ise genel olarak bir tek mezhebe
mensubiyeti reddederek, bütün fıkhî mezhepleri birleştirme
eğilimindedir.


Tasavvuf hakkındaki görüşleri:

İslâm dünyasının bazı yerlerinde tasavvuf adı altında sergilenen
birtakım yanlış anlayı ş,ve imanı zedeleyecek tutumları yüzünden Selefîler'in tasavvufu benimsememişlerdir

.


bu kadar açıklamadan sonra islam dünyasına nasıl bir zararı var şimdi sen açıkla istersen.........selametle
 
G Çevrimdışı

gıfari

Üye
İslam-TR Üyesi
öncelikle bölüme tekrar girişim sağlandığı için teşekkür ederim.
bilmenizi isterim ki ben diğer bazı sohbet ortamlarında olduğu gibi "sen kafirsin","sen benim imanımı biliyormusun" gibi abes kelamlar kullanmam, fetva almak veya vermek gibi bir niyetimizde olmadı, ben sadece bu konudaki görüşleri yazar geçerim. amacım haklı veya haksız olduğumu veya olduğunuzu ispat etmek değildir ki iddia ehlide değilim.

bana bir tane tasavvuf ehli göster ki kurna ve sünnetin dışında olmasın.

bu iddianıza pek çok kişiyi sunabilirim, lakin abdülkadir geylani (k.s),akşemsettin(k.s) hacı bayram veli (k.s).. şeklinde devam edebilirm ki ikisi anadolu erenleridir.

filan kişi tasavvuf ehli ama bidat ve sapıklık içinde diyorsunuz. o kişinin sapık olması baz alınarak genelleme yolu ile tüm ehli tasavvufu eleştirmek yanlıştır.

size bir tavsiyemde tasavvufu red ederken Ahmet bin hambel'i örnek vermeyiniz, tezat oluyor,çünkükendisinin imam şarani (k.s) nin talebesi olduğunu sanırım göz ardı ediyorsunuz. mümkünse "numanın son iki senesi olmasa helak olmuştu" sözünün sahibi imam-ı azam ıda örnek vermeyiniz ki, kendisi son iki yılından kasıt tasavvufa girdiği zamanı kast etmiştir.

hakiki manada selefi salihini yaşayanlar bizim nazarımızda pek kıymetlidir. vahabilik denen itikatı ise selefilikle karıştırmayınız.kendisi her türlü aşırılığı yaşarken, kendi halkından sıradan birisi şeriata aykırı hareketinde kellesini vurduran, islam değilde aristokrasiyi şiar edinmiş bir yönetim benim için konuşma konusu dahi değildir.


Islamic Heritage Faundation'ın başında bulunan İrfan Ahmet Alavi bakın ne diyor:

"Hz Muhammed'in annesi Amina'nın mezarı 1998'de bulundu. Buldozerlerle yıkıldı ve içine benzin döküldü. İslam dünyasında binlerce kişiye dilekçe göndermemize rağmen kimse bu yıkımı durdurmak için harekete geçmedi." Bugün Mekke'de 1400 yıl önceden kalma 20'den az yapı kaldı. Bu kayıp tarihten örneklere bakalım:

Peygamber'in ilk eşi Hz Hatice'nin evi: Yıkıldı ve yerine abdesthane yapıldı.

Peygamber'in en yakın dostu Hz Ebu Bekir'in evi: Şimdi Hilton Oteli'nin kompleksi içinde. 1200 yıllık Ebu Kubeys Camii'nin yerinde Kraliyet Sarayı var.

Daha da korkuncu var:

80 yıllık Suudi Krallığı'nın yıkımları Hz Muhammed'in doğduğu evi tehdit etmeye kadar vardı. Suudi yönetimi, şimdi bölgeyi yenileme çalışmaları yapıyor. Nasıl mı? Araba parkı yaparak!

Hayatını hicaz bölgesindeki kalıntıları kurtarmaya adayan Sami Angavi'ye kulak verin: "Mekke'ye veda zamanı yaklaştı. Bugün Mekke ve Medine'nin son günlerine şahit oluyoruz."

Kâbe'yi kuşatan gökdelenlere şimdi bir yenisi ekleniyor: Zam Zam Tower! Yani Zemzem Kulesi. İstanbul'da yapılacak Dubai Towers gibi. Güç, azamet ve zenginliğin göstergesinin gökdelenler olduğunu sanan zihniyet için büyük bir zafer!

Onlara göre ilk ayetin indiği Hira Dağı'ndaki mağara da yıkılmalı. Çünkü "Peygamber bize bu dağa çıkmaya, orada ibadet etmeye, kayalara dokunmaya izin vermedi." Peygamber'in eşinin mezar kalıntıları 1950'de yok edildi. Suudi polisi gece gündüz nöbet tutarak insanların mezarın yerine çiçek bırakmasını, saygı göstermesini engelledi.

İçinde Hz Paygamber'in torunlarından El Ureyd'in mezarının bulunduğu cami dinamitlendi. Yıkıntının etrafında toplanan Suudi polisi kutlama yaptı.

İbrahim Karagül / Yeni Şafak /20.04.2006
 
G Çevrimdışı

gıfari

Üye
İslam-TR Üyesi
kardeş ebu cehilin evini tuvalete çevirdiklerini anlatmaya çalışıo heralde bir şeyleri savunayım derken şaşırmış olmalı

Hz.Haticenin kabrine gelince onun kabrini ben mekkede ziyaret ettim,kabri cenneti muaalla isimli yerdedir,ben kabrinin tuvalete çevrildiğine şahid olmadım

yukarıdaki kırmızı renkli yazıyı okursanız, ki delildir, işkembemden sallamadığımı anlarsınız.
uksimu kardeşim sanırım siz şaşırmışsınız, ben heyecan sahibi değilim.
:güldüm

ayrıca:Hz. Hatice'nin (r.anhâ) evi Mekke'de Sûk'ul-Atteri'nde bulunmaktadır. Buna Sûku’s-Saka da denir. Hz. Hatice ve Hz. Resulullah (sas) burada kalmıştır. Hz. Fatıma burada doğmuştur. Hz. Hatice burada vefat etmişti

pic.php
 
G Çevrimdışı

gıfari

Üye
İslam-TR Üyesi
mademki ibn teymiyyeyi kabul ediyorsunuz, onun "benim şeyhim gavsı geylanidir " sözünü ne yapacaksınız?
kaynak: tarihçeyi hayatı.

şeyhülislam ibn teymiyye şeyhülislamlık seviyesine gelmiş bir mücdehitdir.kendisinin vahhabiliğin kurucusu, ingiliz uşağı muhammed bin abdülvehhab ile alakası yoktur.

muhammed bin abdülvehhab ingiliz uşaklığının gereği olarak ibn teymiyye ve ekolünün fikirlerini kullanmaya çalışmıştır.
ibn kayyım der ki: "şeyhim ibn teymiyyedeb harikulade kerametler zuhur ederdi"

ibn teymiyye'nin seyri süluk risalesi ile imam rabbaninin seyri sülük risalesi arasıonda fark yoktur.
Abdülkadir geylani (k.s) nin futuhul gaybını bizzat ibn teymiyye şerh etmiştir.


tabiki tarikatler günümüze gelinceye kadar bidat ve hurafelerle dolmuştur. birçok noktada cahilane yaklaşımlarla islamdan çıkan bazı sapık fırkalara dahi dönüşmüştür. hatta tasavufi eserlerin %99 una yakınına israiliyat girmiştir.
bundan dolayıdır ki elimizdeki ölçü kuran ve sünnet olmak zorundadır.kuran ve sünnete uygun sözlewri alırız diğerlerini atarız çünkü işimize yaramaz. ama topyekün birilerini tekfir etmek onları kafir adletmek, en azından insafsızlık olur.

imam şafinin sabah vakti tasavvufa girenin ikindiye gelinceye kadar aptallaşması bahsi şudur:
kuran ve sünnetden bihaber olan bir kişi tarikate girse o kişiye insaflı bir söz etmiş ahmaklaşır demiş, imam malik ise zındıklaşır diyor , bizcede imam maliğin sözü daha doğrudur çünkü şeriatsız tarikate giren kişi şirke düşer.
imam rabbani dahi cahil sofilerin itikatı ile itikatlanan küfre gider diyor. biz imam rabbani, abdülkadir geylani hz.leri gibi diğer alim ulemayı bazı sözlerinden dolayı kafir mi ilan edecez?

bri örnek daha verelim: konyevi, vahdeti vücudda bir örnek olmuş birçokl eser bırakmış son eserinde ise tövbe etmiştir.yazdığı tüm eserlere bir reddiyye yazmıştır.ama ne hikmetse bu eseri gündeme getirlmez ve hatta gizlenir, vahdeti vücudla alakalı sapık görüşleri anlatılır.geçmişte yaptığı hatalardan dolayı biz konyeviye kafir mi diyeceğiz ?

siz vahhabiliğide bilmiyorsunuz ki size şunu sorayım:
mekke ve medinede en yaygın tarikat hangisidir?
medinede türkiyedeki tanınbmış bir şeyhe hurmalık hediye eden ve orda çalışmasına izin veren zihniyete ne dersiniz ?
medine nakşi şeyhleri dolup taşmaktadır.hatta rabıta kurulu ne hikmetse alimlerin dahi tartıştıuğı rabıta konusunda caizdir diye fetva çıkarmışlardır.

suud şurası mekke,medine kadiri dergahlarına izin vermektedir, deflerle oralarda zikir yapılmaktadır, bu bir tutarsızlık değişlmidir. hem tarikatları bir din olarak göreceksiniz helede mekkede gayri müslüm ve müşrikler giremez diyeceksiniz hemde tarikatlara ve hatta ayinlerine izin vereceksiniz. buda vahhabi selefiliğinin kendi arasındaki tutarsızlığı değilmidir.
????????
cidde sokak ve plajlarınıda teyid geçiyorum.!!!!!!!!!!!
acaba cidde de şeriatın hükmünü vermeyenlerin hükmü, vahhabi selefiliğine göre onlara kafir eder mi etmez mi ?
 
S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
gıfarinin iddiası:filan kişi tasavvuf ehli ama bidat ve sapıklık içinde diyorsunuz. o kişinin sapık olması baz alınarak genelleme yolu ile tüm ehli tasavvufu eleştirmek yanlıştır.

Cevap:Sizlerle paylaştığım yazılarda sufilerin silsilelerinde adı geçen geylani,rufai gibi zatları eleştirdiğime onları sapıklıkla suçladığıma rastladınızmı,ittihadcı yani vahdeti vucutcu sufiyenin sapkınlıklarını izah etmeye çalıştık malesef gunumuzdeki tarikatlar bu ekolün fikirlerinden etkilenmişlerdir,o yüzden din nasihattir hadisi ile yola çıkarak bu batıl akideden insanları sakındırmak istedik.


İDDİA: size bir tavsiyemde tasavvufu red ederken Ahmet bin hambel'i örnek vermeyiniz, tezat oluyor,çünkükendisinin imam şarani (k.s) nin talebesi olduğunu sanırım göz ardı ediyorsunuz. mümkünse "numanın son iki senesi olmasa helak olmuştu" sözünün sahibi imam-ı azam ıda örnek vermeyiniz ki, kendisi son iki yılından kasıt tasavvufa girdiği zamanı kast etmiştir.

CEVAP:Kardeşime tavsiyem ahmed bin hanbel ne zaman yaşamış Şarani ne zaman yaşamış bunu araştırmasıdır,çünkü ikisi muasır değildir.
İmam ebu hanifenin tasavvufa girdiği sadece bir yalandır,bu yalandanda lütfen sakınalım.Sufiler kendi yolunu hak göstermek için Hz.Ebu BeKİR i VE Hz.Ali yi bile silsilelerine katarlar bunlar çok çirkin iftiralardır,allah şerlerinden korusun.

İddia:hakiki manada selefi salihini yaşayanlar bizim nazarımızda pek kıymetlidir. vahabilik denen itikatı ise selefilikle karıştırmayınız.kendisi her türlü aşırılığı yaşarken, kendi halkından sıradan birisi şeriata aykırı hareketinde kellesini vurduran, islam değilde aristokrasiyi şiar edinmiş bir yönetim benim için konuşma konusu dahi değildir.

Cevap:Vahhabi dediğiniz insanlar amelde hanbeli mezhebini taklid eden yine itikadi görüşlerdede ahmed bin hanbel in akidesini takip eden insanlardır,ahmed bin hanbelin akidesinden farklı bir akideleri varsa bunu isbat etmeniz gerekir.Şeriata aykırı davranan kişiyede elbet cezası verilecektir,bunu yadırgamanız çok tuhaf ama biz suud rejiminin kendisinin şeriata aykırı hareket ettiğini söylüyoruz ve o rejmi islami bir rejim olarak görmüyoruz.

İddia:Hz Muhammed'in annesi Amina'nın mezarı 1998'de bulundu. Buldozerlerle yıkıldı ve içine benzin döküldü. İslam dünyasında binlerce kişiye dilekçe göndermemize rağmen kimse bu yıkımı durdurmak için harekete geçmedi." Bugün Mekke'de 1400 yıl önceden kalma 20'den az yapı kaldı. Bu kayıp tarihten örneklere bakalım:

Peygamber'in ilk eşi Hz Hatice'nin evi: Yıkıldı ve yerine abdesthane yapıldı.

Cevap:Mezarlar üzerinde bina yapmak, bunların üzerine örtü koymak, süslemek, ışıklandırmak, el sürmek, mezarları mescid edinmek, ölü birisinin yüzüsuyu hürmetine Allah'tan birşey istemek ve buna benzer şeylerin hepsi haram olan bid'atlerdendir. Cündüp b. Abdullah (r.a) şöyle rivayet etti: Rasulullah (s.a.s)'in şöyle dediğini duydum:
«Sizden öncekiler nebilerinin mezarlarını mescid ediniyorlardı. Mezarları mescid edinmeyin. Bunu size yasaklıyorum.» (Müslim)

Ebu Heyyac şöyle dedi: Ali (r.a) bana şu emri verdi:
«Rasulullah (s.a.s)'in beni gönderdiği işe ben de seni göndereyim mi? Gördüğün her heykeli yok et ve yükseltilmiş her kabri dümdüz yap.» (Müslim)

Cabir İbn-i Abdullah (r.a) şöyle dedi:
«Rasulullah (s.a.s) kabrin kireçle yapılmasını, kabir üzerine oturulmasını ve kabir üzerinde bina kurulmasını nehyetti.» (Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Ahmed)

İddia:Kâbe'yi kuşatan gökdelenlere şimdi bir yenisi ekleniyor: Zam Zam Tower! Yani Zemzem Kulesi. İstanbul'da yapılacak Dubai Towers gibi. Güç, azamet ve zenginliğin göstergesinin gökdelenler olduğunu sanan zihniyet için büyük bir zafer!

Cevap:Biz kafir sermayeleri ile hotellerin yapılmasına karşıyız,muvahhid kardeşlerimiz suudda bunun hesabını yönetimden soruyorlar ve onlara gereken karşılığı silahları ile veriyorlar.Ve suudu birgün işbirlikçi kafir rejim in elinden kurtaracaklar buna gönülden inanıyorum.

İddia:yukarıdaki kırmızı renkli yazıyı okursanız, ki delildir, işkembemden sallamadığımı anlarsınız.

Cevap:Getirdiğin delil hz.haticenin evi ile alakalı kabri ile alakalı değil,islamda rasulşullahın evide dahil kutsal yapılar değildir,buraların yıkılıp yıkılmaması tamamen bir tercihtir,ancak birileri oralara kudsiyet iddiasında bulunurlarsa o yerlerin yıkılması maslahat açısından vaciptir.Çünkü şerre kapı açan yolların kapanması gerekir.
 
S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İddia:mademki ibn teymiyyeyi kabul ediyorsunuz, onun "benim şeyhim gavsı geylanidir " sözünü ne yapacaksınız?
kaynak: tarihçeyi hayatı.

Cevap:İbni teymiyenin külliyatını okudum,zahidler hakkında övgü dolu sözlerinide okudum ancak onun geylaniye gavs dediği bir iftiradır,ibni teymiyeyi bu iftiradan tenzih ederim.Abdulkadir geylaniye gelince o selefi zahidlerdendir,onun Gunyetut talibin adlı eserinden ve Futuhatı gaybi ilahiyye eserinden(ibni teymiye şerhli olan)istifade ettim.Gunyedeki akide ye dair görüşlerini her sufiyim diyen kişinin okumasını tavsiye ederim,özellikle allahın sıfatları konusunda selefiyyenin yolunu takip etmiştir.Allah kendisine rahmet etsin.

İddia:şeyhülislam ibn teymiyye şeyhülislamlık seviyesine gelmiş bir mücdehitdir.kendisinin vahhabiliğin kurucusu, ingiliz uşağı muhammed bin abdülvehhab ile alakası yoktur.

Cevap:Muhammed bin abdulvahhab vahabilik isminde bir mezheb kurmuş değildir,bu ona ve tevhid ehline büyük bir iftiradır.Zaten kendisi hanbeli mezhebini taklid eden birisiydi.Bir müslümana ingiliz uşağı demende sana hiç yakışmaz çünkü bu sözün iftiradır,suudlu işbirlikçiler abdulvahabın ölümünden çok sonra basiretsiz kral abdulaziz döneminde ingilizlerle işbirliği yapmışlardır,allah böyle işbirlikçilerden ümmeti uzak tutsun.

İddia:ibn teymiyye'nin seyri süluk risalesi ile imam rabbaninin seyri sülük risalesi arasıonda fark yoktur.

Cevap:İbni teymiyeye ait seyru suluk risalesi diye bir eser okumadım,eğer sen okuduysan ki rabbaninin seyru sulukundan fark yok diye iddiada bulunuyorsunki ibni teymiyeninkinide okumuşsundur,lütfen bu eseri hangi matbaadan ne zaman çıkmış bizede bildirde okuyalım.

İddia:bri örnek daha verelim: konyevi, vahdeti vücudda bir örnek olmuş birçokl eser bırakmış son eserinde ise tövbe etmiştir.yazdığı tüm eserlere bir reddiyye yazmıştır.ama ne hikmetse bu eseri gündeme getirlmez ve hatta gizlenir, vahdeti vücudla alakalı sapık görüşleri anlatılır.geçmişte yaptığı hatalardan dolayı biz konyeviye kafir mi diyeceğiz ?

Cevap:Konevi vasiyye adlı eserinde vahdeti vucuttan tevbesini kaleme almıştır,bu eser Konyada M.ali paşa kütüphanesindedir.Allah azze vecelle koneviye rahmet etsin.Geçmişte yapmış olduğu hatalar üzerine ölseydi allah korusun küfür üzerine ölecekti ancak tevbe kapısı kıyamete kadar açıktır,oda tevbe etmiştir.Tevbe eden birisini tekfir etmekten Allaha sığınırız.

İddia:siz vahhabiliğide bilmiyorsunuz ki size şunu sorayım:
mekke ve medinede en yaygın tarikat hangisidir?
medinede türkiyedeki tanınbmış bir şeyhe hurmalık hediye eden ve orda çalışmasına izin veren zihniyete ne dersiniz ?
medine nakşi şeyhleri dolup taşmaktadır.hatta rabıta kurulu ne hikmetse alimlerin dahi tartıştıuğı rabıta konusunda caizdir diye fetva çıkarmışlardır.

Cevap:Mekke ve medinede bir çok tarikat mevcuttur,hatta şiilerde oldukça fazladır.Muhammed maliki oranın sufi şeyhlerindendir ve kendisine selefi alimler bir çok reddiye yazmışlardır.Suud rejmi islami bir rejim olsaydı elbet bu çalışmalara musade etmezdi.
Rabıta konusu uzun bir konudur ama bu kavramın içini şirkle doldurursanız şirk olur,bidatla doldurursanız bidat olur,sünnetle doldurursanız sünnet olur.Rabıtayı alemi islami ise devlet tekelinde çalışan bir dernektir,allah onları ıslah etsin.

İddia:cidde sokak ve plajlarınıda teyid geçiyorum.!!!!!!!!!!!
acaba cidde de şeriatın hükmünü vermeyenlerin hükmü, vahhabi selefiliğine göre onlara kafir eder mi etmez mi ?

Cevap:Hüküm bellidir,idareciler kafir olunca elbetteki islamın hükmünü uygulamayacaklardır.Vahhabi selefiliği diye bir iddiada çok yanlıştır ama size kardeş olarak bir tavsiyem şudur,vahhabi iddiasını bu hareketi kötü göstermek isteyenler çok komik duruma düşüyorlar çünkü vahhab allahın isimlerindendir,vahhabi allah taraftarı demektir.Birde vahhab ismi muhammed bin abdulvahhabın babasından kinaye idi muhalifler harekete muhammediler deselerdi harekete bir iltifat olacaktı,o yüzden vahhabi ismini taktılar ancak yine bu isim onları kötülemeye yetmedi çünkü vahhab allahın ismidir.
Allah en doğrusunu bilendir....
 
G Çevrimdışı

gıfari

Üye
İslam-TR Üyesi
Muhammed bin abdulvahhab vahabilik isminde bir mezheb kurmuş değildir,bu ona ve tevhid ehline büyük bir iftiradır.Zaten kendisi hanbeli mezhebini taklid eden birisiydi.Bir müslümana ingiliz uşağı demende sana hiç yakışmaz çünkü bu sözün iftiradır

bu bir iftira değil, hakikatin söylenmesidir. muhammed bin abduh ingiliz uşağıysa ben napayım ? adam öyle ben bunu red etsem yahut söylemesem ne değişir?



İddia:ibn teymiyye'nin seyri süluk risalesi ile imam rabbaninin seyri sülük risalesi arasıonda fark yoktur.

Cevap:İbni teymiyeye ait seyru suluk risalesi diye bir eser okumadım,eğer sen okuduysan ki rabbaninin seyru sulukundan fark yok diye iddiada bulunuyorsunki ibni teymiyeninkinide okumuşsundur,lütfen bu eseri hangi matbaadan ne zaman çıkmış bizede bildirde okuyalım.

ibn taymiyyenin seyri lillahını okumadıysan hemen okumanı tavsiye ederim çok güzel bir eserdir.


Cevap:Sizlerle paylaştığım yazılarda sufilerin silsilelerinde adı geçen geylani,rufai gibi zatları eleştirdiğime onları sapıklıkla suçladığıma rastladınızmı,ittihadcı yani vahdeti vucutcu sufiyenin sapkınlıklarını izah etmeye çalıştık malesef gunumuzdeki tarikatlar bu ekolün fikirlerinden etkilenmişlerdir,o yüzden din nasihattir hadisi ile yola çıkarak bu batıl akideden insanları sakındırmak istedik.

sanırım bana sünnet ve kurandan sapmamış bir tane ehli tasavvuf gösterin diyen siz değildiniz :hahahaa
ne vahdeti vücut nede diğer tasavvufi ekolleri açmadınız, tümünü tekfir ettiniz.
Abdülkadir geylani ve ahmeti rufai ehli tasavvuftur. istesende eleştiremezsiniz zaten.neyini eleştireceksiniz.
ibn teymiyye dahi ehli sünnet çizgisindeki sufiyye kesimini kabul etmiştir.tasavvuftaki sarhoşluk halini kabul etmiş, daimi sarhoşluğu red etmiştir.ve onları dahi ayık olduğu zaman o halleri reddettiklerini beyan etmiştir ki, ibn teymiyye ye inanıyorsanız size tavsiyem vahdeti vücuda pek bulaşmamandır.bilhassa ibn taymiyyenin kullukla ilgili sözlerine baktığımız zaman ehli sünnet çizgisindeki suffiyye kesminin görüşleriyle fark yoktur.hatta arş mevzusunda ,istiva mevzusunda bazı tekfir edilen sufiyye kesmiyle aynı çizghidedir.risalelerini al oku, faydalan, matba ismi varayim mi :hahahaa

özellikle yine baktığımızda ibn teymiyye, muhyiddin arabiyi iki kesimde incelenmiştir.1.si anlaşılabişmesi için şöyle diyorum: vahdeti vücutun evvelki ve sonraki durumu olarak,vücudda sonraki yazdığı eserleri ile zaten kendisini
tekfir ettiği malumunuzdur.ama baktığımızda ibn taymiyyenin arş kürs ve istiva mevzusunda ibn arabi ile bir farkları olmadığını anlayacaksınız.
size tavsiyem kuran sünnet ve mücdehitlerin sözlerininde hüccetine inanmanızdır çünkü ibn teymiyyede böyledir.

siz hem suffiyyeyi sapıklıkla suçluyorsunuz hemde futuhul gaybı okuyorsunuz, lütfen samimi olalım.

hatta ibn taymiyye selefi şeyhlerinden olarakta görülmektedir.çünkü kendisi bize göre selefi şeyhidir. ama vahhabi değildir.ki hataları olmuştur, her beşerde olduğu gibi, bu hatalarada yine alimler ulemalar cevap vermiştir, ama bu noktalarda kimse ibn teymiyye yahut başka birisini tekfir edemez çünkü hayatı boyunca kendisini kuran ve sünnete vakfetmiş birisidir.Allah bu ümmetin salihlerine rahmet eylesin ve onların çizgisinden ayırmasın çünkü onlar islamı yaşama ve dinin ahkamını anlatma noktasında bizlere mürşidlik yapmışlardır.ister bunlar cüneydi bağdadi olsun, veya ibn teymiyye ,benim görüşüme göre bir fark yoktur.bu meselelerde bu kadar anlattıktan sonra , aslı konuda sizin dediğiniz gibi, küfür islam alemine saldırı içinde iken ihtilaflı konuları bir kenarı bırakıp küfürle mücadele etme noktasında tek vücud olmamaız lazımdır.
 
G Çevrimdışı

gıfari

Üye
İslam-TR Üyesi
onun geylaniye gavs dediği bir iftiradır,ibni teymiyeyi bu iftiradan tenzih ederim.Abdulkadir geylaniye gelince o selefi zahidlerdendir,

abdülkadir geylani için ibnm teymiyyenin o benim şeyhim dediği doğru olup aksi iftiradır.

Cevap:Mezarlar üzerinde bina yapmak, bunların üzerine örtü koymak, süslemek, ışıklandırmak, el sürmek, mezarları mescid edinmek, ölü birisinin yüzüsuyu hürmetine ALLAH'tan birşey istemek ve buna benzer şeylerin hepsi haram olan bid'atlerdendir. Cündüp b. Abdullah (r.a) şöyle rivayet etti: Rasulullah (s.a.s)'in şöyle dediğini duydum:
«Sizden öncekiler nebilerinin mezarlarını mescid ediniyorlardı. Mezarları mescid edinmeyin. Bunu size yasaklıyorum.» (Müslim)

hz. haticenin evi mescid değil adı üzerinde bir evdi. oranın yıkılmasındaki amaç nedir anlamadım, neden suud hükümetini bu kadar koruyorsanız.

ki o zaman islam şurasının ihanette olduğunu söylemeniz lazım gelir, çünkü küfre rıza küfürdür. o zaman mekkedeki alimlerin durumu ne olur, onların arkasında namaz kılmaz caiz olur mu? bu konudaki fetvanızı alabilir miyiz?

bide o kırmızı yazı belgedir,söylediğin gibi iddia değildir, haber merkezlerinden orjinalini alabilirsiniz.sizin cevap olarak belirttikleriniz ise hakiki manada iddiadır.
 
G Çevrimdışı

gıfari

Üye
İslam-TR Üyesi
düzeltme:

Kardeşime tavsiyem ahmed bin hanbel ne zaman yaşamış Şarani ne zaman yaşamış bunu araştırmasıdır,çünkü ikisi muasır değildir.
İmam ebu hanifenin tasavvufa girdiği sadece bir yalandır,bu yalandanda lütfen sakınalım.Sufiler kendi yolunu hak göstermek için Hz.Ebu BeKİR i VE Hz.Ali yi bile silsilelerine katarlar bunlar çok çirkin iftiralardır,ALLAH şerlerinden korusun.

her kul gibi hata yapabildiğimiz için burda bir hatamız mevcuttur. Ahmet bin hambelin şeyhi imam şarani değil, şeybani rai'dir ki kendisi aslen imam şafinin hocası olup, ahmet bin hambel bu sebeble kendisiyle görüşmüştür.

imam-ı azamın ise ehli tasavvuf olduğu verdiğim sözlede görüldüğü gibi doğrudur.
 
G Çevrimdışı

gıfari

Üye
İslam-TR Üyesi
bana bir tane tasavvuf ehli göster ki kurna ve sünnetin dışında olmasın

bunu bir kardeşimiz yazmış, sonra selefi karedeşimizde şöyle iddia etmiş:

Cevap:Sizlerle paylaştığım yazılarda sufilerin silsilelerinde adı geçen geylani,rufai gibi zatları eleştirdiğime onları sapıklıkla suçladığıma rastladınızmı,

ve gene selefi kardeşimiz yazısında demiş ki:

Onların evvelkilerine şeytan çeşitli hileler yaptı, sonra gelenlere de ayrı hileler yaptı. Her asır geçtikçe de oyunları derinleşiyordu. Ta ki sonrakileri tamamen saptırdı.

yukarıdaki alıntılarda son iki yazınız çelişmiyor mu?
tüm ehli tasavvuf alimleri için şeytanın onları kandırdığı ve şeytanın onları saptırdığını söylediğinizi ispat ettim, şimdi bana gelip ben sapık fırkaları eleştirdim demeyin lütfen.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt