Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Türbelere Gidenlerin Durumu.

C Çevrimdışı

cendel

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Müslüman Bir Kimsenin Salihlerin Mezarında Veya Türbesinde Allah'a İbadet Etmesi Sakıncalıdır

Aişe radiyAllahu anh şöyle rivayet eti:

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in bir hastalığında kadınlarından bazıları Habeş diyarında gördükleri (Mariye denilen bir kiliseden) bahsetmişlerdi. Rasulullah'ın zevcelerinden Ümmü Seleme ve Ümmü Habibe radiyAllahuanhuma vaktiyle Habeşistan'a hicret ettikleri zaman gördükleri bu kilisenin güzelliğini ve içindeki kıymetli resimleri bize anlatıyorlardı. Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem hemen başını kaldırdı ve:

"Habeşliler öyle kimselerdi ki bunlardan salih bir kişi ölünce hemen onun kabri üzerine mescid yaparlar. Ve o salih kimsenin bir resmini o mescide koyarlar. Bunlar Allah katında halkın en şerlileridir" buyurdu. (Buhari - Müslim)

Hadiste;

"Bunlar Allah katında halkın en şerlileridir" geçmektedir.

Zira bu kimselerin yaptıkları ameller büyük şirke yol açabilecek amellerdi.

Şirk ise; en büyük ve en şiddetli zulümdür. Bu sebeple şirke vesile olan ameli yapan kimseler gerçekten halkın en şerlilerindendir.

Aişe radiyAllahu anh şöyle rivayet etti:

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem ahirete göçme sebebi olan hastalığında:

"Allah yahudi ve hristiyanlara lanet etsin. Bunlar rasullerinin kabirlerini birer mescid edindiler." buyurmuştu.

Bundan dolayı böyle bir endişe olmasaydı sahabeler Rasulullah'ın kabrini yükseltirlerdi. Fakat ben mescid edinilmesinden korkarım." (Buhari - Müslim)

Cündüp b. Abdullah radiyAllahu anh dedi ki:

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in vefatından beş gün önce şöyle dediğini duydum:

"Sizden bir halilim (çok fazla sevdiğim) olmasından Allah'a sığınırım. Allah, İbrahim'i halil edindiği gibi beni de kendine halil edindi. Şayet ümmetimden birini halil edinecek olsaydım Ebu Bekir'i halil edinirdim. Sizden önceki kavimler rasullerinin kabirlerini mescid ediniyorlardı. Sakın kabirleri mescid edinmeyin. Sizi böyle yapmaktan men ederim." (Müslim)

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem ölümünden beş gün önce bu mesele ile ilgili haber vermesi bu meselenin önemli olduğunu ve Rasulullah'ın tevhidi korumak için çok azimli olduğunu gösterir. Çünkü tevhid bütün rasullerin davetinin özüdür. Ayrıca tevhid, Allah'a olan taatlerin en değerlisidir.

İşlenen günahlar ne kadar büyük olursa olsun, eğer tevhidi bozmayacak şekilde işlenmişse şirkten daha hatiftir.

Zira tevhid, günah işleyen kimsenin günahının cezasını çekmesi sonrası veya hiç ceza çekmeden Allah'ın o kimseye rahmet etmesi sonrası cennete girmeyi, dolayısıyla ebedi kurtuluşu sağlar.

Tevhidi bozan şirk ise; kişinin ebedi cehennemde kalmasını, dolayısıyla ebedi bir hüsrana uğramasını sağlar.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem ümmetini şirkten ve ona götüren yollardan uzaklaştırmak için işte bu sebeple çok çaba göstermiştir.

Kabirler üzerinde mescid inşa etmek de onun sakındırdığı, şirke yol açabilecek amellerden birisidir. İşte bu; Rasulullah'ın ümmetine karşı ne kadar merhametli olduğunu göstermektedir.

İyi bilinmelidir ki; kabirler üzerinde mescit inşa etmek caiz değildir. Çünkü bu, şirke yol açar ve zaman geçip ilim azaldıkça mezardaki ölüye ibadet etmeye sevkeder.

O halde şirkten ve şirke ulaştıran yollardan uzak durmak gerekir. Kendisini şirke götürecek ameller yapan; örneğin; salih bir kimsenin mezarında Allah'a ibadet eden kimselere sert tavır takınmak gerekir.

Yine belli bir kabir tayin edip orada namaz kılmak için yolculuk yapmamak gerekir. Çünkü böyle yapmak, o yeri mescid edinmek manasına gelir. İşte bu sebeple Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem kabirlere karşı namaz kılmayı yasaklamıştır.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kabirlere karşı namaz kılmayın" (Müslim)

İbn-i Mesud radiyAllahu anh, Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

"İnsanların en şerlileri, kıyamet koptuğu zaman hayatta bulunanlar ve kabirleri mescid haline getirenlerdir."

(Ahmed, İbni Huzeyme ve Ebu Hatim sahih senedle rivayet etti. İbni Teymiye bu hadis için sahih dedi)

Mezarların üzerine mescid inşa edilmese bile onun yanında namaz kılmak kabri mescid edinmek demektir. Çünkü her namaz kılınabilen yer mescid sayılır.

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem bu konuda şöyle buyuruyor:

"Yeryüzü benim için tümüyle temiz bir mescid kılındı." (Buhari - Müslim)

Ebu Said el-Hudri radiyAllahu anh'den Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Yeryüzü mezarlık ve hamamlar dışında tümüyle mesciddir." (Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbn-i Mace, Ahmed sahili senedle rivayet ettiler)

Kabirlerin üzerine mescid inşa etmek veya yanında namaz kılmak şirke sebep olabileceğinden Allah rızası için yapılsa bile bütün alimlerin ittifakıyla haramdır.
 
A Çevrimdışı

akilli55

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kaynak : Mısır Müftüsünden Türbeler ve Kabirlerde Namaz Fetvası, 11.09.2012, 14:25:45, velfecr: Kudüs'ün aydınlık ve özgür şafağına doğru

ilginç bir haber. Kabirlerde Namaz kılınmasına fetva vermişler. Yazının Tamamını aşağıya alıntılıyorum. Delil olarak getirdikleri genel olarak şunlar. Bende hayretle okudum.

1. Peygamber, Abu Candal’a ve Abu Basir’e onların ve onların beraberindekilerin evlerine ve ailelerine dönmesi için yazdı. Peygamberin mektubu Abu Candal’a Abu Basir ölüm döşeğindeyken iletildi. Peygamberin mektubunu okurken yatağında öldü. Abu Candal onu oracıkta gömdü ve üstüne bir cami inşa ettirdi."

2. Peygamberimizin kabrinin yanında cami bulunmaktadır. Ömer ve Ebu bekr de burada defnedilmiştir. O da cami ile bağlantılıdır.
Sahabeler bu üç kabre ev sahipliği yapan camide namaz kıldılar ve Aişe bu odada yaşamıştı; zorunlu ve nafile ibadetlerini burada yapmıştı.

3. Hz. ismailin Kabede bulunmasın

Hicr-i İsmail Kabe'nin kuzeybatı duvarının önünde iki ucu Rüknüşşamı ile Rüknülıraki'den 2 m. kadar mesafede olan ve "hatim" adı verilen yarım daire şeklinde ,31 m. yüksekliğinde duvarla çevrili olan ve Kabe'den ayrılmış olmakla birlikte onun bir parçası olan kısma "Hicr" veya "Hicru İsmail" adı verilir.
Burası başlangıçta Kabe'ye dahil idi ve 605 yılındaki yeniden inşası esnasında Mekkeliler ellerindeki malzemenin, Hz. İbrahim'in temelleri üzerine yapılacak inşaatı tamamlamaya yetmeyeceğini anlayınca binanın daha küçük tutulmasına karar verdiler; Hicr adı verilen yeri göğüs hizasında bir duvarla (Hatim) çevirerek Kabe'nin dışında bıraktılar ve Kabe'den olduğu anlaşılsın diye burayı taşla döşediler. Nitekim Hz. Aişe, Kabe'ye girip namaz kılmak istediğini söylediğinde Hz. Peygamber'in onu elinden tutarak Hicr'e soktuğu. "Kabe'ye girmek istersen burada namaz kıl, çünkü o Kabe'den bir parçadır" buyurduğu bilinmektedir (Tirmizi. "Hac", 48; Nesai. "Hac", 128).
Emevller'den iktidara gelen Yezid b. Muaviye'ye biat etmeyerek Hicaz'a 9 yıl 22 gün hakim olan Abdullah b. Zübeyr burayı Hz. İbrahim'in temellerini esas alarak Kabe'ye dahil etti (684). 692 yılında Mekke'ye girerek Abdullah b. Zübeyr'i ortadan kaldıran Haccac b. Yusuf. Halife Abdülmelik b. Mervan'ın onayını alarak Hicr'i tekrar eski haline getirdi. (Hicaz Albümü, Diyanet İşleri Başkanlığı)



Hz. Aişe validemizin rivayeti hakkında yapılan yorum ise ;

Aişe Peygamber’in “Allah Yahudileri ve Hıristiyanları Peygamberlerinin mezarlarını mescit yaptıkları için lanetledi” dediğini aktardı.

Müslim tarafından rivayet edilen şeklinde ise şöyle bir ilave bilgi var, “onların peygamberlerinin ve erdemli kişilerin mezarları”. Cemiyetin âlimleri bu hadisten yola çıkarak, bir peygamberin ya da erdemli bir kişinin mezarlarıyla bağlantılı bir cami inşa etmenin yasaklandığı yorumuna varmadılar. Bir mezarın mescide dönüştürülmesini doğru yorumladılar, bu konuda mezarın kendisinin secde yapılacak bir yere dönüştürülmesine atıfta bulundular. Bu yerde insanlar Hıristiyan ve Yahudilerin yaptığı üzere mezardaki kişiye ibadet ederek secde ederler.





Mısır Müftüsü Ali Cuma, Türbeler ve türbelerde namaz kılınması ile ilgili sorulan soruları şöyle cevaplandırdı:

Share on facebook Share on twitter Share on google Share on live More Sharing Services 1

NAMAZ

Soru:

Mezarlıklarda namaz kılmak caiz midir? İçinde türbe olan camilerde namaz kılmanın adabı nedir? Bu türbeleri mescit olarak kullanmak anlamına mı gelir?

Cevap:

İçlerinde türbelerin (kabirlerin) olduğu camiler meselesi içtihat ilmi açısından ikincil bir sorudur. Cahiller ve nifak tohumları ekmek isteyenler tarafından fenalık için kullanılmıştır. Bu konu, Müslümanlar arasında ayrılık sebebi yapmış ve birbirlerine hakaretler yağdırmalarına neden olmuştur. Bunlardan bazıları diğerlerini mezar üfürükçüleri, icatçılar ve puta tapar diye aşağılamışlardır.

Allah’tan başka güç ve kudret sahibi yoktur. Bu soruyla ilgili bazı bilgileri Allah’ın kör gözleri açması ve sağır kulakları duyurması dileğiyle derledik.

Bu soruyu ele alırken, farklı konular arasında yanlış anlaşılmaya neden olan bir karmaşa var. Öyle ki ne zaman tartışsak bir yere varamıyoruz. Bunları açıklığa kavuşturacağız. Bir türbede (mezarda) dua etmek içinde mezar olan bir camide dua etmek ve namaz kılmakla aynı şey değildir. Bu da bir mezarı mescit yapmaz. Bunları ayırmamız gerekli:

1) Mezarlarda namaz kılmak

2) İçinde mezar olan camilerde namaz kılmak

3) Mezarları mescit yapmak

Öncelikle mezarlarda namaz kılmayı ele alalım. Bir mezar bir insanın gömüldüğü yerdir. Mezarlar, İslam’da ölüleri onurlandırmanın ve saygı göstermenin bir yoludur. Bu nedenle hukuk âlimleri hadislere göre mezarlar üstünde yürümenin uygun olmadığına karar vermiştir. “Peygamber mezarların üstünde yürünmesini yasakladı.” Malikiler bunu özellikle tepecik halindeki mezarlar olarak değerlendirir, Şafi ve Hanbeliler ise ihtiyaç olmaksızın yürünmesinin uygun olmadığına ve sadece bir kabirden diğerine geçmek için başka yol yoksa yürünebileceğine kanidir.

Mezarlıklarda namaz kılma konusuna gelince, Hanefiler bunu uygun bulmamışlardır. Al-Tavri ve Al-Avza'i de bunu habis olduğu ve aynı zamanda Yahudilerin fiiline benzediği için Hanefiler gibi men eder. Bununla beraber mezarlığın bir yanında namaz için ayrılmış bir yer varsa ve necaset yoksa namaz kılınabilir.

Malikiler mezarlıklarda, kullanılan mezarlık olsun ya da olmasın, açık olsun ya da kapalı olsun, Müslüman ya da çoktanrılıların mezarlığı olsun, namaz kılınmasına ehliyet verir.

Şafiler ise işin ayrıntılarına girer ve kendi ekollerinde kararlaştırıldığı üzere tahrip olmuş mezarlarda namaz olmaz çünkü toprak ölünün artıklarıyla karışmıştır derler.

Bu hüküm altınıza serecek bir şeyiniz yoksa geçerlidir. Altınıza bir şey koyduğunuz takdirde de namaz yine hoş karşılanmaz. Yine de mezarın açığa çıkmadığından emin olunursa o zaman namaz kılınan yer temizdir ve namaz geçerlidir. Fakat o halde bile uygun görülmemiştir çünkü o mekânda gömülü bir necaset vardır.

Necasetin açığa çıktığı konusunda şüphe duyulursa iki durum söz konusudur. Bunlardan en doğru olanı namaz geçerlidir çünkü zemin toprak olduğundan temizdir ve necasetin olduğuna şüphe ile hüküm edilemez.

En doğru olan duruma yakın olanı ise (mukabil-al asah) namazın geçersiz olduğudur çünkü zorunlu namaz kişinin üzerine farzdır ve kişi namazı ifa ettiğine şüphe eder ve zorunluluk şüpheyle giderilmez.

Hanbeliler, mezarın eski veya yeni, açığa çıkmış veya çıkmamış olduğuna bakmaksızın bir mezarlıkta namaz kılmanın geçersiz olduğunu söyler. Bir veya iki mezar varsa namaz kılmaya engel bir şey yoktur. Çünkü bu bir mezarlık denilemez; mezarlık üç veya daha fazla mezardan oluşur. Bu mezarların konumlarıyla ilgilidir; çünkü mezarları çevreleyen her yer mezarlık sıfatına uygun değildir ve oralarda namaz kılınmaz.

Onlar, kesin surette birinin gömülü olduğu bir evde üçten fazla mezar da olsa namaz kılmanın men edildiğine hükmeder. Çünkü o ev bir mezarlık değildir.

Bu hukuk âlimlerinin mezarlıklarda namaz kılmak sorusunun cevabıdır. Bu sorunun mezarlıklarla çevrili bir camide namaz kılmakla ilgisi yoktur.

İkincisi: İçinde mezar olan bir camide namaz kılmak

Bir peygamberin ya da erdemli bir kişinin mezarına ev sahipliği yapan camide namaz kılmak geçerli ve dinen meşrudur hatta tavsiye edilebilir bir mertebededir.

Bu hükümle ilgili Kur’an’da, peygamberin sünneti, sahabelerin hareketleri ve onların fiilleriyle ilgili ümmetin uzlaştığına dair deliller vardır.

Kur’anda, “Böylece biz, (insanları) onların hâlinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar (olayın mucizevî tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların hâlini daha iyi bilir” dediler. Duruma hâkim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız” dediler.” [18:21] Ayeti vardır.

Bu ayetin delil olan kısmı mağaradaki insanlara gönderme yapılmasıdır. Onlar bazı insanların, “Onların üstüne bir bina yapalım” dediklerini diğerlerinin de “Onların üzerine kesinlikle bir mabet inşa edebiliriz” dediklerini duydular. Ayetin içeriği ilk açıklamanın çoktanrılılarca, ikinci açıklamanın ise tek tanrılılarca yapıldığına işarettir. Ayet her iki açıklamaya da eşit şekilde yer verir; o açıklamalarda bir yanlışlık olsaydı ayet bir şekilde onu açığa vururdu.

Ayetin her iki açıklamayı da onaylayışı şeriatın her ikisini de onayladığının delilidir.

Aslında ayet tek tanrılı olanların açıklamalarını çoktanrılı olanların vesveseyle kuşatılmış açıklamalarına kıyasla övücü bir bağlamda ele alır. Tek tanrılı olanların açıklaması kesindir. Kesinlikle inşa edebiliriz ifadesi, inancı olan bir bakış açısından çıkmıştır. Sadece inşa etme eylemi arayışında değillerdir bir mescit inşa edebilme arayışındadırlar. Bu açıklamalar o insanların Allah’ı bildiğini, ibadeti ve namazı tanıdığını gösterir.

Al-Razi bu ayete dair açıklamasında “Allah’a dua edecek ve mağara insanlarının kalıntılarını saklayacak bir yer” dedi.

Al-Şavkani de, “Bir caminin inşa edilmesinden bahsedilmesi, ‘İstediklerini elde edenler’in Müslüman olduğu izlenimi verir. Fakat bu kişiler kralların ve sultanların insanları ve bu nedenle diğerlerinin ötesinde istediklerini elde ettiler, ilk yorum daha uygundur” der.

Al-Zacaci, 'Onların durumu ortaya çıktığında inananların öne çıkarılarak muzaffer olduklarına ve yeniden hayat bulduklarına işaret eder çünkü camiler inananlar içindir. Bu Kur’an’da mezarların üstüne cami inşa edilmesi konusunda bahsedilendir" dedi.

Sünnette, Abu Nusayr hakkında 'Abd al-Razak, Ma'mar’dan, o, Muhammad ibn Muslim ibn Sihab al-Zuhri’den, o, al-Muwawir ibn Makhramah ve Marwan ibn al-Hakam’den rivayet etti: "Abu Basir Hudeybiyye Anlaşması’ndan sonra çoktanrılılardan kaçtı. Sahile gitti ve Abu Candal ibn Suhayl ibn 'Amr da çoktanrılılardan kaçtığı için ona katıldı. Sayıları 300’e yaklaşan bir Müslüman gruba katıldılar. Abu Basir onlara namazda imamlık etti ve "Allah en yüce ve büyük olandır. Kim Allah’tan yana olursa Allah da onun yanındadır.”

Abu Candal onlara katıldığında namaza imamlık etti. Ele geçirmedikleri ve içindekileri öldürmedikleri bir Kureyş kervanı geçmedi.

Kureyş, Allah’a onun için yalvaran Peygambere gönderdi ve onun akrabalarını onlara gönderdi. (Abu Basir ve diğerleri) ve onlardan biri ona dönerse onlar güvende olacaklar.

Peygamber, Abu Candal’a ve Abu Basir’e onların ve onların beraberindekilerin evlerine ve ailelerine dönmesi için yazdı. Peygamberin mektubu Abu Candal’a Abu Basir ölüm döşeğindeyken iletildi. Peygamberin mektubunu okurken yatağında öldü. Abu Candal onu oracıkta gömdü ve üstüne bir cami inşa ettirdi."

Peygamberin yakınlarının yaptıklarına gelince, bu Peygamberin gömülmesinde ve bununla ilgili farklı görüşlerde netliğe kavuşur.

İmam Malik’in bu konuda değindiği Peygamberin nerede gömüleceğine dair sahabeler arasındaki farklılıklardan bahistir.

O, “Bazı insanlar peygamberin minber tarafında gömülmesi gerektiğini söylediler. Diğerleri ise tersi yönde ısrar ettiler. Ebu Bekir geldi ve “Ben Allah’ın elçisinin şöyle dediğini duydum, ‘Öldüğü yerde gömülmeyen hiçbir peygamber yoktur’ o yüzden peygamberi gömmek için orada bir çukur kazın”. Bunun delili olarak Allah’ın elçisinin sahabeleri O’nu minber tarafında gömüleceğini, caminin içinde bu yerin belirli bir yer olduğunu söyledi. Hiç kimse onları bu nedenle terslemedi.

Ebu Bekir bu öneriye itiraz etti. Onun bu itirazı Peygamber’in caminin içinde gömülmesine izin verilmeyeceğinden değildi fakat onun ruhunun alındığı yere gömülmesi emrine ters olacağındandı.

Peygamberin gömüldüğü yere bakarsak O’nun ruhunun Aişe’nin odasında teslim alındığını keşfederiz.

Bu oda Müslümanların namaz kıldığı camiye bitişiktir ve odanın camiyle bağlantılı bu konumu, caminin günümüzde evliyaların gömülü olduğu türbelerin camilerle olan konumuyla aynıdır. İnsanlar asıl ibadet yerinde namaz kılarlar.

Bu açıklamalara itiraz eden kişilerin itirazı Peygamber’in mezarınadır. Buna cevap, Peygamberle ilgili hükmün hususları delil gerektirir, bu hükümler onların hususiyeti ile ilgili delil olmadıkça da geneldir. Bu vakada da delil yoktur ve iddia edilen hususiyetler hükümsüzdür.

Bu konumla ilgili Peygamber’e hususi olduğunu kabul edersek (ki olmadığı ortaya konmuştur) cevap Ebu Bekir’in ve Ömer’in O’ndan sonra bu odada gömüldüğüdür. Oda ise camiyle bağlantılıdır. Hususiyet Ömer’e ve Ebubekir’e mi geçmiştir?

Sahabeler bu üç kabre ev sahipliği yapan camide namaz kıldılar ve Aişe bu odada yaşamıştı; zorunlu ve nafile ibadetlerini burada yapmıştı.

Bu sahabelerin üzerinde uzlaştığı davranış olarak değerlendirilmeyecek mi?

Üçüncüsü: Bir mezarın bir mescide dönüştürülmesi içinde mezar olan bir camiyle aynı değildir. Mezarların mescide dönüştürülmesi Peygamber tarafından yasaklanmıştır ve bu da bir caminin bir mezar çevresinde inşa edilmesinden farklıdır. Bu cami ve mezar birbirleriyle bağlantılı olsa da olmasa da böyledir.

Aişe Peygamber’in “Allah Yahudileri ve Hıristiyanları Peygamberlerinin mezarlarını mescit yaptıkları için lanetledi” dediğini aktardı.

Müslim tarafından rivayet edilen şeklinde ise şöyle bir ilave bilgi var, “onların peygamberlerinin ve erdemli kişilerin mezarları”. Cemiyetin âlimleri bu hadisten yola çıkarak, bir peygamberin ya da erdemli bir kişinin mezarlarıyla bağlantılı bir cami inşa etmenin yasaklandığı yorumuna varmadılar. Bir mezarın mescide dönüştürülmesini doğru yorumladılar, bu konuda mezarın kendisinin secde yapılacak bir yere dönüştürülmesine atıfta bulundular. Bu yerde insanlar Hıristiyan ve Yahudilerin yaptığı üzere mezardaki kişiye ibadet ederek secde ederler.

Kur’an der ki, “Onlar Allah'ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i kendilerine rab edindiler. Oysa tek bir ilah olan Allah'a kulluk etmekten başka bir şeyle emir olunmamışlardı. O, onların ortak koştuklarından yücedir!” [9:31]

Müslümanların neyin gerçekten yasak olduğunu bilmeleri lazım ve yine Müslümanların camide yaptıkları eylemlerine bakmadan, bu hadisin Müslümanlara atfen söylendiğini iddia etmemeleri lazım.

Hawaric böyle yaptı, Allah korusun. Ibn ‘Umar dedi ki, “Onlar Kur’an’ın çoktanrılılara atıf yapılan ayetlerini açıkladılar ve onları Müslümanlara uyguladılar”. Bu hadiste atıf yapılanlarla açıklandığı üzere insanların devamlı surette gittiği mezarların bulunduğu camilere benzeyen kiliseler ve sinagoglar yoktur.

Âlimler bu hadislerin manasına nüfuz ederek anladılar ve açık şekilde yorumladılar.

Şeyh al-Sindi bu hadisle ilgili şöyle der, “O’nun bundan maksadı mezarlarıyla ilgili toplumu uyarmaktır; yani Hıristiyan ve Yahudilerin peygamberlerinin mezarlarını mescide çevirmeleri, onlara abartılı şekilde secde etmeleri veya onları ibadet ederken kıble yapmaları hakkında uyarmaktır.”

Denilir ki, erdemli bir kişinin mezarına yakın olarak ve bilhassa Allah’ın lütfuna mazhar olmak için cami inşa edilmesi yasaklanmamıştır.

Ibn Hacar al-'Askalani ve sünnet kitabındaki diğer yorumcular Baydawi’nin sözlerine ilişkin olarak konuştular.

Baydawi, "Yahudiler peygamberlerine, peygamberlerin varlığını abartarak secde ettiklerinden ve onları ibadet ederken dönülecek bir kıble tayin ettiklerinden ve putlaştırdıklarından Allah onları lanetledi ve Müslümanları aynı hareketten men etti.”

Erdemli bir kişinin mezarının yakınında cami inşa etmeye gelince veya o erdemli kişinin mezarında (türbesinde) namaz kılarak onun maneviyatından faydalanmak ve duasına mazhar olmak, onun abartılması anlamına gelmez. Bunda yanlış bir şey yoktur.

Mekke’deki caminin içinde İsmail’in gömüldüğü yeri bilmiyor musunuz? Bu cami bir kişinin ibadet etmek için seçebileceği en uygun mabettir. Mezarlıklarda namaz kılmanın yasaklanması ise açığa çıkmış mezarlar ve oradaki necaset nedeniyledir.”

Al-Mubarkafuri Al Tawrabishati’nin İmam al Tirmizi’nin cami yorumuyla ilgili şöyle dedi: " Al-Tawrabishati iki davranışın hariç tutulduğunu söyledi: birincisi Hıristiyanlar ve Yahudiler peygamberlerini yüceltmek için onların kabirlerinde secdeye varırlardı. İkincisi peygamberlerinin gömüldüğü yerlerde ibadet etmeye meyillilerdi; Allah’a dua ve ibadet ederken kabirleri karşılarına alırlardı. Bu mevzu iki sorunu barındırdığından bunu Allah’a ibadet edilecek en iyi yer olarak yorumladılar.”

Öncekine bakılarak, içinde mezarların bulunduğu camilerde ibadet etmek şayet mezar insanların camiden ayrı olarak ibadet etmelerine yol açmayacak bir mekândaysa doğrudur. Kabre bitişik olan bir camide ibadet etme hususunda ise uygun görülmeyen ve ehliyet verilmeyen bir şey yoktur.

Ahmed bin Hanbel’in ekolüne göre bir şekilde mezar caminin kendisinin içindeyse, cami içinde kılınan namaz geçersizdir ve yasaklanmıştır. Diğer üç imama göre ise ruhsat verilmiştir ve doğrudur. Hepsinin söylediği şudur ki, namaz sırasında mezarın bir kişinin önüne denk gelmesi nedeniyle uygun değildir. Bu durum o mezara ibadet etmeye benzeyebilir. Allah şüphesiz yücedir ve en iyisini bilir.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt