Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Yasin Suresi İniş Sebebi

ummuyusuf Çevrimdışı

ummuyusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Yasin Suresi 78. ve 79. Ayetlerin Nuzul Sebebi


وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ


Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: «Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?» diyor. (Yasin 78)


قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيم

De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. (Yasin 79)


Müfessirler demişlerdir ki: “Ubeyy b. Halef, Rasulullah’a çürümüş bir kemikle geldi ve dedi ki: “Ey Muhammed şu çürüdükten sonra, onu Allah’ın dirilteceğini mi sanıyorsun?” O da şöyle buyurdu: “Evet, Allah seni diriltir ve Cehenneme sokar. Bunun üzerine Allah Teala bu ayetleri indirdi.”

Ebu Malik dedi ki: “Ubeyy b. Halef el-Cumahiyyi, elinde çürümüş bir kemikle Rasulullah’a geldi ve onu iki elinin arasında ufatıp dedi ki: “Ey Muhammed, şu çürüdükten sonra Allah onu diriltir mi?” O da buyurdu ki: “Evet Allah onu diriltir ve seni öldürür. Sonra cehennem ateşine sokar.” Bu ayet bundan dolayı inmiştir.” (Mürsel hadistir. Ed-Dürr: 5/269; Vahidi, Esbab-ı Nüzul)
 
Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبي الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
36- YÂSÎN SÛRESİ


Mekke'de ve Cin Sûresinden sonra nazil olmuştur. Sadece iki âyet-i kerimesinin Medenî olduğu söylenmiştir. Bunlar 12. ve 47. âyetleridir.

Bunlardan: "Şüphesiz ki ölüleri Biz diriltiriz ve onların işlediklerini ve izlerini Biz yazarız. Biz herşeyi apaçık bir kitapta saymışızdır." (âyet: 12) âyet-i kerimesinin, Mescid-i Nebevî'ye uzak olan evlerini Mescid yakınlarında bir yere taşımak isteyen Selime oğulları hakkında olmak üzere Medine-i Münevvere'de nazil olduğu söylenmiştir.[1] "Onlara, ‘Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden infak edin’ denildiğinde o inkar edenler, iman etmiş olanlara dediler ki: ‘Dilediği takdirde Allah'ın yedireceği kimseye biz mi yedirelim. Doğrusu siz ancak apaçık bir sapıklık içerisindesiniz." (âyet: 47) âyet-i kerimesi ise münafıklar hakkındadır[2] ve inşaAllah yerlerinde gelecektir[3]


2. Kur'ân-ı Hakîm'e andolsun ki;

3. Sen, elbette gönderilmiş peygamberlerdensin,

4. Sırât-ı müstakim üzere.

5. Bu, Azîz, Rahîm'in indirmesidir.

6. Babaları uyarılmadığından gaflet içinde kalmış bir kavmi uyarman için.

7. Andolsun ki onların çoğunun üzerine söz hak olmuştur. Onlar artık iman etmezler.

8. Doğrusu Biz, onların boyunlarına, çenelerine kadar varan demir bukağıları geçirdik. Bunun için artık başları yukarı kalkıktır.

9. Önlerinden bir set ve arkalarından da bir set çekmişizdir. Gözlerini perdelemişizdir de bu yüzden artık göremezler.

10. Onları ister inzâr et, ister inzâr etme, onlar için müsavidir; iman etmezler.

a) Ebu Nuaym'ın Delâil’de İbn Abbâs'tan rivayetle tahric ettiği bir haberde o şöyle anlatıyor: Allah'ın Rasûlü Kabe'nin yanında namaz kılarken secdede kıraati cehren yapar ve Kureyş müşriklerinden bir kısmı da bundan rahatsız olurdu. Bir gün o bu şekilde namaz kılarken onu yakalayıp eziyet etmek istediler. Ama bir de baktılar ki elleri boyunlarına adeta yapışmış gibi hareket ettiremiyorlar, gözleri adeta kör olmuş hiçbir şey göremiyorlar. Bu haldelerken Hz. Peygamber (sav)'e geldiler ve "Ey Muhammed Allah aşkına, akrabalık hakkına bizim için dua et de bu hal bizden kalksın." dediler. Hz. Peygamber de onlar için dua etti de bu hal onlardan gitti ve "Onları ister inzâr et, ister inzâr etme, onlar için müsavidir..." e kadar olmak üzere "Yâsîn, Kur'ân-ı Hakîm'e andolsun ki..." âyetleri nazil oldu.[4]

"Doğrusu Biz, onların boyunlarına, çenelerine kadar varan demir kelepçeler geçirdik." âyet-i kerimesinin de özellikle Ebu Cehil hakkında nazil olduğu da rivayet edilmiştir. Bu rivayete göre o: "Muhammed'i Ka'be'de namaz kılarken görecek olursam taşla kafasını kıracağım." demiş ve bu söylediğini yapmaya kalkışınca da taş eline, eli de boynuna yapışıp kalıvermiş ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş.[5]

b) İkrime'den rivayette o şöyle demiştir: Ebu Cehil: "Eğer Muhammed'i görürsem ona şöyle şöyle yapacağım; vallahi onu ya öldüreceğim, ya da başını taşla yaracağım." demiş ve işte bunun üzerine "Önlerinden bir set ve arkalarından da bir set çekmişizdir. Gözlerini perdelemişizdir de bu yüzden artık göremezler." âyet-i kerimesi nazil olmuştur. Hz. Peygamber yolda giderken Ebu Cehil'e: "İşte Muhammed geliyor." derler, o da: "Hani nerede?" diye sorar, onu göremezdi.[6]

Bu hadise Kurtubî'nin tefsirinde İbn Abbâs'tan rivayetle biraz daha farklı ve geniş olarak şöyle anlatılır: Ebu Cehil ibn Hişâm ve Mahzûm kabilesinden olan iki arkadaşı hakkında nazil olmuştur: Ebu Cehil, "Eğer Muhammed'in Ka'be'de namaz kıldığını görecek olursam mutlaka taşla başını kıracağım." diye yemin etmişti. Bir gün Hz. Peygamber (sav)’i namaz kılarken görünce hemen bir taşa yöneldi, aldı ve kaldırıp Hz. Peygamber (sa)'e vurmaya hazırlandı ki o anda elleri boynuna döndü ve taş eline yapışıp kaldı ve yeminini yerine getiremeden arkadaşlarına dönüp geldi, olanları onlara haber verdi. Bu sefer ikincileri ki el-Velîd ibnu'l-Muğîradır, o da: "Onun başını ben kıracağım." deyip Ka'be'de namaz kılmakta olan Hz. Peygamber (sav)'in yanına geldi. O da bir taş alıp Hz. Peygamber (sa)'e vurmaya hazırlanırken Allah Tealâ gözlerini kör etti de onu göremedi ve arkadaşlarına doğru geri geri geldi. Onları da göremeyip seslerini işiterek yanlarına gelebildi. "Vallahi onu göremedim, sadece sesini işitiyordum." dedi. Bu sefer üçüncüleri: "Onun kafasını ben kırayım da görün." diyerek kalktı, bir taş aldı ve Hz. Peygamber (sa)'e doğru gitti. Yaklaşınca birden gerisin geri dönüp kaçmaya başladı da ensesi üstü bayılıp düştü. Ayılınca ona: "Sana ne oldu?" diye sordular. "Ona yaklaştığımda onunla aramda kuyruğunu sallayan büyük bir erkek deve belirdi. Öyle büyük ve korkunçtu ki böylesini hiç görmemiştim. Lât ve Uzzâ'ya yemin ederim ki yaklaşmış olsaydım mutlaka beni yiyecekti." dedi ve işte bu hadise üzerine "Doğrusu Biz, onların boyunlarına, çenelerine kadar varan demir bukağıları geçirdik. Bunun için artık başları yukarı kalkıktır." âyet-i kerimesi nazil oldu.[7]


12. Şüphesiz ki ölüleri Biz diriltiriz Biz. İşlediklerini ve geride bıraktıklarını (izlerini) Biz yazarız. Biz, herşeyi apaçık bir kitapta saymışızdır.

Tirmizî'nin Muhammed ibnu'l-Vezîr kanalıyla Ebu Saîd el-Hudrî'den rivayetine göre Selime oğulları Medine'nin bir köşesinde (Mescid-i Nebevî'ye biraz uzak) bir yerdeydiler. Mescid yakınlarında bir yere evlerini nakletmek istediler de "Şüphesiz ki ölüleri Biz diriltiriz Biz. İşlediklerini ve geride bıraktıklarını (izlerini) Biz yazarız...." âyet-i kerimesi nazil oldu ve Rasûlullah (sav) onlara: "Mescide gelirken adımlarınızın izleri sayılmaktadır." buyurdular. Onlar da bunun üzerine evlerini Mescid-i Nebevî'nin yakınlarına taşımaktan vazgeçtiler.[8]

Ebu Saîd'den gelen başka bir rivayette "Selime oğullarının "evlerinin Mescid-i Nebevî'ye uzaklığından şikâyette bulundukları, bunun üzerine âyet-i kerimenin nazil olmasıyla Hz. Peygamber (sa)'in "Ey Selime oğulları, mescide gelirken attığınız adımlar sayılmakta, yazılmaktadır, evlerinizde kalın." buyurması üzerine Mescid-i Nebevî yakınlarına evlerini nakletmekten vazgeçtikleri" ifade edilmektedir.[9]

Tirmizî'nin tahric ettiği hadiste olayın, âyet-i kerimenin nüzul sebebi imiş gibi gösterilmesini İbn Kesîr garip görmektedir.[10] Sûre bütünüyle Mekke'de nazil olmuş ve istisnası da zikredilmemiş olduğuna göre Selime oğulları evlerini, Mescid-i Nebevî yakınlarına taşımak istediklerinde herhalde Hz. Peygamber (sa), daha önce Mekke-i Mükerreme'de kendisine inen bu âyet-i kerimenin hükmünü onlara hatırlatmış olmalıdır. Zaten Müslim'deki rivayette de nüzul kaydı bulunmamaktadır. En doğrusunu Allah bilir.[11]

47. Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden infak edin. " denildiğinde o küfreden kâfirler iman etmiş olanlara dediler ki: "Dilediği takdirde Allah'ın doyuracağı kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu siz, ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz. "

Hz. Ebu Bekr es-Sıddîk, yoksul müslümanlara yemek yedirir, onları doyururdu. Bir gün yolda ona rastlayan Ebu Cehil: "Ey Ebu Bekr, Allah'ın bu yoksulları doyurabileceğini mi sanıyorsun?" diye sordu. Ebubekir: "Evet." dedi. Ebu Cehil: O halde neden onları yedirip doyurmuyor?" diye sordu. Hz. Ebubekir: "Allah bir kavmi fakirlikle, diğer bir kavmi de zenginlikle imtihan etmiş; fakirlere sabretmeyi, zenginlere de yedirmeyi emretmiştir" dedi. Ebu Cehil: "Vallahi ey Ebu Bekr, sen olsa olsa sapıklık içindesin. Sen sanıyor musun ki Allah bunlara yedirmeye gücü yeterken yedirmemiş de sen onlara yediriyorsun?" dedi ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime ile "Bundan sonra her kim de verir ve sakınırsa, bir de o en güzeli tasdik ederse Biz de onu, en kolaya hazırlarız." (Leyi, 92/5-7) âyet-i kerimeleri nazil oldu.[12]

77. Însan, kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi ki şimdi o, açıktan açığa apaçık ve katı bir hasım kesiliyor?

78. O, kendi yaratılışını unutarak bize bir misal getirdi. "Bu çürümüş kemikleri kim diriltecek? " dedi.

79. De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her türlü yaratmayı bilir.

80. O, yemyeşil ağaçtan sizin için bir ateş çıkarandır. İşte bakın ondan ateşi tutuşturup duruyorsunuz.

a) Bir gün Ubeyy ibn Halef el-Cumahî, elinde çürümüş bir kemik parçasıyla Rasûlullah (sav)'a doğru yürüdü ve: "Ey Muhammed, şu çürüdükten sonra Allah'ın bunu yeniden dirilteceğini mi sanıyorsun?" dedi. Sonra o kemik parçasını elinde ufalayıp Rasûlullâh'a doğru üfleyerek savurdu. Allah'ın Rasûlü (sa): "Evet, böyle söylüyorum. Allah onu da seni de siz böyle olduktan sonra yeniden diriltecek, sonra da seni cehenneme sokacak." buyurdu ve Allah Tealâ da onun hakkında "Çürüdükten sonra kemikleri kim diriltecek?" dedi. De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek.O, her türlü yaratmayı bilendir. O, yemyeşil ağaçtan sizin için bir ateş çıkarandır. İşte bakın ondan ateşi tutuşturup duruyorsunuz." âyetlerini indirdi.[13] Bu, Mücahid, İkrime, Urve ibnu'z-Zübeyr, Süddî ve Katâde'den de rivayet edilmiştir.[14]

Başka bir rivayette de "İnsan, kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi? Bir de bakmışsın o insan Allah'a apaçık bir hasım kesilmiş..." (âyet: 77) âyet-i kerimesiden başlayarak sûrenin sonuna kadar onun bu sözü üzerine nazil olduğu belirtilmektedir.[15]

Hâkim'in "Sahihtir." değerlendirmesiyle İbn Abbâs'tan rivayetle tahric ettiği bir hadise göre bu sözü söyleyen el-Asî ibn Vâil'dir.[16]

b) Saîd ibn Cübeyr’den gelen bir rivayette bu sözü söyleyenin el-As ibn Vâil es-Sehmî olduğu zikredilirken İbn Abbâs'tan daha garip bir rivayet gelmiştir. Buna göre elinde çürümüş bir kemikle Hz. Peygamber (sav)'e gelen ve: "Ey Muhammed, çürümüşken bunu Allah nasıl diriltecek?" diye soran Abdullah ibn Übeyy'dir. Hz. Peygamber (sa) ona: "Allah bunu elbette diriltecek, seni de öldürecek, sonra da cehenneme koyacak." buyurmuş ve Allah Tealâ da: "De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek..." âyet-i kerimesini indirmiş.[17]

Bu, âyet-i kerimelerin Medine-i Münevvere'de nazil olduğu anlamına gelmekteyse de âyetin nüzul sebebinde meşhur olan habere göre âyet-i kerimeler Übeyy ibn Halef hakkında ve Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuş olup belki de Hz. Peygamber aynı soruyu soran Abdullah ibn Übeyy'e daha önceden nazil olan bu âyet-i kerimeleri okumuş olmalıdır. Zaten âyet-i kerimenin hükmü, nüzul sebebi ne olursa olsun yeniden diriltilmeyi inkâr eden herkes hakkında geneldir.[18]




[1] Kurtubî, age. xv,3
[2] Alûsî, age. xxn,209.
[3] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/747.
[4] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl. II,88.
[5] Râzî, age. xxvi,44.
[6] Taberî, age. XXII,99.
[7] bak: el-Câmiu li-Ahkâmi'il-Kur'ân, xv,7.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/748-749.
[8] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Yâsîn, 36/1, hadis no: 3226. Benzer bir rivayet için bak: Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 111,332-333.
[9] Vahidî, age. s. 258; Müslim, Mesâcid, 280,281.
[10] İbn Kesîr, age. vı,553.
[11] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/749.
[12] Kurtubî, age. xv,26.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/750.
[13] İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, 1,361-362
[14] İbn Kesîr, age. vi,579.
[15] Vahidî, age. s. 195.
[16] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, n,90.
[17] Taberi, age.
[18] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/751.
 
Üst Ana Sayfa Alt