Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

akaid önsöz

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
ikraislam Çevrimdışı

ikraislam

Aktif Üye
Site Emektarı
Önsöz

Bismillâh, el-hamdu lillâh ve’s-salâtu ve’s-selâmu alâ Rasûlillâh.
Rahmân, Rahîm Allah’ın adıyla... Hamd olsun âlemlerin Rabbine. Salât ve selâm O’nun rasûlüne. Duâlar da O’nun dosdoğru yolunu izleyenlere...

Modern yaşam biçiminde insanların beyni çöp kutusuna döndü. Vahiyle bağları koparılan insana eğitim kurumları, medya, teknoloji, çevre bırakın âhireti, dünya için de gereksiz, hatta zararlı şeyleri bilgi ve kültür adına -insan istemese bile- depoluyor. İnsanlar, vahye dayalı gerçek ilimden koparılıp lügat ve itikadî anlamlarıyla cehâlete itilirken, diğer yandan bilgi kirliliğinin kurbanı oluyorlar.

Beyinle kalp arasında sanıldığından fazla irtibat vardır. Kur’an, aklı kullanıp düşünmenin mekanik beyinle değil; imanın yönlendirdiği kalple olabileceğini ısrarla vurgular. Bilinmesi gerekenlerin başında gelen “Allah”ı hakkıyla bilemeyen veya bildiğini sadece O’na kullukla isbat edemeyenlere düşünmeyen câhil der Kur’an. Ve bu câhillik; beyin, gönül ve diğer organların fıtrat istikametinde görevlerini yapmaması demektir.

Bireysel, sosyal ve siyasal hayattaki tüm problemlerin kaynağında bu cehâlet/câhiliyye vardır. Asr-ı saâdeti yaşamanın, saâdeti asra taşımanın yolu akîdenin sağlamlığından geçer. Kur’an’ın istediği gibi iman edilmedikçe, kişilerin ve toplumların düzelmesi mümkün olmayacak, ahlâkî öğütler delik kaba su doldurma gayreti gibi sonuçsuz kalacaktır. Rasûlullah’ın Allah’a sığındığı faydasız bilgi için her zorluğa göğüs geren insan, âhirette kurtuluş ve dünyada huzur için gerekli İslâm’ı öğrenme ve yaşama çabası içinde değilse, büyük bir yanlışlık var demektir. İslâm’ı öğrenmeye çalıştığını sanan bazı kişilerin de, abdesti bozan şeyler kadar imanı bozan şeyleri öğrenmeye önem vermediği de ayrı bir problem. Dört değil, on dört taraftan câhiliyyenin kuşattığı insanın, her türlü beşerî dayatmalara karşı direnebilmesi, Allah’tan başkasına eğilmeyecek bir güce ulaşabilmesi için çok sağlam bir imana ihtiyacı olacaktır.

Tevhidî esaslar, Kur’an’ın en fazla önem verdiği hususlardır. Din, bu esasları bireylere ve topluma yerleştirmeyi esas almış; Mekkî sûreler hemen tümüyle bu ilkeleri yerleştirirken, Medenî sûreler de sık sık buna vurgu yapmış, emir ve yasaklarla bunları pekiştirmiştir. Hz. Peygamber, on üç sene Mekke döneminde bu imanî esasları yerleştirmek için tebliğini sürdürmüş, sonra da imanları kemâle erdirme gayretine devam etmiştir. Kur’an, insanın sadece Allah’a kulluk yapmak için yaratıldığını vurgular. Her türlü puta tapıcılığı, şirkin tüm çeşitlerini, tâğutun bütün görüntülerini, sahte ilâhların egemenliklerini reddetmeden yalnız Allah’a kulluk sergilenemeyecektir. Kabul ve reddedilmesi gereken bu inanç esaslarını öğreten ilim dalı da, İslâm Akaididir.

Konuyla ilgili kitapların sayısı gözden geçirilince, Akaidle ilgili eserlerin yeterli olmadığı sonucuna varılabilir. Piyasada bulunan Akaid kitaplarının önemli bir bölümünün de, çok eski dönemlerde kaleme alınan eserler olduğu görülmektedir. Bu kitapların hemen hepsi bir mezhep akaidi özelliğinde olduğundan, farklı mezheplerin görüşlerini çürütecek antitez tavırlar ve bugün için gereksiz tartışmalar, Akaidi ilgilendirmeyen bazı felsefî konular içermesi yönüyle daha çok “Kelâm” kitabı mâhiyetindedirler. Dil ve anlatım yönünden kolay anlaşılabilir, içerdiği konular yönüyle gereksiz tartışmalardan uzak, tevhid ve şirkin güncel yansımalarına ışık tutacak mâhiyette İslâm Akaidi kitaplarının sayısı çok azdır.

Bir adı da “Tevhid İlmi” olan “Akaid”le ilgili eserlerin kiminde, gereksiz tartışma ve ayrıntılar tevhid kavramını gölgelemiş, mezhep tartışmaları, kelâmî düşünceler ve beşerî yorumlar öne çıkmıştır. Bununla birlikte tevhidin bireysel, sosyal ve siyasal hayata yansıması gereken esasları, güncel itikadî problem ve sapmalar yeterli şekilde gündeme gelmemiştir. Akaid, sadece inanılması gereken esasları değil; aynı zamanda reddedilmesi gereken esasları da düzenler. Ama unutulmamalı ki, reddedilmesi gereken esaslar, falan veya filan mezhebin tartışılabilecek görüşlerinden önce, “lâ” diye kestirilip atılması gereken tâğutî anlayışlar, şirk ve küfür olduğu kesin olan görüş ve yaklaşımlardır. Tüm müslümanları bağlaması yönüyle İslâm Akaidi, beşerî görüşlere dayanmamalı, göreceli ve tartışmalı konulardan, mezhebî ictihad ve kelâmî değerlendirmelerden uzak olmalıdır. Vahye dayanan ve Kur’an ilkelerinin temel alındığı İslâm Akaidini öğrenip inanmak ve hayata geçirmeye çalışmak tüm müslümanların hedefi olmalıdır.

Akaid dersi okuyan, okutan kimseler, Akaid kitaplarındaki beşerî yorumlar ile İlâhî iman esaslarını birbirine karıştırmamalı, müslüman olmak ve müslüman kalmak için şart olan esaslar ile, bunların yaşanılan ortamda ne anlama geldiği konusuyla ilgili yorumları ayrı ele almalıdırlar. Birincisinin tartışılması bile câiz olmayan mutlak hakikatler olduğu, ikincisinin yani yorumların ise, ictihadî/beşerî/zannî/göreceli doğrular olduğu bilinmeli ve bütün müslümanların bu beşerî yorumlara aynen katılmaları mecbur tutulup, katılmayanların tekfîr edilmesine gidilmemelidir. Akaid, kaçınılmaz olan farklı mezhep, görüş ve akımların kendi doğrularını tüm müslümanlara dayatmaları için bir araç haline getirilmemelidir. Akaid ilmi, müslümanlar arasında tartışmalar açan değil; tartışmaları sona erdiren ve mutlak hakikatin temel alınıp öğretildiği bir ilim haline getirilmelidir. Öğrenilen iman esaslarının temel ilke olarak kabulü onlara şeksiz iman edilmesini doğuracağı gibi, yaşanılan hayatın bu ilkelerle bağlantısı ve bu esasların sosyal hayata nasıl geçirileceği üzerinde ise ister istemez beşerî yorumlar ve metod farklılıkları olabilecektir.

İşte bu düşüncelerden hareketle diyebiliriz ki, özellikle genç kardeşlerimizin ve cemaat halinde Akaid dersi yapan tevhidî duyarlılığa sahip kimselerin rahatlıkla anlayabileceği ve İslâmî eğitim çalışması yapan gençlerin ihtiyacını karşılayabileceği alternatif ders kitabı şeklinde bir esere ihtiyaç vardır ve bu âcizâne çalışma, bu ihtiyaca cevap verebilmek arzusuyla kaleme alınmıştır.

Kitapta, bazı klasik tasnif ve tâbirlere aynen yer verilmiş, yanlışlığı hakkında kesin deliller bulunmayan değerlendirmelerde geleneksel üslûp muhâfaza edilmiştir. Kur’anî esaslara ters düşen hususlarda ise bu çizgiden ayrılınmış ve gerekçeler izah edilmiştir. Konuların yaşanılan hayatla irtibatı kurulmaya çalışılmış, imanı zedeleyebilecek tutum ve görüşler eleştirel bakışla ele alınmıştır. Kişisel okumalar yanında, eğitim çalışması yapan genç müslümanların da yararlanabilmesi için konular üniteler halinde değerlendirilmiş, gereksiz detaylardan kaçınılmaya gayret edilmiştir.

Akaid açısından günümüzü ve yaşadığımız coğrafyayı yorumlayıp tanıtmayı ve inançla ilgili problemleri gündeme getirip doğrusunu işaret etmeyi temel görev bildim. Günümüz ortamında akaid yönünden ciddi bir değeri kalmayan, zaman aşımıyla önemini yitirmiş konuların yerine, günümüzün problemlerini ve ihtiyaçlarını ele almaya çalıştım. Yaşayan güncel câhiliye ve sapıklığın inanç yönüyle insanımıza olumsuz etkisini kırmak için, bâtılları bâtıl olarak yeterince tanımak gerekiyor. “Lâ” diyerek reddetmemiz gereken çağdaş sapmalara dikkat çekmek ve bu konuda çevremizden örnekler vermek gerekiyordu. Üniteleri tesbit edip içini doldururken “lâ ilâhe illâllah” esprisi içinde konuları ele almaya çalıştım.

Okul ders kitaplarındaki kuru ve sıkıcı anlatıma benzemeyecek şekilde; mesaj verecek, hikmetini açıklayacak tarzda konuları işlemeye çalıştım. Sadece kuru bilgi vermek değil, okuyucuya şuur vermek veya bilincini canlı tutmak amaçlarımızdan biri idi. Konuların sıralanışında da benzer hassâsiyet gösterildi. Önce tevhid, şirk gibi konular işlendi. Çünkü bu konular yeterince ve doğru olarak öğrenilmeden akaidin diğer konuları da yarım, tevhidî bilinçten uzak şekilde yanlış ve eksik anlaşılıp yorumlanabilirdi.

Bazı kelimelerin imlâsı konusunda, belki kimi okuyucuların yadırgayacağı tarzda, gerekli gördüğüm “a” ve “i” harflerinin üzerine uzatma işareti koymayı tercih ettim. İnternetin ve telefon mesajlarının da etkisiyle Arapçadan dilimize girmiş olan çok sayıda kelimenin telaffuzunun bozulduğuna şâhit oluyoruz. “Din”in amaç, “dil”in araç olduğundan, güzel amaca ancak güzel araçlarla gidilebileceğinden yola çıkarak, özellikle Kur’an kelime ve kavramlarının doğru okunmasını sağlamak için özel gayret sarfetmeyi gerekli gördüm. Bunun yollarından birinin de Arapça ve Farsça’dan dilimize geçmiş bazı kelimelerin aslına uygun şekilde okunup telaffuz edilmesi için (her ne kadar harflerin üzerine uzatma ve inceltme görevi yapan işaret kalktı diye yarı resmî hatırlatmalar olsa da) uzatma işaretini alışılmadık biçimde sık kullandım. Çünkü çoğu okuyucunun uzatma konulmayan kelimelerde gerekli yeri uzatmadan okuduklarına, dilin gerçekten bozulduğuna üzülerek şâhit oluyoruz.

Bakış açısı olarak Kur’an’la sağlaması yapılamayan ihtilâflı hususları akaid konusu olarak kabul edemediğim için kitaba almadım. Elinizdeki bu eser, insanımıza tevhidî bir iman, tevhidî bir şuur, tevhidî bir bakış açısı, tevhidî bir dünya görüşü, tevhidî bir yaşayış ve ahlâk kazandırma gayretine yönelik kaleme alınmıştır. Bu uğurda kitap, karınca kararınca da olsa katkıda bulunabilirse, okuyuculardan tek bir kişi bile bu kitap sâyesinde tevhidî bilince ulaşırsa, dünyevî amacına ulaşmış demektir; uhrevî ve esas amaç ise Allah’ın rızâsı.

Kur’an dışında hiçbir kitap hatasız değildir. Gerek matbaa hatası da denilen teknik, imlâ ve tashih hataları, gerekse şahsımdan kaynaklanan değişik hatalar için okuyucunun hoş görüsüne sığınmıyor; hoş görülmeyip düzeltilmesi için bize uyarılarda bulunarak yardımcı olmasının her okuyucunun hem hakkı ve hem de görevi olduğunu ifade ediyorum. Yanlışlarımızı doğru bir üslûpla bize hatırlatacaklara şimdiden duâlar ve teşekkürler ediyorum. Hatalar bize, doğrular ve güzelliklerse Rabbimize ve O’nun dinine âittir.


“Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi hesâba çekme (affet).
Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme.
Rabbimiz! Bizim gücümüzün yetmediği işlerden bizi sorumlu tutma.
Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et.
Sen bizim Mevlâmızsın. Tek ve gerçek dostumuzsun.
Kâfir kavimlere/toplumlara karşı bize yardım et.”[1][1]

Tüm câhiliyye düşünüş, inanış ve yaşayış biçimini terk edip hayatın her alanına tevhidî ilkeleri hâkim kılma gayretinde bulunan müslümanlara duâlar ediyorum... Tevhidi tüm anlam ve kapsamıyla dosdoğru anlayıp tüm cepheleriyle hayatına geçirmeye çalışan ve diğer insanları buna dâvet edip, mücadelesini sadece tevhid düşmanlarına yönelten muvahhid mü’minlere selâm olsun!


Ahmed KALKAN
Ümraniye, Ocak 2008
[email protected]
www.ahmedkalkan.net



[1][1] 2/Bakara, 286
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt