Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Tatarların Müslümanlara Yaptıkları

ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Tatarların Müslümanlara Yaptıkları



"Tatarlar (Moğollar) Bağdat'a saldırdılar. Ele geçirebildikleri bütün erkekleri, kadınları, çocukları, yaşlıları ve gençleri öldürdüler. Şehir halkının birçoğu kuyulara, samanlıklara, fosebtik çukurlarına girdiler. Günlerce bu şekilde saklandılar, meydana çıkmadılar. Halkın bir kısmı hanlarda toplanıp kapıları üzerlerine kilitlemişti.

Fakat Tatarlar bu kapıları ya kırarak ya da yakarak o hanlara girdiler. İçerdeki halk onlardan kaçıp yüksek yerlere sığınıyorlardı, fakat Tatarlar onları silahlan ile öldürüyorlardı. Öyle ki sokaklarda dereler gibi kan akıyordu, -hasbunallah ve nimel vekil, İnna lillah ve inna ileyhi raciun- Mescidlerde, camilerde ve kervansaraylarda da aynı facialar yaşanıyordu. Tatarların elinden sadece yahudiler ile Hıristiyanlardan oluşan gayri Müslimler ve onlara sığınanlar bir de sadrazam olar. Rafızi İbn Alkami'nin evine sığınanlar canlarını kurtarabilmişlerdi. Ayrıca bazı tüccarlar da bol rüşvetler karşılığında amanname (güvenlik belgesi) alabilmiş, böylece can ve mallarını kurtarabilmişlerdi. Bu saldırı öncesine kadar en şenlikli şehir olan Bağdat, saldırı sonrasında neredeyse tamamen harabeye dönmüştü. Nüfusu son derece azalmıştı.

Şehirde kalabilen bir avuç insan da korkunun, açlığın, perişanlığın ve kıtlığın pençesinde kıvranıyordu. Bu olaylarda Bağdat'ta ne kadar Müslüman öldürüldüğü hakkında çeşitli rivayetler zikredilmiştir. Kimi sekizyüzbin kişinin, kimi bir milyon kişinin öldürüldüğünü söylerken kimi de bu facianın kurbanlarının sayısının iki milyona ulaştığını söylemişlerdir. -İnna lillahi ve inna ileyhi raciun- la havle vela kuvvete illa billahi aliyyül azim! –

Moğollar, Bağdat'a Muharrem ayının sonlarında girmişlerdi. Kırk gün boyunca kılıçlar şehir halkını biçmeye devam etti. Halife Mustasimbillah, Sefer ayının ondördüncü gününe rastlayan bir çarşamba günü öldürüldü. Mezarı belirsizdir. Öldürüldüğü gün kırk altı yaşını dört ay aşmıştı. Halifeliği onbeş yıl, sekiz ay ve birkaç gün sürmüştü. Yirmi beş yaşındaki büyük oğlu Ebu Abbas Ahmed kendisi ile birlikte öldürülmüştü. Bir süre sonra yirmi üç yaşındaki ortanca oğlu Ebu Fadl Abdurrahman da öldürülmüştü, en küçük oğlu Mübarek ise esir alınmıştı. Ayrıca Patıma, Hatice ve Meryem adlarındaki üç kız kardeşi de esir alınmıştı.

Bunlar dışında sözünü ettiğimiz Tatarların Bağdat'a girmelerini sağlayan vezir Alkami'nin düşmanı olan ve Dârü'l-Hilafet (Halifelik Sarayı)'nın üstadı olan Muhyiddin Yusuf b. Şeyh Ebu'l-Ferec b. Cevzi, oğulları Abdullah, Abdurrahman ve Abdülkerim ile birlikte öldürüldüler. Devletin ileri gelen yetkilileri de teker teker öldürüldüler. Öldürülenlerin arasında saray ikinci kâtibi Mücahidin Aybek, Şahabuddin Süleyman Şah, sünni emirler ve şehrin ileri gelenleri de vardı. Abbas oğullarından göze kestirilen kişi halifelik sarayından çağrılıyor, sonra adam çocukları ve eşleri ile birlikte alınıp Hilal mezarlığına götürülüyor, burada herkesin gözü önünde koyun boğazlar gibi boğazlanıyordu. Bu arada Moğolların hoşuna giden kızlar ve cariyeler esir alınıyordu. Şeyhi ve halifenin edep dersi hocası Sadreddin Ali b. Neyyar. da öldürülmüştü.

Hatipler, imamlar ve hafızlar katledilmişti. Bunun sonucunda Bağdat'ta çok sayıda camiler, mescitler aylarca kapandı, cemaatler oluşturulamadı.
Kırk günün sonunda bu mukadder facia noktalandığında Bağdat, "tavanı üzerlerine çökmüş" bir yapının enkazını andırıyordu. Şehirde bir avuç saçları ağarmış ihtiyarlardan başka insan kalmamıştı. Sokaklara yığılan cesetler, yığınlar oluşturuyordu. Yağan yağmurlar bu cesetleri tanınmaz hale getirmişti. Şehri çürük leş kokusu sarmıştı, hava dayanılmaz
derecede ağırlaşmıştı.

Bu yüzden şiddetli bir veba salgını baş gösterdi. Öyle ki, bu veba hava yolu ile dağılarak Şanı dolaylarındaki bazı yörelere kadar yayılmıştı. Havanın ağırlaşması ve rüzgârın bozulması sebebi ile birçok insan öldü. Pahalılık, kıtlık, veba, kırım, kılıç-mızrak darbeleri ve taun hastalığı hep birlikte halkı kasıp kavuruyordu. -İnna lillah ve inna ileyhi raciun!
Bağdat'ta "eman (güvenlik)" ilan edildiğinde facianın başından beri dehlizlerde, fosebtik çukurlarında, mezarlarda saklanmış olan insanlar dışarı çıktılar. Tıpkı mezarları eşilmiş de dışarıya çıkarılmış ölüler gibiydiler. Birbirlerini tanımaz hale gelmişlerdi. Baba evladını, kardeş kardeşini tanıyamıyordu. Bu zavallıları da veba yakalayıverdi ve bu yüzden son nefeslerini vererek? Daha önce canlarını vermiş olan öldürülenlere katıldılar..."

Okuduğunuz bu tüyler ürpertici satırlar, Müslümanlara karşı üstünlük kuran müşriklerin hiçbir zaman, hiçbir vicdanî sorumluluk gözetmediklerini gösteren bir tarihi belgesel tablodur. Acaba bu tablo, sırf o dönemin Moğollarına özgü ve tarihin karanlıklara gömülmüş, uzak geçmişinde kalan istisnai kural dışı bir tablo mudur?
Hayır, asla! Yakın tarihin dramatik manzaraları, hiç de bu tarihi tablodan farklı değildir. Pakistan'ın Hindistan'dan ayrılışı sırasında putperest Hinduların Müslümanlara karşı işlemiş oldukları cinayetler, vaktiyle Moğolların Bağdat Müslümanlarına reva gördükleri cinayetlerden hiç de daha az iğrenç, daha az tüyler ürpertici değildir.

O sırada sekiz milyon müslüman, Hindulardan gelen vahşi ve barbarca saldırılar karşısında can korkusuna düşerek Hindistan'dan Pakistan'a göç etmek zorunda kalmışlardı. Fakat yola çıktıkları zaman sayıları sekiz milyonu bulan bu zavallılardan Pakistan sınırına varabilenler sadece üç milyon kişi olmuştur. Diğer beş milyon müslüman yolda toplu kıyıma uğratılmıştı. Bu korkunç trajedi şöyle gerçekleşmiştir: Hind devleti tarafından kimlikleri iyi bilinen ve bazı ileri gelen hükümet adamları tarafından yönlendirilen, Hindulardan oluşmuş bir takım çeteler, bir takım putperest ölüm mangaları sözünü ettiğimiz göçmenlerin yolunu keserek onları yol boyunca koyun boğazlar gibi kesiyorlardı. Arkasından Moğolların Bağdat Müslümanlarına karşı takındıkları vahşeti hiç de aratmayacak bir canavarlıkla ölü vücutları kesip doğradıktan sonra kuşlara ve vahşi hayvanlara yem olarak bıraktılar!

Bunun dışında bir başka planlı trajedi de bir trenin yolcularına uygulanmıştı. Bu trenin yolcuları Hindistan'ın çeşitli eyaletlerinden ayrılarak Pakistan'a gitmek üzere yola çıkan müslüman devlet memurları idi. İki devlet arasında varılan bir antlaşmaya göre isteyen Müslüman devlet memurları Pakistan'a gidebileceklerdi. İşte bu antlaşmadan yararlanarak Hindistan devletinin çeşitli kademelerinde görev yapan ve artık Pakistan'da çalışmak isteyen ellibin memur trene binmişti. Tren Hindistan-Pakistan sınırına, geçitteki tünele bu elli bin memurla girmiş, fakat tünelin öbür ucundan sadece doğranıp öteye-beriye saçılmış cesetleri ile çıkabilmişti! Devletin üst makamları tarafından eğitilip yönlendirilmiş putperest hindu çeteleri treni tünelden geçerken durdurmuşlar ve içindeki ellibin Müslüman devlet memurunu doğrayıp leş ve kan yığınlarına dönüştürmeden, yoluna devam etmesine izin vermemişlerdi! Yüce Allah; "Allah ve Rasulü yanında onların nasıl bir antlaşması olabilir ki? Size galip gelecek olsalar ne akrabalık bağını gözetirler ne de verdikleri sözü" (Tevbe, 8) buyururken ne kadarda doğru söylüyor!

Bu toplu kıyımlar günümüze kadar değişik biçimde sürekli tekrarlanıyor.


Peki, Moğolların komünist Çin'de ve komünist Rusya'daki takipçileri o ülkelerde yaşayan Müslümanlara karşı ne yaptılar? Ne yapacaklar? İktidara geldiklerinden beri geçen çeyrek yüzyıl içinde yirmialtı milyon Müslüman’ı yok ettiler. Görüldüğü gibi her yıla yaklaşık olarak bir milyon Müslüman düşüyor. Üstelik toplu kıyım uygulamaları hâlâ devam ediyor.


Çin ve Rusya'daki bu Müslüman kıyımından bir sene sonra Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de İslâm Konferansı düzenlendi. Bu konferansa Müslüman ülkelerin vakıf bakanları katıldı. Bunlardan hiçbiri tek kelime ne Afganistan'dan, ne de Rusya'nın Afganistan'a müdahalesinden söz etmedi. Bundan daha da iğrenci bu bakanlar, ülkelerine döndüklerinde basına yaptıkları açıklamalarda Birleşik Arap Emirliği Dışişleri bakanlığının açıklamasında olduğu gibi söyledikleri şu idi: "Rusya'da İslâm ve din hürriyetine saygı gösterilmektedir." Bazıları gazetelerde, Rusya'daki din hürriyetini (!) yazdılar. Ne yazık ki konferansta hiç kimse tek kelimeyle İslâm'dan söz etmedi. Konuşulanlar, Rusya'nın çatısı altındaki Müslüman ülkelerde Rusya'nın, barışı sağlamasından, övgüler yağdırmaktan ibaretti. Sadece Rabıtatü'l Alemi'l-İslâmi genel sekreteri Abdullah Nasif (Allah onu aziz kılsın, korusun ve yaptıklarında başarı versin) konferansta şu tavrı takındı: İlgililer ona; "sunacağın bildiri nerede?" diye sorunca o da; "ben kâğıttan konuşmam" demiştir. Sonra ayağa kalkarak şunları söylemiştir: "Barış ancak İslâm'ın gölgesi altında mümkündür. Sonra ey Ruslar! Sizin barışa çağrıda bulunduğunuza nasıl inanayım? Sizler bugün Afganistan'da Müslümanları kesiyorsunuz." Bunun üzerine diğer devletlerden gelen vakıf bakanları dehşete kapılırlar; "bu adam Rusya'nın içinde bulunduğu halde bunu nasıl söyler" diye düşünüp dururlar. Fakat Şeyh Abdullah devamla der ki:



"Ey Ruslar! Biz sizin barışa çağırdığınıza Afganistan'dan çekildiğiniz takdirde inanırız. O zaman sizlerin samimi olduğuna kanaat getiririz." Velhasıl Şeyh uzun konuşma yapmış ve hakkı haykırmıştır. Sonra Şeyh Abdullah'a Rusların uşağı olan kâfir müftü Babahanof'u veya oğlunu ona göndermişler o da Şeyh Abdullah'a; "bizi ziyaret etmenizi istiyoruz, Sovyet liderleri seninle görüşmek istiyorlar." Şeyh Abdullah da; "Ben onlarla ancak Afganistan'dan çekilmelerinden sonra görüşmeyi kabul ederim" demiştir. Şeyh Abdullah Moskova'dan dönerken Ruslar onu havaalanında resmî karşılamak için büyük bir tören hazırlarlar. Hâlbuki o Moskova'dan transit geçmektedir. Ruslar ona; "Senin Rusya'da Rabitatü'l-Alemi'l-İslâmi'nin bir bürosunu açmanı istiyoruz" demişlerdir. O da: "İnşallah Afganistan'dan çekilmenizden sonra olur" demiştir.


İnsan samimi olunca neler oluyor... İnsanların gözünde de aziz, inşallah aziz ve celil olan Allah'ın nezdinde de aziz oluyor, hiçbir şey kaybetmiyor. Bilakis kâfirlerin gözünde bile şeref kazanıyor. Evet... Vakıflar bakanları Rusya'da Allah'ı inkâr eden devleti tesis eden Lenin'in kabrini ziyaret edip, çelenkler koyduktan ve saygı duruşunda bulunduktan sonra memleketlerine döndüler. Rusya'nın milletlerarası barışı gözetlemesini övüp durdular. Vakıa Lenin'in kabrine çelenk koymak küfürdür.

(Mustafa Kemal'in ve benzerlerinin kabrine çelenklerin konulması bundan farklı mıdır?)
Tarık bin Şihab'ın rivayet ettiği hadis-i şerifte "Bir adamın bir sinek yüzünden Cehennem'e, diğer bir adamın da yine bir sinek yüzünden Cennet'e girdiği" bildirilmektedir.
İmam Ahmed, Tarık bin Şihâb (ra)'dan rivayet ederek Peygamber (sav)'in şöyle buyurduğunu haber vermektedir: İki adam putlara tapan bir topluluğun önünden geçiyorlardı. O topluluk iki adama;
- "Bu putlara kurban kesmeden sizin buradan geçmenize izin vermeyiz," dediler. Adamlardan biri;
"Ben kurban kesmem," dedi. Onlar da;
"Bir sinek dahi olsa kurban edeceksin," dediler. Adam;
"Sinek de kurban etmem," dedi. Bunun üzerine o topluluk o kişiyi öldürdü. O da Cennet'e girdi. Diğer adam ise o putlara bir sinek kurban etti ve Cehennem'e girdi.

Müslümanlar! Konu bu kadar basit değildir. Puta çiçek koymak, karşısında saygı duruşunda bulunmak öyle kolay bir husus değildir. İslâm uleması fetvasında şöyle demektedir: Bir kimse mecusi komşusuna "Nevruz bayramı" gününde onun Nevruz gününü kutlamak için ona bir yumurta dahi hediye etse veya onu tebrik etse kâfir olur.

Kâfirlerin bayramlarını tebrik etmek küfürdür, çünkü sen onun küfrünü kutluyorsun. Şimdi sizlere yılbaşı dolayısı ile tebrik kartı gönderenleri biliyorsunuz. Bunlar Müslüman değiller. Sen onları küfürle tebrik etmiş oluyorsun. Küfrü tebrik etmenin ne demek olduğunu her halde anlıyorsun.

"Allah ve Rasulü yanında onların nasıl bir antlaşması olabilir ki? Size galip gelecek olsalar ne akrabalık bağını gözetirler ne de verdikleri sözü. Ağızları ile sizi memnun etmeye çalışırlar. Fakat kalpleri bundan kaçınır, onların çoğu yoldan çıkanlardır."(Tevbe.8)
Tüyleri ürperten, cehennemi işkenceler bir yana günümüzde Müslümanları imha etme operasyonları devam etmektedir.
 
Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bagdat ın sahıt oldugu cok sey var.
 
Üst Ana Sayfa Alt