Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Ahmed Kalkan: Tekfircilik Ithamını Şiddetle Reddediyorum

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ahmed Kalkan: Tekfircilik İthamını Şiddetle Reddediyorum


7426
Tekfir



Hayatımın hiçbir döneminde tekfirci olmadım, tekfircilerle hep karşı karşıya geldim. Onlar tarafından hâlâ suçlanıyor ve bazılarınca tekfir ediliyorum. Böyle iken, zandan yola çıkıp beni tekfirci zannedenleri, Kur’an’ın yasakladığı sûi zanla hareket ettiklerinden, Rabbimden beni de onları da affetmesini diliyorum. Referanduma oy vermeyi dâva adamı Müslümanlara hiçbir şekilde yakıştıramıyor, özellikle de tevhidî öbeklerin, öncü İslâmî şahsiyet ve kanaat önderlerinin medyatik çağrılarla “evet” kampanyaları açmalarını, hele de bu amelin takva ve ibadet olarak sunulmasını İslamî bulmuyor ve tevhidî mücadeleye, Kur’anî İslâm algısına zarar vereceğine inanıyorum.
Bununla birlikte, Haksöz’ün Ağustos sayısında referandum için oy vermeyi şiddetle eleştiren bir yazar kardeşiniz vasfıyla ve “Bazı Davetçi Müslümanlardan Referanduma Dair Zaruri Açıklama” adlı bildiriyi imzalayanlardan biri olarak net şekilde ifade edeyim ki, ben sadece referanduma oy verdiği için kimseyi tekfir etmedim, etmiyorum.
Evet, yayınladığımız ortak bildirideki tüm metni onaylıyorum. Tâğutî anayasaya oy vermeyi bir teşrî (yasa yapma) olarak, şirk ameli görüyorum. Ama biliyorum ki her şirk ameli insanı müşrik yapmaz.

Mevcut düzeni ve onun İslâm dışı anayasasını kabullenmediği halde, farklı te’villerle oy veren mü’minlerin doğru bir iş yapmadıklarını ifade ediyor, ama onları müşrik veya kâfir olarak görmüyorum. Gerekçesini az sonra açıklayacağım.

Herkes kendi hesabını kendisi verecek. Biz sadece uyarma görevimizi yapmakla yetiniriz o kadar. Eğer olaya tekfirci yaklaşımla bakmış olsam, kendimle çelişmiş olurum. Bu arkadaşlarla kardeşlik hukukunu işletemem, dergilerinde istek üzere ara sıra da olsa yazı yazıp derneklerinde konuşma yapamam, onlarla kardeşçe hakkı tavsiyeleşemem. Onları namaz kılmayan öz kardeşime tercih edemem. Hâlbuki dâvâsı Kur’an olan kardeşlerimin hepsinin gönlümde apayrı yeri olduğuna öncelikle Rabbim şahiddir. İnsan sevdiğinin hata yapmasına râzı olmaz önce. Derdimiz bundan ibarettir.

Gelelim altına severek imza attığım bildiriyle ilgili yorumların bu konuyla ilgisine…

Haksöz Haber Portalındaki yorumcuların çoğunluğu direkt veya üstü örtülü şekilde bildiride tekfircilik görüşü olduğu, imzası olanların evet diyeceklere tekfirle yaklaştıkları gibi yakışıksız ve vakıamızla örtüşmeyen bir iddia ileri sürüyorlar.
Benim tanıdığım kadarıyla bildiriye imza atanların içinde tekfircilik yapan bir tek kardeşimiz bile yok, onların sadece oy verdiği için bir mü’mini tekfir ettiğini hiç sanmıyor ve kabul etmiyorum. Bildiri metninde referanduma oy verenleri kâfir ilan eden, onları tekfir eden tek bir cümlenin olmadığını da kesin bir şekilde ifade ediyorum. Tam tersine bildiriye hâkim olan unsur, tevhidî uyanış sürecinin akamete uğrayacağı, birçok kardeşimizin bu gidişle sistem içi değişime eklemlenme riski altına gireceği endişesidir. Bu tür sistem içine yönelik çağrıların Kur’anî daveti gölgeleyeceği, flulaştıracağı ve uzlaşma görüntüsü veren tutumların tevhidî stratejik mücadelemize zarar vereceği ihtimali bizi düşündürmektedir.
İşte bu amaçla sadece tevhidî kesime yönelik olarak “tevhidî duyarlılık çağrısı” yapılmıştır.
Çünkü tevhidî uyanış sürecinin tarihinde ilk defa bu boyutta sisteme eklemlenme riski gündeme gelmiş ve en tepeden tabana kadar bütün insanımız yaygın bir biçimde bu kuşatıcı riskin tesir alanına sürüklenmiş bulunmaktadır. Ayrıca bu tür tavizci tutumların, ister-istemez tekfirciliği tetikleyeceğini, tekfir hastalarının bu yaklaşımları tekfir ederek tartışmayı daha rahatsız edici boyutlara taşıyacağı endişesi ile “aman kardeşler, oy vermeden bir kez daha düşünün!” demeye çalışıyorum.

Lütfen, “Bazı Davetçi Müslümanlardan Referanduma Dair Zaruri Açıklama” adlı bildiriyi eleştirecek kardeşler, tevhidî kesim bu kadar yaygın biçimde sandığa sürüklenirken, bu kadar zor şartlarda, sadece Allah rızası için bir sorumluluğu yerine getirdiğimiz için bizi tekfircilikle suçlama vebaline girmesin. Bu açıklamaya rağmen bir daha bizi tekfircilikle suçlayan kimse, bize hakaret ettiğini ve iftira attığını hesaba katsın. Biz, fikir tartışması yapıyor, Allah için birbirimizi uyardığımızı düşünüyoruz. Derdimiz üzüm yemek, bağcı dövmek değil.

Bildirinin nice arkadaşın imzasına sunulduğu ilk şeklinde ikinci maddenin son cümleleri şu şekilde idi: “Şirk sisteminin, İlâhî vahyi esas almayan anayasa değişiklik tasarısına oy vermenin, akîdeyle bağlantılı bir amel olduğuna inanmakla beraber, herhangi bir kimseyi sadece referanduma oy verdiği için, niyetini, gerekçesini, te’vilini ya da cehaletini hesaba katmadan tekfir etmenin de doğru olmadığını ifade etmek gereğini duyuyoruz.” Bildiri metninin genel istek üzere kısaltılması uygun görüldüğü için bu cümle de zaruri kabul edilmeyip sonradan kısaltılmaya kurban giden ifadelerden oldu. Dolayısıyla bu cümle, bildiriye imza atanların kabul ettiği bir görüştür diyebilirim.

Sırât-ı müstakîm üzere yürümeye çalışan dâvâ adamlarının yürüyüşlerindeki, yöntem ve söylemlerindeki ifrat ve tefritin ümmete ne büyük zararlar açtığını görmemek mümkün değildir. O yüzden her konuda ölçülü, âdil ve itidalli olmak, altın dengeyi elde etmeye çalışmak hepimizin önem vermesi gereken husus olmalıdır. Yanlışlarına karşı çıktığımız kardeşlerimize düşmanca söz ve tavırlar gerçek düşmanlarımızı sevindirecek, gerçek Dost’u gazaplandıracak ve O Dost’a dost olan dostlarımızı derin şekilde yaralayacaktır.

İtidale İhtiyaç Var
İtidalin yakalanmasında, İslâm ahkâmının maksat ve gayelerini anlamaya mâtuf bir ilmî disiplinin varlığı önem kazanmaktadır. Dengeyi (itidali) elde etmede; derinlikli, hikmetli ve kapsayıcı bir bakış açısı devreye konulmalıdır. Aşırılıkları tamponlayabilmek için, hakikatin derinliğine nüfuz etmede acele etmemek, her gruptan müslümanlarla ve farklı cemaatlerle diyalog ve karşılıklı fikir alışverişini önemsemek, hâdiselere çok yönlü ve geniş bakmaya gayret etmek, araştırmaya önem verip taklit ve donukluktan kurtulmak, ahlâken de sabırlı ve hoşgörülü olmak gerekir. Ama, her şeyden önce Kur’an bütünlüğüne vâkıf ve teslim olmak… Bu konularda ilmî derinliği olan, Kur’an’ı, sosyal ve siyasal yapıyı, dünyayı çok iyi bilen, muttakî ve muvahhid ilim sahiplerine ihtiyaç vardır. Varsa bunların kolektif olarak işbirliğiyle çözüm üretmeleri en önemli görevleridir. Örnek ve öncü bir Kur’an neslinin motoru konumunda olması gereken ilim sahiplerinin ortaya çıkması, vahdet içinde hareket etmesi ve toplum içindeki savrulmaları murâkabe edecek ilmî bir ağırlığı ortaya koyması, vazgeçilmez bir zorunluluktur.


Tekfircilik Hastalığı

Bazı müslümanlar, kendi din anlayışlarına uymayan bir anlayış ve inancın sahiplerini hemen tekfîr ediyor, dinden çıktıklarını söylüyorlar. Bu yaklaşım Müslümanları parçalıyor, birbirine düşürüyor, usûlüne göre tenkit ve düzeltme kapısını da kapatıyor.
Kaçınılmaz olan yorum ve ictihad farklılıkları, bizlerin aynı safta olmasını engellememelidir.
Tekfir hastalığı yüzyıllardır İslâm toplumlarının birleşmelerinin önünde en büyük engeldir. Tekfircilik anlayışı Müslüman cemaatleri içten içe kemiren bir virüs olmuştur. Genelde tekfir, mürcie yaklaşımının dine zarar verdiğine şahid olan, ona aşırı tepki ile çıkan, samimi ama ilimde sığ olan hayat tecrübesi yetersiz, slogancı genç Müslümanlar tarafından gündeme getirilmektedir.

Uluslararası istikbârın yönlendirmesiyle bazı kesimlerin, İslâm dairesi içerisine sadece dört mezhebi koymaları ve Müslümanların bir kısmını sırf farklı mezhep ve fırkalara mensubiyetlerinden ötürü tekfir etmeleri, ciddi şekilde yadırganacak bir davranıştır. Tekfirci akımlar; ümmetin sorunlarını çözmek güdüsüyle mi bu işe kalkıştılar, İslâmî birlikteliğe katkı sağlamak ve Müslümanların yararına dönük mü hareket ediyorlar, yoksa grup, mezhep taassubu, intikam ve sığ düşünceleriyle mi hareket ediyorlar?

Tekfir hastalığına yakalanan birisi için öncelik, Müslümanların ümmet şeklinde birliği ve güçlenmesi değil; kendi cemaatinin düşüncesi ve diğer Müslümanlarla yaptığı münazaralarda haklı çıkma gayreti olmaktadır. Bunu da daha çok Kur’an’a parçacı şekilde yaklaşıp bir-iki âyet mealinden hüküm çıkarıp o hükmü muhataplarına giydirerek, Kur’an bütünlüğünü ve hikmeti yok sayarak yapmaktadırlar.
Hâlbuki yüce Allah bize şöyle buyurmaktadır:
“Allah’a ve Rasûlüne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin. Yoksa çözülüp yılgınlaşırsınız da rüzgârınız/gücünüz gider. Sabredin; şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” (8/Enfâl 46);
“Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve tefrikaya düşerek birbirinizden ayrılmayın.” Ve unutmayın; “Allah kalplerinizi birleştirdi de onun nimeti sebebiyle kardeş oldunuz.” (3/Âl-i İmran 103)

Tekfirde aşırılığa götüren bir husus da; “Kâfire kâfir demeyen kâfirdir.” hükmüdür. Hâlbuki Ebû Hanife bu fetvâyı, açıkça kâfir olduğu bilinen birisini o haliyle tasdik sadedinde söylemiştir.

Bu vesileyle tekfir konusunda doğru görüp kabul ettiğim bazı temel kuralları özetleyerek sizlerle paylaşmak istiyorum.

1- Mutlak Küfür – Muayyen Küfür

Mutlak tekfir: Kitap ve sünnette karşılığı küfür ve şirk olan amelleri işleyen, fâili belli olmadan “şunu yapan kâfirdir” veya “şunu söyleyen müşriktir” gibi durumlarda ilim sahiplerinin bu fiillere şârî’ olan Allah’ın bildirdiği hükümleri genel anlamda vermesine mutlak tekfir diyoruz. Meselâ Allah’ın indirdiklerine muhalif, İlâhî kanunları önemsemeyip ona alternatif hükümler, yasalar koyanları genel olarak mü’min kabul etmeyiz. “Teşrî’ (kanun koyma) yetkisi nihai anlamda parlamenterlerin hakkıdır’ diyen kişi kâfirdir” deriz. Bu mutlak anlamda bunu diyen herkesi kapsar. Fakat tek tek fertlere indirgediğimiz (tekfiri muayyen ve muşahhas hale getirdiğimiz) zaman durum değişir ve aslen müslüman olan birisi için tekfir etmeden önce şart ve engellerin kaldırılması ve hüküm verme yetkisine sahip özel veya tüzel kişilik nezdinde delillerin sâbit olması gerekir. Küfür hükmünü vermek için mutlaka delilin hem sâbit olması ve hem de delâlet yönünden kesin olması gerekir. Dolayısıyla biz “bu bir şirk anayasasıdır, buna oy vermek itikadı ilgilendirir, bir Müslüman teşrî anlamına gelecek şekilde yasa yapamaz, Allah’ın hükmüne ters bir yasayı onaylayamaz” derken, tek tek bunu yapanları tekfir ediyor değiliz. Belli bir şahısla, bir grubu tekfir konusu farklıdır; hükümleri ayrı ayrıdır. Fiille fâil farklıdır.


2- Te’vil edilebilecek bir durum varsa, bu te’vil, bizim açımızdan geçersiz ve hatalı da olsa te’vil sahibi tekfir edilmez.
Te’vilde Hata: Te’vil, nassın delâletini anlamamaktan doğan (hatalı) bir ictihad ya da karıştırma sebebiyle, şer’î delili farklı bir konuma oturtmak, yanlış yorumlamak demektir. Mükellef, küfür amelini işler ve anlamada hataya düştüğü delile dayanarak onu küfür olarak görmez. Öyleyse, bu hatada kasıt şartı ortadan kalkmıştır. Bunun için te’vilde hata yapması, onun tekfirine engel olur.
Bununla birlikte te’vilde yapılan her hata geçerli bir özür sayılıp tekfire engel değildir. Özür sayılan, şer’î delile bakılıp onu anlamada düşülen hatadır. Özür sayılmayan hata ise, şer’î bir delile dayanmaksızın sadece görüş ve hevâdan kaynaklanan hatadır. Te’vilde hata yapılması durumunda, te’vil yapan kimseye hüccet ikame edildiğinde, o delil bir mü’mini kesinlikle bağlayacak kuvvette kat’îlikte ise, te’vil engeli ortadan kalkar.

3- İctihadî ve zannî delillerle küfür kabul edilen konularda tekfirden kaçınılmalıdır.
Suç, şüphe ile zâil olur; hadler şüphe durumunda düşer. Tekfir, had cezası gerektiren suçlardan daha büyük bir suçlamadır. Ümmetin ve ilim sahiplerinin Kur’an’dan yola çıkarak küfür veya şirk olduğunda icmâ etmeyip ihtilâf ettikleri yoruma dayalı hususlarda, biz delili en kuvvetli olan görüş, yorum veya ictihadı kabullenmeliyiz. Ama, bizim en kuvvetli delil olarak kabul ettiğimiz görüş, başkalarınca kabul edilmeyebilir, delil onlara göre kuvvetli görülmeyebilir.
Hakkında farklı ictihad ve ilim ehlinin farklı görüşleri olan konularda ise tekfir etmekten kaçınmak mutlaka gereklidir. Çünkü Akaid, zanna dayandırılamaz.
Hakkında farklı ictihad ve âlimlerin farklı görüşleri olan konularda ise tekfir etmekten kaçınmak mutlaka gereklidir. Çünkü Akaid, zanna dayandırılamaz. Her ictihad, her yorum zannı içerir.
Günümüzdeki tekfirle ilgili konuların çoğu bu kapsamdadır. Demokrasi bize göre küfür kabul edilebilir. Ama başkası, onun içini farklı dolduruyor, onu farklı şekilde anlıyor olabilir. Her ne kadar onların delili bize çok kuvvetli gelmiyorsa bile, bu te’vil, onları tekfir etmemize engeldir. Halktan herhangi bir kimsenin; düzenin devamından yana, tâğut kabul ettiğimiz kimselere oy vermesi de böyledir. Bu tavır, bize göre küfürdür, ama sadece oy verdiği için insanlara kâfir demenin çeşitli mahzurları vardır. Bir şahsın yanlışına karşı çıkıp onu uyarmanın ve ona doğru din anlayışını tebliğ etmenin, o kimseye “kâfir” demeden onlarca çeşit yolu vardır. Mevcut şartları ve karşısındaki mü’minlerin imkânını değerlendirmeden; tâğutların emrinde askerlik yapanlara, mecbur olduklarında istemeyerek de olsa mahkemeye çıkanlara, vahyi reddeden okullara gidenlere veya çocuklarını bu tip okullara gönderen kişilere, “ikrâh”ı yanlış yorumlayıp bazı pislikleri ve imzaları formalite kabul edip şirke bulaşanlara, ya da sadece tarikata bağlı olduğu bilinen, fakat açık bir inkârı, küfrü bilinmeyenlere; bunlarla birlikte “ben Müslümanım” diyen, Kur’an’ın hiçbir hükmünü inkâr etmeyen, Allah’ı ve Peygamberini sevdiğini tahmin ettiğimiz namaz kılanlara “kâfir” hükmü vermek, yanlıştır.

Bu yanlışlık; hem ictihadî ve zannî delillerle küfür kabul edilen konularda tekfirden kaçınma ile ilgili ve hem de aşağıdaki maddelerde anlatılacak hususlar açısından değerlendirilmelidir.
Câhilliye toplumunda yaşadığı için bazı problemlere sahip olan, ama İslâm’ı tek din, Şeriat’ı en doğru dünya düzeni kabul eden, ama hatalı te’vili veya yanlış anladığı nasslar neticesi, savunduğu ve gittiği yolun “Nebevî bir metod” olmadığını bilemeyenler İslâm’ın dışına çıkarılmamalıdır.

Dikkat ederseniz, biz bu kimselere “kâfir” damgası vurmanın yanlışlığından bahsediyoruz. Yoksa, bu eylemleri hiçbir şekilde savunmuyoruz.

İçinde zehir olma ihtimali olan bir suyu ölmek istemeyen kimse nasıl içmezse, Allah’ın azâbından korkan kimsenin de özellikle akaid açısından şüpheli şeylerden sakınması, % 1 ihtimalle şirk olan husustan kaçınması gerektiğini, bunun imanı ispat anlamına geldiğini belirtiyoruz.
Bu eylemlerden bazılarının küfür olduğu görüşüne de katılıyoruz; ama her küfrün kişiyi kâfir etmediğini ve ihtilâflı konularda kişilere “kâfir” damgası vurmanın yanlışlığını belirtiyoruz. Bu insanları tekfir edip dışlamak değil; tevhidi, tüm boyutlarla anlatmaya çalışmanın bizim görevimiz olduğunu söylüyoruz.

Bununla birlikte; halk ile aydınlar (dini iyi bilen ya da bilecek imkânı olanlar), oy verenle oy verilenler, hükmedilenlerle hükmedenler, istemeden mecbur olanlarla isteyerek ve adâlet bekleyerek mahkemeye müracaat edenler, gücü ve imkânı olmayan mustaz’aflarla her imkânı elinde olanlar, câhillerle İslâmî hükümleri ve akaid esaslarını bilenler, te’vil ederek bir yoruma katılmayanlarla açıkça İslâmî bir hükmü kabul etmeyenler aynı kategoride değerlendirilemez; aynı şekilde hüküm verilemez.


4- Suç, şüphe ile sâkıt olur. Tekfir gibi büyük bir suçlama da şüphe ile düşmelidir. Bir kişi, imandan, ancak imana girdiği şeyi inkâr ettiği zaman çıkar.
İhtimaller göz önünde bulundurularak tekfir hükmü vermekte acele edilmez. Çünkü tekfir suçlamada nihâî noktadır. Nihâî nokta da İlâhî cezanın son haddini gerektirir. İhtimallerin olduğu bir hususta ise böyle kesin ve ağır hüküm verilmez.

5- Berâet-i zimmet asıldır.
İslâm hukukunun genel prensiplerinden biri de budur.
Mecelle’de: “Berâet-i zimmet asıldır” şeklinde küllî kaide olarak yer alır. Suçluluğu hükmen sâbit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz. Bu kural, en büyük suç olan şirk ve küfür suçunda elbette öncelikli olarak değerlendirilir. Küfrü ve şirki hükmen ve kesin şekilde ispatlanıncaya kadar bir mü’min tekfir edilerek suçlanamaz.


6- İnsan ne ile İslâm’a girerse, onlardan birini inkârla dinden çıkar. İnkâr edilen şeyin tevhid kelimesinin zarûrî ve kesin izahı veya zarûrât-ı diniyeden olması gerekir ki, tekfir edilebilsin.
Zarûrât-ı dîniyye, yani dinden olduğu zorunlu olarak bilinen şeyler, ilim sahibi veya halktan câhil olsun herkesin bildiği hususlardır. Dinden olduğu zorunlu olarak bilinen bir şeyi kişi bilerek inkâr ederse inkârı sebebiyle o kimse tekfir edilir.
Örneğin haram olduğunu bildiği hâlde içki içmenin helal olduğunu söylemesi gibi.
Zârûrât-ı Dîniyyeden olduğu bilineni inkâr eden kâfir olur, ancak şu durumlardan birinde olması müstesnâdır:

a-İslâm’a yeni girmiş olması,

b-Gerçek âlimlerden uzak bir beldede yetişmiş olması,

c-Müslümanlar arasında yetişip meselenin hükmü kulağına çok tekrarlanmadığı için İslâm’a yeni girene benzer bir durumda olması. Bu durumlardan biri veya birkaçı bulunduğu için; inkâr etmiş olduğu hükmün, Allah’ın Dini İslâmda bulunduğunu bilmemiş olması şartıyla müstesna tutulur ve tekfir edilmez. Aynı şekilde, dinî veya akîdevî bir konuda bir te’vilde bulunup, farklı yorumlayarak yorum ve te’vilinde yanılan bir kişi de müstesna tutulur, tekfir edilmez.
Yaşadığımız ülkede ilmî çalışmaların yeterli şekilde yapıldığını iddia etmek zordur. İstisnâlar dışında tevhid ve şirk insanlara anlatılmadığı gibi, Cumhuriyet’ten sonra özellikle iman konusu bulandırılmaya çalışılmıştır. Hocalardan çoğunun, insanlara hakla bâtılı karıştırarak ve onlara şirki süslü göstererek din anlattığını hesaba katmak gerekiyor.


7- Bir kâfiri mü’min sanmakla yapılacak hata, bir müslümanı kâfir saymakla yapılacak hatadan çok daha hafiftir. Çünkü Kur’an’da ve sahih hadislerde haksız tekfir yasaklanmış, ama açıkça küfürleri belli olmayan ve ben müslümanım diyen kâfir olma ihtimali olan kimselere Müslüman muâmelesi yapılması yasaklanmamış, tam tersine; ashâbdan ve diğer Müslümanlardan (küfrünü kısmen gizleyen) münâfıklara Müslüman muâmelesi yapması istenmiştir.


8- Kâfir zannedilene kâfir demeyeni kâfir kabul etmemek gerekir. İki Müslüman, üçüncü bir kişinin şüpheli durumundan dolayı birbirlerini tekfir etmemelidir.

Günümüzde şöyle bir durumla karşılaşılıyorsunuz:
Bir insan, toplumda başka bir insanı tekfir ediyor ve onu kâfir-müşrik ilan ediyor. Bunu yaparken de te’vile/yoruma başvuruyor. Siz de o kişinin müslüman olduğuna inanıyorsunuz. Yani karşınızdaki kişi, üçüncü bir kişiyi kendi yorumuyla kâfir sayarken siz de kendi yorumunuzla o üçüncü kişiyi kâfir saymıyorsunuz. Bu defa karşınızdaki kişi sizi de kâfir sayıyor. Sebebi de -ona göre- “kâfire, kâfir” dememeniz, işte böyle zincirleme bir metotla bir kişiden hareketle bazen yüzlerce ve binlerce kişi kâfir sayılabilmekte bugün.
Biz, bir kimsenin yanlış kabul ettiğimiz hükmüne değil; Allah’ın hükmüne teslim olmak zorundayız; O’nun kesin bir ifadeyle kâfir dediğini mü’min kabul edemeyiz. Başkalarının kâfir dediği onu bağlar, bizi değil.


9- Kur’an’ın şu ihtarını akıldan çıkarmamalıdır:
“Ve lâ tekûlû li men elgâ ileykumu’s-selâme leste mu’minâ tebteğûne arada’l-hayâti’d-dunyâ… (Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, ‘sen mu’min değilsin!’ demeyin…)” (4/Nisâ, 94)


10- Haksız tekfir bumerang gibidir; karşısındaki mu’min olduğu halde onu tekfir eden kişinin kendisine bu sıfat döner.

Sahih hadis olarak Peygamberimiz’den bu konuda şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kimse diğerine, ‘kâfir’ dediği zaman, bu ikisinden biri kâfir olur: Eğer dediği kimse kâfir ise, adam doğru söylemiştir; yok eğer ona dediği gibi değilse, ona söylediği küfür sözü kendine döner (söyleyen kâfir olur).”;
“Hiç kimse, bir başkasına ‘fâsık’ veya ‘kâfir’ demesin. Şayet itham altında bırakılan kişide bu sıfatlar yoksa, o söz, onu söyleyene döner.”


11- Şüpheli durumlardan sakınmak, her iki hususta ihtiyatlı davranmak gerekir.
“Tekfir ettiğimiz şahıs ya kâfir değilse?” diye düşünülüp yapılan tekfirin isabet edememesi halindeki feci durum değerlendirilmelidir.
Muhâtabı tekfir edince “ya kâfir değilse?!” deyip ihtiyatlı olmak ve haksız tekfirde bulununca “kâfir” hükmünün kendine döneceğini değerlendirip bu riske girmemek ihtiyatın bir yönünü gösterir. Bu tavır, bir kimsenin yaptığı veya söylediği şeyin % 99 ihtimalle küfür, % 1 ihtimalle küfür olmama durumunda bile kendini göstermeli, en küçük ihtimali değerlendirip tekfirden kaçınmalıdır.
İhtiyatın diğer kısmı da şudur:
Küfür ve şirk ihtimali olan hususlardan şiddetle sakınmak gerekir. “Ya şirkse ve bunu yaparsam ebedî olarak cehenneme atılırsam” diye düşünüp milyonda bir ihtimalle bile şirk ve küfür olan şeyi yapmamak lâzımdır.
Şüpheli şeylerden kaçınmak, imanın ve takvânın gereğidir.


12- Tekfir hükmü, şahıslara bırakılmış değildir.
Zina konusunda gözüyle bilfiil çirkin işi gören kimse, (bu durum tekfir suçlamasından daha hafif olduğu halde,) şahid olduğu o konuyla ilgili (üç şahid daha yoksa) hüküm veremiyor. Nasıl olur da buna benzer bir durumda birinin kâfirliğine hükmedebilir?


13- “Luzûm-i küfür değil de, iltizâm-ı küfür küfrü gerektirir.”
Bir kimsenin belli bir davranışı, dış görünüşü itibarıyla küfrü gerektiriyor, “bunu ancak kâfir olan yapar, söyler” kanaatini veriyorsa buna “küfr-i lüzûmî” denir. Bu durumda kişi, mezkûr davranışının küfrü gerektirdiğini bilmiyor yahut bunu yaparken kâfir olmayı kast etmiyor olabilir. Eğer şahıs, yaptığı (davranışının) ve söylediğinin küfrü gerektirdiğini, müslümanın dinden çıkmasına sebep olduğunu biliyor ve bu maksatla mezkûr davranışta bulunuyorsa, küfrü iltizam ediyor ve benimsiyor demektir; işte buna da “küfr-i iltizâmî” denir.
Şimdi farklı düşünen, farklı davranışta bulunan iyi niyetli, samimi müslümanlarla tartışmak, kardeşçe uygun üslupla karşı fikir ileri sürmek, uyarmak mümkündür, câizdir. Fakat onları tekfir etmek doğru değildir. Çünkü bir kimsenin kâfir olmasının şartı iltizamdır (küfrü benimsemesidir), yahut da söz ve davranışının İslâm içinde kalmasına müsait hiçbir te’vile ihtimal taşımamasıdır.

Bu kurala göre bir kimsenin İslâm dairesinden dışarı çıkması için, küfrü bilerek ve gönülden benimsemiş olması gerekir. Kişi, küfrü gönülden ve bilerek benimsemediği müddetçe, onun bir yorum veya davranışı, bir başkasına göre dinden çıkmasını gerektiriyor diye o kâfir sayılamaz, böyle bir kimse tekfir edilemez. Te’vîlin (yorumun) usûlüne uygun olarak yapılmamış olmasından önemli hatalar doğabilir; böyle yorumlar kişi ve grupları, Allah ve Rasûlü’nün (s.a.s.) murâdı olan İslâm yolundan uzaklaştırabilir, ancak te’vil bulundukça küfre hükmetmek, te’vil sahiplerini İslâm ümmetinden dışlamak oldukça düşünülmesi gereken, sorumluluk getiren bir hüküm olur. Te’vîl, kişinin şahsî düşünce, keşif, ilhâm ve temâyülünü vahyin üstüne çıkarıyor, vahyi geri plâna itiyor, açıkça veya doğurduğu sonuç itibârıyla aklın ürettiklerini esas alan, hevaya, zanna ve ilhâma dayanan bir dinî kural ve benzeri şey getiriyorsa bu te’vil sahipleri akaidî bir sapma içindedir.


14- Müslümanlığıyla övünen, namaz kılan, Allah ve Rasûlünü sevdiği belli olan, bunlarla birlikte günümüz câhiliyesinin etkisinde kalan bazı insanların hükmü hakkında susmak en doğru yoldur.
İctihad ve yorumla tekfir etmenin sakıncasından ötürü, âlimlerin ve Müslümanların icmâya varamayıp ittifak edemedikleri ihtilâflı hususlarda muhâtaplarımızın bizim açımızdan delili çok zayıf olduğundan geçersiz kabul etsek de te’villerini dikkate alıp inkâr etmediklerini hesaba katmak zorunda olarak bazı insanlar hakkında susmanın en ihtiyatlı tavır olduğunu düşünüyoruz.
Günümüzde her şey o kadar karışmış, “ak”la “kara”nın dışında ve bu renklere az-çok benzeyen o kadar “ara ton”lar çıkmıştır ki, insanın ak da diyemeyeceği, kara da diyemeyeceği hususlar çokça oluyor. Ve ad koymada en doğrusu susmak diyorsunuz. Bazı insanların adını koyamıyor; “mü’min desen tam benzemiyor; kâfir desen diyemiyorsun” şeklinde sükût etmek zorunda kaldığımız kimseler oluyor.
Değişik tevillerle felsefi ve ideolojik boyutuyla demokrasiyi savunan, tâğutlara oy verip meyleden, heykelin karşısında tören denilen âyinlere katılan, Atatürk ilkelerine bağlı kalacağına dair yemin eden tâğutî kurumları veya tâğutları savunan… nice insan var. Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki hakla bâtıl karışmış, müslümanla kâfir ayırt edilemez olmuştur. Bu haksız tekfir ve muvahhid Müslümanlar arasındaki soğukluğa sebep olan grup taassubu kırılıp ümmet gücüne erişince Allah’ın yardımına muhâtap olacak bu topluluk, ilim sahibi muvahhidlerin öncülüğüyle Peygamberî usûlle tevhidi tüm topluma tebliğ edecek, şirk ve putperestlik net şekilde insanlara anlatılacak. Tüm tartışmalar bitecek. Hak ve bâtıl, tevhid ve şirk şeklinde saflar netleşince bu insanlar bir tercih yapmak zorunda kalacaklardır. Ve o zaman onların tercihlerine göre onlara isim vermek kolay ve şart olacaktır. O günlerin bir an önce gelmesi dilek ve duâsıyla…

Bütün yukarıdaki maddeler, (cehâlet, ikrâh ve te’vil sözkonusu olmaksızın) Kur’an ve Sünnetin kesin nasslarında açıkça belirtilen herhangi bir küfür inancına sahip olan veya Kur’an ve sahih sünnette açıkça belirtilen insanı kâfir eden davranışlardan birini yapan kimse için geçerli değildir.
Yazının daha fazla uzamaması için bu maddelerin içeriği delilleriyle geniş çapta ele alınamadığı için yanlış anlaşılmalara müsaittir. Dikkat edilmeli.
Selam ve dualarımla…

Dipnotlar:

1- Şirk ve müşrikler pisliktir. Bk. 9/Tevbe, 28
2- Buhârî, Edeb 73; Müslim, İman 111
3- Buhârî, Edeb 44



 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Bana bakın edebsiz Aşırı tekfirciler yine mi geldiniz. Hasta ruhlular yürüyün gidin .

Bu Ahmed kalkan Hocanın verdiği örneğin doğruluk oranı olsa da, büyük oranda yanlış , hatalı bir örnektir. Belki hocanın verdiği örnek ; oy verenlerin kopmle tekfir edilmemesi için olabilir ama; bu seferde aşırı tekfirciler, o zaman Şehirdekileri tekfir et derderler.
Bu sebeble Örnek vererek karşındaki kişinin anlama kapasitesi sınırlı ise, tekfiri örnekle sınırlandırıp diğer örnekleri tekfir edilebileceğini, aşırı tekvir virüsü sebebiyle sanabilir.
Tekfirin engelleri ve şartları malumdur. Bu şartlar her durumdaki insan için uygulanır der konuyu kapatırız.
Adamın tekfir konusunda dediklerini biraz insaflı dinleyin.

Aşırı tekfirciler gibi hastalığa yakalnıp tekfir etmezse hemen tekfir edilir , murcie denilir. Bu muslumanın tağutlara , akidesine bir bütün olarak değerlendirip , delillerine bakmak yerine, benim gibi düşünmeyen kafirdir anlayışı sapıklıktır!.

Acaba sizden daha çok aşırı tekfirci var mı bugün ? Sizlerin bugün Aşırı Tekfirci -harici dediğiniz kimse var mı , aynaya bakmadan bir misal verebilir misiniz?
Erkekçe çıkın deyin ki Biz Oy veren her kesi kayıtsız şartsız tekfir ediyoruz. Takiyye şartları yok iken (öldürülme, uzuvun kesilmesi) , takiyye yapıp tekfir ettiği halde tekfir etmeyen, sessiz kalanın hükmünü de verin bakalım. Size hepiniz muctehidsiniz hukum vermek kolaydır.



Kafirler daha bugün Usame bin Ladeni Şehid ederken , Bütün kafir toplulukları bir araya gelmiş ümmete saldırırken , bu beyni apandisine kaçmış aşırı tekfirciler de , tağuttan daha büyük zararı ümmete vermek için içerden parçalamak için fitne salgılamakta.
Bunların bir kısmı samimice cahilliğinden tağutlara bu hizmeti yapmakta.

Rabbim Bunlara basiret versin .



Sizin tekfir etmediğiniz İslam alimi Kaldı mı?



TEKFİRDE AŞIRILIKTAN SAKINDIRMA KONUSUNDA 30 RİSALE


26. RİSALE :

SEÇİMLERE KATILAN HERKESİ AYIRIM YAPMADAN TEKFİR ETMEK


https://www.islam-tr.org/konu/seyh-...an-herkesi-ayirim-yapmadan-tekfir-etmek.9044/
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Salih Al-Fawzan diyorki:

Her Müslüman, Allah'tan baskasina veya Allah ile beraber baskasina ibadet eden kisileri tekfir etmesi lazim, Arap Müsrikler, Arap olmayan Müsrikler, Yahudiler, Hiristiyanlar ve kendini Islama nisbet edenler arasinda ayirim gözetmeksizin. Bu esasta herhangi bir öncelik yoktur. Öyle ise kim Müsrikleri tekfir etmezse onlar gibi mürted ve Kafir olur, Iman ve Küfür onun icin ayni seviyede oldugu icin ve Iman- Küfür arasinda bir ayrim yapmadigi icin.

Ve Müsriklerin küfründe süphe edip, ... : "Onlarin Kafir olup olmadiklarini bilmiyorum." diyen bir kiside Kafirdir, cünkü Dinde süpheye düstügü ve Iman-Küfür arasinda ayirim yapmadigi icin.

Kaynak: [Durusu fi Sharh Nawaqidul – Islam, Sayfa 80. Maktaba ar-Rushd]


Ayni sekilde Salih al-Fawzan söyle diyor:

"Bu cok tehlikelidir ve bircok "Alim" bu konuda hataya düsmüstür, Müsrikleri tekfir etmeyen kisi konusunda. Derler ki: "Ben sirk islemiyorum, al hamdu lillah ve Allaha esler kosmuyorum ama bunu yapan kisilere gelince, onlar beni ilgilendirmez ben onlari tekfir etmem." Biz diyoruz ki: "Sen Islam dinini tanimiyorsun. Sen ne Tevhidi nede Sirki anlamissin. Sen Allaha ortak kosanlari ve Alah s.w.t.'nin tekfir ettigi kisileri tekfir etmen lazim. Sen onlardan teberri etmen lazim Ibrahim a.s. babasin'dan ve halkindan nasil teberri ettiyse.

Ve onlarin dinini taniyan (kabul eden) kisi dahada kötüdür. Derler ki: "Onlarin yaptigi sirk degildir. Onlari sadece araci olarak kullaniyorlar." veya derler ki: "Onlar cahildir ve cehaletleri sebebi ile bu fiilleri isliyorlar, ..." ve böylece onlari savunuyorlar. Ve bu, onlarin küfründen daha büyük bir küfürdür onlarin dinini tanidiklari (kabul ettikleri) küfrü ve sirki onayladiklari icin.

Kaynak: [Silsilat Sharh Risa'il min Majmu'at- Tawheed, Kaset No. 7, 29 Dak., 45 san.]




Cımbızlama bir söz, kaynaklarda kişinin görüşü. Bu konuda ehli sünnet alimlerinin delilli yazıları mevcuttur. Kafir zaten kafirdir. Kafirin tekfiri olmaz.

Birçok alim hataya düşmüş deniliyor 2 cımbızlama parağrafı okuduğum zaman bu hataya düşen alimlerin de tekfir edildiğini çıkarrım oysaki konuda hata demiş bu da ayrı bir çelişki.

Arkadaşlar, konu ekliyorsanız lütfen öncesi sonrası varsa getirin. Cımbızlama olayları bu konu böyledir diye sunmanın modası geçti.

Hangi alimler hata etmiş, nerede nasıl hata etmiş kuran sünnette delilleri nerede sunulması şart. Aksi halde bu yazı böyle havada kalır.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Abdulmuizz kardeş önüne geleni banlıyorsun ahi yaa... yapma Allah aşkına

İşini elbette sen bilirsin ama Ahmed Kalkan'da iyice işin suyunu çıkarmış, millette yorum yapmış
ne var bunda hemen kızacak.


Videoda benimde eleştirdiğim kısımlar var. Ama tutupda videoyu ekleyen ve videodaki kişiye mürciye oldun demiyorum. Ak ile karayı ayırt etmek gerek değil mi kardeş ?

Biri çıkıp sana mürciye dese elhamdulillah deyip hele dur öteki yanıma da müşrik de dememimizi mi bekliyorsun?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Kafirin , müşriğin tekfirinde şüphe etmiyoruz. Biz şubhe ettiğimizi söylemiyoruz. Onlar , sizin aşırı tekfirci anlayışınıza göre kafir veya muşriktir. Biz ise hükmü Allaha bırakıyor ve Tekfire engel olabilecek şartların varlığına iman ediyoruz. Bu şartlar ilim ehlince o küfür fiillerini işleyen kişilere uygulanmadan tekfir edilmeyeceğine inanıyoruz.
Sizler Ömer (r.anh)'in "Bırak şu munafıgın boynunu vurayım" demesine rağmen , Rasulullahın ona tekfire engel olabilecek şartları sormasından dolayı tekfir etmemesini hatalı anlayıp kendinize ders çıkaramayanlarsınız.
Sizler Usame bin Ladinin şehid edildiği günde, muslumanların üzüntü duyduklarında anda bile; tağutları ve ordularını bırakıp, ümmeti tekfir etme hazzının gündeminde olanlarsınız.

Hidayet Allahtandır
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Kafirler topyekün islama savaş açmış.

Kafirler sokaklarda bayram ediyor biz islamın bu asırdaki simgesini öldürdük diye bi taraflarına kına yakacak kadar bayram ediyorlar.

Siz aşırıya giden kardeşlerim, gündemi değiştirirsiniz, gelin böyle bir günde gündemi değişin.

Geçenlerde dedim tekrar diyorum, birçoğunuzun mesajlarına bakıyorum, işiniz gücünüz, oy veren müslümanlara küfür etmek, küfür isnad etmek, samimi görmek isterdim bunu ancak sizin oy verenlere olan şedidliğinizin 100'de birini Abdye israile hiç göremiyorum, ve tevhidin gereği mücahidlere olan destekde bile infak sadaka dua da bile göremiyorum.

Alın bakında kafirlerden ibret alın,

374720110502080208333.jpg


Müslümanların uğraşması gereken mesele neyken ne olmuş.
 
M Çevrimdışı

Musluman.

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ahmed Hoca Ayıp etmişsin.Burada Ahmed Kalkana benden daha fazla samimi olanı bilmiyorum.Yakinen tanırım.Ama hala yavaş yavaş çözmeye çalışıyorum.

Şuda bir gerçek ki Aramızda ki Kılçıkları ayırmadan hiçbir Şekilde Kafirlere Karşı galip olamayacağız bunu unutmamak gerek
 
Çay-Şakird Çevrimdışı

Çay-Şakird

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
herkesi kılçık bellemek de iskeleti yok eder, hatayı doğru bir şekilde uyarmak gerekirken üsluba yönteme dikkat edilmemesi gereksiz ihtilaflara yol açabilir.
 
K Çevrimdışı

kosimento

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
adamsan çıkar gidersin buralardan,mesele rahmetli cemaleddin kaplanın bu videosu meselesi değil,mesele senin tekfir listesi adı altında yaptığın kalleşlik,ümmetin mücahidlerinin tekfirini dinin aslı haline getirmen,ömrü zindanlarda geçmiş muvahhid alimleri tağut belam görmen,burda bu konuyu açmamış olabilirsin ,ama o liste olayının mimarı(!) sensin,bunu çok iyi biliyorum,ve sorum şu sana seni mücahidlerden rahatsız eden ne bu kadar,yoksa senden onların gece gündüz vurdukları müşrik ve mürtetlerdenmisin?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
• Allah C.C ŞÖYLE BUYURUYOR:

• ESSELAMU ALA MEN-İTTEBE AL-HUDA (HİDAYETE TABİ OLANLARA SELAM OLSUN).TAHA SURESİ AYET 47

Allah (c.c.), Musa (a.s.)ı Firavun'a gönderdiğinde kendisine (kafire verilecek) selamı söylemesini istediği tarzı;
siteye her yazının başında (hem de büyük harfle) ekleyerek bize nasıl baktığını zaten ortaya koymuş oluyorsun. Sen zaten muslumanlara verilen "Selam(un Aleykum)u ancak kendine aynada verirsin!


 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ


وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى

• Allah C.C ŞÖYLE BUYURUYOR:

• ESSELAMU ALA MEN-İTTEBE AL-HUDA (HİDAYETE TABİ OLANLARA SELAM OLSUN).TAHA SURESİ AYET 47



bu ayettir yani kur-an ayeti tamam bunuda asmam allahim ne gunlere kaldik benim yazis tarzim ilmim geregi besmeleyle ve selamla hicri takvimle hamdele salveleyle baslarim bu sitede kim basliyor boyle kimse hatta cogu sitelerde sayfalardada unutulmus put kamal islamin temeline 98 dinamit koymustur biride harf inkilabi arapcayi bizden almistir bu tagut mason ingiliz ajni allah c.c resul dusmanin inkilaplarini bertaraf etmek icin boyle yapiyorum muvahhid mumin besmeleyle selamla baslar ve hamdele aam maalesef asmami anlamadiniz ve devamli ayni baslik diyerek cikistiniz ama medrese talebesi oldugum icin onemini cok biliyorum ve sunneti ihya ediyorum ve unutulan arapcayi kur-an ve cennet dili olan kur-an lisanini ihya ediyorum

Utanmadan hala konuşuyor ve sapıklığını savunuyor musun?
Bak sahih hamdele nasıl olur gör : Hamdele her mesajın altına yazılmaz! Hele forumda


https://www.islam-tr.org/konu/muvah...-evlenmek-uzere-olanlara-yeni-evlilere.19789/

Hamdelede Kafirlere verilen selam var mı ? Sen ummeti tekfir ederek (eğer piskolojinde olduğu gibi beyninde de problem varsa, tekfir ettiğini de bilmiyorsun) yazıya giriyorsun.
Sen bu kafayı (uslubu) ıslah etmediğin sürece, sitede duramayacaksın demiştik. yasaklısın!

 
K Çevrimdışı

kosimento

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
ben sana sadece bir soru sordum,seni tekfir etmedim,mücahidlere ve muasır muvahhid alimlere olan düşmanlığının sebebini sordum,sorulardan kaçmaya çalışıyorsun,tekrar tekrar soruyorum,seni bu denli cihad şeyhlerine düşman yapan şey nedir?
 
E Çevrimdışı

ehlisünnet76

Üye
İslam-TR Üyesi
Utanmadan hala konuşuyor ve sapıklığını savunuyor musun?
Bak sahih hamdele nasıl olur gör : Hamdele her mesajın altına yazılmaz! Hele forumda


https://www.islam-tr.org/konu/muvah...-evlenmek-uzere-olanlara-yeni-evlilere.19789/


Hamdelede Kafirlere verilen selam var mı ? Sen ummeti tekfir ederek (eğer piskolojinde olduğu gibi beyninde de problem varsa, tekfir ettiğini de bilmiyorsun) yazıya giriyorsun.
Sen bu kafayı (uslubu) ıslah etmediğin sürece, sitede duramayacaksın demiştik. yasaklısın!

Ahi bu gecen hafta SEYFULLAH nikli birisi var idi sen banlamistin. galiba bu ayni herif. durmadan yeni nikle rahmetli cemaleddin hocayi alet ederek salliyor
 
Ömer İbn Abdulaziz Çevrimdışı

Ömer İbn Abdulaziz

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ahmet Kalkan bu yazıyı Haksöz'de yazdığı zaman bende yorum olarak "Referanduma şirk diyorsunuz fakat bu fiili işleyen kimsenin müşrik olmayacağını söylüyorsunuz. Bu iddiadınıza Kur'an ve Sünnetten delil getirir misiniz" demiştim. Kendisi de bu yorumuma cevaben sahih rivayetlerle gelen küçük küfür ve küçük şirk hadislerini yazıp "Bakın bunlar şirk ama bunları yapan müşrik olmuyor" gibi ilimden ve irfandan nasipsiz bir cevap vermişti. Halbuki kendisi Oy kullanmaya küçük şirk değil büyük şirk demektedir.

Şunu da görüyoruz ki; "Ahad hadisler akidede hüccet olmaz" diyenler işlerine geldikleri yerde hemen hadislere tutunuyorlar. Ki Ahmet Kalkan Ahad hadisleri değil "mütevatir" hadisleri dahi akidede hüccet kabul etmiyor. Örneğin İsa aleyhisselam'ın nuzulünün bir itikad konusunu olmadığını, Kur'an'da İsa aleyhisselam'ın gelmeyeceğine dair ayetler olduğunu söylüyor. (isteyene video linkini verebilirim)

Ahmet Kalkan'ı bu sitede alleme gibi lanse eden arkadaşlara nasihatim; Ahmet Kalkan Ehli sünnet vel cemaat itikadında değildir. Hatta kendisinin Ehli sünnet itikadıyla uzak yakın alakası yoktur. Mustafa İslamoğlu'nun vakfında gerçekleştirdiği sohbetlerde bunu açık bir şekilde söylemektedir.

Yukarıda verdiğim örnekte olduğu gibi, İsa aleyhisselam'ın yeryüzüne nuzulü bir itikad konusudur. Rasulullah sallallaahu aleyhivesselam'den "mütevatir" olarak bize kadar nakledilmiştir ki 1400 yıldır kafir mutezile güruhundan başka bunu inkar eden çıkmamıştır. Ve Ehli sünnet uleması, Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli uleması, fakihler, muhaddisler aliminden avamına kadar tüm İslam ümmeti icma etmiştir ki: "Kim mütevatir hadisi inkar ederse kafir olur"
 
M Çevrimdışı

Musluman.

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ahmet Kalkan bu yazıyı Haksöz'de yazdığı zaman bende yorum olarak "Referanduma şirk diyorsunuz fakat bu fiili işleyen kimsenin müşrik olmayacağını söylüyorsunuz. Bu iddiadınıza Kur'an ve Sünnetten delil getirir misiniz" demiştim. Kendisi de bu yorumuma cevaben sahih rivayetlerle gelen küçük küfür ve küçük şirk hadislerini yazıp "Bakın bunlar şirk ama bunları yapan müşrik olmuyor" gibi ilimden ve irfandan nasipsiz bir cevap vermişti. Halbuki kendisi Oy kullanmaya küçük şirk değil büyük şirk demektedir.

Şunu da görüyoruz ki; "Ahad hadisler akidede hüccet olmaz" diyenler işlerine geldikleri yerde hemen hadislere tutunuyorlar. Ki Ahmet Kalkan Ahad hadisleri değil "mütevatir" hadisleri dahi akidede hüccet kabul etmiyor. Örneğin İsa aleyhisselam'ın nuzulünün bir itikad konusunu olmadığını, Kur'an'da İsa aleyhisselam'ın gelmeyeceğine dair ayetler olduğunu söylüyor. (isteyene video linkini verebilirim)

Ahmet Kalkan'ı bu sitede alleme gibi lanse eden arkadaşlara nasihatim; Ahmet Kalkan Ehli sünnet vel cemaat itikadında değildir. Hatta kendisinin Ehli sünnet itikadıyla uzak yakın alakası yoktur. Mustafa İslamoğlu'nun vakfında gerçekleştirdiği sohbetlerde bunu açık bir şekilde söylemektedir.

Yukarıda verdiğim örnekte olduğu gibi, İsa aleyhisselam'ın yeryüzüne nuzulü bir itikad konusudur. Rasulullah sallallaahu aleyhivesselam'den "mütevatir" olarak bize kadar nakledilmiştir ki 1400 yıldır kafir mutezile güruhundan başka bunu inkar eden çıkmamıştır. Ve Ehli sünnet uleması, Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli uleması, fakihler, muhaddisler aliminden avamına kadar tüm İslam ümmeti icma etmiştir ki: "Kim mütevatir hadisi inkar ederse kafir olur"

Dikkat edilmesi gereken bir nokta var.Ahmed kalkanın şirk koşana müşrik dememesi çok vahim bir durum.

Fakat Mütevatire bakış çok farklıdır.Örneğin Ahmed Kalkan 7 mütevatir hadis tek var demektedir.Farklı Alimler daha fazla olduğunu belirtmektedirler

Ancak Hz. İsa ile ilgili hadislerin mütevatir olup olmadığını bilmiyorum eğer mümkünse Hadisleri atar msn?Öğrenelim
 
Ömer İbn Abdulaziz Çevrimdışı

Ömer İbn Abdulaziz

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Dikkat edilmesi gereken bir nokta var.Ahmed kalkanın şirk koşana müşrik dememesi çok vahim bir durum.

Fakat Mütevatire bakış çok farklıdır.Örneğin Ahmed Kalkan 7 mütevatir hadis tek var demektedir.Farklı Alimler daha fazla olduğunu belirtmektedirler

Ancak Hz. İsa ile ilgili hadislerin mütevatir olup olmadığını bilmiyorum eğer mümkünse Hadisleri atar msn?Öğrenelim

Daha önce bu konuda bir cevap yazmıştım fakat gönderemeden konu kapanmıştı. Bende bir admin arkadaşa yazıyı göndermiştim o konu içerisinde yayınlamıştı cevabımı. O cevabımda ki hadisler bölümünü buraya yapıştırıyorum inşaAllah


1. Hadis:"Ebu Hureyre’den nakledilen bir hadiste belirtildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, adaletli bir hükümdar olarak Meryem oğlu İsa’nın aranıza adaletli bir hakim olarak ineceği, haç’ı kırıp, domuzu öldüreceği, cizyeyi kaldıracağı vakit yakındır. O zaman mal öylesine çoğalır ki kimse onu kabul etmez. Ta ki, tek bir secde, dünya ve içindekilerden tamamından daha hayırlı olur."

Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn Mace

2. Hadis:"Ebu Hureyre’den rivayet edilen başka bir hadiste ise Allah Resulü şöyle buyurmuştur:"İmamınız kendinizden olduğu halde, Meryem oğlu (İsa) inince durumunuz nice olacak?"

Buhari, Müslim, İbn Mace,

3. Hadis:"Ebu Hureyre, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Peygamberler birbirlerinin babaları bir, anneleri farklı kardeşleridir. Ben İsa b. Meryem’e insanların en yakınıyım. Benimle İsa arasında bir peygamber yoktur. O gerçekten inecektir. Onu gördüğünüz zaman tanıyın! O, orta boylu, beyaza çalar kırmızı renktedir. Sarıya boyalı iki elbise içindedir. Yağmur yağmasa da saçından su damlayacaktır. İnsanlarla İslam için savaşacaktır. (Hıristiyanların) haçını kırar, domuzu öldürür, cizyeyi kaldırır. Onun zamanında Allah milletlerin hepsini helak eder. Sadece İslam kalır. Mesih-Deccal’ı helak eder. O da yeryüzünde kırk sene kalır, sonra vefat eder. Müslümanlar onun üzerine namaz kılar."

Buhari, Ahmed

4. Hadis:"Ebu Hureyre’den gelen başka bir rivayette Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki Meryem oğlu, hac ve umre yahut ikisini birden yapmak için mutlaka Fecc-i Ravha’da telbiye getirecektir."

Muslim, Ahmed, Hakim

5. Hadis:"Cabir (ra)’den nakledilmiştir. Buna göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden bir taife hak üzere gelip ta kıyamete kadar devamlı olarak savaşacaklardır. O zaman İsa ibn Meryem de inecek; emirleri: “Haydi gel, bize namaz kıldır!” diyecek. Buna karşılık: “Kimimiz kimimizin emiridir. Bu, Allah’ın bu ümmetine bir lütfu keremidir” diyecektir."

Ahmed

6. Hadis:"Abdullah b. Amr’dan gelen bir rivayet bulunmaktadır: "... Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Deccal ümmetimin arasından çıkacak ve kırk (zaman) kalacaktır. (Kırk gün mü dedi, kırk ay mı, yoksa kırk sene mi bilemiyorum). Derken Allah Meryem oğlu İsayı gönderecektir. O Urve b. Mes’ud gibidir. Deccal’ı arayıp helak edecektir. Sonra insanlar arasında yedi sene duracak; iki kişi arasında düşmanlık olmayacaktır. Sonra Allah Şam tarafından soğuk bir rüzgar gönderecek ve yeryüzünde kalbinde zerre kadar hayır yahut iman bulunan hiçbir kimse kalmayacak ve hepsinin ruhunu kabzedecektir."

Muslim

7. Hadis:"Mücemmi’ b. Cariye el-Ensari demiştir ki: Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini işittim: “Meryem oğlu İsa, Deccal’ı Lut kapısında öldürecektir."

Müsned, Tirmizi

8. Hadis:"Ebu Hureyre’nin bir rivayetinde Rasulullah (sav)’den şöyle işittiğini buyurmuştur:“ Romalılar A’mak’a yahut Dabık’a inmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Onların karşısına Medine’den o gün yeryüzü halkının en iyilerinden bir ordu çıkacaktır. Askerler saf bağladıkları vakit Romalılar bizimle, bizden esir alınanların arasını serbest bırakın: Onlarla harbedelim, diyecekler. Müslümanlar da: hayır! Vallahi sizinle din kardeşimizin arasını serbest bırakamayız, cevabını vereceklerdir. Müteakiben onlarla harbedecekler ve üçte biri yenilgiye uğrayıp, Allah indinde şehitlerin en faziletlisi olacaklardır. Sonra İstanbul fethedilecektir. Gaziler kılıçlarını zeytin ağaçlarına asmış ganimetleri taksim ederken aniden içlerinde şeytan bağıracaktır: “Ne duruyorsunuz, Mesihu’d-Deccal çıktı, ailelerinizi bastı.” Ortada bir şey yokken hemen çıkacaklardır. Şam’a geldiklerinde gerçekten çıkmış olacak. Onlar saflarını teşkil edip savaşa hazırlanırken namaza kamet getirilecek, derken gökten Meryem oğlu İsa inip onlara imamlık edecek. Allah’ın düşmanı (Deccal) onu görünce, suda tuzun eridiği gibi eriyecek. Onu o haliyle bıraksa tamamıyla eriyecek, fakat daha tam erimeden onu kendi eliyle öldürüp mızrağındaki kanını halka gösterecektir."

Müslim, İbn Mace, Müsned

9. Hadis:"Ebu Hureyre’nin konu ile ilgili bir rivayetinde Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Şayet ömrüm uzun olursa, İsa b. Meryem’e yetişeceğimi ümit ederim. Eğer ölüm erken gelir de ona yetişemezsem, sizden ona yetişeniniz olursa, benden ona selam söyleyin." Müslim, İbn Mace, Müsned 10. Hadis:"Abdullah b. Ömer’in rivayetinde Hz. Peygamber bir gün insanların arasında Deccal-Mesihi zikrederek şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah şaşı değildir. Dikkat edin ki, Deccal-Mesihin sağ gözü şaşıdır. Onun gözü sanki salkımındaki emsalinden dışarı çıkmış, iri bir üzüm tanesi gibidir. Ben geceleyin kendimi (uykuda) Ka’be yanında gördüm. Ansızın esmer bir zatla karşılaştım. Sanki o görülen esmer erkeklerin en güzelidir. Başının saçı iki omuzu arasındasarkıyor. Saçları taranıp arınmıştı da başı su damlatıyordu. İki elini iki kişinin omuzlarına koyarak o iki kişi arasında Beyt’i tavaf ediyordu. “Bu kimdir?” dedim. “Meryem’in oğlu Mesihtir” dediler. Sonra onun arkasında gayet kıvırcık saçlı, sağ gözü sakat ve börtlek, gördüğüm insanlar arasında İbn Katan’a en çok benzeyen birisini gördüm. Bu da iki elini iki kişinin omuzlarına koyarak Beyt’i tavaf ediyordu. “Bu kimdir?” diye sorduğum vakit, “Bu Mesih Deccal’dir” dediler.”

Buhari, Müslim, Muvatta

Bunların yanında daha birçok sahih hadis vardır. İsa(as)'ın nuzulü mütevatirdir. 40'dan fazla sahabeden nakledilmiştir. İsa(as)'ın nuzlü'nün mütevatir olduğu şu alimlerden nakledilmiştir.

İmam Taberi
Kadı İyad
İbn Kesir
Aliyyul Kari
Kurtubi
İbn Hacer El Askalani
Keşmiri
İbn Rüşd
Şevkani
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ahmet Kalkan bu yazıyı Haksöz'de yazdığı zaman bende yorum olarak "Referanduma şirk diyorsunuz fakat bu fiili işleyen kimsenin müşrik olmayacağını söylüyorsunuz. Bu iddiadınıza Kur'an ve Sünnetten delil getirir misiniz" demiştim. Kendisi de bu yorumuma cevaben sahih rivayetlerle gelen küçük küfür ve küçük şirk hadislerini yazıp "Bakın bunlar şirk ama bunları yapan müşrik olmuyor" gibi ilimden ve irfandan nasipsiz bir cevap vermişti. Halbuki kendisi Oy kullanmaya küçük şirk değil büyük şirk demektedir.

Şunu da görüyoruz ki; "Ahad hadisler akidede hüccet olmaz" diyenler işlerine geldikleri yerde hemen hadislere tutunuyorlar. Ki Ahmet Kalkan Ahad hadisleri değil "mütevatir" hadisleri dahi akidede hüccet kabul etmiyor. Örneğin İsa aleyhisselam'ın nuzulünün bir itikad konusunu olmadığını, Kur'an'da İsa aleyhisselam'ın gelmeyeceğine dair ayetler olduğunu söylüyor. (isteyene video linkini verebilirim)

Ahmet Kalkan'ı bu sitede alleme gibi lanse eden arkadaşlara nasihatim; Ahmet Kalkan Ehli sünnet vel cemaat itikadında değildir. Hatta kendisinin Ehli sünnet itikadıyla uzak yakın alakası yoktur. Mustafa İslamoğlu'nun vakfında gerçekleştirdiği sohbetlerde bunu açık bir şekilde söylemektedir.

Yukarıda verdiğim örnekte olduğu gibi, İsa aleyhisselam'ın yeryüzüne nuzulü bir itikad konusudur. Rasulullah sallallaahu aleyhivesselam'den "mütevatir" olarak bize kadar nakledilmiştir ki 1400 yıldır kafir mutezile güruhundan başka bunu inkar eden çıkmamıştır. Ve Ehli sünnet uleması, Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli uleması, fakihler, muhaddisler aliminden avamına kadar tüm İslam ümmeti icma etmiştir ki: "Kim mütevatir hadisi inkar ederse kafir olur"

"Ahmed kalkan'ı bu sitede allame gibi lanse eden arkadaşların" kimse isim ve lanse'sinden delil vererek konuş, ortaya muallak ithamlarda bulunma! Çünkü sende bu sitedesin.

Ahmed kalkan'ın bazı konularda sahih hadisleri inkar ettiğini ya da ehl-i sunnetin kabuk ettiği konuları kabul etmediği malumumuzdur. Fakat sizin gibi kendisini tekfir etmiyoruz. Aynı şekilde Mutezile fırkasını da bid'at fırka görmekle beraber sizin gibi tekfir etmiyoruz!
Oy kullanma fiili küfürdür, duruma göre sahibini kâfir de yapar.
İnkarının kafir olduğu mutevatir hadis ise, bir kısım alimlere göre Ehli sunnetin mutevatir dediği hadisin inkarı olduğu gibi, ağırlık görüş ummetin (ehl-i sunnetin, şia, mutezile vs.) mutevatir dediği hadisin inkarı durumunda kafir olur .

 
M Çevrimdışı

Muhammed Et-temimi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Tekfirci olmasa ne olur sonuçta yine bidat ehli biri..Allah ümmeti bunun gibilerin şerrinden korusun...

Hadis konularında zaten tam bir sapıktır buna değilde bunun arkasından giden zavallılara yazık onun gibi sapıtmalarından endişe edilir.
 
Ömer İbn Abdulaziz Çevrimdışı

Ömer İbn Abdulaziz

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
"Ahmed kalkan'ı bu sitede allame gibi lanse eden arkadaşların" kimse isim ve lanse'sinden delil vererek konuş, ortaya muallak ithamlarda bulunma! Çünkü sende bu sitedesin.

Ahmet Kalkan'ın bu şekilde alim olarak anıldığına Forumda denk geliyorum. Bu arkadaşların birçoğu da kendisinin hadisler noktasındaki tutumunu bilmiyordur diye düşünüyorum. Çünkü site hadisler noktasında Ahmet Kalkan gibi düşünmüyor benim gördüğüm kadarıyla. Bu sebeple bu arkadaşlara nasihatte bulundum.


Ahmed kalkan'ın bazı konularda sahih hadisleri inkar ettiğini ya da ehl-i sunnetin kabuk ettiği konuları kabul etmediği malumumuzdur. Fakat sizin gibi kendisini tekfir etmiyoruz. Aynı şekilde Mutezile fırkasını da bid'at fırka görmekle beraber sizin gibi tekfir etmiyoruz!

Ehli Sünnet'in tekfir noktasında İmam Nevevi'nin de naklettiği meşhur bir usulü vardır. Eğer ki muhalifin muhalefeti nassı yalanlamaya gidiyorsa, o kimse tekfir edilir. Örneğin Allah'ın "yed" (el) sıfatını tevil eden eşariler tekfir edilmemişken, bu sıfatı inkar eden cehmiyye tekfir edilmiştir. Çünkü eşarilerin ki nassı yalanmak değilken, cehmiyyenin ki nassı yalanlamaktır. İsa aleyhisselam'ın geleceğini inkar edenin durumu ise mütevatir nassı yalanladığından dolayı kafir olmasıdır. Özetle: muhalefet eden kişinin muhalefetine bakılır,nassı yalanlıyorsa tekfir edilir.

Oy kullanma fiili küfürdür, duruma göre sahibini kâfir de yapar.
İnkarının kafir olduğu mutevatir hadis ise, bir kısım alimlere göre Ehli sunnetin mutevatir dediği hadisin inkarı olduğu gibi, ağırlık görüş ummetin (ehl-i sunnetin, şia, mutezile vs.) mutevatir dediği hadisin inkarı durumunda kafir olur .
Şia ve mutezile hiçbir zaman Ehli Sünnet'in mütevatir hadislerini kabul etmezler. Şia hadisleri kendi ricallerine göre değerlendirirken, mutezile aklıyla ve Kur'an'a uygunluğuyla değelendirir. İnkar edenin kafir olduğu mütevatir hadis, ehl-i sünnet'in mütevatir kabul ettiği hadislerdir. Hiçbir alim bu noktada şia ve mutezileyi katmamıştır.

Ayrıca sadece mütevatir hadisin değil, mütevatir olmayan hadisleri de inkar eden kimsenin kafir olduğu İshak İbn Rehavey gibi selefin alimlerinden nakledilmiştir. Nitekim İbn Hazm'da sahih bir hadisi inkar eden kimsenin İslam milletinden çıkmış bir kafir olduğunu söylemiştir.

Meşhur Hanbeli alimlerinden İmam Berbehari Şerhu's sunnesinde diyor ki: "Kim kimse Allah'tan başkasına namaz kılmak, Allah'tan başkasına kurban kesmek veya Rasulullah(aleyhissalatu vesselam)'den gelen herhangi birşeyi inkar etmekle kafir olur. Eğer bir kimse bunlardan birini yaparsa, senin onu tekfir etmen vaciptir"
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ahmed bin hanbel, mutezile fırkasını tekfir etmiş midir? Neden Ahmed bin Hanbel dediğimi anlamışsındır.

Şia ehli sunnetin hadisini kabul etmese de, kendisinin (ravileriyle) kabul ettiği hadisler içinde ehl-i sunnetle ittifak ettiği manada mutevatir hadis yok mudur diyorsun?

Mutevatir hadisin inkarında tekfir edilmesi, ağırlı görüş üstte saydığım özellikte olanlardır. Dediğin gibi bunu sadece ehl-i sunnetle yeterli görenler de vardır. Bu konuda Hasan Hoca'nın (mp3) sohbetlerinde açıklama mevcuttur..
 
Üst Ana Sayfa Alt