Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Zübeyr Bin Avvâm (r.a)

E Çevrimdışı

Ebu Bekir

Üye
İslam-TR Üyesi
Zübeyr b. el-Avvam b. Huveylid b. Esed b. Abdi'l-Uzza b. Kusayy b. Kilâb b. Mürre b. Ka'b. b. Lüeyy el-Kurasî el-Esedî. Büyük oğlu Abdullah'tan dolayı "Ebû Abdillah" diye çağrılırdı. Peygamber (s.a.s)'in dostu ve havarisi (yardımcısı), aynı zamanda halası Safiyye binti Abdulmuttalib'in oğludur.



Cennetle müjdelenen on kişiden biridir. Hz. Ömer'in vefatından sonra, halife seçimini gerçekleştirmeleri için tayin ettiği altı kişilik "Ashabü's şûra" (danışma kurulu) üyelerindendir. Annesi kendisini "Ebu't-Tâhir" diye çağırırdı. Fakat Zübeyr (r.a) kendisini oğlu Abdullah ile künyelendirmiş ve bu künye ile tanınmıştır (el-Askalânî, el-isâbe fi Temyizi's Sahâbe, Beyrut, t.y., III, 5; İbn Hişâm, Sîre, Mısır 1955, I, 250; Buharî, Fedâilü Ashâbi'n-Nebî, 13; İbn Abdi'l-Berr, el-istiâb fî Ma'rifeti'l-Ashâb, Kahire, t.y., II, 510; İbn Sait Tabakâtü'l-Kübra, Beyrut,1957, III, 100).



Zübeyr, Hz. Ebu Bekir'in islâm'a girmesinden kısa bir müddet sonra müslüman olmuştur. İlk müslümanların dördüncüsü veya beşincisidir. Ancak ne doğum tarihi, ne de kaç yaşındayken müslüman olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Muhtelif kaynaklar, müslüman olduğu sırada onun 8-16 yaşları arasında bulunduğu söylerse de bu tahminlerin doğruluğu şüphelidir. Zira babası Avvam b. Huveylid'in Ficar savaşlarından birinde (kuvvetli bir ihtimalle dördüncü ve son savaşta) öldürüldüğü, onu öldürenin de Mürre b. Muatab es-Sakafi olduğu kabul edilmektedir. Bazı kaynaklarda Zübeyr (r.a)'in Hz. Ali, Talha ve Sa'd b. Ebi Vakkas ile aynı yılda doğduğu ifade edilmektedir (el-Endelüsî, el-ikdü'l-Ferîd, Beyrut, t.y., VI, 92; İbn Kuteybe, el-Maârif, Lübnan,1970, 96; el-Askalânî, a.g.e., III, 5; İbnü'l-Esir, Üsdü'l-Gâbe fî Ma'ifeti's-Sahabe, Kahire, 1970, II, 250; Ziriklî, el-A'lâm, Beyrut, 1969, III, 74; İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 510-511; İbnü'l-Cevzi, Safvetü's Safve, Haleb,1969, I, 342; Butrus el-Bustânî, Dâiretü'l-Maarif, IX, 177).



Son Ficar savası, Hire hükümdarı dördüncü Münzir'in oğlu Numan Ebû Kâbûs'un saltanatı (585-614) sırasında meydana gelmiştir. Ficar savaşı başladığı zaman, kimi rivayetlere göre Peygamber (s.a.s),14-15 yaşlarında, kimi rivayetlere göre ise daha küçük yaşlardaydı. Son Ficar savaşında ise O'nun 14-20 yaşlarında olduğu gelen rivayetler arasındadır (İbn Hişâm, a.g.e., II, 89; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, trc. İstanbul 1986, I, 511).



Son Ficar savaşı ile Peygamber (s.a.s)'in Mekke'lileri İslâm'a davet etmeye başladığı 610 yılı arasında yirmi küsûr yıl vardır. Buna göre ilk müslümanlardan olan Zübeyr (r.a)'in bu tarihte, yirmi yaşından büyük olması gerekir.



Zübeyr'in babası ölünce, amcası Nevfel onun velâyetini üstlenmişti. Küçük yaşta yetim kalan Zübeyr'i, annesi çok döverdi. Amcası da onu savunur, dövmesine engel olmaya çalışırdı. Ancak Zübeyr büyüyüp müslüman olunca, ona karşı bu sevgisi öfkeye dönüştü. Öyle ki, islâm'dan dönmesi için onu bir hasıra bağlayıp asar ve ateş yakarak dumanla ona işkence ederdi (el-Askalâni, a.g.e., III, 5; İbn Sa'd, a.g.e., III, 101).



Zübeyr, 615 yılında Mekkeli müslümanlarla birlikte Habeşistan'a hicret etmiştir. Medine'ye hicretten sonra muhacirlerle ensâr arasında kardeşlik tesis edildiği zaman Zübeyr ile Seleme b. Selâme b. Vaks kardeş ilan edilmişti (İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 511). Başka rivayetlerde ise, Rasûlüllah'ın; Abdullah İbn Mes'ûd veya Talha ya da Ka'b b. Mâlik'le Zübeyr arasında kardeşlik tesis ettiği ifade edilmektedir (İbn Sa'd, a.g.e., III, 102; İbn Hişam, a.g.e., I, 505).



Bedir günü müslümanların sayılı birkaç atı vardı. Bunlardan biri de Zübeyr'in Ya'sub adlı atı idi. O gün bir çok müşriki öldürmüştür ki, bunlardan biri "Kureyş'in aslanı, Muttaliboğulları aslanı" diye bilinen amcası Nevfel idi (İbn Hişam, a.g.e., I, 666, 708; İbn Hişam, Cemheretü Ensâbi'l-Arab, Kahire, 1982, 120).



Zübeyr'in oğlu Abdullah, babası ile ilgili olarak şu olayı anlatıyor: "Ahzâb günü, ben ve Ebû Seleme'nin oğlu Ömer (çocuk olduğumuzdan) kadınların yanında bırakılmıştık. Bir de baktım ki babam Zübeyr, atının üstünde iki yahut üç kere Kurayza oğullarına gidip geldi. Evimize döndüğümüzde babama: Babacığım! Ben seni Benî Kurayza yurduna gidip gelirken gördüm dedim. Babam: Sen beni öyle gördün mü evlâdım? dedi. Ben de Evet, dedim. Babam: Rasûlüllah (s.a.s); "Benî Kurayza ya kim gider de onların haberini bana getirir" dedi. Ben de gittim. Döndüğümde, Rasûlüllah, anası ile babasını bir arada zikrederek Ânam babam sana feda olsun" dedi (Buharî, Fedâilü Ashâbi'n-Nebi, 13).



Yermük Vakası gününde Peygamber'in sahâbîleri, Zübeyr'e hitaben:



"Ey Zübeyr! Rumlara şiddetli bir saldırı yapmazmısın ki, biz de seninle beraber şiddetli bir saldırı yapalım" dediler. Bunun üzerine Zübeyr (r.a) Rumlar üzerine şiddetli hamleler yaptı. Bu hamleler sırasında, Rumlar, Zübeyr'in omuz köküne iki darbe vurdular. Bu iki geniş yara arasında Bedir'de yediği bir darbenin çukurluğu vardı ki, oğlu Urve; "Ben çocukken bu darbenin yerine parmaklarımı sokar, oynardım" demiştir (Buharî, Fedâilü Ashâbi'n-Nebi, 13).



Zübeyr, Mısır fethinde de önemli bir rol oynamıştır. Nitekim halife Hz. Ömer, 642'de Mısır'ın Babilin kalesini kuşatan Amr İbnü'l-Âs'a yardım için onu onbin kişilik bir kuvvetle göndermiştir. Mısır'ın o zamanki hükümet merkezi olan Heliopolis de Zübeyr tarafından alınmıştır (İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, İstanbul 1985, II, 5 15, vd; 0A, XIII, 635).



Zübeyr'in, Hz. Osman'a baş kaldıran Mısırlıların, Medine'de gerçekleştirdikleri hareketlerde, Osman'ın şehid edilişine kadar, ise aktif olarak karışmadığı, bazı rivayetlere göre; hem kendisinin hem de Hz. Ali'nin, Hz. Osman'ı korumak üzere oğullarını gönderdikleri ifade edilmiştir.



Hz. Osman'ın şehid edilmesinden sonra, ashabın büyük bir çoğunluğu Hz. Ali'ye bey'at etmişlerdir. Zübeyr ile Talha da bey'at edenler arasındadır. Bazı rivayetlere göre bu ikisinin Hz. Ali'ye istemeyerek bey'at ettikleri görülüyor.



Anlatıldığına göre, Zübeyr ve Talha, bey'at işi bittikten sonra Hz. Ali'ye gelerek; "Sana hangi hususta bey'at ettiğimizi biliyor musun?" derler. Hz. Ali: "Evet; dinlemek ve itaat etmek üzere. Ebû Bekir, Ömer ve Osman'a hangi hususta bey'at ettiyseniz onun üzerine" der. Onlar ise: "Hayır, biz sana işte ortak olmak üzere bey'at ettik" derler. Hz. Ali onların bu isteklerini reddeder. Bu defa Kureyş'ten rastladıkları bir cemaata Hz. Ali hakkında ileri geri konuşurlar. Bu dedikoduları duyan Hz. Ali, Abdullah b. Mes'ud'u çağırtarak onun görüşünü sorar. Abdullah; "Görüyorum ki, valilik istiyorlar. Sen de Zübeyr'e Basra valiliğini, Talha'ya da Kûfe valiliğini ver" diyerek Hz. Ali'ye tavsiyede bulunur. Hz. Ali bunu şiddetle reddeder. Bilahare, Zübeyr'le Talha, Hz. Ali'ye gelerek umre yapmak üzere Mekke'ye gitmek için izin isterler. Hz. Ali asıl maksadlarını bildiği halde onlara izin verir (İbn Kuteybe, el-imameti ve's-Siyâse, 51; İbnü'l-Esîr, a.g.e., III, 195 vd).



Bundan sonra, Zübeyr, Talha ve Hz. Âişe'nin, Sıffin Savaşında Hz. Ali'ye karşı cephe aldıkları görülmektedir. Hz. Ali, onları karşısında görmek istemediğinden ikna etme yollarını arıyordu. Bir ara Zübeyr'le karşılaşınca ona; "Ey Abdullah'ın babası! Seni buraya getiren nedir?" diye sordu Zübeyr: "Osman'ın kanını istemeye geldim" dedi. Hz. Ali; "Osman'ın kanını mı istiyorsun? Allah, Osman'ı öldüreni kahretsin. Ey Zübeyr! Rasûlüllah'ın sana; "Sen Haksız olduğun halde Ali ile savaşacaksın " dediğini hatırlıyor musun?" deyince, Zübeyr; "Allah şahidimdir ki bu doğrudur" der. Hz. Ali; "Öyleyse benimle ne diye savaşıyorsun?" diye sorunca Zübeyr "Vallahi bunu unutmuştum, şayet hatırlasaydım sana karşı çıkmazdım, seninle savaşmazdım" dedi (İbn Kuteybe, a.g.e., 68).



Bu konuşmadan sonra Zübeyr savaştan çekilerek geri döndü. Medine yolunda Temîm kabilesine ait bir su başına vardığında orada bulunan Amr b. Cürümüz, onu takibe başladı. Vâdi's-Sibâ' denilen mevkide bir fırsatını bularak Zübeyr'i şehid etti (H. 36) (İbn Kuteybe, a.g.e., 69; İbn Abdi'l-Berr a.g.e., II, 515; İbn Sa'd a.g.e., III, 112; el-Askalâni, a.g.e., III, 6).



Şehid edildiği zaman yaşı, kimi kaynaklarda 66 veya 67 kimi kaynaklarda 64 kimi kaynaklarda ise 70 olarak kayıtlıdır (İbn Hişam, I, 251; İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 516; İbn Sa'd a.g.e., III, 113; Butrus el-Bustânî, a.g.e., IX, 177).



Zübeyr, şehid edildiği zaman miras olarak geriye epey mal bırakmıştır. Bu cümleden olarak Medine'de geniş bir arazi ve onbir ev, Basra'da iki ev, Kûfe'de bir ev ve Mısır'da bir ev bırakmıştı. Toplam mirası yaklaşık 52.000.000 (elli iki milyon) idi. Bazı rivayetlere göre; Mısır, İskenderiye, Kûfe'de arazileri, Basra'da da evleri vardı. Ayrıca Medine'deki arazilerinden de gelir sağlıyordu ( İbn Sa'd, a.g.e., III, 108 vd).



Zübeyr (r.a) kimi rivayetlere göre uzun boyludur. Kimi rivayetlere göre ise orta boylu, esmer benizli, seyrek sakallıdır (el-Askalânî, a.g.e., III, 5; İbn Sa'd, a.g.e., III, 107).



Ashâbdan en çok fetva verenler yedi kişidir. Bunlar; Ömer, Ali, İbn Mes'ud, İbn Ömer, İbn Abbas, Zeyd b. Sabit ve Âişe'dir. Bunlardan sonra ikinci derecede yer alan yirmi sahabeden biri de Zübeyr (r.a)'dir (el-Askalânî, a.g.e., I, 9).



Zübeyr'in çocukları: Onun onbiri erkek toplam yirmi çocuğu vardı. Abdullah, Urve, Münzir, Âsım, Muhacir, Hadicetü'l-Kübra, Ümmü'l-Hasan ve Âişe, hanımı Esmâ bint Ebî Bekr'den; Halid, Amr, Habîbe, Sevde ve Hind adlı çocukları Ümmü Halid adındaki hanımından dünyaya gelmişlerdir. Ümmü Halid'in asıl adı, Emetü binti Hafid b. Saîd b. el-Âs'dır.



Diğer çocukları; Mus'ab, Hamza ve Remle, er-Rebâb binti Üneyf isimli hanımından; Übeyde ve Cafer, Zeyneb binti Mersed isimli hanımından; Zeyneb adındaki kızı, Ümmü Gülsüm binti Ukbe adlı hanımından; Hadicetü's-Suğra adındaki kızı da el-Halâl binti Kays adındaki hanımından dünyaya gelmişlerdir. O, çocuklarına şehid sahabîlerin isimlerini vermekteydi.



Zübeyr şehid edildiği zaman dört hanımı vardı. Bunlardan biri de Âtike binti Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'dir. Bu hanım, ilk önce Abdullah b. Ebi Bekr'le evlenmiş, onun şehid edilmesinden sonra Ömer b. el-Hattâb'la onun da şehid edilmesi üzerine Zübeyr (r.a) ile evlenmişti. Bunun için Medine halkı: "Kim şehâdet istiyorsa Âtike binti Zeyd'le evlensin" diyorlardı (İbn Sa'd a.g.e., III, 112).



Zübeyr (r.a), cesur ve gözüpek bir müslümandı. Mekke'de, Allah için ilk defa kılıç çeken odur. Medine'ye hicret ettikten sonra da yapılan tüm savaşlara katılmış, bütün sıkıntılı zamanlarda daima Peygamber (s.a.s)'in yanında bulunmuştur. Savaşta gösterdiği üstün başarıdan ve çok iyi ok attığından Allah Rasûlü onun, Hadi at! Anam babam sana feda olsun " diyerek memnuniyetini ifade etmiştir. Yine onun hakkında; "Her peygamberin bir havarisi vardır, benim ki de Zübeyr'dir" buyurmuşlardır (İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 511, 512, 513; Buharî, Fedâilü Ashâdi'n-Nebî, 13).
 
A Çevrimdışı

Abdullah Yusuf

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
ZÜBEYR b. AVVÂM


Resûlullah’ın Havarisi
Zübeyr zikredilmeden Talha zikredilemez.

Ve Talha zikredilmeden Zübeyr de zikredilemez.

Resûlullah (s.a.v.) hicretten önce sahâbîlerini birbirlerine kardeş yaparken, Zübeyr ve Talha’yı kardeş yapmıştı.

Şu hadisinde olduğu gibi daima Resûlullah (s.a.v.) onlardan birlikte söz ederdi:

“Talha ve Zübeyr cennetteki komşularımdır.”

Her ikisinin de Resûlullah (s.a.v.)’le soy ve akrabalık bağları vardır. Talha’nın soyu, Mürre b. Ka’b’ta Resûlullah’la birleşir. Zübeyr’in soyu ise, Kusay b. Kilâb’ta Resûlullah (s.a.v.)’in soyu ile birleşir. Aynı zamanda annesi Safiye, Resûlullah (s.a.v.)’in halasıdır.

Talha ve Zübeyr’in her biri özellikleri bakımından insanların birbirlerine en çok benzeyenleri idiler.

Yetişmede, zenginlikte, cömertlikte, kuvvetli dindarlıkta ve çok cesur olmada aralarındaki benzerlik büyüktü. Her ikisi de ilk müslümanlardan, cennetle müjdelenen on kişiden ve Ömer’in kendisinden sonra halife seçmekle vekil kıldığı altı kişilk şûra görevlilerindendir.

Başlarına gelenler de tam benzeşiyor, hatta aynı…

* * *

Söylediğimiz gibi, Zübeyr erken dönemde müslüman oldu. İslâm’a koşan, Dâru’l-Erkam’daki ilk yedi müslümandan biriydi.

O zaman on beş yaşındaydı. Böylece genç yaşta iyilik, aydınlık ve hidâyetle rızıklandı.

Gençliğinden beri süvari ve önde olan biriydi. Hatta tarihçiler, İslâm’da çekilen ilk kılıcın, Zübeyr’in kılıcı olduğunu söylerler.

İslâm’ın ilk günlerinde müslümanlar Dâru’l-Erkam’da gizlenen bir azınlık idiler. Bir gün Resûlullah’ın öldürüldüğü haberi yayıldı. Bunun üzerine Zübeyr, genç yaşına rağmen kılıcını çekerek, Mekke sokaklarından bir tufan gibi geçti.

Önce haberin doğruluğunu araştırdı. Haberin doğru olması hâlinde o onların ya da onlar onun işini bitirinceye kadar bütün Kureyşliler’in boyunlarını kılıçtan geçirmeye karar vermişti.

Mekke’nin yukarı kısmında Resûlullah (s.a.v.) onunla karşılaştı ve ona ne olduğunu sordu. Zübeyr ona haberi bildirdi. Resûlullah ona hayır duada bulunup kılıcı için galibiyet diledi.

Zübeyr, kavmi arasında şerefli biri olmasına rağmen Kureyş’in işkence ve eziyetinden nasibini aldı.

Ona işkence etmeyi üstlenen amcası idi. Onu bir hasırın içine sarıp, nefesini sıkıştırmak için ateşle duman yapıyor ve işkence altındayken:

“Muhammed’in Rabbini inkar et, seni bu azabtan kurtarayım.” diyordu. O zamanlarda sadece yeni gelişmekte, taze bir genç olan Zübeyr, amcasına dehşet veren bir meydan okumayla cevap veriyordu:

“Hayır..!

Allah’a yemin ederim ki, asla küfre geri dönmeyeceğim..”

Zübeyr, Habeşistan’a birinci ve ikinci hicreti yaptıktan sonra Resûlullah (s.a.v.)’le birlikte bütün hadiseleri yaşamak için döner. Hiçbir savaşı kaçırmaz.

Yaraları iyileştikten sonra bedeninde kalan izleri oldukça çoktu. Bunlar Zübeyr’in yüceliğini ve kahramanlığını ifade eden izlerdi.

Vücudunda âdeta yer bulamayan bu izleri gören bir arkadaşına kulak verelim. O bize şöyle anlatıyor:

“Zübeyr b. Avvâm ile bazı seferlerde birlikte oldum ve vücudunu gördüm. Kılıçlarla yarılmıştı. Göğsünde ise, vurma ve yaralamalardan oluşan kör gözleri andıran izler gördüm.

Ona: “Vallahi senin vücudunda kimsede görmediğimi gördüm.” dedim.

O da bana: “Vallahi içlerinde hiçbir yara yoktur ki, Allah yolunda ve Resûlullah’la birlikte olmasın.” dedi.”

Uhud savaşında Kureyş askerleri Mekke’ye dönmek için geriye kaçtıktan sonra Resûlullah (s.a.v.), müslümanlarda hâlâ kuvvet olduğunu görsünler de Medine’ye gelerek savaşı yeniden başlatmayı düşünmesinler diye Kureyş askerlerini takip etmeleri için Ebû Bekir ve onu görevlendirmişti.

Ebû Bekir ve Zübeyr, yetmiş müslümanın başına geçtiler. Onlar galip olan bir ordunun peşine düşmüş olmalarına rağmen ancak es-Sıddîk ve Zübeyr kullandıkları ince savaş taktiği nedeniyle Kureyş’in, müslümanların uğradıkları zararı tespit etmede yanıldığını ve bu güçlü öncü kuvvetin, gelen bir ordunun ilk kuvvetlerinden başka bir şey olmadığını sanmalarına yol açtı. Böylece Kureyş Mekke’ye doğru daha hızla hareket etmeye başladı ve adımlarını çabuklaştırdı!

“Yermük” savaşında Zübeyr tek başına bir orduydu. Başında bulunduğu savaşlarda müslüman askerlerin, dağları andıran Rum ordusu karşısında geriye çekildiğini görünce “Allahu ekber..!” diye bağırdı. Kılıcıyla vuruşarak, yürüyen dağları tek başına yarıp geçti. Sonra alev alev parlayan kılıcıyla, düşüp kalkmadan, dehşet veren o safların arasından tekrar geriye döndü.

Allah ondan razı olsun, şehâdeti çok arzulayan, Allah yolunda ölmeye sevdalı olan birisiydi.

Şöyle diyordu:

“Talha b. Ubeydullah, Muhammed (s.a.v.)’den sonra peygamber olmadığını bildiği hâlde çocuklarını peygamber isimleriyle adlandırıyordu.

Ben de şehid olmaları ümidiyle, çocuklarımı şehid isimleriyle adlandırıyordum.”

Şehid sahâbî Abdullah b. Cahş’ın adına teberrüken çocuğuna Abdullah b. Zübeyr adını verdi.

Şehid sahâbî Münzir b. Amr adına, çocuğuna Münzir adını verdi.

Şehid sahâbî Urve b. Amr adına, çocuğuna Urve adını verdi.

Yüce şehid Hamza b. Abdülmuttalib adına çocuğuna Hamza adını verdi.

Oğlu Ca’fer’i, şehid sahâbî Ca’fer b. Ebû Tâlib’in adıyla adlandırdı.

Oğlu Mus’abı, şehid sahâbî Mus’ab b. Ümeyr’in adıyla adlandırdı.

Oğlu Hâlid’i, şehid sahâbî Hâlid b. Saîd’in adıyla adlandırdı.

Böylece.... Ecellerinin geldiği gün şehid olmaları temennisiyle çocuklarına şehidlerin adlarını verdi.

Hayat tarihçesinde onun için şöyle denildi:

“O ne emirlik yaptı, ne cizye topladı, ne de başka bir şey yaptı; sadece Allah yolunda savaştı…”

Savaşçı olarak özelliği, kendine olan tam güveninde ortaya çıkıyordu.

Savaşta beraberinde yüz bin kişi olsa bile onu tek başına savaşıyormuş gibi görürdün.

Savaşçı olarak üstünlüğü, kararlılığına ve sinirlerinin kuvvetli oluşunda ortaya çıkıyordu.

Uhud savaşında müşriklerin, dayısı Hamza’nın cesedini zalimce parçaladıklarını gördü. Korkunç bir intikam dışında başka bir şey düşünmeksizin kılıcının kabzasını sımsıkı kavrayıp dişlerini birbirlerine kenetleyerek onun önünde bir dağ gibi durdu. Hemen ardından Resûlü (s.a.v.) ve müslümanları sadece intikamı düşünmekten alıkoyan vahiy indi.

Benî Kurayza’nın muhasarası uzayıp teslim olmadıkları zaman Resûlullah (s.a.v.) onu Ali b. Ebû Tâlib ile birlikte gönderdi. Aşılmaz surların karşısında durup Ali’yle birlikte şöyle diyordu:

“Vallahi ya Hamza’nın tattığını tadarız ya da onların kalelerini açarız.”

Sonra kendilerini tek başlarına kalenin içine attılar. Dehşet veren korkusuz bir güçle, kalede gizlenenlerin yüreklerine korku saldılar ve müslümanlara kalenin kapısını açtılar.

“Huneyn” savaşında Hevazin’in lideri ve şirk ordularının komutanı Mâlik b. Avf’ı gördü. Huneyn’de onlar yenilgiye uğradıktan sonra onu, yenilgiye uğrayan askerlerinin ve ashabından oluşan büyük bir topluluğun ortasında duruyor gördü. Tek başına o topluluğu yardı. Tek başına birliklerini dağıttı ve savaştan dönen müslümanların ileri gelenlerinin bazıları için yattıkları pusu yerlerinden onları uzaklaştırdı.

* * *

Resûlullah onu çok seviyor ve onu överek şöyle diyordu:

“Her peygamberin bir havarisi vardır; benim havarim de Zübeyr b. Avam’dır.”

Bu ne onun, Peygamber’in halasının oğlu olması ve ne de Ebû Bekir’in kızı Esma’nın kocası olduğu için değil; aynı zamanda onun çok vefakar, saygın bir cesur, iyi bir cömert ve malını ve canını Allah yolunda feda etmiş biri olmasındandı.

Hasan b. Sâbit şu sözlerle onu çok iyi anlatır:

Peygamberin zamanında

Ve onun hidâyetinde yaşadı

Havarisiydi; fiilleri sözlerini doğrulardı

Onun çizgisinde ve yolunda yürüdü

Haklı olanı korurdu, çünkü

En doğru olan hak idi

O ünlü bir süvari ve her yere koşan

Bir kahramandı

O bir gün bile yerinde durmazdı

Resûlullah (s.a.v.)’e çok yakın biriydi

O İslâm’a yardım eden soylu şeref sahibiydi

O nice zorlukları kılıcıyla yok etti

Resûlullah için bu yaptıklarının karşılığını

Allah da ona çokça verirdi.

* * *

İnce hasletleri, üstün özellikleri olan birisiydi. Cömertliği ve cesareti yarışan iki at gibiydi.

Ticaret hayatında başarılıydı. Serveti çok büyüktü. Fakat İslâm için tümünü harcadı ve borçlu olarak öldü.

Allah’a olan güveni (tevekkülü) cömertliğinin, cesaretinin ve fedakarlığının kaynağıydı.

Can verirken, oğlu Abdullah’a borçlarını ödemesi için vasiyet ediyor ve şöyle diyordu:

“Borçlar sana ağır gelirse, sahibimden yardım iste.”

Abdullah ona sordu: “Hangi sahibi kasdediyorsun?”

Ona şöyle cevap verdi: “Allah... O sahiplerin ve yardım edenlerin en iyisidir.”

Sonraları Abdullah şöyle diyordu: “Vallahi borcundan dolayı bir zorlukla karşılaştığımda:

“Ey Zübeyr’in sahibi! Onun borcunu öde.” derdim; öderdi.”

Talha’yı anlatırken zikrettiğimiz gibi, “Cemel Vakası” Zübeyr’in hayatının son dönüm noktası oldu.

Hakikati gördükten sonra bu savaştan elini çekince, fitne ateşinin devam etmesini isteyenlerden biri onun peşine düştü. Hain katil, Rabbinin huzurunda namaz kılarken onu yaraladı.

Katil, Zübeyr’e yaptığı ihanetin haberini iletmek ve işlediği cinayetten sonra kılıcını takdim etmekle ona bir müjde götürdüğü zannıyla İmam Ali’ye geldi.

Fakat Ali, Zübeyr’in katilinin kapıda izin istediğini öğrendiğinde kovulmasını emrederek şöyle haykırdı:

“Safiye’nin oğlunun katilini cehennemle müjdele.”

Ona Zübeyr’in kılıcını getirdiklerinde onu aldı ve şöyle diyerek ağlamaya başladı:

“Bir kılıç ki, vallahi sahibi daima onunla Resûlullah (s.a.v.)’den tehlikeleri uzaklaştırmıştır!”

* * *

Sözlerimizin sonunda, Zübeyr için İmam’ın sözlerinden daha büyük ve daha güzel ona gönderilecek bir selâm var mıdır?

Yaşamından sonra ölümünde de Zübeyr’e selâm olsun...

Selâm, yine selâm Resûlullah’ın havarisine…
 
Üst Ana Sayfa Alt