Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Yalnızca Allah (c.c)'tan İstemek, Ummak , Şikayetini Yalnızca Allah (c.c)'a Yapmak

ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
[size=16pt]
Yalnızca Allah (c.c)'tan İstemek, Ummak , Şikayetini Yalnızca Allah (c.c)'a Yapmak

Allah (c.c)'a Muhtaç Olmak


Allah'ın Rasulü (s.a.v) buyurmuştur ki:

"Rızkı sadece Allah (c.c)'tan isteyiniz! Yalnız Allah (c.c)'a kulluk ediniz. Çünkü sonunda götürebileceğiniz huzur O'nun huzurudur. Onun için sadece O'na şükür ediniz"

Kula mutlaka rızk lazımdır yaşaması için. Yaşamak için ihtiyacı vardır. Şayet rızkını Allah (c.c)'tan isterse, insan oğlu Allah (c.c)'a muhtaç, yani kul olur. Şayet mahluktan isterse rızkını, istediği kimseye muhtaç olarak kul ve köle olmuş olur.

Onun için herhangi bir mahlûkdan (kimseden) bir rızık istemek (dilenmek), dünyalıklar taleb etmek haram kılınmış, ancak ihtiyaçları, zaruri maddeleri istemek mubah kılınmıştır.

Rızkı kuldan istemeyi (dilenmeyi ve istimdadı) yasaklayan ve bu konuda bizleri uyaran birçok hadisi şerif söylemiştir Allah'ın Rasulü (s.a.v).

Mesela şu hadisi şerifleri:

"Başkasından taleb etmeye (istemeye) devam eden sizden herhangi biriniz, kıyamette Allah'ın huzuruna, yüzünde bir parçacık olsun et bulamayarak gelir" buyurmaktadır.(Buhari, Zekat: 52; Müslim, Zekat: 103; Nesai, Zekat: 83.)

Başka bir hadislerinde:

"Kendisinde yeteri miktar ihtiyaç maddesi olduğu halde bir kimse insanlardan bir şeyler isterse, kıyamette yüzü kaşıntılı yara ile Allah huzuruna çıkar" ( Ebu Davud, Zekat: 23; Tirmizi, Zekat: 22.)

Diğer bir hadis-i şerifde;

"Şu üç kimseden başkasına dilenmek helâl olmaz (haramdır):

- Rezil edici borç sahibi,

- Çok ızdırap verici hastalık sahibi,

- Yahut halsiz ve mecalsiz bırakan dehşetli yoksulluk hali içinde olan kimse" ( Ebu Davud, Zekat: 26; Tirmizi, Büyü: 10.)

Başka bir hadis-i şerif:

"Sizden birinizin ipini alıp, odun toplayıp satması veya buna benzer işler yaparak maişetini temin etmesi, halktan bir şeyler istemesinden çok daha hayırlıdır. İstediklerini halk ya verir veya vermez refuze eder zaten" (Buhari, Zekat: 50; Büyük: 15.)

Bir başkası:

"Sen istemediğin ve kalbin tamahkârlık etmediği halde, sana verilen malı al, şayet böyle değilse asla alma. Nefsini ona yöneltme!" (Buhari, Zekat: 50.)

Böylece Allah Rasûlu (s.a.v) dil ile isteyerek ve kalb ile arzulayarak bir malı (bedavadan hediye olarak) almayı çirkin görmüştür.

Allah'ın Rasulü (s.a.v) bir sahih hadislerinde şöyle buyurmuştur:

"Kim müstağni (tok gözlü) olursa, Allah onu zengin kılar (bolluk içinde tutar).Tok gönüllü (gözlü) olanı Allah doyurur. Bir kimse iffetini korumak isterse, Allah onun iffetini korumak hususunda destekler ve iffetini korur. Her kim sabır etmeyi isterse, Allah onu sabırlı kılar. Hiç kimseye sabırdan daha büyük bir nimet, ondan daha büyük bir ihsan yoktur" (Buharı, Zekat: 50; Rikak: 20; Müslim, Zekat: 124; Muvatta, Sadaka: 7; Ebu Davud, Zekat: 28.)

Allah'ın son Rasulü (s.a.v), ashabının ileri gelenlerinden insanlardan birşeyler istemelerini menetti ve vasiyet etti. Öyle ki, Ebu Bekir'in (r.a.) elinden bastonu düşerdi de hiç kimseye şunu bana verir misin? demezdi. Kendisine niye böyle yaptığı sorulduğu zaman;

"Sevgili efendim Muhammed Mustafa (s.a.v), bana:

"İnsanlardan hiçbir şey isteme" buyurmuştu" (İbn Mace, İkame: 182.)

Malikoğlu Avf bir toplulukla birlikte Allah'ın Rasulüne biat ederken, Allah'ın Rasulü onlara bir gizli kelime vasiyet etti:

"İnsanlardan hiçbir şey istemeyiniz!"

Bu cemaattan bazıları sonradan, ellerinden herhangi bir şeyleri düşecek olsa "o düşeni bana verir misin" dememişlerdi bir kula.

Dinin hükümleri, sadece Allah'tan istemenin emredildiğini, mahlûktan / yaratıktan istemenin ise yasaklandığını bize göstermektir.

Konuyla ilgili Allahü Teala buyuruyor ki:

"O halde memur olduğun işi bitirip görevini yerine getirdin, ve yükten kurtuldun mu, yine kalk bir başka iş için kolları sıva çalış ve yorul ve sadece Rabbine yönel ve yalnız O'ndan iste" (İnşirah: 94/7-8)

Allah Rasulü (s.a.v) İbni Abbas'a buyurdu:

"İstediğin zaman mutlaka Allah'tan iste! İstiane ve yardım istersen sadece Allah'tan dile yardımı"

İbni Abbas'ın yukarıda rivayet ettiği hadisi şerifte:

"Rızkı yalnız Allah (c.c)'tan isteyiniz" buyurulmaktadır.

"Allah (c.c)'tan rızk isteyin" buyurulmamıştır. "Zira rızkı yalnız Allah'tan isteyiniz" dendiği zaman, böyle bir cümle, "başkasından istemeyiniz" anlamını da içinde taşımaktadır.

Bir ayette de böyle denilmektedir:

"Yalnız Allah'ın Fazl-ı kereminden isteyiniz" (Nisa: 4/32)

İnsan'ın muhtaç olduğu rızk ve diğer şeyler mutlaka yerine gelmelidir, devreye girmelidir. İnsan'a zarar veren şeyler de ondan uzak olmalıdır. Bunlar insan hayatı için kaçınılmaz bir şeydir. Amma bütün ihtiyaçların Allah (c.c)'tan istenmesi, bütün zararlılardan, Allah (c.c)'ın koruması altına girilmesi de şarttır. (Ancak, bu her iki şeyin husulü için yalnız Allah (c.c)'a dua edilmesi emredilmiştir)

Kul ihtiyaçlarını ancak Allah (c.c)'tan isteyecek ve şikayetini sadece Allah'a yapacaktır.

Kur'an-ı Kerim'de Yakup Peygamberle (a.s) ilgili bir ayette:

"Yakup dedi ki: Ben büyük kederimi ve üzüntümü sadece Allah'a havale ederim, O'na şikayet ederim" (Yusuf: 12/86)

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'in'de; Hicr-i Cemil, Safh-u Cemil ve Sabr-ı Cemil gibi deyimler kullanmıştır. Bu deyimler için denildi ki;

Hicr-i Cemil eziyetsiz ayrılık;

Safh-u Cemil sitem edilmeksizin dönüş;

Sabr-ı Cemil ise, mahlûka şikayet etmeksizin sabretmektir,

İşte bu sebepledir ki, hastalığı zamanında Ahmed bin Hanbel'e;

"Tavus hastanın inlemesini çirkin bulmakta ve inlemenin şikayet olduğunu söylemektedir" dediler. Bu sözü duyduktan sonra Ahmed b. Hanbel ölünceye kadar asla inlemedi.

Ancak Allah'a şikayet etmek sabrı Cemil'e aykırı değildir. Nitekim, Yakub (a.s.) Sabr-ı Cemil dediği halde:

"Ben kederimi hüzünümü ancak Allah'a şikayet ederim" demişti.

Hattaboğlu Ömer sabah namazında; Yusuf, Yunus ve Nahl surelerini okuyor, Yakub'un (a.s.):

"Ben kederimi ve hüznümü ancak Allah'a şikayet ederim"

Ayetini okuduğu zaman da ağlıyordu. Musa'nın (a.s.) duasında da şu cümleler geçmektedir:

"Allahım! Hamd ancak sanadır; şikayetler ancak sanadır. Sensin ancak yardım istenecek, istimdat edilecek müsteân, Dönüş ancak sanadır. Hayra ve şerre güç yetirmek ancak sana mahsustur."

Taiflilerin kendisine eza ve cefa verdikleri Hazreti Rasûl (s.a.v) de şu mahzun dua ile niyazda bulunmuştur:

"İlahi! Kuvvetimin zaafını, çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arzederim, ancak sana şikayet ederim.

Ey merhametlilerin en merhametlisi; herkesin hor görüp de dalına bindiği biçarelerin, zayıfların Rabbi sensin!

İlahi! Huysuz ve zalim bir düşman eline beni düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğin akrabadan bir dosta bile bırakmayacak kadar beni esirgesin.

İlahi! Senin gazabına uğramayayım da, çektiğim mihnetlere ve belalara aldırmam. Senin af ve koruman bana bunları göstermeyecek kadar geniştir.

İlahi! Gazabına uğramaktan, rızasızlığa duçar olmaktan, senin o karanlıkları pırıl pırıl parlatan dünya ve ahiret işlerinin medar-ı selâhı olan yüzünün nuruna sığınırım.

İlahi! Sen razı olana kadar işte affını diliyorum. Her kudret ve kuvvet ancak seninle birlikte vardır ve devam eder"



Kulun, Allah (c.c)'ın rahmet ve nimetine olan tamah ve ihtiyaçlarının giderilmesine, sıkıntılarının defedilmesine olan ümidi ne kadar artar ve kuvvetlenirse, o nisbette Allah (c.c)'a olan kulluğu ve başka varlıklardan yüz çevirme duygusu artar ve kuvvetlenir.

(Bir insan ihtiyaçlarında, rızık isteklerinde ne kadar Allah (c.c)'a dayanır, O'ndan isterse, o nispette Allah (c.c)'tan başka mahluklara kul olmaktan kurtulur. Allah (c.c)'tan istemek, yalnız O'na yalvarmak, insan'ı diğer mahluklar karşısında eğilmekten kurtarır.)

Nasıl ki kulun mahlûka ihtiyacı ona kulluk yapmasını icab ettirir ve mahlûktan ümidini kestiği zaman kalbinin ondan gına getirmesini icab ettirirse...

Denilmiştir ki:

Naziri (benzeri,dengi) olmak istediğin kimseden müstağni ol.

Emîri olmak istediğin kimseden daha faziletli ol.

Esiri olmak istediğin kimseye muhtaç ol.

Yani:

Ancak müstağni olduğun kimsenin naziri (benzeri,dengi);

Daha faziletli olduğun kimsenin emîri ve

Muhtaç olduğun kimsenin esiri olabilirsin.

Yukarıdaki ölçülere uygun olarak;

- İnsanın Allah (c.c)'ın rahmetine olan iştiyakı ve umudu onun Allah (c.c)'a kulluğunu icab ettirir.

- Ve yine, kalbinin Allah (c.c)'tan istemekten ve O'ndan umutlanmaktan uzaklaşması, o insanın kalbinin Allah (c.c)'a kulluktan yön çevirmesi sonucunu doğurur.

Hele de bir kimse mahluktan bekler, halikten ummazsa...



Mesela:

Bir kimsenin kalbi, bir mahluk olan herhangi bir insan'ın kendisine hükmetmesine rıza gösterirse;

Hükümdarın askerlerinden, yandaşlarından, onların dünya imkanlarından, karılarından, arkadaşlarından çekinir;

Yahut, şeyhi, hükümdarı, oğlu gibi ölmüş ve ölecek büyüklerine ve efendilerine itimat besler, onlardan bir takım şeyler umarsa,

O zaman böyle bir kalbin sahibi Allah (c.c)'a değil, saydığımız şeylere kulluk yapmış olur.



Ayet sadece ölümsüz Allah (c.c)'a kulluk yapmamızı, yalnız O'na güvenmemizi emrediyor bize.

"Ölümün yaklaşamadığı o şanı Yüce Allah'a güvenip dayan. Yalnız O'na hamd et, sadece O'nu hatırla. O'nun kullarının bütün günahlarından haberdar olduğunu bilmen sana yeter" (Furkan: 25/58)

KULLUK RİSALESİ/İMAM İBNİ TEYMİYYE
 
Üst Ana Sayfa Alt