ABD Zindanlarında Esir Mücahid Âlim ve Müfessir ÖMER ABDURRAHMAN
Ömer Abdurrahman, 1938 yılında Mısır’ın Dekahliyye şehrinin CemaliyyeKöyü’nde doğdu. Doğduktan 10 ay sonra gözlerini kaybetti.11 yaşında Kur’an’ı ezberledi. Sonra Dimyat’ta Dini Medreseye kaydoldu. Bu okulda 4 yıl okudu. Bunun sonunda 4 yıllık el-Ezher İlkokulu diplomasını aldı. Bunun müteakiben Mansur’a da İslam Enstitüsü mesabesinde olan “ma’hed”e kaydoldu. Bu ma’hed’den 1960 yılında mezun oldu. Böylece el-Ezher lisesini bitirmiş oluyordu.
el-Ezher Lisesinden sonra Kahire’de el-Ezher Üniversitesi Usulu’d-Dîn fakültesine devam etti. Bu Fakülteden de 1965 yılında en iyi mezuniyet “Şeref ” derecesiyle mezun oldu.
Üniversite’den mezun olmasının ardından Feyyum’da bir camide İmam ve Hatip olarak göreve başladı. Bu arada Üniversitede master çalışmasını yürüttü. Dr. derecesini aldıktan Usulu’d-Dîn Fakültesi’nde asistan (Muîd) olarak atandı. Aynı anda gönüllü olarak İmamlığa ve hatipliğe de devam ediyordu. 1969 yılında görevine son verildi. Bu yılın sonunda tutuklandı. Ardından Muîdlikten uzaklaştırılıp Üniversitenin idari bir bölümünde kızağa alındı.
Mısır’da Siyasî baskılar gittikçe artıyordu. Bu baskılar 13.10.1970 yılına kadar devam etti. 28 Eylül 1970 yılında Cemal Abdunnasır’ın ölümünden sonra, onun cenaze namazının kılınmamasına dair yaptığı bir konuşmasının ardından 8 ay süreyle Kahire kalesine hapsedildi ve 10.Haziran 1971’de serbest bırakıldı.
Bütün bu zorlulara ve siyasî baskılara rağmen, Şeyh ömer Abdurrahman ilmi cihadını sürdürdü ve buna rağmen Tefsir’de Doktorasını verdi. Doktora Tezi : “Tevbe suresinde Tasvir Ediliş Biçimiyle Kur’an’ın Düşmanlarına Karşı Konumu” adlı bir tezdi.
" موقف القرآن من خصومه كما تصوره سورة التوبة "
Polisin Ömer Abdurrahman’ın Doktora imtihanında peşini bırakmadı. Fakat o Hocası Prof.Dr. Muhammed Ebu Şehbe’nin (rh.a) zeki bir taktiğiyle imtihan günü ilan edilen günü ansızın hastalığı nedeniyle belirsiz bir vakte ertelendiğini ilan ederek, polisin Ömer Abdurrahman’ı doktora tezinin tartışılması esnasında yakalamasına fırsat vermedi. Ertesi gün kimsenin haberi olmadan Fakülte’ye (Asyut Usulu’d-Dîn ) gelindi ve kimsenin dikkatini çekmeyecek şekilde, küçük bir ilan kağıdıyla duyuru yapıldı ve Ömer Abdurrahman’a tefsir doktorası verildi. Ertesi gün ise bütün gazeteler Ömer Abdurrahman’ın Tefsir Doktorasının tartışıldığını yazdı.
Liman Hapishanesinde (Kahire) uzun dönem -aralıklarla 3 yıl- tecridde kaldı. Tecridde iken kendisine işkenceye ediliyordu. Hatta mahkemeye çıkarılacağı gün dahi sopayla dövülmüş ve ayakları kırbaçlanmıştı. Talebeleriyle ilgili ifade vermesi için, eşini zindana getirmekle ve gözlerinin önünde ona tecavüz etmekle kendisini tehdid ettiler. Fakat o bu tehdidlerin hiç birisine aldırmıyor ve mazlum kardeşlerinin zindanda kendisi sebebiyle eza ve cefa çekmesini istemiyordu. (*)
Uzun zindan gecelerinde, Kur’an’la teheccüdde bulunuyor ve Davudi sesiyle okuduğu Kur’an’la Müslmanların gönüllerine serinlik veriyor onların azimlerini ve imanlarını pekiştiriyordu.
Ömer Abdurrahman, 18 Ekim 1981 günü hapsedildi. 4. Ekim 1981 günü Askeri Mahkeme’de ve 11 Kasım 1981 günü de DGM de yargılandı. 30 Eylül 1984 günü hakkında beraat kararı verildi. Bu tarihten itibaren 1 yıl süreyle ev hapsinde tutuldu
Buna rağmen Mısır isitihbaratı ve emniyeti; Ömer Abdurrahman’ın peşini bırakmıyor, hayatı kendisine zindan ediyordu. O ise, Allah’a davet yolunda zalimlerin baskılarından yılmadan ilmi derslerine ve hutbelerine devam ediyordu. Daha sonraları İçişleri Bakanlığı’nın izniyle dolaşımına izin verildi. 1990 yılında yurt dışına çıktı. Amerika’ya yerleşti ve Brooklyn’de el-Faruk Mescidinde dersler vermeye başladı.1993 yılında ABD’nde New York’taki Ticaret Merkezi’nin bombalanmasından sorumlu tutularak hapsedildi ve ömür boyu hapse mahkum edildi.
ABD Makamlarının Ömer Abdurrahman’a Yönelttiği Suçlamalar:
1. ABD devletlerinde rejimin yıkılması için kışkırtıcılıkta bulunmak.
2. Hüsnü Mübarek’in öldürülmesini planlamak.
3. ABD’de askeri tesislerin patlatılması.
4. ABD aleyhine savaşa teşvik etmek
Ömer Abdurrahman, Kur’an davetini gözlerini kaybetmesine ve dünyadan bir tek ışık hüzmesi görmediği halde, Allah’ın kendisine göz nimeti sağlık ve maddi nimetler ihsan ettiği birçok alime nisbeten, insanlara cesurca ve Allah’ın dinini düşmanlarına karşı canı pahasına da olsa götüren ender alimlerdendir. Ömer Abdurrahman; takvası, ilmi, sabrı, belağatı ve hakkı yücelten ve batılı ve batıl ehlini alçaltan ve Allah’ın mücahid alim kullarını her fırsatta savunan tavrıyla çağımızda Ebu Hanife’nin, Ahmed İbn Hanbel ve İbn Teymiyye’nin (rahimehumullah) izini sürdüren alimlerdendir
Ömer Abdurrahman, Kur’an’a imanı ve onun uğrundaki mücadelesiyle ve yeryüzünün tağutları ve zalim sistemlerine ve bu sistemlerin ilahlaştırdığı tağutlara karşı “Hakk olan sözü” söylemekle cihadın zirvesine ulaşmış olan bir alimdir.
Birçok alim ve din ilimleri uzmanı; dünya rahatını, zevki ve sermaye biriktirmeyi veya siyasilerin gözünde büyümeyi ve toplumun önünde Dinin aleyhine de olsa şöhret ve makam arayanların aksine, Allah’ın ve katında olanı, Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ve O’nun mücahid ashabının ve selefin alimlerinin yolunu seçmiştir.,Ona bir çok servet sahibi; hayal edilemeyecek kadar malla gelmelerine ve kendisine servetler vaadetmelerine rağmen o bunun hepsinden yüz çevirmiş sade ve basit hayatını sürdürmeye ve servet karşılığında izzetini satmamayı tercih etmiştir.
Mısır rejimi; İslam ve Müslümanlara yüzyıla yakındır zulmetmekte ve Müslümanları katletmektedir. Müslüman kardeşlerin İsrail, Amerika ve İngiltereye karşı Filistin ve Süveyş savaşlarında gösterdikleri başarı ve kahramanlık; başta ABD ve diğer tüm batılı devletleri korkutmuştu. Bu korku batının Mısır’ın başına Müslümanları sindirecek olan bir rejimin getirilmesi ve İslamî yönetime giden yolların esastan kapatılması gerektiğini kanaatine götürdü.
İşte bu sebeple başta ABD ve İngiltere İsrail’in güvenliğini sağlamak için hemen kolları sıvadılar ve Mısır’da Sovyetlere yakın da olsa laik ve sosyalist bir rejimin kurulmasının önünü açtı. Mısır’da Kralık sistemini çökmesinden sonra kurulan yeni rejim, Müslümanların kanları ile kurulmasına rağmen, ilk kanlı darbeyi de yine Müslümanlara vurdu. Mısır’da bu sebeple bir çok ilim adamı katledilip idam edildi. Binlerce Müslüman zindanlarda çürütüldü. Seyyid Kutup ve mübarek arkadaşları Cemal Abdunnasır tarafından haksızca idam edildi.
Fakat bütün bu zulümler Müslümanları susturamadı şehadet kanı ümmetin gençliğini yeniden diriltiyor, şehadet aşkı günden güne alevleniyordu. Müslümanların güçlendiğini gören sistem ve batılı devletler; islamî oluşumları başta İhvan olmak üzere katliamdan geçiriyor ve önde gelen müslümanları zindanlara atıyordu. Bu zulümler Abdunnasır döneminde bütün hızıyla devam etti ve Enver Sedat (25 Aralık 1918/6 Ekim 1981) döneminde biraz nefes aldıysa da, o da çok geçmeden güçlenen İslamî hareketleri ve Üniversitelerdeki gelişmeleri durdurmak istedi ve ABD’nin imha politikalarını uygulamaya başladı. Çok geçmeden de bunun faturasını hayatıyla ödedi.
İşte Ömer Abdurrahman’ın Mısır’da bütün alimleri arasında farklı bir yere sahip olmasının en önemli dönüm noktaları da bu hadiselerin vuku bulduğu dönemlere rastlamaktadır. İlk kez Mısır’da bir tağutun cenaze namazının kılınmaması gerektiğini Ömer Abdurrahman haykırdı.
Sedat’ın Üniversitelerde hicabı yasaklamış ve tesettüre hakaret etmesi sonucu, Mısır’da büyük hadisler oldu. Birçok insan göz altına alındı ve göz altında çok değerli davet adamları ve alim hayatını kaybetti. Mısır zindanlarında her türlü işkence yapılıyor insanlar bu işkenceler sebebiyle insanlıklarından çıkıyordu. Bu işkencelerin hemen hepsinde başta Allah’a hakaret ediliyor ve insanların namusları ve haysiyetleri küçük düşürülüyor ve hatta birçok Müslümanın kız kardeşleri ve kadınlarına tecavüz ediliyordu.
Mısır’da bu işkenceler ve cinayetler artık sokaktaki çocuklar tarafından bile biliniyordu. Gözaltındaki tecavüzlerin haddi hesabı yoktu. Müslümanların izzetini kırmak ve güçlerini imha etmek için onların dinlerinden sonra en değerli varlıkları kızlarına, kız kardeşlerine ve hatta annelerinin namusuna uzanıyordu zalimlerin kirli elleri.
İşet Ömer Abdurrahman, el-Ezher’in yetiştirdiği bir alim olarak bu zulümlere karşı sessiz kalamıyordu. Müslümanları işkencelerle katleden ve Siyonist İsrail’le işbirliği sonucu (Camp David 1979) anlaşmasını imzalayan Sedat, anlaşma günleri öncesi bir gecede binlerce insanı gözaltına alıyor ve işkenceyle âlimlerin ileri gelenlerini öldürtüyordu. Bu işkencelerde hayatını kaybedenlerin biri de Seyyid Kutub’un eniştesi sevgili ağabeyimiz; Kemal es-Senaniri’dir.(rh.a) Rabbim hepsini Firdevs cennetinde şuheda ile birlikte haşreylesin inşaallah.
Mısır’daki Amerika ve İsrail yanlısı basın ise sürekli olarak İslamî cemaatleri tahkir ediyor ve Ömer Abdurrahman’ı Mısır’ın Humeyni’si olarak manşetlere taşıyordu. Onunla alay eden ve istihza içeren karikatürler yayınlanıyor ve böylece cemaatı şiddete teşvik ediliyordu.
Ömer Abdurrahman, Sedat gibi azgınlaşmış bir Rotaryen’in ve İsrail dostunun İslam’a ve Müslümanlara beslediği kini ve düşmanlığı sona erdirmek için onun vb.lerinin katledilmesinin, İslam dininin bütün müctehidlerine göre caiz olduğunu söyledi. Bunun ardından çok sürmeden Enver Sedat öldürüldü.
Ömer Abdurrahman, Allah’ın dininin hakkını eda etmek ve amellerin en hayrılısı olan; zalim sultana karşı hak olan sözü söyleyebilmiş ve Allah’ın diniyle alay eden ve İsrailin bölgedeki egemenliğini ve askeri üstünlüğünü pekiştiren Sedat gibi, çağdaş bir Firavun’un vb.lerinin katledilmesinin dinen caiz olduğuna fetva verebilmiştir.
Ömer Abdurrahman’ın Askeri mahkemede yaptığı savunma; bugüne kadar İslam âlimlerinin zalimlerin mahkemelerinde İslam’ın izzetini korumak için yaptığı savunmaların en güçlüsü, en etkilisi, en beliği ve hukuki dayanakları cihetiyle askeri hâkimleri bile hayretler içerisinde bırakmış bir savunmadır. Nihayet bunun sonucu askeri hâkimler Ömer Abdurrahman’ın Kur’an’dan Sünnet’ten ve âlimlerin fetvalarından sunduğu örneklere karşı kalemlerini onun aleyhine kullanamamışlar ve onun beraatine hüküm vermişlerdir.
Bütün dünya onun hakkında idam kararının çıkmasını beklerken, Askerî Mahkeme’nin kararı bütün bu beklentileri boşuna çıkarıyordu. Zira Ömer Abdurrahman, doğrudan Sedat’ın adını vererek katledilmesini değil, onun yaptığını yapanların dinen katledilmesinin vacib olduğunu söylemesinden ötürü beraat ettirilmiştir..
Ömer Abdurahman, dünyanın nimetlerinden ve lezzetlerinden doyasıya bir gün dahi olsa yararlanmadı. Sistemlerin ulufeli alimlerinden ve onların zalim fetvacılardan olmadı. Onun gözleri görmüyordu. Ama onun kalbi bizim göremediklerimizi görüyor ve çağımızın bütün alimleri üzerinde hakkı kalacak bir tarzda; Allah davasının mücadelesini veriyor ve korkmadan zalimlerin zulmünü yüzlerine haykırıyor ve yeryüzünde dinlerini, ırzlarını ve vatanlarını savunan Müslümanlara; bütün ilmi, daveti ve gayretiyle desteğini veriyordu. Buna bir misal olarak onun o haliyle Afganistan’da Ruslara karşı cihad eden Müslümanları ailesi ve çocuklarıyla ziyarete gitmesi ve eline silah alması bir alim, öğretmen, üstad ve mürşid olarak ne kadar sahabeye özendiğini ve Allah yolunda cihada iştirakin faziletini yücelttiğini gösteriyordu. Bu yönüyle Ömer Abdurrahman, bize Halid İbnu’l-Velid’i ve Abdullah İbnu’l-Mübarek’i hatırlatmaktadır. O ilmi, şöhret sahibi olmak ve dilini ve kalemini zalimlerin uğrunda kirletenlerden olmadı.
O, ilmi Allah’ı tevhid etmek O’nun Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünnetini üstün kılmak ve ashabının sünnetini ihya etmek ve bütün İslam topraklarını zalimlerin ve kafirlerin tasalllutundan kurtarmak için seferber etti. Onun ihlası, daveti, ahlakı, ve insanlara olan yakınlığı ve yoksullara olan merhametiyle binlerce gencin yüreğine umut ışıkları saçıyor ve azmin yıkılmaz bir misali olarak zaferin Ömer Abdurrahman misali alimler ve mücahidler oldukça zor ve uzak olmadığını öğretiyordu.
Öğrencilerinin anlattığına bakıldığında; sağlıklı insanlar bile onun gösterdiği çalışma azmini göstermiyorlardı.. Talebeleri saatlerce kendisine İslamî kaynaklardan okuyorlar ve o da bu okunan metinleri saatlerce dinliyor ve gerektiğinde bu dinlemeler esnasında ders yapıyordu. Öyleki talebeleri, saatlerce kitap okumaları sonucu perişan olurken, o uykusuzluğa direniyor ve dini meselelerde Müslümanları aydınlatmak için hayatını, sağlığını feda ediyordu.
Ömer Abdurrahman gibi, bir alimin hayatını ve cihadını düşündüğümüz zaman, yeryüzünde bugün Allah’ın dinin ve onun tevhid ehli olan kullarının uğradığı zulümler karşısında sessiz kalan ve bu rejimlerin Müslümanlara yaptıklarına karşı susan münhezimlerin ve nifak yapılanmalarının köleleştirilmiş tavrının, bu alimlerimizin cihadını ve dökülen kanlarını gölgelemekte ve İslam’ın izzetini tesise giden yolu kirletmekte olduğunu görürüz. Dünya hayatını ahirete tercih eden dünya alimleri seküler kahinler ve maddeperest birer fitne çarkına dönen liberal din yorumcuları, ümmetin ufkunu karartmaktadır.
Bugün Afganistan’da akan Müslüman kanını ve Irak’ta Müslümanlara reva görülen katlimaları, işkenceleri ve mezhep savaşlarını görmeyen alimlerimiz, cemaat önderlerimiz, ne yazık ki servetlerine server eklemekteler ve kafirlerin istilasına asla ses çıkarmamaktalar.
Ne oldu bunlara, bu insanlar milyonlarca insana yön verir ve onların milyarca dolarlarını kontrol ederken, neden İsrail’e ve Amerika’ya karşı bir tek eylem ortaya koymuyorlar? Neden bunların işleri güçleri kerametlerle ve evliya masallarıyla, köleleştirilmiş insanları avutmak oluyor? Bu kadar tarikat şeyhi ve bu kadar kanaat önderi, bu milyonlarca insana ne yapıyorlar da bu insanlar dünyada olup bitenlere karşı bu kadar duyarsız ve ilgisiz duruyorlar?
Bu şeyhlerin tamamının güvenliği, kanaat önderlerinin hemen hepsinin servetleri ve yaşadıkları dünya ve bu dünyanın nimetleri onları ellerinde tutan ve kontrol eden mevcut rejimler ve sistemlerin sayesindedir. Onun için bu kadar zulme sessiz kalabiliyorlar ve ardlarından giden kalabalıkların ahvalini düzeltmeyle ilgilenmiyorlar. Buna rağmen bu dalalete ve sapkınlığa ve köleleştirmeye rağmen, onları bu memlekette “kutub” ve “ğavs” ilan edilebiliyorlar!
Kabul edilmeyen ve çoğu zaman da şirk içeren dualarıyla müridlerini kandırıp onlara, Amerika’yı dualarıyla yıkacaklarını söylüyorlar. (20 yıl once İstanbul’daki büyük bir tarikatın mensuplarını söyledikleri bir söz) Kimileri de işi Mehdi’nin gelmesine havale edip konforunu garantiye alıyor.
Fakat Ömer Abdurrahman gibi, bir alim bütün dünyanın bilmesine rağmen ve ABD’inde hiç bir suç işlememesine rağmen 17 yıldır Amerika’nın zindanlarında işkence görmekte ve bir savaş esirine tanınan insanî haklardan dahi yararlanamamaktadır. Kendisine akıl almayacak işkenceler yapılmakta ve neredeyse ölümle pençeleşmekte. Şu anda ağır bir pankreas rahatsızlığı geçiriyor fakat hastahaneye kaldırılmasına izin vermiyorlar. Biz Amerika’nın bir askeri köpeğini bile kaçırmış olsaydık, yüzlercemizi öldürmeden köpeğini bizim elimize teslim etmezdi.
Dünya Alimler Birliği, İslam Konferansı Örgütü gibi örgütler birbiriyle barışık ve danışıklı rehimlerin hizmetiyle meşgul. Fakat hiç bir yerden Ömer Abdurrahman’ın haksız hapsinin sona erdirilmesi için bir ses çıkmıyor. Böylece yanlış cihad edenler ve cihadı istismar edenler listesine Ömer Abdurrahman da ekleniyor ve bunun için maaşlı ulemamız onun özgürlüğüyle ilgili bir tek kelime bir edemiyor.
Edemiyor, çünkü İslamı kendi ırklarının hizmetinde kullanıyorlar, İslamı zalim rejimlerin kehanet kurumu gibi işletiyorlar haim memnun mahkum memnun!? Hadim memnun, mahdum memnun! Böylece Amerika’nın istediği İslam da işletmeye sokulmuş oluyor; Diyalog İslamı ve nifak dini üretiliyor. Tahtlarından korkan zalim sultanların ve kralların emrindeki din adamları (!) böylece Allah’ın dinin mazlum bir aliminin Amerika’nın zindanlarında çürütülmesine ve yavaş yavaş öldürülmesine de fetva vermiş oluyorlar.
Bu alimlerin Allah’tan korkup seslerini yükseltmeleri ve Allah katında zimmetlerini temizlemeleri gerekmez mi acaba? Eğer bu gün Allah’ın dininin bir sadık ve mücahid aliminini Müslümanların diğer alimlerini gözünde bu kadar işkence ve tahkire rağmen korunmaya ve savunulmaya değer hiç bir kıymeti yoksa, acaba bu dinini bu alimleri nezdindeki değeri nedir ki?
Hani “Alimler nebilerin varisleri”ydi? Hani; “Alimin ölümü alemin ölümü gibiydi?” Bugün Şeyh Ömer Abdurrahman’ı savunmayanlar ve onun için BM ve diğer mercilerin nezdinde onun özgür bırakılması için girişimlerde bulunmayanlar, acaba Ömer Abdurrahman gibi hak sözü söyleyen bir alimi kaç yüzyılda yetiştirebileceklerdir?
Demokrasi’yi Müslümanlara çağın dini gibi sunmaya çalışanlar ve Müslüman olduklarını adeta hiç akıllarına getirmeyen politikacılar ve onları destekleyen milyonlarca insan, neyin peşinde acaba? İslam’ın alimlerini savunamayanlar ve hayatlarının emniyet ve rahatını temin için zulme sessiz kalanlar bu zulümden nasiplerini er veya geç alacaklarını unutuyorlar mı? Demokrasi’nin tarışılmaz bir Din haline getirilmesinde Müslümanların katkısı inkâr edilemez. Peki, Demokrasi’yi bu kadar “kutsallaştırdıktan sonra onun putunu oturup yiyecek misiniz? O putu size yedirmezler?
Amerika ile stratejik ortaklık yapanların kulakları çınlasın! Bu Amerika bir gün onların da ülkelerini parçalayacak ve başlarına cehennemi silahlarıyla vuracak ama bunu görmeyen göze ne denir? Stratejik ortak, Müslümanların diniyle savaşırken, buradaki ortak ise Müslümanların oylarını alarak iktidar oluyor!? Ne büyük tezad değil mi? Acaba bu durumda “Dünyanın en Müslüman adamı ya da en Üstün Müslüman Adamı” gerçekten Erdoğan mı oluyor yoksa Nakşibendi şeyhi Mahmud Efendi mi oluyor? Burada akla gelebilecek bir çok soru olmasına rağmen, dursun diyoruz ve bu konuya girmiyoruz. Zira dile getirilmesi dahi hikayesinden uzun olacaktır.
İslam topraklarında ABD, İngiltere Nato ve Siyonist İsrail’in askerî yayılmacı kanlı eylemleri sürerken, ülkemizin halini hiç de düşünmek istemiyorum; gafletin, cehaletin ve İslamı liberalleştirme savaşının kurbanı oluyoruz.
Durum bu merkezdeyken, alimlerimiz ise, faizi nasıl meşru kılacaklarını konuşmakla ve Irak’ta, Afganistan’da işgalci Amerika’ya karşı dinlerini, savunan Müslümanların cihad etmesini bilmedikleri ve onların cihadı istismar ettiklerine dair gazetelerde zillet sergilemekle meşguller.
Gerçekten bu çok bilmiş, aydın, çağdaş ve laik liberal alimlerimiz, zalimlere karşı hangi hak sözü söylemişlerdir? Bunlardan hangisinin Allah yolunda ayaklarına bir diken batmıştır? Hangisinin Allah yolunda burnu kanamış ya da bir gece işkenceye sabretmişlerdir? Bankaların ve Holdinglerin müftileri, Ömer Abdurahman gibi bir insandan ve alimden ders alamamışlarsa, bunların Allah’ın Rasulü’nden (sallallahu aleyhi ve sellem) ve O’nun ashabından hangi dersi aldıklarını söyleyebiliriz ki?
Rejime şirin görünmek için yüzlerce müftü gerektiğinde, Ermenileri kınamak için bir araya gelebiliyorlarken, Afganistan’da, Irak’ta ve Filistin’de kanları akan kardeşlerimize camilerde hocalara dua ettirmiyorlar!.Çünkü hepsi sultanın dinine (taatine) teslim olmuşlar. Pakistan’a sel felaket sebebiyle camilerde milyarlarca TL. yardım toplandı, felakette hayatını kaybedenler için dua edildi. Orada ölen insanlardan hiç birisinin canı, Afganistan’da bilinçli bombardımanlar sebebiyle hayatlarını kaybeden; kadın, erkek, yaşlı genç ve çocuğun hayatlarından daha üstün değildir. (Yine de bu insanlardan iman ve tevhid üzere hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet dileriz ! )Allah yolunda canını veren bir şehidin ve mücahidin kanından bu insanların kanları daha aziz değildir.(Bu eleştiriyi onlara yardım edilmemesi babında söylemiyorum, elbetteki onlara da yardım edilmeli) Fakat buna rağmen, bütün ülke Pakistan için seferber oldu.
Peki bu işin sırrı nedir? Kadiyani Pakistan devletine bu kadar destek niye? Ordusunun büyük kadrolarının Kadiyanî’lerden teşekkül ettiği söylenen Pakistan’a bu ilginin sebebi ne? Neden Afganistan’daki cihad, Ruslara karşı olunduğunda Müslümanlar yardım seferberliğine girişmişlerdi? Neden şimdi Afganistan’da Müslümanlara karşı savaşan ABD olunca işler tersine döndü? Adeta ABD’in yanında yer alarak Taliban’ın dinine ve hatta ırzına dil uzatır olduk?
Anlaşılan Din değişiyordu.. Fetvalar Türkiye’nin siyasi çıkarları (ne çıkarı varsa?) söz konusu olunca, cihadın istismar edildiğini gündeme getiriyor. Peki, o zaman Türkiye’deki Hükümet ve ABD, İngiltere ve Nato neyi istismar etmeden yerine getiriyor?
Erdoğan’a göre, İsrail katildi. Peki, ABD ve zalim ortakları Afganistan’da ne yapıyordu, orada piknik yapmaya mı gitmişler, ya da mantar mı topluyorlar dı?
Hükümetlerin hatırına, Müslümanlar Allah’ın dinini tahrif ediyorlar. Kur’an’ın hakikatlerinin gündeme getirilmesi, sürekli ve kasıtlı bir biçimde erteleniyor ve hatta mahkum ediliyor. Bu hükümetlerin yıktıklarını yeniden tamir edecek ve İslam üzere inşa edecek ilim sahibi ve birikimi olan bir salih hareket ve cemaat de bu gidişle bu ülkede var olamayacaktır.
Eğer Kur’an gündeme gelirse, Kur’an bütün bu zalim siyasi yapılanmaları ve Liberal İslamcı nifakı yerle bir edecektir. Bunun için de alimlerimizin önemli bir kesimi; nifak kokan hareketleri daha çok desteklemekteler ve bu zavallı halkın maddi birikimlerini de bu içi boş ve batılları yayan cemaatlerin ellerinde birikmesine ses çıkarmıyorlar ve nedenle de cemaatler adeta holdingleşiyor. Parası artanların acaba dini de artıyor mu diye insanın kendisine sorası geliyor!?
İşte Ömer Abdurrahman, bunun için çağımız alimleri arasında farklı ve mütemeyyiz bir yere sahiptir. O Kur’an’ı eğip bükmedi ve ayetlerini az bir dünya kaşılığında zalim siyasetçilerin ve karınları doymak bilmeyen Karunlaşmış zenginlerimizin kirli arzuları uğruna satmadı. Sultan’ın alimleri ayetleri satıp karşılığında mevki, servet ve şöhret kazanırlarken; o Allah için hak olan sözü söylediği için kafirlerin zindanlarında çürümektedir. İşte Deccal’in cenneti ve işte Deccal’in cehennemi!
Allah’ın ayetleri karşılığında az bir ücret alanlar, elbette Mücahidlerin kanı üzerinde kumar oynarlar ve faiz fetvaları verirler. Çünkü bunlar, Allah’ın ayetlerine zulmettikten sonra, onun kullarının haklarını mı düşünecekler?
Ömer Abdurrahman, bütün İslam gençliğine içinde bulunduğu zor ve dayanılmaz durumda dahi izzet ve sabır dersleri vermekte ve Allah yolunun ne kadar şerefli ve izzetli olduğunu bu yolda mücadelenin dünyanın bütün nimetlerinden ve servetlerinden daha lezzetli ve daha üstün olduğunu bizlere göstermektedir..
Bunun içindir ki, Ömer Abdurrahman çağımızda tek başına bir ihlas medresesi, Ömer Abdurahman tek başına bir cihad, direniş ve izzet meşalesidir
Allah’ın dininin düşmanları; Ömer Abdurrahman’ın taşıdığı birikimi, aklediş tarzını ve İslam’la ilgili meseleleri tahlil edişini ve gençliğin kalbine, aklına ve duygularına mükemmel hitap tarzından ve fasih dilinden ve onun fevkalade üslubundan korktukları için onu Mısır’dan uzaklaştırmak, gurbet illerde öldürmek ya da öldürtmek için yolunu açtılar. Fakat o zindanda kimsesiz olmasına ve her sözünden ötürü işkenceye tabi tutlacağını bilmesine rağmen dünyanın neresinde olursa olsun İslam düşmanlarına karşı cihadın yanında olduğunu fırsat bulup dışarıya ulaştırabildiği beyanlarıyla dile getiriyordu.
Rabbim bir an önce onu kardeşlerine ve ailesine kavuştursun ve Bize de onu güzel örnekliğinden bir nasip ayırsın !
Ömer Abdurahman’ın Eserleri:
1. “Tevbe Suresinde Tasvir Edilişi Biçimiyle Kur’an’ın Düşmanlarına Karşı Konumu” (Doktora Tezi)
2. Haram Aylar (Master Tezi) 1967Ağustos
3. Kelimetu Hakk: Askeri Mahkemedeki Savunması: (Cihad Müdafaası) olarak Mehmet Emin Akın tarafından Türkçe’ye kazandırıldı.
KONUŞMALARI:
1. Zulme Hayır Deyiniz
2. İslam Şeriatı Kâmil Bir Şeriattır
3.İslam Ümmetine Vasiyyetim
4. Ğafir Suresi Hakkında Bakışlar
SESLİ ESERLERİ:
1. Kur’an Hatmi
2. Sahih-i Buharî Okumaları
3. Kehf Suresinde Davet ve Akide
4.İslam Dini Şamil Bir Dindir
5. Allah Yolunda Cihad
6. Kazançlı Ticaret
7. er-Risaletu’l-Ömeriyye
8. Hafif Kuvvetinizde Olsa Ağır Kuvvetinizde Olsa Allah Yolunda Cihada Çıkınız
9. Allah’ın Şeriatı Nerede?
10. Taaddudi Zevcat ve Şüphelere Reddiye
11. el-Hakka Suresi Tefsiri
12. Kehf Suresi Tefsiri
13. Kafirleri Veli Edinmenin Hükmü
14. Ğafir suresi Tefsiri
15. Afganistan’daki Mücahidlere Mektup
16. Cihad Hakkındaki Şüpheler
17. Barolar Birliği Konferansı,
(*) Mısır hapishanelerinde insanlara nasıl işkence edilidiğini anlayabilmek için Ömer Abdurrahman’a yapılan işkenceleri okumak için Onun “Cihad Müsdafaası”adlı eserini, ve Zeynep Gazali’in “Zindan Hatıraları”nı (Madve Yayınları)ve İhvan-ı Müslimin hakkında yazılan kitapları okumak yeter. Burada yakın tarihlerde -2004- yılında Ebu Za’bel hapishanesinde tutuklu Mısır asıllı Pakistan vatandaşı; Muhammed Abdurrahim Muhammed eş-Şarkavî’ye yapılan işkence sebebiyle şu sözlerini aktarmamız sanırım burada yapılan işkencenin boyutları hakkında bize bilgi verecektir: “ Beni ya Guantanamo Kampına veya İsrail’deki bir kampa gönderin zira orada yapılan işkenceler buradaki işkencelerin yanında hiç kalır! “
(bkz.http://archive.muslimuzbekistan.com¸www.tortureinegypt.net¸www.moheet.com/ Mısır Cumhuriyet Başsavcılığına Muna Andurrahim tarafından sunulan: 5781/2007 şikayet dilekçesi)
kaynak:http://www.mehmeteminakin.com
Ömer Abdurrahman, 1938 yılında Mısır’ın Dekahliyye şehrinin CemaliyyeKöyü’nde doğdu. Doğduktan 10 ay sonra gözlerini kaybetti.11 yaşında Kur’an’ı ezberledi. Sonra Dimyat’ta Dini Medreseye kaydoldu. Bu okulda 4 yıl okudu. Bunun sonunda 4 yıllık el-Ezher İlkokulu diplomasını aldı. Bunun müteakiben Mansur’a da İslam Enstitüsü mesabesinde olan “ma’hed”e kaydoldu. Bu ma’hed’den 1960 yılında mezun oldu. Böylece el-Ezher lisesini bitirmiş oluyordu.
el-Ezher Lisesinden sonra Kahire’de el-Ezher Üniversitesi Usulu’d-Dîn fakültesine devam etti. Bu Fakülteden de 1965 yılında en iyi mezuniyet “Şeref ” derecesiyle mezun oldu.
Üniversite’den mezun olmasının ardından Feyyum’da bir camide İmam ve Hatip olarak göreve başladı. Bu arada Üniversitede master çalışmasını yürüttü. Dr. derecesini aldıktan Usulu’d-Dîn Fakültesi’nde asistan (Muîd) olarak atandı. Aynı anda gönüllü olarak İmamlığa ve hatipliğe de devam ediyordu. 1969 yılında görevine son verildi. Bu yılın sonunda tutuklandı. Ardından Muîdlikten uzaklaştırılıp Üniversitenin idari bir bölümünde kızağa alındı.
Mısır’da Siyasî baskılar gittikçe artıyordu. Bu baskılar 13.10.1970 yılına kadar devam etti. 28 Eylül 1970 yılında Cemal Abdunnasır’ın ölümünden sonra, onun cenaze namazının kılınmamasına dair yaptığı bir konuşmasının ardından 8 ay süreyle Kahire kalesine hapsedildi ve 10.Haziran 1971’de serbest bırakıldı.
Bütün bu zorlulara ve siyasî baskılara rağmen, Şeyh ömer Abdurrahman ilmi cihadını sürdürdü ve buna rağmen Tefsir’de Doktorasını verdi. Doktora Tezi : “Tevbe suresinde Tasvir Ediliş Biçimiyle Kur’an’ın Düşmanlarına Karşı Konumu” adlı bir tezdi.
" موقف القرآن من خصومه كما تصوره سورة التوبة "
Polisin Ömer Abdurrahman’ın Doktora imtihanında peşini bırakmadı. Fakat o Hocası Prof.Dr. Muhammed Ebu Şehbe’nin (rh.a) zeki bir taktiğiyle imtihan günü ilan edilen günü ansızın hastalığı nedeniyle belirsiz bir vakte ertelendiğini ilan ederek, polisin Ömer Abdurrahman’ı doktora tezinin tartışılması esnasında yakalamasına fırsat vermedi. Ertesi gün kimsenin haberi olmadan Fakülte’ye (Asyut Usulu’d-Dîn ) gelindi ve kimsenin dikkatini çekmeyecek şekilde, küçük bir ilan kağıdıyla duyuru yapıldı ve Ömer Abdurrahman’a tefsir doktorası verildi. Ertesi gün ise bütün gazeteler Ömer Abdurrahman’ın Tefsir Doktorasının tartışıldığını yazdı.
Liman Hapishanesinde (Kahire) uzun dönem -aralıklarla 3 yıl- tecridde kaldı. Tecridde iken kendisine işkenceye ediliyordu. Hatta mahkemeye çıkarılacağı gün dahi sopayla dövülmüş ve ayakları kırbaçlanmıştı. Talebeleriyle ilgili ifade vermesi için, eşini zindana getirmekle ve gözlerinin önünde ona tecavüz etmekle kendisini tehdid ettiler. Fakat o bu tehdidlerin hiç birisine aldırmıyor ve mazlum kardeşlerinin zindanda kendisi sebebiyle eza ve cefa çekmesini istemiyordu. (*)
Uzun zindan gecelerinde, Kur’an’la teheccüdde bulunuyor ve Davudi sesiyle okuduğu Kur’an’la Müslmanların gönüllerine serinlik veriyor onların azimlerini ve imanlarını pekiştiriyordu.
Ömer Abdurrahman, 18 Ekim 1981 günü hapsedildi. 4. Ekim 1981 günü Askeri Mahkeme’de ve 11 Kasım 1981 günü de DGM de yargılandı. 30 Eylül 1984 günü hakkında beraat kararı verildi. Bu tarihten itibaren 1 yıl süreyle ev hapsinde tutuldu
Buna rağmen Mısır isitihbaratı ve emniyeti; Ömer Abdurrahman’ın peşini bırakmıyor, hayatı kendisine zindan ediyordu. O ise, Allah’a davet yolunda zalimlerin baskılarından yılmadan ilmi derslerine ve hutbelerine devam ediyordu. Daha sonraları İçişleri Bakanlığı’nın izniyle dolaşımına izin verildi. 1990 yılında yurt dışına çıktı. Amerika’ya yerleşti ve Brooklyn’de el-Faruk Mescidinde dersler vermeye başladı.1993 yılında ABD’nde New York’taki Ticaret Merkezi’nin bombalanmasından sorumlu tutularak hapsedildi ve ömür boyu hapse mahkum edildi.
ABD Makamlarının Ömer Abdurrahman’a Yönelttiği Suçlamalar:
1. ABD devletlerinde rejimin yıkılması için kışkırtıcılıkta bulunmak.
2. Hüsnü Mübarek’in öldürülmesini planlamak.
3. ABD’de askeri tesislerin patlatılması.
4. ABD aleyhine savaşa teşvik etmek
Ömer Abdurrahman, Kur’an davetini gözlerini kaybetmesine ve dünyadan bir tek ışık hüzmesi görmediği halde, Allah’ın kendisine göz nimeti sağlık ve maddi nimetler ihsan ettiği birçok alime nisbeten, insanlara cesurca ve Allah’ın dinini düşmanlarına karşı canı pahasına da olsa götüren ender alimlerdendir. Ömer Abdurrahman; takvası, ilmi, sabrı, belağatı ve hakkı yücelten ve batılı ve batıl ehlini alçaltan ve Allah’ın mücahid alim kullarını her fırsatta savunan tavrıyla çağımızda Ebu Hanife’nin, Ahmed İbn Hanbel ve İbn Teymiyye’nin (rahimehumullah) izini sürdüren alimlerdendir
Ömer Abdurrahman, Kur’an’a imanı ve onun uğrundaki mücadelesiyle ve yeryüzünün tağutları ve zalim sistemlerine ve bu sistemlerin ilahlaştırdığı tağutlara karşı “Hakk olan sözü” söylemekle cihadın zirvesine ulaşmış olan bir alimdir.
Birçok alim ve din ilimleri uzmanı; dünya rahatını, zevki ve sermaye biriktirmeyi veya siyasilerin gözünde büyümeyi ve toplumun önünde Dinin aleyhine de olsa şöhret ve makam arayanların aksine, Allah’ın ve katında olanı, Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ve O’nun mücahid ashabının ve selefin alimlerinin yolunu seçmiştir.,Ona bir çok servet sahibi; hayal edilemeyecek kadar malla gelmelerine ve kendisine servetler vaadetmelerine rağmen o bunun hepsinden yüz çevirmiş sade ve basit hayatını sürdürmeye ve servet karşılığında izzetini satmamayı tercih etmiştir.
Mısır rejimi; İslam ve Müslümanlara yüzyıla yakındır zulmetmekte ve Müslümanları katletmektedir. Müslüman kardeşlerin İsrail, Amerika ve İngiltereye karşı Filistin ve Süveyş savaşlarında gösterdikleri başarı ve kahramanlık; başta ABD ve diğer tüm batılı devletleri korkutmuştu. Bu korku batının Mısır’ın başına Müslümanları sindirecek olan bir rejimin getirilmesi ve İslamî yönetime giden yolların esastan kapatılması gerektiğini kanaatine götürdü.
İşte bu sebeple başta ABD ve İngiltere İsrail’in güvenliğini sağlamak için hemen kolları sıvadılar ve Mısır’da Sovyetlere yakın da olsa laik ve sosyalist bir rejimin kurulmasının önünü açtı. Mısır’da Kralık sistemini çökmesinden sonra kurulan yeni rejim, Müslümanların kanları ile kurulmasına rağmen, ilk kanlı darbeyi de yine Müslümanlara vurdu. Mısır’da bu sebeple bir çok ilim adamı katledilip idam edildi. Binlerce Müslüman zindanlarda çürütüldü. Seyyid Kutup ve mübarek arkadaşları Cemal Abdunnasır tarafından haksızca idam edildi.
Fakat bütün bu zulümler Müslümanları susturamadı şehadet kanı ümmetin gençliğini yeniden diriltiyor, şehadet aşkı günden güne alevleniyordu. Müslümanların güçlendiğini gören sistem ve batılı devletler; islamî oluşumları başta İhvan olmak üzere katliamdan geçiriyor ve önde gelen müslümanları zindanlara atıyordu. Bu zulümler Abdunnasır döneminde bütün hızıyla devam etti ve Enver Sedat (25 Aralık 1918/6 Ekim 1981) döneminde biraz nefes aldıysa da, o da çok geçmeden güçlenen İslamî hareketleri ve Üniversitelerdeki gelişmeleri durdurmak istedi ve ABD’nin imha politikalarını uygulamaya başladı. Çok geçmeden de bunun faturasını hayatıyla ödedi.
İşte Ömer Abdurrahman’ın Mısır’da bütün alimleri arasında farklı bir yere sahip olmasının en önemli dönüm noktaları da bu hadiselerin vuku bulduğu dönemlere rastlamaktadır. İlk kez Mısır’da bir tağutun cenaze namazının kılınmaması gerektiğini Ömer Abdurrahman haykırdı.
Sedat’ın Üniversitelerde hicabı yasaklamış ve tesettüre hakaret etmesi sonucu, Mısır’da büyük hadisler oldu. Birçok insan göz altına alındı ve göz altında çok değerli davet adamları ve alim hayatını kaybetti. Mısır zindanlarında her türlü işkence yapılıyor insanlar bu işkenceler sebebiyle insanlıklarından çıkıyordu. Bu işkencelerin hemen hepsinde başta Allah’a hakaret ediliyor ve insanların namusları ve haysiyetleri küçük düşürülüyor ve hatta birçok Müslümanın kız kardeşleri ve kadınlarına tecavüz ediliyordu.
Mısır’da bu işkenceler ve cinayetler artık sokaktaki çocuklar tarafından bile biliniyordu. Gözaltındaki tecavüzlerin haddi hesabı yoktu. Müslümanların izzetini kırmak ve güçlerini imha etmek için onların dinlerinden sonra en değerli varlıkları kızlarına, kız kardeşlerine ve hatta annelerinin namusuna uzanıyordu zalimlerin kirli elleri.
İşet Ömer Abdurrahman, el-Ezher’in yetiştirdiği bir alim olarak bu zulümlere karşı sessiz kalamıyordu. Müslümanları işkencelerle katleden ve Siyonist İsrail’le işbirliği sonucu (Camp David 1979) anlaşmasını imzalayan Sedat, anlaşma günleri öncesi bir gecede binlerce insanı gözaltına alıyor ve işkenceyle âlimlerin ileri gelenlerini öldürtüyordu. Bu işkencelerde hayatını kaybedenlerin biri de Seyyid Kutub’un eniştesi sevgili ağabeyimiz; Kemal es-Senaniri’dir.(rh.a) Rabbim hepsini Firdevs cennetinde şuheda ile birlikte haşreylesin inşaallah.
Mısır’daki Amerika ve İsrail yanlısı basın ise sürekli olarak İslamî cemaatleri tahkir ediyor ve Ömer Abdurrahman’ı Mısır’ın Humeyni’si olarak manşetlere taşıyordu. Onunla alay eden ve istihza içeren karikatürler yayınlanıyor ve böylece cemaatı şiddete teşvik ediliyordu.
Ömer Abdurrahman, Sedat gibi azgınlaşmış bir Rotaryen’in ve İsrail dostunun İslam’a ve Müslümanlara beslediği kini ve düşmanlığı sona erdirmek için onun vb.lerinin katledilmesinin, İslam dininin bütün müctehidlerine göre caiz olduğunu söyledi. Bunun ardından çok sürmeden Enver Sedat öldürüldü.
Ömer Abdurrahman, Allah’ın dininin hakkını eda etmek ve amellerin en hayrılısı olan; zalim sultana karşı hak olan sözü söyleyebilmiş ve Allah’ın diniyle alay eden ve İsrailin bölgedeki egemenliğini ve askeri üstünlüğünü pekiştiren Sedat gibi, çağdaş bir Firavun’un vb.lerinin katledilmesinin dinen caiz olduğuna fetva verebilmiştir.
Ömer Abdurrahman’ın Askeri mahkemede yaptığı savunma; bugüne kadar İslam âlimlerinin zalimlerin mahkemelerinde İslam’ın izzetini korumak için yaptığı savunmaların en güçlüsü, en etkilisi, en beliği ve hukuki dayanakları cihetiyle askeri hâkimleri bile hayretler içerisinde bırakmış bir savunmadır. Nihayet bunun sonucu askeri hâkimler Ömer Abdurrahman’ın Kur’an’dan Sünnet’ten ve âlimlerin fetvalarından sunduğu örneklere karşı kalemlerini onun aleyhine kullanamamışlar ve onun beraatine hüküm vermişlerdir.
Bütün dünya onun hakkında idam kararının çıkmasını beklerken, Askerî Mahkeme’nin kararı bütün bu beklentileri boşuna çıkarıyordu. Zira Ömer Abdurrahman, doğrudan Sedat’ın adını vererek katledilmesini değil, onun yaptığını yapanların dinen katledilmesinin vacib olduğunu söylemesinden ötürü beraat ettirilmiştir..
Ömer Abdurahman, dünyanın nimetlerinden ve lezzetlerinden doyasıya bir gün dahi olsa yararlanmadı. Sistemlerin ulufeli alimlerinden ve onların zalim fetvacılardan olmadı. Onun gözleri görmüyordu. Ama onun kalbi bizim göremediklerimizi görüyor ve çağımızın bütün alimleri üzerinde hakkı kalacak bir tarzda; Allah davasının mücadelesini veriyor ve korkmadan zalimlerin zulmünü yüzlerine haykırıyor ve yeryüzünde dinlerini, ırzlarını ve vatanlarını savunan Müslümanlara; bütün ilmi, daveti ve gayretiyle desteğini veriyordu. Buna bir misal olarak onun o haliyle Afganistan’da Ruslara karşı cihad eden Müslümanları ailesi ve çocuklarıyla ziyarete gitmesi ve eline silah alması bir alim, öğretmen, üstad ve mürşid olarak ne kadar sahabeye özendiğini ve Allah yolunda cihada iştirakin faziletini yücelttiğini gösteriyordu. Bu yönüyle Ömer Abdurrahman, bize Halid İbnu’l-Velid’i ve Abdullah İbnu’l-Mübarek’i hatırlatmaktadır. O ilmi, şöhret sahibi olmak ve dilini ve kalemini zalimlerin uğrunda kirletenlerden olmadı.
O, ilmi Allah’ı tevhid etmek O’nun Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünnetini üstün kılmak ve ashabının sünnetini ihya etmek ve bütün İslam topraklarını zalimlerin ve kafirlerin tasalllutundan kurtarmak için seferber etti. Onun ihlası, daveti, ahlakı, ve insanlara olan yakınlığı ve yoksullara olan merhametiyle binlerce gencin yüreğine umut ışıkları saçıyor ve azmin yıkılmaz bir misali olarak zaferin Ömer Abdurrahman misali alimler ve mücahidler oldukça zor ve uzak olmadığını öğretiyordu.
Öğrencilerinin anlattığına bakıldığında; sağlıklı insanlar bile onun gösterdiği çalışma azmini göstermiyorlardı.. Talebeleri saatlerce kendisine İslamî kaynaklardan okuyorlar ve o da bu okunan metinleri saatlerce dinliyor ve gerektiğinde bu dinlemeler esnasında ders yapıyordu. Öyleki talebeleri, saatlerce kitap okumaları sonucu perişan olurken, o uykusuzluğa direniyor ve dini meselelerde Müslümanları aydınlatmak için hayatını, sağlığını feda ediyordu.
Ömer Abdurrahman gibi, bir alimin hayatını ve cihadını düşündüğümüz zaman, yeryüzünde bugün Allah’ın dinin ve onun tevhid ehli olan kullarının uğradığı zulümler karşısında sessiz kalan ve bu rejimlerin Müslümanlara yaptıklarına karşı susan münhezimlerin ve nifak yapılanmalarının köleleştirilmiş tavrının, bu alimlerimizin cihadını ve dökülen kanlarını gölgelemekte ve İslam’ın izzetini tesise giden yolu kirletmekte olduğunu görürüz. Dünya hayatını ahirete tercih eden dünya alimleri seküler kahinler ve maddeperest birer fitne çarkına dönen liberal din yorumcuları, ümmetin ufkunu karartmaktadır.
Bugün Afganistan’da akan Müslüman kanını ve Irak’ta Müslümanlara reva görülen katlimaları, işkenceleri ve mezhep savaşlarını görmeyen alimlerimiz, cemaat önderlerimiz, ne yazık ki servetlerine server eklemekteler ve kafirlerin istilasına asla ses çıkarmamaktalar.
Ne oldu bunlara, bu insanlar milyonlarca insana yön verir ve onların milyarca dolarlarını kontrol ederken, neden İsrail’e ve Amerika’ya karşı bir tek eylem ortaya koymuyorlar? Neden bunların işleri güçleri kerametlerle ve evliya masallarıyla, köleleştirilmiş insanları avutmak oluyor? Bu kadar tarikat şeyhi ve bu kadar kanaat önderi, bu milyonlarca insana ne yapıyorlar da bu insanlar dünyada olup bitenlere karşı bu kadar duyarsız ve ilgisiz duruyorlar?
Bu şeyhlerin tamamının güvenliği, kanaat önderlerinin hemen hepsinin servetleri ve yaşadıkları dünya ve bu dünyanın nimetleri onları ellerinde tutan ve kontrol eden mevcut rejimler ve sistemlerin sayesindedir. Onun için bu kadar zulme sessiz kalabiliyorlar ve ardlarından giden kalabalıkların ahvalini düzeltmeyle ilgilenmiyorlar. Buna rağmen bu dalalete ve sapkınlığa ve köleleştirmeye rağmen, onları bu memlekette “kutub” ve “ğavs” ilan edilebiliyorlar!
Kabul edilmeyen ve çoğu zaman da şirk içeren dualarıyla müridlerini kandırıp onlara, Amerika’yı dualarıyla yıkacaklarını söylüyorlar. (20 yıl once İstanbul’daki büyük bir tarikatın mensuplarını söyledikleri bir söz) Kimileri de işi Mehdi’nin gelmesine havale edip konforunu garantiye alıyor.
Fakat Ömer Abdurrahman gibi, bir alim bütün dünyanın bilmesine rağmen ve ABD’inde hiç bir suç işlememesine rağmen 17 yıldır Amerika’nın zindanlarında işkence görmekte ve bir savaş esirine tanınan insanî haklardan dahi yararlanamamaktadır. Kendisine akıl almayacak işkenceler yapılmakta ve neredeyse ölümle pençeleşmekte. Şu anda ağır bir pankreas rahatsızlığı geçiriyor fakat hastahaneye kaldırılmasına izin vermiyorlar. Biz Amerika’nın bir askeri köpeğini bile kaçırmış olsaydık, yüzlercemizi öldürmeden köpeğini bizim elimize teslim etmezdi.
Dünya Alimler Birliği, İslam Konferansı Örgütü gibi örgütler birbiriyle barışık ve danışıklı rehimlerin hizmetiyle meşgul. Fakat hiç bir yerden Ömer Abdurrahman’ın haksız hapsinin sona erdirilmesi için bir ses çıkmıyor. Böylece yanlış cihad edenler ve cihadı istismar edenler listesine Ömer Abdurrahman da ekleniyor ve bunun için maaşlı ulemamız onun özgürlüğüyle ilgili bir tek kelime bir edemiyor.
Edemiyor, çünkü İslamı kendi ırklarının hizmetinde kullanıyorlar, İslamı zalim rejimlerin kehanet kurumu gibi işletiyorlar haim memnun mahkum memnun!? Hadim memnun, mahdum memnun! Böylece Amerika’nın istediği İslam da işletmeye sokulmuş oluyor; Diyalog İslamı ve nifak dini üretiliyor. Tahtlarından korkan zalim sultanların ve kralların emrindeki din adamları (!) böylece Allah’ın dinin mazlum bir aliminin Amerika’nın zindanlarında çürütülmesine ve yavaş yavaş öldürülmesine de fetva vermiş oluyorlar.
Bu alimlerin Allah’tan korkup seslerini yükseltmeleri ve Allah katında zimmetlerini temizlemeleri gerekmez mi acaba? Eğer bu gün Allah’ın dininin bir sadık ve mücahid aliminini Müslümanların diğer alimlerini gözünde bu kadar işkence ve tahkire rağmen korunmaya ve savunulmaya değer hiç bir kıymeti yoksa, acaba bu dinini bu alimleri nezdindeki değeri nedir ki?
Hani “Alimler nebilerin varisleri”ydi? Hani; “Alimin ölümü alemin ölümü gibiydi?” Bugün Şeyh Ömer Abdurrahman’ı savunmayanlar ve onun için BM ve diğer mercilerin nezdinde onun özgür bırakılması için girişimlerde bulunmayanlar, acaba Ömer Abdurrahman gibi hak sözü söyleyen bir alimi kaç yüzyılda yetiştirebileceklerdir?
Demokrasi’yi Müslümanlara çağın dini gibi sunmaya çalışanlar ve Müslüman olduklarını adeta hiç akıllarına getirmeyen politikacılar ve onları destekleyen milyonlarca insan, neyin peşinde acaba? İslam’ın alimlerini savunamayanlar ve hayatlarının emniyet ve rahatını temin için zulme sessiz kalanlar bu zulümden nasiplerini er veya geç alacaklarını unutuyorlar mı? Demokrasi’nin tarışılmaz bir Din haline getirilmesinde Müslümanların katkısı inkâr edilemez. Peki, Demokrasi’yi bu kadar “kutsallaştırdıktan sonra onun putunu oturup yiyecek misiniz? O putu size yedirmezler?
Amerika ile stratejik ortaklık yapanların kulakları çınlasın! Bu Amerika bir gün onların da ülkelerini parçalayacak ve başlarına cehennemi silahlarıyla vuracak ama bunu görmeyen göze ne denir? Stratejik ortak, Müslümanların diniyle savaşırken, buradaki ortak ise Müslümanların oylarını alarak iktidar oluyor!? Ne büyük tezad değil mi? Acaba bu durumda “Dünyanın en Müslüman adamı ya da en Üstün Müslüman Adamı” gerçekten Erdoğan mı oluyor yoksa Nakşibendi şeyhi Mahmud Efendi mi oluyor? Burada akla gelebilecek bir çok soru olmasına rağmen, dursun diyoruz ve bu konuya girmiyoruz. Zira dile getirilmesi dahi hikayesinden uzun olacaktır.
İslam topraklarında ABD, İngiltere Nato ve Siyonist İsrail’in askerî yayılmacı kanlı eylemleri sürerken, ülkemizin halini hiç de düşünmek istemiyorum; gafletin, cehaletin ve İslamı liberalleştirme savaşının kurbanı oluyoruz.
Durum bu merkezdeyken, alimlerimiz ise, faizi nasıl meşru kılacaklarını konuşmakla ve Irak’ta, Afganistan’da işgalci Amerika’ya karşı dinlerini, savunan Müslümanların cihad etmesini bilmedikleri ve onların cihadı istismar ettiklerine dair gazetelerde zillet sergilemekle meşguller.
Gerçekten bu çok bilmiş, aydın, çağdaş ve laik liberal alimlerimiz, zalimlere karşı hangi hak sözü söylemişlerdir? Bunlardan hangisinin Allah yolunda ayaklarına bir diken batmıştır? Hangisinin Allah yolunda burnu kanamış ya da bir gece işkenceye sabretmişlerdir? Bankaların ve Holdinglerin müftileri, Ömer Abdurahman gibi bir insandan ve alimden ders alamamışlarsa, bunların Allah’ın Rasulü’nden (sallallahu aleyhi ve sellem) ve O’nun ashabından hangi dersi aldıklarını söyleyebiliriz ki?
Rejime şirin görünmek için yüzlerce müftü gerektiğinde, Ermenileri kınamak için bir araya gelebiliyorlarken, Afganistan’da, Irak’ta ve Filistin’de kanları akan kardeşlerimize camilerde hocalara dua ettirmiyorlar!.Çünkü hepsi sultanın dinine (taatine) teslim olmuşlar. Pakistan’a sel felaket sebebiyle camilerde milyarlarca TL. yardım toplandı, felakette hayatını kaybedenler için dua edildi. Orada ölen insanlardan hiç birisinin canı, Afganistan’da bilinçli bombardımanlar sebebiyle hayatlarını kaybeden; kadın, erkek, yaşlı genç ve çocuğun hayatlarından daha üstün değildir. (Yine de bu insanlardan iman ve tevhid üzere hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet dileriz ! )Allah yolunda canını veren bir şehidin ve mücahidin kanından bu insanların kanları daha aziz değildir.(Bu eleştiriyi onlara yardım edilmemesi babında söylemiyorum, elbetteki onlara da yardım edilmeli) Fakat buna rağmen, bütün ülke Pakistan için seferber oldu.
Peki bu işin sırrı nedir? Kadiyani Pakistan devletine bu kadar destek niye? Ordusunun büyük kadrolarının Kadiyanî’lerden teşekkül ettiği söylenen Pakistan’a bu ilginin sebebi ne? Neden Afganistan’daki cihad, Ruslara karşı olunduğunda Müslümanlar yardım seferberliğine girişmişlerdi? Neden şimdi Afganistan’da Müslümanlara karşı savaşan ABD olunca işler tersine döndü? Adeta ABD’in yanında yer alarak Taliban’ın dinine ve hatta ırzına dil uzatır olduk?
Anlaşılan Din değişiyordu.. Fetvalar Türkiye’nin siyasi çıkarları (ne çıkarı varsa?) söz konusu olunca, cihadın istismar edildiğini gündeme getiriyor. Peki, o zaman Türkiye’deki Hükümet ve ABD, İngiltere ve Nato neyi istismar etmeden yerine getiriyor?
Erdoğan’a göre, İsrail katildi. Peki, ABD ve zalim ortakları Afganistan’da ne yapıyordu, orada piknik yapmaya mı gitmişler, ya da mantar mı topluyorlar dı?
Hükümetlerin hatırına, Müslümanlar Allah’ın dinini tahrif ediyorlar. Kur’an’ın hakikatlerinin gündeme getirilmesi, sürekli ve kasıtlı bir biçimde erteleniyor ve hatta mahkum ediliyor. Bu hükümetlerin yıktıklarını yeniden tamir edecek ve İslam üzere inşa edecek ilim sahibi ve birikimi olan bir salih hareket ve cemaat de bu gidişle bu ülkede var olamayacaktır.
Eğer Kur’an gündeme gelirse, Kur’an bütün bu zalim siyasi yapılanmaları ve Liberal İslamcı nifakı yerle bir edecektir. Bunun için de alimlerimizin önemli bir kesimi; nifak kokan hareketleri daha çok desteklemekteler ve bu zavallı halkın maddi birikimlerini de bu içi boş ve batılları yayan cemaatlerin ellerinde birikmesine ses çıkarmıyorlar ve nedenle de cemaatler adeta holdingleşiyor. Parası artanların acaba dini de artıyor mu diye insanın kendisine sorası geliyor!?
İşte Ömer Abdurrahman, bunun için çağımız alimleri arasında farklı ve mütemeyyiz bir yere sahiptir. O Kur’an’ı eğip bükmedi ve ayetlerini az bir dünya kaşılığında zalim siyasetçilerin ve karınları doymak bilmeyen Karunlaşmış zenginlerimizin kirli arzuları uğruna satmadı. Sultan’ın alimleri ayetleri satıp karşılığında mevki, servet ve şöhret kazanırlarken; o Allah için hak olan sözü söylediği için kafirlerin zindanlarında çürümektedir. İşte Deccal’in cenneti ve işte Deccal’in cehennemi!
Allah’ın ayetleri karşılığında az bir ücret alanlar, elbette Mücahidlerin kanı üzerinde kumar oynarlar ve faiz fetvaları verirler. Çünkü bunlar, Allah’ın ayetlerine zulmettikten sonra, onun kullarının haklarını mı düşünecekler?
Ömer Abdurrahman, bütün İslam gençliğine içinde bulunduğu zor ve dayanılmaz durumda dahi izzet ve sabır dersleri vermekte ve Allah yolunun ne kadar şerefli ve izzetli olduğunu bu yolda mücadelenin dünyanın bütün nimetlerinden ve servetlerinden daha lezzetli ve daha üstün olduğunu bizlere göstermektedir..
Bunun içindir ki, Ömer Abdurrahman çağımızda tek başına bir ihlas medresesi, Ömer Abdurahman tek başına bir cihad, direniş ve izzet meşalesidir
Allah’ın dininin düşmanları; Ömer Abdurrahman’ın taşıdığı birikimi, aklediş tarzını ve İslam’la ilgili meseleleri tahlil edişini ve gençliğin kalbine, aklına ve duygularına mükemmel hitap tarzından ve fasih dilinden ve onun fevkalade üslubundan korktukları için onu Mısır’dan uzaklaştırmak, gurbet illerde öldürmek ya da öldürtmek için yolunu açtılar. Fakat o zindanda kimsesiz olmasına ve her sözünden ötürü işkenceye tabi tutlacağını bilmesine rağmen dünyanın neresinde olursa olsun İslam düşmanlarına karşı cihadın yanında olduğunu fırsat bulup dışarıya ulaştırabildiği beyanlarıyla dile getiriyordu.
Rabbim bir an önce onu kardeşlerine ve ailesine kavuştursun ve Bize de onu güzel örnekliğinden bir nasip ayırsın !
Ömer Abdurahman’ın Eserleri:
1. “Tevbe Suresinde Tasvir Edilişi Biçimiyle Kur’an’ın Düşmanlarına Karşı Konumu” (Doktora Tezi)
2. Haram Aylar (Master Tezi) 1967Ağustos
3. Kelimetu Hakk: Askeri Mahkemedeki Savunması: (Cihad Müdafaası) olarak Mehmet Emin Akın tarafından Türkçe’ye kazandırıldı.
KONUŞMALARI:
1. Zulme Hayır Deyiniz
2. İslam Şeriatı Kâmil Bir Şeriattır
3.İslam Ümmetine Vasiyyetim
4. Ğafir Suresi Hakkında Bakışlar
SESLİ ESERLERİ:
1. Kur’an Hatmi
2. Sahih-i Buharî Okumaları
3. Kehf Suresinde Davet ve Akide
4.İslam Dini Şamil Bir Dindir
5. Allah Yolunda Cihad
6. Kazançlı Ticaret
7. er-Risaletu’l-Ömeriyye
8. Hafif Kuvvetinizde Olsa Ağır Kuvvetinizde Olsa Allah Yolunda Cihada Çıkınız
9. Allah’ın Şeriatı Nerede?
10. Taaddudi Zevcat ve Şüphelere Reddiye
11. el-Hakka Suresi Tefsiri
12. Kehf Suresi Tefsiri
13. Kafirleri Veli Edinmenin Hükmü
14. Ğafir suresi Tefsiri
15. Afganistan’daki Mücahidlere Mektup
16. Cihad Hakkındaki Şüpheler
17. Barolar Birliği Konferansı,
(*) Mısır hapishanelerinde insanlara nasıl işkence edilidiğini anlayabilmek için Ömer Abdurrahman’a yapılan işkenceleri okumak için Onun “Cihad Müsdafaası”adlı eserini, ve Zeynep Gazali’in “Zindan Hatıraları”nı (Madve Yayınları)ve İhvan-ı Müslimin hakkında yazılan kitapları okumak yeter. Burada yakın tarihlerde -2004- yılında Ebu Za’bel hapishanesinde tutuklu Mısır asıllı Pakistan vatandaşı; Muhammed Abdurrahim Muhammed eş-Şarkavî’ye yapılan işkence sebebiyle şu sözlerini aktarmamız sanırım burada yapılan işkencenin boyutları hakkında bize bilgi verecektir: “ Beni ya Guantanamo Kampına veya İsrail’deki bir kampa gönderin zira orada yapılan işkenceler buradaki işkencelerin yanında hiç kalır! “
(bkz.http://archive.muslimuzbekistan.com¸www.tortureinegypt.net¸www.moheet.com/ Mısır Cumhuriyet Başsavcılığına Muna Andurrahim tarafından sunulan: 5781/2007 şikayet dilekçesi)
kaynak:http://www.mehmeteminakin.com