Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Uzaktaki Diri veya Ölüyü Duada Aracı Kılmak Caiz mi?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
VelCihad;271324' Alıntı:
Aşağıda yazmış olduğum gibi, alimlerin nakilleri var, günümüzde sofiler şeyhlerinden istedikleri yardımlara şirk demek ne kadar tutarlı bu taktirde Allahualem. Bunun için sarih bir delil varmı bilmiyorum

1- ibn Teymiyye: Bazı kimselerin Peygamber Efendimizden sallallahu aleyhi ve sellem veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dileklerinin yerine getirilmesidir. Bu da çok görülen bir olaydır. Böyle bir dileğin yerine gelmesi yanı başında duâ edilen mezarda yatan ölünün kerâmeti olarak sayılabilir.
ibn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l-Müstakîm, s. 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. İbn Teymiyye, Sırat-ı Müstakim, Kabir Ziyaretleri bölümü, trc. Pınar Yay. s.493- 494. bsk 2004.

2- Kitâbu’r-Ruh’u sayfa 248 de Yüzüncü delil İbn Teymiyye nin talebesi İbnü’l-Kayyim el-Cevziyye şöyle dedi : Yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, ölülerin ruhlarına kavuşabileceğine, onlara soru sorabileceğine, ölülerin, kendilerinin bilmediği birşeyi haber verebileceklerine ve onları görebileceklerine dair bilginin doğru olduğundan birleşmişlerdir. Bununla ilgili misaller o kadar çoktur ki, inkârla bitirilemez. İbnü’l-Kayyim el-Cevziyye, Kitâbu’r-Ruh, s. 248. İz Yayıncılık.1993

3- İbnu’l-Kayyim de er-Rûh isimli kitabında 28 “Ölülerin bir takım tasarruflarda bulunabileceklerini ve dirilere faydalı olabileceklerini söylemektedirler. Hâs ve dar manada Velî olduğuna inanılan bir kimseden, kerâmet beklenilmesi ne Kitâb ne Sünnet ve ne de İcmâ’a ters düşen bir şey değildir. Hattâ bu kıyasa bile uyar. Şöyle ki, Allah bu âlemde yaptığı rızık ve benzeri yardımlardan birçoğunu, kulları vâsıtasıyla yapar. “ 28

4- İbnu’l-Kayyim er-Rûh:237 Hazreti Ömer radıyallahu anh’a Medine'de hutbe verirken birden binlerce kilometre uzaklıktaki İran’ın Nihavent bölgesinde düşmanlarla savaşan İslâm askerlerini ve askerlerin komutanı Sâriye’yi görmüş, düşmanın arkadan çevirdiğini ona bildirmek için “Sâriye dağa, dağa!” diye nida etmiştir. Sonra da “Cebel, Cebel!” diyerek seslenip uzaktan orduya komuta etmiştir. O komutan bu sesi 2000 kilometre uzaklıktan duymuştur. 31 el-Beyhakî, Le’lekaide Şerhus-Sünnette İbn Merde Veyh el-İsabe, II, 3; İbn Kesîr, Tefsir Bidâye, VII, 131

5- İbn Teymiyye: Vefat etmiş Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri, ümmetinden olan salih bir şahsiyetin bu dilekleri karşılamış olmaları; söz konusu dileklerde bulunmanın mutlaka müstehap olduğunu göstermez. Böyle bir dileğin yerine gelmesi, yani başında dua edilen mezarda yatan ölünün kerameti olarak sayılabilir… İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l-Müstakîm, s. 373-374, Dârul Marife, Beyrut

İbn Teymiyye: Bazı kimselerin Peygamber Efendimizden sallallahu aleyhi ve sellem veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dileklerinin yerine getirilmesidir. Bu da çok görülen bir olaydır. Böyle bir dileğin yerine gelmesi yanı başında duâ edilen mezarda yatan ölünün kerâmeti olarak sayılabilir. 87 İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l-Müstakîm, s. 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. İbn Teymiyye, Sırat-ı Müstakim, Kabir Ziyaretleri bölümü, trc. Pınar Yay. s.493- 494. bsk 2004

Bak kardeşim, bilmiyorum saflığa mı vuruyorsun, bizi mi deniyorsun ama bir an önce gerçek rengini tam belli edip derdini ve ne istediğini net yazarsan senin için de bizim için de hayırlı olur.

Şimdi aktardığın ve sözde kaynak diye verdiğin İbn Teymiyye'nin kitabından ilgili sayfa numarasında bakalım senin dediğin gibi Kabirperestlik var mı?

1- İftira:
"....
....
İbrahim (a.s.) böyle bir yol izlemesinin sebebi onun kavminin yıldızlan ilah edinmiş olması, yani dua ve dileklerini bu yidızlara yöneltmeleri idi. Fakat ne onlar ve nede başka her hangi bir aklı başında kimse bu yıldızlardan birinin gökleri ve yeri yarattığına inanmıyordu. Onlar sadece tıpkı bu sözünü ettiğimiz muşrikler gibi, Allah'ı bir yana bırakıp bu yıldızlara dua ediyorlardı. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim, Halil İbrahim'in dili ile şöyle buyuruyor:
"Siz ve eski atalarınız yok mu? Hep benim düşmanlarımsınız. Yalnız alemlerin Rabb'i benim dostumdur" (Şuara: 26/76-77)

Yine Kur'an'da okuduğumuza göre Halil İbrahim şöyle diyor:
"Hani İbrahim babasına ve kavmine "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım, onlarla hiç bir ilgim yok" demiştik "Ben sadece beni yaratan Allah'a kulluk ederim. Beni doğru yola iletecek olan O'dur" (Zuhruf: 43/26-27)

Görüldüğü gibi, İbrahim peygamber zamanında yaşayan inşaların gerek yükseklerdeki yıldızlara taparak içine düştükleri şirki ve gerekse bu yıldızları sembolize eden anıtlar ile tılsımlara veya ölmüş peygamberler ile salih amelli şahsiyetler temsil eden anıtlara taparak saplandıkları muşrikliklere kesinlikle karşı çıkmakta, hatta aşağıdaki ayet'ten öğrendiğimize göre bu saplantının maddi görüntüsü olarak ortaya çıkan putları ve heykelleri kırıp devirmektedir.
"Sonunda İbrahim o putları parça parça etti, yalnız en büyüklerini bıraktı, belki ona baş vururlar diye" (Enbiya: 6/85)

Söylemek istediğimiz şu ki, yıldızlara taparak şirke saplanmak nasıl ki çok görülmüş bir sapıklık şekli ise ölülerden medet umarak; yani onlara dua ederek, onlara yalvararak ve*ya onlardan himmet bekleyerek şirke düşmek de sık sık görülen bir muşriklik biçimidir.

Rasulullah (s.a.v.) belirli oranda şirke yol açabilir endişesi ile sırf Allah'a yöneltilmiş duaları da içeren namaz ibadetinin mezar başlarında kılınmasını yasakladığına göre ölülerden medet beklemek gibi şirkin ta kendisi olan bir tutuma nasıl göz yumulabilir? İster ölüden doğrudan doğruya bir dileği gerçekleştirmesi veya başa gelen bir belayı savması istenmiş olsun veya isterse ölülerden bu dilekleri Allah'dan istemeleri istenmiş olsun, farketmez.

Hatta peygamberler ve melekler gibi bazı yaratılmışları araya koyarak Allah'a yemin edilmiş olsa bile bu davranış yasaktır. Bu iş araya konmuş yaratılmışların mezarları başında yapılmamış olsa bile. Aslında her hangi bir yaratılmış üzerine yemin edilemez. Böyle bir yemin hem yasak ve hem de bütün mezheb imamlarının görüş birliği ile geçersizdir. Yalnız acaba bu yasak harama yakın bir yasak mı, yoksa kaçınmayı özendirici (tenzihi) bir yasak mıdır, meselesi tartışmalıdır ve daha doğru olan görüşe göre harama yakın (Tahrimi) bir yasaktır. (El-Muğni ve El-Şerh ve El-Kebir: 11/162-164-209; Muellif, Mecmu EI-Fetava: 33/62-68-125; 35/243; 1/204; Bidayet El-Muctehid: 2/499-500)
(İbn-i Teymiyye, Sırat-ı Mustakim, Tevhid Yayınları: 372-376)



2- İftira:

ONSEKİZİNCİ MESELE
Ruhlar Mı Cesetlerden Önce Yaratılmış Yoksa Cesetler Mi Ruhlardan Önce Yaratılmıştır?
.....
........
Yüzüncüsü: Yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, ölülerin ruhlarına kavuşabileceğine; onlara soru sorabileceğine; ölülerin, kendilerinin bilmediği birşeyi haber verebileceklerine ve onları görebileceklerine dair bilginin doğru olduğundan birleşmişlerdir. Bununla ilgili misaller o kadar çoktur ki, inkârla bitirilemez.
Yüzbirincisi: Uyuyan kişi rüyasında bazı şeyler elde eder. Uyanınca da onu vücudunda bulur. İşte bu bir ruhun diğer bir ruha etki etmesidir. Kayrûvânî KitâbuI-Bustân'da Seleften şunları nakleder:
Seleften biri anlatıyor. Ebû Bekir ve Ömer'e söven bir komşum vardı. Günün birinde sövmede ileri gitti. Karşılıklı atıştık. Baktım olmayacak, canım sıkkın bir halde evime geldim. Yatsı namazını kılmadan uyudum. Rüyamda Rasûlullah'ı gördüm. Dedim ki: "Ey Allah'ın Rasûlu, fulanca senin ahabına sövüyor." O da: "Hangilerine?" dedi. "Ebû Bekir'le Ömer'e" deyince; "al şu bıçağı, o adamı boğazla" dedi. Bıçağı aldım. Adamı yatırıp, boğazladım. Elime kanı bulaşmıştı. Bıçağı bıraktım. Kanı silmek için elimi toprağa sürdüm. Uyandığımda komşumun evinden çığlık geliyordu. Bu çığlık nedendir diye sordum. "Fulanca ansızın Öldü" dediler. Sabah olunca gittim. Baktım ki boğazında bıçak izi var. Ibni Ebî Dunyâ'nın Kitâbu'l-Menâmât'ında Kureyşli bir yaşlının şöyle dediği nakledilir: "Şam'da yüzünün yarısı kararmış, eliyle siyahlığı örten bir adam gördüm. Nedenini adam sordum. Dedi ki: "Kimsenin, bunun nedenini sormaması için Allah'a dua ettim. Sorduğuna göre sana anlatayım. Ali b. Ebû Talib aleyhinde çok aşırı giderdim. Bir gece uyurken rüyamda biri geldi ve "benim hakkımda çok aşın giden sen misin?" dedi, arkasından şu yanağıma vurdu. Daha sonra gördüğün gibi bu yüzüm simsiyah oldu" dedi.
(İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 248)

Aynı kitabtan ibretlik cevap:

......

Hz. Mûsâ da: "Ey Allahım, hamd sanadır. Şikâyetler sana bildirilir, yardım senden istenir, meded senden umulur ve işler sana havale edilir. Senin gücünden başka güç ve kuvvet yoktur" demiştir.

Âdemoğullarının efendisi Rasûlullah da şöyle de*miştir:
"Ey Allahım, kuvvetimin azaldığını, çaremin tükendiğini ve insanlar karşısında zayıf düştüğümü Sana arzederim. Sen şubhesiz güçsüzlerin Rabbisin. Sen ki Rabbim! Beni kime bırakıyorsun? Saldırıya uğramayacağım uzak yerlere mi, yoksa işimi kendisine verdiğin düşmana mı bırakıyorsun. Eğer senin bana karşı herhangi bir gadabın yoksa bunlara ben aldırmam. Fakat Senin afiyetin beni kuşatmıştır. Karanlıkların aydınlandığı, dünya ve ahiret işlerinin düzenlendiği vechiyin nuruyla, üzerime gadabınm veya öfkenin bana gelmesinden Sana sığınırım. Razı oluncaya dek hoşnutluk Sana olsun. Hiçbir güç ve kuvvet yoktur ki muhakkak o, Seninledir.
(Taberânî el-Kebîr'de Abdullah b. Ca'fer'den İbni îshak ise senetsiz olarak rivayet etmişlerdir, c. 2, s. 48 Şeyh Elbânî ise, Tahrîc-u fıkhı's-sîre'de (s. 132) hadisi zayıf saymıştır)
Demek ki Allah'a yapılan şikâyet hiçbir şekilde sabra munafî olmaz. Çünkü Yüce Allah: "Bu dert bana dokundu" diyerek kendisine şikâyette bulunan Hz. Eyyûb hakkında: "Gerçekten biz onu sabreden bir kul olarak bulduk. O ne güzel kuldu. Daima bize başvururdu" (Sâd 44) buyurmuştur.
(İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 323)

3- İftira:

Bu mesele de birincisi gibi değerli ve önemli bir meseledir. Soruyu şöyle cevaplandırmak mümkündür. İki çeşit ruh vardır: Mutlu ruh, mutsuz ruh. Mutsuz ruh ziyaretten, görüşmeden mahrumdur, hakettiği azabla meşguldür. Mutlu olan ise ziyarete görüşmeye açıktır; dünyada olanları ve insanları ilgilendiren hususları müzakere eder. Ruhlardan herbiri bilgide eşit olan ruhlara refakat eder. Peygamberimizin ruhu refiki âlâdadır. Yüce Allah: "Kim Allah ve Rasûlü'ne itaat ederse işte o Allah'ın kendilerine iman ettiği nebilerle, sıddîklarla, şehidlerle ve salihlerle beraberdir. Onların refakati ne de güzeldir" (Nisa 69) buyurmaktadır. Ayette geçen beraberlik hem dünyada, hem berzahta hem de ceza gününde olacaktır. Bu üç merhalede kişi sevdiği ile beraberdir.
Cerir, Mansur'dan, o da Ebî Duhâ'dan, [64] o da Mesruh'tan şöyle dediğini rivayet eder: Muhammed'in ashabı dediki: 'Ya Rasûlallah, dünyada senden ayrı düşmemiz sözkonusu değil, ama öldüğün zaman ruhun yükselecek biz de seni göremeyeceğiz, buna üzülüyoruz" deyince: "Kim Allah ve Rasûlü'ne itaat ederse o, Allah'ın kendilerine inam ettiği peygamberlerle, sıddîklarla şehidlerle ve salihlerle beraberdir. Onların refakati ne güzeldir" âyeti celîlesi indi.
Şa'bî [65] anlatıyor: Ensar'dan biri ağlayarak Rasûlullah'a geldi. Peygam*berimizi "Niçin ağlıyorsun?" diye sordu. Adam: "Ey Allah'ın Rasûlü, tek olan Allah'a yemin ederim ki, sen bana ailemden ve malımdan daha sevimlisin. Yine tek olan Allah'a yemin olsun ki nefsimden de daha sevimlisin. Seni ve ailemi hatırlayınca sizi görene kadar içime bir korku düşüyor. Sonra senin ve benim ölümümü düşündüm de bu beraberliğimizden başka beraberliğimizin olmayacağını anladım. Ahirette sen peygamberlerin yanma yükseleceksin. Tabi ben cennete girsem de derecem seninkinden aşağıda olacak..." Bu sözleri duyan Rasûlullah sustu ve: "Kim Allah ve Rasûlü'ne itaat ederse o, Allah'ın kendilerine inam ettiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve salihlerle beraberdirler. Onları refakati ne güzeldir... âlim olarak Allah yeter" âyetine kadar kısım inzal oldu. Ve yine Yüce Allah: "Ey huzura kavuşmuş nefis, sen Rabbinden, Rabbin de senden razı olarak O'na dön Kullarım arasına gir ve cennetime gir" [66]buyurmaktadır. Yani ölüm anında ruha mutlu ruhların arasına katıl, onlarla beraber ol, denir.
İsrâ vakasıyla ilgili Abdullah b. Mesud'un rivayet ettiği hadiste anlatıl*maktadır. Abdullah b. Mesud der ki: "Peygamberimiz İsrâ gecesi Hz. İbrahim'i, Hz. Musa'yı, Hz. İsa'yı görmüştür. Aralarında kıyameti tartıştılar. Önce Hz. İbrahim'e sordular, ancak kıyametle ilgili Hz. İbrahim'in bir bilgisi yoktu. Sonra Musa'ya sordular, ancak o da bilmiyordu. Sıra Hz. İsa'ya gelince dedi ki: "Ben de görevim olduğu halde henüz gerçekleştiremediğim Allah'ın ahdi var Deccal çıkacak. Yeryüzüne inip onu öldüreceğim. Herkes memleketine dönecek. Her tepeden saldıran, bulduğu her suyu bitene kadar içen, vardığı yeri bozan, ifsat eden Ye'cûc ve Me'cûc'le karşılaşacaksınız. Bunun üzerine beni çağıracaklar. Ben de Allah'a duâ edip onları öldüreceğim. Yer, kokusunu Allah'a şikâyet edecek, bana başvuracak. Ben de Allah'a duâ edeceğim, indirdiği yağmurla onları denize dökecektir. Sonra dağlar savrulacak, yerin altı üstüne çıkacak. Allah'ın vadi üzere kıyameti doğuracak gebe kadın gibidir; kimse onun ne zaman patlayacağını, gece mi gündüz mü olaca*ğını bilemez." Hadisi Hakim,[67] Beyhakî ve diğerleri nakletmiştir. [68] Ruhların ilmî müzakereler, yaptıklarına delildir. [69]
Allah Teâla, şehidlerin diri olduklarını ve rablerinin verdiği nzıkîarı yediklerini haber vermektedir. Ayrıca onlar henüz kendilerine kavuşamamış nesilleriyle [70] ve Allah'ın nimetiyle, fazlıyla müjdelenirler. Üç delil ruhların birbirine kavuşacağını gösterir. Birincisi; Allah'ın verdiği rızıkları yemeleri. Rızık yediklerine göre diridirler ve birbirlerine kavuşacaklardır demektir. İkincisi; ölünün, eş ve dostlarıyla kavuşacaklarının önceden müjdelenmesi. Üçüncüsü ise; (istebşera) fiilinin lugatta birbirini müjdelemek, müjdeleşmek anlamına geldiğidir.
Rüyalarda görülenler de bunu ifade eder. Meselâ Salih b. Beşir anlatıyor: "Atâ Selimî'yi ölümünden sonra rüyamda gördüm. Ona dedim ki: "Allah sana merhamet etsin Atâ. Dünya hayatın çok kederli geçti." Atâ: "Evet, ama şimdi çok sevinçliyim, mutluyum." Ona dedim ki: "Şu anda durumun ne?" O ise: "Allah'ın kendilerine inam ettiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve salihlerle beraberim" şeklinde cevap verdi.
Abdullah b. Mübarek anlatıyor: [71] "Süfyân-ı Sevri'yi rüyamda gördüm. "Allah sana ne hükmetti?" diye sordum. Oda dedi ki: "Muhammed ve arkadaşlarına katıldım."
Sahr b. Raşid de: "Ölümünden sonra Abdullah b. Mübârek'ı [72] rüyamda gördüm Ona: "Abdullah, sen ölmemişmiydin?" diye sordum. "Evet" diye cevapladı. "Hakkında Allah'ın hükmü nedir?" Abdullah: "Bütün günahlarımı affetti." Sordum, "Peki ya Sufyân-ı Sevrî?" Abdullah: "Ne hoş! ne hoş! Şimdi O, Allah'ın kendilerine inam ettiği, peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve salihlerle beraberdir. Onlarla dostluk ne güzeldir" dedi.
İbni Ebî Dünyâ Hammad b. Yezîd'den, o da Hişam b. Hasan'dan, o da Yakza binti Raşid'den şöyle dediğini nakleder: "Mervan Mahlemî komşumdu. Kendisi müetehid kadıdır. Ölünce, ona karşı fevkalâde bir sevgi duydum. Birgün rüyama girdi. Dedim ki: "Allah sana neyle muamele etti?" "Beni cennete soktu" dedi. Sonra ne oldu? "Ashâb-ı Yemîn'in katına çıktım." Peki sonra ne oldu? "Sonra mukarrabînin katına çıktım." Orada kimleri gördün? "Hasan'ı, İbni Şîrîn ve Meymun b. Seyyah'ı gördüm." Hammad, Hişam b. Hassan'dan, o da Basra'nın seçkin kadınlarından olan Abdullah'ın annesi anlatıyor: "Rüyamda güzel bir eve girmişim. Oradan da bahçeye. Allah'ın dilediği ölçüde onun güzelliğini hatırlıyorum. Baktım ki etrafında ellerinde kaplar bulunan hizmetçilerin bulunduğu, altından bir sedire dayalı bir adam gördüm. Bu gelen Mervan Mahlem'dir denince gördüğüm şeyin güzelliğine hayran kaldım. Mervan bir sıçradı ve sedirine oturdu." Abdullah'ın annesi anlatıyor: "Uyandım ki o saatte Mervan'ın na'şı kapımdan geçiyordu."

Sarih sünnetlerde de ruhların birbirine kavuşması, tanışması anlatıl*maktadır. İbni Ebî Dünyâ anlatıyor: Muhammed b, Abdullah b. Beziğ'den, o da Fudayl b. Süleyman b. Nümeyrî'den, [73] o da Yahya b Abdurrahman b. Ebî Lebîbe'den, o da dedesinden nakleder. Bişr b, Berrâ b. Ma'rûr ölünce annesi onda büyük bir vecd buldu. Annesi der ki: "Ey Allah'ın Rasûlü! Benî Sele-me'nin ölüleri eksik olmaz. Ruhlar birbiriyle tanışırda Bişr'e selamımı götürürler mi?" Allah Rasûlü buyurdu: Evet, nefsim yedinde bulunan Allah'a yemin olsun ki, ruhlar ağaç tepelerinde kuşların birbirleriyle tanıştığı gibi birbirleriyle tanışırlar. Bundan böyle Benî Seleme'den biri ölünce Bişr'in annesi hemen na'şa varır "Ey adamcağız. Allah'ın selamı üzerine olsun" der, o da selamını alınca: " Bişr'e de selam söyle" derdi.
İbni Ebî Dünyâ, Süfyan'dan, o da Amr b. Dinar'dan, o da Ubeyd b. Umeyr'den [74] nakleder. Dünya haberleri ölülere ulaşır. Kabre bir ölü gelince-"Fülancanın durumu nedir?" derler. "O salih biridir" der. "Pekiyi ya filanca?" "O da salihtir" der. 'Ta öbür adanı?" Der ki: "O yanınıza gelmedi mi?" Onlar da "Hayır" derler. O zaman der ki: "Allah'tan geldik, tekrar O'na döneceğiz. O başka yere götürülmüş olmalı."
Salih Meri der ki: "Bana anlatıldığına göre ölüm anında ruhlar birbirine kavuşurmuş. Ölülerin ruhlarına yeni bir ruh katılınca: "Kalacağın yer nasıldır; temiz bir bedenden mi geldin yoksa kötü bir bedenden mi?" derler. Sonra ağlamaya başlar."
Ubeyd b. Umeyr anlatıyor: "Yolcu kişinin soruşturduğu gibi bir kişi öldüğü zaman ruhlar da onu soruştururlar: "Fülanca ne yaptı? Fülanca ne yaptı?" Eğer öldüğü halde önceki ruhlara katılmamışsa ruhlar derler ki: "O annesi cehenneme gitti."
Said b. Museyyeb anlatıyor: "Bir kimse ölünce yolcunun karşılandığı gibi babası da onu karşılar." [75]
Yine Ubeyd b. Umeyr: "Sevdiklerime kavuşma ümidimi kesseydim ölümüm bir bez parçası gibi olurdu" demektedir.
Muâviye b. Yahya: Abdullah b. Seleme'den, o da Rahm Mesmaî'nin babasından, o da Ebû Eyyûb el-Ensârî'den, Rasûlullah'ı şöyle dediğini nakle*der: [76] Mu'min bir kimse ölünce Allah'ın rahmet ordusu dünyada hayırla müjdeye kavuştuğu gibi ona kavuşurlar ve derler ki: "Kardeşinize bakın da biraz rahatlasın. Çünkü o kedere boğulmuştur." Ona hep soru sorarlar: "Fülanca ne yapıyor? Fülanca kadının durumu nasıl? Fülanca kadın evlendimi?" Eğer kendisinden evvel ölmüş birinden sormuşlarsa: "Allah'tan geldik, O'na döneceğiz. O, annesi cehenneme atılmıştır. O ne kötü anne, ne kötü terbiyeci" derler.
Sözü geçen Yahya b. Bistam, Mesma b. Asım'dan nakleder: Ölümünden iki sene sonra Âsim Cuhderî'yi rüyamda gördüm. Ona dedim ki: "Hâlâ ölmedin mi?" "Evet öldüm" dedi. "Şu anda neredesin?" "Vallahi şu anda cennet bahçelerindeni bir bahçedeyim. Birkaç arkadaş her cuma gecesi ve sabahlan Bekir b. Abdullah el-Müzenî'nin yanma gider, hakkınızda bilgiler toplarız" dedi. "Bizimle ilgili haberleri ruhlarınızla mı yoksa bedenlerinizle mi alırsınız? "Heyhat... Nerede bedenler... [77] Ruhlarla alırız" dedi.

[64] Mursel hadistir. Senedi de sahihtir.

[65] Ebû Hatim'in MerâsîFinde zikredildiği bu eser de mürseldir. Çünkü İmam Şa'bî birçok sahabeden irsal etmiştir.

[66] Fecr sûresi, (89/27).

[67] İbni Mâce (6-1365, 1366) Zevâid'dc der ki: Hadisin senedi sahihtir. Râvîleri sikadır. Müser b. Afâze'yi İbni Hibban sika kabul etmiştir. Diğer râvîler de sikadır. Hakim hadisi rivayet ettikten sonra "bu, senedi sahih bir hadistir" der.

[68] Bunlar büyük kıyametin alametlerindeııdir. Hz. Mesih alamüticrden bir tanesidir. Şöyle ki, Hz. Isa kıyamet kopmadan önce arza inecek ve Deccali, domuzu öldürecek; haçı kıracak, cizyeyi kaldıracak, o gün müslümanlara namaz kıldıracak. Hz. îsâ'nın bu özellikleri sahih hadislerde'te açıklanmıştır. Hz. Mesih'ten bahsederek: Yüce Al*lah: "O, kıyametin bilgisidir" (Zuhruf: 61) buyurmaktadır. Bir kıraatta da: "O, kıya*metin alâmetidir. Yine âyet-i celîlede: "Ehl-i kitaptan olanlar ölümünden önce Ona iman edeceklerdir" buyu-rulmaktadır. (Nisa: 259).

[69] Ben derim ki, burada peygamber ruhlarının ilmî müzakereler yaptığına delil var*dır. Diğerlerinin ruhları böyle değildir.

[70] Ben derim ki, burada da şehidlerin ruhları hakkında doğru bir kanaat vardır. Pey*gamberlerin ruhları nerede şehidlerin vb. ruhları nerede. Böyle bir kıyaslama doğ*ru olur mu?

[71] İbarenin aslında iki yerde Mübarek geçmektedir. Doğrusu da budur.

[72] Abdullah b. Mübârek'e dayanan sened nerede?

[73] Fadayl Nemîrî hakkında et-Takrîb sahibi der ki: "Doğru bir kişidir, ama birçok hatası vardır." İbni Ebî Lebîbe hakkında da İbni Maîn: "O güvenilir değil" der. Ebû Hatim ise: "Güçlü bir râvî değildir" der.

[74] Ubeyd b. Umeyr tabiînden sika bir zattır. Fakat bu kendine nereden ulaşmış? Oysa ki bu vahiysiz bilinemez.

[75] Anlatılanların hepsi haberdir. Ama doğruluğuna delil yok.

[76] İbni Cerîr mürsel olarak nakleder. İbni Merdûye ise Enes hadisini nakleder. îbni Merdûye ile İbni Mubarek Ebû Eyyûb'dan naklederler. Bkz. Fethu'l-kadîr'in Kâri'a sûresinin tefsirine. Mukarib lafzı ve Kitap lafzının senedi zayıftır. Abdullah b. Selmâ'dan hadis alan Muâviye b. Yahya'nın kim olduğunu Öğrenemedim. Bu adla iki kişi var, ikisi de zayıf. Şeyh Elbânî ile bu hadisin senedini incelediğimizde vardığımız sonuç senedin zayıf-olmasıdır.

[77] Yahya b. Bistam hakkında İbni Hibban'ın: "Ondan rivayet etmek helal olmaz" sözü yukarıda geçti.

(İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 27-30)



4- İftira:

Ömer (r.anh)ın, komutanına (diriden diriye) uzaktan (kendisi bile farkına varmamıştır) seslenmesi ve komutanın sesi duyması ehl-i sunnet alimlerince Keramet kabul edilmiştir.

Ömer, İran'ın Nihavend bölgesinde düşmanlarla savaşan İslâm askerlerini ve askerlerden Sariye'yi görmüş, O'na: "Sariye! Dağa, dağa" diye nida etmiştir.
(Bu kıssa birçok şekillerde rivayet edilmiştir. Sahih olan rivayete göre: "Hz. Ömer hutbe okurken bir ara üç defa: "Seriyye, dağ tarafına" diye nida etmiştir. Rasûlullah cihaddan dönünce Hz. Ömer'in yanına gelir, o gün Hz. Ömer'in nidasını duyduklarını haber verir. Ayrıca Hz. Ömer'e uyarak dağa çekilerek zafer kazandıklarını belirtir. Hz. Ömer'e denir ki: "Seriyye dağ tarafına" diye bağıran sen miydin? Bu manada gelen hadis sahihtir. İbni Kesir, el-Bidâye de (c.7, s. 131);

"İsnad, hasen ve ceyyiddir" demektedir? Şeyh Elbânî ise el-Ehâdîsu's-sahîha'da (1110) hadisin mevkuf olduğunu söyler. Hz. Ömer'in orduyu görmüş olduğu hususu kaynaklarda belirtilmemiştir. Bu olayın keşifle olduğunu iddia eden tasavvuf-çuların görüşü böylece boşa çıkmaktadır. Reşid Rıza, el-Fetâvâ'sında buna benzer görüşler açıklamıştır.

(İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 237)



Abd b. Cuveyîn henüz beşikte olan bir çocukla konuşması (Buhârî, Enbiyâ, 48). Sahibiyle konuşan inek kıssası (Buhâri, Enbiya, 54). Hz. Ömer'in Medine'den Nihavend'deki İslam ordusunun kumandanı Sariye "dağa çık diye seslenmesi" ve Sariye'nin bunu duyması (İbn-i Hacer, el-İsâbe, II, 3)

Mu'cize kerâmet için asıl, keramet ise mu'cizenin bir fer'idir. Kişinin eli üzere kerametin zuhur etmesi, o kişinin peygambere ittibâının bereketiyledir. Böylece kerâmetler, aslında peygamberlerin mucizelerine dahildirler. (İbn Teymiyye, el-Furkan beyne Evliyai'r-Rahmân ve Evliyâi'ş-Şeytan, Beyrut 1390 h. s. 124).
Bu sebepledir ki kerâmet, ancak şerîata bağlı kimselerden sadır olur. Şerîata bağlı olmayan kimselerin gösterdiği harikulâdelikler keramet değildir. Ayrıca kerâmetin kendisi, mubah olan şeyler cinsinden olmalıdır. Keramette şerîatın emirlerine muhalif unsurlar bulunamaz.
Keramet, ilmin yollarından sayılmaz ve başkalarına delil olamaz. Hele onu, kişinin masumiyetine ve söylediği herşeyin doğruluğuna yormak, İslam'ın prensipleriyle taban tabana zıttır (İbn Teymiyyle, el-Furkan beyne Evliyai'r-Rahmân ve Evliyâi'ş-Şeytan, Beyrut 1390 h. s. 48-49)

İslamda Keramet


https://www.islam-tr.org/konu/islamda-keramet.22561/


5- İftira:

Rasulullah (s.a.v.) dışında kalan her hangi bir kimseyi araya koyarak yemin ve "Tevessul" edilemeyeceği hususunda alimler arasında görüş birliği vardır. Başka bir deyimle dilekler sadece Allah'dan istenir ve O'nun isim ve sıfatları anılarak yine O'nun üzerine yemin edilebilir.

Rasulullah'tan (s.a.v.) bize ulaşan aşağıdaki Örnek dualar gibi:

"Allahumme inni eselüke biennelekelhamdu Eentel-lahulhannanül mennanü Bediussemavatı velardı. Ya-zelcelali velikram:
Ya Rabbi, sana hamdederek dilediğimi senden istiyorum. Sen bağışlayıcı ve bol ihsan sahibisin. Gökleri ve yeri yoktan varedensin. Ey celal ve ikram sahibi"
(İbn Mace Dua: 2858; Hakim El-Mustedrak: 1/504)

Hadis niteliğindeki bir diğer dua da şöyledir:
"Allahumme inni eselüke bienneke entellahulehid es-samed ellezilemyelid ve lemyuled velam yekunlehu kufuven ehed:
Ya Rabbi, dileğimi senden istiyorum. Sen ki, tek, başka hiç bir şeye muhtaç olmayan, doğurmamış, do-ğurulmamiş ve hiç bir dengi, benzeri olmayan Al­lah'sın"
(îbn Mace Dua: 3857)

Bu tür duaların bir diğeri de şudur:
"Eselüke bikülli ismin huveleke sem m ey t e bihi nefse-ke ev enzeltehu fikitabike ev allemtehu eheden minhal-kıke evisteserte bihi fiilmilgaybi indeke:
Ya Rabbi, dileğimi senden diliyorum. Kendine taktığın, Kitab'ında indirdiğin, her hangi bir yaratığına öğrettiğin veya hiç kimseye bildirmeyerek yanında saklı tuttuğun bütün isimlerin hürmetine"
(Ahmed EI-Musned: 1/391-452; Hakim El-Mustedrak: 1/509-510)

Gerek bunlar ve gerekse bunlara benzer nitelikteki dualar, alimlerin söz birliği ile, meşru (şeriata uygun) dualardır.
Bu arada Allah'dan "Eselüke bimeakıdil izzi minarşike: Ya Rabbi, senin Arş'mın yüce katından dilerim ki", diyerek bir şey istenip istenmeyeceği tartışmalıdır. Bazı alimler hakkında belge bulunduğu gerekçesi ile bu ifadenin kullanılabileceğini söylerken Ebu Hanife'nin böyle söylemeyi mekruh gördüğü nakledilmiştir. Nitekim Ebulhasan Kudu-ri'nin Şerhi Kerhi adlı eserde bildirdiğine göre Bişr b. Velid şöyle diyor:

"Ebu Yusuf'un şöyle dediğini duydum: Ebu Hanife dedi ki: Allah'a dua eden herkes yalnız O'na sığınarak dua etmelidir. Dua ederken "Bimekıdıl izzı minarşike: Arş'inin yüce katına" veya "Bihakkı halkıke: yaratıklarının hakkı için" gibi ifadeler kullanmak bana göre mekruhtur" Ebu Yusuf diyor ki:
"Bana kalırsa "Bimaekıdıl izzi minarşike" ifadesi aslında Allah'ın kendisini ifade ettiği için dualarda kullanılması mekruh değildir. Fakat "Falancanın hakkı için", "Peygamberlerinin hakkı için", "Kabe ve Beytullah hakkı için" gibi ifadeler kullanarak dua etmek mekruhtur".
(İbn-i Teymiyye, Sırat-ı Mustakim, Tevhid Yayınları: 376-379)

Sapık Sözlü Dualar

Kısacası alimlerin ortak görüşüne göre Allah'ın herhangi bir yaratığı adına ondan bir şey dilemek caiz değildir. Çünkü yaratılanın yaratan üzerinde hiç bir hakkı olmadığı İçin hak sahibi olmayan birini araya koyarak O'ndan birşey dilemek yerinde değildir. Fakat eğer dua ederken "Bimeakıd-dizzi minarşike" ifadesi kullanılacak olursa bu acaba bu ifade yaratılmıştan birşey istemek midir, yoksa Allah'dan dilekte bulunmak anlamına mı gelir, meselesi tartışmalıdır. Nitekim Ebu Yusuf, bu ifadenin kaynaklarımızda bulunan bir duada yer aldığını ileri sürerek kullanılabileceğini söylemiştir.

.......

Sözün kısası, peygamberler ve saygıdeğer salih kişiler aracılığı ile Allah'a "Tevessul" etmek iki yoldan olur. Ya onlara bağlılık göstermek ve yollarından gitmekle veya onların dua ve şefaatlerini kazanmakla. Buna karşılık böylelerinin ne yollarını izleyen ve nede şefaatlerini haketmeyen bir kimsenin kuru kuruya onlar aracılığı ile Allah'a "Tevessul" etmesi, kendisine hiç bir yarar sağlamaz. Sözü geçen şahsiyetlerin Allah katındaki itibarları ne kadar yüksek olursa olsun.
Düşünelim ki, gerek ilk müslümanlar ve gerekse mezheb imamları, yaratıklar aracılığı ile Allah'dan bir şey dilemeye yukarda anlattığımız gözle baktıklarına göre yaratıkların ölüleri aracılığı ile dilekte bulunmanın hükmünü varın siz düşünün. İsterse bu ölülerden Allah'dan bir şey dilemeleri ve ister bazı kimselerin yaptıkları gibi doğrudan doğruya dilekleri yerine getirmeleri istenmiş olsun. Yine ister bu dilekte bulunma olayı ölünün mezarı başında veya gıyabında meydana gelmiş olsun. Şeriatımızın teblîğcisi olan Rasulullah (s.a.v.) bu işi kökünden önlediği ve Peygamberlerin mezarlarım mescid edinenleri lanetleyerek, mezar başlarında namaz kılmayı yasaklayarak ve dilekleri sadece Allah'a yöneltmeyi vurgulayarak bu sapıklığa vardıracak bütün kapıları kapattığı halde bu sapıklığın doğrudan doğruya içine, yani ya şirk haline veya şirke götürücü şartlara düşmeye ne demeli?


(İbn-i Teymiyye, Sırat-ı Mustakim, Tevhid Yayınları: 382-398)
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Evet bunlara keramet denilir, fakat istiğase ile ilgili verdiğiniz linkte bu isteği yapan birisinin müşrik olduğu yazıyor, şirk olan bir amel keramet olduğunda caizmi olur?

İstiğasenin meşru olmayan şekli şirktir. Meşru olan şekli Keramet de değildir. Keramet ayrı bir konudur. Birbirine karıştırmamak lazım.
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Tamam işte ilk yazdığım mesaj, istiğasenin meşru kısmına girdiği halde sizin verdiğiniz link bunun şirk olduğunu söylüyor. Bununla ilgili rivayetler yazdığımda bana keramet nedir linkini gönderdiniz.
Eğer benim getirdiğim rivayetlerin kerametle alakası var diyorsanız, soruyorum; bugün insanların uzakta olan şeyhlerinden yardım istemelerine nasıl şirktir diyebiliriz, onların bu amellerinden dolayı küfre girdikleri doğrumu, cübbelinin "bakın Abdulkadir geylani yardım etmez diyordunuz nasıl yardım etti" sözü küfür müdür,
biz küfürdür dersek, " ibnü’l-Kayyim'ın “Ölülerin bir takım tasarruflarda bulunabileceklerini ve dirilere faydalı olabileceklerini söylemektedirler. Hâs ve dar manada Velî olduğuna inanılan bir kimseden, kerâmet beklenilmesi ne Kitâb ne Sünnet ve ne de İcmâ’a ters düşen bir şey değildir." sözünü nereye koyacağız, yada bu konu ile ilgili diğer rivayetleri.
Yani en azından bu amel şirk ise, böyle büyük bir meselede alimlerimizin kitaplarında, seleften hiçmi rivayet yok.


cübbeli 1 yılı aşkın bir süre içeride idi o süre içerisinde adama sorarlar abdulkadir geylani niye gelmedi gelecek yerlerimi ağrıyordu diye bu kadar cahil olmayın admin kardeşimizin verdiği linke ve devamında herşey yazılı ALLAH azze ve celle anlamayı nasip etsin...
 
V Çevrimdışı

VelCihad

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
cübbeli 1 yılı aşkın bir süre içeride idi o süre içerisinde adama sorarlar abdulkadir geylani niye gelmedi gelecek yerlerimi ağrıyordu diye bu kadar cahil olmayın admin kardeşimizin verdiği linke ve devamında herşey yazılı ALLAH azze ve celle anlamayı nasip etsin...
Konuyu müşahhaslaştırıp mecrasından koparmayalım, baştan okursan neyi kastettiğimi anlarsın.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
VelCihad;271324' Alıntı:
Aşağıda yazmış olduğum gibi, alimlerin nakilleri var, günümüzde sofiler şeyhlerinden istedikleri yardımlara şirk demek ne kadar tutarlı bu taktirde Allahualem. Bunun için sarih bir delil varmı bilmiyorum

1- ibn Teymiyye: Bazı kimselerin Peygamber Efendimizden sallallahu aleyhi ve sellem veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dileklerinin yerine getirilmesidir. Bu da çok görülen bir olaydır. Böyle bir dileğin yerine gelmesi yanı başında duâ edilen mezarda yatan ölünün kerâmeti olarak sayılabilir.
ibn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l-Müstakîm, s. 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. İbn Teymiyye, Sırat-ı Müstakim, Kabir Ziyaretleri bölümü, trc. Pınar Yay. s.493- 494. bsk 2004.

2- Kitâbu’r-Ruh’u sayfa 248 de Yüzüncü delil İbn Teymiyye nin talebesi İbnü’l-Kayyim el-Cevziyye şöyle dedi : Yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, ölülerin ruhlarına kavuşabileceğine, onlara soru sorabileceğine, ölülerin, kendilerinin bilmediği birşeyi haber verebileceklerine ve onları görebileceklerine dair bilginin doğru olduğundan birleşmişlerdir. Bununla ilgili misaller o kadar çoktur ki, inkârla bitirilemez. İbnü’l-Kayyim el-Cevziyye, Kitâbu’r-Ruh, s. 248. İz Yayıncılık.1993

3- İbnu’l-Kayyim de er-Rûh isimli kitabında 28 “Ölülerin bir takım tasarruflarda bulunabileceklerini ve dirilere faydalı olabileceklerini söylemektedirler. Hâs ve dar manada Velî olduğuna inanılan bir kimseden, kerâmet beklenilmesi ne Kitâb ne Sünnet ve ne de İcmâ’a ters düşen bir şey değildir. Hattâ bu kıyasa bile uyar. Şöyle ki, Allah bu âlemde yaptığı rızık ve benzeri yardımlardan birçoğunu, kulları vâsıtasıyla yapar. “ 28

4- İbnu’l-Kayyim er-Rûh:237 Hazreti Ömer radıyallahu anh’a Medine'de hutbe verirken birden binlerce kilometre uzaklıktaki İran’ın Nihavent bölgesinde düşmanlarla savaşan İslâm askerlerini ve askerlerin komutanı Sâriye’yi görmüş, düşmanın arkadan çevirdiğini ona bildirmek için “Sâriye dağa, dağa!” diye nida etmiştir. Sonra da “Cebel, Cebel!” diyerek seslenip uzaktan orduya komuta etmiştir. O komutan bu sesi 2000 kilometre uzaklıktan duymuştur. 31 el-Beyhakî, Le’lekaide Şerhus-Sünnette İbn Merde Veyh el-İsabe, II, 3; İbn Kesîr, Tefsir Bidâye, VII, 131

5- İbn Teymiyye: Vefat etmiş Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri, ümmetinden olan salih bir şahsiyetin bu dilekleri karşılamış olmaları; söz konusu dileklerde bulunmanın mutlaka müstehap olduğunu göstermez. Böyle bir dileğin yerine gelmesi, yani başında dua edilen mezarda yatan ölünün kerameti olarak sayılabilir… İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l-Müstakîm, s. 373-374, Dârul Marife, Beyrut

İbn Teymiyye: Bazı kimselerin Peygamber Efendimizden sallallahu aleyhi ve sellem veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dileklerinin yerine getirilmesidir. Bu da çok görülen bir olaydır. Böyle bir dileğin yerine gelmesi yanı başında duâ edilen mezarda yatan ölünün kerâmeti olarak sayılabilir. 87 İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l-Müstakîm, s. 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. İbn Teymiyye, Sırat-ı Müstakim, Kabir Ziyaretleri bölümü, trc. Pınar Yay. s.493- 494. bsk 2004
Bak kardeşim, bilmiyorum saflığa mı vuruyorsun, bizi mi deniyorsun ama bir an önce gerçek rengini tam belli edip derdini ve ne istediğini net yazarsan senin için de bizim için de hayırlı olur.

Şimdi aktardığın ve sözde kaynak diye verdiğin İbn Teymiyye'nin kitabından ilgili sayfa numarasında bakalım senin dediğin gibi Kabirperestlik var mı?

1- İftira:
"....
....
İbrahim (a.s.) böyle bir yol izlemesinin sebebi onun kavminin yıldızlan ilah edinmiş olması, yani dua ve dileklerini bu yidızlara yöneltmeleri idi. Fakat ne onlar ve nede başka her hangi bir aklı başında kimse bu yıldızlardan birinin gökleri ve yeri yarattığına inanmıyordu. Onlar sadece tıpkı bu sözünü ettiğimiz muşrikler gibi, Allah'ı bir yana bırakıp bu yıldızlara dua ediyorlardı. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim, Halil İbrahim'in dili ile şöyle buyuruyor:
"Siz ve eski atalarınız yok mu? Hep benim düşmanlarımsınız. Yalnız alemlerin Rabb'i benim dostumdur" (Şuara: 26/76-77)

Yine Kur'an'da okuduğumuza göre Halil İbrahim şöyle diyor:
"Hani İbrahim babasına ve kavmine "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım, onlarla hiç bir ilgim yok" demiştik "Ben sadece beni yaratan Allah'a kulluk ederim. Beni doğru yola iletecek olan O'dur" (Zuhruf: 43/26-27)

Görüldüğü gibi, İbrahim peygamber zamanında yaşayan inşaların gerek yükseklerdeki yıldızlara taparak içine düştükleri şirki ve gerekse bu yıldızları sembolize eden anıtlar ile tılsımlara veya ölmüş peygamberler ile salih amelli şahsiyetler temsil eden anıtlara taparak saplandıkları muşrikliklere kesinlikle karşı çıkmakta, hatta aşağıdaki ayet'ten öğrendiğimize göre bu saplantının maddi görüntüsü olarak ortaya çıkan putları ve heykelleri kırıp devirmektedir.
"Sonunda İbrahim o putları parça parça etti, yalnız en büyüklerini bıraktı, belki ona baş vururlar diye" (Enbiya: 6/85)

Söylemek istediğimiz şu ki, yıldızlara taparak şirke saplanmak nasıl ki çok görülmüş bir sapıklık şekli ise ölülerden medet umarak; yani onlara dua ederek, onlara yalvararak ve*ya onlardan himmet bekleyerek şirke düşmek de sık sık görülen bir muşriklik biçimidir.

Rasulullah (s.a.v.) belirli oranda şirke yol açabilir endişesi ile sırf Allah'a yöneltilmiş duaları da içeren namaz ibadetinin mezar başlarında kılınmasını yasakladığına göre ölülerden medet beklemek gibi şirkin ta kendisi olan bir tutuma nasıl göz yumulabilir? İster ölüden doğrudan doğruya bir dileği gerçekleştirmesi veya başa gelen bir belayı savması istenmiş olsun veya isterse ölülerden bu dilekleri Allah'dan istemeleri istenmiş olsun, farketmez.

Hatta peygamberler ve melekler gibi bazı yaratılmışları araya koyarak Allah'a yemin edilmiş olsa bile bu davranış yasaktır. Bu iş araya konmuş yaratılmışların mezarları başında yapılmamış olsa bile. Aslında her hangi bir yaratılmış üzerine yemin edilemez. Böyle bir yemin hem yasak ve hem de bütün mezheb imamlarının görüş birliği ile geçersizdir. Yalnız acaba bu yasak harama yakın bir yasak mı, yoksa kaçınmayı özendirici (tenzihi) bir yasak mıdır, meselesi tartışmalıdır ve daha doğru olan görüşe göre harama yakın (Tahrimi) bir yasaktır. (El-Muğni ve El-Şerh ve El-Kebir: 11/162-164-209; Muellif, Mecmu EI-Fetava: 33/62-68-125; 35/243; 1/204; Bidayet El-Muctehid: 2/499-500)
(İbn-i Teymiyye, Sırat-ı Mustakim, Tevhid Yayınları: 372-376)


2- İftira:
ONSEKİZİNCİ MESELE
Ruhlar Mı Cesetlerden Önce Yaratılmış Yoksa Cesetler Mi Ruhlardan Önce Yaratılmıştır?
.....
........
Yüzüncüsü: Yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, ölülerin ruhlarına kavuşabileceğine; onlara soru sorabileceğine; ölülerin, kendilerinin bilmediği birşeyi haber verebileceklerine ve onları görebileceklerine dair bilginin doğru olduğundan birleşmişlerdir. Bununla ilgili misaller o kadar çoktur ki, inkârla bitirilemez.
Yüzbirincisi: Uyuyan kişi rüyasında bazı şeyler elde eder. Uyanınca da onu vücudunda bulur. İşte bu bir ruhun diğer bir ruha etki etmesidir. Kayrûvânî KitâbuI-Bustân'da Seleften şunları nakleder:
Seleften biri anlatıyor. Ebû Bekir ve Ömer'e söven bir komşum vardı. Günün birinde sövmede ileri gitti. Karşılıklı atıştık. Baktım olmayacak, canım sıkkın bir halde evime geldim. Yatsı namazını kılmadan uyudum. Rüyamda Rasûlullah'ı gördüm. Dedim ki: "Ey Allah'ın Rasûlu, fulanca senin ahabına sövüyor." O da: "Hangilerine?" dedi. "Ebû Bekir'le Ömer'e" deyince; "al şu bıçağı, o adamı boğazla" dedi. Bıçağı aldım. Adamı yatırıp, boğazladım. Elime kanı bulaşmıştı. Bıçağı bıraktım. Kanı silmek için elimi toprağa sürdüm. Uyandığımda komşumun evinden çığlık geliyordu. Bu çığlık nedendir diye sordum. "Fulanca ansızın Öldü" dediler. Sabah olunca gittim. Baktım ki boğazında bıçak izi var. Ibni Ebî Dunyâ'nın Kitâbu'l-Menâmât'ında Kureyşli bir yaşlının şöyle dediği nakledilir: "Şam'da yüzünün yarısı kararmış, eliyle siyahlığı örten bir adam gördüm. Nedenini adam sordum. Dedi ki: "Kimsenin, bunun nedenini sormaması için Allah'a dua ettim. Sorduğuna göre sana anlatayım. Ali b. Ebû Talib aleyhinde çok aşırı giderdim. Bir gece uyurken rüyamda biri geldi ve "benim hakkımda çok aşın giden sen misin?" dedi, arkasından şu yanağıma vurdu. Daha sonra gördüğün gibi bu yüzüm simsiyah oldu" dedi.
(İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 248)

Aynı kitabtan ibretlik cevap:

......

Hz. Mûsâ da: "Ey Allahım, hamd sanadır. Şikâyetler sana bildirilir, yardım senden istenir, meded senden umulur ve işler sana havale edilir. Senin gücünden başka güç ve kuvvet yoktur" demiştir.

Âdemoğullarının efendisi Rasûlullah da şöyle de*miştir:
"Ey Allahım, kuvvetimin azaldığını, çaremin tükendiğini ve insanlar karşısında zayıf düştüğümü Sana arzederim. Sen şubhesiz güçsüzlerin Rabbisin. Sen ki Rabbim! Beni kime bırakıyorsun? Saldırıya uğramayacağım uzak yerlere mi, yoksa işimi kendisine verdiğin düşmana mı bırakıyorsun. Eğer senin bana karşı herhangi bir gadabın yoksa bunlara ben aldırmam. Fakat Senin afiyetin beni kuşatmıştır. Karanlıkların aydınlandığı, dünya ve ahiret işlerinin düzenlendiği vechiyin nuruyla, üzerime gadabınm veya öfkenin bana gelmesinden Sana sığınırım. Razı oluncaya dek hoşnutluk Sana olsun. Hiçbir güç ve kuvvet yoktur ki muhakkak o, Seninledir.
(Taberânî el-Kebîr'de Abdullah b. Ca'fer'den İbni îshak ise senetsiz olarak rivayet etmişlerdir, c. 2, s. 48 Şeyh Elbânî ise, Tahrîc-u fıkhı's-sîre'de (s. 132) hadisi zayıf saymıştır)
Demek ki Allah'a yapılan şikâyet hiçbir şekilde sabra munafî olmaz. Çünkü Yüce Allah: "Bu dert bana dokundu" diyerek kendisine şikâyette bulunan Hz. Eyyûb hakkında: "Gerçekten biz onu sabreden bir kul olarak bulduk. O ne güzel kuldu. Daima bize başvururdu" (Sâd 44) buyurmuştur.
(İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 323)

3- İftira:

Bu mesele de birincisi gibi değerli ve önemli bir meseledir. Soruyu şöyle cevaplandırmak mümkündür. İki çeşit ruh vardır: Mutlu ruh, mutsuz ruh. Mutsuz ruh ziyaretten, görüşmeden mahrumdur, hakettiği azabla meşguldür. Mutlu olan ise ziyarete görüşmeye açıktır; dünyada olanları ve insanları ilgilendiren hususları müzakere eder. Ruhlardan herbiri bilgide eşit olan ruhlara refakat eder. Peygamberimizin ruhu refiki âlâdadır. Yüce Allah: "Kim Allah ve Rasûlü'ne itaat ederse işte o Allah'ın kendilerine iman ettiği nebilerle, sıddîklarla, şehidlerle ve salihlerle beraberdir. Onların refakati ne de güzeldir" (Nisa 69) buyurmaktadır. Ayette geçen beraberlik hem dünyada, hem berzahta hem de ceza gününde olacaktır. Bu üç merhalede kişi sevdiği ile beraberdir.
Cerir, Mansur'dan, o da Ebî Duhâ'dan, [64] o da Mesruh'tan şöyle dediğini rivayet eder: Muhammed'in ashabı dediki: 'Ya Rasûlallah, dünyada senden ayrı düşmemiz sözkonusu değil, ama öldüğün zaman ruhun yükselecek biz de seni göremeyeceğiz, buna üzülüyoruz" deyince: "Kim Allah ve Rasûlü'ne itaat ederse o, Allah'ın kendilerine inam ettiği peygamberlerle, sıddîklarla şehidlerle ve salihlerle beraberdir. Onların refakati ne güzeldir" âyeti celîlesi indi.
Şa'bî [65] anlatıyor: Ensar'dan biri ağlayarak Rasûlullah'a geldi. Peygam*berimizi "Niçin ağlıyorsun?" diye sordu. Adam: "Ey Allah'ın Rasûlü, tek olan Allah'a yemin ederim ki, sen bana ailemden ve malımdan daha sevimlisin. Yine tek olan Allah'a yemin olsun ki nefsimden de daha sevimlisin. Seni ve ailemi hatırlayınca sizi görene kadar içime bir korku düşüyor. Sonra senin ve benim ölümümü düşündüm de bu beraberliğimizden başka beraberliğimizin olmayacağını anladım. Ahirette sen peygamberlerin yanma yükseleceksin. Tabi ben cennete girsem de derecem seninkinden aşağıda olacak..." Bu sözleri duyan Rasûlullah sustu ve: "Kim Allah ve Rasûlü'ne itaat ederse o, Allah'ın kendilerine inam ettiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve salihlerle beraberdirler. Onları refakati ne güzeldir... âlim olarak Allah yeter" âyetine kadar kısım inzal oldu. Ve yine Yüce Allah: "Ey huzura kavuşmuş nefis, sen Rabbinden, Rabbin de senden razı olarak O'na dön Kullarım arasına gir ve cennetime gir" [66]buyurmaktadır. Yani ölüm anında ruha mutlu ruhların arasına katıl, onlarla beraber ol, denir.
İsrâ vakasıyla ilgili Abdullah b. Mesud'un rivayet ettiği hadiste anlatıl*maktadır. Abdullah b. Mesud der ki: "Peygamberimiz İsrâ gecesi Hz. İbrahim'i, Hz. Musa'yı, Hz. İsa'yı görmüştür. Aralarında kıyameti tartıştılar. Önce Hz. İbrahim'e sordular, ancak kıyametle ilgili Hz. İbrahim'in bir bilgisi yoktu. Sonra Musa'ya sordular, ancak o da bilmiyordu. Sıra Hz. İsa'ya gelince dedi ki: "Ben de görevim olduğu halde henüz gerçekleştiremediğim Allah'ın ahdi var Deccal çıkacak. Yeryüzüne inip onu öldüreceğim. Herkes memleketine dönecek. Her tepeden saldıran, bulduğu her suyu bitene kadar içen, vardığı yeri bozan, ifsat eden Ye'cûc ve Me'cûc'le karşılaşacaksınız. Bunun üzerine beni çağıracaklar. Ben de Allah'a duâ edip onları öldüreceğim. Yer, kokusunu Allah'a şikâyet edecek, bana başvuracak. Ben de Allah'a duâ edeceğim, indirdiği yağmurla onları denize dökecektir. Sonra dağlar savrulacak, yerin altı üstüne çıkacak. Allah'ın vadi üzere kıyameti doğuracak gebe kadın gibidir; kimse onun ne zaman patlayacağını, gece mi gündüz mü olaca*ğını bilemez." Hadisi Hakim,[67] Beyhakî ve diğerleri nakletmiştir. [68] Ruhların ilmî müzakereler, yaptıklarına delildir. [69]
Allah Teâla, şehidlerin diri olduklarını ve rablerinin verdiği nzıkîarı yediklerini haber vermektedir. Ayrıca onlar henüz kendilerine kavuşamamış nesilleriyle [70] ve Allah'ın nimetiyle, fazlıyla müjdelenirler. Üç delil ruhların birbirine kavuşacağını gösterir. Birincisi; Allah'ın verdiği rızıkları yemeleri. Rızık yediklerine göre diridirler ve birbirlerine kavuşacaklardır demektir. İkincisi; ölünün, eş ve dostlarıyla kavuşacaklarının önceden müjdelenmesi. Üçüncüsü ise; (istebşera) fiilinin lugatta birbirini müjdelemek, müjdeleşmek anlamına geldiğidir.
Rüyalarda görülenler de bunu ifade eder. Meselâ Salih b. Beşir anlatıyor: "Atâ Selimî'yi ölümünden sonra rüyamda gördüm. Ona dedim ki: "Allah sana merhamet etsin Atâ. Dünya hayatın çok kederli geçti." Atâ: "Evet, ama şimdi çok sevinçliyim, mutluyum." Ona dedim ki: "Şu anda durumun ne?" O ise: "Allah'ın kendilerine inam ettiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve salihlerle beraberim" şeklinde cevap verdi.
Abdullah b. Mübarek anlatıyor: [71] "Süfyân-ı Sevri'yi rüyamda gördüm. "Allah sana ne hükmetti?" diye sordum. Oda dedi ki: "Muhammed ve arkadaşlarına katıldım."
Sahr b. Raşid de: "Ölümünden sonra Abdullah b. Mübârek'ı [72] rüyamda gördüm Ona: "Abdullah, sen ölmemişmiydin?" diye sordum. "Evet" diye cevapladı. "Hakkında Allah'ın hükmü nedir?" Abdullah: "Bütün günahlarımı affetti." Sordum, "Peki ya Sufyân-ı Sevrî?" Abdullah: "Ne hoş! ne hoş! Şimdi O, Allah'ın kendilerine inam ettiği, peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve salihlerle beraberdir. Onlarla dostluk ne güzeldir" dedi.
İbni Ebî Dünyâ Hammad b. Yezîd'den, o da Hişam b. Hasan'dan, o da Yakza binti Raşid'den şöyle dediğini nakleder: "Mervan Mahlemî komşumdu. Kendisi müetehid kadıdır. Ölünce, ona karşı fevkalâde bir sevgi duydum. Birgün rüyama girdi. Dedim ki: "Allah sana neyle muamele etti?" "Beni cennete soktu" dedi. Sonra ne oldu? "Ashâb-ı Yemîn'in katına çıktım." Peki sonra ne oldu? "Sonra mukarrabînin katına çıktım." Orada kimleri gördün? "Hasan'ı, İbni Şîrîn ve Meymun b. Seyyah'ı gördüm." Hammad, Hişam b. Hassan'dan, o da Basra'nın seçkin kadınlarından olan Abdullah'ın annesi anlatıyor: "Rüyamda güzel bir eve girmişim. Oradan da bahçeye. Allah'ın dilediği ölçüde onun güzelliğini hatırlıyorum. Baktım ki etrafında ellerinde kaplar bulunan hizmetçilerin bulunduğu, altından bir sedire dayalı bir adam gördüm. Bu gelen Mervan Mahlem'dir denince gördüğüm şeyin güzelliğine hayran kaldım. Mervan bir sıçradı ve sedirine oturdu." Abdullah'ın annesi anlatıyor: "Uyandım ki o saatte Mervan'ın na'şı kapımdan geçiyordu."

Sarih sünnetlerde de ruhların birbirine kavuşması, tanışması anlatıl*maktadır. İbni Ebî Dünyâ anlatıyor: Muhammed b, Abdullah b. Beziğ'den, o da Fudayl b. Süleyman b. Nümeyrî'den, [73] o da Yahya b Abdurrahman b. Ebî Lebîbe'den, o da dedesinden nakleder. Bişr b, Berrâ b. Ma'rûr ölünce annesi onda büyük bir vecd buldu. Annesi der ki: "Ey Allah'ın Rasûlü! Benî Sele-me'nin ölüleri eksik olmaz. Ruhlar birbiriyle tanışırda Bişr'e selamımı götürürler mi?" Allah Rasûlü buyurdu: Evet, nefsim yedinde bulunan Allah'a yemin olsun ki, ruhlar ağaç tepelerinde kuşların birbirleriyle tanıştığı gibi birbirleriyle tanışırlar. Bundan böyle Benî Seleme'den biri ölünce Bişr'in annesi hemen na'şa varır "Ey adamcağız. Allah'ın selamı üzerine olsun" der, o da selamını alınca: " Bişr'e de selam söyle" derdi.
İbni Ebî Dünyâ, Süfyan'dan, o da Amr b. Dinar'dan, o da Ubeyd b. Umeyr'den [74] nakleder. Dünya haberleri ölülere ulaşır. Kabre bir ölü gelince-"Fülancanın durumu nedir?" derler. "O salih biridir" der. "Pekiyi ya filanca?" "O da salihtir" der. 'Ta öbür adanı?" Der ki: "O yanınıza gelmedi mi?" Onlar da "Hayır" derler. O zaman der ki: "Allah'tan geldik, tekrar O'na döneceğiz. O başka yere götürülmüş olmalı."
Salih Meri der ki: "Bana anlatıldığına göre ölüm anında ruhlar birbirine kavuşurmuş. Ölülerin ruhlarına yeni bir ruh katılınca: "Kalacağın yer nasıldır; temiz bir bedenden mi geldin yoksa kötü bir bedenden mi?" derler. Sonra ağlamaya başlar."
Ubeyd b. Umeyr anlatıyor: "Yolcu kişinin soruşturduğu gibi bir kişi öldüğü zaman ruhlar da onu soruştururlar: "Fülanca ne yaptı? Fülanca ne yaptı?" Eğer öldüğü halde önceki ruhlara katılmamışsa ruhlar derler ki: "O annesi cehenneme gitti."
Said b. Museyyeb anlatıyor: "Bir kimse ölünce yolcunun karşılandığı gibi babası da onu karşılar." [75]
Yine Ubeyd b. Umeyr: "Sevdiklerime kavuşma ümidimi kesseydim ölümüm bir bez parçası gibi olurdu" demektedir.
Muâviye b. Yahya: Abdullah b. Seleme'den, o da Rahm Mesmaî'nin babasından, o da Ebû Eyyûb el-Ensârî'den, Rasûlullah'ı şöyle dediğini nakle*der: [76] Mu'min bir kimse ölünce Allah'ın rahmet ordusu dünyada hayırla müjdeye kavuştuğu gibi ona kavuşurlar ve derler ki: "Kardeşinize bakın da biraz rahatlasın. Çünkü o kedere boğulmuştur." Ona hep soru sorarlar: "Fülanca ne yapıyor? Fülanca kadının durumu nasıl? Fülanca kadın evlendimi?" Eğer kendisinden evvel ölmüş birinden sormuşlarsa: "Allah'tan geldik, O'na döneceğiz. O, annesi cehenneme atılmıştır. O ne kötü anne, ne kötü terbiyeci" derler.
Sözü geçen Yahya b. Bistam, Mesma b. Asım'dan nakleder: Ölümünden iki sene sonra Âsim Cuhderî'yi rüyamda gördüm. Ona dedim ki: "Hâlâ ölmedin mi?" "Evet öldüm" dedi. "Şu anda neredesin?" "Vallahi şu anda cennet bahçelerindeni bir bahçedeyim. Birkaç arkadaş her cuma gecesi ve sabahlan Bekir b. Abdullah el-Müzenî'nin yanma gider, hakkınızda bilgiler toplarız" dedi. "Bizimle ilgili haberleri ruhlarınızla mı yoksa bedenlerinizle mi alırsınız? "Heyhat... Nerede bedenler... [77] Ruhlarla alırız" dedi.

[64] Mursel hadistir. Senedi de sahihtir.
[65] Ebû Hatim'in MerâsîFinde zikredildiği bu eser de mürseldir. Çünkü İmam Şa'bî birçok sahabeden irsal etmiştir.

[66] Fecr sûresi, (89/27).

[67] İbni Mâce (6-1365, 1366) Zevâid'dc der ki: Hadisin senedi sahihtir. Râvîleri sikadır. Müser b. Afâze'yi İbni Hibban sika kabul etmiştir. Diğer râvîler de sikadır. Hakim hadisi rivayet ettikten sonra "bu, senedi sahih bir hadistir" der.

[68] Bunlar büyük kıyametin alametlerindeııdir. Hz. Mesih alamüticrden bir tanesidir. Şöyle ki, Hz. Isa kıyamet kopmadan önce arza inecek ve Deccali, domuzu öldürecek; haçı kıracak, cizyeyi kaldıracak, o gün müslümanlara namaz kıldıracak. Hz. îsâ'nın bu özellikleri sahih hadislerde'te açıklanmıştır. Hz. Mesih'ten bahsederek: Yüce Al*lah: "O, kıyametin bilgisidir" (Zuhruf: 61) buyurmaktadır. Bir kıraatta da: "O, kıya*metin alâmetidir. Yine âyet-i celîlede: "Ehl-i kitaptan olanlar ölümünden önce Ona iman edeceklerdir" buyu-rulmaktadır. (Nisa: 259).

[69] Ben derim ki, burada peygamber ruhlarının ilmî müzakereler yaptığına delil var*dır. Diğerlerinin ruhları böyle değildir.

[70] Ben derim ki, burada da şehidlerin ruhları hakkında doğru bir kanaat vardır. Pey*gamberlerin ruhları nerede şehidlerin vb. ruhları nerede. Böyle bir kıyaslama doğ*ru olur mu?

[71] İbarenin aslında iki yerde Mübarek geçmektedir. Doğrusu da budur.

[72] Abdullah b. Mübârek'e dayanan sened nerede?

[73] Fadayl Nemîrî hakkında et-Takrîb sahibi der ki: "Doğru bir kişidir, ama birçok hatası vardır." İbni Ebî Lebîbe hakkında da İbni Maîn: "O güvenilir değil" der. Ebû Hatim ise: "Güçlü bir râvî değildir" der.

[74] Ubeyd b. Umeyr tabiînden sika bir zattır. Fakat bu kendine nereden ulaşmış? Oysa ki bu vahiysiz bilinemez.

[75] Anlatılanların hepsi haberdir. Ama doğruluğuna delil yok.

[76] İbni Cerîr mürsel olarak nakleder. İbni Merdûye ise Enes hadisini nakleder. îbni Merdûye ile İbni Mubarek Ebû Eyyûb'dan naklederler. Bkz. Fethu'l-kadîr'in Kâri'a sûresinin tefsirine. Mukarib lafzı ve Kitap lafzının senedi zayıftır. Abdullah b. Selmâ'dan hadis alan Muâviye b. Yahya'nın kim olduğunu Öğrenemedim. Bu adla iki kişi var, ikisi de zayıf. Şeyh Elbânî ile bu hadisin senedini incelediğimizde vardığımız sonuç senedin zayıf-olmasıdır.

[77] Yahya b. Bistam hakkında İbni Hibban'ın: "Ondan rivayet etmek helal olmaz" sözü yukarıda geçti.

(İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 27-30)


4- İftira:

Ömer (r.anh)ın, komutanına (diriden diriye) uzaktan (kendisi bile farkına varmamıştır) seslenmesi ve komutanın sesi duyması ehl-i sunnet alimlerince Keramet kabul edilmiştir.

Ömer, İran'ın Nihavend bölgesinde düşmanlarla savaşan İslâm askerlerini ve askerlerden Sariye'yi görmüş, O'na: "Sariye! Dağa, dağa" diye nida etmiştir.
(Bu kıssa birçok şekillerde rivayet edilmiştir. Sahih olan rivayete göre: "Hz. Ömer hutbe okurken bir ara üç defa: "Seriyye, dağ tarafına" diye nida etmiştir. Rasûlullah cihaddan dönünce Hz. Ömer'in yanına gelir, o gün Hz. Ömer'in nidasını duyduklarını haber verir. Ayrıca Hz. Ömer'e uyarak dağa çekilerek zafer kazandıklarını belirtir. Hz. Ömer'e denir ki: "Seriyye dağ tarafına" diye bağıran sen miydin? Bu manada gelen hadis sahihtir. İbni Kesir, el-Bidâye de (c.7, s. 131);

"İsnad, hasen ve ceyyiddir" demektedir? Şeyh Elbânî ise el-Ehâdîsu's-sahîha'da (1110) hadisin mevkuf olduğunu söyler. Hz. Ömer'in orduyu görmüş olduğu hususu kaynaklarda belirtilmemiştir. Bu olayın keşifle olduğunu iddia eden tasavvuf-çuların görüşü böylece boşa çıkmaktadır. Reşid Rıza, el-Fetâvâ'sında buna benzer görüşler açıklamıştır.

(İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 237)


Abd b. Cuveyîn henüz beşikte olan bir çocukla konuşması (Buhârî, Enbiyâ, 48). Sahibiyle konuşan inek kıssası (Buhâri, Enbiya, 54). Hz. Ömer'in Medine'den Nihavend'deki İslam ordusunun kumandanı Sariye "dağa çık diye seslenmesi" ve Sariye'nin bunu duyması (İbn-i Hacer, el-İsâbe, II, 3)

Mu'cize kerâmet için asıl, keramet ise mu'cizenin bir fer'idir. Kişinin eli üzere kerametin zuhur etmesi, o kişinin peygambere ittibâının bereketiyledir. Böylece kerâmetler, aslında peygamberlerin mucizelerine dahildirler. (İbn Teymiyye, el-Furkan beyne Evliyai'r-Rahmân ve Evliyâi'ş-Şeytan, Beyrut 1390 h. s. 124).
Bu sebepledir ki kerâmet, ancak şerîata bağlı kimselerden sadır olur. Şerîata bağlı olmayan kimselerin gösterdiği harikulâdelikler keramet değildir. Ayrıca kerâmetin kendisi, mubah olan şeyler cinsinden olmalıdır. Keramette şerîatın emirlerine muhalif unsurlar bulunamaz.
Keramet, ilmin yollarından sayılmaz ve başkalarına delil olamaz. Hele onu, kişinin masumiyetine ve söylediği herşeyin doğruluğuna yormak, İslam'ın prensipleriyle taban tabana zıttır (İbn Teymiyyle, el-Furkan beyne Evliyai'r-Rahmân ve Evliyâi'ş-Şeytan, Beyrut 1390 h. s. 48-49)

İslamda Keramet


https://www.islam-tr.org/konu/islamda-keramet.22561/

5- İftira:

Rasulullah (s.a.v.) dışında kalan her hangi bir kimseyi araya koyarak yemin ve "Tevessul" edilemeyeceği hususunda alimler arasında görüş birliği vardır. Başka bir deyimle dilekler sadece Allah'dan istenir ve O'nun isim ve sıfatları anılarak yine O'nun üzerine yemin edilebilir.
Rasulullah'tan (s.a.v.) bize ulaşan aşağıdaki Örnek dualar gibi:

"Allahumme inni eselüke biennelekelhamdu Eentel-lahulhannanül mennanü Bediussemavatı velardı. Ya-zelcelali velikram:
Ya Rabbi, sana hamdederek dilediğimi senden istiyorum. Sen bağışlayıcı ve bol ihsan sahibisin. Gökleri ve yeri yoktan varedensin. Ey celal ve ikram sahibi"
(İbn Mace Dua: 2858; Hakim El-Mustedrak: 1/504)

Hadis niteliğindeki bir diğer dua da şöyledir:
"Allahumme inni eselüke bienneke entellahulehid es-samed ellezilemyelid ve lemyuled velam yekunlehu kufuven ehed:
Ya Rabbi, dileğimi senden istiyorum. Sen ki, tek, başka hiç bir şeye muhtaç olmayan, doğurmamış, do-ğurulmamiş ve hiç bir dengi, benzeri olmayan Al­lah'sın"
(îbn Mace Dua: 3857)
Bu tür duaların bir diğeri de şudur:
"Eselüke bikülli ismin huveleke sem m ey t e bihi nefse-ke ev enzeltehu fikitabike ev allemtehu eheden minhal-kıke evisteserte bihi fiilmilgaybi indeke:
Ya Rabbi, dileğimi senden diliyorum. Kendine taktığın, Kitab'ında indirdiğin, her hangi bir yaratığına öğrettiğin veya hiç kimseye bildirmeyerek yanında saklı tuttuğun bütün isimlerin hürmetine"
(Ahmed EI-Musned: 1/391-452; Hakim El-Mustedrak: 1/509-510)

Gerek bunlar ve gerekse bunlara benzer nitelikteki dualar, alimlerin söz birliği ile, meşru (şeriata uygun) dualardır.
Bu arada Allah'dan "Eselüke bimeakıdil izzi minarşike: Ya Rabbi, senin Arş'mın yüce katından dilerim ki", diyerek bir şey istenip istenmeyeceği tartışmalıdır. Bazı alimler hakkında belge bulunduğu gerekçesi ile bu ifadenin kullanılabileceğini söylerken Ebu Hanife'nin böyle söylemeyi mekruh gördüğü nakledilmiştir. Nitekim Ebulhasan Kudu-ri'nin Şerhi Kerhi adlı eserde bildirdiğine göre Bişr b. Velid şöyle diyor:

"Ebu Yusuf'un şöyle dediğini duydum: Ebu Hanife dedi ki: Allah'a dua eden herkes yalnız O'na sığınarak dua etmelidir. Dua ederken "Bimekıdıl izzı minarşike: Arş'inin yüce katına" veya "Bihakkı halkıke: yaratıklarının hakkı için" gibi ifadeler kullanmak bana göre mekruhtur" Ebu Yusuf diyor ki:
"Bana kalırsa "Bimaekıdıl izzi minarşike" ifadesi aslında Allah'ın kendisini ifade ettiği için dualarda kullanılması mekruh değildir. Fakat "Falancanın hakkı için", "Peygamberlerinin hakkı için", "Kabe ve Beytullah hakkı için" gibi ifadeler kullanarak dua etmek mekruhtur".
(İbn-i Teymiyye, Sırat-ı Mustakim, Tevhid Yayınları: 376-379)

Sapık Sözlü Dualar

Kısacası alimlerin ortak görüşüne göre Allah'ın herhangi bir yaratığı adına ondan bir şey dilemek caiz değildir. Çünkü yaratılanın yaratan üzerinde hiç bir hakkı olmadığı İçin hak sahibi olmayan birini araya koyarak O'ndan birşey dilemek yerinde değildir. Fakat eğer dua ederken "Bimeakıd-dizzi minarşike" ifadesi kullanılacak olursa bu acaba bu ifade yaratılmıştan birşey istemek midir, yoksa Allah'dan dilekte bulunmak anlamına mı gelir, meselesi tartışmalıdır. Nitekim Ebu Yusuf, bu ifadenin kaynaklarımızda bulunan bir duada yer aldığını ileri sürerek kullanılabileceğini söylemiştir.
.......

Sözün kısası, peygamberler ve saygıdeğer salih kişiler aracılığı ile Allah'a "Tevessul" etmek iki yoldan olur. Ya onlara bağlılık göstermek ve yollarından gitmekle veya onların dua ve şefaatlerini kazanmakla. Buna karşılık böylelerinin ne yollarını izleyen ve nede şefaatlerini haketmeyen bir kimsenin kuru kuruya onlar aracılığı ile Allah'a "Tevessul" etmesi, kendisine hiç bir yarar sağlamaz. Sözü geçen şahsiyetlerin Allah katındaki itibarları ne kadar yüksek olursa olsun.
Düşünelim ki, gerek ilk müslümanlar ve gerekse mezheb imamları, yaratıklar aracılığı ile Allah'dan bir şey dilemeye yukarda anlattığımız gözle baktıklarına göre yaratıkların ölüleri aracılığı ile dilekte bulunmanın hükmünü varın siz düşünün. İsterse bu ölülerden Allah'dan bir şey dilemeleri ve ister bazı kimselerin yaptıkları gibi doğrudan doğruya dilekleri yerine getirmeleri istenmiş olsun. Yine ister bu dilekte bulunma olayı ölünün mezarı başında veya gıyabında meydana gelmiş olsun. Şeriatımızın teblîğcisi olan Rasulullah (s.a.v.) bu işi kökünden önlediği ve Peygamberlerin mezarlarım mescid edinenleri lanetleyerek, mezar başlarında namaz kılmayı yasaklayarak ve dilekleri sadece Allah'a yöneltmeyi vurgulayarak bu sapıklığa vardıracak bütün kapıları kapattığı halde bu sapıklığın doğrudan doğruya içine, yani ya şirk haline veya şirke götürücü şartlara düşmeye ne demeli?


(İbn-i Teymiyye, Sırat-ı Mustakim, Tevhid Yayınları: 382-398)
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
İlla edeb, illa edeb ..

Utanmadan halâ konuşabiliyor musun? Evvela bir önceki yazında iftira attırğın İbn Kayyım ve İbn Teymiyye'den ve burada saptırmaya çalıştığın okuyuculardan özür dileyeceksin! Utanmıyor musun, şeyhlerin itikadlerini kendi kitaplarından tam tersi çarpıtarak buraya delil diye sunmaya? Senin bundan sonraki hangi kaynağına kim nasıl niye güvensin, itibar etsin?

Aktardığın Razi'nin açıklaması, Kerâmet hakkındadır. Bunda bir ihtilaf zaten yok.

Kerâmet İslam'da mumkun diye, her zaman ve herkes (bilhassa sofiyye) buna sanki muktedirmiş gibi ve kendi iradesiymiş / elindeymiş gibi veya "Allah'ın gücü yetmez mi?" mantığıyla beni duyar, görür yardım eder anlayışında bir itikatta olursa bu sapıklıktır. Çünkü Allah'ın (c.c.) gücünün yetmediği bir mesele yoktur ve Allahın gücü misal getirilerek delil getirilmiş sayılmaz. Aksi taktirde boz Eşek'te duyar, yardım eder vs, o zaman aranızda ne fark var? denilir. Bu sebeble Kerâmet yanlış anlaşıldığı için "İslam'da kerâmet" linkini tavsiye ettik. Ehli sunnete göre kerâmet anlayışı ile ehl-i hikaye ve'l menkıbenin (sofiyye) kerâmet anlayışındaki farkı görmüş olursunuz.

Kabirdeki Ölülere ve Fail-i Meçhul Dirilere Tevessul


https://www.islam-tr.org/konu/birin...utun-diye-seslensin-sozunun-asli-nedir.22503/
 
V Çevrimdışı

VelCihad

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
İlla edeb, illa edeb .. Utanmadan halâ konuşabiliyor musun? Evvela bir önceki yazında iftira attırğın İbn Kayyım ve İbn Teymiyye'den ve burada saptırmaya çalıştığın okuyuculardan özür dileyeceksin! Utanmıyor musun, şeyhlerin itikadlerini kendi kitaplarından tam tersi çarpıtarak buraya delil diye sunmaya? Senin bundan sonraki hangi kaynağına kim nasıl niye güvensin, itibar etsin?
İlk getirdiğim delilleri netten aldım, son yazdığım kaynakların sabitliği hususunda tereddütüm olmadığından, ilk rivayetlerde sahihdir diye düşündüm, kim uydurarak nete koymuşsa Allah'a hesab verecek o dur.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
İlk getirdiğim delilleri netten aldım, son yazdığım kaynakların sabitliği hususunda tereddütüm olmadığından, ilk rivayetlerde sahihdir diye düşündüm, kim uydurarak nete koymuşsa Allah'a hesab verecek o dur.
Son aktardıklarında yine netten ve şirk itikadına sahibi sofiyye sitesinden!

Netten almanda sakınca yok; sakınca doğruluğunu araştırıp tetkik etmeden koymanızdır. Bizler küçük (zerre) gördüğümüz amellerimizden dahi sorguya çekileceğiz. Hele ki böyle basitçe insanları saptırabileceğimiz itikadi meselelerden ...
 
Üst Ana Sayfa Alt