سْــــــــــــــــــــــم- ِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
46. Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara "Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!" denildi.
Mute savaşında sancağı, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emri gereği önce Zeyd b. Harise Radıyallahu Anhu, şehid düşmesi üzerine Cafer b. Ebi Talib Radıyallahu Anhu, onun da şehid düşmesi üzerine Abdullah b. Revaha Radıyallahu Anhu aldı.
Abdullah b. Revaha Radıyallahu Anhu sancağı aldığında önce düşmanın içine dalıp dalmamakta tereddüt etti. Sonra nefsini kınadı ve düşman içine daldı ve o da şehid oldu.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu üç komutandan haber verirken şöyle dedi:
"Rüyamda onlar, altın tahtlar üzerinde, cennette bana geldiler. Abdullah b. Revaha'nın tahtında iki arkadaşının tahtlarından farklı olarak bir eğrilik gördüm." dedi.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e:
"Bu nedendir?" diye sorulduğunda; Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"O ikisi yürüdüler, Abdullah ise biraz tereddüt geçirdi, sonra yürüdü" buyurdu.
Allah yolundaki cihadda bir anlık bir tereddüt dahi Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sahabesi ve şairi olan Abdullah'ın Allah katındaki kıymetini düşürmüştür.
Abdullah Radıyallahu Anhu'nun durumu böyle ise; sırf dünya hayatını kazanmak veya onu kaybetmemek için Allah yolunda savaşa gitmeyen veya gittiği halde savaştan kaçan kişinin Allah katındaki durumu acaba nasıl olur?
Elbette böyle kimselerin Allah katında zerre kadar kıymetleri yoktur.
Dünyanın her yerine tağutların hakim olduğu şu günümüzde, Allah-u Teâlâ'nın dinini hakim kılmak için cihad etmek her Müslümana farzı ayndır.
Allah-u Teâlâ'nın şeriatini hakim kılmak için tüm güçle çalışmak gerekirken bunu terk edip sırf dünyayı kazanmak, daha rahat ve konforlu bir yaşam seviyesi elde etmek için çalışmak ve bununla birlikte Müslümanlık iddiasında bulunmak, elbette gerçek imanla bağdaşacak bir şey değildir. İman kalblerine gerçekten yerleşen kişiler böyle yapmazlar.
Gerçek iman sahiblerinin, imanlarını pratik hayatlarında göstermeleri gerekir.
Gerçek imanın ilk tezahürü ise Allah-u Teâlâ'nın şeriatini tekrar yeryüzünde hakim kılabilmek için var güçle çalışmaktır.
Cihad, imanın pratik tercümanıdır. Bu olmadıkça iman iddiası boş ve geçersizdir.
46. Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara "Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!" denildi.
Mute savaşında sancağı, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emri gereği önce Zeyd b. Harise Radıyallahu Anhu, şehid düşmesi üzerine Cafer b. Ebi Talib Radıyallahu Anhu, onun da şehid düşmesi üzerine Abdullah b. Revaha Radıyallahu Anhu aldı.
Abdullah b. Revaha Radıyallahu Anhu sancağı aldığında önce düşmanın içine dalıp dalmamakta tereddüt etti. Sonra nefsini kınadı ve düşman içine daldı ve o da şehid oldu.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu üç komutandan haber verirken şöyle dedi:
"Rüyamda onlar, altın tahtlar üzerinde, cennette bana geldiler. Abdullah b. Revaha'nın tahtında iki arkadaşının tahtlarından farklı olarak bir eğrilik gördüm." dedi.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e:
"Bu nedendir?" diye sorulduğunda; Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"O ikisi yürüdüler, Abdullah ise biraz tereddüt geçirdi, sonra yürüdü" buyurdu.
Allah yolundaki cihadda bir anlık bir tereddüt dahi Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sahabesi ve şairi olan Abdullah'ın Allah katındaki kıymetini düşürmüştür.
Abdullah Radıyallahu Anhu'nun durumu böyle ise; sırf dünya hayatını kazanmak veya onu kaybetmemek için Allah yolunda savaşa gitmeyen veya gittiği halde savaştan kaçan kişinin Allah katındaki durumu acaba nasıl olur?
Elbette böyle kimselerin Allah katında zerre kadar kıymetleri yoktur.
Dünyanın her yerine tağutların hakim olduğu şu günümüzde, Allah-u Teâlâ'nın dinini hakim kılmak için cihad etmek her Müslümana farzı ayndır.
Allah-u Teâlâ'nın şeriatini hakim kılmak için tüm güçle çalışmak gerekirken bunu terk edip sırf dünyayı kazanmak, daha rahat ve konforlu bir yaşam seviyesi elde etmek için çalışmak ve bununla birlikte Müslümanlık iddiasında bulunmak, elbette gerçek imanla bağdaşacak bir şey değildir. İman kalblerine gerçekten yerleşen kişiler böyle yapmazlar.
Gerçek iman sahiblerinin, imanlarını pratik hayatlarında göstermeleri gerekir.
Gerçek imanın ilk tezahürü ise Allah-u Teâlâ'nın şeriatini tekrar yeryüzünde hakim kılabilmek için var güçle çalışmaktır.
Cihad, imanın pratik tercümanıdır. Bu olmadıkça iman iddiası boş ve geçersizdir.