Akıl baliğ olan her müslüman kadın ve erkeğin şudört şeyi bilmesi gerekir:
1 - İlim: Allah’ı, Rasulullah’ı ve İslam dinini delille bil-mektir.
2 -Amel: Bu ilimle amel etmektir.
3 – Davet: İnsanları; Allah’ı, Rasulullah’ı ve İslam dinini delille bilmeye ve bu ilimle amel etmeye davet etmek.
4 – Sabır: Davet sırasında görülen eziyetlere sabretmek.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
“Asra yemin olsun ki insan hiç şüphesiz hüsrandadır. Ancak inanıp yararlı iş işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnadır.” (Asr: 1-3)
Allah-u teala bu surede “asr”a ye-min ediyor. Asr ise zamandır. Allah-u teala zamana yemin ederek her insanın, malı çocuğu, şerefi ve de-ğeri çok yüksek olsa bile bu surede sayılan sıfatlara haiz olmadıkça hüsran içinde olduğunu bildiriyor.
Bu surede sayılan sıfatlar; iman, salih amel, hakkı tavsiye etmek ve sabrı tavsiye etmek. Bu sıfatlara haiz olmayan insan hüsran ve kayıp içindedir.
Asr suresi yukarıda saydığımız dört farz olan şeye delâlet eder.
İmam Buhari rahmetullahi aleyh:
“Ey Muhammed! Bil ki! Allah’tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur. Kendinin, inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanma-sını dile.” (Muhammed: 19) ayetini zik-rettikten sonra şöyle diyor:
“İlim amelden öncedir. Çünkü Allah-u teala bu ayeti kerimede ilim yapmayı amel ve tebliğ etmekten önce söyledi. Yani yapılan amellerin bilerek ve şuurlu olarak yapılması gerekir.”
İlim ile amel arasında bağlantı vardır. İlimsiz amel olmaz. Amelsiz de ilim yoktur.
Bu gerçeğe Allah-u teala’nın şu sözü delâlet etmektedir:
“ المغضوب عليهم” (gazaba uğrayanlar).
Bu ayetteki “gazaba uğrayanlar”dan kasıt; ilim sahibi olmalarına rağmen ilimleriyle amel etmeyen yahudilerdir. “الضالين” (sapanlar).
Bu ayetteki “sapanlar” ise; ilim sahibi olmamalarına rağmen, çokça amel işleyen hristiyanlardır.
Davet ile amel arasında bir bağ-lantı söz konusu değildir. Şöyle ki; “amel etmeyen kimse davet etmemiş sayılır” veya “davet etmeyen kimse öğrenmez” diye bir şey yoktur. İnsan ancak yaptığı, yaşadığı ve yapmadığı şeylere davet edebilir. Bu nedenle bir kimse bir amelin haram olduğunu bilse ve o haramı işliyor olsa bile yine de başkalarını o amelden sakındırması gerekir. Zira o haram ameli işlemesi ona sadece bir günah kazandırmış olup, başkalarını o amelden sakındırmasına engel teşkil etmez. Fakat hem haram ameli işler, hem de başkasını ondan sakındırmazsa bu durumda hem o haramı işlediği, hem de o haramdan insanları sakındırma-dığı için iki günah işlemiş olur.
İlim dört kısma ayrılır:
1 - Farz olan ilim: Bu; tevhidle, akaidle, farz olan rükun-larla, farz olan ibadetlerle, kişinin ticaret gibi hak-hukukların söz konusu olduğu dünveyi meselelerde kendisine farz olan konularla, haram ve helaller vs gibi şeylerle ilgili yapılan ilimdir.
2 - Müstehap olan ilim: Bu, müstehap olan meselelerle ilgili ya-pılan ilimdir. Tabi ki bu, fertler tek tek söz konusu olduğunda müstehap hükmünü alır. Fakat ümmet söz konusu olduğunda müstehap olan ilimler farz-ı kifaye hükmünü alır. Çünkü bununla din korunur.
3 - Farz-ı kifaye olan ilim: Bu, mübah olan ve müs-lümanlara faydalı olan ilimlerle ilgili yapılan ilimdir ve faydalı ilimlerin hepsini öğrenmek müslümanlara farzı kifayedir. Tıp, sanaatler, diller gibi...
4 -Haram olan ilim: Bu, haram olan ve kişiyi harama sevkeden meselelerle ilgili yapılan ilimdir. Sihri öğrenmek, müzik öğrenmek gibi...
Akıl baliğ olan ve okuma yazma bi-lip delilleri anlayabilen her müslümana tevhidi ve İslam’ın rükunlarını delille bilmesi farz-ı ayndır. Bu konuda taklit yapmaları caiz değildir. Fakat okuma-yazmayı bilmeyen, delilleri anlayamayan kim-selerin ise; Allah’ın birliğine, Mu-hammed aleyhisselam’ın rasullüğüne, öldükten sonra dirilmeye, cennete ve cehenneme, yaşadığı ortamda yapılan bütün şirklerin batıl ve sapık olduğuna kesin olarak, şeksiz şüphesiz inanmaları farzdır. Böylece bu kimseler delilleri öğrenmeseler, delillerle konuşamasalar bile müs-lüman sayılırlar. Zira avam olan kimselerin çoğu, kendilerine delil söylense bile, söylenen delillerin manasını anlamazlar.
1 - İlim: Allah’ı, Rasulullah’ı ve İslam dinini delille bil-mektir.
2 -Amel: Bu ilimle amel etmektir.
3 – Davet: İnsanları; Allah’ı, Rasulullah’ı ve İslam dinini delille bilmeye ve bu ilimle amel etmeye davet etmek.
4 – Sabır: Davet sırasında görülen eziyetlere sabretmek.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
“Asra yemin olsun ki insan hiç şüphesiz hüsrandadır. Ancak inanıp yararlı iş işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnadır.” (Asr: 1-3)
Allah-u teala bu surede “asr”a ye-min ediyor. Asr ise zamandır. Allah-u teala zamana yemin ederek her insanın, malı çocuğu, şerefi ve de-ğeri çok yüksek olsa bile bu surede sayılan sıfatlara haiz olmadıkça hüsran içinde olduğunu bildiriyor.
Bu surede sayılan sıfatlar; iman, salih amel, hakkı tavsiye etmek ve sabrı tavsiye etmek. Bu sıfatlara haiz olmayan insan hüsran ve kayıp içindedir.
Asr suresi yukarıda saydığımız dört farz olan şeye delâlet eder.
İmam Buhari rahmetullahi aleyh:
“Ey Muhammed! Bil ki! Allah’tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur. Kendinin, inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanma-sını dile.” (Muhammed: 19) ayetini zik-rettikten sonra şöyle diyor:
“İlim amelden öncedir. Çünkü Allah-u teala bu ayeti kerimede ilim yapmayı amel ve tebliğ etmekten önce söyledi. Yani yapılan amellerin bilerek ve şuurlu olarak yapılması gerekir.”
İlim ile amel arasında bağlantı vardır. İlimsiz amel olmaz. Amelsiz de ilim yoktur.
Bu gerçeğe Allah-u teala’nın şu sözü delâlet etmektedir:
“ المغضوب عليهم” (gazaba uğrayanlar).
Bu ayetteki “gazaba uğrayanlar”dan kasıt; ilim sahibi olmalarına rağmen ilimleriyle amel etmeyen yahudilerdir. “الضالين” (sapanlar).
Bu ayetteki “sapanlar” ise; ilim sahibi olmamalarına rağmen, çokça amel işleyen hristiyanlardır.
Davet ile amel arasında bir bağ-lantı söz konusu değildir. Şöyle ki; “amel etmeyen kimse davet etmemiş sayılır” veya “davet etmeyen kimse öğrenmez” diye bir şey yoktur. İnsan ancak yaptığı, yaşadığı ve yapmadığı şeylere davet edebilir. Bu nedenle bir kimse bir amelin haram olduğunu bilse ve o haramı işliyor olsa bile yine de başkalarını o amelden sakındırması gerekir. Zira o haram ameli işlemesi ona sadece bir günah kazandırmış olup, başkalarını o amelden sakındırmasına engel teşkil etmez. Fakat hem haram ameli işler, hem de başkasını ondan sakındırmazsa bu durumda hem o haramı işlediği, hem de o haramdan insanları sakındırma-dığı için iki günah işlemiş olur.
İlim dört kısma ayrılır:
1 - Farz olan ilim: Bu; tevhidle, akaidle, farz olan rükun-larla, farz olan ibadetlerle, kişinin ticaret gibi hak-hukukların söz konusu olduğu dünveyi meselelerde kendisine farz olan konularla, haram ve helaller vs gibi şeylerle ilgili yapılan ilimdir.
2 - Müstehap olan ilim: Bu, müstehap olan meselelerle ilgili ya-pılan ilimdir. Tabi ki bu, fertler tek tek söz konusu olduğunda müstehap hükmünü alır. Fakat ümmet söz konusu olduğunda müstehap olan ilimler farz-ı kifaye hükmünü alır. Çünkü bununla din korunur.
3 - Farz-ı kifaye olan ilim: Bu, mübah olan ve müs-lümanlara faydalı olan ilimlerle ilgili yapılan ilimdir ve faydalı ilimlerin hepsini öğrenmek müslümanlara farzı kifayedir. Tıp, sanaatler, diller gibi...
4 -Haram olan ilim: Bu, haram olan ve kişiyi harama sevkeden meselelerle ilgili yapılan ilimdir. Sihri öğrenmek, müzik öğrenmek gibi...
Akıl baliğ olan ve okuma yazma bi-lip delilleri anlayabilen her müslümana tevhidi ve İslam’ın rükunlarını delille bilmesi farz-ı ayndır. Bu konuda taklit yapmaları caiz değildir. Fakat okuma-yazmayı bilmeyen, delilleri anlayamayan kim-selerin ise; Allah’ın birliğine, Mu-hammed aleyhisselam’ın rasullüğüne, öldükten sonra dirilmeye, cennete ve cehenneme, yaşadığı ortamda yapılan bütün şirklerin batıl ve sapık olduğuna kesin olarak, şeksiz şüphesiz inanmaları farzdır. Böylece bu kimseler delilleri öğrenmeseler, delillerle konuşamasalar bile müs-lüman sayılırlar. Zira avam olan kimselerin çoğu, kendilerine delil söylense bile, söylenen delillerin manasını anlamazlar.