Allah Kuluna Kâfi Değil Mi?
Sıradan bir soru gibi duran bu cümle aslında Allah azze ve celle’nin kelamı olan Kur’an’ın bir ayetidir. Günümüz Müslümanlarının dilinden sık sık işittiğimiz bu soruya “yeter tabii, hem de her konuda yeter” gibi cevapları da hemen işitiriz. Dikkatli düşünecek olsak bu soruya verdiğimiz cevapların hemen hemen tamamı aynı… Yani alışıla gelmiş bir cevap “yeter tabi” … Aslında doğru bir cevap ama bununla sınırlı değil. Çünkü bu sorunun yani ayetin akabinde Allah azze ve celle korkudan bahsederek şöyle der:
“Allah, kuluna yetmez mi? Ey Muhammed! Seni O’ndan başka şeylerle korkutuyorlar. Allah’ın saptırdığını doğru yola koyacak yoktur.”[1]
Dolayısıyla ayetin tamamını göz önünde bulundurup bu şekilde düşünerek, tefekkür ve tahayyül etmeliyiz. Şüphesiz biz Müslümanlar hem fikiriz ki bizlere Allah’tan başkası lazım değildir. Diğer bir değişle Allah var, başkada bir şeye gerek yok. O yüzden bu ayetin ilk cümlesi olan “Allah kuluna kâfi değil mi?” sorusunu günlük yaşantımızda çektiğimiz basit meselelerden öte, belirli ideolojilerin baskısı altında dinini yaşayanların duyduğu korku hissederek cevap vermeliyiz.
Kısacası özümüze dönerek doğru meseleleri irdelemeli, incelemeli ve doğru konulara doğru sorular sormalıyız. O halde hepinize soruyorum:
Hüküm merciî kimdir?
İlim merciî kimdir?
Rızık merciî kimdir?
Güç ve kuvvet merciî kimdir?
Korku merciî kimdir?
Saygı ve güven merciî kimdir?
Bu sorular bizlere gösteriyor ki; aslında bu ayet hayatımızın her anını saran konularda bize yeten bir Allah’ı hatırlatıyor. Sadece O’ndan korkmamızı bize telkin ediyor. Hidayetin sadece onun dilemesiyle bizlere, çevremize gelebileceğini öğretiyor. Yani günümüzdeki Müslümanların kullandığı gibi basit gönül meselelerinin ardından hatırlanması gereken bir ayet olmadığını gözlerimizin önüne seriyor.
Son olarak sizlere fayda vereceğine inandığım şu alıntı ile sizleri baş başa bırakıyorum:
“Allah kuluna kâfi değil mi? Allah kuluna yeterli değil mi? Her zaman, her yerde, her konuda ve hususta Allah kuluna yeterlidir. Kula Allah’tan başkası lâzım değildir. Allah var, başkasına gerek yoktur. Korku merciî olarak, saygı ve güven merciî olarak Allah’ı bilmeyenler, Allah’ı tanımayanlar herkesten ve her şeyden korkarlar. Başkalarına karşı korkusuz, eyvallahsız, hür ve özgür olabilmenin yolu korku merciîni bilmeden geçer. İşte bakın onu soruyor Rabbimiz. Mutlak güç ve kudret sahibi olan Allah size yetmiyor mu ki, O’ndan başkalarına yöneliyorsunuz? Güç kaynağınızın farkında değil misiniz ki başkalarına güvenip sığınmaya kalkışıyorsunuz? Sizin bu güç kaynağınızın farkında olmayışınızı, Rabbinize güvenmeyişinizi, sizlerde olmaması gereken bu tür zaafları gören kâfirler de cesaret bulup sizi Allah’tan başka şeylerle, paralarıyla, ekonomik ve siyasal güçleriyle, askerî kuvvetleriyle korkutmaya ve sizleri kendi egemenlikleri altına almayı deniyorlar.
Yapmayın bunu. Korkulmaya lâyık olan, güç ve kudret sahibi olan benim ve ben kuluma kâfiyim. Sizi benden başkalarıyla korkutmaya çalışanlara kulak asmayın. Ama Allah kimi saptırmışsa artık onu doğru yola iletecek yoktur. Hidâyette olmayı, hidâyette kalmayı dileyip de Allah’ın kendilerine hidâyetini gösterdiği mü’minler sadece Allah’tan korkarlar, sadece Allah’a güvenip bağlanırlar. Çünkü her konuda Allah kuluna kâfidir. Rızık verme konusunda kuluna Allah kâfidir de hüküm koymada, yasa belirlemede kâfi değil mi? Her konuda yasaları, hayat programı, ef’ali, fiilleri, isimleri ve tüm tasarrufları konusunda kul Allah’ın kendisine kâfi olduğuna inanmalı ve bu inancı bizzat hayatında yaşamalıdır. Bizler kesinlikle biliyor ve inanıyoruz ki, âlîm olarak Rabbimiz bize kâfidir, Habîr olarak, Rezzâk olarak, Rabb olarak, İlâh olarak kâfidir.
Alîm olan Allah’ın kitabı bizim için yeterlidir, bir başkasına ihtiyacımız yoktur. Örnek olarak peygamberi yeterlidir, bir başkasına ih-tiyacımız yoktur. Hakim olarak Allah’ın âyetleri bize yeterlidir başka yerlerde hikmet aramaya, başkalarının bilgisiyle bilgilenmeye ihtiyacımız yoktur. Rezzâk olarak, rızkın vericisi olarak, rızkın tüm sebeplerinin yaratıcısı olarak Allah bize kâfidir, başka rızık vericilere ihtiyacımız yoktur. Azîz olarak Allah bize yeter, izzeti ve şerefi sadece O’nda görür, O’ndan, O’na kulluktan bekler, başka hiçbir yerde izzet ve şeref aramayız. Müheymin olarak, murâkıb ve gözetleyici olarak Allah bize yeterlidir, başkalarının denetleyiciliğine ihtiyacımız yoktur. Bizi hiç kimse görmese de Rabbimizin gördüğü şuuru içinde O’nun haramlarını işlemekten sakınırız. Rahmân olarak, Rahîm olarak, Rabb olarak, İlâh olarak O bize kâfidir, kendimizi başkalarına değil, sadece O’na beğendirmeye çalışırız, O’nun beğenisi bizim için yeterlidir.
Ama kâfirler, müşrikler, Allah tanımazlar Allah’tan başkalarını size saygın gösterecekler, size güçlü, kuvvetli, egemen gösterecekler. Başkalarını Allah’a alternatif olarak gösterecekler. Başkalarının yasalarını, başkalarının sistemlerini Allah’ın yasalarına alternatif olarak sunacaklar. Başkalarının siyasal ve askerî güçlerini Allah’a alternatif olarak gösterecekler. “Allah güçlüdür ama falanlar da güçlüdür, onlardan da korkulmalıdır, onlar da dinlenmelidir diyecekler. Allah Rahmân ve Rahîmdir ama filanların, filan tâğutların rahmeti de bizi kuşatmıştır,” diyecekler. “Allah Alîmdir, ilmi tamdır ama falanlar da şu şu konuları bilmektedir. Aslında günümüzde Allah bilgisine ihtiyaç kalmamıştır, asrımız bilim asrıdır, bugün bilim her şeyi çözecek güce ulaşmıştır,” diyerek Allah bilgisine karşılık laboratuarı, vahye karşılık bilimi alternatif olarak koymaya çalışacaklar. Allah’tan başkalarına saygı göstermeye çalışacaklar. Allah’tan başka Allah’a muadiller, denkler, şerikler, nidler bulup onları sizin karşınıza dikecekler, insanların gündemlerine sokacaklar, insanların gözlerinde büyük, saygın, muhteşem hale getirecekler.
“Efendim bunlar egemenler, bunlar siyasîler, bunlar hukuk uzmanları, bunlar eğitim otoriteleri,” diyerek hacet kapısı olarak Allah’ı değil de, bunları gösterecekler. Her konuda Allah’ı değil de başkalarını referans gösterecekler. Allah’tan başka gayb biliciler, Allah’tan başka şifa vericiler gösterecekler. Allah’tan başka kanun koyucu Rabbler gösterecekler. Yaratıcı olarak Allah’tan başkalarını, egemen olarak başkalarını gösterecekler. “ABD oturduğu yerden bir düğmeye bastığı zaman her şeyi yapar,” diyecekler. Sizin gündeminize Allah’tan başkalarını getirip koyacaklar. Allah’tan başkalarını dinlemenizi, Allah’tan başkalarına itaat etmenizi, başkalarının yasalarını uygulamanızı ve Allah’tan başkalarına saygılı olup, onlardan korkmanız gerektiğini söyleyecekler. Halbuki Allah kuluna kâfidir, Allah’tan başkalarından asla korkmayın. Eğer Allah’tan korkmazsanız, kesinlikle bilesiniz ki herkesten ve her şeyden korkutur Allah sizi.”[2]
[1] Zümer-36. Ayet
[2] Besâiru’l Kur’an Tefsiri, Ali Küçük
Sıradan bir soru gibi duran bu cümle aslında Allah azze ve celle’nin kelamı olan Kur’an’ın bir ayetidir. Günümüz Müslümanlarının dilinden sık sık işittiğimiz bu soruya “yeter tabii, hem de her konuda yeter” gibi cevapları da hemen işitiriz. Dikkatli düşünecek olsak bu soruya verdiğimiz cevapların hemen hemen tamamı aynı… Yani alışıla gelmiş bir cevap “yeter tabi” … Aslında doğru bir cevap ama bununla sınırlı değil. Çünkü bu sorunun yani ayetin akabinde Allah azze ve celle korkudan bahsederek şöyle der:
“Allah, kuluna yetmez mi? Ey Muhammed! Seni O’ndan başka şeylerle korkutuyorlar. Allah’ın saptırdığını doğru yola koyacak yoktur.”[1]
Dolayısıyla ayetin tamamını göz önünde bulundurup bu şekilde düşünerek, tefekkür ve tahayyül etmeliyiz. Şüphesiz biz Müslümanlar hem fikiriz ki bizlere Allah’tan başkası lazım değildir. Diğer bir değişle Allah var, başkada bir şeye gerek yok. O yüzden bu ayetin ilk cümlesi olan “Allah kuluna kâfi değil mi?” sorusunu günlük yaşantımızda çektiğimiz basit meselelerden öte, belirli ideolojilerin baskısı altında dinini yaşayanların duyduğu korku hissederek cevap vermeliyiz.
Kısacası özümüze dönerek doğru meseleleri irdelemeli, incelemeli ve doğru konulara doğru sorular sormalıyız. O halde hepinize soruyorum:
Hüküm merciî kimdir?
İlim merciî kimdir?
Rızık merciî kimdir?
Güç ve kuvvet merciî kimdir?
Korku merciî kimdir?
Saygı ve güven merciî kimdir?
Bu sorular bizlere gösteriyor ki; aslında bu ayet hayatımızın her anını saran konularda bize yeten bir Allah’ı hatırlatıyor. Sadece O’ndan korkmamızı bize telkin ediyor. Hidayetin sadece onun dilemesiyle bizlere, çevremize gelebileceğini öğretiyor. Yani günümüzdeki Müslümanların kullandığı gibi basit gönül meselelerinin ardından hatırlanması gereken bir ayet olmadığını gözlerimizin önüne seriyor.
Son olarak sizlere fayda vereceğine inandığım şu alıntı ile sizleri baş başa bırakıyorum:
“Allah kuluna kâfi değil mi? Allah kuluna yeterli değil mi? Her zaman, her yerde, her konuda ve hususta Allah kuluna yeterlidir. Kula Allah’tan başkası lâzım değildir. Allah var, başkasına gerek yoktur. Korku merciî olarak, saygı ve güven merciî olarak Allah’ı bilmeyenler, Allah’ı tanımayanlar herkesten ve her şeyden korkarlar. Başkalarına karşı korkusuz, eyvallahsız, hür ve özgür olabilmenin yolu korku merciîni bilmeden geçer. İşte bakın onu soruyor Rabbimiz. Mutlak güç ve kudret sahibi olan Allah size yetmiyor mu ki, O’ndan başkalarına yöneliyorsunuz? Güç kaynağınızın farkında değil misiniz ki başkalarına güvenip sığınmaya kalkışıyorsunuz? Sizin bu güç kaynağınızın farkında olmayışınızı, Rabbinize güvenmeyişinizi, sizlerde olmaması gereken bu tür zaafları gören kâfirler de cesaret bulup sizi Allah’tan başka şeylerle, paralarıyla, ekonomik ve siyasal güçleriyle, askerî kuvvetleriyle korkutmaya ve sizleri kendi egemenlikleri altına almayı deniyorlar.
Yapmayın bunu. Korkulmaya lâyık olan, güç ve kudret sahibi olan benim ve ben kuluma kâfiyim. Sizi benden başkalarıyla korkutmaya çalışanlara kulak asmayın. Ama Allah kimi saptırmışsa artık onu doğru yola iletecek yoktur. Hidâyette olmayı, hidâyette kalmayı dileyip de Allah’ın kendilerine hidâyetini gösterdiği mü’minler sadece Allah’tan korkarlar, sadece Allah’a güvenip bağlanırlar. Çünkü her konuda Allah kuluna kâfidir. Rızık verme konusunda kuluna Allah kâfidir de hüküm koymada, yasa belirlemede kâfi değil mi? Her konuda yasaları, hayat programı, ef’ali, fiilleri, isimleri ve tüm tasarrufları konusunda kul Allah’ın kendisine kâfi olduğuna inanmalı ve bu inancı bizzat hayatında yaşamalıdır. Bizler kesinlikle biliyor ve inanıyoruz ki, âlîm olarak Rabbimiz bize kâfidir, Habîr olarak, Rezzâk olarak, Rabb olarak, İlâh olarak kâfidir.
Alîm olan Allah’ın kitabı bizim için yeterlidir, bir başkasına ihtiyacımız yoktur. Örnek olarak peygamberi yeterlidir, bir başkasına ih-tiyacımız yoktur. Hakim olarak Allah’ın âyetleri bize yeterlidir başka yerlerde hikmet aramaya, başkalarının bilgisiyle bilgilenmeye ihtiyacımız yoktur. Rezzâk olarak, rızkın vericisi olarak, rızkın tüm sebeplerinin yaratıcısı olarak Allah bize kâfidir, başka rızık vericilere ihtiyacımız yoktur. Azîz olarak Allah bize yeter, izzeti ve şerefi sadece O’nda görür, O’ndan, O’na kulluktan bekler, başka hiçbir yerde izzet ve şeref aramayız. Müheymin olarak, murâkıb ve gözetleyici olarak Allah bize yeterlidir, başkalarının denetleyiciliğine ihtiyacımız yoktur. Bizi hiç kimse görmese de Rabbimizin gördüğü şuuru içinde O’nun haramlarını işlemekten sakınırız. Rahmân olarak, Rahîm olarak, Rabb olarak, İlâh olarak O bize kâfidir, kendimizi başkalarına değil, sadece O’na beğendirmeye çalışırız, O’nun beğenisi bizim için yeterlidir.
Ama kâfirler, müşrikler, Allah tanımazlar Allah’tan başkalarını size saygın gösterecekler, size güçlü, kuvvetli, egemen gösterecekler. Başkalarını Allah’a alternatif olarak gösterecekler. Başkalarının yasalarını, başkalarının sistemlerini Allah’ın yasalarına alternatif olarak sunacaklar. Başkalarının siyasal ve askerî güçlerini Allah’a alternatif olarak gösterecekler. “Allah güçlüdür ama falanlar da güçlüdür, onlardan da korkulmalıdır, onlar da dinlenmelidir diyecekler. Allah Rahmân ve Rahîmdir ama filanların, filan tâğutların rahmeti de bizi kuşatmıştır,” diyecekler. “Allah Alîmdir, ilmi tamdır ama falanlar da şu şu konuları bilmektedir. Aslında günümüzde Allah bilgisine ihtiyaç kalmamıştır, asrımız bilim asrıdır, bugün bilim her şeyi çözecek güce ulaşmıştır,” diyerek Allah bilgisine karşılık laboratuarı, vahye karşılık bilimi alternatif olarak koymaya çalışacaklar. Allah’tan başkalarına saygı göstermeye çalışacaklar. Allah’tan başka Allah’a muadiller, denkler, şerikler, nidler bulup onları sizin karşınıza dikecekler, insanların gündemlerine sokacaklar, insanların gözlerinde büyük, saygın, muhteşem hale getirecekler.
“Efendim bunlar egemenler, bunlar siyasîler, bunlar hukuk uzmanları, bunlar eğitim otoriteleri,” diyerek hacet kapısı olarak Allah’ı değil de, bunları gösterecekler. Her konuda Allah’ı değil de başkalarını referans gösterecekler. Allah’tan başka gayb biliciler, Allah’tan başka şifa vericiler gösterecekler. Allah’tan başka kanun koyucu Rabbler gösterecekler. Yaratıcı olarak Allah’tan başkalarını, egemen olarak başkalarını gösterecekler. “ABD oturduğu yerden bir düğmeye bastığı zaman her şeyi yapar,” diyecekler. Sizin gündeminize Allah’tan başkalarını getirip koyacaklar. Allah’tan başkalarını dinlemenizi, Allah’tan başkalarına itaat etmenizi, başkalarının yasalarını uygulamanızı ve Allah’tan başkalarına saygılı olup, onlardan korkmanız gerektiğini söyleyecekler. Halbuki Allah kuluna kâfidir, Allah’tan başkalarından asla korkmayın. Eğer Allah’tan korkmazsanız, kesinlikle bilesiniz ki herkesten ve her şeyden korkutur Allah sizi.”[2]
[1] Zümer-36. Ayet
[2] Besâiru’l Kur’an Tefsiri, Ali Küçük