Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Türkiye'de Din Vakıası !

ا Çevrimdışı

التوحيد

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Kendisinin birçok görüşlerine katılmasam da Mehmet Alagaş gerçekleri dile getiren çok güzel bir yazı kaleme almış. Okumanızı hasseten tavsiye ederim. Resimler tarafımdan eklenmiştir.

TÜRKİYE'DE DİN VAKIASI

images



Türkiye'de din vakıası en çok ilgi uyandıran bir vakıa olduğu gibi aynı zamanda en çok istismar edilen, halkın zihnini en çok karıştıran vakıalardan da biridir. Bu karışıklık İslam dininin özünden değil, birbiriyle çelişen birçok anlamların dine yüklenmesinden kaynaklanmaktadır.

“Din nedir?” sorusu etrafında bir kamuoyu araştırması yapsanız, birbiriyle çelişen birçok cevaplar almanıza rağmen “Bilmiyorum” cevabıyla karşılaşmanız pek mümkün olmayacaktır. Çünkü bu meseleyi yani din gerçeğini bilmeyen kitleler olmasına rağmen bilmediğini bilenler yok denecek kadar azdır.

Herkesin bir din tanımı, herkesin bir din görüşü vardır bu toplumda!.

Din konusundaki genel kanı ise din vakasının Allah ile kul arasındaki bazı ilişkileri tanzim eden, namaz, hac, oruç gibi ibadetlerin nasıl yapılacağını açıklayan görüşler manzumesidir.
Nitekim bu tanım, resmi ideolojinin din tanımı olup; okullarda ve bilhassa camilerde halka yansıtılan bir tanımdır.

Halktaki bu yanlış din inancı, genellikle Diyanet teşkilatından kaynaklanan bir inançtır. Din gerçeğini temel olarak camilerde öğrenebileceğini, camilerde göz-lemleyebileceğini düşünen insanlar, camilerde anlatılanları din olarak kabul etmekte ve din gerçeğini bu kabule göre tarif etmektedirler.

0.jpg


Oysa biliyoruz ki bazı istisnalar dışında camilerde yansıtılan din, kesinlikle ve kesinlikle İslam değildir. İslam dinini temelde reddeden bir rejimden ve bu rejimin kuklası haline gelen bir teşkilattan zaten başka bir şey bekleme durumunda da değiliz. Halk arasında din adamı olarak tanınan bu kimselerin dini, genel olarak kendilerine maaş ve makam veren müstekbirlerin dinidir. Müstekbirlerin görüşü ile ellerinde bulunan Kuranı Kerim'in görüşü çatıştığı zaman, “Dut yemiş bülbül” veya “Rüşvet yemiş düldül” gibi, sustuklarını görürsünüz bu satılmışların!.

Resmi din anlayışındaki kutsallığın öz kaynağı, çıkar ve menfaattir. Müstekbirlerin her türlü menfaatlerine kafa salladığı, toplumdaki insanlann aldatılmasında önemli bir fonksiyon üstlendiği için, sözkonusu resmi din anlayışı, müstekbirler nezdinde kutsal bir anlayıştır.

Nitekim “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” ilkesinden hareket ederek, vergisini veren pezevengin kazancını kutsal gören resmi anlayış; aynı emperyalist çıkarcılıkla dine yaklaşmakta ve resmi din anlayışını da, bu yaklaşıma göre kutsamaktadır.

0.jpg


Tabi ki bu resmi din anlayışının, İslam'la herhangi bir ilgisi yoktur. Fuhşu ve fuhşiyatı, faizi ve faizden kaynaklanan her türlü melaneti reddeden İslam; elbetteki fuhşiyatı, faizi ve faizci sistemi baştacı edinen kapitalistlerin beğenisini kazanmayacak ve onlardan kabul görmeyecektir. Çünkü onların İslam'ı kabul ermeleri demek, haksız çıkar ve menfaatleri reddetmeleri demektir.

Gerçi İslam gerçeğine temelde reddedici bir mantıkla yaklaşmalarına rağmen, meselenin halka yansıtılması hiç de böyle değildir. Halkın karşısına her seferinde müslüman etiketleriyle çıkarlar ve kelimelerin üstüne basa basa “İslamiyet, en mükemmel dindir” derler!.

bakara120ly0.jpg


Tabi ki İslamiyetten ve dinden anladıkları ve anlattık*ları çok ayrı şeylerdir. Aynı batıl ifadeleri, aynı yüzsüzlükle tekrarlayıp dururlar.

“Efendim, İslamiyet altıncı yüzyılda gelen bir dindir. O dönemlerde çok barbar ve çok ilkel olan arap kabileleri arasında yayılmıştır. Araplann yerleşmiş bir devlet sistemleri olmadığı için onların bu ihtiyaçlannı karşılamış ve onları aynı din çatısında bir araya toplayabilmiştir. Bizim ata*larımız da bu yüce dini kabul etmişler ve yaptıkları savaşlarla bu dinin bilmem kaç kıtaya yayılmasına vesile olmuşlardır.

Fakat zaman ilerledikçe çağ ve çağın ihtiyaçları değişmeye başlamış, bu değişiklikler karşısında değişmeyen din vaıkası gerilemeye ve İslam toplumlarını geriletmeye başlamıştır. Kilise ile sarayı diğer bir ifadeyle din işleriyle devlet işlerini birbirinden ayırarak tekamül eden batı medeniyeti, din ile devlet ayırımına gitmedikleri için gerileyen İslam ülkeleri üzerinde açık bir üstünlük kazanmışlardır.

Nitekim bu baskın üstünlüğün bir neticesi olarak birçok İslam ülkesini fethetmişler fakat sıra Anadolu topraklarına gelince, karşılarında seçkin evlat, büyük insan, yiğit asker, kahraman komutan, eşsiz kurtarıcı, örnek gazi, nadide lider, ulu önder M. Kemal Atatürk'ü bulmuşlardır. Kemal Atatürk Anadolu topraklarını müstevlilerden kurtardıktan sonra din gerçeğine yönelmiş ve din olgusunu devlet yönetiminden uzaklaşıncı ve aynı zamanda halk kitlelerini dini bağnazlıktan koruyucu önemli inkılablarda bulunmuştur.

Daha sonraki dönemlerde ise laiklik kanunlaştınlmış ve diyanet teşkilatı kurularak, devletin menfaatlerini kutsayan resmi din anlayışı va'zedilmeye başlanmıştır.
Bu anlayışa göre din, insanların sadece ahiretini ilgilendiren bir hadisedir. Bu hadisede insanlarla tanrı arasına girmek, politik çıkarlar için dini duygulardan faydalanmak, en açık ifadeyle dini istismar etmektir. Kimsenin Allah ile kul arasına girmeye hakkı yoktur. İnsanlar istedikleri gibi namaz kılıp, istedikleri gibi oruç tutabilirler. Çağdaş devlet yönetimi ise ondört asır önceki dini hükümlerle değil, yine çağdaş ve medeni olan hükümlerle mümkün olacaktır. Bu hükümleri dini hükümlerle değiştirmeye çalışmak, devletin temelini dini hükümlere oturtmak gericiliktir, yobazlıktır!..

show_image.php


İşte bizlere uzun yıllardır anlatılan ve bizlerin de uzun yıllardır yuttuğu safsatalar bunlardı. Bu anlatılanlara “Safsata” dememiz, henüz bu safsataların tesirinde olan bazı samimi kimselerce yadırganabilecektir. Tabi ki onların bu durumunu gayet doğal karşılıyoruz. Çünkü yalanların, yalan olduğunu bilmek; ancak doğrunun ve doğru ölçülerin bilinmesiyle mümkündür. Oysa bu insanlar şimdiye kadar doğrularla değil, birbirine arka çıkan, birbirini destekleyen sayısız yalanlarla karşılaşmışlardır. Hatta ve hatta din adına söylenen bu yalanları, din adamı kıyafetindeki birçok satılmıştan dinlemişlerdir.

Din adamı kıyafetindeki resmi veya gayriresmi bu satılmışlar, yönetimin başında hangi faşist, hangi kapitalist olursa olsun ona methiyeler yağdırmışlar, onların dine isnat ettikleri yalanlan yine din adına te'yid ve tasdik etmişlerdir.

images


34536576547468.jpg


camiyeirksiyasetkrsmsn385.JPG


Netice olarak Türkiye'de ismine “İslam” denilen fakat gerçek İslam'ın gerçek düşmanı olan birçok din anlayışları ortaya çıkmıştır. Resmi ve gayriresmi olan bu din anlayışlan yine devlet desteği veya devletin çıkarcı mü*samahası ile halk kitleleri arasında oldukça yaygınlaşmıştır.

Artık Türkiye'de “İslam” denilince bu batıl dinler anlaşılmakta, İslam adına yapılan davetler,
İslam adına yapılan tartışmalar, bu batıl dinler esas kabul edilerek yapılmaktadır.
Nitekim kendilerine aydın denilen birçok yazar veya araştırmacının tenkid ve itham ettikleri dinî anlayışlar da, “İslam” adı altındaki bu batıl din anlayışlarıdır.

Camilerde dinledikleri, birçok hacı, hoca ve şeyhlerde gözlemledikleri safsatalan İslam sanan bu aydınlar, kendileri için gayet kolay bir lokma olan bu anlayışlan bazen ciddiye ve çoğu zaman da alaya alarak eleştirmişlerdir. Kendilerine araştırmacı denilen aydınlar ise meselenin tarihi yönüne eğilirken genellikle Osmanlı dönemine kadar inmişler ve Osmanlı döneminde gördükleri bazı çarpıklıkları yine İslam dinine nisbet ederek, İslam dinini hem geçmişte ve hem de günümüzde değerlendirerek sorguladıkları zehabına kapılmışlardır.

Oysa biliyoruz ki İslam dinini hem teoride ve hem de pratikte net olarak tanıyabilmek, teorinin ve pratiğin aynı berraklıkta bulunduğu İslam'ın ilk dönemlerini inceleyebilmekle mümkündür.

Ancak bu incelendiği zaman İslam'ın ne olduğu, insanlara ne getirdiği, nasıl ve ne şekilde yaşanması gerektiği görülecek ve dolayısıyle sonraki asırlarda İslam adına yapılan tüm tatbikatlerin, ne derece İslami olduğu anlaşılabilecektir.

Fakat ne garip ki müslüman olduklannı iddia etmeyen araştırmacılar İslam'ın bu ilk dönemine yeterince eğilmedikleri gibi, müslüman olduklarını iddia eden birçok din görevlisi de buna gerek duymamaktadır. Gerçi buna gerek duymamalarının nedeni, savunmakla yükümlü oldukları batıl din anlayışlarına ters düşmemek içindir.

Çünkü İslam gerçeği anlaşıldığı, İslam'ın ne olup/ne olmadığı açıklık kazandığı zaman; İslam'a nisbet ettikleri birçok görüşün batıl olduğu da açıklık kazanacak ve zavallı halk üzerindeki otoriteleri zayıflayacaktır.

Şanı yüce Râbbimiz din gerçeğini kendi çıkarlanna göre tanımlamaya ve yorumlamaya kalkışan böylesi sapıklara, Kur'an'ı. Kerim'de açıkça şöyle buyurmaktadır.

“De ki; Siz Allah'a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olardan bir. Allah her şeyi bilendir.”

Bu ayet-i kerimede hem bu sapıklar itham edilmekte ve hem de Allah'ın razı olacağı din gerçeğini öğretecek mercinin yine Allah ve Allah'ın Kitab'ı olduğu belirtilmektedir. İşte Allah'ın razı olacağı yegane din olan İslam, Allah'tan ve Allah'ın Resulü Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)'den öğrenildiği zaman, aldatılmakta olan insanlarımız bu gerçekleri kavrayacak ve kendilerine yıllardır anlatılan safsataların, gerçekten yalan olduğunu kavrayabileceklerdir.

Zaten müslüman olarak görevimiz, “Şu yanlıştır, şu çirkindir..” diyerek sağı solu itham etmek değil; insanımıza doğruyu ve güzeli tanıtarak, yanlışın yanlışlığını, çirkinin çirkinliğini bu yolla açığa çıkarmaktır. İşte bu yöntemi şiar edinerek İslam gerçeğini ve İslam'ın bazı temel konulara nasıl yaklaştığını açıklamaya çalışacağız.

Bu açıklamalarda esas alacağımız Kur'an'ı Kerim, insanlardan körükörüne bir itaati, bilinçsiz bir tastiği beklemez. Kur'an'ı Kerim'in birçok yerinde bütün insanlar düşünmeye ve akletmeye davet edilmektedirler.

Dolayısıyle bizler de bütün insanları düşünmeye, akletmeye ve aynca kendilerine düşünür veya araştırmacı denilen aydın(!)ları, güçleri yetiyorsa bu gerçekleri tenkide davet ediyoruz.

İslam dinine eleştirel bir bakış getireceklerse, topluma devlet tarafından lanse edilen resmi din anlayışının emperyalist görüşlerini veya yine devlet tarafından desteklenen gayri-resmi sapık grupların din adına ileri sürdükleri safsataları değil, İslam'ın gerçek değerlerini dikkate alarak eleştirel bir bakış getirsinler.
 
Üst Ana Sayfa Alt