Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Tuba Es'ad [Ehl-i Kitab Hz.Muhammed'in Geleceğini Biliyordu!]

S Çevrimdışı

Sa'd Bin Ebi Vakkas

Üye
İslam-TR Üyesi
Tuba Es’ad Hz.Muhammed'den yüzyıllarca önce yaşayan bir Haniftir. Ayrıca son Peygamberin geleceğini biliyordu. (1) Tübba esat bir zamanlar Yemen Hükümdarıdır. Çıkacak Son Peygambere verilmek üzere, O’na şehadet ettiğine dair bir yazıyla, maden üzerine kazılmış yine Allah’ın Resulünü tanıdığını bildiren şiiri verdi. Tübba Esat’ın isteğine göre, bu emanetleri babadan oğla geçecek ve Hazreti Peygamber zamanına kadar saklanacaktı.

Tuba Es’ad’ın maden bir levhaya kazılmış olan şehadeti:

Kadiri mutlak Allahın resulü olduğuna Ahmed için şehadet ederim.
Eğer zuhuruna ulaşabilirsem Onun ya veziri, yahut amcasının oğlu olurum. (Araplar'da amcaoğlu kardeş gibi kabul edilir. Muhtemelen kardeşi olurdum demek istemiştir.)

Tuba Es’ad’ın Hz. Muhammed’e mektubu:

Tuba Es’ad’tan Allah'ın resulü ve nebisi olan Ahmed Muhammed'edir:
Ey sevgili Peygamber, ben senin risaletine şahadet ediyorum.
Getireceğin kitaba iman ediyorum. O kitapla ve sünnetle amelin manasındayım. Rabbinide Rabbin bildim. Bildireceğin İslam şeraiti üzerindeyim. Sana yetişebilirsem ne âlâ, ne güzeldir. Eğer yetişemezsem şefaatçim ol.Kıyamet gününde unutma. Çünkü ben sana zuhurundan önce biat ettim. Ve seninle atan İbrahim şeraiti üzerineyim. (2)

  • (1) Kısası Enbiya.C.8.S143
  • (2) Kısası Enbiya.C.8.S144-145
Bahsi geçen mektubu okuyanlardan biriside aforoz edilen lakabı Cercis ve ya Feliks olan Rahip Bahira'ydı. Bizans'ın hükmünde olan Suriye'nin Busra kentinden yaşıyordu..

Rabip Bahira ve arkadaşı Rahip Korin Aryus mezhebine bağlıydılar. Teslise açıkça itiraz ettiği için bahirayı aforoz ederek manastırda çileye hapsettiler. Aryus mezhebi bir zamanlar Aryus'un teslise karşı çıkarak kurduğu bir mezhepti. Roma hükmü altında barınamaz olunca Habeşistan'a göçmüş ve orada Necaşi’ye kadar fikirlerini kabul ettirmişti. (1) Ancak Bahira bir Hanif olan Varaka ile görüşmeleri sonrasında Aryus mezhebini bırakıp Hanif olmuştur.. (2)

(Rahip Bahira sıradan bir rahip değildir. O dönemde Roma İmparatorluğu'nun iki önemli başpiskoposluk merkezi vardır. Biri İstanbul, diğeri Busra. Bahira da iki başpiskopostan biridir. Yahudiler, son Peygamberi keşfettiklerinden dolayı Mekke'de Bahira'yı öldürmek isterler. Amaçları olayı Abdulmuttalip oğullarının üzerine yıkıp Roma'nın öfkesini Haşimoğulları'na üzerine çekerek, Abdulmuttalip oğullarının ortadan kaldırılmasını sağlamaktır.
(Rahip Bahira manastırının kalıntıları halen duruyor.)

Beşyüz sene kadar önce, Allah’ın varlığına ve birliğine inanan, sevgili Peygamberimizin zuhur edeceğine şehadet eden Yemen hükümdarlarından Tuba Es’ad ki, o yıllarda hemen hemen bütün Arap yarımadasına hâkimdi.

Her tarafta beklenen Allah’ın elçisini arar dururdu. Hem O’na tabi olmak, hem korumak içindi gayreti. Çünkü İsrailoğullarından olsun, İsevîlerden olsun, pek çok görevli, bilindiği gibi, Hazreti Peygamberi daha doğumundan itibaren yok etmek kararındaydılar. Yeryüzünü şereflendireceği zamanı bilmediklerinden yüzyıllar öncesinden işe koyulmuşlardı.

Yemen hükümdarı Tuba Es’ad ülkesinin her tarafına adamlar salmış, Sevgili Peygamberimizi, bilinen vasıflarıyla aratıp duruyordu. Nihayet bununla da yetinmeyerek, bizzat kendisi, âlimlerini alarak yurdunda seyahate çıktı.

Bir gün yolu Yesrib’e (Medine) düştü. Orada mola verip konağa geçti.
Beş yüz sene öncesinde, Yesrip, yarısı çadırlı göçebe, bir kısım Araplar yaşamaktaydılar. Halk en çok ziraatle uğraşırdı. Yahudilerse başka sanatlar peşindeydiler. Diğer taraftan da ziraatle uğraşan Arapları emirlerine almak gayretindeydiler. Tuba Es’ad ve yanındaki âlimler, konakladıkları günün sabahına doğru o bölgede bulunan Uhud Dağı’ndan yükselen bir ikâz duydular. Buna göre, beklenen Allah’ın resülü Mekke’de zuhur edecek, fakat buraya hicret edecekti. Tuba Es'ad, yerli halka ve Yahudilere bir ses duyurup duymadıklarını sordurdu.

Hiç kimse bir şey işitmemişti. Âlimler de Haniftiler. Tubba Es’ad’dan kendilerinin burada kalmalarını rica ettiler. Tuba Es’ad, bunu kabulle, onlara dört yüz ev yaptırdı.. Böylece yerleşmelerini sağladı. Ayrıca Tuba Es’ad, bu dört yüz kişinin her birine, zuhur edecek peygambere verilmek üzere, O’na şehadet ettiğine dair bir yazıyla, maden üzerine kazılmış yine Allah’ın Resulünü tanıdığını bildiren şiiri verdi. Tuba Es’ad’ın isteğine göre, bu emanetleri babadan oğla geçecek ve Hazreti Peygamber zamanına kadar saklanacaktı. Sevgili Peygamberimiz Medine’ye hicret edince, kendisine takdim edilecekti. Şu anda, yani beş yüz sene sonra, yazıyla şiirin kimde kaldığı bilinmiyordu. Çünkü gizli tutulmuştu. Tuba Es'ad’ın hükmettiği Yemen, Arap yarımadasının en mutlu bölgesiydi. Çünkü bereketten sürekli nasibini alıyordu. Her taraf yemyeşildi… Oraya (Mutlu Arabistan) deniyordu. (3)

  • (1) Kısas-ı Enbiya(1985) C.8.S. 131
  • (2) Kısas-ı Enbiya(1985) C.8.S.145
  • (3) Kısas-ı Enbiya(1985) C.9.S.16-17
Hz Muhammed’in geleceği ehli kitap tarafından çok net olarak biliniyordu.

Vasıflarını, alametlerini, Arap olacağı, Medine’ye Hicret edeceği biliniyordu. Bu nedenle son peygamberin nihayet geldiği duyulunca ehli kitaptan birçok kişi, özellikle içlerin de din âlimleri tek tek ve ya topluca bu peygambere tabi olmuşlardır.

Varaka Hz. Hatice’nin amcası oğludur. Hz. Muhammed’in gelecek olan son peygamber olacağını bilenlerdendi. Peygamberliğin gelmesinden önce iman ederek Müslüman olmuştur. Hz. Hatice’nin Hz. Muhammed’le evlenmesinde yardımcı olmuştur. Hz. Hatice’de Hanif’ti. Hz. Muhammed’e birçok konuda yardımı olmuştu.

Hz. Hatice’de evlilik öncesi Varaka sayesinde O’nun son peygamber olacağını biliyordu.

Varaka: "Ey Hatice, görüyorsun ki Muhammed alemlere rahmet olacak peygamberin ta kendisidir.Artık en küçük şüphemiz kalmasın.." "Muhammed’le evleneceksin!" (1)

Hıristiyan din adamlarından son Peygamberin vasıflarını öğrenen meşhur sahabe Selman-ı Farisi nasıl Müslüman olmuştu?

Selman-ı Farisi İranlı Mecusi bir bey’in oğludur. Şehirdeki bir kiliseye gitmiş, Hıristiyanlığı tanımış ve Hıristiyan olmuştu. Sonra oradan Şam’a geçmiş (Şam o tarihlerde Bizans’ın önemli ikinci önemli din merkeziydi) orada bir kiliseye yerleşerek bir süre kalmıştır. Selman bir arayış içindedir. Yanına gittiği din alimlerinden kendisine bir yer ve kişi tavsiye etmesini isterdi. Bu şekilde geze geze Afyon Emirdağ’a kadar varır.
Orada da aynı arayış içindedir. Ve orada kendisini Son Peygamber’in çıkacağı yeri söyleyip onu Medine’ye yöneltirler:
“..Ahir zamanda gelecek olan peygamberin, gelme zamanı yaklaştı. O, etrafı, kara taşlı dağlarla çevrili, ortası hurmalık bir yere (Medine)hicret edecektir. O, sadakadan yemez, hediyeden yer. Sırtında iki dalı arasında, Nübüvvet mührü vardır. Sen gideceksen
ona git..” (2)

Selman Medine’ye gider. Orada bir süre sonra bir peygamber çıktığını duyar. Araştırır ve bu Peygamberin Medine’ye Mekke’den Hicret ettiğini öğrenir. Selman Hıristiyan din adamlarından son Peygamberin sadaka kabul etmeyip hediyeyi kabul edeceğini, sırtında Peygamberlik mührü olacağını duymuştu. Bu nedenle onu denemek için yanına gitmiş, sadaka olduğunu söyleyerek ona biraz hurma ikram etmiş, Hz. Muhammed ise onu yanındakilere dağıtıp kendisi yememiştir. Yine bir gün yanına gitmiş, elindeki hurmayı “size hediyemdir” diyerek ikram etmiş, Hz. Muhammed hem kendisi yemiş hem de arkadaşlarına ikram etmişti.

Bundan cesaret alan Selman nübüvvet mührünü görmek istemiş, ve gördükten sonra Müslüman olmuştur.

  • (1) Kısası Enbiya C.8.S317.
  • (2) Alam-ül Müslimin,3-24.-İslam T.C,1.S,151-158.
Bu konular İsrailiyat çerçevesinde rivayetlerde de var. Tuba Es'ad mevzusunu bilen İki Yahudi Hz. Muhammed’e iman etmiş ve bu mevzu hakkında kendi kaynaklarındaki bilgileri anlatmışlardır.
Yahudiler İlk dört halife hakkında bile kendi kaynaklarına dayanarak önceden bazı şeyler anlatmışlar ve bunlar gerçekleşmiştir.

Medine'deki Yahudiler sürekli olarak etrafındakilere gelecek olan Peygamberden bahsetmişlerdir. Yahudiler Hz. Muhammed hakkında daha o doğmadan bile çok şey biliyorlardı Onun dünyaya geldiği zamanı bile tahmin etmişlerdir.
Yahudilerin gelecek olan son peygamberi tanıdığına dair iki rivayet:
Hz. Muhammed’in doğduğunu tahmin eden Yahudi, Hz.Muhammed’in peygamberlik mührünü görünce bayılmış:

(1.) Hz. Aişe'den rivayet edildiğine göre;

Mekke'de, ticaretle uğraşan bir Yahudi Peygamberimiz'in doğduğu gece, doğuşuna alâmet olan yıldızın doğduğunu görmüş, katıldığı Kureyş meclislerinden bir mecliste:

- "Ey Kureyş cemaatı! İçinizden, bu gece çocuğu doğan oldu mu?" diye sormuştur.
- "Vallahi, bilmiyoruz!" dediler.

Bunun üzerine, Yahudi:
"Ey Kureyş cemaatı! Size söylediğim şeyi ezberleyiniz! Bu gece, bu âhir zaman ümmetinin peygamberi doğmuştur! Onun iki küreği arasında, üzerinde tüyler bulunan kırmızımtırak bir ben de vardır!" dedi.

Meclistekiler, Yahudi'nin sözlerinden hayrette kalarak meclisten dağıldılar. Onlardan her biri, evlerine varınca, Yahudi'nin söylediklerini ailelerine haber verdiler. Bazılarına, aileleri:
"Abdullah b. Abdulmuttalib'in bir oğlu doğdu. Kendisine, Muhammed ismini verdiler." dediler.

Onlar, o günden sonra, Yahudi'nin evine gidip: "Bizim içimizde bir çocuk doğduğunu duydun mu, öğrendin mi?" dediler. (1)

Yahudi: "Ben size onun doğduğunu haber verdikten sonra mı, yoksa önce mi doğdu?" diye sordu.

"Önce doğdu!" dediler. (2)

Dileği üzerine, kendisini Hz. Âmine'nin evine götürdüler.
Yahudi, Hz. Âmine'den, oğlunu yanına çıkarmasını istedi; çıkarıldı.
Peygamberimiz'in arkasındaki peygamberlik hâtemini görünce, Yahudi bayıldı. Ayıldığı zaman, kendisine "Yazıklar olsun sana! Ne oldu sana?" dediler.

Yahudi:
"Vallahi, artık İsrail oğullarından peygamberlik gitti! (3) Ellerinden Kitap da gitti! Bu, İsrail oğullarının öldürüleceklerine ve bilginlerinin de itibarlarının kalmayacağına verilmiş bir hükümdür! Araplar, peygamberlikle, büyük bir izzet ve şerefe erecekler! (4) Ey Kureyş cemaatı! Sevininiz! Vallahi, siz; haberi doğudan batıya kadar ulaşacak bir atilim ve yenme gücüyle güçleneceksiniz!" dedi.(5)

Kaynak: M. Asım Köksal, İslam Tarihi


  • (1) İbn Sa'd, Tabakât, c.1 , s. 162-163, Hâkim, Müstedrek, c. 22, s. 601-602, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 108, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 267.
  • (2) İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.163.
  • (3) İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 163, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 602, Beyhakî, Delâil, c. 1, s. 108-109. Kastalânî, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1 , s. 34-35.
  • (4) İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.163.
  • (5) İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 163, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 602, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 109, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 267.

Önceleri Medine'li Yahudi Hassan b. Sabit (Müslüman olmuştur). Hz. Muhammed’in doğduğu zamanı Yahudilerin tahmin ettiğini ve o tarihlerde bunu duyduğunu söylemiştir.
(2.) Medine'li Müslümanlardan şair Hassan b. Sabit der ki:

"Ben, yedi sekiz yaşlarında, duyduklarımı kavrayabilecek, boylu boslu bir çocuktum. Bir gün, Yesrib'de (Medine'de) bir Yahudi'nin köşk üzerinden en yüksek sesle:

'Ey Yahudi cemaatı!' diyerek bağırdığını işittim.
Yahudiler, etrafına toplanınca, ona:
'Allah cezanı versin! Ne oldu sana?' dediler.

O da: 'Ahmed'in doğumunda doğacak olan yıldızı, bu gece doğdu! dedi." (1)

İbn İshak: "Hassan b. Sâbit'in torunu Saîd b. Abdurrahman'a:
"Resûlullah Medine'ye geldiği zaman Hassan b. Sabit kaç yaşında idi?' diye sordum.

Saîd: "'Hassan, altmış yaşında idi. Resûlullah'da, elli üç yaşında iken Medine'ye geldi" dedi.

Demek ki, Hassan, o Yahudi'nin söylediğini yedi yaşında iken işitmiş." demiştir. (2)

Kaynak M.Asım Köksal, İslam Tarihi


  • (1) İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s.1 68, Ebu Nuaym .Delâilü'n-nübüvve, c.1, s. 75, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 486, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1 , s. 110.
  • (2) İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 168, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 110.
Yemen Hükümdarı Seyf b. Zî Yezen'in Yanında Sakladığı Bir Kitapta Peygamberimiz Hakkında Yazılı Haberleri Abdulmuttalib'e Açıklayışı: "Seyf b. Zî Yezen; Kisrâ tarafından Yemen hükümdarlığına tayin edilip (1) tahta oturduktan sonra her taraftan Arap heyetleri gelip kendisini tebrik ettikleri sırada, (2)&(3) Abdulmuttalib ve arkadaşları, hükümdarı, hükümdar selâmıyla selamladılar. Abdulmuttalib, temsilci olarak hükümdarın önünde, ayakta durdu (4) ve konuşmak için, hükümdardan izin istedi." (5) Tanışma sonrasında akrabalıkları ortaya çıktı. Hükümdar onları ağırladı. Yemen Hükümdarı Abdulmuttabib’e son peygamber hakkında bilgi veriyor: Bir ay kadar misafir ettikten sonra, Hükümdar, bir gün, Abdulmuttalib'e haber salıp.. (6)
"Arkadaşlarının arasından bir tek sen benim yanıma gel!" dedi.
Abdulmuttalib, hükümdarın huzuruna vardığı zaman, onu yalnız bir halde buldu. Yanında hiç kimse yoktu. Hükümdar Abdulmuttalib'i yanına yaklaştırdı, tahtında onunla birlikte oturdu. (7)
"Merhaba! Hoş geldin, safa geldin!" dedikten sonra; (8)
"Ey Abdulmuttalib! Ben sana bildiğim bir işin sırrını emanet edeceğim ki, o sırrı, senin yerinde başkası olsaydı, açmazdım! Fakat, ben, onun madenini sende gördüm. Bunun için, onu sana açıklayacağım! Yüce Allah bu hususta izin verinceye kadar, bu sır senin yanında masun ve mahfuz kalsın! Şüphesiz ki, Allah emrini yerine getirir.
Yemen Hükümdarı son peygamber hakkındaki bilgilere nasıl erişti:
Ben, gizli Kitab'da, kendimize tahsis edip başkasına kapalı tuttuğumuz ilimde; yaşamanın şerefi, ölmenin fazileti bulunan, genellikle bütün insanları ve heyet arkadaşlarını, özellikle de seni ilgilendiren çok büyük, çok şanlı bir haber buldum!" dedi. (9)
Abdulmuttalib:
"Ey hükümdar! Bütün göçebe halkı ardarda sana feda olsun! Nedir o büyük ve şanlı haber?" diye sordu.
Hükümdar son Peygamber hakkında bildiklerini açıklıyor:
Hükümdar:
"Tihâme bölgesinde bir çocuk doğacak. Alâmet olarak, onun iki küreği arasında bir ben bulunacak! (10) Kıyamet gününe kadar, kendisinde imamlık, sizde de seyyidlik olacak!" dedi. (11)
Abdulmuttalib:
"Zât-ı Devletinden, lanet ve nefreti mucip haller sâdır olmasın!" diyerek onu hükümdar selam ve duasıyla selamlayıp:
"Eğer hükümdarlık makamının heybetini, ululuğunu göz önünde tutmak zorunluluğu olmasaydı, sevincimi arttıracak beşareti biraz daha açıklamak lütfunda da bulunmalarını kendilerinden dilerdim!" dedi.
Bunun üzerine, hükümdar:
"Bu zaman, onun doğacağı zamandır. Hatta, belki de doğmuştur!
Onun ismi Muhammed; babası ve annesi ölmüş olacak! Kendisinin bakımını, dedesi ve amcası üzerlerine alacak! Allah, onu apaçık tebligat yapan peygamber gönderecek! Bizden, ona Ensar (yardımcılar) yapacak! Dostlarını onlarla aziz, düşmanlarını da onlarla zelil kılacak!
O, arzın en kıymetli yerlerini fethedecek! Onun doğumu ile, ateş de sönecek! Bir olan Rahmân'a ibadet edilecek! Küfür ve taşkınlıklar yasaklanacak! Putlar kırılacak! Şeytan recm olunacak, taşlanacak! Onun sözü hak ile bâtıl arasını ayırıcı, hükmü sırf adalet, tam ve dosdoğru hüküm olacak! O daima iyiliği buyuracak ve işleyecek, kötülükten de sakındıracak ve onları ortadan kaldıracaktır!" dedi.
Abdulmuttalib:
"Ömrün uzun, saltanatın sürekli, şan ve şerefin yüce olsun! Acaba hükümdar bu hususta beni sevindirecek bazı açıklamalar daha yapmak lutfunda bulunurlar mı?" dedi.
Hükümdar Seyf:
"Örtülerle örtülü Beytullah'a, mucizelere ve semavî kitablara andolsun ki, ey Abdulmuttalib! Hiç hilaf yok, muhakkak ki sen onun atasısın!" deyince, Abdulmuttalib sevincinden yere kapandı.
Hükümdar:
"Başını yerden kaldır! Kalbin ferahladı. Ömrün uzadı. İşin yükseldi!
Sana, anlattıklarımdan, idrak ettiğin, kavuştuğun birşey var mı?" dedi.
Abdulmuttalib:
"Evet ey hükümdar! Benim çok sevgili, üzerine titrediğim bir oğlum vardı. Onu senin kavminin şereflilerinden birinin kızı olan Âmine birli Vehb b. Abdi Menaf ile evlendirmiştim. Âmine, dünyaya bir çocuk getirdi. (12) Onun ismini Muhammed koydum. (13) İki küreğinin arasında da bir ben vardır! Anlattığın alâmetlerin hepsi de kendisinde mevcuttur. (14) Onun babası ve annesi de vefat etmiştir. Kendisinin bakımını, ben ve amcası, üzerimize almış bulunuyoruz." dedi.
Bunun üzerine, hükümdar Seyf:
"Onun hakkında sana söylediklerim, senin söylediğin gibidir.
oğlunu iyi koru! Onun hakkında Yahudilerden sakın! Çünkü, Yahudiler ona düşmandırlar! Fakat, Allah onlara bu hususta yol ve fırsat vermeyecektir. Yanındaki heyet arkadaşlarından, yalnız sana açmış olduğum şeyleri, onlara da dürülü tut! Sakın açayım deme!
Sizde bulunacak reisliği, onların ve oğullarının da kıskanıp onun başına gaileler çıkarmayacaklarından emin değilim. Eğer onun peygamber olarak gönderileceğinden önce ölmeyeceğimi bilseydim, süvarilerim ve piyadelerimle birlikte gider, (15) Yesrib'i (Medine'yi) hicret yurdu yapardım. (16)&(17) Ben, Nâtık Kitab'da ve Sabık İlimde buldum ki: Yesrib onun hicret ve nusret yurdu, (18) kişinin muhkemleşeceği, kabrinin ve yardımcılarının bulunacağı yer olacaktır! (19) Ne olurdu, onu âfet ve belalardan ben koruya idim!" dedi.
Mekke'den gelen on kişilik tebrik heyetinin başında Abdulmuttalib b. Hâşim bulunuyordu. Devletime başkent yapardım!

Kaynak:M.Asım Köksal


  • (1)İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 278.
  • (2)İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 23, Mes'ûdf, Murûcu'z-zeheb, c. 2, s. 82-83, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 95, Beyhakî, Delâil.c. 2, s. 9, Ebu'l-Fenec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 122, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 328, 329, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 186.
  • (3)Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 95, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 9, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329.
  • * Hükümdar Selamı: "En'im sabâhan= Sabahlar hayrolsun! Ebeytellânet=Zât-ı Devletinden, lanet ve nefreti mucib haller sâdır olmasın!" demekten ibaretti. (İbn Kuteybe, Maârif, s. 13, 271, Mes'ûdf, Murûc, c. 1, s. 4243.)
  • (4)Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 122, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 1 86.
  • (5)İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 24, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 95, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 9-10, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 122, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 186.
  • (6) İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 25, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 95, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 10, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 123, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329, Diyarbekrî, Hamis, c. 2, s. 240, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 186-187.
  • (7)Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 123.
  • (8)Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 95.
  • (9)İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 25-26, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 97, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 11-12, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 123, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 204, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 187.
  • (10)İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 26, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 97, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 10-12, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 203, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 187.
  • (11)İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 26, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1,s.97, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 12, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329, S uyutf, H asâisü'l-k übrâ, c. 1, s. 20 3, D iyarbek rî, H ** fs, c. 1, s. 240, H ale bf, İ nsânu'l -u yün, c. 1, s. 186.
  • (12)İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 26-27, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 97, 98, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 11-13, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 126-127, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 329-330, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 203, Diyarbekrî, Hamis, c 1, s. 240-241, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 187-188.
  • (13)Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 97-98, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 12-13, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 127, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 330, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 203, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 241.
  • (14)İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 27, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 98.
  • (15)İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 27, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 98-99, Beyhakî, Delâil, c.2,s. 13, Ebu'l-Ferec İbn C evzf, el-Vefâ, c. 1 , s. 128, Ebu "I-Fi dâ, el-Bi dâye ve 'n-n ihâye, c. 2, s. 330, Suyûtî, H asâi sü'l -kübrâ, c. 1, s. 20 3, D i yarbek rf, H ** fs, c. 1, s. 241, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 188.
  • (16)İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 27-28.
  • (17)Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 98-99, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 1, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 128, Suyûtî, Hasâis, c. 1, s. 203-204, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 241, Halebî, İnsânu'l-uyÛn, c. 1, s. 188.
  • (18)İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-Ferîd, c. 2, s. 28.
  • (19)Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 98, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 13, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 128, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 330, Suyûtî, Hasâis, c, 1, s. 204, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 241, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 188.
Alıntıdır.. Düzenlenmiştir..


 
Üst Ana Sayfa Alt