Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Tüketici Hakları Derneğine Muracaat Câiz mi?

  • Konbuyu başlatan abdullahahmed
  • Başlangıç tarihi
A Çevrimdışı

abdullahahmed

Guest
elektronik esyalarda sorun cıkıyor,kişinin hakkını geri alabilmesi için tüketici haklarına başvurması gerekiyor...hakkını elde etmsi için tüketci haklarna baş vurması caizmi?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ebû Hurayra (r.anh) den rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) bir gün pazar yerinden geçerken, elini bir zahire yığınının içine sokmuş, altının ıslak olduğunu görünce satıcıya sebebini sormuştur. Satıcı, yağan yağmurun ıslattığını bildirince, Allâh`ın elçisi şöyle buyurmuştur:
"Bu ıslaklığı herkesin görmesi için zahirenin üzerine çıkarman gerekmez miydi? Hile yapan benden değildir"
(Muslim, İman, 164; Ebû Dâvud Buyû`, 50; Tirmizî, Buyû`, 72)

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Müslüman müslümanın kardeşidir. Bir müslümanın kardeşine ayıpını açıklamadıkça ayıplı bir malı satması helal olmaz"
(Şevkânî, Neylu`l-Evtâr, V, 211)

"Bir kimse için herhangi bir şeyi, ondaki şeyleri (eksikliği) açıklamaksızın satması helal olmaz. Yine bir kimse için bildiği şeyleri açıklamaması helal olmaz" (Şevkânî, Neylu`l-Evtâr, V, 212)

Satılan bir malda ayıp bulunursa alıcı dilerse malı iâde ederek akdi fesheder, dilerse geçerli kılar. Buna ayıp muhayyerliği denir. Bilir kişi tarafından, kusur sayılan ve o mala rağbeti azaltan her şey "ayıp"dır ve muhayyerlik hakkı verir.
(en-Nevevî, el-Minhâc, II, 50; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 18)

İslâm Hukukuna göre ise; alıcı veya satıcıya ya da her ikisine birden veya bir üçüncü şahsa Ebu Hanife ve Şafiî’ye göre üç gün ve daha az süre için; İmam Muhammed ve Ebu Yusuf’a göre tarafların andlaşacakları belli bir muddet içinde akdi geçerli kılmak ya da feshetmek hususunda muhayyerliği şart koşma hakkı tanımıştır.
Onlara göre muhayyerliğin meşruiyeti düşünmek ve nazarla aldanmayı önleme ihtiyacına dayanmaktadır. Bu durumda 3 günle sınırlandırmak icab etmez. Muhayyer olan taraf diğeri bulunmadan da akde cevaz (geçerlilik) verebilirse de fesih söz konusu olduğunda diğer tarafın hazır bulunması şarttır.

(Molla Husrev, Dureru’l-Hukkâm fî Şerhi Gureri’l-Ahkâm, II, 151; el-Cezirî,el-Mezahib, II, 174, 175, 177; İbn Şeddad, Delâilu’l-Ahkâm min Ehâdisi’r-Rasûl, Dâr’u Kuteybe, III, 287, 288; II, 177-179; Meydânî, Abdu’l-Ganî, el-Lubâb fî Şerhi’l-Kitâb, Dâr’ul Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1415/1994, I, 202-204; Kâsânî, age., V, 288; Şâranî, el- Mîzânu’l-Kubrâ’ş-Şa’râniyye, Dâr’ul-Kutubi’l-İlmiyye, 82; Zeylâi, age., IV, 300, 301; Serahsî,el-Mebsût, XIII, 38; Maverdî, el-Hâvî, V, 323; er-Remlî, Nihayetu’l-Muhtaç, IV, 12, 13)

Peygamber (s.a.v.), alım-satımda çok aldandığından yakınan sahabe Habbân’a, bir şey satın aldığında “Hılâbe (aldatma) yok, üç gün muhayyerlik hakkım var” demesini öğütlemiştir. Bu hadis şart muhayyerliğinin subûtu için delil olmaktadır.
(Kâsânî, age., V, 288, ez-Zerka, Çağdaş Yaklaşımla İslâm Hukuku, I, 66; Mecelle, 18, 72; İbn Ruşd, Bidâyetu’l-Muctehid ve Nihâyetu’l-Muktasıd, 271; İbn Hacer, Fethu’l-Barî, V, 66, 67, 349; XIV, 353; el-Aynî, Umdetu’l-Kâri, XII, 247; XXIV, 114; Nesâî, VII, 222)

el Kâsanî, ayıp muhayyerliği için delilin şu hadis olduğunu zikreder:
Allah Rasulu şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse memelerine süt biriktirilmiş bir koyunu satın alır ve az süt veren bu koyunun alıcıyı aldatmak için memelerinin şişirilmiş olduğunu anlarsa üç gün süreyle muhayyerdir.
Başka bir rivayette;

"Bu kimse üç güne kadar muhayyerdir. Dilerse akdi geçerli kılar, dilerse bozar ve koyunla birlikte bir ölçek (sa') buğday verir"
(Şevkânî, Neylu'l-Evtâr, 5/214; İmam Mâlik, Muvatta; 2/170)


Alış verişte alınan bir malı, alış verişin sonrasında geri verebilmek için belli şartlar mevcuttur:
1- Ayıp, bulunduğu mahallin kıymetini noksanlaştıracak kadar büyük olmalı.
2- Teslimden sonra ve fesih talebi sırasında varlığını korumalı
3- Muhayyer olan kimse ne akid ve ne de teslim sırasında ayıbın farkında olmamalı. Alıcı, akid sırasında veya teslim zamanında malın bir ayıbını görmüş ve susmuşsa, malın ayıplı haline razı olmuş sayılacağından, muhayyerlik hakkı düşer.

Ayıblı mal satımında, satım akdinin hükmü, alıcı için malda derhal mulkiyet hakkının sâbit olmasıdır. Çünkü satım akdinin ruknu şartsız meydana gelmesidir. Ancak malın ayıplardan selâmeti delâlet yoluyla sâbit olur. Sağlamlık tam olmayınca akdin luzûmuna tesir eder, hükmüne değil. Şart muhayyerliği bunun aksinedir.

Ayıb iki kısma ayrılır:

1) Satılan maldan bir parçanın eksik oluşunu yahut içten değil, dış görünüşünde değişiklik durumunu ifade eden ayıplar. Satılan hayvanın bir veya iki gözünün kör olması, dişlerinin dökülmüş bulunması, müzmin hastalığının olması gibi.

2) Şekil bakımından değil, mânâ bakımından kusur sayılan ayıplar. Hayvanın kaçmaya alışık olması, yolculukta alışılanın dışında çok ağır hareket etmesi gibi
(el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyî', V, 274; İbnu'l-Humâm, Fethu'l Kadîr, V,154,155 vd.; İbn Âbidin, Reddu'l Muhtâr, IV, 78)

Ayıb muhayyerliğinden dolayı akdin fesih edilmesi halinde mal iki durumda bulunabilir:

1- Mal henüz satıcının elinde olabilir. Bu durumda akid, alıcının "akdi reddettim" demesiyle bozulur. Hânefi ve Şâfiî'lere göre hâkimin hükmüne veya iki tarafın rızasına ihtiyaç olmaz.

2- Mal, alıcının elinde bulunabilir.
Bu durumda akid, Hanefî'lere göre; hâkimin hükmü veya tarafların karşılıklı rızası bulunmadıkça bozulmaz. Çünkü kabzdan sonra fesih, akdi ortadan kaldırmaktır. Nasıl akid, tek taraflı iradeyle oluşmazsa, kabzdan önce feshin aksine, tek yanlı iradeyle ve hâkimin hükmü olmaksızın bozulmaz.
Şâfiî'lere göre ise, akid, ne hâkim hükmüne ve ne de satıcının rızasına muhtaç olmaksızın, alıcının "akdi reddettim" demesiyle ortadan kalkar. Çünkü feshin geçerli olması, ittifakla şart muhayyerliği sebebiyle fesih ve Hanefîl'ere göre görme muhayyerliği ile fesih gibi ne hâkimin hükmüne ve ne de karşı tarafın rızasına bağlı bulunmaz
(el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyî', V, 281; ez-Zuhaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletuh, IV, 565, 566; eş-Şîrâzî, el-Muhezzeb, I, 284).

Hanefi ve Hanbelî'lere göre, malı ayıp sebebiyle geri verme, muhayyerliği geciktirilebilir (terâhî) malı, ayıbı öğrendikten sonra derhal geri verme (fevr) şart koşulamaz. Satın alan, ayıbı öğrenince, malı geri vermeyi geciktirse, rızaya delâlet eden bir hareket olmadıkça muhayyerlik hakkı bâtıl olmaz.
Şâfiî'lere göre ise, ayıbı öğrendikten sonra malı derhal (fevr) geri verme şart koşulabilir. Alıcı, ayıbı öğrenir ve geri vermeyi özürsüz olarak geciktirirse, onun geri verme hakkı düşer. Çünkü muhayyerlik maldan zararı kaldırmak için meşrû kılınmıştır. Bu yüzden şufa'da olduğu gibi derhal kullanılır. Özürsüz geciktirme hâlinde bu hak düşer
(eş-Şîrâzî, el-Muhezzeb, I, 274; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV,144).

Muhayyer olan taraf, malı ayıplı şekilde aynen iade eder. Kendisinin yanında başka bir ayıp daha zuhur etmiş veya mala geri vermeye mâni bir ilâve yapmışsa geri verme hakkı düşer. Bu taktirde satıcıdan, önceki ayıbın bedelden düşülmesini taleb hakkı doğar. Ancak, malı ayıplı hâliyle kabul ettikten sonra, satış bedelinde indirim isteyemez. Ahmed b. Hanbel ise indirim isteyebilir görüşündedir (el-Mevsılî el-İhtiyar, II, 18)

Tüketici Hakları Derneğine Başvurmak:

Günümüzdeki alışverişteki ihtilaflardan dolayı, sorunu çözmesi için mağdur olan muşterinin "Tüketici Hakları Derneği"ne başvurarak, satıcı firma ile görüşerek ihtilafı çözmesi, mağdur olan muşterinin, bu dernekteki görevli kişilerden, zulmeden satıcıdan hakkını alıp kendisine verilmesini istemesinde bir sakınca bilmiyoruz.


Bu durum, Rasulullah'ın (s.a.v.), nubuvetten önceki (20 yaşlarında iken) dönemde zulme uğrayan mazlumun hakkını muhafaza etmek için katıldığı "Hılfu'l Fudul" andlaşmasıyla paralellik arzetmektedir.
İbnu İshak diyor ki: "Muhammed ibnu Zeyd ibni Muhacir'in Talha ibnu Ubeydillah ibni Avf'tan onun da Zuhri'den rivayet ettiğine göre Zuhri, Resulullah (s.a.v.)'in şöyle dediğini duymuştur:
"
Ben Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde yapılan bir andlaşmada hazır bulundum. Böyle bir toplantıda hazır bulunmam benim için kırmızı develere sahib olmamdan daha sevimlidir. İslam'da da böyle bir antlaşmaya davet edilsem yine icabet ederim." (Sîret-i İbn Hişam)


Hılfu'l- Fudul Andlaşmasının Sebebi

Zubeyd oğullarından bir kişi Mekke'ye ticaret malı getirmişti. As ibnu Vail onu satın aldı. Fakat hakkını vermedi. Bunun üzerine Zubeyd oğullarından olan kişi daha önce anlaşmalı olduğu kabilelerin ileri gelenlerine muracaat etti. Fakat onlar kendisine yardım etmekten çekindiler ve onu kovdular.
Zubeydi, başına gelen bu bela üzerine Ebu Kubeys dağının tepesine çıktı. O sırada Kurayş'liler, Kabe'nin çevresinde kendilerine ait localarında bulunuyorlardı. Zubeydi yüksek sesle şöyle bağırdı:
"Ey Fihroğulları! Bir mazluma yetişin.
Mekke'nin ortasında malı elinden gitti.
Ey toplananlar! Kâbe'de grup grup
Umresini yapamayan perişan bir ziyaretçi var.
Ey Hicr ile Haceru'l-Esved arasında toplananlar!
Bu mukaddes yer, keremini tamamlayanlarındır.
Günahkar ve zalim kişinin elbisesi,
Ona saygı ve asalet vermez
."

Bu çağrı üzerine Zubeyr ibnu Abdilmuttalib ayağa kalkarak: "Bu işin peşi bırakılmaz" dedi.
Sonra Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde toplandılar. Ev sahibi onlara yemek hazırladı. Haram aylardan olan Zulkade ayında andlaşma yaptılar. Zalime karşı mazlumun yanında birlik halinde bulunacakları ve zalimden hakkını alıp mazluma iade edinceye kadar mucadele edecekleri üzere Allah'a söz verdiler. Sonra yürüyüp As ibnu Vail'in yanına gittiler. Satılan malın karşılığını kendisinden çekip aldılar ve sahibine verdiler." (Munir Gadban, Rasulullah'ın Hayatı ve Metodu, Risale, İst., C. 1, sh. 93-95)

Abdurrahman ibnu Avf (r.anh), Rasulullah (s.a.v.) efendimizin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Amcalarımla birlikte iyi Kişiler Andlaşması'nda bulundum. O zaman daha genç yaştaydım. Bu anlaşmayı bozmam karşılığında kırmızı develerimin olmasını istemem (yani karşılığında kırmızı develer verilse de yine bu anlaşmayı bozmak istemem.)"
(Buhari, el-Edebu'l-Mufred, 567; İbnu Hibban, el-Mevârid, 2062; Hakim, 2/220, Tefsir.
Hakim: "İsnâdı sahihtir, ancak Buhari ve Muslim Sahih'lerine almamışlardır" demiş, Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Ahmed ibnu Hanbel, 1/190-193; İbnu Hacer el-Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid, 8/172)
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt