Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Haber 3. Boğaz Köprüsü'nün Anadolu Ayaklarının Arazisi Kime Ait?..

aknczlfkr Çevrimdışı

aknczlfkr

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Siz kimin vatanını kimden sakınıyorsunuz?

 
Son dönemde İstanbul Boğazına yapılmak istenen 3. köprüye ilk Osmanlı Halifesi ve de bir İslam-Şeriat savaşçısı olan, ve de Safevi'lerin panzehri olarak bilinen "Sultan 1. Selim" Rahmetullahialeyh'in adının verilmek istenmesi üzerine malumdur ki bazı Alevi ve Şii komşularımızı nefretle doldurup kışkırtmak isteyen Safevi zihniyetteki bir kısım kişi ve camialar köpürdüler. Bu ismin verilmesini kınadı hatta bazı telin ettiler..


Bir zamanlar Tuğrul Bey, Salahaddin Eyyubi, Zahir Baybars, Yavuz Selim, Kanuni Süleyman, 4. Murad, Özdemiroğlu Osman Paşa'ların Şii-Batıni ekollere göz açtırmadığı Suriye ve Irak'ta günümüz cephelerinde, Rafızi Safevi-Nuseyri-Yezdi Pkk-Rus-Çin-Sırp ve arka plandan Abd-Avrupa-İsrail vs ittifaklarının ; Ehli Sünnet Müslümanlara karşı verdiği şu gündeki amansız saldırılarla ve, Suriye ilk defa Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı'ya ilhak edildiği ve de Safevi'nin baş belası olduğu ve de yiğitliği sebebiyle bazı Arab ve Türkmen grupların askeri ketibelerine birliklerine Yavuz Sultan Selim adını vermeleri ile de aynı zamana denk gelmesi, bu isim olayında yerli Safevilerimizi iyice çileden çıkarttı ve asırlardır aldattıkları ve bazı cahil bırakıp sömürdükleri bir kısım şii ve kızılbaş komşularımızı yeniden kinle doldurmaya başladılar..

O şii ve kızılbaş komşularımız ki; bilhassa yeni nesiller artık bir çok mit ve rit hakkında sorgulama sürecine girdiler ve Cami'lere ve Ehli Sünnet kaynaklara yöneldiler. Mesela bu kesim gençlerinden "Neden tarihte hiç şii fütuhatı yok" veya "Neden Guantanamo'da Ebu Garib’de hiç şii mahkum yok" veya "Neden Bismillah'ı haşa Bismişah yapıyoruz, bu küfür değil mi?" veya “Dedeler ve Seyitler sınıfının sermayesi nereden ve neden?” gibi sualler soranlar veya bu sualleri mercek altına alanlar çıkmakta..

Belki de asla Ehli Sünnet'in "Benim fetvamla çelişen bir Sahih Hadis elinize ulaşırsa benim fetvamı çalın duvara" diyerek kendisinin hatadan masum olmadığını belirten Uleması veya; alkış-tören bölüğüne "Mağrurlanma padişahım senden böyük Allah var" dedirten veya kendisine “Gavur padişah” diyen bir vatandaşa bile müsamaha gösteren abid-zahid ruhlu Ümerası gibi olamayan; aksine kendilerini kutsayan ve kınanamaz-eleştirilemez “ruhbanlar” olarak belleten bir kısım Ayetullah, Ahund ve Dedelerin sultası artık sallanmakta olduğu için farklı farklı çözüm ve ittifak arayışlarına girmeye başladılar.. Elden kayıp gitmesi endişesini duydukları humus, zekat ve bağışlar var, başka da bir çok akidevi-siyasi-iktisadi olası kayıplar var kapıda.. Sadece babası da dede veya seyit diye kendisi hiçbir hüneri maharet ve fazileti olmadığı halde saygı görmesini, şöhretini, alkış seslerini ve kendisine secde edenleri kaybedecek olması bile bu sömürücülere kayıp olarak yeter de artar bile.. kaldı ki dediğimiz gibi, dahası var..

Senelerdir sadece adını duyduğumuz ama Türkçe'ye tercüme edilmediği ve Türkiye'de basılmadığı veya bir iki defa hataen bastıklarında İran konsolosluğunca ve şii lobisince anında piyasadan toplattırıldığı için biz bir çok islamcının bile gerçekliğinden şüpheyle karşıladığı ve hüsnü zan ile yaklaşalım diyerek inanmak istemediği bazı İran ve Irak basımı mühim-temel Şii eserlerin; aynen ecdadımızın bize söylediği gibi olduğu; Yani bu Şii temel kaynaklarına göre haşa Kuran'ın Ashab tarafından tahrif edildiği veya Ashab'ın haşa kafir oldukları, bazı Validelerimizin haşa kafir veya iffetsiz oldukları, Şia imamlarının sözlerinin vahiy mesabesinde olduğu ve tartışılamayacağı gibi vs sayısız küfür kebair nakillerle dolu olduğu tercüme ve nakillerle ifşa olmakta, Şia akidesini ifşa eden ve Şia'nın temel kaynaklarından ve icraatlarından nakillerle örnekleyen bir çok eser neşredilmekte; ve her eve ve cebe sığan hazır kameraların yani cep telefonlarının ve internetin sayesinde İran ve Irak Şii camiilerinde büyük büyük imam ve vaizlerin alenen yukarıda sadece bir kaçını bahsettiğimiz küfürleri dillendirdiklerini görebilmekteyiz.. Artık çatırdayan Şii ekoller bu ifşaatlarla paniklemekte ve enteresan ve ibretlik çözüm ve ittifak arayışlarına girmekteler..

Üstelik Türkiye Aleviliği ne kadar Şeriat'a göre bir çok küfür batıl olan bir takım itikatlarla dolu olursa olsun her şeyden evvel, takiyye yapmadıkları ve gündelik komşuluğumuzda, tabiri caizse merdinin mert olduğu ve de Şianın diğer bazı bazı galiz küfürlerinden ve kaynaklarından habersiz olmanın verdiği avantajla bu bazı Şia küfürlerden habersiz ve beri oldukları da ayrı bir sıkıntı şiiler açısından. Ayrıca Şii avamın da bir çoğu üst düzeyde ayetullah ve ahundların vs okuduğu bildiği birçok kitabın galiz küfürlerle dolu içeriğinden habersizler gibi. Şii lobileri; Türkiyeli Alevi komşularımızı nasıl edip de Şiiliğe ve bu Savaşa çekeceklerine dair projeler, proğram ve geceler, özel günler vs tertip ettirmekteler. Uğrunda timsah gözyaşı döktükleri Ehli beyt istismarıyla bu işi kotarmak arzusundalar.. Lakin; kendileri akidevi açıdan küfür üzere olmakla birlikte, bir takım insani hasletlere sahip nice alevi komşumuzla evrensel ahlak kaideleri ve ortak-benzer bir takım örf çerçevesinde mahallemiz idi iş ortamı idi vs imkanlarla insani ilişkilerimizin devam etmesini ve bunun bize büyük bir tebliğ-davet ortamı sunduğunu ve yeni nesillerin bir çok hurafe ve batılı sorguladığını da hazmedememekteler.. Üstelik bizlerin bir kısım sözde sünni tarikat, cemaat ve partilerin batıl ve küfürlerine de muhalif olduğumuzu gören bu bir kısım alevi gençlerin bizim adil bir şekilde "her türden" bidat ve batılın karşısında olduğumuzu görüp daha sıcak bulmaları ve en azından dinlemeleri, sorgulamaları, düşünmeleri ayrıca öfkelendirmekte Şia lobilerini ve Alevi Dedeler sınıfını..

Haliya; Suriye'de Ehli Sünnet'e karşı Safevi-Nuseyri-Yezdi-Pyd-Rusya-Çin-Sırbistan vs ittifakı gibi şeyler aslında Safevi ekolün son çırpınışları olduğunu, bu ihanet ve rezaletleri görerek araştırmaya giren tabandaki binlerce gencin elden çıkmak üzere olduğunu, hatta Şii veya Pkk asıllı bazı gençlerin batıldan tevbe-teberri edip bizzat Cihadcı gruplara katıldığını görüp iç yüzlerini daha da ortaya koyan fevri ve net açıklamalar yaptıklarını görmekteyiz. Her ne kadar kendileri için "Rusya-Çin" gibi kızıl bloka sırt dayamışlar dendiğinde; sizin Cihadcılarınız da "Amerika-Avrupa"ya sırt dayamış deseler de, Amerika ve Avrupa gelirse ona da vuracağız diyen Nusra, Ahrar vs gibi Cihad Teşkilatlarının bu yöndeki beyanat ve somut icraatları ve bu türden Cihad Teşkilatlarının Afganistan ve Irak, Afrika ve başka yerlerde Amerika ve Avrupa'ya en ağır darbeleri indirdiği hatta elan yeryüzünde onlara karşı mücadele veren tek güç oldukları gerçeği bu iddiayı yalanlamakta ve şia lobilerini daha da karamsarlığa ve garip çıkış yolları aramaya sürüklemektedir.. Allah’a hamdolsun eskiden bir Sünni görünce takiyye yapıp muğlak konuştukları şeyleri şimdi alenen ifşa etmeleri, mesela, gizlemeden açıkça ‘Ali ilahımdır’ diyen ve buna ‘Esed rabbimdir’i de ekleyen Nuseyri kafirlere ilk başlarda sinsice ve gizlice olsa da sonradan açıkça kardeşim deyip yanlarına asker katıp İslam’ın üstüne saldırtarak Şii lobileri ve kankardeşleri olan Sol hizipler, açıkça galiz küfürlerini kusmuş ve zaten mevcut galiz küfürleri daha da ifşa olmuştur. Mısır hadiselerinde Mürted Suud’un; Suriye meselesinde de Rafızi-Safevi İran-Irak-Lübnan Şiasının; bizim nezdimizde zaten malum olan küfrü galizası bir kez daha herkese aşikar olmuştur.. Dahası, Yezdi ve PKK güçleri ile Nuseyri Esed şebbihaları ve Safevi Şiileri bir kardeşlik içine girmişler, İslam karşısında “Küfrün tek millet” olduğu bir kez daha belli olmuştur..

Şimdi, dönelim 3. köprüye verilmek istenen isme.. Bu babda evvela gerek bu Safevi misyonerlere gerekse aldatmaya çalıştıkları bazı Şii ve Alevi komşularımıza iki sual sormak istiyoruz; ikisinin de cevabını vereceğiz tabi ki.

İlk sualin cevabını herkes, cümle alem biliyor zaten. Lakin ikinci sualin cevabı da çok enteresan ama hakikat, ve yazıkki ehlinden başkası bilmiyor..

1) İslam Ümmeti tarihi boyunca, Asrı Saadet'ten, Emevi, Abbasi'ye, Osmani'ye yani 1920'lere dek toplam 1300 sene boyunca yeryüzünde İslam Devleti iktidar ve de hemen her devrinde tek süper güç idi.. Ve tüm bu devirlerdeki fütuhatlara bakarsak, Endülüs'ten Türkistan'a, Kafkaslar'dan Yemen'e, İstanbul, Belgrad, Mohaç, Budin, Uyvar, Zigetvar, Gırnata, İşbiliye, Malaga, Derbent, Kefe, Darfur, Singapur, Kaşgar, San'a, Herat, Buhara, Semerkant, Açe Sumatra, Filipinler.. Altay'lar'dan Atlaslar'a, Kafkaslar'dan Alpler'e, Fırat'tan Nil'e, Tuna'ya Ceyhun'a, Tarım'a, Hadramevt'den Deşti Kıpçak'a, Taklamakan'dan Kalahari'ye, kısaca deyim yerindeyse "Üç Kıta'ya Yedi Derya'ya"; İster kılıçla, fetihle, ister kalem ve ahlakla, tebliğle davetle kazanılmış yerler olsun; bu kadar fetihten ve ilhaktan kaç tanesini Şiiler veya Aleviler gerçekleştirmiştir?

El cevap: Hiç birisini.. Bu beldelerin tamamının da fetih ve ilhakını, Ehli Sünnet Vel Cemaat İslam Akıncıları ve Arifleri, Alimleri, Biiznillah gerçekleştirmişlerdir.. Ve bu yerlerden birisi ve fethi, hatta bir kaç defa fethi Hadislerde müjdelenmiş olan İstanbul da, birinci kez Sultan Muhammed Fatih hazretleri eli ile Fethedilmiştir. Ve Hazreti Fatih Ehli Sünnet bir Gazi Padişah'tır. Ve Yavuz Sultan Selim O'nun öz torunudur ve varisidir..

İstanbul Boğazı'nın Anadolu tarafının ilk fetihleri Orhan Gazi zamanında Palekanon ve Maltepe savaşlarıyla başlamış, ve sonraki sultanlar devirlerinde bu yerleşim ve kontrol arttırılmış, boğazın iki yakasının da tam kontrol ve kalıcı fetihleri ise yine Sultan Fatih zamanında yapılmış ve artık Boğazlar ve Marmara'da Dar-ul-İslam olmayan bir belde kalmamıştır..

Şimdi hemen sormak lazım Safevilere ve kışkırttıkları bazı Şii ve Alevi komşularımıza; kimin mülkünü kimden sakınacağız? Bu toprakları Darul İslam ve Vatan yapan Ehli Sünnet Emir Hazret-i Fatih'tir ve Yavuz Selim hazretleri de O'nun öz torunu ve de varisidir!.. Köprü Boğaz'a yapılıyor ve isminin de Boğaz ve İstanbul fatihleri Orhan Gazi'lerin Muhammed Fatih'lerin torunu olan "Yavuz Sultan Selim" olmasından daha normal ne olabilir ki? Yoksa Abdullah İbni Sebe, Nasreddin Tusi, veya Fazlullah Esterabadi veya Hasan Sabbah ya da Kont Drakula, veya Şah İsmail adı mı verilmeliydi? (?) Geçelim ikinci suale..

2) Siz biliyor musunuz şu anda 3. Boğaziçi köprüsünün Anadolu ayaklarının yapıldığı bölge kimin arazisi?.. Hiç tarih okuyor musunuz veya hiç tapu kadastro ve arşivlere yolunuz uğruyor mu? Hiç bilimselliğin yanından geçtiğiniz oluyor mu? Ajite ve tahriplerle dolu "Yavuz 40 bin aleviyi" çoluk çocuk demedi kesti masalları ile birkısım Alevi komşularımızı kışkırtmayı bırakıp da hiç tarih ilmi ile alakadar oluyor musunuz?..

El Cevab: O mıntıka ve civardaki pek çok yer "Selim Han-ı Kadim Vakfı"na aittir! Evet yanlış duymadınız; orası ve daha pek çok civar arazi Yavuz Sultan Selim hazretlerinin vakfiyesidir. Bu durumda soruyoruz siz, tabiri caizse; kimin mülkünden kimi kovmak istiyorsunuz?.. Değil laf etmek, sizin bir de oradan geçerken Yavuz hazretlerinin vakfına haraç vermeniz gerekmektedir!

Bu bölge Beykoz ilçesinin Anadolu Hisarı-Yoros-Riva-Şile arasında kalan 150 bin dönüm kadar arazi komple Yavuz Sultan Selim Vakfiyesidir ve 1927'den sonraki Laik Tuğyan yasalarıyla üzerlerindeki kiracılara dağıtılmış tapulanmış, orman ve mera olan kısımlar hazineye, orman müdürlüğüne vs "usulsüz" olarak verilmiş ve; halen bu Vakıf Mazbut bir vakıf olarak Vakıflar Müdürlüğü kontrolünde, tıpkı diğer binlerce ecdat vakfiyesi gibi mahv ve istismar edilmektedir, talan ve yağma ettirilmektedir..

Ecdadımızın "Menfaati İbadullah'a Ait Olur Vechile, Bir Ayn'ı, Cenab-ı Hak'kın Mülkü Hükmünde Olmak Üzere, Temlik ve Temellükten Mahbus ve Memnu Kılıp.." diyerek Allah Subhanehu ve Teala'ya adadığı ve sahibinin artık Halife Sultan, Devlet dahi olamadığı, Devletin ve Mütevelli heyetin sadece vakfın işlerliği için idare ve nezaret edip koruyup kollamakla gözettiği sayısız vakfımız “son 90 senedir” ve "son on senede" de hiç hız kaybetmeden aynen ilk yetmiş-seksen senedeki gibi talan ve yağma edildiği-ettirildiği acı ile tamaşa ettiğimizbir hadisedir..

Bildiğimiz gibi 1927'de ve sonraki yıllarda çıkarılan çeşitli yasalarla, "Mukataa" ve "İcareteyn" usulü kaldırıldı ve vakıflara ait araziler o andaki kiracılarına tapulandı.. Senelerdir kademe kademe İnkılaplarla, Şeriat Hükümleri iptal edildiği için Vakıf meselesinde de böyle bir Laik müdahalenin zamanının geldiğine inanan Rejim böylesi bir operasyonla Ümmetin "Cenab-ı Hak'kın Mülkünde" diye vakfedip "adadığı" nice araziyi (sadece Beykoz veya İstanbul için değil tüm Türkiye genelinde söylersek eğer) üzerindeki Sabetay, Ermeni, Rum, ve sair kodamanlar başta olmak üzere yer yer de kiracı olan sair halka tapuladı. Filmlere, Romanlara da konu olan ve Osmanlı Devleti'ni feodal bir dikta gibi göstermek istenen "toprak ağalığı" da aslında burada başladı, yani Laik Cumhuriyet'in meyveleri.. Osmanlı’da ne kadar arazi vakıf mülkü idi diye merak edenler Tarihçi Prof Halil İnalcık’lara sorabilir..

İnanamayacaksınız ama adeta; neredeyse yediğimiz içtiğimiz oturduğumuz kalktığımız her yer “adanmış” vakıf mülkü!

Tarım arazileri şahıslara tapulanırken aynı alan içinde kalan ormanlık mera vb alanlar zaman içerisinde Orman Müdürlüğü veya Hazine'ye "usulsüz" olarak devredildi. Halbu ki sözde yasaya göre bile; vakfına ait kalması gerekirdi.. İşte 3. Köprünün geçeceği Anadolu ayaklarının olduğu yer de böyle bir arazidir ormandır.. Yani o arazilerin mukataalı mutasarrıfı olmadığı için (orman olması sebebiyle) kimseye tapulanamaz ve hazineye de devredilemez. Vakfına ait kalması gerekirdi..

Velhasıl teknik kısımla fazla sözü uzatmadan kafaları yormadan şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; İslam Şeriatı esaslı ve Mecelle dediğimiz Anayasa ile yasama-yürütme-yargı ve idare etme, iptal edildiği için, bu mevcut batıl-kul uydurması hükümlerden birisi de bahsettiğimiz 1927 ve sonraki senelerde çıkan alakalı kanunlardır ve de bunlara göre Ecdadımızın vakfettiği sayısız arazi, arsa ve dükkan yağmalanmış, talan edilmiş-ettirilmiştir.. Ve bu aralıksız olarak devam eden bir yağmadır ki, son on senede azaldığını zannederdik biz dahi, oysa son on senede eskileri aratmayacak derecede bu tam gaz devam etmektedir.. İlgilenecek cesareti olan satılmamış tüm kalemleri alakalı davalara, tapu ve arşiv belgelerine havale ederiz..

Şimdi bu riskli sözleri söylemekle hükümet yardakçısı da olmadığımızı, Laik Demokratik Parlementoların ve İdarelerin tamamının bizim nezdimizde Tağut hükmünde olduğu inşallah anlaşılmıştır..

Fakat mevcut AKP hükümetinin, bahsettiğimiz iki hakikati, hususan ikinci sorumuzda beyan ettiğimiz vakıf meselesini bilmeksizin tesadüfen Sultan Selim adını verdiği bu köprü meselesinde karşı tarafın yani Alevi kesimin en çok oy verdiği CHP ve sair taifelerin haksız saldırıları ve Ecdat düşmanlıkları karşısında bu yazıyı hazırlamak mecburiyeti hissettik..

Şimdi; madem İstanbul ve Boğaz Osmanoğulları eliyle fethedilmiş, ve dahi, madem o belde yani köprünün Anadolu ayaklarının olduğu yerler Yavuz Sultan Selim Han'ın Vakfiyesidir;

Bu durumda yapılması mantıklı olacak bir kaç şeyin başında şunlar gelir;

1) Köprünün ismi tesadüf veya daha doğrusu tevafuken de olsa Yavuz Sultan Selim olarak belirlenmiş, ille de yapılacaksa o halde bu isim gayet muvafıktır ve layıktır, öyle de kalmalıdır, bu bahiste iftira ve saldırıda bulunanlara cevaplar verilmelidir.. Esasen bu ismin verilmesi bu, “vakıfların talanı” bahsini sürekli hatırlatma fırsatı doğuracağı için kalmalı diyoruz, yoksa o arazi ağacı kesilsin köprü yapılsın diye değil! Zira vakıf neye vakfedilmişse o işi görmelidir.. Tabi onun için İslam Devleti gerekirdi..

2) Bu köprünün aylık veya yıllık toplam gelirinden belli bir payın mutlaka bu Vakfa verilmesi, ve bu vakfın da hangi vakıf şartları varsa vakfiyesinde belirtilmiş, onlara göre yeniden canlandırılması ve o şartlar gereğince işlerliğinin sağlanması gayet mantıklı bir vefa borcu olacaktır..

Kaldı ki esasen bu arazilerden, değil 1927'den beri yapılageldiği gibi üzerindeki kiracılarına satılmış veya hediye edilmiş olması, köprü bile geçmesi caiz değildir; "vakfiyesinde" şart koşulan her ne hayrata adanmışsa arazi ve akarının o yönde tasarruf edilmesi gerekir.. Lakin laik bir devlet ve hükümetten bu zaten beklenmez de.. Hani yani biraz olsun bu cürümlerini örtmek adına belki bir miktar pay ayırır ve bu vakfa verirlerse biraz daha büyümüş olur yama.. Hoş bu yırtığı örtecek yama yoktur ya..

Ek: İlişikte resimde ördüğümüz belge 1927'deki kanun değişikliği sebebi ile bahsedilen Beykoz-Yoros civarındaki "Selim Han-ı kadim Vakfından" olan 50 bin dönümlük bir kısmın tapusunun üzerindeki kiracılarına verildiği 1927 seneli Türkiye Cumhuriyeti belgesidir.. Daire içine alıp çizdiğimiz yerde yazan Osmanlıca ibare: "Selim Han-ı Kadim Vakfından"..

Halen o civardaki bir çok arazinin davaları devam etmektedir, dediğimiz gibi; bu mıntıkada Anadolu Hisarı-Yoros-Riva-Şile arasında denebilecek bir büyüklükte ve tamamı yaklaşık 150 bin dönümlük arazi Selim Han-ı Kadim Vakfı'na aittir, ki, 3. Köprü'nün Anadolu ayakları da bu bölgedeki ormanlık alanda inşa edilmektedir..

Bir kaç ağacın davasını güden Taksim-Gezi eylemcisi Budacı Yogacı-Dürzi-Yezdi-Nuseyri-Safevi-Ulusalcı-Laikçi-Pkk'lı.. "İ..neyim D..meyim T..estiyim L..iyenim Sex İşçisiyim Gezideyim Direniyorum" diye pankart asanlardan "V..nama Özgürlük" diyenine vs; tüm anti-İslam kişilerin, zımmisiyle ve azınlığıyla tek vücut olup uğrunda yürüdükleri bir kaç ağaçtan kat kat fazla ağaç kesilmiştir 3. Köprü için, ve de bu ağaçlar ve arazi "Halife Sultan Yavuz Selim" Hazretleri'nin vakfiyesidir.. Hoş o uğrunda yürüdükleri Topçu Kışlası ve Arazisi de diğer bir Selim han yani "Halife Sultan 3. Selim" Hazretleri'nin ve Ümmet'i Muhammed'indir, ne Akp ne de Chp ve Gezi eylemcilerinin babasının mülkü değildir!..

Eskilerin deyimi ile; Bilmeyen gafil, Bilip de gizleyen haindir..

Daha fazla belge ve bilginin ifşa olması için bu meseleyi uzatmaya hazırız.. Ülkemizde binlerce tarihi-ecdad yadigarı vakfın başına gelenlere dair hayatımız pahasına yazmaktan konuşmaktan korkmayacağımızı taahhüd ederek ve hodri meydan diyerek; ve bu ülkede "Şeriat Nizamı"nın geri gelmesinden ve "Hilafet" yeniden inşa olur olmaz ilk iş olarak bir çok meselede tarihi hesaplaşmasını yapacağından bir çok kimsenin bir çok menfi nedenle endişe duyduğunu (Şeriat-Hilafet düşmanlarının en azılıları genelde, ya galiz bir küfrü veya ihaneti, ya da bir büyük maddi vurgunu vardır bu ümmetten; diğer ikinci bir kesim ise sırf cehalet sebebiyle ve bu ilk kesimin telkinlerine aldanaraktan kafirdirler) zaten bilmekteydik ama bu nedenler arasında en mühimlerinden birisinin de işte bu, "yağmalanan vakıflar" olduğunu da öğrenmiş ve beyan etmiş bulunaraktan, bu bahsi şimdilik burada kesiyoruz..
 


Not:

Ayrıca şu linkteki yazılar; Muhterem Ehli Sünnet Alimimiz 'M. Emin Akın Hoca'nın,
'İslam Coğrafyası ve Tarihi'ne dair mutlaka okunması gereken mühim sözleridir, okumadan geçmemeli..


mehmeteminakin.com - Tavsiyeler & Mektuplar

mehmeteminakin.com - Makaleler

mehmeteminakin.com - Makaleler

Akıncı

Psikolog-Tarihçi





.




Selim han-ı Kadim Vakfından 1.jpg


Selim Han-ı Kadim Vakfından 2.jpg
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
aknczlfkr Çevrimdışı

aknczlfkr

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Çalışmalarımı zaman zaman paylaşan ve hesabını kullanmama izin veren Levent kardeşime teşekkür ediyorum..
Bu çalışma bir süredir Osmanlı Arşivlerinden edinmekte olduğumuz bilgilerin çok mühim bir ifşaatıdır..
Ciddiyetine ve akidesine güvendiğimiz İSLAMTR sitesine; evet ilk olarak buraya koyuyoruz..
İleride üzerinde bir çok çalışma yapılacak ve medya kuruluşları üşüşecekler.. İcab ederse konuyla alakalı bir çok vesika daha var onları da yayınlayacağız..

Şahsen ilk olarak Ehli Sünnet gazeteci-muhabir ÜMİT ERDOĞAN Bey'i liyakatli buldum ondan rica ettim,
o da sağolsun yayınlamaya çalışacak; ve ayrıca burasını yani İSLAMTR sitesini liyakatli buldum.

Zaman zaman vakit oldukça göz attığım siteyi, çalışmaları, faaliyetleri, müdavim kardeşleri çok takdir ediyorum,
güzel paylaşımlar var; Allah'dan muvaffakiyetler diliyorum..


kardeşiniz
akıncı
 
Üst Ana Sayfa Alt