Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Tekfir Meselesi - Abdullah Azzam

ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Tekfir Meselesi
Daha önce de anlattığım gibi bu mesele beni çok meşgul etmiştir. Çünkü ben 1972 senesinde Mısır İhvan-ı Müslim’inin hapisten çıkmasından sonra ortaya çıkan birçok farklı gruplarla birlikte yaşadım. Her gün yeni bir görüş ortaya çıkaran ve tekfir konusunda aşırılıklarda bulunan, rahatlıkla müslüman kardeşini yüzüne karşı tekfir edip arkasında namazı terk eden kimselerle birlikte yaşadım. Uzun araştırmalarım neticesinde hüküm ve yargı konusunda -Allahu âlem- vardığım sonucun özeti şudur:
1. Ülkede Allah'ın kanunlarının dışında başka kanunlar koyan ve bunların uygulanmasını emreden yönetici kâfirdir. İslâm dininden çıkmıştır.
2. Kanunları maddeleştirenler yani; "birinci madde şudur, ikinci madde şudur" gibi düzenlemelerde bulunanlar... Allah'ın indirdiği kanunlara ters olan bir madde dahi düzenleseler İslâm'dan çıkarlar. Bunlar Mekke'de Lat ve Uzza'nın yanında bulunan kâhin ve onların hizmetçileri gibidirler.
3. Millet Meclisi... İçerisinde Allah'ın kanunlarına ters kanunlar çıkaran, Allah'ın helal kıldığını haram sayan, cihadı yasaklayan, mescitlerde ilim halklarını engelleyen, iyiliği emrederek kötülükten nehyeden emri bi'l-ma'ruf ve- nehyi ani'l-münker müessesesini yürürlükten kaldıran, onu yasaklayan, "mirasta kadın ve erkek eşit pay alır" diyen, ikinci evliliği kanun dışı sayan ve Allah'ın indirdiği İslâm şeriatına muhalif tek kanun maddesine muvafakat eden her milletvekili İslâm'dan çıkar, kâfir olur.
4. İslâm ümmeti içerisinden İslâm dışı kanunlara kalbi ile razı olanlar. Çünkü "bundan sonra hardal tanesi kadar dahi iman yoktur."
"Kim onlara karşı eliyle cihad ederse o mümindir, kim onlara diliyle cihad ederse o mümindir, kim onlara kalbi ile cihad ederse o mümindir. Bunun dışındakinde ise hardal tanesi kadar dahi iman yoktur."
5. Hâkimler: Parlamenterlerin koydukları kanunları uygulayan hâkimler iki kısıma ayrılır;
a. Bu kanunları sevmeyen, bunların kaldırılmasını isteyen hakimler kanaatimce dinden çıkmazlar fakat onlar fasıktırlar. Yaptıkları iş haramdır. Maaşları haramdır.
b. Bu tür kanunları severek tatbik eden hakimler, bunlar İslâm'dan çıkarlar.
6. Avukatlar: Allah'ın nizamı dışındaki beşeri kanunlarla hükmeden mahkemelerin önünde dava açan avukatlara gelince kanaatimce bunların avukatlık yapmaları haram ve aldıkları ücretler de haramdır. Bu hususta şöyle bir olay yaşadım. Ben bir avukat arkadaşla konuşurken bu meseleyi ona açtım ve dedim ki;- "Niçin avukatlığı bırakmıyorsunuz, bu haramdır." O da dedi ki: - "Vallahi ben kazandığım lokmanın helal olduğuna inanıyorum. Benim kazancım rızkını temin etmek için kazma kürekle çalışan kimsenin rızkı gibidir. Sonra sizler fıkhı bilen insanlarsınız. Ürdün Üniversitesi Şeriat Fakültesinde hocasınız. Ben bu meseleyi size soruyorum. Avukatlık yapmak helal mi yoksa haram mı? Verdiğiniz fetvaya bağlı kalacağım." Bunun üzerine biz yedi veya dokuz kişi toplanıp bu meseleyi tartıştık. Benim dışımdaki bütün arkadaşlar aşağıdaki şu şartların varlığı halinde avukatlığın helal olabileceğini söylediler.
a. Avukat beşeri kanundaki hükmü İslâm'ın hükmüne ters olan herhangi bir meseleyi dava olarak açmamalı. Mesela kanunlardaki zina etmenin hükmü İslâm'dakinden çok farklıdır. Avukat zina ile ilgili bir davayı mahkeme önünde açmamalıdır.
b. Müvekkilinin haksız olduğunu tahmin ettiği hiçbir davayı açmamalıdır.
c. Açtığı davanın seyrinde müvekkilinin haksız olduğu ortaya çıkarsa davadan çekilmelidir.Evet, benim dışımdaki sekiz arkadaş bu görüşe vardılar. Fakat benim kanaatim bu şartlar da olsa avukatın işi haramdır. Allah daha iyi bilir ya İslâmî cezalardan herhangi bir cezanın daha altında bir cezayı öngören bir kanuni madde ile ilgili mesele hakkında avukatın dava açması haramdır. Bundan aldığı mal haramdır. Avukatın yukarıda zikredilen şartlar altında çalışmasına ruhsat veren arkadaşlar kanaatimce benden daha bilgili ve daha fakiridirler. En iyisini Allah bilir.
7. Hakkını kurtarmak amacıyla beşeri kanunlarla hükmeden mahkemelere giden halkın durumuna gelince. Örneğin, hırsızın cezası İslâm'da elinin kesilmesidir. Cahiliye kanunlarında ise iki veya altı ay hapis cezasıdır. Görüldüğü gibi bu kanunlar yeni bir din, yeni bir şeriattir... Nitekim yüce Mevla Hz. Yusuf'un zamanındaki Kralın kanunlarına din demiştir: "... Aksi halde Allah dilemedikçe hükümdarın dinine göre (şeriatına göre) Yusuf'un kardeşini alıkoyması mümkün olmazdı." (Yusuf, 76)Görüldüğü gibi hükümdarın şeriatı, beşeri düzenlerin kanunları bir dindir. Buna rağmen hakkını kurtarmak amacıyla zorda kalarak bu mahkemelere giden halkın günahkâr olmadığı kanısındayım. Evlâ olan ise hakları zayi olsa dahi bu mahkemelere başvurmamalarıdır.La ilahe illallah diyen, namaz kılan ve oruç tutan bir kimse Allah'ın kanunlarının dışında başka kanunlar koyduğu veya o kanunlarla hükmettiği zaman onun kâfir olacağı konusunda endişe eden zihinlere şu misali veririz; "Akşam namazı dört rekattir" diyen kimsenin hükmü nedir? Şüphesiz bu kimse kâfirdir, İslâm dininden çıkmıştır. Herhangi bir müslüman bu kimsenin küfründe şüphe edermi? İşte akşam namazı dört rekâttır diyen kimse ile hırsızın cezası iki ay hapistir diyen kimse arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü her iki emir de yüce Rab tarafından buyurulmuştur ve bu Yüce Allah'ın indirdiği hükümleri değiştirmektir.Şöyle diyen kimsenin hükmü nedir; "Vallahi ben İslâm'ı seviyorum, İslâm'ın hükümlerine göre yaşamayı ve İslâm'ın kanunlarıyla muhakeme olunmayı istiyorum, ancak pazar günü hristiyanların kilisesine gidip ibadet edeceğim." Bu kimse müslüman mıdır, yoksa hristiyan mıdır? Bu kimse İslâm'dan çıkmış mıdır, çıkmamış mıdır? Bu kimse her gün namaz kılmaktadır. Sadece Pazar günü kiliseye gitmektedir. Pazar günü kiliseye gidip ibadet edenle Allah'ın kanunlarının dışındaki başka kanunlarla hükmeden veya yargılanmak isteyen kimsenin arasında hiçbir fark yoktur. Benim bu konudaki görüşümün özeti budur. Bu, Peygamber'in (sav); "Onlar hahamlarını, papazlarını ve Meryemoğlu İsa Mesih'i Allah'tan başka rabler edindiler" ayet-i kerimesini açıklarken buyurduğu şu hadis-i şerif bu meseleyi açıklığa kavuşturmaktadır."Onlar (hahamlar ve papazlar) kendilerine uyanlara haramları helal kılıyorlardı, helalleri de haram kılıyorlardı. Onlar da bu görüşlerinde papazlara uyuyorlardı. İşte onların bu davranışları papaz ve hahamlara tapmak ve onları rabler edinmektir." Görüldüğü gibi Allah'ın dinini değiştirenlere itaat, onlara ibadet etme ve onları rabler edinme kabul edilmiştir. Bu hususu üstad Seyyid Kutub şu ayeti tefsir ederken açık bir şekilde ortaya koyuyor.
"Kesilirken üzerlerine Allah'ın adı zikredilmeyen hayvanları yemeyin. Bunu yapmak Allah'ın yolundan çıkmaktır. Şüphesiz ki şeytanlar sizinle mücadele etmeleri için dostlarına fısıldarlar. Eğer onlara uyarsanız muhakkak Allah'a ortak koşanlar olursunuz" (En'am, 121) ve diyor ki:"Puta tapanların müşrik olduğuna hükmeden, tağutun kanunlarıyla muhakeme olunmak isteyene ise müşrik olarak hükmetmeyen ve birini tekfir ederken diğerini tekfirden kaçınanlar Kur'an okumamaktadırlar. Bunlar Kur'an'ı indirildiği şekilde okusunlar. Allah'ın kelamını ciddiyetle ele alsınlar. Ayetin "Eğer onlara uyarsanız muhakkak Allah'a ortak koşanlar olursunuz" bölümünü çok iyi düşünsünler. Diğer yandan; "Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu İsa Mesih'i kendilerine rabler edinmişler..." (Tevbe, 31) ayetini anlamaya çalışsınlar."Bir önceki bölümde hâkimiyetten (egemenlik, kanun koyma) yasama ve yetkiden bahsettik. Çünkü kanun koyan, yasamada bulunan bir kimse ilahlık iddia ediyor demektir. Ve bu kimseye razı olarak itaat eden her kimse de bu kanun koyana ibadet ediyor, ona kulluk ediyor, ona tapıyor demektir. Kanun koyan kimse İslâm'dan çıkmıştır. Bu kanun koyana isteyerek itaat eden ve koyduğu kanunlara razı olan kimse de İslâm'dan çıkmıştır. Aziz ve celil olan şanı yüce Allah heva ve heveslerinden helal ve haram tesbit eden rahip ve hahamlara itaat eden kimselerle hristiyanların Meryem oğlu İsa ile koşmuş oldukları şirki eşit kılmıştır. Yüce Allah bunu şu buyruğuyla ilan etmiştir; "Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem'in oğlu İsa Mesih'i kendilerine rabler edinmişlerdir."Her iki hususda şirktir. Allah'ın kanunlarının dışındaki kanunlara itaatte şirktir, İsa Mesih'e ibadet de şirktir. Seyyid Kutub (rahimahullah)'ın;"Eğer onlara itaat ederseniz sizler de müşriksiniz" (En'am, 121) ayet-i kerimesindeki tefsiri bu konuyu çok iyi izah ettiğini belirttik.
"... Hâlbuki onlar da tek bir ilaha ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmamışlardı. Zira O'ndan başka ilah yoktur. O (Allah), onların şirk koştuklarından münezzehtir, şanı yücedir." (Tevbe, 31)Evet, onlar tek ilaha ibadet ile emrolunmuşlardı... Bu nedenle âyet-i kerimelerde Hz. İsa'yı Allah'ın dışında ilah edinenler veya onun üç ilahın üçüncüsü olduğunu söyleyenlerin kâfir oldukları beyan edilmiştir.
"Şüphesiz, Allah, Meryem oğlu İsa Mesih'tir, diyenler kâfir oldular. Oysa Mesih onlara: Ey İsrail oğulları! Hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona Cenneti haram kılmıştır. Ve onun varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin hiçbir yardımcısı da yoktur, demişti. Şüphesiz ki: Allah, üç ilahın üçüncüsüdür diyenler, kâfir olmuştur. Oysa tek bir ilahtan başka hiçbir ilah yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, şüphesiz, onlardan inkâr edenlere, can yakıcı bir azab isabet edecektir." (Maide, 72–73) Hâlbuki Mesih (as); "Ey İsrail oğulları! Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz" demiştir.Son senelerde İngiltere'de papazların ileri gelenlerinden beş tanesinin bir araya gelerek yazmış oldukları kitapta; "İsa Mesih, Allah'ın oğlu değildir" demişlerdir. Bu kitap batıda büyük bir kargaşaya sebep oldu. Bunu duydunuz mu?Vakıa günümüzde hıristiyanlık artık mensupları tarafından tahammül edilemez bir din oldu. Batı aklı artık kiliseye katlanamıyor. Bu mesele ta ortaçağlardan beri böyle. Sebebi Papa Polos'un ve Papa Konstantin'in kralların safında yer alıp deneyimle elde edilen ilimlere karşı çıkmalarıdır. Mesela Copernic (Kopernig); (1) Galile, (2) Biruni. (Bkz. Not) Bu zatlar bazı coğrafya ile ilgili bilgiler ortaya atınca, yerin yuvarlak olduğunu ve-döndüğünü söyleyince engizisyon mahkemeleri kurulmuş, bu tür bilginlerin yargılanmalarına ve takip altına alınmalarına girişilmiştir.Kiliseye karşı çıkan herkes mahkemelere sevk edilmiştir. Kiliselerin bilginleri tarafından oluşturdukları bu mahkeme mensupları, hristiyan coğrafyası diye bir kitap yazmışlar, bu kitaplarında kâinatın merkezi yerdir, yer güneşin etrafında değil, güneş yerin etrafında döner, diye tescil etmişler ve bununla birlikte birçok efsaneler de yazmışlardır. Bilginler ise mahkemelerde süründürülmüşlerdir.Copernic hapse koyuldu. Kendisine işkence edildi. Galile'ye de aynı şeyler yapıldı. İşte bütün bunlardan dolayı batılı insanlar kralların yanında yer alan ve halkın kanını emen, kendilerine hizmetçi haline getiren, ilmin halka ulaşmasına engel olan bu kiliselerden nasıl kurtaracaklarını düşünür oldular. Ve dediler ki; "yolun kısası Allah'ı inkâr etmektir. Kilisenin ilahını inkâr edin ki kilisenin boyunduruğundan kurtulmuş olasınız." Böylece batılı insan kiliseden nefret etti. Bunun neticesi olarak da Allah'a imandan uzak durdu. İnançsızlığa düştü. Tâ ki kilisenin tasallutundan kurtulsun.Üstad Seyyid Kutub'un "İstikbal İslâm'ındır" isimli kitabında da zikrettiği gibi aydınlarla kilise arasında bu uğursuz ayırım meydana geldi. Dinle bilginler arasında yıkılması zor olan bir düşmanlık türedi. Çünkü bilginler dine karşı savaşıp onun boyunduruğundan kurtulmadıkça herhangi bir şey söyleyemeyeceklerine inanmışlardı. Dini atınca ilmi şeyleri konuşabildiler. Avrupa'da ilerledi.İşte batıdaki papazların bu olumsuz davranışlarından dolayı bugün batılılar bizim çocuklarımıza bile "sizler bizim gibi yapmadıkça ilerleyemezsiniz" düşüncelerini telkin etmektedirler. Onlara göre din ilerlemenin önünde bir engeldir. Bu sebeple derler ki; "Biz dini kaldırıp attık ve ilerledik. Sizler de dininizi bırakmadıkça ilerleyemezsiniz." Bugün Avrupa'da, Amerika'da tahsilini yapanların çok azını dinlerine bağlı bulursunuz. Çünkü batıdaki üstadları onlara bunları telkin etmişlerdir.Bir batılı Muhammed Abduh'a; "Neden bizler ilerledikte sizler geri kaldınız" diye sorar. Muhammed Abduh ona sadece iki kelime söyledi:"Terk ettiniz ve terk ettik." Yani sizler, sizi ilimden engelleyen dininizi terk ettiniz ve ilerlediniz, bizlerse bize ilmi emreden dinimizi terk ettik ve geriledik. Evet, terk ettiniz ve terk ettik.Batılıların dinlerine karşı cephe almalarının başka bir sebebi de, dünya tarihinde izleri bulunan bir takım devrimlerin yapılmasıdır. Bunların en büyüğü 1789'da yapılan Fransız devrimi, diğeri ise 1917'de yapılan komünist Bolşevik devrimidir. Bu iki devrimin de sloganları dine karşı savaşmaktı. Mesela Fransız devriminin sloganı şu idi: "En son kralı, papazın bağırsağı ile as!" Bu söz Mirabo'ya aittir. Yani en son papazı dahi kesin, karnını yarın, bağırsaklarını çıkarın o bağırsakla da en son kralı asın ve böylece hem krallığa hem de dinlere yeryüzünde son verin.Bolşevik devriminin sloganı ise şuydu: "Allah yoktur. Hayat maddeden ibarettir!" Rusya'da dini yok etmek için ayaklanmış olan Bolşevik ihtilali, Rusya'dan dini silmek için din adamlarının hatalarının ticaretini yapmıştır. Din adamlarının yaşadıkları en kokuşmuş hayatı sergilemeye kalkışmıştır. Mesela "pis köpek" hikâyesi bu türdendir. Pis köpekten maksat Raspotin'dir.( 1864–1919 yılları arasında yaşamıştır. Ekümenik -evrensel- bir papazdı. II. Nikola ve hanımı üzerinde büyük söz sahibi idi. Saraydan faydalanmak isleyen çıkarcıların oyuncağı haline gelmişti. Bunu Prens Yusuyof öldürdü)Bu papaz hakkında adı geçen eser yazıldı. Bunun birçok kraliçe ve prenseslerin ırzına geçtiği anlatıldı. Papaz bunları itiraf odasında yapıyordu. Bu eser hristiyanlığı teşhir etmek için geniş bir şekilde yayıldı. Tabi ki papazın bu hayatı kokuşmuş bir suya benziyordu. Sivrisineklerin ve diğer haşeratın yumurtlayıp çoğalacakları bir zemin gibiydi.Evet, yüce Mevla bu gibi din adamlarını tasvir ederek buyurmuştur ki; "Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu İsa Mesih'i kendilerine rab edinmişler. Hâlbuki onlar da tek bir ilaha ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmamışlardı. Zira O'ndan başka ilah yoktur. O (Allah), onların şirk koştuklarından münezzehtir, şanı yücedir. Onlar, Allah'ın nurunu kendi ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Fakat Allah, nurunu mutlaka kâfirler istemese de tamamlayacaktır.” (Tevbe, 31–32)Kitap ehli yahudi ve hristiyanların hazırladıkları tuzaklar kıyamete kadar son bulmayacaktır. Bunlar, Allah'ın nurunu söndürmek ve yeryüzünden bu dinin temelini sökmek istemektedirler. Bunun için büyük uğraşı ve gayretler sarf etmektedirler. Ancak yüce Allah bunu reddetmektedir. Bu ayeti ile de Allah'ın dininin yeryüzünde baki kalacağını bildirerek Müslümanlara moral vermektedir. "Oysa kâfirler hoşlanmasalar bile Allah, mutlaka nurunu tamamlayacaktır." (Tevbe, 32)Yüce Allah, kitap ehli olan yahudi ve hristiyanların tuzaklarının bir yönünü beyan etmiştir. "Onlar yüce Allah'ın nurunu kendi ağızlarıyla söndürmek istiyorlar." Ağzıyla üfleyerek güneşi söndürebileceğini zanneden kimsenin misali... "Oysa Allah, kâfirler hoşlanmasalar bile kendi nurunu tamamlayacaktır."
"Zira yine müşrikler hoşlanmasalar bile, hak dini bütün dinlere üstün kılmak için, Rasulünü hidayetle ve hak din ile gönderen O'dur."(Tevbe, 32–33)İmam Şafii diyor ki; "Bu olacaktır, Rasulullah (sav) birçok hadislerle bunu bize müjdelemiştir." Şeyh el-Bani bu konu ile ilgili dört veya beş hadisi, "Sahih Hadisler Serisi" isimli kitabının birinci bölümünde zikretmiştir. Bu hadisler şunlardır:
Birinci Hadis:Sevban (ra) Rasulullah (sav)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir; "Şüphesiz Allah yeryüzünün doğu ve batısını katlayıp bana gösterdi. Muhakkak ki benim ümmetimin iktidarı yeryüzünden benim için durulup gösterilen yerlere kadar ulaşacaktır." (Müslim, Fiten Hn. 2889)
İkinci Hadis:İmam Ahmed bin Hanbel, Darimi ve diğer hadis kitaplarının rivayet ettikleri sahih bir hadiste Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Bu iş (İslâm) gece ve gündüzün ulaştığı her yere mutlaka ulaşacaktır. Taş, topraktan yapılan veya pamuk ve kıldan yapılan hiçbir ev kalmayacaktır ki Allah bu dini aziz bir kimsenin izzeti ile veya zelil bir insanın zillete düşmesi ile o eve girdirmiş olmasın."Üçüncü Hadis:İmam Ahmed bin Hanbel'in rivayet ettiği bir hadise göre Abdullah bin Amr bin el-As'a "iki şehirden hangisi daha önce fethedilecektir? Konstantiniyye mi (İstanbul mu) yoksa Roma mı?" diye sorulmuştur. O da yazdığı hadisleri içine koyduğu bir sandığın getirilmesini emretmiş, onu açmış, içinden bir kâğıt çıkarmış ve ona bakarak şunları söylemiştir: Rasulullah (sav)e "iki şehirden hangisi daha önce fethedilecektir? Konstantiniyye mi yoksa Roma mı?" diye sorulmuş Rasulullah da Herakliyus'un şehri veya Konstantiniyye önce fethedilecektir" buyurmuştur. Rasulullah bu hadisini İstanbul'un fethedilmesinden tam 850 sene önce zikretmiştir. Fiilen İstanbul fethedilmiştir. Rasulullah burayı fetheden ordunun hayırlı bir ordu olacağına, komutanın da hayırlı bir komutan olacağına dair insanları müjdelemiştir.II. Muhammed Fatih (Fatih Sultan Mehmet), İstanbul'un surları üzerinde iken ordusu düşmanın attığı ateş ve oklar yüzünden neredeyse yok olmakla karşı karşıyaydı. O da surların üzerinde devamlı bu hadisi hatırlıyor ve Allah'a bu komutanın kendisi olmasını, ordunun da kendi ordusunun olmasını niyaz ediyordu. Vakıa İstanbul'un fethi gerçekten efsanevî bir hadisedir.Öyle gayretler sarf edildi ki duyan efsane zanneder. Konstantiniyye'nin ismi İslâmbol'dur. İstanbul değildir. Fatih Sultan Mehmet orayı fethettiğinde İslâm şehri anlamına gelen İslâmbol ismi ile isimlendirmiştir. Ancak batı ve uşakları İslâm kelimesini işitmeye tahammül edememiş ve İslâmbol ismini, İstanbul diye değiştirmişlerdir. Çağdaş firavun Enver Sedat'ı öldüren büyük mücahid Halid el-İslâmboli'nin adı Halit İstanbuli değil, Halid el-İslamboli'dir. Bu nedenle sen Konstantiniyye'nin İslâmî adını söylemek istediğinde İslâmbol de, İstanbul deme.Konstantiniyye şiddetli muharebeler ve büyük zorluklarla feth olundu. Herakliyus İstanbul'un içinde öldürüldü. O erkekçe savaşıp öldürüldü. Keşke günümüzün idarecileri de hristiyan Konstantin gibi müslüman düşmanlarına karşı mukavemet edebilseler. Evet, İstanbul fethedildi. Ya Roma. İnşallah Roma da feth olunacaktır. Yanımızda Yahya el-Adl bulunuyor. Bu inşallah İtalya'nın valisi olacaktır. (Yahya İtalya'dan gelip İslâmî cihada katılanlardan biri).Bir Fransız hristiyan yazar, yeni yayınladığı kitabında şöyle diyor: "İki bin yılından önce Fransa ve İtalya'da İslâm büyük ölçüde yayılacağını zannediyorum", Bu zat on üç yıl içinde İslâm'ın Fransa ve İtalya da büyük oranda yayılacağı kanaatinde, vakıa Komünist Partisinin fikir babası Roger Garaudy, meşhur Fransız doktoru Moris Bukay ve Kaptan Kusto'nun müslüman olmalarına dair haberler batıda büyük çığlıklara vesile oldu. Batı bunların İslâm olmaları ile büyük bir sarsıntı geçirdi. Garaudy bir kaç kitap yazdı. Bunlardan biri de "Batı Medeniyeti Bittiği İçin Artık İslâm Geliyor" mahiyetindeki kitabıdır. Nitekim Bertnard Rüssel da; "artık beyaz insanın rolü bitmiştir, İslâm geliyor" sözünü söyleme mecburiyetinde kalmıştır.Batılıların Afganistan'daki cihaddan korkmalarının temelinde de bu yatmaktadır. Onlar mücahitlerin Avrupa'nın göbeğine kadar dayanacaklarından korkuyorlar. Amerikalı bir profesör bu hususta yayınladığı bir kitabında şunları yazıyor: "Yakında Afganlılar zafere ulaşacaklar, Avrupa'nın göbeğine dayanacaklar, Rusya'ya karşı da galip geleceklerdir. Bunlar Avrupa'nın ortasına dayanınca Amerika da Müslümanların ilerlemesini durdurmak için savaşa girmek mecburiyetinde kalacaktır."Amerika, Afgan cihadının durumunu ve ulaştığı neticeyi yerinde görmesi ve incelemelerde bulunması için eski Cumhurbaşkanı Nixon'u Afganistan'a göndermişti. Nixon bu cihadın gücünü ve halkın "la ilahe illallah Muhammedur Rasulullah, yolumuz cihad yoludur, kahrolsun Rusya, yaşasın İslâm" sözlerini işitince; "mücahidlerin çadırlarını ziyaret etmek istiyorum" demiştir. İlgililer onu alıp Nasırbağ isimli bir zata götürmüşler. Nasırbağ beli bükülmüş ihtiyar bir piri fani. Nixon tokalaşmak için elini uzatır. Adam tokalaşmaz. Pakistanlılar; "bu Amerika Cumhurbaşkanı Nixon" derler. Günlük yiyeceğine dahi sahip olamayan bu adamın bu tavrına şaşarlar ve ona: "Bu Nixon'dur, Nixon. Sen Nixon'u tanımıyor musun?" Bu piri fani şu cevabı verir: "Bu necistir, kâfirdir. Ben ona selam vermek istemiyorum." Bakınız İslâm'ın azametine. Bir ihtiyar göçmen aylarca içinde kalabileceği bir çadırı alabilmesi içinSuud yeşil hilalinin önünde kuyruk tutmuş biri. Fakat Nixon'la selamlaşmayı reddediyor. Başka bir adam ilerler ve Nixon'a; "Neden sizler Filistin'deki Müslümanların aleyhine yahudilerle beraber oluyorsunuz" diye sorar. Nixon da; "Bu gariban halk da mı bunu biliyor? Mescid-i Aksa bunları yahudinin aleyhine sevk ediyor" der. Dehşete kapılır ve "Ben Afganistan hududuna gitmek istiyorum" diye ısrar eder. Gider görür ki savaş ciddi bir savaş. Medyanın şişirmeleri değil, basının saptırmaları değil! Nixon Amerika'ya döndüğünde basın toplantısı yapar, bir yandan insanları müjdeler, diğer yandan uyarır. Gazeticeler kendisine; "Filan problemi ne yaptın?" diye sorunca Nixon:- "İt's easy (bu kolay)"- "What the solution you have prepared? (Bunun için nasıl bir çözüm hazırladınız)" diye sorulunca;- "İt's easy (bu basit)" der. Bu defa kendisine;- "What is the problem (o halde asıl problem ne?)" diye sorulunca Nixon:- "İslam is a problem (Asıl problem İslam)" diye cevap verir.Nixon devamla "Amerika'nın Afgan cihadını sona erdirip İslâm'ın ilerlemesini durdurması için Rusya ile işbirliği yapması gerekir" der. Nixon bunu basın toplantısında ilan eder.Ey gençler! Bunlara uyanın, tedbirinizi alın, daha önemsiz şeylerle uğraşarak enerji ve vaktinizi kaybetmeyin. Bakıyorum ki küçük bir genç çıkıp geliyor. Herhangi bir kitaptan bir-iki kelime öğrenmiş. Afganlının boynunda bir muska veya bir boncuk gördüğünde hemen memleketine dönüyor ve milletine: "Aman bunlar müşrikler" diye velvele koparıyor. "Bunlara zekât verilmez. Bunlar şöyle şöyleler. Hırsızdırlar" gibi laflar diyor. Bütün mesele bir Afganlının boynunda bir boncuk görmüştür. Bizim mücahid (!) büyük bir şey keşfetmiştir. Oradaki cihadın cihad olmadığını ortaya çıkarmıştır. Vay haline. Mesela Davet ve Cihad üniversitesinde okuyan bir gençle konuşuyordum. Ona dedim ki;- "Arapların gelip siz Afganlılarla birlikte burada cihada katılmaları zaruridir." O da bana şu cevabı verdi:- "Peki, Araplar bizi müşrik diye adlandırmıyorlar mı?" Vallahi ben Arap Yarımadası'ndan gelen bir hocanın riyaseti altında Arap dili kursları alıyordum. 20–30 gün kadar devam etti. Tabi günlüğüne bir riyal alıyordu. Bu adam cihad etmedi. Silahı bile eline almadı. Ben ona: "Afgan cihadı hakkında görüşün nedir?" diye sordum. Hoca: "Açıkçası Afganistan da cihad diye bir şey yok. O sadece müşrik Afganlılarla inkârcı Ruslar arasında bir savaştır," cevabını vermişti.Yine Arap Yarımadası'ndan gelen bazı gençler bana şunları anlattılar, Maşallah çokça ilim (!) okumuş üstadlardan birine; "Sen Afgan cihadı için bağışta bulun" demişler. Hoca; "ben yüz riyali çıkarır yakarım, Afgan cihadına göndermem. Çünkü bu müşrik Afganlılarla inkârcı Ruslar arasındaki bir savaştır" cevabını vermiştir.Yine gençlerden biri hayata atılır atılmaz para toplamış, Afgan cihadı için buraya gelmiş. Bazı insanlar ona "sınıra yakın olan Hoca Celaleddin'in yanına git. Şimdi araba gelir, seni Celaleddin'e ulaştırır, getirdiğin emaneti ona verirsin. Şeyh Celaleddin hoca yedi seneden beri savaşıyor. Şu şu savaşlara katıldı ve şöyle şöyle şeyler yaptı." Bunu duyan genç gayrete gelir, arabaya biner, Celaleddin hocanın yanına gider, hoca onu misafir eder, gereği gibi ağırlar. İkinci gün genç Peşaver'e döner, getirdiği bir milyon rupiden bir kuruşunu dahi Celaleddin hocaya vermez. Ve der ki: "Bunun inancı sağlam değil, ondan vermedim." Bakın bu gencin haline. Ne büyük bir şey icad etmiş. Adamın inancının sağlam olmadığını anlamış. Keşke sen o iki kelimeyi okumasaydın. Biz de senden kurtulmuş olurduk. Din hakkında iki kelime biliyor, Allah'ın kendisi ile dinini aziz kıldığı cihad aleyhinde hüküm vermeye kalkışıyor. Bu hükmü veren genç ayak ayaküstüne koyup oturur, sütlü kahve içer. Cihad edenler için de; "bunlar müşrikler, en azından bid'atçılar, akideleri fasit ve sapıklar" der.Müslümanlar bin bir türlü çile ve meşakkatten sonra böyle bir cihadı başlatıp sürdürmeyi başardılar. Bununla uzak ve yakından alakası olmayan insanların gelip cihad aleyhinde sorumsuzca konuşmaları adeta arap masallarında anlatılan şu kadının çocuğunu tebrik etmeye gelen kadının durumuna benzer: Kadın kırk yıl yaşar, çocuğu olmaz. Sonra Allah ona bir çocuk lütfeder. Kadın için o çocuk her şeydir. Bütün dünyadan daha değerlidir. Sanki güneş onun alnına doğuyor, ay onun başında bulunuyor hisseder. Başka bir hanım gelip onun bu çocuğunu tebrik etmek ister. Ve o kadına: "Niçin bu çocuğun gözleri büyük değil, bu çocuğun gözleri ne de küçük" der.Evet, bizler yürüye yürüye tabanlarımız delindi. Ağlaya ağlaya gözlerimiz kör oldu. Nihayet İslâm uğrunda savaşan bir devlet gördük. Sevincimizden uçtuk, şimdi gelir birileri; "bu da ne? bu adamların inancı bozuk" şeklinde konuşur. Adeta "bu çocuğun ne de küçüktür" diyen kadına benzer. Biz değil ki gözleri küçük çocuk, gözleri şaşı olanı da bulamadık, kör olanı da. Kör çocuk da bulsak büyük bir nimet sayacağız. Çünkü ondan başkası yok. Evet, tek çocuğu olan havadan nem kapar. Her an için "aman Rabbim bunu koru" der.
"Onlar, Allah'ın nurunu kendi ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah kâfirler hoşlanmasalar bile, kendi nurunu tamamlayacaktır."(Tevbe, 32)
(NOT) (1) Copernic; 1473–1543 yılları arasında yaşamıştır. Polonyalı bir astronomi bilginidir. Yeryüzünün bizzat kendi çevresinde ve güneşin etrafında döndüğünü ispatlamıştır. Böylelikle eskiden devam eden "yeryüzü sabittir, güneş yeryüzünün etrafında dönmektedir" düşüncesini değiştirmiştir.(2) Galile; 1564–1642 yılları arasında yaşamıştır. Zamanının matematik, fizik ve astronomi âlimlerinin ileri gelenlerindendir. italyan asıllıdır. Yeryüzünün güneşin etrafında döndüğünü keşfetmiştir. İnsanların ateşini ölçen dereceyi icad etmiştir.(3) Biruni; 973–1048 yılları arasında yaşamıştır. Havarzin kentinin çevresin de doğmuştur. Fars asıllıdır. Eserleri arapçadır. Matematik, astronomi, tıp, tarih, Yunan ve Hind bilimlerini tahsil etmiştir)
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt