Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Yalnızca günahın itirafı bağışlanması için yeterli değildir

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Yalnızca günahın itirafı bağışlanması için yeterli değildir


Günahın Allah'a saygı duyma esasına dayalı olarak, ondan vazgeçmeksizin itiraf edilmesi hususuna gelince;

Bu kendi başına istiğfardır belki fakat tevbe değildir. Bu, günahından tevbe etmeksizi n, Allah'tan günahını bağışlamasını istemek gibidir. Bu Allah'ın rahmetind en umut kesmek demektir. Oysa o kimsenin mağfiret yolları kapatılmış değildir. O kimse yalnızca duâ eden bir duacıdır.

Nitekim Buhârî'nin Sahih'inde, Resûlullah'tan konu ile alâkalı şu hadis kaydedilm iştir.

"İçinde günah sözcüğü içermeyen kelimeler le, sıla-i rahimi kesmeden Allah'a duâ eden herkese şu üç karşılıktan birisi ile karşılık verilir:

1 - Ya acilen duasının karşılığı verilir.

2 - Ya da o duâ karşılığının benzeri bir cezası ertelenir .

3 - Ya da o dilediğinin benzeri kadar bir kötülük ondan çevrilir."

Sahabe:

"Ya Resûlullah (sallallah u aleyhi ve sellem) biz bu dileğimizi çoğalttığımızda durum ne olur diye" sordular:

Resûlullah şu karşılığı verdi.

"Allah da fazla çoğaltır."

(Buhârî hadisi bu sözlerle kaydetmem iş. Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiği şu hadisi kaydetmiştir:

"Duâ ettim de kabul edilmedi diyerek acelecili k etmediğiniz sürece sizden birisinin duası mutlaka kabul edilir";

Buhârî, Kitâbud-Da'avat c. VII, s. 151; Müslim, Kitabüz-Zikir, c. III, s. 2095; H. No 90-91; Müslim'in 92. numara ile kaydettiği aynı hadis şöyle:

"Kul günah ile sıla-i rahmi çekmeden, aceleci davranmad an duâ ettiği sürece duası mutlaka kabul edilir."

Resûlullah'a soruldu:

"Ey Allah'ın elçisi aceleci davranmak ne demektir?"

şöyle buyurdu:

"Kulun şöyle demesidir:

"Duâ ettim, duâ ettim, duamın kabul edildiğini görmedim."

Kul böyle diyerek özlem çeker ve duâ etmeyi bırakır."

Ubâde b. Samit Resululla h'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiş:

"Yeryüzünde Allah'a duâ eden hiçbir müslümanın duası karşılıksız bırakılmaz, Allah mutlaka karşılığını verir, ya da o duanın karşılığı kadar bir kötülüğü ondan çevirebilir. Günah ile duâ etmediği ve sıla-i rahimi kesmediği sürece. Toplulukt an birisi "o zaman biz de duayı çoğaltırız" deyince Resûlullah:

"Allah da verdikler ini çoğaltır" şeklinde karşılık verdi."

Ahmed, el-Müsned c. III, s. 18; Ebû Sâid el-Hudrî Resûlullah (sallallah u aleyhi ve sellem)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiş:

"İçerisinde günah sözler olmayan ve sıla-i rahimi kesmeden duâ ile duâ eden her müslümana Allah dilediğinin karşılığını mutlaka üç biçimde verir. Ya acilen duasının karşılığını verir, ya da onu âhirete erteler ya da o dilediğinin benzeri bir kötülüğü ondan giderir." Sordular:

"Öyle ise biz de duayı çoğaltırız."

Resûlullah -salat ve selâm üzerine- şu karşılığı verdi:

"Siz çoğaltırsanız Allah da verdikler ini çoğaltır."

Ebû Yâ'lâ, Müsned, c. II, s. 296, H. No 1019; Hâkim, c. 1, s. 493, Zehebî hadisi tashih ediyor ve şahinliğini onaylıyor; El-Heysemî, Mecme'uz-Zevâid, c. X, s. 148-149; aynı hadisi Ahmed, Ebû Yâ'lâ, Bezzâr, Taberanî, el-Evsâd adlı eserinde rivayet etmişler. Hadisin ravilerin in tamâmı güvenilir kimselerd ir. Ayrıca bkz. Feth-ül-Bâri, c. XI, s. 95-96)

Bu ve benzeri dualarla mağfiret elde edilir. Şayet elde edilmezse o zaman o duâ ile insan başka bir kötülükten çevirilir ya da başka bir hayır meydana gelir. Her duâ ile mutlaka bir yarar sağlandığı gibi bu tür dualar ile de mutlaka yarar sağlanabilir.

Bazı âlimlerin, ısrarla tevbe ve istiğfar etmenin yalancıların tevbesi olduğu görüşlerine gelince:

Bu, istiğfar eden kimse tevbe amacıyla bunu söylerse veya istiğfarının tevbe olduğunu iddia ederse, o kimse bu istiğfar ile tevbekâr olur. Ancak bu istiğfarın yanı sıra günahta ısrar etmesi halinde tevbekâr olmadığında kuşku yoktur. Çünkü tevbenin yanı sıra günahta ısrar etmek birbirine karşıt durumlardır; zira günaha devam tevbenin karşıtıdır. Ancak tevbesiz istiğfar etmek tevbeye aykırı değildir.

Şu soruya gelince:

Belirli bir günahı itiraf, birkaç günahın meydana getirdiği durumu yok edebilir mi yoksa tevbe etmek için bütün günahları ayrı ayrı itiraf edip dile getirmek mi gerekir?

Bu soruya şu esaslara göre cevap verilebil ir:

1 - Başka bir günahta ısrar etmenin yanı sıra belirli bir günahtan tevbe etmek, o iki günahtan birisi diğerinden daha çok tevbe etmeyi gerektird iği ya da birisinin engeli diğerinden daha çetin olduğu zaman doğrudur. Selef ve halef âlimlerince benimsene n mâruf görüş budur.

Öte yandan Ebû Hâşim gibi kelâmcılardan bazısı, çirkin bir işten tevbe etmenin, diğerine devam edilmesi halinde sahih olmayacağı görüşünü benimsemişlerdir.

(Ebû Hâşim, Abdusselâm b. Muhammed b. Abdulvahh ab el-Lübâî, (doğumu 321 h) ilmî kelâm konusunda âlim bir zâttır. Mu'tezilerin büyük âlimlerindendir. Kendine özgü orjinal görüşleri vardır. "El-Behşemîye" adı verilen bir topluluk bu âlime uymuştur. Bir hayli eserin sahibidir aynı zamanda. Bkz. Tarih-i Bağdâd, c. XI, s. 55; Vefeyat el-Ayan, c. III, s. 183; El-Bidaye ven-Nihâye, c. XI, s. 176; Mlzan'ül-İ'tilal, c. II, 131, El-Fark Beynel-Fırak, s. 196)

Diyorlar ki, tevbeye neden olan eğer Allah korkusu değilse, bu tevbe sahih bir tevbe değildir. Çünkü korku günahların bir kısmının işlenmesine değil, tümünün işlenmesine engeldir.

Nitekim Kadî Ebû Yâ'la ve İbn Akil bu rivayeti İmâm Ahmed'den aktarmışlar.

(Kadı Ebû Yâ'lâ, Muhammed b. El-Hüseyn b. Muhammed b. Half b. Ahmed el-Bağdâdî, el-Hanbelî, (d. 458 h).İmam, Allame, Hanbeli âlimlerinden, mezhebi ile ilgili birçok eseri vardır. Fıkıhta imamdır. Zamanında Kur'ân ve Kur'ân tefsiri konusunda Irak'ın en büyük âlimlerinden idi. Bkz. Tarih-i Bağdâd, c. II, s. 256; Tabakatül-Hanâbile, c. II, s. 193, 230; Es-Siyer, c. XVIII, s. 89-90; El-Vâfi, c. III, s. 7, 8; El-Bidâye ven-Nihâye, c. XII s. 94-95; Şüzûrâtüz-Zeheb, c. III, s. 306-307)

(İbn Akîl, Ebu'l-Vefa, Alî b. Akîl b. Muhammed b. Akîl b. Abdullah el-Bağdâdî, (doğ 513 h) İmam Allame, Hanbelî Kelâma; birçok eser sahibi... İlimde zekâda çok ileri idi; bilgi ve fazilette zamanında benzeri yoktu. İbn Kesîr onun hakkında şöyle diyor: İbn Akîl Mu'tezile mezhebind en Ali el-Velîd ile meşgul olmuş. Bu sırada Hanbelile r onu öldürmek istemişler. Birkaç yıl yüksek makamlard an sığınma istemiş daha sonra tevbekâr olduğunu açıklamıştır. Bu âlim hakkında şu kaynaklar dan bilgi edinilebi lir: Tabâkât-ül Hanâbile, c. II, s. 259; El-Kâmil Fittarîh, c. X, s. 561, Es-Sîyer, c. XIX, s. 443-451; El-Mîzan, c. III, s. 146; Lisân-ül-Mîzan, c. IX, s. 243-244; Zeyl Tabâkât'ül-Hanâbile, c. 1, s. 142-165)

(El-Mervezî, Merv ülkesinde doğduğu beldeye nisbet edildiği için bu adı almıştır. Alimin asıl adı, Ebû Bekir Ahmed b. Muhammed el-Haccâc b. Abdulâziz'dir (d. 275 h.) İmâm Ahmed'in yakın dostudur. Fazileti ve zühdü ile arkadaşları arasında seçkin bir yere sahip idi. Anası Merrûziyeli, babası ise Havarizmi yah idi. İmâm Ahmed'den birçok mesele hakkında görüş aktarmıştır. Hakkında daha geniş bilgi için bkz.Tarih-i-Bağdâd, c. IV, s. 423-425; El-Ensâb, c. XII, s. 201, 202; Tabâkât ül-Hanâbile, c. 1, s. 56-63; Et-Tezkire, c. II, s. 631-633; Es-Sîyer, c. XIII, s. 173-176; El-Vâfi, c. VII, s. 393Şüzürât, c. II, s. 166)

Çünkü el-Mervezi İmâm Ahmed'den fuhuştan tevbe eden kimsenin durumunu kendisine soran kimseye şöyle dediğini aktarmıştır:

"Eğer hasta olursam, tekrar geri dönmem; fakat bakış terkedile mez."

Bunun üzerine İmâm Ahmed:

"Öyle ise bu nasıl tevbe etmek olur." şeklinde cevap vermiş.

Cerîr b. Abdullah Allah Resûlü'ne âni bakışla alâkalı soru sorduğunda, Resûlullah'ın ona şu cevabı verdiğini eklemiş:

"Gözünü çevir"

(Ebû Dâvud, Kitab'ün-Nikâh, c. II, s. 609; H. No 2148 İmâm Ahmed, El-Müsned, c. IV, s. 361; Müslim, Kitab'ül-Edeb c. II, s. 1699, H. No 45; Tirmizî, Adâb, c. V, s. 101; H. No 2776; Ahmed el-Müsned, c. IV, s. 358 "Bana gözümü çevirmemi emretti" sözleri ile kaydetmiş.)

Gerçi İmâm Ahmed ve diğer imamlarda n tevbenin sıhhatine dair olumlu görüşlerin varlığı bilinmekt edir. Ancak İmâm Ahmed yukarıda söz konusu edilen tevbe meselesin de bu tevbenin, tevbekârın mutlak tevbeyi elde etmesine neden olan umumî tevbe kapsamında olmadığını ifade etmiştir.

Bunun gibi bu tür günahın, kebâire (büyük günahları işlemeye) devam edilerek yapılan günah gibi olduğunu anlatmak istememiştir. Çünkü bu konu ile alâkalı ondan bize kadar gelen görüşleri, onun bu görüşü ile ilgili böyle bir sonuç çıkarmamıza ters düşer. Zira İmam'ın görüşlerinden birbirini destekley en görüşlerini birbiri üzerine yüklemek, onun görüşünü tenakuz (çelişki) ile yorumlama ktan daha iyidir. Özellikle o diğer görüş. Seleften kim tarafından söylendiği bilinmediği, böyle bir görüşü kimin ortaya attığı tesbit edilemediği zaman. Nitekim bizzat İmam'ın kendisi bu hususta şöyle der:

"Öncüsü olmayan bir konu hakkında konuşmaktan seni sakındırırım."

Böyle bir sıkıntıya düştüğünde de şöyle derdi:

"Hakkında birşey söylenmeyen mesele hakkında nasıl söz söyleyeyim!"

İmam, çokluk sünnete, sahabe ve tabiînden gelen Kur'ân ve sünnetin onaylayıp destekled iği bilgilere ve uygulamal ara uyardı. Bunun dışındaki tutumu ve görüşleri hoş karşılamazdı.



"Allah'tan korkma bütün günahlardan tevbe etmeyi gerektiri r mi?" sorusuna şöyle bir cevap verilebil ir:

Günahların hangisini n diğerinden daha çirkin olduğu bilinir. Bu durumdan en çirkin olduğu konusunda kesin kanıya varılan günahtan tevbe edilir.

Şu şekilde de cevap verilebil ir:

Kişi işlediği günahların ikisinin de çirkin şeyler olduğunu bilir. Ne var ki hevâsı birinden kurtulma konusunda ona egemen olur bu yüzden ondan vazgeçemez. O zaman vazgeçemediğinden değil, İşlemekten vazgeçtiği günahtan tevbe eder. Bu yerine getirilme si gereken görevlerden bir kısmının yerine getirilme yip diğer bir kısmının ifâ edilmesin e benzer. Kişinin yerine getirdiği bu görev kendisind en kabul edilir.

Fakat Mutezilel er bu konuda temelden yanlış bir görüşe saplanmışlardır. İsim konusunda farklı olsalar, ters düşseler bile, yargı verme konusunda Haricîler de bu konuda onlarla uyum içinde olmuş, aynı görüşü paylaşmışlardır. Sözgelişi:

Mesele hakkında şöyle söylüyorlar:

"Kebair (büyük günah) işleyen kimseler ebedî olarak cehennemd e kalacakla rdır; ne şefaat ne de başka bir gerekçe ile oradan çıkarılabileceklerdir."

Onlara göre:

"Allah'ın bir kimseyi yaptığı günahtan ötürü Önce cezalandırıp ardından ona sevap vermesi imkânsızdır. Bu nedenle derler ki:

"Büyük günahı işlemekle bütün iyilikler hükümsüz kılınır."

Halbuki sahabe ve ehl-i sünnet ve cemaat taraftarl arı; büyük günah işleyen kimseleri n cehennem azabından çıkabilecekleri ve kendileri ne şefaat edileceği görüşündedirler.

Tek bir büyük günahı işlemek daha önceden yapılan iyilikler i tamamen yok etmez. Yalnız Ehl-i Sünnet'e göre büyük günah işlendiğinde, bu günaha mukabil bir iyiliğin yok olmasına neden olur.

Bütün iyilikler i, küfre düşmenin dışında hiçbir büyük günah tamamen yok etmez; tevbenin dışında bütün kötülüklerin yok edilmediği gibi.

Sözgelişi büyük günah işleyen bir kimse, iyilikler işlediği ve bunlarla Allah'ın rızasını elde etmek istediği zaman, bu yaptıklarına karşılık, işlediği büyük günahlar nedeniyle ilâhî cezaya çarptırılmayı hak etse bile Allah ona sevap verir.

Nitekim Allah, hırsızlık yapan, zina eden, birbirini öldüren mü'minler ile isim ve ahkâm konusunda küfre düşen kâfirlerin hükmünün arasını ayırmıştır. Resûlullah'tan -salat ve selâm O'na- gelen mütevatır sünnet ile sahabenin icmaı, başka yerlerde daha genişçe irdelendiği gibi, bunun böyle olduğuna işaret eder.

Cenâb-ı Hakk'ın:

"Allah sadece muttakile rin yaptıklarını kabul eder." (Mâide, 5/27) âyeti üzerinde âlimlerin tartışmaları da bu kabilden bir tartışmadır.

Sözgelişi Haricîler ve Mutezilel erin görüşüne göre:

"Büyük günah işlemeden mutlak takva sahibi olan kimselerd en başkasının yaptığı iyilik kabul edilmez."

Mürci'elere göre:

"Şirk'ten sakınan kimsenin yaptığı iyilik ancak kabul edilir. "

Bu görüşleri ile onlar büyük günah işleyen kimseleri de "Muttakîler" kapsamına dahil etmektedi rler.

Oysa Ehl-i Sünnet vel Cemâat taraftarl arına göre:

Allah'tan korkarak Allah'ın emrine muvafık sadece Allah için amel yapan ihlâslı kimseleri n yaptıkları ameller kabul edilecekt ir. Kim takva ölçülerine uygun amel ederse bu amel mutlaka kendisind en kabul edilecekt ir başka konularda âsi olsa bile...

Kim amel ederken takva ölçüsünü dikkate almazsa, başka konularda itaatkâr olsa bile, bu yaptığı amel kendisind en kabul edilmez.

 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt