Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

30 Ağustos Kimlerin Bayramıdır!!?

Yalova Ensar Derneği Çevrimdışı

Yalova Ensar Derneği

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bismillâhirrahmânirrahîm.

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun; Onun şanlı Rasûlü’ne salât ve selâm olsun.

Her dinin kendine has birtakım bayramları ve kutsal saydığı günleri vardır. Bu bayramlar ve kutsal sayılan günler, dinleri birbirinden ayıran belirgin özelliklerdendir. Bundan dolayı her fert, kendi dinine göre kutsal olan günleri ve bayramları kutlar. İslâm dininde 2 bayram vardır: ramazan bayramı, kurban bayramı... Bu ikisi dışındaki bayramların, İslâmla herhangi bir ilgisi olmayıp, kutlanmaları da dinimizce yasaklanmıştır.

Peygamberimiz (sav) Medine’ye geldiğinde, Medinelilerin eğlence yaptıkları iki gün vardı. Peygamberimiz (sav) “Bu günler nedir?” diye sordu. Medineliler “Biz (İslâm’dan önceki) cahiliye devrinde bu günlerde eğlenirdik.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki Allah size o iki günün yerine daha hayırlı olan iki bayramı: kurban bayramı ile ramazan bayramını vermiştir.” (Ebû Dâvûd, en-Nesâî, sahih)

Peygamberimiz (sav) bir ramazan ya da kurban bayramı günü Hz. Ebû Bekir’e (ra) şöyle demiştir: “...Muhakkak ki her toplumun bayramı vardır. Bu da bizim bayramımızdır.” (el-Buhârî, Muslim)

Yine Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim bir topluluğa benzemeye çalışırsa o da onlardandır.” (Ebû Dâvûd, sahih)

Noel, Paskalya, Hıdırellez, Nevruz, bağımsızlık bayramı gibi bayramlar İslâm’da yoktur. Allah onların yerine bize Ramazan Bayramı’nı ve Kurban Bayramı’nı vermiştir. Müslüman kişi, İslâm dışı dinlerce kutsal sayılan günlere özel hediyeleşmeler, toplantılar, törenler, eğlenceler düzenlememeli ve bunlara katılmamalıdır. Yoksa hangi dinin bayramını kutluyorsa, o dinin mensubu olduğu kabul edilir.



YALOVA ENSAR DERNEĞİ

 
R Çevrimdışı

Rebi3

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sözde yunan harbini kazanma bayramı. Bu bahanedir, zayıf yunan ordusunu yenmek beklenen bir şey idi. Ama işin erbabı bilir ki bu 30 ağustos hilafet ve islam kanunlarını kaldırmanın bayramıdır. Tıpkı rejimin diğer bayramlarında olduğu gibi. Baktığımızda 1935 yılına kadar zafer bayramı kutlanmamış sonra kanunla resmileştirip her yıl kutlamaya başlamışlar..
 
R Çevrimdışı

Rebi3

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bazı kısımlarına katılmıyoruz dedikten sonra 30 ağustos ve bilimum bayram (!) ve devrimlerle ilgili bazı bilinmeyenler...



30 Ağustos, taa 1935 yılında bayram olmuş! Evet evet, ancak zaferin on üçüncü yıldönümünde... Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin taa 1935 yılının mayıs ayında çıkardığı bir kanunla.

Daha önceleri yalnızca Ankara, İzmir, Afyonkarahisar, Denizli ve Kahramanmaraş'ta kutlanırmış, yalnızca beş ilimizde. (Laf aramızda, Antep hemen "gazi" yapılmıştır ama Maraş'ın "kahraman", Urfa'nın da "şanlı" edilmeleri epey sonradır.)

Neden? Neden 30 Ağustos'u yurt çapında milli bayram ilan etmek ancak 1935 yılında akla gelebiliyor?

Hani, 19 Mayıs'ı bayram ilan etmenin de ancak 1938 yılında akla gelebildiği gibi... (Daha önce spor gösterileri var ama resmi bayram yok, kanunu Atatürk'ün ölümüne beş ay kala çıkarıyorlar!...)

"30 Ağustos'un resmi olarak Zafer Bayramı ilan edilmesi için 13 yıl geçmesi gerekti" diyorlar. Niçin gerekmiş? Sorun neymiş?

Her siyasi renkten her Türk'ün ortak zaferi, ortak kıvanç günü olan bu 30 Ağustos'un tam on üç yıl boyunca yalnızca beş vilayette kutlanmasının bir nedeni mi varmış? Niçin cumhuriyet kurulmadan, ya da hemen kurulur kurulmaz, ya da ertesi yıl ilan edilmiyor da on üç sene bekleniyor? Bir sakınca mı varmış? Yunanistan'a ayıp mı olurmuş?

Tarihçiler bizi aydınlatsınlar. 30 Ağustos'larda laga luga yapmak marifet değil, gazeteciler de yazsınlar.

Aksi takdirde ben konuşacağım...

Diyeceğim şudur: Haaa, demek ki, otuzlu yıllarda Ankara rejiminin "karakteri" değişmiş... 1923 yılında başka bir Türkiye, 1933 yılında daha da başka bir Türkiye varmış.

Ankara'yı ve Türkiye'yi, 1931 yılından başlayarak "Mussolini eğilimli bir zihniyet" teslim almış... Bu zihniyet, Ankara'yı ele geçiren İsmet İnönü ve Recep Peker zihniyetidir. İyice yerleşmek için de Atatürk'ün hastalığını, zayıf düşmesini beklemiştir.

Elbette 1925 yılında her türlü çatlak sesi susturan Takrir-i Sükûn Kanunu'yla, 1930 yılında Serbest Fırka'ya önce izin verilip sonra kendi kendini feshetmeye zorlanmasıyla bu değişikliğe çanak tutulmuş, dünya ekonomik krizi patlayınca da daha kesin uygulamaya geçilmiş...

Bu arada, daha önce gerek görülmeyen birtakım bayramlar da icat edilmiş...

Meclisin açılmasının yıldönümü bile "çocuk bayramı" yapılarak sulandırılmış...

Bu ne biçim devrim rejimidir ki, şapka giydirmek için iki sene, yazıyı değiştirmek için beş sene, soyadı vermek için on bir sene, kadınlara seçme ve seçilme hakkı sağlamak için on iki sene bekler?

Bu ne biçim devrimdir ki, önce eski yazıyla banknot bastırıp hemen ertesi yıl yazıyı değiştirir, fakat yeni yazıyla yeni banknot bastırabilmek için de on sene bekler ve on sene boyunca vatandaşın cebinde "kanunen yasak olan eski yazılı" banknotlar bulunur, ödemelerini bunlarla yaparak en başta devlet kendi yasasını kendisi çiğner?

Taa 1938 yılına kadar tedavüldeki banknotların eski yazılı olduğunu biliyor muydunuz? "İkinci emisyon" tabir edilen yeni yazılı banknotlar ancak Atatürk'ün ölümünden kısa bir süre önce, hatta çoğu da (büyük kupürler) ölümünden sonra piyasaya çıkarılabilmiştir!

Bilmiyordunuz. Hele sabredin, daha neler öğreneceksiniz... (EA)

Ali Yıldız
 
Üst Ana Sayfa Alt