Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Allah Yolunda Cihadi Terk Etmenin Tehlikesi Ve Cezasi Var Midir?

H Çevrimdışı

halitbinvelid

Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH YOLUNDA CİHADI TERK ETMENİN TEHLİKESİ VE CEZASI VARMIDIR?

Birçok ayet ve hadislerde; Allah yolunda cihad etmeyi emreden ve cihadı terk edenleri korkutan naslar gelmiştir.

Müslümanlar, Allah yolunda cihad etmeyi ne zaman terk ederler ve dünya hayatını, ziynetlerini, rahatlığı tercih ederlerse işte o zaman Allah onlara zillet ve aşağılık verir. Müslümanlar cihaddan uzaklaştıkça zelil ve hakir olurlar. Bütün dünya ve ahiret işleri fesada uğrar. Böyle yapmakla da Allahın gazabına ve intikam almasına maruz kalırlar. Cihadın terk edilmesi, islam dininin yok edilmesi ve yeryüzünden silinmesi demektir. İslam dini yeryüzünden silinmesi halinde şüphesiz yerini tağutlar alır ve yeryüzüne hükmetmeye başlar. İşte bundan dolayı cihadın terk edilmesi dinimizde; büyük günahlardandır.

-İbni Hacer: “Zevacir” adlı kitabında büyük günahları sayarken, üç yüz doksan birinci ve üç yüz doksan ikinci madde de “cihad farzı ayın olduğu zaman” terk etmenin günahını şöyle anlatır: İslam düşmanları yani Müslümanlara savaş açmış kimseler, islam diyarına girer ve bir müslümanı esir alırlarsa, Müslümanların da esir alınan Müslüman’ı kurtarmaya güç yetirirlerde buna rağmen cihada kalkmazlarsa Müslümanlar büyük günaha girmişlerdir. Aynı şekilde bir belde de yaşayan Müslümanlar, kafirlerin saldırabilecekleri yerlerde nöbet tutmazlar ve o bölgeleri kuvvetlendirecek girişimlerde bulunmazlarsa büyük günah işlemiş olurlar.

Zaten bundan dolayı sahabelerin hepsinin ortak görüşü ve kararı; farzı ayın olan cihaddan geri kalanları münafık olarak görmeleri idi. Cihaddan ancak mazeretli, zayıf kimseler ve münafıklar geride kalır görüşündeydiler. Nitekim bu görüşü Ka’b bin Malik tebük gazvesinden geri kaldığı zaman başından geçenleri uzunca nakletmiş olduğu kıssasında şöyle nakletmiştir: “…İnsanların arasına çıktığımda; nifakla itham edilmiş ya da zayıf, takati kesiklerden, Allah'ın gitmeme mazeretini kabul ettiği kimselerden başka Medine'de kalan birini görememek beni çok üzüyordu…”(Buhari, 4066. Müslim, 4973) Görüldüğü gibi cihaddan geri kalanlar ancak zayıf, cihada güç yetiremeyen yahut münafıklardan başkası değildi.

Bu saymaya çalıştığımız delillerden; cihada gitmeyenlerin başlarına gelecek ceza ve tehlikeler şöylece sıralanabilir:

Birincisi:

Cihadı Terk Etme; Dünya Ve Ahirette Helak Olmaya Sebeptir.

Dünya da ise: Cihadı terk eden korkak kimse zelil olur, (Dünyaya, kadına, evlatlara, mala ve mülke, karşı)köleleşir. Köle gibi bir hayat yaşar. Her zaman birilerini razı etmeye çalışır ve razı etmesi gereken rabbini razı etmeyi düşünmez. Dünyanın peşinden koşar ama hiçbir zaman yakalayamayacağı ve elde edemeyeceği bir şeyin peşinden koşmaktadır. Zaten bu dünya hiç kimseye de kalmamıştır. Ama insanların birçoğu bunun farkında değildir. Bu tür kimseler birilerini taklit eden, hep birilerinin peşinden gitmeye çalışan zavallı bir kimse halini alır.

Ahirette ise: Cihadı terk eden kimse Allahın azabına maruz kalır. Rabbimiz şöyle buyurur: (Mallarınızın bir bölümünü) Allah yolunda harcayın. Sakın kendinizi, kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Hiç kuşkusuz Allah iyilik yapanları sever.” (Bakara, 195)

Eşlem Ebû İmran Tücîbî (r.a) anlatıyor: Rum şehrindeydik. Karşımıza, Rum'dan büyük bir saf çıkardılar. Müslümanlardan da karşılarına onlar kadar veya daha fazlası çıktı. Mısır ahalisinin başında, Ükbe b. Âmir, cemaatin başında da Fedâle b. Ubeyd vardı. Müslümanlardan bir adam, Rum safına saldırdı ve içine girdi. İnsanlar bağırdı ve "Subhanellah, kendisini tehlikeye atıyor;" dediler. Bunun üzerine Ebû Eyüp kalktı ve şöyle dedi:

Ey insanlar, siz bu âyeti böyle yorumluyorsunuz. Hâlbuki bu âyet sadece biz Ensar topluluğu hakkında indi. Allah İslâm'ı güçlendirdiğinde ve İslâm'ın yardımcıları çoğalınca, kimimiz kimimize, Resullullahın önünde gizlice şöyle dedi: Mallarımız azaldı bitti gitti. Oysa şimdi Allah, İslâm'ı kuvvetlendirdi. İslâm'ın yardımcısı çoğaldı. Mallarımızın başında dursak ta, zayi olanları ıslah etsek ya... Bunun üzerine, Allah dediğimize cevap vererek şu âyeti indirdi: "Allah yolunda (din için) mal harcayın ve kendinizi tehlikeye atmayın... (Bakara:195) Tehlike, malların başında durup onları ıslah etmek ve harbi terk etmek idi... (Tirmizi, Ebû Dâvûd, Nesâi. Albani sahih demiştir.)

Hadiste Bahsedilen Tehlike: Dünya ya dalmak, mal ve mülkün peşinde koşmak ve cihadı terk etmek idi. Nitekim Ebu Eyüp El-Ensari (r.a) hayatının sonuna kadar Allah yolunda cihad etmeye devam etti ve İstanbul da defnedildi.

Tuhfetü-l Ahvezi”[1] de hadis hakkında şöyle denmektedir: Hadiste bahsedilen insanların kendilerini kendi elleriyle tehlikeye atması; Müslüman kimsenin cihada çıkmayıp ailesinin yanında, malının mülkünün başında kalmasıdır.

İkincisi: Cihadı Terk Etme; Değersizleşme, Zelil Olma Ve Zayıflamaya Sebeptir.

Bir hadiste şöyle buyrulur: “İyne[2] yoluyla alışveriş yaptığınız, öküzlerin kuyruğuna yapıştığınız, tarımı seçtiğiniz ve cihadı terk ettiğiniz zaman Allah size öyle bir zillet musallat eder ki dininize dönünceye kadar onu üzerinizden atamazsınız.” (Ebu Davut, 3462. Albani sahih demiştir.)

Peygamber efendimiz (s.a.v) ne kadarda doğru söylemiştir: şu günümüzde cihadı terk eden Müslümanların hallerine bakanlar, müslümanların ne kadarda azdıklarını, dünyaya dalıp faiz vb haramlara yöneldiklerini, eğlence, mal ve mülk biriktirdiklerini görür.

Müslümanların cihadı terk etmelerinin sonucu ne olmuştur?

Hangi ülkede cihad terk edilmişse oradaki Müslümanlar zillete bürünmüşler ve değersizleşmişlerdir. Müslümanlar her nereye giderlerse gitsinler hem doğuda ve hem de batıda el açmaya başlamışlar, zillet içerisinde, değersizleşmişlerdir. Cihadı terk eden Müslümanlar kâfirlerin kapılarında onlardan yardım istemekte ve onlara yalvararak el açmaktadırlar.

Müslümanlar bilmeli ki; zillet, aşağılanma, değersizleşmeden kurtulmanın yegâne çaresi sadık(doğru) ve masduk (doğrulanmış) olan peygamber efendimizin de (s.a.v) belirttiği gibi “cihad”dır.[3]

“Münafıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.” (Nisa, 138-139)

Üçüncüsü:

Cihadı Terk Etme; Dünyada Ve Ahirette Azabın İnmesine Sebeptir.

Hadiste şöyle buyrulur: “Ebû Ümâme radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim gazâya çıkmaz veya gazâya çıkan bir mücâhidi techiz etmez ya da cihada çıkan gazinin aile fertlerine hayırla muamele etmezse, Allah Teâlâ o kimseyi kıyamet gününden önce büyük bir belâya uğratır."(Ebu Davut, 1503. Albani sahih demiştir.)

Bir kişinin belaya maruz kalması: aniden başa gelen musibet ve azaba düşmesi demektir.

“Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda savaşa çıkın!” denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır. Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O'na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir.” (Nisa, 38-39)

-Seyid Kutup (r.a) “Fi Zilali’l Kuran da” 3/1655. ayet hakkında şöyle demektedir: Ayette: Rabbimiz, cihadı terk edenlere sadece ahirette azap etmekten bahsetmiyor, dünyada da azaba uğratılacaklarını söylüyor. O halde cihaddan arkada kalanlar zillet azabı ile dünyada cezalandırlırlar. Aynı şekilde dünya nimetlerinden kâfirler faydalanmaya ve müminler mahrum kalmaya başlarlar. Nitekim müminler cihadı terk etmekle, kâfirlerin kendilerine musallat olmasıyla, zillet içerisinde yaşamakla beraber; dünyada kaybetmiş oldukları şeyler cihadda kaybedecek oldukları; canları ve malları kat kat geçer. Yani cihadın terkinde kaybedilenler, cihada katılmakla kaybedilenlerden çok daha fazladır. Bunu görebilen görür, anlayabilen anlar.

Zaten bu cihadın terk edildiği yerlerde açıkça görülmektedir. Zillet kendilerini bürümüş ve aciz kılmıştır. Oysa Müslümanlar, Allah yolunda biraz fedakârlıkla neler neler edeceklerini bir bilselerdi! Herhangi bir ümmet cihadı terk ederse Allah teala o ümmete zillet elbisesi giydirir. Hâlbuki çok az bir gayret ve mücadele ile cihada kalkmış olsalardı hiçbir zillet yaşamayacaklardı.

-Şeyh Sa’di tefsirinde sayfa 532 de şöyle demektedir: Allah Teâlâ, “Ey iman edenler!” Diyerek: “müminlere imanlarının, yakinlerinin gereğini yerine getirmeleri için hemen Allahın emrini yerine getirmeye çağırıyor. Müminlerin rablerinin rızalarını kazanmak için harekete etmelerini emrediyor ve Allah yolunda Allah düşmanları ile cihada teşvik ediyor.

Hakeza ayette: “Allah yolunda savaşa çıkın!” denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Burada da müminlere; tembelleştiniz mi yoksa yeryüzünde kalakaldınız, dünya işleriyle uğraşmaya mı başladınız!” diyerek uyarmaktadır.

Hakeza ayette: “Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz?” diyerek: Sizlerin bu halleriniz (cihadı terk etmeniz) dünyaya rıza göstermiş olduğunuzu, ahretinize önem göstermediğinizi gösteriyor. Böyle davranarak sanki ahirete iman etmediğinizi mi göstermektesiniz?

Hakeza ayette: “Fakat dünya hayatının faydası…” Bu meyletmiş, peşine düşmüş olduğunuz ve ahiret hayatına tercih etmiş olduğunuz dünya hayatı var ya “ahiretin yanında pek azdır.” Allah sizlere akıl, fikir vermiş ve bu önünüzde var olan iki hayatın hangisinin sizin hakkınızda daha hayırlı olduğu konusunda aklınızı çalıştırmanızı ve ona göre tercihinizi yapmanızı istemiştir. Dünyanın başından sonuna kadar, ahirete nazaran hiçbir şey olduğunu sen de görmektesin.

Cidden insanoğlunun şu dünyada ömrü çok kısadır. O halde neden dünyayı kendine gaye edinir ve ahretini terk eder ki? Bütün enerjisini dünyayı kazanmaya, elde etmeye harcar ki? Boş, sonu olmayan, hüzün ve kederlerle dolu olan böyle boş bir hayata yöneliri ki!

O halde sen ey insanoğlu! Hangi akılla bu dünyayı ahirete tercih ediyorsun ve cihada çıkmıyorsun ki?

Bütün nimetlerin var olduğu, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, canın çekmiş olduğu her şeyin sınırsızca verilmiş olduğu nimetlerle dolu olan, ebedi ahirete neden yönelmek istemez ki?

Vallahi! Kalbinde iman ışığı var olan bir kimse dünyayı ahirete tercih etmez. Akıl sahibi kimse mutlaka ebedi olanı, hiç sonu gelmeyecek olan cennete hayatını dünyaya tercih eder.

Daha sonra ayet cihada çıkmayanlara hitap ederek: “Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır…” Hem dünyada ve hem de ahirette Rabbimiz sizleri azaplandırır.

O halde cihad çağrısı yapıldığında, cihada çıkmama; büyük günahlardandır ve azabı gerektirir. Çünkü cihadın terkinde hem ferde ve hem de ümmete büyük zararlar vardır. Bundan dolayı cihaddan geri kalan kimse Allah’a isyan etmiş olmaktadır. Çünkü bu kimse;

-Allahın dinine yardım etmemiş,

-Allahın dinini müdafa etmemiş,

-Allah’ın koymuş olduğu kanun ve hükümleri korumamış,

-Kâfirlere karşı Müslüman kardeşlerine yardım etmemiş,

- Allahın şeriatının yeryüzünden silmek isteyenlere, kaldırmak isteyenlere karşı çıkmamış,

-Kendisi cihada çıkmamakla diğer zayıf imanlı Müslümanlarında cihada çıkmamasına sebep olarak da isyan ve günah içerisindedir.

-Bu kimse Allah yolunda cihada hazırlanan yahut çıkan kimselerin saflarını dağıtmış ve onlara da zarar vermiş olmaktadır.

Elbette durumu bu olan kimselere Allah Teâlâ cehennemi ve azabı vaad etmiştir. “Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir”

Allah Teâlâ kendi dinine yardım edenlere yardım etmeyi ve kelimesini (La İlahe İllallah Muhammedü’r Rasulullah) vaad etmiştir. Müslümanlar, Allahın emrini yerine getirseler cihada çıksalar da ya da çıkmasalar da Allah teala vermiş olduğu vaadleri mutlaka yerine getirecektir. Allah her şeye kadirdir. Hiçbir şey kendisini aciz bırakamaz. Hiçbir şey de Ona galip gelemez.

Rabbimizden; Müslümanları dinlerine en güzel şekilde döndermesini, zillet ve aşağılanmadan kurtarmasını niyaz ediyoruz.

Allah en doğrusunu bilendir…

Çeviri: Ebu Nidal El-Ensari.






[1] Tuhfetü'l-Ahvezi bi-Şerhi Camii't-Tirmizi ( 12 Cilt Takım Kitap ) Yazar: el-Allame el-Muhaddis, Ebi'l-Ula Muhammed Abdurrahman b. Abdurrahim el-Mübarekfuri (1283-1353 H.)

[2] "Iyne": Kelime olarak; veresiye satmak demektir.

İyne yoluyla yapılan alışveriş Hz. Peygamber tarafından yasaklandığı halde, ne O'ndan ne de sahâbîlerden, bu satış şeklinin tarif ve şekline dair bir haber gelmemiştir. Onun için âlimlerimizin, bu satış şeklini izah ve tasavvurda değişik görüşlerde olduklarını görmekteyiz. Hatta aynı mezhebe mensup fakihler bile tek bir tasavvur üzerinde birleşebilmiş değillerdir. Sadece Hanefîlerde lyne ile ilgili dört ayrı tarif göre çarpmaktadır. Tabii ıyne-nin hükmü de verilen tarife göre farklılık arzetmektedir. Şimdi bu tasavvurları görelim:

1- Hanefî âlimlerinden Nesefî'nin Tilbetu't-Tâlibe adlı kitabında verdiği tarife göre "lyne; bir kimsenin, bir malı değerinden daha fazla bir fiata vadeli olarak alıp bir başkasına peşin parayla satmasıdır."

Bu tarife göre, müşteri aldığı malı, bizzat satana değil, bir başkasına satmaktadır. Bu yola gidilmesine sebep; borç verecek kişinin faize düşmeden verdiği borçtan fayda sağlamasıdır. Bu muameleyi şöyle bir örnekle canlandıralım: İhtiyaç sahibi birisi bir esnafa gidip borç para istiyor. Esnaf, karşılık olmadan, borç vermeyi istemiyor ama faiz almaktan da çekiniyor. Onun için borç isteyene para vermiyor da bir malı değer fiatından daha fazla bir karşılıkla ve vadeli olarak satıyor. Borç isteyen ihtiyaç sahibi bu malı alıyor ve bir başkasına aldığından daha ucuz bir fiata fakat peşin parayla satıyor. Böylece o, ihtiyacını temin etmiş, kendisinden borç istenen de verdiği. Maldan vade karşılığı kâr sağlamış oluyor.

İbnü'l-Hümâm, ıynenin böyle anlaşılmasını uygun bulmamaktadır. Bu şekildeki bir uygulama caizdir, yasak yönü yoktur.

2- Hanefî kaynaklarda görülen diğer bir tasavvur da şu şekildedir: İhtiyaç sahibi gidip, bir esnaftan değer fiatından daha fazla bir bedelle ve vade ile bir mal satın alıyor. Sonra da götürüp bu malı, başka birisine aldığından daha ucuza ve peşin para ile satıyor. Bu şahıs da malı götürüp ilk sahibine aldığı fiata ve peşin olarak satıp parasını alıyor. Böylece mal kendisine geri dönmüş, elinden çıkan paraya karşılık olarak da bir mikdar kazanç sağlamış oluyor. Bu yolla yapılan muamele de caizdir. Çünkü araya üçüncü bir şahıs girmiştir.

3- Kendisinden borç istenen kişi, borç isteyene istediğini verir, fakat sonra ona bir malını değerinden daha fazlaya satıp, verdiği parayı geri alır. Bu muamele de haram değildir.

4- Bir kimsenin, başka birisinden alacağı vardır. Borcun vadesi dolunca, vadeyi uzatıp alacağını artırmayı ister. Bunu meşru hale getirmek için de borçlunun bir malını borcu kadar bir bedelle satın alır. Sonra da aynı malı, aldığı fiata eski alacağını da ekleyerek öngörülen vade ile satar. Böylece zahirde faize düşmeden hem vadeyi uzatmış, hem de alacağını artırmış olur.

5- lyne; bir kimsenin malını peşin satmayıp, pahalı olsun diye sadece vade ile satmasıdır. Bu tarif, Ahmed b. Hanbel'den nakledilir ve mekruh olarak nitelenir. Sebep, faize benzemesidir.

6- lyne, bir kimsenin sattığı bir malı, daha parası ödenmeden aynı şahıstan ve daha ucuz bir fiatla tekrar alıp parasını ödemesidir. Çev.

[3] Bugün Mısır’ın hali ortadadır. Cihada sarılanlar izzet içerisindeyken, cihadı terk edenler zillet içerisinde idam sıralarını beklemekte ve bir yandan da hiç utanıp sıkılmadan “barış ve demokrasi” naraları atmaktadırlar. Çev.
 
Üst Ana Sayfa Alt