Aleykum selam we rahmetullah,
Mumkundur kardeşim, hatta bu hicret sebebiyle yolda ölüm bile kendisine ulaşabilir .
"Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur. Allah'a ve Rasûlune hicret maksadıyla evinden çıkan kimseye, daha sonra ölüm erişirse onun mukâfatı Allah'a ait olur. Allah çok mağfiret edendir, rahmet sahibidir." (Nisa 100)
Allah Yolunda Hicret Etmenin Mukâfatı:
Yüce Allah'ın: "Kim Allah yolunda hicret ederse... bulur" buyruğu, şart ve cevabıdır.
"Yer yüzünde gidecek çok yer de bulur" buyruğundaki: "Gidecek yer" kelimesinin, te'vili hakkında farklı açıklamalar yapılmıştır.
Mucahid der ki: Bundan kasıt, oradan uzak kalınacak yerdir.
İbn Abbas, ed-Dahhak, er-Rabi' ve başkalarına göre ise, oradan gidilecek başka bir yer, gidilecek başka bir mekân kastedilmektedir.
İbn Zeyd de der ki: Bundan kasıt, hicret edilecek yerdir. Bunu Ebu Ubeyde de böyle açıklamıştır. (Buhâri, Tefsir 4. sûre 14)
en-Nehhas der ki: Bu kelimelerin anlamlan arasında bir uyum söz konusudur. Buna göre bu kelime, hicret edilmesi halinde gidilecek ve varılacak başka yer demek olur. Bu da varılacak yerin adıdır.
"Filandan uzaklaştım, darıldım, ona düşmanlık ettim" tabiri de aynı kökten gelmektedir.
Şöyle de açıklanmıştır: Hicret olunan yere bu ismin veriliş sebebi şundandır:
Kişi, İslama girdi mi, kavmine düşmanlık eder, onlardan uzak kalırdı. O bakımdan, onun aralarından hicret maksadıyla çıkışına bu isim verilmiştir. Peygamber (s.a.v.)'ın yanına varışına da hicret denilmiştir.
es-Sûddî der ki: Bu kelimenin anlamı, maişet için aranılan yerdir.
İbnu'l-Kasım der ki: Ben Malik'i şöyle derken dinledim. Murağam (gidecek yer) kelimesi, yer yüzünde gidişin adıdır.
İşte bütün bunlar mana yoluyla bir tefsirdir. Hepsi de biribirine yakın açıklamalardır. Lafza has açıklamaya göre ise murağam, belirttiğimiz gibi burnun yere sürtüldüğü yer anlamındadır. Çünkü murağame, anlaşmazlık halinde olup çekişenlerden her birisinin, diğerini mağlub etmek, maksadına erişmesine engel olmak suretiyle burnunu sürtmesi demektir. Kurayş kâfirleri, Mekke'de alıkoydukları kimselerin burunlarını yere sürtmüş gibi oluyorlardı. Onlardan birisi hicrete muvaffak oldu mu, onlara karşı kendisini koruyacağı bir yere sahib olacağından dolayı Kurayş'lilerin burnunu yere sürtmüş olurdu. İşte sığındığı ve korunacağı yer onun murâğame mekânıdır. Nâbiğa'nın şu beyiti de işte buradan gelmektedir:
"Kendisine sığınılan koca bir dağ gibidir
O, sığınılan yer (murâğam) olarak da kaçıp varılan yer olarak da çok güçlüdür."
Muhacir Genişlikle Karşılaşır:
Yüce Allah'ın: "Genişlik de bulur" buyruğundan kasıt, rızkında genişlik bulur, demektir. Bu açıklamayı İbn Abbas, er-Rabi' ve ed-Dahhâk yapmıştır.
Katade ise der ki: Buyruğun anlamı sapıklıktan hidayete ve fakirlikten zenginliğe doğru genişliktir.
Malik der ki: Genişlikten kasıt, varacağı ülkenin, yerin genişliğidir. Bu da arabların fasahatına daha uygun bir açıklamadır. Çünkü yerin genişliği ve barınakların çokluğu vasıtasıyla rızıkta da genişlik, sıkıntılarından, kederli düşüncelerinden kurtulması ve buna benzer çeşitli kurtuluşları ile kalbin genişliği ortaya çıkar.
Hicret Ederken Yolda Ölen:
Yüce Allah'ın: "Allah'a ve Rasulune hicret maksadı ile evden çıkan kimseye, daha sonra ölüm erişirse..." âyeti ile ilgili olarak,
İbn Abbas'ın azadlısı İkrime der ki: Bu buyrukta sözü geçen adamın kim olduğunu tesbit edinceye kadar ondört yıl boyunca araştırıp durdum.
İkrime'nin bu ifadesinde eskiden bu ilmin ne kadar şerefli olduğuna bir delil vardır. Buna gereken ihtimamı göstermenin güzel olduğuna, bunu bilmenin bir fazilet olduğuna da bir delil vardır. Buna yakın bir ifade de İbn Abbas'ın şu sözleridir: Ben, Rasulullah (s.a.v.)'a karşı birbirleriyle yardımlaşan iki kadının kim olduklarını Ömer'e sormak istediğim halde, seneler geçti bu soruyu yalnızca onun heybeti sormama engel teşkil ediyordu. (Buhâri, Tefsir 66. sûre 2-4, Libâs 31; Muslim, Radâ' 98-100; Musned, I, 48)
İkrime'nin sözünü ettiği ve adını öğrendiğini belirttiği şahıs, Damra b. el-Iys veya el-Iys b. Damra b. Zimba'dır. Bunu, Taberi Said b. Cubeyr'den nakletmektedir. Yine bunun, Damra değil de Dumayra olduğu da söylenmektedir. Aynı şekilde bu kişinin adının, Leysoğullarına mensub Cunda' b. Damra olduğu da söylenmektedir. Bu kişi Mekke'de mustad'aflardandı. Hasta idi. Allah'ın hicret hakkında indirdiklerini işitince beni çıkartınız, dedi. Bu sefer, yatağı hazırlandı. Yatağına konuldu ve böylelikle Mekke'den çıkıp gittiği sırada yolda Tem'im denilen yerde vefat etti. Yüce Allah da onun hakkında: "Allah'a ve Rasulune hicret etmek maksadıyla evinden çıkan kimseye de..." buyruğunu indirdi. (es-Suyûti, ed-Durru'l-Mensûr, II, 650-651)
Ebu Ömer'in naklettiğine göre, bu kişinin adının, Hz. Hatice'nin kardeşinin oğlu Halid b. Hizam b. Huveylid olduğu ve Habeşistan'a hicret edip yolda bir yılanın soktuğu ve Habeşistana varmadan önce vefat ettiği de söylenmektedir. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime onun hakkında nazil olmuştur. (es-Suyûti, ed-Durru'l-Mensûr, II, 653-654) Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.
Ebu'l-Ferec el-Cevzî de bu kişinin Habib b. Damra olduğunu nakletmektedir. Yine es-Suddî'den bunun Damraoğullarından Damra b. Cundub olduğu da söylenmiştir. İkrime'den de bunun, Cundaoğullanndan Cundub b. Damra olduğunu söylediği nakledilmiştir. İbn Cabir'den ise bunun, Leysoğullarından Damra b. Bağîd olduğunu söylediği nakledilmiştir. el-Mehdevî ise, adının Damra b. Damra b. Nuaym olduğunu nakletmektedir. Damra b. Huzaa da denilmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.
Ma'mer, Katade'den şöyle dediğini rivayet eder:
"Nefislerine zulmedenler olarak canlarını alacağı kimselere melekler..." âyet-i kerimesi nazil olunca, müslümanlardan hasta olan bir kişi şöyle dedi: Allah'a yemin ederim, benim mazeretim yoktur. Çünkü ben, yolu da bilen birisiyim, varlıklı da birisiyim. Haydi beni bineğime bindiriniz. Onu bineğine bindirdiler. Yolda iken ölüm ona gelip yetişti.
Peygamber (s.a.v.)'ın ashabı ise şöyle dediler:
Bize ulaşmış olsaydı eksiksiz olarak ecrini tamamen hakeder ve alırdı. Bu kişi yolda Tem'im denilen yerde vefat etti. Oğulları, Peygamber (s.a.v.)'a gelip olayı Hz. Peygambere haber verdiler. Bunun üzerine şu: "Allah'a ve Rasulune hicret maksadıyla evinden çıkan kimseye..." âyeti nazil oldu. (es-Suyutî, ed-Durru'l-Mensûr, II, 652- 653) Bu kişinin adı Damra b. Cundub idi. Adının -az önce geçtiği gibi- Cundub b. Damra olduğu da söylenmektedir. "Allah çok mağfiret edendir" böylesinin daha önceki şirkini bağışlayandır. Onun tevbesini kabul ettiği için "Rahmet sahibidir."
Bir Yerden Bir Yere Gitmenin Kısımları:
İlim adamları -Allah onlardan razı olsun- yeryüzünde yola çıkıp gitmeyi iki kısma ayırmışlardır:
Kaçmak ve talep maksadı. Birincisi (yani kaçmak maksadıyla yeryüzünden ayrılıp gitmek) altı kısımdır:
1- Hicret: Dar-ı harbten dar-ı İslam'a çıkıp gitmektir.
Peygamber (s.a.v.) döneminde bu farz idi. Kıyamet gününe kadar bu hicret çeşidi farz olarak kalmaya devam edecektir. Fetih (Mekke'nin fethi) dolayısıyla sona eren hicret ise, Peygamber (s.a.v.)'ın bulunduğu yere hicret etmektir. Eğer dar-ı harbte kalacak olursa asi olur, böyle bir kimsenin durumu hakkında ihtilâf edilmiştir.
2- Bid'at topraklarından çıkıp gitmek:
İbnu'l-Kasım der ki: Malik'i şöyle derken dinledim: Selef-i salibe sövülüp sayılan bir yerde ikâmet etmek kimseye helâl değildir.
"Âyetlerimize dalanları (alay edenleri) gördüğün zaman başka bir söze dalıncaya kadar kendilerinden yüz çevir...zalimler topluluğu ile oturma." (el-En'am, 68)
3- Haram fiillerin baskın geldiği yerden çıkıp gitmek:
Çünkü helal rızık taleb e'tmek her müslümanın üzerinde bir farzdır.
4- Bedende eziyetten kaçmak:
Bu da yüce Allah'ın ruhsat verdiği, lutfettiği bir husustur. Eğer bir kimse bedenine bir zarar geleceğinden korkarsa, yüce Allah, kendisini böyle bir tehlikeden kurtarmak için oradan çıkıp kaçmaya izin vermiştir.
Bu işi ilk yapan kişi de İbrahim (a.s)'dır. Çünkü o, kavminden korkunca: "Şubhesiz ben Rabbime hicret edenim" (el-Ankebut, 26) demişti. Yine Hz. İbrahim'in şöyle dediği nakledilmektedir: "Ben, Rabbime gidiciyim. O, beni doğruya iletecektir." (es-Saffat, 99) Hz. Musa'dan da: "Korku ile gözeterek oradan çıktı..." (el-Kasas, 28/21) diye haber vermektedir.
5- Sisli puslu, havası güzel olmayan bir beldede hasta olmak korkusuyla havası temiz ve nezih bir yere çıkıp gitmek:
Nitekim Peygamber (s.a.v.), Medine'nin havasını ağır bulan çobanlara, açık yerlere çıkıp gitmeleri ve sağlıklarına kavuşuncaya kadar orada kalmaları için izin vermiştir. Ancak tâûn'dan çekinerek çıkış bundan istisna edilmiştir. Yüce Allah, bu maksatla çıkışı, Peygamber (s.a.v.)'dan bize ulaşan sahih hadis ile yasaklamış bulunmaktadır. Şu kadar var ki, ilim adamlarımız böyle bir çıkışın mekruh olduğunu söylemişlerdir.
6- Malda eziyet korkusu ile kaçış:
Şubhe yok kî, müslümanın malının haramlığı, kanının haramlığı gibidir. Aile halkı da bunun gibi hatta daha da ileri derecede hürmete sahibdir.
Taleb maksadıyla bir yerden çıkış da ikiye ayrılır:
Din talebi, dünya talebi.
Din talebi, türlerine göre dokuz kısımdır.
1- İbret maksadıyla yolculuk yapmak:
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onlar, yeryüzünde gezmezler mi ki, kendilerinden önce geçenlerin akıbetinin nasıl olduğuna bir baksınlar." (er-Rûm, 9) Bu kabilden buyruklar pek çoktur. Denildiğine göre Zulkarneyn, hayret verici özelliklerini görmek kastıyla yeryüzünü bir baştan bir başa dolaşmıştı. Orada hakkı uygulamak için dolaştığı da söylenmiştir.
2- Hac yolculuğu:
Birinci maksatla yolculuk mendub ise de, hac maksadıyla yolculuk farzdır.
3- Cihad yolculuğu:
Bunun da kendine has hükümleri vardır.
4- Geçim kastıyla yolculuk:
Kişi ikâmet halinde geçimini sağlayamayabilir. O takdirde geçimini elde etmek için yerinden çıkar. Ve bunu yaparken, avlanmak, odun getirmek, ot toplamak yahut ücretle çalışmakdan ne fazla bir şey yapar, ne de "eksik." Bu (kadar çalışarak maişetini sağlıyacak kadar kazanmak) onun için bir farzdır.
5- temel gıdadan fazla kazanmak ve ticaret yolculuğu:
Bu da, Şanı yüce Allah'ın lütfü keremiyle caizdir.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Rabbinizin lütfundan aramanızda size bir vebal yoktur." (el-Bakara, 198) Bununla ticareti kastetmektedir. Bu da yüce Allah'ın hac yolculuğu esnasında lutfedip ihsan ettiği bir nimettir. Yalnızca ticaret maksadıyla dahi buna izin verilmesi de apayrı bir nimettir.
6- İlim talebi için yolculuk:
Bu da meşhurdur,
7- Mubârak yerleri ziyaret kastıyla yolculuk:
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Ancak üç mescide gitmek kastıyla yükler bağlanır..." (Buharî, Mescidu Mekke 1,6, Savın 67, Sayd 26; Muslim, Hacc 415, 511, 512; Ebû Dâvûd, Menâsik 94; Tirmizi, Salât 126; Nesai, Mesâcid 10; Musned, II, 234, 238..., III, 7, 34, 45-, VI, 7, 398)
8- Orada ribatta bulunmak:
(Sınırlan koruyup gözetmek), orayı himaye etmek kastıyla orada bulunanların sayılarını çoğaltmak için sınırlara gitmek.
9- Allah yolunda kardeşleri ziyaret etmek:
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Bir adam bir kasabada bulunan bir kardeşini ziyaret etti. Allah, onun gittiği yolda onun için bir melek bekletti. Melek, nereye gitmek istiyorsun diye sordu.
Adam: Şu kasabada bir kardeşimi görmek istiyorum dedi.
Melek; Senin onun üzerinde yoluna koyup ıslâh edeceğin bir nimetin var mıdır? diye sordu.
Adam şu cevabı verdi: Hayır, sadece onu Allah yolunda sevdiğim için gid'yorum.
Melek şöyle dedi: Ben, Allah'ın, sana Allah için o kardeşini sevdiğin gibi, Allah'ın da seni sevdiğini bildirmek üzere gönderdiği elçisiyim dedi".
Bu hadisi Muslim ve başkası da rivayet etmiştir. (Muslim., Birr 38; Musned, II, 292, 408, 508)