Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Allah Her Şeyi Afv Eder mi?

E Çevrimdışı

ehli sunnet

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selamün aleyküm kardeşlerim ve sevgili kardeşim Abdulmuiz,

Uzun zamandır kafamı karıştıran konulardan biride 'Kasten adam öldüren (kafir veya müslüman'ın) durumu gerek dar'ül- harp'te veya dar'ül-islam'da ne olduğu ile ilgili idi.

Mesela daha önce;
'dar'ül-harpte kasten adam öldüren müslümana kısas veya had cezası uygulanmaz' konusunu işlenmişti.
Bu büyük günahı kasten veya kazayla islam ülkesi olmayan (dar'ül-harpte) yani şeriatın olmadığı ülkede işlemiş olan bir kişi bu suçundan dolayı tevbe edip Allah'tan avf dilemesiyle inşa'allah kurtuluşa erebileceği veya dar'ül-islam olan bir ülkeye gidip kadı karşınında cezasını Bu dünyada çekebileceğine dairdi.

Bu açıklamayı yaptıktan bu konu hakkında kafamı kurcalayan birkaç yazı okudum.
Örneğin Allah'ın bir müslümanın hangi gerekçeyle olursa olsun veya kasten bir müslümanı veya kafiri veya zımmiyi veya eman almış ve almamış olan bir insanı öldüreni Allah'ın afetmeyeceğine dair idi.
Aceba diyorum benmi yanılıyorum veya yanlış anladım.

Benim bildiğim şu ki Rabbim Hazreti Hamza'nın kalbini çiğ çiğ yiyen Hazreti Hind (ra)'ın müslüman olmasını nasip eyledi. Ve hatta Vahşi bin Harb' in Müslüman Oluşu nasip etti. Demek istediğim ve aşağıdaki ibretlik yaşanmış olaydan anladığım şu.

Soru 1.
'Önce kafir olan hazreti Hind ve Vahşi bin Harb kasten işledikleri cinayetlerden dolayı avf edilebiliyorsa bir müslümanların dar'ül- harp'te kasten işlemiş olduğu cinayetten dolayı af etmez mi...?

Soru 2.
Yani bir müslüman kasten adam öldürmüş ise bunun cezası kısas veya had veya şeriatla ödemiş ise sonu ebediyyen cehennemlik midir?

Soru 3.
Allah'ın şirkten Başka her büyük veya küçük günahtan ölmeden tevbe edenin tevbesi kabul olur kaidesi, kasten adam öldüren müslüman için geçerli değil mi?

Soru 4.
Mesela bir müslüman dar'ül-harpte kasten adam öldürmüş ise bunun cezasını çekmediyse veya ölenin ailesi bu kişiyi af etmediyse. Bu katil diyelim tevbe etse mutlaka kısasmı veya mağdurun ailesinin af etmesimi gerekiyor tevbe'nin Allah katında kabul olması için?

Soru 5.
Bu büyük günahtan dolayı susup tevbe edip bu kasten adam öldürne günahını gizlemek yerinde Mi olur?

Soru 6.
Aynı durum Dar'ül -Islamda olsa Ne yapılmalı...?


Aşağıda ek olara Hazreti Vahşi bin Harb' in Müslüman Oluşu ve Tevbesi:
Hz. Peygamber (S.A.V) , Hz. Hamza'nın katili Vahşi bin Harb'e haber göndererek onu İslam'a davet etti. Vahşi, Hz. Peygamber (S.A.V)'e şu haberi gönderdi: "Ey Muhammed! Sen beni İslam'a nasıl davet edersin? Halbuki senin iddiana göre adam öldüren veya Allah'a ortak koşan veya zina eden bir kimse günahlarla karşı karşıya gelir. Onun için kıyamet gününde azap kat kat verilir. O azapta rezil ve zelil olarak kalır. Ben ise bütün bunları yaptım. Acaba benim için bir ruhsat var mıdır?" Bunun üzerine Allah-u Zülcelal Furkan suresinin şu ayetlerini nazil etti: "Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir." (Furkan; 70)

Bunları duyan Vahşi: "Ey Muhammed! Ancak tevbe eden, iman eden, Salih amel işleyenleri istisna eden şart şiddetli bir şarttır. Belki de ben buna güç yetiremeyeceğim." diye, haber saldığında, Allah-u Zülcelal Nisa suresinin şu ayetlerini nazil etti: "Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur." (Nisa; 4

Yine Vahşi bin Harb şöyle haber gönderdi: "Ey Muhammed! Görüyorum ki bu da Allah'ın isteğinden sonra olur. Bilmiyorum Allah beni affeder mi, affetmez mi? Bundan başkası var mıdır?" Bunun üzerine Allah-u Zülcelal, Zümer suresinin şu ayetlerini nazil etti:"De ki; Ey nefisleri aleyhine ileri gitmiş olan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz, Allah tüm günahları bağışlar. Çünkü o çok bağışlayan ve çok esirgeyendir." (Zümer; 53)

Vahşi bin Harb, bunları duyunca: "Evet!" dedi ve müslüman oldu. Halk: "Ey Allah'ın Resulü! Vahşi'ye isabet eden bize de isabet etmiştir. Yani bizler de onun gibi günah işlemişizdir." dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:"Bu ayetin muhatabı sadece Vahşi değil, bütün Müslümanlardır." (Taberani)

İşte Allah-u Zülcelal böyle merhamet sahibidir. O'na dönmek lazımdır. Bizim günahlarımız O'nun yanında hiçbir şey değildir. İnsan Allah-u Zülcelal'den af dilediği zaman annesinden yeni doğmuş bir çocuk gibi tertemiz olur. Buradan da anlaşıldığına göre insan ne isterse Allah-u Zülcelal o kuluna istediğini veriyor. İnsanın tek çaresi hatalarını itiraf edip, merhametlilerin en mehametlisi olan Allah-u Zülcelal'e yönelmektir. Anlatıldığına göre, Allah-u Zülcelal Davud aleyhisselam'a şöyle buyurmuştur: "Ey Davud! Benden yüz çevirenleri benim nasıl beklediğimi, günahları terkedip bana yönelmelerini nasıl arzu ettiğimi bilselerdi, hemen bana yönelirlerdi. Ey Davud! İşte benden yüz çevirenlere karşı muamelem budur. Bana yönelenlere karşı muamelemin nasıl olacağını sen düşün. Ey Davud! Kulumun bana en çok muhtaç olduğu, benden yüz çevirdiği vakittir. Kendisine en çok merhamet edip acıdığım bu zamandır. Kendisini en çok yükselttiğim zaman da bana yöneldiği vakittir."

İşte burada çok dikkat etmek lazımdır. Bilindiği gibi her baba çocuğunu sever ve ona merhamet eder. Bir çocuk aniden babasından yüz çevirip de kaçarsa, o şevkatli baba bir an önce çocuğunun evine dönmesini ister. Allah-u Zülcelal'in merhameti kulların merhametinden daha fazladır. Allah-u Zülcelal kullarına karşı çok şefkat ve merhamet sahibidir. Herkes kendine sormalıdır. Bu kadar şefkat ve merhamet sahibi olan Rabbimize, muhabbet beslemek, tevbe edip O'na layık bir kul olmaya çalışmak hak değil midir?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Selamün aleyküm kardeşlerim ve sevgili kardeşim Abdulmuiz,
Âleykum selam we rahmetullâhi we berakâtuhu kardeşim;
Evvela cevabımı çeşitli sorunlar ve aksaklıklar sebebiyle geç verebildiğim için hakkını helal edesin.

Uzun zamandır kafamı karıştıran konulardan biride 'Kasten adam öldüren (kafir veya müslüman'ın) durumu gerek dar'ül- harp'te veya dar'ül-islam'da ne olduğu ile ilgili idi.
Mesela daha önce;
'dar'ül-harpte kasten adam öldüren müslümana kısas veya had cezası uygulanmaz' konusunu işlenmişti.
Bu büyük günahı kasten veya kazayla islam ülkesi olmayan (dar'ül-harpte) yani şeriatın olmadığı ülkede işlemiş olan bir kişi bu suçundan dolayı tevbe edip Allah'tan avf dilemesiyle inşa'allah kurtuluşa erebileceği veya dar'ül-islam olan bir ülkeye gidip kadı karşınında cezasını Bu dünyada çekebileceğine dairdi.

Bu açıklamayı yaptıktan bu konu hakkında kafamı kurcalayan birkaç yazı okudum.
Örneğin Allah'ın bir müslümanın hangi gerekçeyle olursa olsun veya kasten bir müslümanı veya kafiri veya zımmiyi veya eman almış ve almamış olan bir insanı öldüreni Allah'ın afetmeyeceğine dair idi.
Aceba diyorum benmi yanılıyorum veya yanlış anladım.

Evet, yazılarından bazı hadiseleri birbirine karıştırarak değerlendirdiğini, hadiseler karşısında verilen cevablarda da sanki bir tezatlık varmış gibi göründüğünden bundan dolayı aklının karıştığını düşünüyorum. İnşeallah cevablara geçince daha netleşecektir.

Benim bildiğim şu ki Rabbim Hazreti Hamza'nın kalbini çiğ çiğ yiyen Hazreti Hind (ra)'ın müslüman olmasını nasip eyledi. Ve hatta Vahşi bin Harb' in Müslüman Oluşu nasip etti. Demek istediğim ve aşağıdaki ibretlik yaşanmış olaydan anladığım şu.
Soru 1.
'Önce kafir olan hazreti Hind ve Vahşi bin Harb kasten işledikleri cinayetlerden dolayı avf edilebiliyorsa bir müslümanların dar'ül- harp'te kasten işlemiş olduğu cinayetten dolayı af etmez mi...?

C 1- Evvela şunu zikredelim ki, hatalarımızı görüp, tevbe etmeye imkan tanıyan Allaha (c.c.) hamd olsun. Allah (c.c.)'nin hidayete erdirdiğini saptıracak kimse yoktur, Allah (c.c.) dalâlette bırakıp (saptırdığını da) hidayete erdirecek yoktur.

İsmini vermiş olduğun şahıslar bu curûmları işlerken, sizin de zikrettiğiniz gibi kâfirlerdi. Sonradan musluman olmuşlardır ve dolayısıyla İslam küfür, şirk, günah dolu geçmişi silendir.

"O küfretmiş olanlara söyle: Vazgeçerlerse geçmiş kendilerine bağışlanacaktır. Tekrar başlarlarsa elbette evvelkilerin sünneti geçmiştir." (Enfal 38)

İbnu Şumâme el-Mehrî (r.anh) anlatıyor: Ölüm hastalığında iken Amr ibnu’l-As’ın (r.anh) yanına geldik. Amr uzun süre ağladı ve yüzünü duvardan tarafa çevirdi.
Oğlu Abdullah: “Babacığım! Rasûlullah (s.a.v.) seni şununla müjdelemedi mi? Rasûlullah (s.a.v.) seni bununla müjdelemedi mi?” demeye başladı.
Bunun üzerine Amr ibnu’l-As yüzünü bize döndürdü ve şunları söyledi: “Ölüm için hazırladığım şeylerin en fazîletlisi Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in (asm) Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdetimdir. Ben üç farklı hal içinde bulundum. Düşündüm de, bir vakitler Rasûlullah’a (s.a.v.) benden kinli kimse yoktu! Gücüm yetseydi de onu öldürseydim ne kadar sevinecektim! İşte eğer ben bu hal üzere ölmüş olsaydım, hiç şubhesiz ateş ehlinden olacaktım. Sonra Allah, İslâmı kalbime koyduğu zaman Peygambere (asm) geldim ve: “Uzat elini sana bey’at edeyim!” dedim. Rasûlullah (asm) hemen sağ elini uzattı. Fakat ben elimi tuttum, uzatmadım.
Bana: Ey Amr! Neyin var?buyurdu.
Ben: “Şartım var!” dedim.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.): “Şartın nedir?” buyurdu.
Ben: “Şartım mağfiret olunmak ve bağışlanmaktır” dedim.
Rasûlullah (s.a.v.): “Bilmez misin ki, İslâm kendinden önceki günahları yok eder. Hicret kendinden önceki günahları siler. Hac da kendinden önceki günahları yok eder” buyurdu.
Bundan sonra bana Allah Rasûlunden (s.a.v.) daha sevgili ve gözümde ondan daha ulu hiçbir kimse kalmadı. Öyle ki, ona karşı duyduğum saygıdan dolayı gözlerimi doyura doyura ona hiç bakamadım! Eğer bana onu anlatın dense, buna güç yetiremem! Çünkü ben doya doya ona bakamadım! Şu gözlerim ona doymadı! İşte bu hal üzere ölmüş olsaydım, Cennet ehlinden olacağımı umarım. Sonra bir takım şeylere tabi olduk, bu işlerdeki halimin ne olduğunu bilmiyorum. Ben öldüğüm zaman cenâzemi hiçbir ağlayıcı ve hiçbir ateş takib etmesin. Beni defnettiğiniz zaman üzerime toprak serpiniz. Sonra kabrimin etrafında bir deve kesimi süresi kadar oturun ki, sizlerle yerime alışayım ve Rabb’imin meleklerini nasıl karşılayacağımı göreyim.”
(Muslim, İman, Bab 54, Hadis no: 192)


Bununla beraber kişi kâfirken yaptığı hayırlı amellerin de ecrini alacaktır. Kişi müslüman olduktan sonra kötü ameller işleyecek olursa, cahiliyye devrinde yaptığı kötü amellerinin de hesabını verecektir.

Bize Hasan el-Hulvanî ile Abd b, Humeyd rivayet etti. (Hulvânî: Bize rivayet etti dedi) Abd: Bana Yâ'kub —ki İbni İbrahim b. Sa'd'dîr— rivayet etti dedi. Ya'kub: Bize Babam Sâlih'den (Salih b. Keysân) , o da İbni Şihâb'dan naklen rivayet eyledi, demiş. İbni Şihâb da demiş ki: Bana Urvetu'bnu's-Zubeyr haber verdi. Ona da Hakim b. Hizam haber vermiş ki, kendisi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e:
Ey Rasulullâh, bir takım işlere ne buyurursun: ben cahiliyyet devrinde sadaka vermek, köle âzad etmek yahud akrabaya yardım kabilinden olan bu işlerle ibâdet yapardım. Bunlarda ecir var mıdır? diye sormuş. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Sen eskiden yaptığın hayırlarla müslüman oldun.» buyurmuşlar.
Bize İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Dediler ki: Bize Abdurrazak haber verdi. (Dedi ki): Bize Ma'mer, Zuhri'den bu isnadla haber verdi.
Bize yine İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye haber verdi. (Dedi ki) : Bize Hişâm b. Urve, Babasından, o da Hakim b. Hizâm'dan naklen rivayet etti. Hakim şöyle demiş:
Yâ Rasulâllah, bâzı şeylere ne buyurursun? Ben onları cahiliyet devrinde yapardım; dedim. (Hişâm: Bunlarla tâat yapardım demek istiyor; demiş).
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Sen kendin İçin evvelce yaptığın hayırlarla müslüman oldun.» buyurdular.
Öyle ise vallahi ben de cahiliyet devrinde yaptığım hiç bir şeyin mislini İslâmda da yapmadan bırakmam; dedim.
(Muslim, İman, Bab 55, hadis no: 195)

Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki): Bize Babamla Vekî rivayet ettiler.
Bize Ebû Bekir b. Ebû Şeübe de rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Vekî', A'meş'den, o da Ebû Vâil'den, o da Abdullah'dan naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş:
— Yâ Rasulâllâh, biz câhiliyet devrindeki yaptıklarımız dan dolayı muâhaze olunacak mıyız? dedik? Rasulullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Her kim İslam'da iyi ameller işlerse, câhîliyet devrindeki yaptıklarından dolayı muâhaze olunmaz; ama kim İslâm'da kötülük işlerse hem evvelki hemde sonunki (devirlerdeki yaptıkları) ile muâhaze olunur.» buyurdu.
(Muslim, İman, Bab 53, hadis no: 190)

Bu sebeble kişi, İslam'a girmesiyle kafirken işledikleri suçlardan dolayı sorgulanmazlar. Rasulullah (s.a.v.) uygulaması da bu doğrultudadır.
Ömer (r.anh) dahi, cahiliyye dönemindeki işlediği hatalardan (kız çocuğunu diri diri gömmesinden) dolayı zaman zaman hatırlayıp hayıflandığı olmuş, yine İslam'ın aydınlığıyla trajikomik gelen hareketlerinden (tapmak için helvadan put yapıp, acıkınca yediğinden) dolayı tebessum ettiği olmuştur.

Fakat, ne Ömer (r.anh)'ın bu durumu, ne diğer ashabın benzer durumları onları, şeytanın vesveselerine aldanarak Allah'a kulluktan alıkoymamıştır. Bunu bilesin ki bunlar şeytanın, 'artık avf edilmem, çok büyük günah' diyerek sizi isyana sürükleyen vesvesesidir.

İslam'da Allah'ın rahmetinden umitsizlik yoktur. Hatta Allah'tan umidini kesen kafir olur.
Yakbub (a.s.)'ın oğulları Mısır'a giderken, onlara Mısır halkına ve kafileye Yusuf'u sormalarını istemişti. Bunun üzerine oğulları babalarına hayret etmiş ve yusufun kemikleri çürüdü gitti sen hala yusuf diyorsun" deyince Yakub (a.s) onlara sırtını dönüp "yazık oldu Yusuf'a" deyip Yusuf 84. ayeti onlara söyledi:
"Ey oğullarım, gidiniz Yusuf'u ve kardeşini arayınız, Allah'ın lutfundan ümit kesmeyiniz. Çünkü Allah'ın lutfundan, sadece kafirler ümit keser." (Yusuf 84)

Soru 2.
Yani bir müslüman kasten adam öldürmüş ise bunun cezası kısas veya had veya şeriatla ödemiş ise sonu ebediyyen cehennemlik midir?
Soru 3.
Allah'ın şirkten Başka her büyük veya küçük günahtan ölmeden tevbe edenin tevbesi kabul olur kaidesi, kasten adam öldüren müslüman için geçerli değil mi?
C 2 - 3 -
"Onlar Allah ile beraber başka bir İlaha yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur. -
Kıyamet günü azabı kat kat olur. O korkunç azabın içinde hor ve hakir bir halde ebediyyen kalır. Ancak tevbe eden, imanında samimi kalıp, salih amel işleyen bunun dışındadır. İşte Allah, onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok affeden ve çok merhamet edendir. Kim tevbe edib salih amel işlerse, şubhesiz o, Allah'a hakkıyla yönelmiş olur." (Furkan 68 - 71)

Furkan suresi 68. ayetin nuzul sebebi olarak Abdullah b. Mes'ud (r.anh) şöyle demiştir: "Ben Rasulullah'tan: "Allah katında hangi günah daha büyüktür?" diye sordum veya ona böyle bir soru soruldu. Rasulullah şöyle buyurdu: "Seni yarattığı halde Allah'a başkasını denk tutmandır."
Dedim ki: "Ondan sonra hangisidir?"
"Seninle birlikte yemek yiyeceğinden korktuğun için çocuğunu öldürmendir." buyurdu.
"Sonra hangisidir?" dedim.
Rasulullah: "Komşunun hanımıyla zina etmendir." dedi. (Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, sure: 25, bab:2; Tirmizî, K. Tefsir el- Kur'an sure: 25, bab: 1, Hadis No: 3182, 3183)
Allah'a ortak koşan, haksız yere bir Mümini öldüren ve zina yapanın, kıyamette cezası ağırlattırılır ve o kimse cehennemin azabında hor ve hakir olarak kalır ve oradan ebediyyen çıkamaz.
Furkan suresi 70. ayetin izahı hakkında Abdullah b. Abbas (r.anhuma) şöyle buyurmuştur:
"Bundan önceki iki ayet inince, Mekke'liler: "Biz, Allah'a başkalarım denk tuttuk, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıydık ve hayasızlıklar yaptık." dediler. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi ve "Tevbe edip imanında sabit kalan ve salih amel işleyenlerin cezaya çaptırmayacaklarını" beyan etti. (Bulıari, K. Tefsirel-Kur'an, sure, 25, bab: 3)
Abdullah b.Abbas dahil bir kısım âlimler hu ve bundan önceki âyetlerin Mekke'de nâziî olduklarını ve bu âyetlerin, iman etmeden önce bu günahları işleyip sonra tevbe edenleri bahse konu ettiğini, iman ettikten sonra, kasıtlı olarak bir mu'mini öldürenin tevbesinin ise kabul edilmeyeceğini söylemişler ve delil olarak bu âyetlerden daha sonra inen ve Medine'de nazil olduğunda ittifak edilen Nisa Suresi'nin şu âyetini zikretmişlerdir: "Kim bir Mümini kasten öklürürse, onun cezası cehennemdir. Orada ebedi olarak kalacaktır. Allah ona gazab ve lânet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır." (Nisa 93)
Diğer bir kısım âlimler ise bu âyette adı geçen Nisa Suresi'ndeki âyetlerin çelişmediklerini, bu itibarla bunların birbirlerini nesh etmediklerini söylemişlerdir. Zira Nisa Suresi'ndeki âyet, bir Mu'mini kasıtlı olarak öldürdükten sonra tevbe etmeyeni beyan etmiş bu âyet ise tevbe eden kimseyi bahse konu etmiştir. Ayrıca başka âyetlerde de şöyle buyurulmaktadır.
"Şubhesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bunun dışmdakini dilediği kimse için affeder. Kim allah'a ortak koşarsa şüphesiz büyük bir günah ile iftira etmiş olur." (Nisa 48)

"Şubhesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa, muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür." (Nisa 116)

Günah işlediği halde tevbe edip imanlı olarak ölen kişi için tevbe kapısının açık olduğunu beyan eden birçok sahih hadis bulunmaktadır.
Âyet-i kerimenin son bölümünde "..İşte Allah, onların kötülüklerini iyiliklere çevirir.." buyurulmaktadır. Bu ifade iki şekilde izah edilmiştir:
Birincisi şöyledir: Allah, şirk ve inkarcılıktan vazgeçip iman edenlerin, muşrikken işledikleri çirkin amellerini, mu'min olduktan sonra işledikleri güzel amellere çevirir. Böylece onlar muşrik iken mu'min olurlar, zina işlerken iffetli olurlar." Taberi de bu izah şeklini tercih etmiştir.

İkinci izah şekli ise şöyledir: Kulun daha önce işlediği kötü ameller, tevbe etmesi sayesinde kıyamet gününde iyi amellere dönüşecektir. Zira kul, her günah işlediğini hatırlayınca pişmanlık duyacak ve Allah'tan affını isteyecektir. Böylece kıyamet gününe vardığında aleyhine yazılmış olan günahların, iyiliklere çevirildiğini öğrenecektir.

Soru 4.
Mesela bir müslüman dar'ül-harpte kasten adam öldürmüş ise bunun cezasını çekmediyse veya ölenin ailesi bu kişiyi af etmediyse. Bu katil diyelim tevbe etse mutlaka kısasmı veya mağdurun ailesinin af etmesimi gerekiyor tevbe'nin Allah katında kabul olması için?
Soru 5.
Bu büyük günahtan dolayı susup tevbe edip bu kasten adam öldürne günahını gizlemek yerinde Mi olur?
Soru 6.
Aynı durum Dar'ül -Islamda olsa Ne yapılmalı...?

C 4 - 5 - 6- İslam dini, genel olarak kimsenin bilmediği işlenen suçların deşifre edilmesini istemez, günah işleyen kulun bu konuda Allah (c.c.)'den avf dileme yolunu tutmasını meyleder. Fakat kişi, bu günahın haddinin tatbiki mumkun olabilecek ortamın olması durumunda azimeti seçerek haddin kendisine tatbik edilmesini taleb ederek, ahirate bu konuda sorunsuz kavuşmak isteyebilir. Mâiz bin Mâlik (r.anh) ve Ğamidiye'li kadın (r.anha) gibi sahabelerin kendilerine recmin tatbik edilmesindeki ısrarları misal verilebilir.
(Muslim, Hudûd, 22, 23, 24; İbn Mâc'e, Diyât, 36; Mâlik, Muvatta', Hudûd, II; eş-Şevkânî, Neylul-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd;)

Evladını öldüren babaya ve kâfiri öldüren müslümana kısas uygulanmaz.

"Musa, halkının habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbirleriyle döğüşür buldu. Kendi tarafı olan, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk indirip onun ölümüne sebeb oldu. "Bu, şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşmandır" dedi. - Musa, "Rabbim! Doğrusu kendimi ziyana uğrattım. Beni bağışla!" dedi; Allah da, onu bağışladı. Çünkü, çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olan ancak O'dur." (Kasas 15 - 16)
Ebu'l Âl'a Mevdudi, bu ayetlerin izahında tefsirinde şöyle buyurmaktadır:
Musa'nın (a.s) bu duası şu anlama gelir: "Ey Rabbim! Bu günahımı affet: Bu günahı isteyerek işlemediğimi biliyorsun, onu ört ve halktan gizle!" Bu ifade iki anlama gelir ve ikisi de burada kullanılmıştır: Allah, Musa (a.s.)'ın suçunu halktan gizlediği gibi, hatasını da bağışladı. Zira ne bir Mısırlı, ne de Mısır hükûmetinin herhangi bir yetkilisi, olaya şahid olabileceği bir zamanda yoldan geçmedi. Böylece Musa (a.s) cinayet mahallinden teşhis edilmeden uzaklaşma imkânı bulmuş oldu. (Tevhimu'l Kur'an)

Ebû Cuhayfe (Veheb bin Abdillah es-Suvâî) (Radıyallâhu anh)'den; Şöyle demiştir:
Ben Ali bin Ebî Tâlib (Radiyallhu anh)'a : (Allah'ın kitabından başka) halkın yanında bulunmayıp yalnız sizin yakınınızda (yazılı olarak ve vahya âit) bir bilgi var mıdır? diye sordum.
Alî: Hayır! Vallahi halkın yanında bulunandan başka bir şey bizim yanımızda yoktur. Ancak (bizde) Allah'ın kişiye Kur'an hükümlerini anlamak kabiliyeti vermesi ve şu sahifede (yazılı) olan hükümler vardır. Şu sahifede Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tarafından buyurulan diyetlerin hükümleri ve hiç bir müslümanm herhangi bir kâfirfi öldürmesine karşılık öldürülmemesi hükmü vardır, dedi."
(İbn Mâce, Diyetler, Bab 21, Hadis no: 2658)

Amr bin Şuayb'in dedesi (Abdullah bin Anır bin el-Âs) (Radıyallâhu anh)'den; rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir : «Hiç bir müslüman herhangi bir kâfir (i öldürmesin)'e karşılık öldürülmez.» (İbn Mâce, Diyetler, Bab 21, Hadis no: 2658)

İzahı

Hadîsin : «Bir kâfiri öldüren müslüman hakkında kısas hükmünün uygulanmamasına» âit cümlenin izahı bölümünde Kadı Iyâz özetle: Bu hüküm umûmidir. Kâfir kişi, harbî yâni mal ve can emniyeti verilmemiş ve düşman görülen gayri muslim olsun, ister zimmî yâni mal ve can emniyeti verilmiş elçi ve vatandaşlık hakkı tanınmış gayri muslim olsun bunu öldüren bir mu'min hakkında kısas hükmü uygulanmaz. Ömer, Osman, Ali ve Zeyd bin Sabit (Allah cümlesinden razı olsun) böyle hükmetmişlerdir. Ata, İkrime, el-Hasan, Ömer bin Abdilazîz, Sevri, Evzâî, Mâlik, Şafiî, Ahmed ve İshâk'da böyle demişlerdir.

Nahaî, Sabi ve Ebû Hanîfe' nin arkadaşları ise: Bir mu'min zimmî (Cizye vergisini ödemek karşılığı vatandaşlık hakkı verilen) olan bir gayri muslimi kasden öldürürse kısas hükmü uygulanır. Bu mesele hadîsin umumî hükmünün dışında tutulur, demişler ve dayanakları olan bir hadîsi delil göstermişlerdir. Ancak bunların gösterdikleri delil munkati bir hadîstir, diye bilgi vermiştir. Kadı Iyâz'ın sözü burada bitti.

Hattâbi ve Avnu'I-Mabûd yazarının konuya ilişkin verdikleri bilgiyi aktarmadan önce kâfirlerin nevileri olan Zimmî, Harbi ve Mustemen ile Zû Ahd hakkında kısa bilgi verip izahta bu terimleri kullanmayı uygun buldum.
Zimmî: Cizye ismi verilen vergiyi ödemeyi kabullenen ve İslâm memleketinde oturup yerleşmesine izin verilen gayri muslimlere denilir. Başka bir deyimle vatandaşlık hakkı verilen gayri muslimlerdir, denilebilir. Bugün memleketimizde oturan hristiyanlar gibi.

Mustemen: Mal ve can emniyeti verilen ve vatandaş olamayan yabancı gayri muslimlere denilir. Elçiler bu neviden sayılır.

Zû Ahd = Ahid sahibi: ise müslümanlarla kendileri arasında andlaşma yapılan ve andlaşmaya aykırı harekette bulunmayan yabancı gayri müsîimlerdir.

Harbî = Yukarda saydığımızın dışında kalan gayri muslimlere denilir. Bunlara bu ismin verilmesinin sebebi ise müslümanlar ya bunlarla savaş halindedir veya savaşmak için hazırlanmaktadır.

Bu bâbta geçen hadîslerde meâlen:
"Hiç bir mu'min hiç bir kâfiri öldürmesi sebebiyle (kısâs olarak) öldürülmez" buyurulmuştur.

Hallabî : Bu cümle apaçık delâlet ediyor ki, müslüman kişi hiç bir kâfire bedel olarak öldürülmez. Müslümanın öldürdüğü kâfir zimmî olsun mustemen olsun başka neviden olsun fark etmez, demiştir.

Avnu'I-Mabûd yazan da özetle şu bilgiyi verir:
"Bu hadîs, bir kâfiri öldürdüğü için bir müslümanın kısas edilmeyeceğine delildir. Öldürülen kâfir harbi ise bu hüküm hakkında ittifak ve icmâ vardır. Öldürülen kâfir şayet zimmî ise cumhura göre hüküm aynıdır. Fakat, Ebû Hanîfe, onun arkadaşları, Naha i ve Şa'bi' ye göre öldürülen kâfir zimmî ise onu öldüren müslüman hakkında kısas hükmü uygulanır."

İbn-i Abbâs (Radıyallâhu anh) 'in hadisinin son cümlesi Ali (Radıyallâhu anh)'in hadîsinin bâzı rivayetlerinde de mevcuttur.

Müslüman kişi, zimmî dâhil her hangi bir kâfiri öldürdüğü zaman onun hakkında kısas hükmü uygulanmaz diyen âlimler îbn-i Abbâs'ın hadisini ve onun hadîsinin benzeri olan Ali'nin hadîsinin son kısmını tercemede beyân ettiğim şekilde açıklamışlardır. Onlara göre hadisten kasdedilen mânâ şudur: Hiç bir mu'min her hangi bir kâfiri öldürdüğünden dolayı kısas olarak öldürülmez ve ahid sahibi, yâni güvence verilen bir gayri muslim öldürülmez. Yâni böylesine can ve mal emniyeti verildiği için, hıyanet etmedikçe veya güven süresi bitmedikçe dokunulmamalıdır, öldürülmesi haramdır.

Zimmi kâfiri öldüren mu'min kısas edilir, diyen Ebû Hanîfe, onun arkadaşları, Nahaî ve Şa'bi ise bu hadisi şöyle yorumlamışlardır: Hadisteki kâfirden maksad harbî olan kâfirdir ve hadisin mânâsı şöyledir:
"Bir mu'min harbî olan bir kâfiri öldürdüğünden dolayı kısas edilmez ve ahid sahibi (yâni güvence verilen - andlaşma yapan) kâfir ahdi (süresi) içinde (veya ahdine sadakat gösterdiği sürece), harbî olan bir kâfiri öldürdüğünden dolayı kısas olarak ödürülmez."





İlgili Konular:

GÜNAHTAN TEVBENİN ŞARTLARI
https://www.islam-tr.org/konu/gunahtan-tevbenin-sartlari-soruya-cevap.7931/

Dar-ul Harb'de Gayr-ı Muslim Öldürmek Caiz mi?
https://www.islam-tr.org/konu/dar-ul-harbde-gayr-i-muslim-oldurmek-caiz-mi.29599/

Bekarken Zina Yapan Kadının Evlendikten Sonraki Tevbesinin Durumu
https://www.islam-tr.org/konu/bekarken-zina-ettigini-kocasindan-gizleyen-kadinin-durumu.19575/

Murtedin Tevbesinin Hükmü ve Geçmişe Dönük Haddin Tatbiki
https://www.islam-tr.org/konu/murtedin-tevbesinin-hukmu-ve-gecmise-donuk-haddin-tatbiki-soruya-cevap.11488/

Günahtan Tevbe Edince Meleklere ve Şahidlere Unutturulma Hadisi Sahih mi?
https://www.islam-tr.org/konu/gunahtan-tevbe-edince-meleklere-ve-sahidlere-unutturulma-hadisi-sahih-mi.31518/
 
Üst Ana Sayfa Alt