TAĞUTUN MAHKEMESİNE GİDENİN DURUMU
Şirk Toplumunda İslamî Yaşam
— Hocam bugüne kadar yaptığımız derslerimizden artık iyice anlaşılmıştır ki, bizler bugün açık bir şekilde şirk toplumunda yasamaktayız. Özellikle devlet düzeninde şirkin hakim olması yaşama dair bir çok sorunları da gündeme getirmektedir.
Zira bugün halkı yönetenler hiçbir hususta Allah’ın indirdiklerine itibar etmiyorlar. Bundan dolayı birçok noktada olumsuz şeylerle karşılasabiliyoruz.
Biz bu dersimizde bu konularla ilgili sorularımızı size yöneltmek istiyoruz. Bunlardan ilki günümüz tağutlarının mahkemelerinde muhakeme olmaktır.
Acaba günümüz tağutlarının mahkemelerine yapılan her türlü müracaat sahibini dinden çıkaran bir amel midir?
Zira bugün halkı yönetenler hiçbir hususta Allah’ın indirdiklerine itibar etmiyorlar. Bundan dolayı birçok noktada olumsuz şeylerle karşılasabiliyoruz.
Biz bu dersimizde bu konularla ilgili sorularımızı size yöneltmek istiyoruz. Bunlardan ilki günümüz tağutlarının mahkemelerinde muhakeme olmaktır.
Acaba günümüz tağutlarının mahkemelerine yapılan her türlü müracaat sahibini dinden çıkaran bir amel midir?
— Allah’a hamd rasulune salât ve selam olsun.
Müslüman bir kimse elindeki tüm imkânları kullanarak bu mahkemelere muhakeme olmaktan kaçınmalıdır. Özellikle davetçiler bu konuda çok titiz davranmalıdır. Zira onlar toplumun içinde örnek alınan sahsiyetlerdir.
Ancak bir Müslümanın büyük bir malı gasp edilmisse ve tağutun muhakemesine gitmeksizin uğradığı zararı kaldırma gücü yok ise bu durumda tağutun muhakemesine başvurabilir. Çünkü bazı ihtiyaçlar zaruret durumundadır.
Bir de büyük miktardaki bir malın gasp olunması bir tür ikrah manasını taşır. Dolayısıyla böylesi bir durumda bu mahkemelere başvuran kisiler küfre girmezler.
Müslüman bir kimse elindeki tüm imkânları kullanarak bu mahkemelere muhakeme olmaktan kaçınmalıdır. Özellikle davetçiler bu konuda çok titiz davranmalıdır. Zira onlar toplumun içinde örnek alınan sahsiyetlerdir.
Ancak bir Müslümanın büyük bir malı gasp edilmisse ve tağutun muhakemesine gitmeksizin uğradığı zararı kaldırma gücü yok ise bu durumda tağutun muhakemesine başvurabilir. Çünkü bazı ihtiyaçlar zaruret durumundadır.
Bir de büyük miktardaki bir malın gasp olunması bir tür ikrah manasını taşır. Dolayısıyla böylesi bir durumda bu mahkemelere başvuran kisiler küfre girmezler.
Bir kisi Şeyh Abdurrazzak Afifi’ye böyle bir soru yöneltmiştir. O da cevaben şöyle demiştir:
“Müslüman gücü yettiği kadar tağutların mahkemesine başvurmasın. Şayet başka bir alternatifi yoksa başvurabilir. Hatta Seyyid Kutub , Mısır’da Muhammed Kutub kanun dışı olarak yakalanınca mahkemeye başvurmuştur.” (Münir Gadban, Hareket Metodu, sy: 74.)
Fakat Şeyh Hamid bin Atik, Şeyh Süleyman bin Sehman gibi bazı âlimler “inkâr etmekle emrolundukları halde tağuta muhakeme olmak istiyorlar” (Nisa/60) ayetinin zahirine bakarak hiçbir şekilde tağutun mahkemelerine muhakeme olmayı caiz görmemişler.
Hâlbuki bu ayetin nüzul ortamında İslam seriati hâkim idi ve o zamanın atmosferi ile bizim içinde bulunduğumuz ortam bir değildir. Zira bizim içinde bulunduğumuz ortamda İslam şeriati hâkim değildir. Her iki ortamın arasındaki bu büyük farkı görmezlikten gelerek birbirine kıyas yapmak kıyası maal farktır. (Yani ilgisiz seylerin birbiri ile kıyaslanmasıdır.)
Ayrıca Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) mazlumların hakkını korumak için müşriklerin kurmuş olduğu müesseseye iltica etmeyi, sığınmayı caiz görmüştür.
İmam Ahmed’in Musned’inde ve Mustedrak’te geçen bir rivayette Rasulullah (s.a.v.): “Çocukken amcalarımla birlikte Hılfu-l Mutayyibin’e sahid oldum. Bana kırmızı develer verilse bile bu andlaşmayı bozmam” buyurmuştur.
Hâlbuki bu ayetin nüzul ortamında İslam seriati hâkim idi ve o zamanın atmosferi ile bizim içinde bulunduğumuz ortam bir değildir. Zira bizim içinde bulunduğumuz ortamda İslam şeriati hâkim değildir. Her iki ortamın arasındaki bu büyük farkı görmezlikten gelerek birbirine kıyas yapmak kıyası maal farktır. (Yani ilgisiz seylerin birbiri ile kıyaslanmasıdır.)
Ayrıca Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) mazlumların hakkını korumak için müşriklerin kurmuş olduğu müesseseye iltica etmeyi, sığınmayı caiz görmüştür.
İmam Ahmed’in Musned’inde ve Mustedrak’te geçen bir rivayette Rasulullah (s.a.v.): “Çocukken amcalarımla birlikte Hılfu-l Mutayyibin’e sahid oldum. Bana kırmızı develer verilse bile bu andlaşmayı bozmam” buyurmuştur.
Yine mursel olarak gelen bir başka rivayette ise “Şayet bugün o anlaşmaya çağrılsam giderdim” buyurduğu nakledilmiştir.
Konuya dair Şeyh Muhammed bin İbrahim şöyle der:
“Helâlı haram, haramı helal kılma konusu olmadığı müddetçe aşiret reislerine sulh yapmak için başvurulabilir. Fakat hüküm vermek için başvurmak caiz değildir. Zira aşiret reislerinin çoğu cahil insanlardır. Onlara tahakküm yetkisini vermek tağuta muhakeme olmaktır.” (Fetvalar, 12/292.)
Maalesef bu taksimatlardan habersiz olan bazı cahil kişiler mahkemeye giden herkesi tekfir ederler. Hatta bazıları işi iyice abartarak tağutun karakollarına gidenleri de tekfir ederler. Kişinin bu karakola niçin gittiğini araştırma gereği bile duymazlar.
Konuya dair Şeyh Muhammed bin İbrahim şöyle der:
“Helâlı haram, haramı helal kılma konusu olmadığı müddetçe aşiret reislerine sulh yapmak için başvurulabilir. Fakat hüküm vermek için başvurmak caiz değildir. Zira aşiret reislerinin çoğu cahil insanlardır. Onlara tahakküm yetkisini vermek tağuta muhakeme olmaktır.” (Fetvalar, 12/292.)
Maalesef bu taksimatlardan habersiz olan bazı cahil kişiler mahkemeye giden herkesi tekfir ederler. Hatta bazıları işi iyice abartarak tağutun karakollarına gidenleri de tekfir ederler. Kişinin bu karakola niçin gittiğini araştırma gereği bile duymazlar.
Dolayısıyla İslam’ın caiz gördüğü bir şeyi yasaklar, İslam’ın genişlettiğini darlaştırırlar. Kişinin içinde bulunduğu zamana ve zemine bakmadan kendileri gibi düşünmeyen herkesi tekfir ederler. Bu yaptıklarıyla âlimlerin içtihadına hayat hakkı tanımazlar.
Kur’an’dan ve sünnetten bazı ayet ve hadisleri kendi düşüncelerini doğru göstermek uğruna istismar ederler.
Bu konu hakkında daha geniş bilgi edinmek isteyen kardeşlerime Seyh Ebu Muhammed Makdisi’nin ‘Tekfirde Asırılıktan Sakındırma’ adlı kitabının “İslam Devletinin Bulunmadığı Bir Yerde Tağutlardan ve Destekçilerinden Yardım İsteme” konusunu okumalarını tavsiye ederim.
Alaeddin Palevî, Mühim Soruların Cevabı s. 160 -161Kur’an’dan ve sünnetten bazı ayet ve hadisleri kendi düşüncelerini doğru göstermek uğruna istismar ederler.
Bu konu hakkında daha geniş bilgi edinmek isteyen kardeşlerime Seyh Ebu Muhammed Makdisi’nin ‘Tekfirde Asırılıktan Sakındırma’ adlı kitabının “İslam Devletinin Bulunmadığı Bir Yerde Tağutlardan ve Destekçilerinden Yardım İsteme” konusunu okumalarını tavsiye ederim.