H
Çevrimiçi
ALAK SÛRESİ - İbn Abbas Tefsiri
Kendisinde “Alak”ın zikredildiği sûredir. Sûrenin bütünü Mekkîdir.
Âyet sayısı 19, sözcük sayısı 72 ve harf sayısı da 122’dir.
“Râhman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.”
1- “Yaratan Rabbinin adıyla oku.”
İbn Abbâs kendi isnadıyla Alak Sûresi’nin tefsiri hakkında şöyle
rivayet eder:
"Oku.” Diyor ki, ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) Kur’an’ı oku. Bu sûre Hazret-i Cebrail (‘aleyhi’s-selâm)’ın indirdiği ilk sûredir.
“Rabbinin adıyla.” Rabbinin emriyle.
"Yaratan.” Mahlukatı yaratan
2- “O, insanı bir kan pıhtısından yarattı.”
“O, insanı yarattı.” Yani âdemoğlunu.
“Bir kan pıhtısından.” Taze kandan. Hazret-i Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) “Ey Cebrail neyi okuyayım?” diye sordu. Bunun üzerine Hazret-i Cebrail (‘aleyhi’s-selâm) sûrenin başından ilk dört âyeti okuyarak kendisine şöyle dedi:
3- “Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir.”
”Oku.” Kur’an’ı oku ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
"Rabbin en büyük kerem sahibidir.” Kulların cehaletini bağışlayıp sıgaya çekmeyen.
4- “O, kalemle yazmayı öğretendir.”
”O, kalemle yazmayı öğretendir.” Kalemle yazı yazmayı.
5- “İnsana bilmediği şeyleri O öğretti.”
“İnsana O öğretti.” Yani kalemle yazı yazmayı.
“Bilmediği şeyleri.” Bundan önce. Âyetin şu anlama geldiği de söylenmiştir: “İnsana O öğretti”, yani Hazret-i Âdem ’e her şeyin isimlerini. “Bilmediği şeyleri”, bundan önce bilmediği bütün şeylerin isimlerini.
6- “(Okumamaktan) sakın! Gerçek şu ki, insan azar.”
”(Okumamaktan) sakın! Gerçek şu ki.” Gerçekten ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
"İnsan.” Yani kâfir insan.
“Azar.” Böbürlenir, yiyecek, içecek, giyecek ve binek hususunda bir konumdan diğer bir üst konuma geçmeye çalışır.
7- “Kendini yeterli görerek.”
”Kendini yeterli görerek.” Mal aracılığıyla kendisini Allah Teâlâ’dan müstağni görür.
8- “Ama dönüş mutlaka Rabbinedir!”
"Ama mutlaka Rabbinedir!” Ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
”Dönüş.” Ahirette varlıkların dönüşü.
9- “Gördün mü şu men edeni?"
Ebû Cehil ibn Hişam hakkında şu âyeti kerime nazil oldu. ZiraEbû Cehil, Hazret-i Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) namazda iken O’nun boynunu ezmek istemişti. Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
”Gördün mü şu men edeni?” Ey Muhammed(sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
{”Gördün mü?” Bu, şaşkınlık bildiren bir ifadedir.}
10- “Namaz kılarken bir kulu."
“Bir kulu.” Yani Hazret-i Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’i.
"Namaz kılarken.” Allah için namaza durduğunda.
11- “Gördün mü, ya o kul doğru yolda ise?”
"Gördün mü, ya o kul doğru yolda ise?” Hidayet üzere yani peygamberlik ve İslam olan.
12- “Yahut (insanlara) sakınmayı emrediyorsa.”
”Yahut (insanlara) sakınmayı emrediyorsa.” Ve tevhidi emrediyorsa.
{(Gördün mü ya o doğru yol üzerinde ise yahut takvayı emretti ise?” ilahî buyruğunda kastedilen kişi Hz. Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’dir. Nitekim İbn Cerir et-Taberî’nin Katade’den rivayet ettiği haberde de bu şekilde geçmektedir. Tefsirü’t-Taberî, c. 30, s. 254.}
13- “Gördün mü, o (engelleyen) kişi yalanlamış ve yüz çevirmişse?”
"Gördün mü, o (engelleyen) kişi yalanlamış?” Ki, o tevhidi yalanlayanı, yani Ebû Cehil ’i.
”Ve yüz çevirmişse.” İmandan yüz çeviren.
{Ferra bu âyetlerin anlamı hakkında şöyle demektedir: “Bir kulu namaz kılarken engelleyeni gördün mü? Üstelik o hidayet üzere olup, takvayı emreden birisi iken. Bu işten alıkoyan ise (hakkı) yalanlayıp, zikirden yüz çeviren bir kimse ise. Yani bu halde olan kimsenin durumundan daha çok hayret edilecek ne vardır?” Sonra da şöyle buyurmaktadır: “Vay ona! Ebû Cehil Allah’ın (her şeyi) gördüğünü bilmez mi? Yani onu görüp, işlediklerini bilmez mi? Bu (soru) hem takrir (gerçeği söyletmek), hem de azar anlamını ihtiva etmektedir.” Tefsir-i İbn Hibban, c. 8, s. 494; el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, c. 20, s. 124. Bu tefsir eksik ve değiştirilmiş olarak Ferra’nın Meâni’l-Kur’an’ında da geçmektedir. c. 3, s. 278}
14- “O, Allah’ın her şeyi görmekte olduğunu bilmiyor mu?”
”O, bilmiyor mu?” Ebû Cehil.
“Allah’ın her şeyi görmekte olduğunu.” Peygamber (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’e yaptığı davranışı.
15- “Hayır! Yemin olsun ki, eğer bundan vazgeçmezse, mutlaka onu alnından yakalayıp (cehenneme) sürükleriz.
”Hayır!” Gerçekten ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
“Yemin olsun ki, eğer bundan vazgeçmezse.” Ebû Cehil Hazret-i Peygamber (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’e eziyet etmekten tevbe etmezse.
“Mutlaka onu alnından yakalayıp (cehenneme) sürükleriz.” Alnından yakalayacağız. Nasiye başın ön bölümüdür.
{a) Ebû Cehil , kuvveti ve kavmi arasındaki konumuyla böbürlenmiş ve gücüne dayanarak, Hz. Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’i tehdit edip “Sen kuşkusuz biliyorsun ki burada benim meclisimden daha kalabalık bir meclis bulunmamaktadır” demişti.Allah Teâlâ, âyette söz konusu edilen kâfiri (Ebû Cehil ’i) sapıklığında devam etmesi halinde bu tavrından engellemek üzere ”Sakınsın! Eğer vazgeçmezse -andolsun ki- şiddetle yakalayıp çekeriz alnından” buyurmaktadır. Yani onun alnından çekeriz de kıyâmet gününde cehennem ateşine sürükleriz. Nitekim Allah Teâlâ Rahmân Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır: ) “…alınlarından ve ayaklarından yakalanacak.” (55/er-Rahmân/41)
b) Ayette geçen (Sefee) sözcüğü, şiddetle çekmek anlamına gelmektedir. ‘Sefee bi-nâsiyeti feresihi’ denilir. Atın alnından çekme kastedilir.Şair Amr ibn Madikerîb şöyle demektedir: “Kavmün izâ kesüre’s-siyâhu reeytehüm mâ beyne melceme mehrihî ev sâfiun/Öyle bir toplulukturlar ki, onlar (savaş için) yüksek sesle bağırmalar çoğaldı mı, görürsün onların kimisi tayına gem vurmuş, kimisi (atının perçemini) şiddetle yakalayıp, çekmiş. (Nasiyeh) sözcüğü, alındaki saç anlamına gelmektedir. Saçın bulunduğu yere de kullanılmaktadr. Tefsirü’l-Kurtubî, c. 20, s. 120; Tefsîrü’l-Alûsî, c. 30, s. 186.”}
16- “O yalancı, o günahkâr alnından!”
“O yalancı, ... alnından!” Allah’a yalan isnadında bulunan.
“... o günahkâr.” Allah’a şirk koşan.
{(Hatieh) sözcüğü, günahı kasıtlı olarak işleyen kimseyi ifade etmektedir. “Muhti” sözcüğü ise mübah davranışta bulunmayı kastedip harama düşen kimsedir. Muhti (kasıtlı günah işlemeyen ve hataya düşmeyen)’nin aksine, hati’ olan kimse sorguya çekilmiştir. Alın sözcüğünün hati’ sözcüğüyle nitelendirilmesi mübalağa içindir. Sanki, hati’ bir alna sahip olan kimse yalan ve günahı işlemesinin şiddetinden dolayı onun her bir organı yalan söylemiş ve günah işlemiş gibi olmuştur. Bu, Allah Teâlâ’nın "Dilleri de yalan söyler.” (16/en-Nahl/62) Buradaki isnat, mecazi bir isnattır. Bütüne ait olan bir şeyin cüze isnadıdır.}
17- “O zaman çağırsın taraftarlarını."
“O zaman çağırsın taraftarlarını.” Kavmini ve meclisinin ehlini.
{a) Allah Teâlâ bu inatçı kâfiri tehdit ederek “O halde çağırıversin meclisini” buyurmaktadır. Yani güç gösteriminde bulunduğu kavmini aşiretini çağırsın. “Biz de zebanileri çağırıveririz.” Yani onu ve topluluğunu yakalayıp sorguya çeksinler diye azap meleklerini çağırırız.
b) Zebani sözcüğü dilde insanları def eden anlamına gelmektedir. Allah Teâlâ bu sözcüğü bundan sonraki âyette de tekrar etmiştir. Bu tekrar, kâfiri bu davranışından caydırmak ve engellemek içindir. Ta ki, hiçbir şekilde muradından bir şeyi elde edebileceği tamahına düşmesin}
18- “Biz de zebanileri çağırırız.”
“Biz de zebanileri çağırırız.” Yani cehennemin zebanilerini.
{a) İmam Tirmizî, İkrime kanalıyla İbn Abbâs’tan rivayetine göre; o şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) namaz kılarken yanından Ebû Cehil gelerek: ‘Ben sana bu işi yasaklamamış mıydım, ben sana bu işi yasaklamamış mıydım, ben sana bu işi yasaklamamış mıydım?’ dedi. Hz. Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) da ona sert bir şekilde cevap verdi. Bu sefer Ebû Cehil: ‘Sen kuşkusuz biliyorsun ki, burada benim meclisimden daha kalabalık bir meclis bulunmamaktadır’ dedi. Bunun üzerine Allah azze ve celle ‘O halde çağırıversin meclisini, biz de zebanileri çağırıveririz’ buyruğunu indirdi.” Ebû İsa Tirmizî der ki: “Bu hadis, hasen, garip, sahih bir hadistir. Sünenü’tTirmizî, Kitabü’t-Tefsir, Alak Sûresi, 3349 nolu hadisler. Bu hadisi İmam Ahmed, Ebû Halid el-Ahmer kanalıyla bu isnadla tahric etmiştir. Müsned-i Ahmed, c. 1, s. 256. Bu hadisin isnadında Ebû Said el-Eşecc, Ebû Halid, Dâvûd ibn Ebî Hind ve İkrime bulunmaktadır. Dâvûd ibn Ebî Hind ile İkrime’nin tercüme-i halleri önceden geçmişti. Her ikisi de sikadır. Ancak Dâvûd, ömrünün son demlerine yanılgıya düşmüştü. Ebû Said el-Eşecc, Abdullah ibn Said ibn Husayn el-Kindî: Sikadır. Et-Takrib, c. 1, s. 419, 342 nolu madde; el-Kâşif, c. 2, s. 91, 2777 nolu madde Ebû Halid; Süleyman ibn Hibban el-Ezdî: Sâduktur. Bazen hata eder. Et-Takrib, c. 1, s. 323, 425 nolu madde; el-Kâşif, c. 2, s. 392, 2101 nolu madde.Buna göre, hadisin senedindeki ravi zinciri Ebû Halid el-Ahmer dışındakiler sikadır. Söz konusu şahıs ise hataya düşmekle itham edilmiştir. Hadisin isnadı da muttasıldır. Ravilerin hepsi hadisi birbirinden dinlemiştir. Tehzîbü’tTehzîb, c. 5, s. 236, 410 nolu madde; c. 4, s. 181, 313 nolu madde, c. 3, s. 204, 388 nolu madde.
b) İmam Tirmizî İkrime’den, rivayetine göre; “Biz de zebanileri çağırıveririz” buyruğu hakkında İbn Abbâs şöyle demiştir: “Ebû Cehil dedi ki: ‘Andolsun eğer Muhammed’i namaz kılarken görecek olursam, onun boynunu çiğneyeceğim.’ Bunun üzerine Hz. Peygamber (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem): ‘Eğer böyle bir şey yapsa, hiç şüphesiz melekler herkesin gözü önünde onu yakalayacaktır’ diye buyurdu.” Ebû İsa (Tirmizî) dedi ki: “Bu hasen, sahih, garib bir hadistir. Sünenü’t-Tirmizî, Kitabü’t-Tefsir, Alak Sûresi, 3348 nolu hadis. Bu hadisin isnadında Abd ibn Humeyd, Abdürrezzak, Mamer, Abdülkerim elCezerî ve İkrime bulunmaktadır. Bu hadisin isnadı sahihtir. İsnad zincirindeki bütün raviler sikadır. Bu ravilerin tercüme-i halini önceden zikretmiştik.Bu hadisi İmam Buhârî, Abdurrezzak kanalından bu isnad ile tahric etmiştir. Ancak rivayette âyetin nüzulü bulunmamaktadır. Buhârî, Kitabü’t-Tefsir, Alak Sûresi, 4958 nolu hadis. Taberî de bu hadisi çeşitli kanallardan İbn Abbâs’tan ve Ebû Hüreyre’den tahric etmiştir. Tefsirü’t-Taberî, c. 30, s. 255-6.
c) İmam Müslim, Ebû Hüreyre’den rivayetine göre; o şöyle demiştir: “Ebû Cehil şöyle demiş: ‘Muhammed sizin aranızda yüzünü ağartıp geziyor mu?’ ‘Evet’ demişler. O: ‘Lat ve Uzza ’ya andolsun ki, şayet onun bu şekilde namaz kıldığını görürsem, boynunu ezerim veya yüzünü toprağa sürerim.’”Ravi der ki: “Hz. Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) namaz kılarken Ebû Cehil O’nun yanına boynunu tepelemek üzere geldi.” Ebû Hüreyre der ki: “Ebû Cehil’in herhangi bir şey yaptığı görülmedi, yalnızca topuklarının üstünden geri dönüp, eliyle kendisini koruyordu. Ebû Hüreyre der ki: “Ebû Cehil ’e; ‘Ne oldu sana?’ denildiğinde, dedi ki: ‘Doğrusu benimle O’nun arasında ateşten bir hendek vardı, dehşet ve kanatlar doluydu.’” Müslim, Kitab-ü Sıfati’l-Kıyâmet, “Sakın! Çünkü insan gerçekten azar” ilahî buyruğu bâbı. 2797 nolu hadis.
d) Tirmizî’den aktardığımız ilk rivayette geçtiği üzere, Ebû Cehil , Hz. Resûlullah(sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’i namaz kılmaktan engellemeye çalışmaktadır. Daha sonra Hz. Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’i namaz kılarken gördüğünde Hz. Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’in mübarek boyunlarını çiğnemeye yeltendi. Ancak Allah Teâlâ onun bu eylemini ilahî bir yardımla engelledi. O da kavmine gördüğü şeyden korkmuş olarak döndü.
e) Allah Teâlâ bu âyetleri, bu ahmak kâfiri kınamak, cehaletini ve sapıklığını açıklamak üzere indirdi. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Gördün mü şu men edeni, namaz kılarken bir kulu (Peygamber’i namazdan)? Gördün mü, ya o (Peygamber) doğru yolda olur, yahut takvâyı emrediyorsa? Ne dersin o (meneden, Peygamber’i) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa! (Bu adam) Allah’ın, (yaptıklarını) gördüğünü bilmez mi!” (96/el-Alak/9-14)"}
19- “Hayır! Sakın ona boyun eğme! Allah’a secde et ve yaklaş!”
”Hayır!” Gerçekten ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
“Sakın ona boyun eğme!” Sana Rabbin için namaz kılmama konusunda Ebû Cehil ’in emrettiği şeyde Ebû Cehil’e boyun eğme.
”Allah’a secde et.” Rabbine secde et.
”Ve yaklaş!” Secde ile O’na yaklaş.
{a) Bu âyetteki (Kella)nın muhatabı hem Peygamber (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) olabilir hem de âyetlerde söz konusu edilen inatçı kâfir olabilir. İnatçı kâfir için söz konusu ise bu durumda “kellâ” ret içindir. Âyetin anlamı, “Ey inkârcı kâfir durum senin sandığın gibi değildir” olur. Ancak tefsirde, İbn Abbâs muhatabı Hz. Peygamber (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) olarak takdir etmiş ve âyete buna göre anlam vermiştir. “Gerçekten ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
b)“Ona itaat etme.” Ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)! Ona itaat etme. Zira o, sapkınlık ve azgınlığa davet etmektedir.
c)(Secde et ve yaklaş.” Allah için secde edişine devam et. İbadetinle O’na yaklaş. Düşmanlarının tuzaklarına karşı tasalanma. Zira Allah azze ve celle seninle birliktedir.”}
Kendisinde “Alak”ın zikredildiği sûredir. Sûrenin bütünü Mekkîdir.
Âyet sayısı 19, sözcük sayısı 72 ve harf sayısı da 122’dir.
“Râhman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.”
1- “Yaratan Rabbinin adıyla oku.”
İbn Abbâs kendi isnadıyla Alak Sûresi’nin tefsiri hakkında şöyle
rivayet eder:
"Oku.” Diyor ki, ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) Kur’an’ı oku. Bu sûre Hazret-i Cebrail (‘aleyhi’s-selâm)’ın indirdiği ilk sûredir.
“Rabbinin adıyla.” Rabbinin emriyle.
"Yaratan.” Mahlukatı yaratan
2- “O, insanı bir kan pıhtısından yarattı.”
“O, insanı yarattı.” Yani âdemoğlunu.
“Bir kan pıhtısından.” Taze kandan. Hazret-i Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) “Ey Cebrail neyi okuyayım?” diye sordu. Bunun üzerine Hazret-i Cebrail (‘aleyhi’s-selâm) sûrenin başından ilk dört âyeti okuyarak kendisine şöyle dedi:
3- “Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir.”
”Oku.” Kur’an’ı oku ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
"Rabbin en büyük kerem sahibidir.” Kulların cehaletini bağışlayıp sıgaya çekmeyen.
4- “O, kalemle yazmayı öğretendir.”
”O, kalemle yazmayı öğretendir.” Kalemle yazı yazmayı.
5- “İnsana bilmediği şeyleri O öğretti.”
“İnsana O öğretti.” Yani kalemle yazı yazmayı.
“Bilmediği şeyleri.” Bundan önce. Âyetin şu anlama geldiği de söylenmiştir: “İnsana O öğretti”, yani Hazret-i Âdem ’e her şeyin isimlerini. “Bilmediği şeyleri”, bundan önce bilmediği bütün şeylerin isimlerini.
6- “(Okumamaktan) sakın! Gerçek şu ki, insan azar.”
”(Okumamaktan) sakın! Gerçek şu ki.” Gerçekten ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
"İnsan.” Yani kâfir insan.
“Azar.” Böbürlenir, yiyecek, içecek, giyecek ve binek hususunda bir konumdan diğer bir üst konuma geçmeye çalışır.
7- “Kendini yeterli görerek.”
”Kendini yeterli görerek.” Mal aracılığıyla kendisini Allah Teâlâ’dan müstağni görür.
8- “Ama dönüş mutlaka Rabbinedir!”
"Ama mutlaka Rabbinedir!” Ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
”Dönüş.” Ahirette varlıkların dönüşü.
9- “Gördün mü şu men edeni?"
Ebû Cehil ibn Hişam hakkında şu âyeti kerime nazil oldu. ZiraEbû Cehil, Hazret-i Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) namazda iken O’nun boynunu ezmek istemişti. Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
”Gördün mü şu men edeni?” Ey Muhammed(sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
{”Gördün mü?” Bu, şaşkınlık bildiren bir ifadedir.}
10- “Namaz kılarken bir kulu."
“Bir kulu.” Yani Hazret-i Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’i.
"Namaz kılarken.” Allah için namaza durduğunda.
11- “Gördün mü, ya o kul doğru yolda ise?”
"Gördün mü, ya o kul doğru yolda ise?” Hidayet üzere yani peygamberlik ve İslam olan.
12- “Yahut (insanlara) sakınmayı emrediyorsa.”
”Yahut (insanlara) sakınmayı emrediyorsa.” Ve tevhidi emrediyorsa.
{(Gördün mü ya o doğru yol üzerinde ise yahut takvayı emretti ise?” ilahî buyruğunda kastedilen kişi Hz. Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’dir. Nitekim İbn Cerir et-Taberî’nin Katade’den rivayet ettiği haberde de bu şekilde geçmektedir. Tefsirü’t-Taberî, c. 30, s. 254.}
13- “Gördün mü, o (engelleyen) kişi yalanlamış ve yüz çevirmişse?”
"Gördün mü, o (engelleyen) kişi yalanlamış?” Ki, o tevhidi yalanlayanı, yani Ebû Cehil ’i.
”Ve yüz çevirmişse.” İmandan yüz çeviren.
{Ferra bu âyetlerin anlamı hakkında şöyle demektedir: “Bir kulu namaz kılarken engelleyeni gördün mü? Üstelik o hidayet üzere olup, takvayı emreden birisi iken. Bu işten alıkoyan ise (hakkı) yalanlayıp, zikirden yüz çeviren bir kimse ise. Yani bu halde olan kimsenin durumundan daha çok hayret edilecek ne vardır?” Sonra da şöyle buyurmaktadır: “Vay ona! Ebû Cehil Allah’ın (her şeyi) gördüğünü bilmez mi? Yani onu görüp, işlediklerini bilmez mi? Bu (soru) hem takrir (gerçeği söyletmek), hem de azar anlamını ihtiva etmektedir.” Tefsir-i İbn Hibban, c. 8, s. 494; el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, c. 20, s. 124. Bu tefsir eksik ve değiştirilmiş olarak Ferra’nın Meâni’l-Kur’an’ında da geçmektedir. c. 3, s. 278}
14- “O, Allah’ın her şeyi görmekte olduğunu bilmiyor mu?”
”O, bilmiyor mu?” Ebû Cehil.
“Allah’ın her şeyi görmekte olduğunu.” Peygamber (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’e yaptığı davranışı.
15- “Hayır! Yemin olsun ki, eğer bundan vazgeçmezse, mutlaka onu alnından yakalayıp (cehenneme) sürükleriz.
”Hayır!” Gerçekten ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
“Yemin olsun ki, eğer bundan vazgeçmezse.” Ebû Cehil Hazret-i Peygamber (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’e eziyet etmekten tevbe etmezse.
“Mutlaka onu alnından yakalayıp (cehenneme) sürükleriz.” Alnından yakalayacağız. Nasiye başın ön bölümüdür.
{a) Ebû Cehil , kuvveti ve kavmi arasındaki konumuyla böbürlenmiş ve gücüne dayanarak, Hz. Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’i tehdit edip “Sen kuşkusuz biliyorsun ki burada benim meclisimden daha kalabalık bir meclis bulunmamaktadır” demişti.Allah Teâlâ, âyette söz konusu edilen kâfiri (Ebû Cehil ’i) sapıklığında devam etmesi halinde bu tavrından engellemek üzere ”Sakınsın! Eğer vazgeçmezse -andolsun ki- şiddetle yakalayıp çekeriz alnından” buyurmaktadır. Yani onun alnından çekeriz de kıyâmet gününde cehennem ateşine sürükleriz. Nitekim Allah Teâlâ Rahmân Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır: ) “…alınlarından ve ayaklarından yakalanacak.” (55/er-Rahmân/41)
b) Ayette geçen (Sefee) sözcüğü, şiddetle çekmek anlamına gelmektedir. ‘Sefee bi-nâsiyeti feresihi’ denilir. Atın alnından çekme kastedilir.Şair Amr ibn Madikerîb şöyle demektedir: “Kavmün izâ kesüre’s-siyâhu reeytehüm mâ beyne melceme mehrihî ev sâfiun/Öyle bir toplulukturlar ki, onlar (savaş için) yüksek sesle bağırmalar çoğaldı mı, görürsün onların kimisi tayına gem vurmuş, kimisi (atının perçemini) şiddetle yakalayıp, çekmiş. (Nasiyeh) sözcüğü, alındaki saç anlamına gelmektedir. Saçın bulunduğu yere de kullanılmaktadr. Tefsirü’l-Kurtubî, c. 20, s. 120; Tefsîrü’l-Alûsî, c. 30, s. 186.”}
16- “O yalancı, o günahkâr alnından!”
“O yalancı, ... alnından!” Allah’a yalan isnadında bulunan.
“... o günahkâr.” Allah’a şirk koşan.
{(Hatieh) sözcüğü, günahı kasıtlı olarak işleyen kimseyi ifade etmektedir. “Muhti” sözcüğü ise mübah davranışta bulunmayı kastedip harama düşen kimsedir. Muhti (kasıtlı günah işlemeyen ve hataya düşmeyen)’nin aksine, hati’ olan kimse sorguya çekilmiştir. Alın sözcüğünün hati’ sözcüğüyle nitelendirilmesi mübalağa içindir. Sanki, hati’ bir alna sahip olan kimse yalan ve günahı işlemesinin şiddetinden dolayı onun her bir organı yalan söylemiş ve günah işlemiş gibi olmuştur. Bu, Allah Teâlâ’nın "Dilleri de yalan söyler.” (16/en-Nahl/62) Buradaki isnat, mecazi bir isnattır. Bütüne ait olan bir şeyin cüze isnadıdır.}
17- “O zaman çağırsın taraftarlarını."
“O zaman çağırsın taraftarlarını.” Kavmini ve meclisinin ehlini.
{a) Allah Teâlâ bu inatçı kâfiri tehdit ederek “O halde çağırıversin meclisini” buyurmaktadır. Yani güç gösteriminde bulunduğu kavmini aşiretini çağırsın. “Biz de zebanileri çağırıveririz.” Yani onu ve topluluğunu yakalayıp sorguya çeksinler diye azap meleklerini çağırırız.
b) Zebani sözcüğü dilde insanları def eden anlamına gelmektedir. Allah Teâlâ bu sözcüğü bundan sonraki âyette de tekrar etmiştir. Bu tekrar, kâfiri bu davranışından caydırmak ve engellemek içindir. Ta ki, hiçbir şekilde muradından bir şeyi elde edebileceği tamahına düşmesin}
18- “Biz de zebanileri çağırırız.”
“Biz de zebanileri çağırırız.” Yani cehennemin zebanilerini.
{a) İmam Tirmizî, İkrime kanalıyla İbn Abbâs’tan rivayetine göre; o şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) namaz kılarken yanından Ebû Cehil gelerek: ‘Ben sana bu işi yasaklamamış mıydım, ben sana bu işi yasaklamamış mıydım, ben sana bu işi yasaklamamış mıydım?’ dedi. Hz. Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) da ona sert bir şekilde cevap verdi. Bu sefer Ebû Cehil: ‘Sen kuşkusuz biliyorsun ki, burada benim meclisimden daha kalabalık bir meclis bulunmamaktadır’ dedi. Bunun üzerine Allah azze ve celle ‘O halde çağırıversin meclisini, biz de zebanileri çağırıveririz’ buyruğunu indirdi.” Ebû İsa Tirmizî der ki: “Bu hadis, hasen, garip, sahih bir hadistir. Sünenü’tTirmizî, Kitabü’t-Tefsir, Alak Sûresi, 3349 nolu hadisler. Bu hadisi İmam Ahmed, Ebû Halid el-Ahmer kanalıyla bu isnadla tahric etmiştir. Müsned-i Ahmed, c. 1, s. 256. Bu hadisin isnadında Ebû Said el-Eşecc, Ebû Halid, Dâvûd ibn Ebî Hind ve İkrime bulunmaktadır. Dâvûd ibn Ebî Hind ile İkrime’nin tercüme-i halleri önceden geçmişti. Her ikisi de sikadır. Ancak Dâvûd, ömrünün son demlerine yanılgıya düşmüştü. Ebû Said el-Eşecc, Abdullah ibn Said ibn Husayn el-Kindî: Sikadır. Et-Takrib, c. 1, s. 419, 342 nolu madde; el-Kâşif, c. 2, s. 91, 2777 nolu madde Ebû Halid; Süleyman ibn Hibban el-Ezdî: Sâduktur. Bazen hata eder. Et-Takrib, c. 1, s. 323, 425 nolu madde; el-Kâşif, c. 2, s. 392, 2101 nolu madde.Buna göre, hadisin senedindeki ravi zinciri Ebû Halid el-Ahmer dışındakiler sikadır. Söz konusu şahıs ise hataya düşmekle itham edilmiştir. Hadisin isnadı da muttasıldır. Ravilerin hepsi hadisi birbirinden dinlemiştir. Tehzîbü’tTehzîb, c. 5, s. 236, 410 nolu madde; c. 4, s. 181, 313 nolu madde, c. 3, s. 204, 388 nolu madde.
b) İmam Tirmizî İkrime’den, rivayetine göre; “Biz de zebanileri çağırıveririz” buyruğu hakkında İbn Abbâs şöyle demiştir: “Ebû Cehil dedi ki: ‘Andolsun eğer Muhammed’i namaz kılarken görecek olursam, onun boynunu çiğneyeceğim.’ Bunun üzerine Hz. Peygamber (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem): ‘Eğer böyle bir şey yapsa, hiç şüphesiz melekler herkesin gözü önünde onu yakalayacaktır’ diye buyurdu.” Ebû İsa (Tirmizî) dedi ki: “Bu hasen, sahih, garib bir hadistir. Sünenü’t-Tirmizî, Kitabü’t-Tefsir, Alak Sûresi, 3348 nolu hadis. Bu hadisin isnadında Abd ibn Humeyd, Abdürrezzak, Mamer, Abdülkerim elCezerî ve İkrime bulunmaktadır. Bu hadisin isnadı sahihtir. İsnad zincirindeki bütün raviler sikadır. Bu ravilerin tercüme-i halini önceden zikretmiştik.Bu hadisi İmam Buhârî, Abdurrezzak kanalından bu isnad ile tahric etmiştir. Ancak rivayette âyetin nüzulü bulunmamaktadır. Buhârî, Kitabü’t-Tefsir, Alak Sûresi, 4958 nolu hadis. Taberî de bu hadisi çeşitli kanallardan İbn Abbâs’tan ve Ebû Hüreyre’den tahric etmiştir. Tefsirü’t-Taberî, c. 30, s. 255-6.
c) İmam Müslim, Ebû Hüreyre’den rivayetine göre; o şöyle demiştir: “Ebû Cehil şöyle demiş: ‘Muhammed sizin aranızda yüzünü ağartıp geziyor mu?’ ‘Evet’ demişler. O: ‘Lat ve Uzza ’ya andolsun ki, şayet onun bu şekilde namaz kıldığını görürsem, boynunu ezerim veya yüzünü toprağa sürerim.’”Ravi der ki: “Hz. Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) namaz kılarken Ebû Cehil O’nun yanına boynunu tepelemek üzere geldi.” Ebû Hüreyre der ki: “Ebû Cehil’in herhangi bir şey yaptığı görülmedi, yalnızca topuklarının üstünden geri dönüp, eliyle kendisini koruyordu. Ebû Hüreyre der ki: “Ebû Cehil ’e; ‘Ne oldu sana?’ denildiğinde, dedi ki: ‘Doğrusu benimle O’nun arasında ateşten bir hendek vardı, dehşet ve kanatlar doluydu.’” Müslim, Kitab-ü Sıfati’l-Kıyâmet, “Sakın! Çünkü insan gerçekten azar” ilahî buyruğu bâbı. 2797 nolu hadis.
d) Tirmizî’den aktardığımız ilk rivayette geçtiği üzere, Ebû Cehil , Hz. Resûlullah(sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’i namaz kılmaktan engellemeye çalışmaktadır. Daha sonra Hz. Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’i namaz kılarken gördüğünde Hz. Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)’in mübarek boyunlarını çiğnemeye yeltendi. Ancak Allah Teâlâ onun bu eylemini ilahî bir yardımla engelledi. O da kavmine gördüğü şeyden korkmuş olarak döndü.
e) Allah Teâlâ bu âyetleri, bu ahmak kâfiri kınamak, cehaletini ve sapıklığını açıklamak üzere indirdi. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Gördün mü şu men edeni, namaz kılarken bir kulu (Peygamber’i namazdan)? Gördün mü, ya o (Peygamber) doğru yolda olur, yahut takvâyı emrediyorsa? Ne dersin o (meneden, Peygamber’i) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa! (Bu adam) Allah’ın, (yaptıklarını) gördüğünü bilmez mi!” (96/el-Alak/9-14)"}
19- “Hayır! Sakın ona boyun eğme! Allah’a secde et ve yaklaş!”
”Hayır!” Gerçekten ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
“Sakın ona boyun eğme!” Sana Rabbin için namaz kılmama konusunda Ebû Cehil ’in emrettiği şeyde Ebû Cehil’e boyun eğme.
”Allah’a secde et.” Rabbine secde et.
”Ve yaklaş!” Secde ile O’na yaklaş.
{a) Bu âyetteki (Kella)nın muhatabı hem Peygamber (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) olabilir hem de âyetlerde söz konusu edilen inatçı kâfir olabilir. İnatçı kâfir için söz konusu ise bu durumda “kellâ” ret içindir. Âyetin anlamı, “Ey inkârcı kâfir durum senin sandığın gibi değildir” olur. Ancak tefsirde, İbn Abbâs muhatabı Hz. Peygamber (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) olarak takdir etmiş ve âyete buna göre anlam vermiştir. “Gerçekten ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)!
b)“Ona itaat etme.” Ey Muhammed (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem)! Ona itaat etme. Zira o, sapkınlık ve azgınlığa davet etmektedir.
c)(Secde et ve yaklaş.” Allah için secde edişine devam et. İbadetinle O’na yaklaş. Düşmanlarının tuzaklarına karşı tasalanma. Zira Allah azze ve celle seninle birliktedir.”}